sadaka etmiĢ gibi; beĢinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiĢ gibi olur. Ġmâm (hutbeye) çıkınca da melekler hâzır olur, zikri (yânî hutbeyi) dinlerler" 1352[13].
5- Bab
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir)
7-.......Bize ġeybân, Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti (ki o Ģöyle demiĢtir): Umer cumua günü hutbe îrâd etmekteyken mescide bir zât girdi. Hemen Umer: Namazdan niçin alıkonuluyor sunuz? dedi. O zât: Ancak ezanı iĢitip abdest aldım, baĢka iĢ yapmadım, dedi. Umer: Peygamber (S)'in ''Herhangi biriniz cumuaya
1352[13] Müslim'deki rivayet de Ģöyledir: "Cumua günü olunca mescid kapılarının her birinde bir takım melekler, girenleri sirasıyle yazarlar; imâm minbere çıkıp oturunca fazilet derecelerini tesbtte mahsûs olan sahîfeleri yânî defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe gelirler... " (el-Cumua, 7. bâb, 24-"850"). Cumuaya erken davranmak, cemâatin zimmetine terettüb eden bir vazîfe-dir. Ġmâmın ise Peygamber ile RâĢid Halîfeler'e uyarak hutbe vaktine kadar gecikmesi sünnettir.
1002
gittiğinde yıkansın" buyurduğunu iĢitmediniz mi? dedi 1353[14].
6- Cumua İçin Yağ Sürmek Babı
8-.......Selmân el-Fârisî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bir kimse cumua günü yıkanıp elinden geldiği kadar paklanır ve yağından yağlanır yâhud evindeki kokudan sürünür, sonra cumuaya çıkar, yanyana oturan iki kimsenin arasını açmaz, daha sonra (Allah tarafından) ona takdir olunduğu kadar namaz kılar, daha sonra da imâm söze baĢlayınca (namaz bitinceye kadar) sesini keserse, muhakkak o cumua ile öteki cumua arasındaki günâhları mağfiret edilir 1354[15]
1353[14] Bu hadîs, 3 rakamıyle daha mufassal olarak geçti. Hadîsin geçen bâb baĢlığına uygunluk vechi, Umer'in, erken davranmaktan alıkonulması sebebiyle sahâbî-ler ve büyük tabiîlerin huzurunda, Usmân'ın büyüklüğüne rağmen, ona karĢı çıkıĢmasıdır. Erken davranmanın fazileti olmayaydt Umer, Usmân'a karĢı bu çıkıĢmayı yapmazdı. Cumuaya erken davranmakta fazîlet sabit olunca, cumua için fazîlet sabit olur (Kastallânî). 1354[15] öteki cumuadan maksad, kılınan cumuadan sonraki cumua da olabilir, evvel-: kiĢi de olabilir.
1003
9-.......Tâvûs ibn Keysân Ģöyle dedi :Ben Ġbn Abbâs'a: Peygamber (S)'in: "Cumua günü cünüb olmasanız bile gusül ediniz ve baĢlarınızı yıkayınız 1355[16], ve bir mikdâr hoĢ koku sürünüz" buyurmuĢ olduğunu söylediler (ne dersin)? dedim 1356[17]. Ġbn Abbâs: Gusül evet (böyle buyurduğunu bilirim), fakat hoĢ koku (hakkında birĢey buyurduğunu) bilmiyorum, dedi.
Hulâsa va'd edilen mağfiretin elde edilmesine medar olacak müstehâbların mühim bir kısmı metinde sayılmıĢ oluyor. Hadîsin zahiri, bahis konusu olan günâh silinmesinin ancak bu iĢlerin cem'i ile hâsıl olacağını gösteriyor. 1355[16] Cumua günü cünüb olanın yıkanması vâcib olduğu gibi, cünüb olmayanın da yıkanması sünnettir. Hadîs metninde baĢ yıkamak yıkanmakta dâhil iken iğtisâl { = yıkanmak) üzerine atfedilerek zikredilmesi, hâssın âmm üzerine atfı nev'inden bir te'kîd-dir. Guslün Ģanına ihtimam edip, meselâ saç örgülerini çözmeğe hacet yok vehmine düĢmeyip, tastamam bir gusl edilmesi emrediliyor. Yâhud iğtisâl, nıa'lûm olan gusle, baĢ yıkamak da, baĢı iyice temizleme ve saçları tarayıp yağlamak suretiyle dağınıklığını gidermeye hamledilmiĢtir. 1356[17] "Zekerû= Söylediler" fiilindeki fail ile Ebû Hureyre'nin kasdedilmiĢ olması muhtemildir." Çünkü Ġbn Huzeyme, îbn Hıbbân ve Tahâvî, Amr ibn Dînâr tarikinden; o da Tâvüs'tan; o da Ebû Hureyre'den bunun benzerini rivayet etmiĢlerdir.
1004
10-.......Ġbn Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Ġbrâhîm ibnu Meysere, Tâvüs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan olmak üzere haber verdi. Ġbn Abbâs (R), Peygamber'in cumua günü yıkanmak hakkındaki sözünü zikretti. Tâvûs: Ben Ġbn Abbâs'a: KiĢi, kendi ailesi yanında var ise güzel koku yâhud yağ sürünecek mi? dedim. Ġbn Abbâs: Bunu bilmiyorum, dedi 1357[18].
7- Bab: Cumuaya Gidecek Olan Kimse, Bulabileceği Giysilerin En Güzelini Giyer
11-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, Ģöyle demiĢtir): Umer ibn Hattâb, mescidin kapısı yanında satılık ipekli çitârî nev'inden yollu bir elbise 1358[19] gördü de: Yâ
1357[18] Yânî bu güzel koku yâhud yağ sürmek iĢinin Peygamber'in sözünden olduğunu veya bunların mendûb olduğunu bilmiyorum. 1358[19] "Hulletun siyerâu" tâbirindeki hülle, ızâr ve ridâ'dan meydana gelen takım elbise demektir. "Siyerâ" kelimesi hakkında: '*Bir nevi' alaca kumaĢtır ki yol yol san kalemli ve çubuklu olur, ve nescinde bol bol ipek karıĢık bulunur" denilmiĢtir (Kaamûs Tercemesi). Bol ipekli olduğu için Peygamber nehyetmiĢtir. Binâenaleyh ipeği az olan kumaĢın kullanılması caiz oluyor. KumaĢtaki
1005
Rasûlallah; bunu satın alsan da cumua günü ve sana elçiler geldiği zaman giysen, dedi. Rasûlullâh da: "Bunu âhireîte nasibi olmayan giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a o ipeklilerden birçok elbiseler geldi. Rasûlullah onlardan birisini Umer ibn Hattâb'a verdi. Umer: Yâ Rasûlallah! Bunu bana verdin, hâlbuki daha önceleri Utârid ibn Hâcib'e âid hülle hakkında bana söylediğini söylemiĢtin, dedi 1359[20]. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Ben onu sana giyesin diye vermedim ki" buyurdu. Umer müteakiben o elbiseyi Mekke'de bulunan müĢrik bir kardeĢine giydirdi 1360[21].
ipeğin azhğı-çokluğunda Hanefî-ler kumaĢın argacıyle eriĢini; ġâfiîSer ağırlığını mikyas almıĢlardır. Hanefîler'e göre bir kumaĢın eriĢi ibriĢim, argacı, pamuk, keten, yün... olursa, ondan yapılan elbiseyi giymekte be's yoktur. 1359[20] Utârid ibn Hâcib, Benû Temînı reislerinden "Zû'l-Kavs= Kavs sahibi" laka-biyle tanınmıĢ bir zâttır. Benû Temîm tarafından Peygamber'in huzuruna gönderilen yetmiĢ seksen kiĢilik bir hey'etin baĢında bulunanlardan biri idi. O hey'et, elHucurât Sûresi'nin baĢ kısımlarının nazil olmasına sebeb olmuĢtu. Hadîsden, mescid kapılarında alıĢ veriĢin cevazı da çıkarılır. Yine bu ha-dîsden giymesi caiz olmayan Ģeyi temellük ve baĢkasına hediye etmek caiz olduğu ma'nâsı da çıkar. Zîrâ sahibi giymese bile kadınlara giydirmek gibi baĢka suretle faydalanılabilir. 1360[21] Bu zât, Umer'in yâhud kardeĢi Zeyd'in ana baba bir kardeĢi, bir kavle göre de Umer'in süt biraderi Usmân es
1006
8- Cumua Günü Misvak Kullanma Babı
Ve Ebû Saîd Hudrî ("Cumua günü güzel koku sürünmek" babında zikredilen hadîsinde) Peygamber'den olmak üzere: DiĢlerini misvak ile ovalar, dedi1361[22].
12-.......(Ebû Hureyre -R- Ģöyle demiĢtir:) Rasûlullah (S): "Ümmetime -(diğer rivayete göre) yâhud insanlara- meĢakkat vermem endîĢesi olmayaydı, kendilerine her namaz kılarken misvak kullanmalarım emrederdim" buyurdu 1362[23].
Sulemî'dir. Bu hadisin baĢka tarikten gelen Bu-hârî rivayetinde "Ġslâm'a girmezden evvel" denildiğinden, daha sonra Ġslâm'a girdiği anlaĢılır. Umer'in bu fiilinden kâfir olan akrabayı bile gözetmek güzel görülüp, kâfire hediye vermenin caiz olduğu istidlal olunmuĢtur. 1361[22] Parantez içindeki ifâdelerle, Ebû Saîd hadîsinin yeri gösterilmiĢ ve böylece bâb baĢlığındaki bu hadîsin muallak olmadığı isbâtlanmıĢtır. 1362[23] Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Savm'da Ebû Hureyre'den, lâkin Her abdest aldıkça kendilerine misvaklanmayı emrederdim" Iâf-zıyle rivayet etmiĢtir. Hadîsin son fıkrası, bazılarınca misvak kullanmanın farz olmayıp mendûb olduğuna
1007
13-.......Bize Enes (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S): "Misvak kullanmak hakkında size çok sözler söyledim, (artık dinleyip itaat etmek gerek)" buyurdu 1363[24]
14-.......Huzeyfe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) geceleyin kalktığı zaman ağzını (ve diĢlerini) iyice ovalayıp temizler idi 1364[25].
delildir. 1363[24] DiĢ ve ağız temizliği hakkındaki emirlerin çokluğu bu iĢi tergîb ve teĢvîk içindir. Cumua ile kuvvetli münâsebeti de vardır. Zîrâ bundan evvelki hadîste farzlar ve nafilelerin hepsinde misvak kullanmaya teĢvîk vardır; bu namazların içinde misvak kullanmaya en çok ihtiyâç gösteren cumua namazıdır. Çünkü cumua namazında cemâat büyük olur; böyle cemâate eza vermemek için yıkanmak nasıl müstehâb ise, yıkanmakla giderilemeyecek çirkin kokuları ağızdan gidermek de öylece müstehâbdır. 1364[25] Geceleyin bâtını temizlemek için misvak kullanmak meĢru olunca, cumua için içi ve dıĢı temizleyip güzelleĢtirmek hususunda misvak kullanmak daha lâyık ve daha lüzumludur. 26 Yânî bu bâb, baĢkasının misvakıyle misvaklanan kimseyi beyân hakkındadır. Buhârî, bu babın hadîsi ile bu iĢin cevazına iĢaret eder gibidir. ÇünküRasûlul-lah, Abdurrahmân'ın misvakıyle misvaklanmıĢtır
1008
9- Başkasının Misvakıyle Misvaklanan Kimse Babı 26
15-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: KardeĢim Abdurrahmân ibnu Ebû Bekr yanında misvaklanmakta bulunduğu bir misvak olduğu hâlde, odama girdi. Rasûlullah Abdurrahmân'a baktı. Bunun üzerine ben, Abdurrahmân'a: Yâ Abdarrahmân! ġu misvakı bana ver, dedim. O da misvakı bana verdi. Ben Abdurrahmân'ın diĢlerine sürtmekte olduğu yeri kırıp ayırdım 1365[26]. Sonra misvağın yeni ucunu çiğnedim ve misvağı Rasûlullâh'a verdim. Rasûlullah benim göğsüme dayanarak o misvakla diĢlerini ovaladı 1366[27].
1365[26] Hadîs metnindeki bu kelimede üç rivayet vardır: Biri, kaaf ve noktasız sad ile olan rivayettir ki, bu ekseriyetin rivayetidir; bunun ma'nâsı, tercemede verdiğimiz kırıp, oradan ayirmak'tır. Ġkinci rivayet fâ ve noktasız sâd ile fasm'dan olup, bunun ma'nâsı, kırılan yeri ayırmaksızın kırmaktır. Üçüncü rivayet kaaf ve noktalı dâd iledir ki, bu Kerîme, Müstemlî, Hamavî rivayetidir. Bunun ma'nâsı diĢlerin kenârlanyle birĢeyi çiğneyip yemektir. 1366[27] Buhârîbunu Cenâiz, Fadâil, Hums, Mağâzî, Peygamber'inHastalığı ve ÂiĢe'-nin Fadlı bölümlerinde tahrîc etmiĢtir. Vak'amn Peygamber'in hastalığında cereyan ettiği açıkça anlaĢılmaktadır
1009
10- Cumua Günü Sabah Namazında Okunacak Süre Babı
16-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü sabah namazında ElîfLâm Mîm Tenzîlu es-Secde Sûresi'ni ve Hel etâ ale'l-insâni hînun mine'd-dehr Sûresi'ni okur idi 1367[28].
11- Köylerde ve Şehirlerde Cumua Namazı Babı 1368[29]
17-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'ın Medine'deki mescidinde kılınan cumuadan sonra (Medine hâricinde) ilk kılınan cumua
1367[28] Peygamber (S), sabah namazının birinci rek'atmda EHf Lâm Mîm Tenzîlû Sûresi'ni, ikinci rek'atmda da öteki sûreyi okur idi. Bu iki sûrenin cumua günleri sabah namazında okunmalarının hikmeti, belki bunlarda Âdem Peygamber'in yaratılıĢı ile kıyamet hâllerinin bulunmasıdır, denilmiĢtir. Bir hadîs meali: 1368[29] Buhârî bu baĢlık ile bu konuda fakîhler arasındaki görüĢ ayrılıklarına, yânî köylerde ve Ģehirlerde cumua kılınıp kılmmıyacağı hususundaki ihtilâflara iĢaret etmiĢ ve bâb altında rivayet ettiği hadîslerle de köylerde cumua kılınmasını tecviz eden fakîhlerin mezhebini kuvvetlendirmiĢtir.
1010
namazı Bahreyn'de bulunan Cuvâsâ'da Abdu'1-Kays mescidindedir 1369[30]. Ebû Hureyre'den: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Üzerine güneĢ doğan günlerin en hayırlısı cumua günüdür. Âdem aleyhisselâm o gün yaratıldı, o gün cennete girdirildi, yine o gün cennetten çıkarıldı. Bir de kıyamet cumuadan baĢka bir günde kopmayacaktır" (Müslim, Cumua; Cumua gününün fazileti babı). Küfe âlimleri herhangi sûreyi veya âyeti herhangi vakit namazına tahsis etmek, meselâ esSecde Sûresi ile Hel etâ'yı her cumua günü -sanki vâcib yâhud. baĢkasını okumak mekrûhmuĢ gibi- okumak mekruhtur. Lâkin ara sıra baĢka sûreler de okumak Ģartıyle, bu iki sûreyi Rasûl'ün fiiline uyma olsun diye cumua günleri teberrüken okumakta kerahet yoktur, derler.
1369[30] Abdu'1-Kays, îslâm'a ilk giren Bahreyn kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki sonradan Ģehir hâlinde büyüyen- Bahreyn köylerinden biridir. Peygamber zamanında vahiy nazil olup dururken, hiç kimsenin kendi re'yi ile bir dînî iĢi takrir veya ref edemiyeceği bilindiğine göçe, bu hadîs köylerde de cumua kılınabileceğine kuvvetli bir delîl oluyor. Buhârî bu hadîsi bu maksadla sevkeylemiĢ görünüyor.
1011
18-.,.....Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip Ģöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd el-Eylî'den haber verdi. Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bize Salim ibnu Abdillah haber verdi: Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S)'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır..." Ve Leys, senede Ģunu da ziyâde etmiĢtir: Yûnus dedi ki, Ruzeyk ibnu Hukeym, Ġbnu ġihâb'a bir mektûb yazmıĢtı. O sırada ben de Vâdi'l-Kurâ'da Ġbn ġihâb'ın yanında idim 1370[31]. Ruzeyk, (mektubunda yanımdaki iĢçilere) burada cumua namazı kıldırmamı münâsib görür müsün? diye soruyordu. O sırada Eyle Vâlîsi bulunan Ruzeyk, yine o sırada vilâyet içinde bir arazî üzerinde zirâatle meĢgul bir âmil idi. Orada Sûdân'h ve baĢkalarından olarak bir cemâat de vardı. Ġbn ġihâb
1370[31] Buhârî bu hadîsi iki tarîkten rivayet ediyor ve böylece ikinci tarîkteki kıymetli ziyâdeyi de vererek, sevkettiği delili daha da kuvvetlendiriyor. Vâdî'1-Kurâ, ġam cihetinden olmak üzere Medine'ye yakın bir yerdir. Eyle ise, Kızıldeniz'in kuzeyinde, SüveyĢ Körfezi'nin mukaabili olan sahilde bulunan bir belde imiĢ; bugün harâbdır. Adı geçen Ruzeyk ibn Hukeym, iĢte bu Ey-le'nin Umer ibn Abdilazîz tarafından ta'yîn edilen âmili imiĢ, ve Zuhrî'ye mektubu yazdığı vakit, vilâyet dâhilinde kendi arazîsinin baĢında da çalıĢıyormuĢ.
1012
cevâb yazdı. (Okudu da) ben de iĢittim. (Ġbn ġihâb cevâbında) yanındakilere cumua namazı kıldırmasını Ruzeyk'a emrediyor ve ona, Sâlim'in kendisine tahdîs ettiği Ģu hadîsi haber veriyordu: Abdullah ibn Umer Ģöyle diyordu: Ben Rasûlullah'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır ve her birerleriniz e/inin alttnda-kinden sorumludur. Devlet adamları birer çobandır ve elinin altındakileri lâyıkıyle muhafaza etmekten sorumludur. Erkek, ailesinde bir çobandır ve o da eli alttndakilerden sorumludur. Kadın da, kocasının evinde bir çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur" 1371[32].
1371[32] Ferdî ve içtimaî rahat ve huzuru kâfi! muazzam bir düstûr olduğu bedîhî olan bu hadîs ile bundan önceki Ġbn Abbâs hadîsi, Ģehirlerde olduğu gibi, köylerde de cumua namazının kılınacağı görüĢünün delilidirler. Ġbn Umer hadîsinin ikinci tarîkindeki ziyâdeye göre, Ruzeyk ibn Hukeym, âmil bulunduğu yerde cumua-yı ikaame etmesi caiz olup olmadığını Zuhrî'den sormuĢ, o da Ģayet ikaame etmezse bu hadîsin hükmünce sorumlu olacağım îmâ etmiĢ oluyor. Bu iki hadîs ile benzerleri olan diğer cumua hadîsleri, müetehidler arasında cumua hakkında üç mühim mes'elenin münâkaĢa edilmesine sebeb olmuĢtur: 1. Cumua nerelerde kılınabilir? 2. Cumua namazı kaç kiĢi ile kılınabilir? 3. Cumua namazını kıldırmak için devlet izni Ģart mıdır, değil midir? Bu
1013
Râvî Ģöyle demiĢtir: Ve ben zannederim ki Peygamber muhakkak Ģunu da söyledi: "Ve kiĢi, babasının malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. (Hulâsa) her birerleriniz çoban ve her birerleriniz elinin altındakilerden sorumludur" 1372[33].
konularda mezheb imamlarının çeĢitli ve birbirinden farklı görüĢleri ve ileri sürdükleri de-lîller vardır. Bunlar geniĢ Ģerhlerden ve fıkıh kitâbla'rından okunabilir. Kısaca ifâde edilirse, Ġmâm Mâlik'e göre, mescidi ve çarĢısı olan her karyede (Ģehre de lûgaten karye denilir) cumua namazı kılmak vâcibdir. Mikdârı az oisun, çok olsun çadırlarda oturanlara -müsâfir hükmünde oldukları Ġçin- cumua farz değildir. Ġmâm ġafiî ile Ahmed'e göre (ister köy, ister Ģehir olsun) hangi karyede hür, baliğ olarak mukîm kırk erkek bulunursa, üzerlerine cumua vâcib olur. Ebû Hanîfe'ye göre ise, cumua yalnız kalabalık, yâni cem'iyyetli Ģehrin Ġçinde yâhud Ģehir hârici olan namazgahında kılınmak sahih olup, köylerde caiz değildir.. Ebû Hanîfe'ye göre devletin izni olmadıkça cumua namazı sahih olmaz.. 1372[33] Hadîse göre râî ve mer'î, yânî güden ve güdülen olmadık hiçbir mükellef yoktur. Herkes bir bakıma güden ve baĢka bir bakıma güdülendir. Cemiyetin her ferdi baĢkasının ya zâtına, ya malına, gözetip riâyet edicidir. KarĢısında mer'î denilecek kimse olmasa bile yine kendi vücûdu ve organlarının, kuvvetleri ve duygularının güdücüsüdür. Bunları güzel muhafaza ile, Allah'ın rızâsına muhalif iĢlerde kullanmamakla mükelleftir ve o vazifesini güzelce yerine getirip getirmemek yüzünden sorumludur.
1014
12- Bab: Cumua Namazında Hazır Bulunmayan Kadınlara, Çocuklara ve Diğerlerine Yıkanmak Lazım Olup Olmadığı? 1373[34]
Ġbn Umer: Yıkanmak ile ancak üzerine cumua kılmak^ vâcib olan kimseler mükelleftir, demiĢtir 1374[35].
19-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Salim ibnu Abdillah tahdîs etti; o, Abdullah ibn Umer'den Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Ben Rasûlul-lah (S)'tan iĢittim: "Sizden her kim cumuaya gelirse yıkansın" buyuruyordu 1375[36].
20- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da
1373[34] "Diğerleri" sözünden maksad, cumua ile mükellef olmayan yolcular, köleler, mahbûslar, hastalar, körler, yatalaklar... dır. 1374[35] Ġbn Umer'in bu hadîsini Beyhakî sahîh bir isnâd ile mevsûlen rivayet etmiĢtir. Bu hadîs, müteâkıb lıadîslerdeki mutlaklığı takyîd etmektedir. 1375[36] Bu hadîs de yıkanmayı, cumuaya gitmekle takyîd edip, gitmeyenlerin bununla mükellef olmadıklarını gösterir.
1015
Safvân ibn Su-leym'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd Hudrî'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Cumua günü yıkanması, her baliğ olan kimse üzerine vâcibdir" buyurmuĢtur 1376[37].
21-.......Bize Ġbnu Tâvûs, babasından tahdîs etti. Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bizler (eski ümmetlere göre) en son gelenleriz, kıyamet gününde öne geçecek olanlarız. Onlara kiîâb bizden önce verildi. Bizlere ise kitâb onlardan sonra verildi. ġu gün, onların, hakkında ihtilâf ettikleri gündür. Allah bize hidâyet buyurdu. Binâenaleyh Yahûdîler'in (toplanma günü) yarındır;
1376[37] Bu Ebû Saîd hadîsi de yıkanma vucûbunu baliğ olanlara kasr edip, baliğ olmayan çocuklar hâriç bırakıyor. "Âlimler cumua günü yıkanmasının gün için mi, yoksa namaz için mi olduğu hususunda görüĢ ayrılıklarına düĢmüĢlerdir. Bu ihtilâf üzerine bir çok fer'î mes'eleler ortaya çıkar. Nitekim bunlar fıkıh kitâblannda görülür. Hadîsler ise bu mes'eledeki her iki ihtimâle de nazırdır. Çünkü bâbda, Ġbn Umer'in ta'lîki ile birinci hadîs, yıkanmanın namaz için olduğu hususunda sarîhtir. Diğer hadîsler ise, bu yıkanmanın gün için olduğunda zahirdirler. ġafiî de buna kaail olmuĢtur. Yıkanmanın sünnetliği günden dolayıdır, lâkin bu bâbda gelen hadîslerin hepsiyle amel etmek Ġçin, yıkanmayı namaza yakın yapmak ve araya hades girmeden bununla namaz kılmak gerekir" (ġâh Veliyyullah).
1016
Hristiyanlar9in yarından sonradır"1377[38]. Rasûlullah biraz sükût ettikten sonra: "Her yedi günde bir gün yıkanıp, baĢını ve bütün bedenini yıkamak, her müslümân üzerine bir hakktır" buyurdu 1378[39]. Bu hadîsi, Ebân ibnu Salih, Mucâhid'den; o da Tâvûs'tan rivayet etti.Ebû Hureyre Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S): "Her yedi günde bir gün yıkanmak her müslümân kiĢi üzerine Yüce Allah'ın bir hakkıdır" buyurdu.
22-.......Bize Verkaa, Amr ibn Dinar'dan; o da Mucâhid'den; o da Ġbn Umer (R)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Kadınlara geceleyin mescide gitmelerine izin veriniz" buyurmuĢtur 1379[40]. 1377[38] Hadîsin bu kısmı küçük lâfız farkıyle Cumua Kitâbi'nm baĢında geçmiĢti. 1378[39] "Bedenini yıkamak" buyurulmuĢ iken, bedenin bir parçasından ibaret olan baĢın da ayrıca zikredilmesi, sânına ehemmiyet içindir. Zîrâ o târihlerde baĢ yağlamak ve baĢa hatmi ve diğer Ģeyler sürmek âdet idi; onun için yıkanırken evvelâ baĢtaki bu yağlan ve diğer Ģeyleri gidermek gerekir. 1379[40] Bu hadîsten gündüzün namaza ve binâenaleyh cumua namazına izin vermeyin ma'nâsı da çıkarılıp, kadınlar curnuada hazır bulunmayacaklarından, cumua yıkanması da üzerlerine vâcib olmamıĢ olur denilmiĢse de, bu, mefhûmu muhaliftir. Muvafık mefhûm ise kadınlara geceleyin mescide çıkmaları için
1017
23-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Umer'in bir zevcesi vardı ki, sabah ve yatsı namazlarını her gün mescidde cemâatle kılardı. O kadına: Umer'in bunu istemez ve kıskanır olduğunu bilip dururken niye mescide çıkıyorsun? denildi. Kadın: Beni nehyetmesinden Umer'i men' eden Ģey nedir? dedi. Sofan zât da: Rasûlullah'm "Allah'ın diĢi kullarını, Allah'ın mescidlerinden men' etmeyiniz" sözüdür, dedi 1380[41].
izin verilince, gündüzleyin çıkmalarına izin verilmek daha lâyıktır. Çünkü gece tehlike düĢünülecek bir zamandır. Binâenaleyh kadınlar vâcib olmayarak, cumuaya da çıkabilirler (özetle Kastallânî). 1380[41] Bu kadın, Umer'in zevcelerinden Âtike bintu Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl'dir ki, cennetle müjdelenenlerden Saîd ibn Zeyd'in kızkardeĢidir. Kocası namaza çıkınca o da arkası sıra gidermiĢ. Umer ona: Bilirsin ki ben böyle bir Ģeyi sevmem, dediğinde; o da: Vallahi sen beni nehyetmedikçe ben de gelmekten vazgeçmem der imiĢ. Umer de, onu nehyetmekten mani' olan Peygamber'in yukarıdaki sözü olduğunu söylermiĢ. Hattâ Umer mihrâbda iken, Ebû Lu'lu'nun zehirli hançeriyle vurulduğu gün bile zevcesi Âtike mescidde bulunmuĢ. Aynîde, Ġbn Umer'in mukayyed olan hadîsine istinaden, kadınların gündüz de mescide gidebilecekleri ma'nâsını çıkarıp: "Fitne mahalli olan gece çıkmaları caiz olduktan sonra, gündüzün izin alabilmeleri evleviyyette kalır" dedi.
1018
13- Yağmurda Cumuaya Gelmezse Ruhsat Babı 1381[42]
24-.......Bize Muhammed ibn ġîrîn 'in amuca oğlu olan Abdullah ibn el-Hâris tahdîs etti. îbnu Abbâs (R) yağmurlu bir cumua gününde müezzinine: EĢhedu erine Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale 's-salâti deme de onun yerine Sallû fî buyûtikum (= Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida et, dedi. Ġnsanlar bundan hoĢlanmamıĢ gibi davrandılar. Ġbn Abbâs: Bunu benden (çok) hayırlı olan Zât yaptı. Çünkü cumua kat'î bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti = Haydin namâzâ! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) 1382[43]. Ben ise sizleri, çamur ve cil içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak
1381[42] Buhârî bu bâbda, yağmurlu çamurlu günlerde cumuada hâzır bulunmamağa ruhsat olduğunu göstermiĢtir. 1382[43] Bu "Sallfi fî buyûtikum = Evlerinizde kılınız!" sözü cemâatin, yağmurun azî-meti, ruhsata çeviren özürlerden olduğunu bilmeleri için nida edilmiĢtir. Bu, cumhur mezhebidir. Lâkin ġâfiîler'le Hanbelîler'ce yağmurun Özür sayılması, elbiseyi ıslatmakla eziyet verecek dereceye ulaĢmasiyle kayıdlanmıĢtir. Yağmur hafîf olur yâhud içinde yürüyebileceği bir tünel bulunursa özür olmaz (Kastallânî).
1019
istemedim, dedi 1383[44].
14- Bab: Azız ve Celil Olan Allah'ın
"Cumua günü namaz için nida edildiği zaman hemen Allah'ı zikretmeğe gidin; alıĢ veriĢi bırakın... " (ei-cumua:9).
Kavli İle Farz Olan Cumuaya Ne Kadar Mesafeden Gidilecek ve Bu Âyetle Cumua Namazı Kimlere Vacib Olacaktır? 1384[45]
Atâ ibn Ebî Rebâh: Toplayıcı bir karye içinde bulunduğun vakitte cumua günü namaza nida edilse,
1383[44] Ġbn Abbâs, cemâate gelmiĢ olanlarla yetinip cumuayı kıldırmak, gelmemiĢ olanları da zahmetten kurtarmak istemiĢtir. Cemâate gelmeyenler tabiî evlerinde öğle namazını kılmakla yetineceklerdir. Bu konu ile ilgili diğer hadîsler ve bilgiler Ezan KĠtâbı'nda geçmiĢti. 1384[45] Âyetle hem nîdâ, hem de "gidiniz" emriyle cumuaya gitmek vucûbu sabit oluyor. Buhârî ne kadar mesafeden gidilmesi vâcib olacağını ve kimlere vâcib olacağı hususlarını açıklığa kavuĢturmak için, aĢağıdaki haberleri ve hadîsi sevketmiĢtir.
1020
ezanı iĢit yâhud iĢitme, namazda bulunman senin' üzerinde bir hakktır, demiĢtir 1385[46]. Ve Enes (R), kasrında iken bâzı vakitlerde (Basra camiinde) cumuada hâzır bulunur, bâzı vakitlerde de hâzır bulunmazdı. Bu kasr (Basra'nın dıĢında) iki fersah mesafede Zaviye denilen yerde idi 1386[47].
1385[46] Abdurrazzâk bunu Ġbn Cureyc'den mevsülen rivayet etmiĢ ve Ģunu da ziyâde etmiĢtir: Ġbn Cureyc Ģöyle demiĢtir: "Atâ'ya, Karyetun câmĠatun (yânı toplayıcı karye) nedir? dedim. Atâ: Cidde gibi cemâati, emîri, kaadısı, birbirine bitiĢik toplu evleri olan karyedir, dedi". Bu ta'rîfe göre Atâ, karyeyi Ģehir ma'nâsında kullanmıĢtır. Nitekim Mekke ile Tâif Ģehirlerinden Kur'ân'da (ez-Zuhrûf:3i) Ġki karye diye ta'bîr edildi. 1386[47] Enes, toplayıcı Ģehir içinde değil, hâriçte bulunmuĢ ve tıpkı Medine uzağındaki avâlîden gelen sahâbîler gibi iki fersah (altı mil) mesafeden cumuaya kâh gelir, kâh gelmezmiĢ. Avâlî, daha evvelki hadîslerde anlatıldığı üzere Medine etrafında en yakını iki, en uzağı altı ilâ sekiz mil mesafede bir takım meskûn yerlerin ismidir. En yakın yeri Medîne hâricinde iki mil, yânî 8000 (sekiz bin) adım mesafede olan yerlerden sahâbîlerin cumuaya gelmeleri, Ģehir hâricinden iki mil mesafede olanlara cumua namazı vâcib değildir diyen Küfe âlimlerine karĢTtfe-lîl yapılmıĢtır. Hanefîler ise, gelenler nevbetleĢe gelmiĢ olduklarından, hadîsin kendi ictihâdlarıni te'yîd edici olduğunu ileri sürerler. Zîrâ eğer Ģehrin dıĢarısında oturanlara cumua vâcib olaydı, bunların her hafta cumuaya gelmeleri ve cumuada hâzır bulunmayı nevbete bindirmemeleri lâzım gelirdi, derler. ġehir hâricinde olanlara cumuanın hangi mesafeden vâcib olacağı hakkında âlimlerin bir milden altı mile kadar görüĢ
1021
25-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: (Peygamber zamanında) insanlar (gerek Medîne'ye yakın) menzillerinden, (gerek) avâlîden cumua gününde nevbetleĢe hâzır olurlardı. Toz toprak içinde gelirler de toz ve ter vücüdlarma siner ve bedenlerinden ter kokusu çıkardı. (Bir defa) Rasûlullah (S) benim yanımda iken bunlardan biri (yâhud bir takımlan) Rasûluîlah'ın huzuruna geldi. Peygamber (S): "Keski bu gününüz için iyice temizlemeydiniz!" buyurdu 1387[48].
15- Cumuanın (İlk) Vakti, Güneşin (Semenın Ortasından) Zail Olduğu Zamandır Babı
Umer'den, Alî'den, Nu'mân ibn BeĢîr'den ve
ayrılıkları vardır. Bunların Ġcti-hadları ve tutundukları delilleri mufassal Ģerhlerde ve fıkıh kilâblarından okunabilir. 1387[48] Buhârî, âyetteki "Gidiniz" emrinden gidileceğini göstermek Ġçin açtığı bâbda bu hadîsi getirmekle, sahâbîlerin ikiden sekiz mile kadar mesafeden cumuaya geldiklerini anlatmak istemiĢtir. Hadîsin son fıkrası, aynı zamanda cumua yıkanmasının sebebidir.
1022
Amr ibn Hureys'den de böyle rivayet olunuyor -Allah onlardan razı olsun- 1388[49].
26-.......Bize Yahya ibn Saîd haber verdi ki, kendisi Abdurrahmân kızı Amre'ye cumua günündeki yıkanmanın mâhiyetinden suâl sormuĢ. Amre de Ģöyle demiĢtir: ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: (Peygamber zamanında) insanlar kendi iĢlerinin hizmetçileri idiler (yânî kendi iĢlerini kendileri yapan takımdan idiler). Cumuaya gittikleri vakit (iĢ zamanlarındaki hey'etleri ne ise) o hâl ve hey'etleri ile giderlerdi. Bundan dolayı kendilerine "Keski yıkamanız!" buyuruldu 1389[50].
1388[49] Buhârî, zeval vaktinin, cumua namazına Ġlk baĢlama vakti olduğunu bildirip, burada isimleri sayılan sahâbîlerin de buna kaaü olduklarını ta'lîk olarak rivayet etmiĢtir. Bu ta'lîklerin hepsi de diğer hadîscilerce mevsülen rivayet edilmiĢtir: Umer'inkini Ġbn Ebî ġeybe ile Buhârî'nin üstadı Ebû Nuaym kendisinin Kitâbu's-Salât'ında; Alî'ninkini Ġbn Ebî ġeybe; Nu'mân ibn BeĢîr'inkini yine Ġbni Ebî ġeybe, Simâk ibn Harb'den, Amr ibn Hureys'inkini de yine Ġbn Ebî ġeybe, Velid Ġbnu'l-Ayzâr tarîkinden sahîh isnâd ile mevsülen rivayet etmiĢtir 1389[50] Müslim'de lâfız daha açıktır: "Halk rençber olup iĢlerini görecek yardımcıları da yoktu. Bundan dolayı vücûdları ağır kokardı. Bu sebeble kendilerine: Cumua günü yıkansanız!
1023
27-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua namazını, güneĢ (tam ortadan batıya) meylettiği zamanda 1390[51] kıldırır idi 1391[52].
28-.......Enes (R): Vaktiyle biz sahâbîler, cumua namazını erken kılar, gündüz uykusunu da cumuadan sonraya bırakırdık, demiĢtir 1392[53]
buyuruldu". Bu hadîs dahi bundan evvelki gibi cumua günündeki yıkanmanın hikmetini göstermektedir. Revâh, mutlaka gitmek ma'nâsına gelirse de meĢhur ma'nâsı zevalden sonra gitmektir. ĠĢte Buhâri, bu lâfızdan dolayı cumua vaktinin zevalden sonra olduğuna kaail olan ekseriyetin mezhebine delîl olduğunu îmâ etmiĢ gibi görünüyor. 1390[51] GüneĢin batıya meylettiği zamandan maksad, istivayı müteâkıb olan zeval vaktidir. 1391[52] Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile TĠrmizî de Sw«c«'[erinde, yine Enes ibn Mâlik'ten rivayet etmiĢlerdir. TĠrmizî bu hadîs için: HasendĠr, sahîhtir dedikten sonra: "Buna binâen cumuanın vakti öğle namazının vakti gibi güneĢin zeval vakti olduğuna ilim ehlinin çoğu ittifak etmiĢlerdir. Nitekim ġafiî, Ahmed ve Ġshâk Ġbn Râhû-ye'nin de mezhebi budur. Cumua namazı zevalden evvel kılınmak da caiz olduğunu bâzıları rivayet etmiĢlerdir. îmâm Ahmed, zevalden evvel kılana tekrar kılmak lâzım gelmez idi" demiĢtir. 1392[53] Enes'in "Biz cumua namazını erken kılar, cumuadan sonra da gündüz uykusuna yatardık" sözündeki erken ta'bîri de, zevalden i'tibâren olan ilk vakitlerde kılardık ma'nâsınadır.
1024
16- Bab: Cumua Günü Sıcak Şiddetli Olduğu Zaman? 1393[54]
29-....... Bize Ebû Haldete -ki o Hâlid ibnu Dinar'dır- tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) soğuk Ģiddetli olduğu zamanlarda namazı erken kıldırır, sıcak Ģiddetli olduğu zamanlarda da namazı serinlik vakte kadar geri bırakırdı. Râvî: Enes cumua namazını kasdediyor, demiĢtir. Yûnus ibn Bukeyr Ģöyle dedi: Bize Ebû Haldete bu hadîsi haber verdi de, sırf "namazı" ta'bîrini söyledi, fakat "cumua" sözünü zikretmedi 1394[55].
Binâenaleyh cumua ile öğle namazlarının vakti birdir ve zevalden önce cumua kılınmaz 1393[54] Yânî musallî o günün namazını da öğle namazında olduğu gibi, serinlik vakte bırakır. 1394[55] Bu hadîs öğıkvaktindeki"tebkîr(= erken kıldırmak)" ve "ibrâd(= serinliğe bırakmak)" mes'elesini, cumuada da açıklığa kavuĢturmak için getirilmiĢtir. Hadîste "ya'nî'l-cumuate^ cumua namazını kasdediyor" ziyâdesi sabit değil ise, Öğle namazına sarf edilebilir ve zevalden evvel cumua namazı kıldırmayı caiz görenlere hüccet olmaz. Nitekim Buhârî, Yûnus ibn Bukeyr tarikinden gelen rivayette "Cumuayı kasdediyor" ziyâdesinin mevcûd olmadığını tasrîh ediyor.
1025
Ve BiĢr ibnu Sabit de Ģöyle dedi: Bize Ebû Haldete tahdîs edip Ģöyle dedi: Bir emîr, bize cumuayı kıldırdıktan sonra Enes'e: Peygamber (S) öğle namazını nasıl kıldırırdı? diye sordu (da Enes bu cevâbı verdi) 1395[56].
17- Cumua Namazına Yürümek;
Ve zikri celîl olan Allah'ın: "Allah'ı zikretmeye sa'y edin.. "(cl-Cumua: 9) kavli ve Yüce Allah'ın: "Her
1395[56] Kıssa, özet olarak Ģudur: Haccâc ibn Yûsuf es-Sakafî, Hakem ibn Ebî Akîl adında bir amuca oğlunu kendine nâib olarak Basra'ya emîr ta'yîn etmiĢti. O da Hac-câc'ın mesleğine uyarak, cumua günü hutbeyi hemen hemen ikindi vakti girecek zamana kadar uzatırmıĢ. Bir gün namaz kılındıktan sonra Yezîd ed-Dabbî adında bir zât bu yaptığına i'tirâz etmiĢ. Hakem, serîr üstünde oturan Enes'e bu suâli sormuĢ, o da, metindeki cevâbı vermiĢ. "Cumuayı kasdediyor" ziyâdesi de, kıssanın cumua bahsiyle ilgili olması dolayısıyle, râvî tarafından ilâve edilmiĢ. Ġsmâîlî'nin mevsûl rivayetinde meâlen: "KıĢ olunca öğle namazını Peygamber erken kıldırır, yaz olunca serinlik vaktine kadar geri bırakırdı. Lâkin, ikindi namazını güneĢ bembeyaz ve tertemiz iken kıldırırdı" demiĢtir. Bu hadîsi Beyhakî de böylece rivayet eder. Kıssa cumua ile ilgili olduğu hâlde Hakem ibn Ebî Akîl'in öğle vaktinin hükmünü sorması, Enes'in de o suâle göre cevâb vermesi, Enes'in de cumua ile öğle namazlarının vakti birdir kanâatinde olduğunu gösteriyor.
1026
kim de âhireti ister ve ona lâyık bir sa'y ile onun için çalıĢırsa... " (ei-Urâ: 19) kavlinden dolayı "Sa'y edin" emrindeki sa'y, cumua namazı için çalıĢmak ve ona gitmek ma'nâsınadır diyen kimse babı 1396[57]. Ve Ġbn Abbâs: Cumua için nida edildiği zaman alıĢ veriĢ akidleri haram olur, demiĢtir 1397[58]. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Ezanla beraber bütün sınaî hareketlerin
1396[57] Âyetteki Sa'y ediniz" emrini Umer ile Ġbn Mes'ûd "';UbeyyibnKa'bda Yürüyünüz" sek [inde okumuĢlardır. Bu son iki okuyuĢ Ģaz kıraattir. îĢte bu Ģâz kırâtler de Sa'y ediniz" emrinin, gitmek ma'nâsma olduğunu isbât eder. Sa'y; lügatte, koĢmak ve seğirtmek., demek Ġse de, âyette gitmek ile tefsîr edilmiĢtir. Her namaz için tavsiye edilmiĢ olan vakaar ve sekînetle gitmek, cu-•iû mua namazı için de aynıdır. Binâenaleyh, cumua namazına da koĢmak suretiyle değil, ağır ağır vakaarla gidilecektir. Sa'y el-Ġsrâ: 19. âyetinde olduğu gibi çalıĢmak ma'nâsına da gelir. MeĢy ise, yaya gitmek ma'nâsmadır. 1397[58] Bu ta'lîkı, Ġbn Hazm, Ġkrime tarîkinden ma'nâsıyle mevsûlen rivayet etmiĢtir: Ayetteki cumuaya gitmek ve alıĢ veriĢi bırakmak emirlerinin vücûbu cumua ezanı ile tahakkuk eder. Âyetteki nehiyden dolayı cumua saatinde alıĢ veriĢ akidleri haram olur. AlıĢ veriĢ ve diğer akidlerin harâmhğı, cumua namazından çıkmakla zail olur. Bu harâmhğın baĢlangıcı ise, iç ezanı dediğimiz, mesciddeki ezandır. Hanefîler'in, ġâfiîler'in, Hanbelîler'in ve fakîhlerin çoğunun kavli budur. Saadet asrında cumua günü okunan ezan iĢte bu idi. Minaredeki dıĢ ezan ilerideki hadîslerde görüleceği üzere, sonradan bir ihtiyaçtan dolayı konulmuĢ ve sahâbîler tarafından doğru bulunmuĢtur.
1027
devamı haram olur, demiĢtir 1398[59]. Ġbrâhîm ibn Sa'd da Zuhrî'den: Cumua günü müezzin ezan okuduğu zaman, yolculuk hâlinde bulunan kimse ezanı iĢitse, o cumua namazında hâzır bulunması (müstehâb olarak) lâzımdır dediğini, .nakletmiĢtir 1399[60]
30-.......Bize Abâye ibnu Rifâa tahdîs edip Ģöyle
1398[59] Atâ'nın bu sözünü, Ahd Ġbn Humeyd Tefsîr'inde mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buna göre âyetteki "ahĢ veriĢi bırakın" nt-JiyinĠR, cumuaya gitmeye mâni' olacak her nevi' sınaî, iktisâdı, ticarî, hukukî akidler ve'faâliyetlereĢumülü bulunduğu açıkça anlaĢılır. Özetlenirse "Cumua günü namaz nida edildiği zaman Allah'ı zikretmeye gidin"emri, cumua namazının"farzıyyetine sarahaten delâlet etmektedir. Sonra "AhĢ veriĢi bırakınız''1 emri ile de, ezanla beraber iktisadî, ticarî, sınaî, hukûkî... her türlü fiil ve hareketler nehyolunuyor. Bu da cumuaya davranmanın ikinci bir delîli oluyor. Çünkü, bir akdin yapılması, bir san'atın icrası aslında mübâh olan Ģeylerdendir. Bunlar yalnız bir vacibin ifâsına mâni' olmakla men' edilmiĢ olabilirler. Ġktisadî akidlerden ahĢ veriĢin harâmhğı âyetin sarâhatiyle, icâre gibi akidlerin harâmhğı da alıĢ veriĢ akdine kıyâs ile sabit oluyor. 1399[60] Zuhrî'nin bu kavli, yolcuya cumua lâzım gelmez diyen cumhurun kavline muhaliftir. Bununla beraber baĢka tarîkten yine Zuhrî'nin: "Musâfir üzerine cumua yoktur" dediği de rivayet edilmiĢtir. Onun için bu iki kavlini te'lîf etmek Ġsteyenler, Buhârî'deki sözü "Kılması müstehâbdır"; cumhura muvafık olan sözü ile "Cumua musâfire vâcib değildir" ma'nâsına söylemiĢtir derler (Kastallânî).
1028
dedi: Ben cumuaya giderken Ebû Abs (R) arkamdan bana yetiĢti de Ģöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Herkimin ayakları Allah yolunda toza bulanırsa, Allah onu cehennem ateĢine haram eder" 1400[61].
31-....... Bize ez-Zuhrî, Saîd ibnu'lMüseyyeb'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere tahdîs etti. Ve yine bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi 1401[62]: Bize ġuayb, Zuhrî'den haber verdi; o Ģöyle demiĢtir; Bana Ebû Seleme ibnu Ab-dirrahmân haber verdi ki, Ebû Hureyre Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah(S)'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Namaz (için) ikaame olunduğu zaman, namaza koĢa koĢa gitmeyip,
1400[61] Hadîsin râvîsi Ebû Abs, Ensâr'ın Evs kolundan ve ilk müslümânlardan bir Bed-rî'dir.Bedir'den Ġ'tibâren bütüngazâlardaPeygamber'le beraber bulunmuĢtur. Muhammed ibn Mesleme ile birlikte Peygamber'in o zaman en büyük düĢmanı olan Yahûdî Ka'b ibn EĢrefin öldürülmesine iĢtirak edenlerden biridir. Bu zâtın Buhârî'de yalnız bu hadîsi vardır. Buhârî bu hadîsi Cihâd'da da tahrîc etmiĢtir. Bu hadîsi Tirmizî ile'Nesâî de rivayet etmiĢlerdir. 1401[62] Buhârî bu hadîs için burada diğer bir sened daha sevketmektedir
1029
vakaar ve sekîneti elden bırakmayarak ve ağır ağır yürüyerek gidiniz. Namazın yetiĢtiğiniz kadarını (imâmla beraber) kılınız, kaçırdığınız kısmım da (yalnız olarak) tamamlayınız" 1402[63].
32-.......Bize Alî ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Abdullah ibnu Ebû Katâde'den tahdîs etti. Ebû Abdillah Buhârî Ģöyle dedi: Ben Abdullah'ın bu hadîsi ancak babası Ebû Katâde Haris ibn Rib'î elEnsârî'den; onun da Peygamber'den rivayet ettiğini biliyorum. Peygamber (S): "Namaza ikaame edildiği vakit beni (hücremden çıkmıĢ) görmedikçe ayağa kalkmayınız ve sekînet üzere olunuz" buyurmuĢtur 1403[64].
1402[63] Hadîsteki gidiĢi belirleyen bu kayıdlar, daha önce geçen rivâyetlerdeki bilgilerin delilleri ve kuvvetlendiricileri olmakladır. 1403[64] Bu hadîs de, bundan önceki hadîs gibi, Kitâbu'l-Ezân'ın sonlarında ilgili bâblarda geçmiĢti.
1030
18- Bab: Cumua Günü (Mescide Girmiş Olan) İki Kişinin Arası Açılmaz 1404[65]
33-.......Selmân el-Fârisî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Cumua günü gusül edip de gücünün yettiği derecede mü-kemmelen temizlendikten, yâhud yağlandıktan, yâhud herhangi güzel kokudan süründükten sonra (câmi'e) giden, cemâatten iki kiĢinin arasına girmeyen, sonra kendisine takdir edilen namazı kılan, sonra imâm minbere çıktığı zaman susan hiçbir kimse müstesna olmamak üzere, onun o günle gelecek diğer cumua arasındaki günâhları muhakkak ki mağfiret olunmuĢtur" 1405[66]. 1404[65] Bu tefrik edilmez fiili ma'lûm. ve mechûl Ģekilde gelmiĢtir. 1405[66] Bu hadîs küçük bir lâfız farkıyle 6. bâbda 8. hadîs olarak geçmiĢti. Burada tekrar sevkedilmesi, baĢlıktaki "Ġki kiĢinin arası açılmaz" hükmüne deiîl teĢkîl eden fıkrası sebebiyledir. Ara açmamaktan maksad, yanyana oturan iki kimseyi sıkıĢtırıp ortalarına girmemek, yâhud üzerlerinden atlayıp ileriye geçmemektir. Her iki takdîrde de onlardan biri sağa, diğeri sola çekilip yer ve yol vermekle ezaya uğramıĢ olurlar, yâhud da iki dostun arasına girilmekle ezâ verilmiĢ olur. Bu da cemâat çok yâhud mescide geç gitmekle veya geri saflarda yer varken ilk saflara geçmekle olur.
1031
19- Bab: İnsan Cumua Günü (Din) Kardeşini Kaldırıp da Onun Yerine Oturmaz 1406[67]
34-.......Bize Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle dedi: Ben Nâfi'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Ben Ġbnu Umer(R)'den iĢittim; Peygamber (S) insanın kendi (dîn) kardeĢini oturduğu yerinden kaldırıp oraya oturmasını nehyetti, diyordu. (Ġbnu Cureyc Ģöyle dedi:) Ben Nâfi'e: Bu nehiy cumuada mı? diye sordun. Nâfi': Cumuada da baĢka namazlarda da, dedi 1407[68].
1406[67] Buhârî baĢlıktaki "Cumua günü" kaydını, Müslim'in rivayet ettiği bir hadîste geldiği için zikredip, ona iĢaret etmiĢ oluyor 1407[68] Birini yerinden kaldırmak da onu kaldırdıktan sonra yerine oturmak da nehye-dilmiĢ fiillerdir. Zîrâ bunlar mü'min kardeĢine karĢı büyüklenme ve onu küçük görme ma'nâsmı tazammun eder.
1032
20- Cumua Günündeki Ezan Babı 1408[69]
35-.......Size Ġbn EbîZi'b, Zuhrî'den; o da es-Sâib ibn Yezîd'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Cumua günü ezanın ilki Peygamber (S) ile Ebû Bekr ve Umer (R) zamanlarında imâm minbere oturduğu vakit baĢlardı. Usmân halîfe olduğu ve insanlar (Medine'de) çoğaldığı zaman Zevrâ üzerinde okunan üçüncü nidayı ilâve etti 1409[70]. (Ebû Abdillah Buhârî: Zevrâ Medine
1408[69] Bu "Cumua günü namaz için nida edildiği zaman.. "(elCumua:9) âyetinde zikredilen cumua ezanıdır ki, o ezanla beraber cumuaya gitmek vâcib, alıĢ veriĢ haram olur. 1409[70] Üçüncü nida denilen bu ezan bugün minarelerde okunup, dıĢ ezanı dediğimiz ilk ezandır. Diğer iki ezan, hutbeden evvel imâmın karĢısında, okunan ezan ile hutbeden sonraki Ġkaamettir. Ezan ile ikaametin ikisine de tağlîb yoluyla ezan denilmiĢtir. Bunlardan birinci Ġle müezzin namaz vaktini, kaamet Ġle de namaza baĢlamayı takriben aynı lâfızlarla i'lân ettiği için, her ikisine de ezan denilmiĢtir. DıĢ ezanı insanları mescide da'vet Ġçindir. Bu ilk da'vet olduğu hâlde hadîste üçüncü nida denilmesi, eskiden beri okunagelen diğer ikisine Ġlâve edildiği . içindir. Medine'nin büyüyüp insanların çoğalması gerekçesiyle bir ihtiyâcdan dolayı Usmân tarafından ilâve edilen bu ezan ve Usmân'ın bu içtihadı, bütün sa-hâbîlerin sükûtî icmâı ile meĢru olmuĢ hiçbiri tarafından inkâr edilmemiĢtir. Ondan dolayı da o târihten beri devam edip gelmektedir. Bu hadîsten, iç ezanın hutbeden evvel olduğu, hutbenin de namazdan evvel olduğu sabit olmaktadır.
1033
çarĢısında bir yerdir, dedi ) 1410[71].
21- Cumua Günü Tek Müezzin Babı 1411[72]
36-.......Sâib ibnu Yezîd (R) Ģöyle demiĢtir: Cumua günü üçüncü ezan okumayı ziyâde eden Usmân ibn Affân(R)'dır ki, Medîne ahâlîsi çoğaldığı zaman idi. Peygamber(S)'in ise bir müezzinden baĢka yoktu 1412[73] ve cumua ezan okunması da imâm minber üzerine 1410[71] Buhârî'nin Zevrâ hakkında verdiği bu bilgi, Ebû Zerr rivayetinde mevcûddur. Onun için bu kısım böyle kavis içinde gösterildi. Ġbn Mâce ile Ġbnu Huzeyme rivayetlerinde: " iijjjJt L^J JÜJ ıiJ& J j1* J*-ÇarĢıda Zevrâ denilen bir evin üzerinde..." ezan okutulmuĢ olduğu tasrîh ediliyor. 1411[72] Yânî insanların ameli olan cumuada ve diğer günlerde birden fazla müezzinler rin topluca ve seslerini yükselterek ezan okumaları âdeti Peygairiber zamanında yoktu. O zaman bir müezzin, ezanı ve ikaameti okurdu. Ġnsanların yapageldik-leri ise sonra meydana çıkardıkları iĢlerdendir. Bunun aslı da Peygamber'in, Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih'e ezanı Bilâl'e karĢı okuması emrinden alınmıĢtır ki, her biri kendi sesini yükselterek ezanı nida etmiĢlerdi (ġâh Veliy-yullah, ġerhu Terâcim.., s.82). 1412[73] Bu tek müezzin Bilâl ibn Rebâh idi. BaĢka müezzinin cumua ezanı okumamıĢ olmasından, ikaamet eden ile ezanı okuyanın bir kimse olduğu anlaĢıldığı gibi, iki kimsenin birlikte ezan okumamıĢ oldukları da anlaĢılır. Biz buna "çifte ezan" diyoruz. Bu, Ġmâm ġafiî'ye göre mekruhtur, Hanefîler'e göre caizdir
1034
oturduğu vakitte olurdu 1413[74]
22- İmam Minber Üzerinde İken Nidayı İşittiği Zaman Müezzine Cevab Verir (Ezan Lafızlarını Söyler) Babı 1414[75]
37-......Ebû Umâme ibn Sehl ibn Huneyf Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Sufyân'ın oğlu Muâviye'den Ģöyle dediğini iĢittim: O, minber üzerinde oturmuĢ iken müezzin ezan okudu da: Allâhu Ekber Allâhu Ekber dedi. Muâviye de: Allâhu Ekber, Allâhu Ekber dedi. Müezzin: EĢhedu en lâ ilahe ille'llâh dedi. Muâviye: Ben de (buna Ģehâdet ederim), dedi 1415[76]. Müezzin:
1413[74] "Rasûlullah'ın bîr müezzini bulunurdu" demek, cumua için yalnız bir müezzin ezan ve ikaamet eder idi demektir ki, o da Bilâl HabeĢî idi. Yoksa Rasûlullah'ın birden ziyâde müezzini yok demek değildir. Nitekim ramazânda sahur vakti Bilâl HabeĢî ezan okur, sabah namazı için de Ġbnu Ümmi Mektûm okur olduğu-sabittir. 1414[75] Kerîme rivayetinde "cevâb verir" yerine "ezan sözlerini söyler" tarzındadır. 1415[76] Sünnet olan teĢehhüd lâfızlarını aynen tekrar etmektir. Kısaltarak "Ben de" yâhud "Ben de Ģehâdet ederim" demek caiz ise de, teĢehhüdü tam lâfzıyle te-berrük etmek daha iyidir. Bu hadîsin daha evvel geçen rivayetinde Hayye ale's-salât.. dedikten sonra Lâ havle velâ kuvvete illâ billah dediği haber
1035
EĢhedu enne Muhammeden rasûlullah dedi. Muâviye: Ben de (buna Ģehâdet ederim), dedi. Müezzin ezan okumayı bitirince Muâviye: Ey insanlar! Ben RasûluIlah(S)>ın,bu'ma-kaamda (yânı bu minber üzerinde) oturur ve müezzin ezan okurken benden iĢittiğiniz bu sözleri söyler.olduğunu iĢitmiĢimdir, dedi 1416[77]
23- Ezan Okunması Esnasında Minber Üzerinde Oturmak Babı1417[78]
38-.......Sâib ibn Yezîd (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Cumua günü ikinci ezan okunmasını, mescid ahâlîsi çoğaldığı zaman Usmân (R) emretti ve cumua günü
verilmiĢti. Nitekim diğer rivayetlerde Muâviye'nin ezan lafızlarını evvelinden sonuna kadar müezzinin dediği gibi peyderpey tekrar ettiği ve yalnız orada Hayy'ale'hre, Havkale ile mukaa-bele eylediği tafsîlen beyân ediliyor. Havkale; "Allah'a ma'siyetten tahavvul ancak Allah'ın verdiği ismet ile tâate kuvvet ve iktidarda ancak O'nun yardımı ile hâsıl olabilir" ma'nâsmadır. 1416[77] Bundan, müezzine cemâat gibi imâmın da cevâb vermesinin sünnet olduğu; imâmın hutbeye baĢlamadan evvel tekellüm etmesi mubah ve minberde iken ilim Öğretmesi caiz olduğu anlaĢılıyor. 1417[78] Yânî ezânm okunma süresi kadar oturmak.
1036
ezan okunması, imâm minbere oturduğu sıra idi.
24- Hutbe Önünde Ezan Okunması Babı
39-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Ben Sâib ibn Yezîd'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr ve Umer zamanlarında cumua günü ezan, birincisi imâm cumua günü minber üzerine oturduğu sırada idi. Sonra Usmân (R)'ın halifeliği zamanında insanlar çoğaldığında Usmân cumua günü üçüncü ezanı emretti de, bu ezan Zevrâ üzerinde okundu. Binâenaleyh iĢ bu minval üzere (yânî iki ezan, bir ikaamet üzerine) sabit oldu 1418[79].
1418[79] Bu rivayetlerin birinde Ġkinci te'zîn, öbürlerinde üçüncü nida, üçüncü te'zîn, üçüncü ezan denilmesi hep bir ma'nâyadrr. Maksad Hz. Usmân zamanında emrohı-nan ilk ezandır ki, biz buna dıĢ ezanı ta'bîr ederiz. Bundan sonra hatibin minbere oturduğu sıra okunan ikinci ezana da iç ezanı deriz. Bunların üçüncüsü de namaza baĢlamak için yapılan ikaamettir. Ezan ile ikaamete "nidâeyn" ve "ezâneyn" dahi denir. Bu i'tibâr ile, târih bakımından sonra baĢlamıĢ olan dıĢ ezanına üçüncü nida veya üçüncü ezan denildiği gibi, kaameti dikkate almaksızın hâss ma'nâsıyle ezan düĢünülüp, ikinci ezan dahi denilmiĢtir. Hulâsa, Peygamber zamanında cumua için birinci rîidâ hatîb minbere oturduğu zaman mescidin kapısı üstünde okunan ezan; ikinci ezan da hatîb inerken edilen ikaamet idi. Usmân
1037
25- Hutbenin Minber Üzerinde Yapılması
Babı
Enes ibn Mâlik (R) de: Peygamber (S) minber üzerinde hutbe yaptı, demiĢtir1419[80].
40-....... Bize Ebû Hazım ibnu Dînâr (140) Ģöyle tahdîs etti: Minberin hangi ağaçtan yapıldığında münâkaĢa eden bir takım kimseler, Sehl ibn Sa'd esSâidî'ye geldiler de, ona bu mes'eleyi sordular. Bunun üzerfne Sehl Ģöyle dedi: Vallahi ben onun neden yapıldığını bilmekteyim. Ve yine yemîn olsun ki, ben onu ilk kurulduğu günü de, Rasûlullah'ın ilk defa üzerine oturduğu günü de görmüĢümdür. Ra-sûlullah (S) Ensâr kadınlarından fulân kadına -Sehl, bu kadının
zamanından beri kararlaĢmıĢ olan icmâ' ve teamüle göre de birinci nida, cumua vaktinin girmesiyle okunan dıĢ ezan; ikinci nida hatîb minbere oturduğunda okunan iç ezanı; üçüncüsü de ikaamettir. tzâ nudi-ye âyetindeki nidadan murâd da, ilk okunan ezan olmak lâzım geleceği aĢikârdır. Çünkü birinci ezan okununca, zikrullaha sa'yin Ģartı olan çağınlma vâki' olmuĢ olur.. (Hakk Dîni, IV, 4963). 1419[80] Buhâri Enes'in bu hadîsini Ġ'tisâm ve Fiten Kitâblan'nda uzun olarak mevsûlen rivayet etmiĢtir.
1038
ismini söylemiĢtir:- "Marangozkölene emret de, benim için insanlara hitâb ettiğim zaman üzerine oturabileceğim, tahtalardan birĢey yapsın " buyurdu. O kadın da o kölesine emretti. O da Gâbe'nin ılgın ağaçlarından onu yaptı. Sonra onu getirdi. Kadın Rasûlullah'a haber yolladı. O da emretti, iĢte Ģuraya konuldu. Sonra Rasûlullah'ın bunun üzerinde Ģöyle namaz kıldığım* gördüm: Rasûlullah minber üzerinde tekbîr aldı, sonra yine minber üzerinde iken rukû'a vardı. Sonra geri geri aĢağıya indi de minberin dibinde secde etti. Sonra yine minber üzerine dönüp tekrar etti. Böylece iki rek'at namazı bitirince, Rasû-lullah insanlara döndü de: "Ey insanlar! Bu gördüğünüz Ģeyleri ancak bana uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yaptım" buyurdu 1420[81].
1420[81] Bu hadîs biraz değiĢik lâfızla Kitâbu's-Salât'ta da geçmiĢti. Bu hadîsten iki üç adımlık hafif yürüyüĢün namazı bozmadığı, öğretmek kasdıyle imâmın cemâatten biraz yüksek bir yerde durması caiz olduğu gibi, hutbe için minber yaptırmanın da müstehâb olduğu anlaĢılır. Minberin kıbleye karĢı durulunca mihrabın sağ tarafında bulunması da müstehâbdır. Minber olmazsa imâm yüksek bir yer seçer. Böyle bir yer de yoksa, sünnete uyarak ayağı yerden kesecek bir ağaç parçası üzerine çıkmalıdır. Nitekim minber yapılmadan evvel Peygamber bir
1039
41-....... Bana Yahya ibnu Saîd haber verip Ģöyle dedi: Bana Enes'in oğlunun oğlu haber verdi ki, o Câbir ibn Abdillah'tan iĢit-miĢtir. Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Bir hurma kütüğü vardı, Peygamber (S) hutbe yaparken- onun üzerinde dururdu 1421[82]. Kendisi için minber konulduğu zaman biz bu kütükten, gebeliği on aylık develerin iniltisine benzer sesler iĢittik. Tâ ki Peygamber (minberden) inip de elini onun üzerine koyunca (sustu) 1422[83]. Süleyman ibn Bilâl, Yahya ibn Saîd'den söyledi (o, Ģöyle demiĢtir): Bana Enes ibn Mâlik'in oğlu olan Ubeydullah'ın oğlu Hafs ha-beF verdi ki, kendisi Câbir ibn Abdillah'tan iĢitmiĢtir 1423[84].
ağaç kütüğü üzerine çıkardı. Bu hadîsten her yeni Ģeyde Ģükür ve teberrük olarak namaz ile baĢlamanın da müstehâb olduğu anlaĢılır 1421[82] Burası, elimizdeki nüshalarda "^ fyî( = Onun üzerinde dururdu)" Ģeklindedir. Bâzı rivayetlerde " O'( ^i (-Ona doğru dikilirdi -yâhud ona dayanırdı)" Ģeklindedir. 1422[83] Hadîsin baĢlığa uygunluğu, yânî delîl olan yeri "Peygamber minberden indi" sözünden anlaĢılır. Çünkü inmesi, minbere çıkmasından sonra olmuĢtur (Aynî). Parantez içindeki "sustu" lâfzı, Câbir'in Buhârî'deki rivayetinde vardır. 1423[84] Buhârî bu ta'Iîki, bu isnâd ile Alâmâtu'n-Nübüvve'de mevsûl olarak rivayet etmiĢtir. Buhârî bununla, hadîsin Enes'in
1040
42- Bize Âdem ibn Ebî Iyâs tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî Zi'b, Zuhrî'den; o da Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer'-den tahdîs etti. Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den minber üzerinde hutbe yaparken iĢittim (hutbesinde): "Her kim cumuaya gelecekse yıkansın" buyurdu 1424[85].
26- Hutbe, Hatib Ayakta Dikilerek Olur Babı
Enes de: Peygamber (S) ayakta dikilerek hutbe
oğlunun oğlundan geldiğini isbât etmiĢ oluyor. Bu hadîse "Hanînu cız'(= Hurma kütüğünün iĢtiyak feryadı)" hadîsi denir. Muhammed'in Peygamberliğinin delillerinden bir mu'cizedir. Bu vak'a bir cumua günü mescidde ve sahâbîlerin huzurunda cereyan etmiĢtir. Buhârî bunu Câbir ile Ġbn Umer'den rivayet etmiĢtir. Diğer muhaddisler de daha birçok sa-hâbîlerden rivayet etmiĢlerdir. Ibn'Hacer: Gerek, hurma kütüğünün inlemesi, gerek kamerin yarılması kıssaları hadîste mümârese sahibi olmayana yakîn ifâde etmese de, hadîsin tarîklerine muttali' olanlara kat'iyyet ifâde edecek derecede müstefîz olarak rivayet edilmiĢtir, der (Fethu'l-Bârî). 1424[85] Hadîsin baĢlığına delîl olan kısmı "Ben Peygamber'den minber üzerinde hutbe yaparken iĢittim" fıkrasıdır
1041
yaparken... demiĢtir 1425[86].
43-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sizin Ģimdi yapmakta olduğunuz gibi, ilk hutbeyi ayakta yapar, sonra oturur, sonra (tekrar ikinci hutbe için) ayağa kalkardı 1426[87].
27- Hutbe Yaparken İmam Yüzünü Cemaate Yöneltir 1427[88]; ve İnsanların da Yüzlerini İmama Yöneltmeleri Babı
Ġbn Umer ile Enes (R) imâma yöneldiler 1428[89].
1425[86] Buhârî Enes'in bu hadîsini tstiskaa'da bütünüyle mevsûlen rivayet etmiĢtir. Bundan bâb baĢlığında yazılmıĢ olan hutbe ve hitabe için ayağa kalkmak hükmü alınır 1426[87] Hutbe ve hitabe ayakta yapılır. Mazeretsiz oturarak hutbenin cevazında ihtilâf edilmiĢtir. "Onlar bir ticâret yûhud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar, seni ayakta bıraktılar.. "(el-Cumua:11) âyeti de bu hususta açık delildir. 1427[88] Bu hadîsi Ziya el-Makdisî, el-Muhtâre'sinde rivayet etmiĢtir. 1428[89] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir konuĢma, bir sohbet olduğu anlaĢılır. Böyle bir sohbette ve konuĢmada da söz söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle yapmak, söylenen ve öğretilen Ģeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder.
1042
44-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) Ģöyle demiĢtir: Günün birinde Peygamber (S) minber üzerine oturdu, bizler de çepçevre O'nun etrafında oturduk 1429[90].
28- Hutbe (Mukaddimesin)de Allah'ı Sena Ettikten Sonra "Amma Ba'du" Diyen Kimse Babı 1430[91]
Hutbe mukaddimesin d eki bu "Amma ba'du" sözünü Ġkrime, Ġbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den rivayet etti 1431[92].
1429[90] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir konuĢma, bir sohbet olduğu anlaĢılır. Böyle bir sohbette ve konuĢmada da söz söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle yapmak, söylenen ve öğretilen Ģeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder. 1430[91] Bu "Amma ba'du" la'bîrine Faslu'i-Hitâb denir; hutbe mukaddimesi ile asıl hutbeyi ayırır. "Amma ba'du" bir kelimedir ki, Arab hatîbleri emirler huzurunda inĢâd ettikleri hutbelerde duadan sonra söylerler."^ jua ii; = Benim sana olan duamdan sonra" takdirindedir. Ġlk defa Dâvûd aleyhi's-selâm, bir kavle göre Ka'b ibn Luey tekellüm etmiĢtir. Müelliflerin dibacelerde Amma ba'du kavilleri " UU% *JXl^jtj illljı ü' - Besmele, hamdele ve tasliye'den sonra" takdirinde olur (Kaamûs Ter., I, 1083).
1043
45-.......Bize HiĢâm ibnu Urve tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Fâtıma bintu'l-Munzir, Ebû Bekr'in kızı
1431[92] Buhârî bunu bu babın son hadîsinde mevsülen rivayet etti. Bu hadîslerin burada getirilmesi, hatibin Allah'a hamd ve sena ettikten sonra "Amma ba'dû" diyerek söze baĢlamasının sünnet olduğunu anlatmak içindir. .,. Buhârî bu bâbda, baĢlığa münâsebeti açık olan altı hadîs getirmiĢtir: Birincisi Esma bintu Ebî Bekr'in güneĢ tutulması hakkındaki hadîsidir. Bunda "Peygamber Allah'a lâyikıyle hamd etti, sonra Amma ba'du dedi, sonra kabir fitnesi kıssasını zikretti" vardır. Ġkincisi, Amr Ġbn Tağlib hadîsi ki, onda "Rasûlullah Allah'a hamd etti, sonra sena etti, ondan sonra da Amma ba'du dedi" vardır. Üçüncüsü, gece namazı hakkındaki ÂiĢe hadîsidir ki, onda da "Rasûlullah Ģehâdet kelimelerini söyledi, sonra Amma ba'du dedi" fıkrası vardır. Dördüncüsü Ebû Humeyd es-Sâidî hadîsidir. Onda da Peygamber'in namazdan sonra Ģehâdet kelimelerini söyleyip, lâyık olduğu sıfatlarla Allah'ı sena ettiği, ondan sonra da Amma ba'du dediği zikredilmiĢtir. BeĢincisi, Misver ibn Mahreme hadîsidir; onda da Rasûhıllah'ın ayağa kalktığı, Ģehâdet kelimelerini söylediği, ondan sonra da Amma ba'du dediği sabittir. Altıncısı, îbn Abbâs hadîsidir. Ġbn Abbâs: Peygamber minbere çıktı -ki bu hutbe Ġçin minbere son çıkıĢı olmuĢtu- Allah'a hamd ve sena etti, ondan sonra Amma ba'du dedi, demiĢtir. Bütün bu hadîslerde Peygamber'in Allah'a hamd ve senadan sonra Amma ba'du diyerek söze baĢladığı sabit oluyor. Demek ki, bunun sünnetliği birçok rivayetler ve muhtelif tariklerle sabittir. Hafız Abdulkaadir Rehâvî, içinde Amma ba'du bulunan hadîslerin tarîklerini araĢtırarak, bu lâfzı otuz iki sahâbîden rivayet edilmiĢ buluyor (Ġbn Hacer).
1044
Esma 'dan haber verdi. Esma (R) Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim. Ġnsanlar namaz kıl-maktalardı. Ben: Ġnsanların bu hâli nedir? dedim. ÂiĢe (güneĢ tutulduğunu anlatmak için) baĢı ile gökyüzüne doğru iĢaret etti. Ben: Bir âyet (yânî bir azâb yâhud kıyamet alâmeti) mi? diye sordum. ÂiĢe yine baĢıyla evet dedi. Esma Ģöyle dedi: (Bunun üzerine ben de namaza durdum) Rasûlullah namazı çok uzattı. Nihayet bana bir baygınlık geldi. Yanımda su dolu bir kırba vardı. Onun ağzını açtım ve ondan baĢıma su dökmeye baĢladım. Nihayet Rasûlullah namazı bitirdi, güneĢ de açılmıĢtı. Rasûlullah namazdan sonra insanlara hutbeye baĢlayıp; Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd ettikten sonra "Amma ba'du" dedi. Esma dedi ki: Tam bu sırada Ensâr'dan bir takım kadınlar konuĢup gürültü etmeye baĢladılar. Ben de onları susturayım diye yüzümü onların tarafına meylettirdim. Bundan dolayı "Amma ba'du" dan sonrasını iĢitmedim. ÂiĢe'ye: Rasûlullah ne dedi? diye sordum. ÂiĢe Ģöyle dedi: Rasûlullah Ģöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiĢ hiçbir Ģey kalmadı ki, bu makaamımda görmüĢ olmayayım. Ve Ģu da bana
1045
vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Mesîh Deccâl (yüzünden çekilecek) imtihanlara benzer yâhud 1432[93] ona yakın bir imtihan geçireceksiniz. Kabirde her birinize gelinecek de: Bu adam hakkındaki ilmin nedir? denilecek. Mü'min yâhud mûkın olan kimse -bu Ģekki HiĢâm söyledi-: O, Muhammed'dir, o Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de O'na îmân ettik, da'vetine icabet ettik, izine uyduk ve O'nu tamâmıyle tasdik eyledik, diyecek. Bu cevâb üzerine o kimseye: Yat da iyice uyu. Biz senin O zâta inanmakta olduğunu kat'iy-yetle bilmekteyiz, denilecek. Amma münafık yâhud Ģübheci olan kimseye gelince -yine HiĢâm terdîdli söyledi- ona da: Senin bu adam hakkındaki bilgin nedir? denilecek. O da: Ben bilmiyorum, insanların bir Ģey söylediklerini iĢittim, ben de söyledim, diyecektir." HiĢâm Ģöyle dedi: Yemîn olsun Munzir kızı Fâtıma bunları bana söylemiĢ, ben de aynen ezberlemiĢimdir. ġu kadar ki, Fâtima'nın kat'î söylemediği Ģeyleri ezberlemedim. 1432[93] Bu Ģekk, Esmâ'nın lâfzı hakkında ara yerdeki râvînin Ģekkidir.
1046
46-.......Bize Ebû Âsim, Cerîr ibn Hâzım'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben el-Hasen el-Basrî'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Bize Amr ibnu Tağlib (R) Ģöyle tahdîs etti: (Bir defa) Rasûlullah'a -Bahreyn'den-birçok mal yâhud bir çok esîr getirilmiĢti. Onu taksîm etti de bâzı kimselere atıyye verdi, bâzı kimselere atıyye vermedi. Sonra atiyye vermediği kimselerin gücenip Ģikâyet ettikleri haberi kendisine ulaĢtı. Bunun üzerine (hitâb etmek için) Allah'a hamd, sonra sena etti, ondan sonra da "Amma ba'du" diyerek Ģöyle buyurdu: "Vallahi ben atıyye vermediğim kimseyi, atıyye verdiğim kimseden ziyâde sevip dururken, yine birine atıyye verir (sevdiğime) atıyye vermediğim olur. Lâkin Ģu kadar var ki, ben bir takım kimselere, kalblerinde sabırsızlık ve hırs gördüğüm için mal veririm 1433[94]
1433[94] " £_j* " lügatte sabırsızlık, " £ii "da sabırsızlığın son derecesidir. " £j>*-" ve Ġ_ji*" bunlardan yapılmıĢ sıfatlardır. Helü" = Korkak ve tamâ'kâr diye de tefsîr edilmiĢ ise de, en uygun olanı Allah'ın Kitâbı'ndaki tefsirdir: ü-y* 'jAs ZJ- Wj l*jji- J^ <~* W &j* jM- ûı_j1Iı ö\ = ġübhesiz insan hırsına düĢkün (ve sabrı kıt) yaratılmıĢtır. Kendisine Ģerr dokundu mu feryadı basandır, ona hayır dokununca da çok c/mr/d/r"(el-Maâric: 19).
1047
Bâzı kimseleri de Allah Taâlâ'mn, kalblerinde yarattığı zenginlik ve hayra havale ederim (mal vermem). Amr ibn Tağlib de bu sonuncular arasındadır" 1434[95]. Râvî Amr ibn Tağlib: Vallahi Rasûlullah'ın bu kelâmına bedel kırmızı develere mâlik olmayı gönlüm istemez, demiĢtir. Bu hadîsi rivayet etmekte, Yûnus ibn Ubeydillah ibn Dînâr el-Abdî, ona mutâ-baat etmiĢtir 1435[96].
47-.......Bize Leys, Ukayl'den; o da Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Ġbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana Urve haber verdi; ona da ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) bir gece hücreden dıĢarıya çıktı, mescidde namaz kıldı. Bir takım insanlar da onun namazına uyup na-. mâz kıldılar. Sabaha girince insanlar bunu kendi aralarında Ġ konuĢtular. Bundan
1434[95] Peygamber'in bu sözü, Amr ibn Tağlib için büyük ve çok değerli bir menkabe-dir. Müteâkib1 ifadesiyle Amr, bu sözün değerini hakkiyle anladığını dile getirmiĢtir. 1435[96] Bu mutâbaatı Ebû Nuaym, Yûnus ibn Ubeydillah müsnedinde sahîh bir isnâdla mevsûlen rivayet etmiĢtir (Kastallânî)
1048
dolayı müteâkıb gece daha çok insan toplandı T ve yine Peygamber ile birlikte gece namazı kıldılar. Sabah olunca in-v sanlar yine konuĢtular. Üçüncü gece mescid ahâlîsi haylî çok oldu. t Rasûlullah yine çıktı, insanlar da O'nun namazına uyarak namaz kıl-a dılar. Dördüncü gece olduğu zaman mescid, ahâlîyi almaktan âciz r oldu (Peygamber onların yanlarına gitmedi). Nihayet sabah namazını kıldırmak için çıktı. Sabah namazını kıldırınca, insanlara yönelip Ģehâdet kelimelerini söyledi.'Sonra'Mmmâ ba'du"dedi ve:"ġu muhakkak ki dün geceki durumunuz bana gizli olmadı. Lâkin ben, gece namazı üzerinize farz olunur da sonra ondan âciz olursunuz diye endîĢe ettim" buyurdu. Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, bu hadîsi rivayet etmekte Ukayl'e mutabaat etmiĢtir 1436[97]
48- Bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġuayb, Zuh-rî'den haber verdi; o Ģöyle demiĢtir: Bana Urve, Ebû Humeyd es-Sâidî'den haber verdi: Ebû
1436[97] Buna göre Yûnus ibn Yezîd de aynı hadîsi Ġbn ġihâb'dan rivayet etmiĢ oluyor ki, bu mutâbaatı Müslim mevsûlen rivayet etmiĢtir.
1049
Humeyd, ona Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) bir gün öğle ile akĢam arasında bir namaz ardından hutbeye kalkıp teĢehhüd etti, Allah Taâlâ'ya hamd ve sena eyledi. Ondan sonra da "Amma ba'du" dedi. Bu hadîsi HiĢâm'dan; o da babasından; o da Ebû Humeyd'den; o da Peygamber (S) "Amma ba'du" dedi, diye rivayet etmekte Ebû Muâviye ile Ebû Usâme, Zuhrî'ye mutâbaat etmiĢlerdir. Muhammed ibn elAdenî ise Zuhrî'ye, Sufyân ibn Uyeyne'den sâdece "Amma ba'du" lâfzında mutâbaat etmiĢtir, hadîsin tamâmında değil "1437[98]
49-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Alî ibn Hüseyin (94) haber verdi. Mısver ibn Mahrame (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ayağa kalktı, ben ondan iĢittim ki, Ģehâdet kelimelerini söylediği zaman "Amma ba'du" diyordu.
1437[98] Bundan, hutbeye evvelâ teĢehhüd ve Allah'a hamdu sena ile baĢlayıp, sözü Amma ba'du ile fasi ettikten sonra, maksada giriĢmenin sünnet olduğunu anlatmıĢ oluyor. Bu iki mutâbaattan Ebû Muâviye'ninkini Müslim, Magâzî'de; Ebû Usâ-me'ninkini de hem Müslim, hem Buhârî Zekât'ta mevsûlen rivayet etmiĢlerdir
1050
Zubeydî Zuhrî'den rivayet etmekte ona mutâbaat etti 1438[99]
50-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir gün omuzu üzerindeki büyük bir ridâya sarınıp bürünmüĢ olarak ve baĢını da boz bir sarık ile bağlamıĢ olduğu hâlde minbere çıktı. Bu (hitâb etmek için minbere) son oturması oldu. Allah'a hamd ve sena etti. Sonra: "Ey insanlar! Yakınıma gelin" buyurdu. Sahâbîler O'na doğru toplandılar. Ondan sonra Rasûlullah "Amma ba'du" diyerek Ģöyle buyurdu: "Ġyi biliniz ki, bu Ensâr cemâati (günden güne) azalacaklar, baĢka kimseler ise çoğalacaklardır. Binâenaleyh Muham-med Ümmeti 'nden her kim herhangi bir Ģey üzerine vilâyet sahibi olup da bir kimseye zarar vermeye veya menfâat eriĢtirmeye muktedir olacak olursa, Ensâr'dan iyilik edenlerin iyiliğini kabul, kötülük edenlerin seyyiesinden vazgeçip affetsin" 1439[100]
1438[99] Bu mutâbaatı Taberânî, Müsnedu'Ģ-ġâmiyyîn'de mevsûlen rivayet etmiĢtir 1439[100] Peygamber'in Amma ba'du fasl hitabını Medine'deki
1051
29- Cumua Günü İki Hutbe Arasında Oturmak Babı
51-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir:
Cumua hutbelerinden evvel de kullandığı Müslim'deki Dımâd ibn Sa'lebe el-Ezdî (R) kıssasıyle de sabit oluyor: Ġbn Abbâs dedi ki: Dımâd Mekke'ye geldi. Bu, Ezdû ġenûe kabîlesine men-sûb olup, delilere nefes ederdi. Mekke ahâlîsinden bâzı beyinsizlerin Muhammed delidir dediklerini iĢitti. ġu adamcağızı görsem! Belki Allah benim eliml O'na Ģifâ nasîb eder, diyerek kalkıp görüĢmeye gitti. O'na kavuĢtuğunda: Yâ Muhammed, ben Ģu cinn çarpmasına nefes ederim. Allah Taâlâ dilediğine benim elimle Ģifâ ihsan eder, Nefes edeyim, ister misin? dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: diyerek söze baĢladı. Dımâd: Âmân! Bu sözlerini bana tekrar et, dedi. Rasûlullah tekrar etti ve üç kerre söyledi. Bunun üzerine Dımâd: Yemîn olsun ki, ben kâhinlerin sözlerini iĢittim, sihirbazların sözlerini iĢittim, Ģâirlerin sözlerini dinledim. Amma senin bu sözlerine benzer hiçbir söz iĢitmedim. Bu sözlerin, denizlerin en derin yerine bile vardı (bütün deryayı kapladı). Ver elini, seninle Ġslâm üzerine bey'at edeyim, dedi. Rasûlullah da onunla bey'atlaĢıp: "Bu bey'at kavmin nâmına da olsun mu?" diye sordu. O da: Kavmim adına da olsun, dedi... (Müslim, Cumua, Namaz ve hutbenin hafîf tutulması babı). Bu, Peygamber'in diliyle tebliğ edilmiĢ büyük bir taltiftir. Bunca mal ve can fedâkârlıklarıyle kazanılmıĢ yüksek mertebeler hakkında sâdık haberci be-yânıyle bildirilen ne büyük bir müjdedir! Son fıkrada zikredilen af, haddi gerektiren seyyielere Ģâmil değildir. Ġlâhî haddleri afvetmek hakkı, hiç kimseye verilmemiĢtir.
1052
Peygamber (S) iki hutbe yapar, aralarında oturur idi 1440[101]
30- Cumua Günü Hutbeye Kulak Tutup İşitmek Babı 1441[102]
52-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Cumua günü olduğu zaman mescidin kapısı yanında melekler durur, gelenleri Öncelik sırasıyle yazarlar. Erken gelenin meseli bir deve kurbân eden kimse gibidir. Ondan sonraki bir sığır kurbân eden gibi; ondan sonra bir koç kurbân eden gibi; ondan sonraki bir tavuk sadaka eden; sonra bir yumurta sadaka eden gibidir. Ġmâm 1440[101] Hutbeyi ayakta yapmanın ve iki hutbe arasında biraz oturmanın müekked bir sünnet olduğunda ihtilâf yoktur. Bâzıları bunun vâcib olduğu görüĢündedir. Çünkü Peygamber bu fiillerine ısrarla devam etmiĢtir. 1441[102] Hutbeyi dinlemek farzdır. îstimâ'm Ġnsât'tan farkı vardır. Ġnsât, söz söylememektir; istimâ' ise söylenen söze kulak verip iĢitmektir. Bu iĢte kemâl, insât ile istimâ' yânî susmak ile iĢitmeyi cem' etmektedir. Birçok müfessĠrler "Kur'ân okunduğu zaman derhâl onu dinleyin, susun; tâ ki merhamet olunasımz" (el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı Ģâmil olması sebebiyle Kur'ân ismi verildiğini zikretmiĢlerdir (Kastallânî).
1053
hutbeye çıkınca melekler sahîfelerini dürüp zikri dinlerler" 1442[103].
31- Bab: İmam, Hutbe Yaparken İçeriye Gelen Bir Kimse Gördüğünde Ona İki Rek'at Namaz Kılınması Emreder
53-.......Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü insanlara hutbe yaparken bir kimse geldi. Hemen Peygamber: "Yâfulân, sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O zât: Ha- yır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) kalk da iki rek'at namaz kıl" buyurdu 1443[104]
1442[103] Bu hadîsle meleklerin hutbeyi dinledikleri sabit olmuĢtur. Ġnsanların dinlemeleri ise evlâ tarikiyledir; çünkü insanlar ibâdetlerle mükelleftirler. 1443[104] Bu Tahiyyetu'l-Mescid namazıdır. Ġmâm hutbede iken tahiyyetu'l-mescid namazı kılmanın caiz, hattâmüstehâb olduğuna kaail olan ġafiî, Ahmed ibn Han-bel, Ġshâk ibn Râhûye ve fakîh muhaddislerin dayandığı delillerden biri, bu hadîstir. Bu imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı hutbede bulsa da-bu iki rek'atı kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi dinleyebilmek için bu iki rek'atı hafifçe kılması da müstehâbdır. Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da bil'akis hutbe esnasında namaz kılın-mayacağma kaaildirler. Hüccetleri, imâmı dinlemenin
1054
32- İmam Hutbe Yaparken Gelen Kimse İki Hafif Rek'at Namaz Kılar Babı
54-.......Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yaparken bir kimse girdi. Peygamber ona: "Namaz kıldın mı?" diye sordu. O: ±iayır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) iki rek'at namaz kıl" buyurdu 1444[105].
33- Hutbe Esnasında Elleri Kaldırmak
Babı
55-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yapmakta iken bir zât ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah! At sürüleri helak oldu, davar
vucûben emredilmiĢ olmasıdır. 1444[105] Bu hadîs Câbir, Enes, Ebû Hureyre, Sehl Ġbn Sa'd ve Ebû Zerr'den de rivayet edilmiĢtir. Müslim'in Câbir'den olan rivayetlerinin birinde, Peygamber o kimseye: "Yâ Suleyk, kalk da iki rek'at namaz kıl, lâkin hafif tut" buyurduktan sonra cemâ-te dönüp:"Herhangibiriniz imâm hutbede iken mescide gelecek olursa iki rek 'at namaz kılsın. Bu namazı da hafif tutsun" buyurmuĢtur.
1055
sürülen helak oldu. Allah'a, bize yağmur vermesini duâ ediver! dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini uzattı ve duâ etti 1445[106].
34- Cumua Günü Hutbe Esnasında Yağmur Duası Babı
56-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) zamanında insanlara bir kıtlık isabet etti. Bir cumua günü Peygamber hutbe yaparken bir bedevi Arab ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, çoluk çocuk da aç kaldı; bizim için Allah'a duâ ediver, dedi. Rasûlullah iki elini kaldırdı ki, biz o sırada gökyüzünde hiçbir bulut parçası görmüyorduk. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun, bulutlar dağlar misâli gökyüzünü kaplamadıkça Rasûlullah ellerini indirmedi ve minberinden de inmedi. Nihayet
1445[106] Buhârî, hadîsten evvel Enes ibn Mâlik'e varan iki senedini vermiĢtir. Hadîsten, baĢlıktaki el kaldırmaktan maksadın hutbe esnasında yapılan yağmur duâsın-daki el kaldırma olduğu anlaĢılıyor. Duâ ederken elleri gökyüzüne kaldırmak, Rabb'a karĢı tezellül ma'nâsı ifâde ettiğinden, duâ âdâbındandır
1056
yağmur tanelerinin O'-nun sakalı üzerinde yuvarlandığını gördüm 1446[107]. O günümüz, ertesi günü, daha ertesi günü ve ondan sonra gelen gün; tâ öteki cumuaya kadar hep üzerimize yağmur yağıp durdu. Ertesi cumua yine o bede-vî (Enes'in dediğine göre) yâhud bir baĢkası ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah, binalar yıkıldı, mallar boğuldu. Bizim için Allah'a duâ et, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah yine iki elini kaldırdı da: "Allâhum-me havâleynâ velâ aleynâ = Yâ Allah, etrafımıza (yağdır), üzerimize değil" diye dua etti 1447[108]. Bunu söylerken de eliyle hangi cihetteki
1446[107] Gerek buradaki, gerek diğer rivâyetlerdeki sözler, hep Peygamber'in duasının Allah katında çabucak kabul edildiğini gösterir. Duayı müteâkib hemen bulutlar peyda olmuĢ ve daha hutbe tamamlanmadan sakalım ıslatmıĢtır. Bulutların hücumunu görüp de hutbeyi kesmek ve namazı hemen kıldırıp cemâati evlerine göndermek varken, ıslanıncaya kadar minberde kalması tesadüfi değildir. Ġlâhî lütuf eserinin, vücûduna bi'1-fiil değmesini arzu etmiĢtir. 1447[108] Bedevinin yâhud ikinci gelen bedevinin rahmet ve ni'met olan yağmurun kesilmesi dileğinde bulunması ve bu dileğin Peygamber'ce yerine getirilmesi, çoğa vardığında yağmurun kesilmesi için de duâ etmenin caiz olacağını gösterir. Buna Askalânî "= Havayı açma niyazı" demiĢtir. Ancak bu ikinci duanın . kerem ve ni'met bolluğundan usanç gelmiĢcesine edilmeyip, rahmet ve ni'metin devamım istirham ile beraber yalnız vebal ve
1057
buluta iĢaret ediyor idiyse, orası açıldı ve Medîne (üstü açık) bir alan gibi oldu. Kanat Vâdîsi bir ay mütemadiyen aktı ve herhangi cihetten kim geldi ise bol bol yağmur yağdığını söyledi 1448[109].
35- Cumua Günü İmam Hutbe Yaparken Susmak ve O Sırada Yanındaki Arkadaşına "Sus" Diyen Kimse de Lağv Yapmıştır Babı
Ve Selmân, Peygamber'den: Ġmâm konuĢtuğu zaman (herkes) susar (buyurdu), dedi 1449[110].
57-.......BanaSaîdibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, onadaEbû Hureyre (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S): "Cumuagünü imâm hutbe yaparken sen (yanındaki) arkadaĢına 'Sus (dinle)' desen, yine
zararın kalkmasını istemek tarzında olması Ģükran âdâbındandır. 1448[109] Bu hadîs de Peygamber'in açık mu'cizelerindendir. Evvelki cumuada olduğu gibi bu cumuada da duasının sür'atjle kabul edilmiĢ olduğu görülüyor. 1449[110] Buharı bunu "Cumua için yağ sürme bâbı"nda uzunca olarak mevsûlen rivayet etmiĢti.
1058
lâğv etmiĢ olursun" buyurdu 1450[111].
36- Cumua Günü Kendisinde Duanın Kabul Edileceği Saat Babı1451[112]
58-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir:
1450[111] el-Lağv:.. tekellüm eylemek ma'nâsınadır... vei'tibâr edilmeyen herze ve bîhû-de nesneye denir, fiillerden ve kavillerden de umûmîdir (Kaamûs Ter.). Bu ta'rîfe göre lağv, sözlere ve fiillere Ģâmil olduğundan, cumua sevabını eksiltici veya giderici bir kusurdur. Hatibi dinlemekten insanı men' eden her söz ve fiil, lağv'dır. Bu hadîsten hutbe esnasında her nevi' kelâmın nehyedildĠği anlaĢılıyor. Zîrâ ġârî'in emrine muhalif olarak,o sırada söz söyleyen kimseye "Susı" veya "Dinle" demek, ma'rûfla emretmektir. Ma'rûfla emretmek de farzdır. Böyle, bir farzın edası için söylenmiĢ tek bir kelime yasak olursa, baĢka kelâmın ya-saklığı evleviyette kalır. "Ġmâm hutbe yaparken" kaydından, insâtın emredilmiĢ ve kelâmın neh-yedilmiĢ olmasının hutbe zamanına has olduğunu anlatmak içindir. 1451[112] Saat, lügatte uzun olsun, kısa olsun mutlaka bir zaman demektir. Bundan dolayı gece ile gündüz toplamının yirmidörtte birine saat denildiği gibi, gündüz ile gecenin onikiĢer cüz'e taksîm Ġle 'i'tibâr ettikleri zaman uzunluklarına da saat denilmiĢtir. Bu saat, Kadir Gecesi ve Ġsmi A'zam gibi mübhem bırakılmıĢ kıymetli bîr zaman parçasıdır. Gizli birakılmasındaki incelik de açıktır. Ġcabet saatini kollayan kimse, günün hangi cüz'ünde olduğunu bilmeyince, o saate râstgelir diye bütün gün kalbini huzur içinde tutup zikre, duaya devam eder ve dünyâ vesveselerinden uzaklaĢmaya çalıĢır
1059
Rasûlullah (S) cumua gününü zikretti de: "Onda bir saat vardır ki, müslümân olan hiç bir kul kalkıp namaz kılarken o saate rastlayıp da Yüce Allah'tan bir Ģey istemeyedursun, ille O, bunu kendisine venV'buyurdu ve o saatin kısa olduğunu anlatmak için eli ile iĢaret etti 1452[113]. 113
1452[113] Hadîsin ibaresinden, duâ edenin namazda dikilmiĢ olmasının Ģart olmadığı da anlaĢılır, tcâbet saatinin girmesi, musallînin kıyam zamanına tesadüf etmesi yâhud vakit, namazı beklerken girmiĢ olsa da yine böyledir. Çünkü "Namazı beklemekte olan namazda gibidir" hadîsi sabittir (Buhârî, Müslim). Hulâsa, icabet saati kesin olarak ta'yîn edilmiĢ değildir. Gizli kalması da o vakte rast gelir umuduyla cumuanın ekser vaktini zikr, ibâdet ve duâ ile geçirmeye sebeb olduğu için ümmet hakkında ayrıca bir rahmettir. Peygamber'in baĢ parmağını, elinin ortasına tesadüf eden diğer iki parmağına basarak iĢaret etmesi icabet saatinin pek kısa olduğuna sarahaten delâlet eder
1060
37- Bab: Cumua Namazında (Bazı) İnsanlar İmamın Meclisinden Çıkıp Gittikleri Zaman, İmamın ve Kalıp Cemaatte Hazır Bulunanların Namazı Caizdir 1453[114]
59-.......Bize Câbir ibn Abdillah (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Biz Peygamber (S) ile birlikte (cumua) namazı kılacağımız sırada (ġâm tarafından) yiyecek yüklü bir kervan geliverdi. Ġnsanlar o kaafileye doğru yönelip gittiler. Nihayet Peygamber'in beraberinde on iki kiĢiden baĢka kalmadı 1454[115]. Onun üzerine iĢte Ģu âyet nazil oldu: "Onlar bir ticâret yâhud bir oyun, bir
1453[114] Buhârî, hâzır buiunmalanyle cumııanın sahîh olacak cemâat sayısının namazın sonuna kadar devamının, cumuanın sıhhati için Ģart olmadığına delîl getirmek istemiĢe benziyor 1454[115] Bu kervan Dıhye ibn Halîfe yâhud Abdurrahmân ibn Avf'a yâhud da ortaklık suretiyle her ikisine âid olup ġâm diyarından haylî erzak getirmiĢti. Medine ahâlîsi o sırada pek ziyâde ihtiyâç ve darlık içinde kıvrandıklarından, geliĢi i'lân edilince sahâbîlerden bir takımları, erzak satılıp tükenmeden tedârik edebilmek telâĢı ile oraya koĢuĢmuĢlar ve burada görüldüğü üzere ilâhî azara uğramıĢlardır. Âyetteki "Seni ayakta bıraktılar" nazmı, hâdisenin hutbe esnasında meydana geldiğine Ģübhe bırakmıyor. Peygamber'in yanından ayrılmayan oniki kiĢiden onu Cennetle müjdelenenler, ikisi de Bilâl ile Câbir yâhud Ammâr ile Ġbn Mes'ûd yâhud Bilâl ile Ġbn Mes'ûd Ġdi. Bu isimler baĢka baĢka rivayetlerde zikredilmektedir.
1061
eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar da, seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın yanındaki, eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır ve Allah rızık verenlerin en hayirltSldir" (el-Cumua: II) 1455[116].
38- Cumuadan Sonra ve Önce Kılınan Namaz Babı 1456[117]
60-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S) öğle namazından evvel iki ve ondan sonra yine iki, akĢam namazından sonra da kendi
1455[116] Ayetteki "ev = yâhud" terdîd harfi, mescidi terkedenlerin kimi ticâret, yânîalıĢ veriĢ etmek, kimi de panayır yerini görüp gönül eğlendirmek kasdıyle gittiklerini gösterir. Âyetteki Ġlâhî azarlama ve tevbîh, ayrı ayrı her iki taifeye de râci' olur. Bu hadîste zikrolunduğu üzere, cemâatin dağılma hâdisesi, âyetin inmesinden evvel vâki' olmuĢtur. Ondan sonra Ġse sahâbîler, bu Ġlâhî tevbihten gereken dersi aldılar da Ģu ilâhî övgüye hakk kazandılar: "öyle adamlar vardır ki, onları ne bîr ticâret, ne bir alıĢ veriĢ Allah 'ı zikretmekten, dosdoğru namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalb-terin ve gözlerin (dehĢetle) döneceği günden korkarlar" (en-Nûr: 37). 1456[117] Hadîs, evvel hakkında değil de sarîh olarak sonra hakkında geldiği için, Buhârî, âdetine aykırı olduğu hâlde sonra'yı evvel'den öne geçirdi.
1062
evinde iki rek'at namaz kılardı. Yatsı namazından sonra (yine evinde) iki rek'at kılardı. Cumua namazından sonra ise (mescidden kendi evine) dönmedikçe namaz kılmazdı. Lâkin evine dönünce iki rek'at kılardı 1457[118].
1457[118] Bu hadîste farz olan namazlara bitiĢik olarak kılınan Râtibe Sünnetleri'nm mik-dârı bildiriliyor.. Cumuadan evvelki râtibeden söz edilmemesi, cumua namazı öğle namâzına bedel olduğu için, müekked sünnetinin öğle gibi olduğunu anlatmak içindir. Yoksa cumuanın gerek ilk ve gerek son sünneti hakkındaki rivayetler, öğlenin sünnetleri hakkında olduğu gibi, müteaddiddir. Cumua farzından evvel de en az Ġki rek'at kılmak sünnet olduğunda Ģübhe yoktur. Ancak buradaki rivayette dikkati çeken cihet, Peygamber'in bu iki rek'atı dâima evinde kılmıĢ olmasıdır. iki rek'atlı oian cumua namazı, dört rek'atlı olan öğle namazına bedel olduğu cihetle böyle yapması, cumua farzının dörde ulaĢtırılabileceği vehmine meydan vermemek için idi. Cumuadan sonraki sünnetin rek'at sayısına gelince, bu hadîste Ġki ise de, dört; hattâ altı olduğuna dâir de rivayetler vardır. Cumuadan sonraki nafileler hakkında fakîhler üç taifeye ayrılmıĢlardır: Birinci taifeye göre, cumuadan selâm verince iki rek'at sünneti kılmak için eve dönmelidir. Bunların delîlĠ bu hadîstir. Ġkinci taifeye göre, cumua farzından sonra evvelâ iki, sonra dört rek'at kılınmalıdır. Üçüncü taifeye gelince, onlar arada selâm verilmeksizin dört rek'at kılınır, diyorlar. Halvette nafile kılmak, riyaya yer bırakmadığı için, nafilelerin evde kılınması, mescidde kılınmasından daha faziletlidir.
1063
39- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"Artık o namaz kılınınca yeryüzüne dağdın, Allah'ın /adlından arayın... " (ei-cumua: 10) 1458[119]
61-.......Sehl ibnu Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Ġçimizde bir kadın vardı. Su arkları kenarındaki tarlasında pazı bitkisi yetiĢtirirdi. Her cumua günü olunca pazıların köklerini söker, bir tencereye kor, sonra öğüttüğü bir avuç arpayı içine atardı ki, o kökler etli kemik manzarasını alırdı. Bizler cumua namazından çıkınca o kadına uğrar, selâm verirdik. O da bu yemeği bizlere yaklaĢtırır, biz de onu kaĢıklardık. Ve biz, kadının o yemeği için cumuanın çabuk gelmesini temenni eder dururduk 1459[120].
1458[119] Buhârî burada bu âyeti zikretmekle, âyetteki "dağıtın" ve "arayın" emirlerinin vücûb için değil, ibâha için olduğuna isabet etmiĢtir. Çünkü kullar cumua günü nida vaktinde cumua namazına ikaameden dolayı yeryüzüne dağılmaktan men' olunmuĢlardır. Namazlarını kılıp ayrıldıkları zaman yeryüzüne dağılmak ve Allah'ın zenginliğinden aramakla emrolundular. Bu emirler, en sahîh kavle göre ibâha içindir. Binâenaleyh namaz kılındıktan sonra hemen çıkmak vâcib olmayıp, mescidde kalmak da mubah olur. 1459[120] es-Silk: ...pâzî ta'bîr olunan nebata denir.. (Kaamûs
1064
62-.......Bize Ġbnu Ebî Hazım, babasından; o da Sem"den (yukarıda geçen) bu hadîsi tahdîs etti. Ebû Hâzım'ın oğlu Abdulazîz burada Ģunu ziyâde etmiĢtir: Biz (Peygamber zamanında) cumuayı kılmadan ne gündüz uykusuna yatar ve ne de kuĢluk yemeği yerdik, dedi 1460[121].
40- Gündüz İstirahatı Cumua Namazından Sonradır Babı
63-.......Bize Ebû Ġshâk el-Fezârî, Humeyd'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Enes (R)'ten iĢittim: Bizler cumuaya erken davranır, namazdan sonra da gündüz istirâhati yapardık, diyordu 1461[122].
Ter.). Bu hadîsin bâb baĢahğına uygunluğu, sahâbîler cumuadan ayrılmalarının ardından bu kadının pazı köklerinden hazırlar olduğu yemeği aramalarıdır. Bu hâl sahâbîlerin kanâatine ve dünyâ hırslarının olmadığına delâlet etmektedir. 1460[121] Buna göre cumua günlerinin gündüz uykusu ile kuĢluk yemeği, namazdan sonraya bırakılmıĢ oluyor. Diğer günlerde bu iki iĢ de kuĢluk vaktinde yapılmak âdet idi 1461[122] Tebkîr, daha evvel geçtiği üzere bir iĢe erken davranmak, cumuayı beklemek için öğleden evvel mescide gitmek ma'nâsına
1065
64-.......Sehl (R): Bizler Peygamber (S) ile birlikte cumua namazını kılardık; kaylûle yânî gündüz istirâhati ondan sonra olurdu, dedi 1462[123]. Hatime: Bu Cumua Kitabı 79 hadîs ihtiva etti. Bunlardan 64 tanesi mevsûldür. Muallak ve mutâbaalar ise 15 tanedir. Bunlardan Cumua'da ve daha önce de mükerrer olanları 36'dir. Hâlis olanı yâni tekrarsız olanı 43 hadîstir; bunların hepsi de mevsûldür... (Ġbn Hacer).
geldiği gibi, hemen zevalde öğle namazının ilk vaktinde namaz kılmak ma'nâsına da gelir. Kaile ve kaylûle, Ġçinde uyku olsun veya olmasın gündüz istirâhati veya gündüzün evvelinde, yânî kuĢluk vaktinde yapılan istirâhattir. 1462[123] Bu hadîs, biraz farklı bir rivayetle daha önce de geçmiĢti.
1066
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
12- EBVÂBU SALÂTİ'L-HAVF (Korku Namazı Bâbları)
1067
1- Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli (Babi) 1463[1]:
"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîĢe ederseniz, namazdankısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur.
1463[1] Bu bâblarda anlatılacak olan namaz, Salâtu'1-Havf, yâni korku zamanında cemâatle kılınacak namazdır. Yüce Allah: " Vj*j J3^^ »"^j ^jL^ > ijJüU-ijoi» .& - Namazlara ve bilhassa orta namaza devam ediniz, huĢu ve hudû' ile Allah için dîvân durun" (el-Bakara: 238) âyetiyle farz namazları husûsî vakitlerinde kılmaya devam etmeyi emir buyurduğu gibi bu farzın hiçbir veçhile sakıt olmıyacağını bildirmek için de: tfCrj jî VU-y ^ iıi = Fakat korkarsamz, o hâlde namazı yürüyerek yâhud süvârî olarak kılın... (el-Bakara: 239) buyurmuĢtur. Bu takdirde îmâ ile olsun yine namaz kılınacak demektir. Dînin direği olan namaz farzı, Ģehâdet kelimeleri gibi, hemen hemen hiçbir sebeb ile düĢmeyecek bir vecîbe olduğu için, ne sıhhat hâlinde, ne hastalık hâlinde, ne hazarda, ne seferde, ne kudret hâlinde, ne acz hâlinde, ne korku hâlinde ne emînlik hâlinde mükelleften düĢmez. Farzıyyeti hiçbir zaman çözülmez. Herhalde namaz ġehâdet kelimelerinden sonra, dînin en mühim rüknü olup, ii; nasıl imkân bulunabilirse kılınmak lâzımdır. Hiçbir hâlde sakıt olmaz. Hattâ n kudretsizlik zamanlarında yalnız bir baĢ, o da olmadığı takdîrde bir göz iĢaretiyle edâ edilmelidir. Korku namazının cemâatle edâ keyfiyyeti Kur'ân ile sabit olduğu gibi, sünnet ile de sabittir. Rasûlullah'm bu namazı birçok defalar ayrı ayrı suretlerde kıldırdığı sahîh rivayetlerle bilinmektedir. Bu namazın Kur'ân'dan olan delili el- Bakara: 238-239. âyetleriyle, en-Nisâ: 101-103. âyetleridir. Buhârî enNisâ'daki iki âyeti bâb baĢlığına almakla, evvelâ bu namazın Kur'ân'daki delilini en güzel Ģekilde göstermiĢtir.
1068
ġübhesiz ki, , kâfirler sizin apaçık düĢmânınızdır. Sen de içlerindebulunup da kendilerine namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir kısmı seninle birlikte dursun, silâhlarını (yanlarına) alsınlar. Bu suretle secde ettikleri zaman da arka tarafınızda bulunsunlar. (Bundan sonra) henüz namazını kılmamıĢ olan diğer kısmı gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar. O küfredenler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eĢyanızdan gafil olasınız da üstünüze derhâl bir baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyyet olursa, yâhud hasta bulunursanız silâhlarınızı koymanızda üzerinize vebal yoktur. (Fakat yine) bütün ihtiyat tedbîrlerini alın. ġübhe yok ki, Allah kâfirlere hor ve hakîr edici bir azâb hazırlamıĢtır" (en-Nisâ: 101-102) 1464[2]
1464[2] Bu âyet, bi'1-fĠĠI kıtal olmaksızın, yalnız düĢman
1069
1- Bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġuayb, Zuhrî'-den haber verdi. ġuayb dedi ki: Ben Zuhrî'ye: Peygamber (S) korku namazı kıldı mı? diye sordum. Zuhrî Ģöyle dedi: Bana Salim haber verdi ki,
hücumundan endîĢe edildiği zamanlarda korku namazının cemâatle edâ suretini mücmelen bildirmektedir. Bu âyete göre imâm cemâati ikiye böler. Bir takımı ilk rek'atı imâm ile beraber kıldıktan sonra düĢmanı bekleyip gözetlemek hizmetlerinden dolayı namaza iĢtirak etmemiĢ olan diğer takım, o rek'atı kılanların yerine geçip kendi yerlerini onlara terkederler ve ikinci rek'atı onlar imâm ile beraber kılarlar. Cemâatten her ferdin imâm arkasında kıldığı mıkdâr, âyetin zahirine göre iĢte böyle bir rek'at olup, diğer rek'at veya rek'atların nasıl tamamlanacağı da sünnet ile çeĢitli rivayetlerle sabittir. Korku namazı hakkındaki hadîslerin bu namazı çeĢit çeĢit suretlerde anlatması, Peygamber'in her birini birer vakitte "thtiyât tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar"(çn-Nisâ:10l) âyeti mantûkunca düĢman taarruzundan sakınmaya ve Ģerrinden korunmaya en elveriĢli vaziyeti ihtiyaten seçmiĢ olduğuna delâlet eder. Bundan dolayı namaz suretlerinde büyük ihtilâflar olmakla beraber, fakîhler tefcîh ettikleri suretlerden dolayı birbirlerini yanılmaya nisbet etmemiĢlerdir. Nitekim Ahmed ibn Hanbel bu namazların herhangisi kılınsa caiz olacağına kaa-ildir. Diğer imamlar da; korku namazı, hem düĢmandan korunmak, hem de farz olan Ġbâdeti yerine getirmek için teĢrî' edilmiĢtir. Kur'ân'daki vasıf ve ta'rîfte namaz fiillerini hasren ta'yîn için olmayıp, mümkin olan hâli hikâye için gelmiĢtir. Onun için bu iki maksad, rivayet edilen suretlerin herhangisi ile elde edilmek mümkin olursa yapılabilir, demiĢlerdir (Tecrîd Ter., 111,135136).
1070
Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ile birlikte Necd tarafına gazveye gitmiĢtim. DüĢmanın hizasına geldik, onlara karĢı safflarımızı düzdük. (Namaz vakti gelince) Rasûlullah (S), bize kıldırmak üzere namaza durdu. Bir kısım sahâbîler de O'nunla beraber namaza durdular. Diğer bir kısım ise yönünü düĢmana çevirdi. Rasûlullah kendisiyle birlikte olanlarla beraber rukû'a vardı ve iki defa secde etti. Sonra beraber namaz kılanlar henüz namaz kılmamıĢ olan taifenin yerlerine gittiler. Ötekiler de gelip Rasülullah'-ın arkasında namaza durdular. Rasûlullah onlarla beraber rukû'a varıp iki secde etti. Sonra selâm verdi. (Ondan sonra) o iki taifenin her biri nevbetleĢe namaza durup, kendi hesâblarına birer kerre rukû'a varıp ikiĢer secde ettiler 1465[3].
1465[3] Gerek âyette, gerek hadîslerde hep bu namazı cemâatte kılacakların iki taifeye ayrılacağı bildirilip, her taifenin diğerine sayıca nisbeti zikredilmemiĢ olduğundan, namaza baĢlayan taife ile evvelâ bekçilik için ayrılan taifenin mikdârlan birbirine nisbetle az veya çok olmasında be's yoktur. Yalnız üçten daha az olmaması gerekir (Tecrîd Ter,, III, 138). Korku namazı âyetleriyle bu husustaki hadîsler, fazla olarak cemâatle namaz kılmanın ehemmiyetini pek açık gösteriyor. Namazın cemâatle kılınabilmesi için baĢka hiçbir namazda caiz olmayacak, baĢka namazı ittifakla bozacak birçok hareketlerin
1071
2- Korku Namazının Yayalar ve Süvariler Olarak Kılınması Babı
"Râcü", ayakta duran demektir.
2-.......BizeĠbnu Cureyc, Mûsâ ibnu Ukbe'den; odaNâfi'den; O da Ġbn Umer'den tahdîs etti. Ġbn Umer (R), Mucâhid'in: "Müslümanlar Ġle düĢmanlar birbirine karıĢtıklarında namazı ayakta kılarlar" sözünde benzer bir söz söylemiĢtir 1466[4]. Ġbnu Umer
yapılmasına müsâade edilmiĢtir ki, yalnız olarak namaz kılındığı takdirde bunların hiçbirine hacet kalmaz (Tecrîd Ter., 111,138). Tehlike Zamanında Namaz: Kur'ân tarafından da buna mu'tâd dıĢı tafsilatla önem verilmistir(en-Nisâ:101-i03). ġunu demek istiyorum ki, fiilen muharebe devam ederken dahi ■-( günlük beĢ vakit namaz ve cemâat terkedilmez. Ġslâm askerleri bu suretle günde X , birçok defalar, bir dünyâ kazancı düĢünmeksizin Allah için döğüĢtüklerini ha-% tırlamıĢ olurlar. Bir hadîste "SavaĢanların, içinde yalnız Allah sözünün hâkim R olması maksadıyle döğüĢenler, cennete gidecektir" buyurulmuĢtur (Buhârî birkaç yerde; Ġslâm'da Devlet Ġdaresi, s.227). 1466[4] Bu hadîs, Zuhrî tankından Salim ibn Abdillah ibn Umer rivâyetiyle olan bundan evvelki hadîsin Nâfi' rivayetinde de olan ziyâdesidir ki, ötekinde yok idi. Müslim'deki Zuhri rivayetinde ise, Ġbn Umer:'1 Lfıj j_4 dJJ> j>'J^ -iJ^jiTijü eW ^'r- m* 'f =
1072
burada Peygamber(S)'den nakil olmak üzere Ģunu ziyâde etmiĢtir: "DüĢmanlar daha çok (olup da korku daha ziyâde) olursa yayalar ve binektiler olarak (yânı ayakta ve hayvan üstünde olarak) namaz kılsınlar"
Korku bundan da ziyâde olduğunda ise hayvan üstünde, yâ-hud yaya olarak ve yalnız îmâ ile yetinerek kılsın'' diyor. ĠĢte bu ziyâdeyi Buhârî, Ġbn Cureyc, an Mûsâ ibn Ukbe, an Nâfi', an Ġbn Umer isnâdiyle: Ġbn Umer, Mucâhid'in "Müslümanlar ile düĢmanlar birbirine karıĢtıklarında namazı ayakta kılarlar" sözüne benzer bir söz söylediğini haber verdikten sonra: Ve Ġbn Umer, Peygamber'den naklen... diyerek sevkediyor. Böylece bu ikinci rivayetin, bundan evvelki Salim rivayetinde olmayan metindeki lâfızları muhtevi bir ziyâdesi olduğunu göstermiĢtir. Buhârî, Mucâhid'in sözüne yalnız iĢaret edip, asıl rivayetin ne olduğunu ne burada, ne de kitabının baĢka yerinde zikretmemiĢ olduğundan, Mucâhid'in Ġbn Umer'Ġn sözü ile ma'nâca müĢterek olan ibaresi nedir, anlaĢılmıyor. Ancak Ġsmâîlî, elMüstahrac'inde Mucâhid'den: " y- Ujü ı^Iüı ıiı ^\% ij\h\ = Müslümanlar ile düĢmanları birbirine karıĢtığında artık yalnız baĢ iĢareti ile namaz kılınır" diye rivayet ettikten sonra, Buhârî'nĠn yine aynı isnâd ile Ġbn Umer'in de Mucâhid gibi: " ... Uîıî ı^Üüı im " dediğini ve ondan sonra ziyâde olarak merfûan: " ^liii Ju uij jî 'uii'j \jrjx* \ĠJ£ jıî = DüĢmanlar daha ziyâde olurlarsa, müslümânlar hayvanların üstünde ve yaya olarak ayakta namaz kılsınlar" dediğini rivayet eder... Bu îzâh ile Mucâhid'in Ġbn Umer'in sözüne benzeyen mevkuf rivayeti bilinmiĢ olur. Her ikisinden müĢtereken gelen rivayet de, Ġbn Umer'in ziyâdesi de anlaĢılmıĢ olur. Kaldı ki, metindeki ziyâde hakikatte merfû' mu, yoksa mevkuf mu olduğu bazılarınca tereddüde sebeb olduğundan, Buhârî "Peygamber : (S)'den...." demekle, merfû' olduğunu söylemiĢtir. Demek ki, metindeki ziyâdenin merfû' olması, Buhârî'ce daha râcih görülmüĢtür.
1073
1467[5].
3- Bab: Korku Namazında Musalülerin Bir Kısmı Diğer Kısmını Bekleyip Korur
3-.......Abdullah ibn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: 1467[5] Buna"Salâtu'l-musâyefe" yâni "Kılıç kılıca iken kılman namaz" denilmiĢtir. Salâtu'l-musâyefe'nin de (yânî kılıç kılıca iken namazın da) -fakîhlerin çoğunun re'yince- teĢrî' buyurulmuĢ olduğuna göre, namazın hiçbir özür ile düĢme- ; yeceğĠ bir kat daha tebeyyün eder. Bir müslümân için Allah'ı zikr borcu, dünyâ ■ yurdunun hiçbir zaman ve mekânında sakıt olmaz. Bu ve bu ma'nâdaki bunca , hadîslerin ve onlara müstenid ictihâdlann dayanağı Ģu âyettir: " Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah 'in dîvânına tam huĢu' ve tâ-atle durun. Fakat korkarsanız o hâlde namazı yürüyerek, yâhud süvârf olarak kılın. (Tehlikeden) emin olduğunuz vakit ise, yine Allah 't, size bilmediğiniz Ģeyleri nasıl öğretti ise o vech Ġle anın" (el-Bakara: 238-239). Ġmâm Mâlik, ġafiî ve Ahmed ibn Hanbel'e göre, Ġkinci âyet, mukaatele hâlinde de namazın vâcib olduğuna delildir. Hanefi imamlarına göre ise, âyette kıtal tasrîh buyurulmayıp, yalnız havf hâli zikredilmiĢ olduğuna bakarak, havf hâlinde birinci hadîste zikredilen suretlerle, Ġbn Umer'in dediği yâhud rivayet ettiği gibi Ģiddetli korkuda yânî düĢman tarafından mahsur olmak, her an çarpıĢmayı bekler olmak gibi ziyâde korku zamanlarında " ı^j y ^W> " âyetinin hükmünü icraya sıra gelir. Bunda musallî kıbleye yönelme ile mükellef değildir. Yoksa musâyefe ve kıtal esnasında namaz kıhnmayıp, sonradan edâ veya kaza edilir. Zîrâ yürüyerek, kılıç sallayarak düĢmana karĢı kendini savunmak yâhud düĢmanı öldürmek için ameli kesîri gerektiren fiiller ile namaz sa-hîh olmaz (Tecrîd Ter.,Ul,\4l).
1074
Peygamber (S) namaza kalktı, insanlar da O'nunla beraber namaza kalktılar. Peygamber tekbîr aldı, insanlar da O'nunla birlikte tekbîr aldılar. Peygamber rukû'a vardı, insanlardan bir kısmı da rukû'a vardılar. Sonra Peygamber secde etti, rükû' edenler de O'nunla beraber secde ettiler. Sonra Peygamber ikinci rek'at için kalktı, secde etmiĢ olanlar da kalktılar ve (geriye çekilip) öteki kardeĢlerine bekçilik etmeye koyuldular. Bu sırada (Peygamber'le birinci rek'atta rükû' ve'secde etmemiĢ olan) diğer taife geldi. Onlar da Peygamber'le beraber rukû'a varıp secde ettiler. Bu esnada cemâatin hepsi namaz içindedir, lâkin bir kısımları diğerlerine bekçilik ediyorlardır 1468[6].
1468[6] DüĢman kıble cihetinde olduğuna göre tasavvur edilecek olan bu ta'rîfe nazaran cemâatin hepsi birden Peygamber'e uyarak iftitah tekbîrini almıĢlar. Ġlk rek'-atın rükû' ve sucûduna yalnız bir takımları uyduktan sonra, ikinci rek'atta rükû' ve sucûdda öteki takım uyup, her bir takım namaz fiillerindeki arkadaĢlarına bekçilik etmiĢler. Bu iĢler esnasında hepsi de namaz içinde bulunmuĢlardır. Buna göre Peygamber her taifeye yalnız birer rek'at kıldırmıĢ, her bir taife yalnız bir rek'atla kalıp, diğer rek'atı kaza yânî itmam etmemiĢler. Bu tasvîre göre imâm iki, cemâat ise birer rek'at kılmıĢ oluyorlar. Hadîsin son fıkrası bâb baĢlığına açık olarak delâlet etmekte olan kısımdır.
1075
4- Kal'aların Mukaavemeti Esnasında ve Düşmanla Karşılaşma Sırasında Namaz Babı
Evzâî de Ģöyle demiĢtir: Eğer fetih zamanı yaklaĢıp namaz kılmaya kaadir olmazlarsa, îmâ ile namaz kılarlar. Herkes ayn ayrı namaz kılar, imâya da kaadir olmazlarsa, kıtale ara verilinceye kadar yâhud emniyette oluncaya kadar namazı geri bırakır, sonra iki rek'at kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa, bir rükû' ile iki sucûdden ibaret bir namaz kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa, kendilerine tekbîr kifayet etmez; namazı emîn olacakları zamana kadar geri bırakırlar 1469[7]. Mekhûl de buna kaail olmuĢtur 1470[8]. Enes ibn
Sahîh rivayetlerle sabit olan edâ suretleri müteaddid ve muhteliftir. Bundan Rasûlullah'ın korku namazını müteaddid defalar kıldırdığı ve düĢmanın her vaziyetine göre baĢka baĢka Ģekillerin muvafık geleceği anlaĢılıyor {Tecrîd Ter., IH, 125). 1469[7] Evzâî'nin bu sözlerini, Velîd ibnu Müslim, Kitâbu'tTefsîr'de zikretmiĢtir. 1470[8] Yânı Mekhûl de Evzâî'nin bu görüĢüne kaail olmuĢtur. Bunu da Abd ibn Hu-meyd, kendi tefsirinde mevsûlen Ģu lâfızla rivayet etmiĢtir: "Cemâat yerde namaz kılmaya muktedir olamadıkları zaman hayvanların sırtları üzerinde iki rek'at
1076
Mâlik de Ģöyle demiĢtir: Tuster Kal'ası muhasara edilirken tan yeri ağardığı vakitte hâzır bulundum. Kıtalin alevlenmesi Ģiddetlendi de, sabah namazını kılamadılar. Gün yükselmeden namazı kılamadık. Biz o namazı Ebû Mûsâ elEĢ'ârî ile beraber kıldık. KaPanın fethi de bize müyesser oldu". Yine Enes: "Bu namaza mukaabil dünyâ ve içindekilere mâlik olmak beni sevindirmez" demiĢtir 1471[9].
4-.......Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir:
kılarlar. Buna da muktedir olmazlarsa, bir rükû' iki secdeden Ġbaret bir namaz kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa emîn oluncaya kadar namazı geri bırakırlar, sonra yerde kılarlar.." 1471[9] Enes'in bu sözlerini, Ġbnu Sa'd ile Umer ibnu ġeybe, Katâde tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmiĢlerdir. Enes ibn Mâlik'in son cümlesinin tefsirinde ihtilâf edilmiĢtir: Enes'in "O namaza bedel" diyerek kasdettiği namaz, kaza olarak kılman bahis mevzuu namaz mı, yoksa îmâ ile kılınmayıp kazaya bırakılan namaz mı olduğunda sarihler görüĢ ayrılığına düĢmüĢlerdir. Fakat herhalde Enes Ģayet bu mezhebde değilse, onun kumandanı Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî'nin o mezheb-de olduğu anlaĢılıyor.
1077
Handak günü (güneĢ battıktan sonra) Umer gelip, KureyĢ kâfirlerine sövmeye baĢladı. Ve: Yâ Rasülallah, ikindiyi az daha güneĢ batmadan kılamaya-caktım, diyordu. Peygamber: "Vallahi onu henüz ben de kılamadım" dedi. Bunun üzerine Peygamber Buthân vadisine indi ve orada ab-dest aldı. GüneĢ batmıĢ iken ikindiyi kıldırdı, sonra onun ardından da akĢamı kıldırdı 1472[10].
5- Düşmanı Kovalayan Kimsenin ve Düşman Tarafından Kovalanan Kimsenin Hayvan Sırtında Îmaen Olan Namazı Babı
el-Velîd ibnu Müslim el-KuraĢî de Ģöyle demiĢtir: Ben Evzâî'ye: ġurahbîl ibnu's-Samt el-Kindî ile arkadaĢlarının hayvan üstünde namaz kıldıklarını zikrettim. Evzâî: Eğer namaz vaktinin kaçıp gideceğinden korkulursa, namaz iĢi bizce de böyledir (yânî böyle yapılmalıdır), dedi. Velîd (bunu rivayet ederken kovalayan kimse 1472[10] Bu hadîs Kitâbu Mevâkiti's-Salât; "Bâbu men salla bi'nnâs cemâaten ba'de zehâbi'l-vakf'de geçmiĢti.
1078
meselesinde Evzâî'nin mezhebini te'yîd için) Peygamberin "Hiçbir kimse ikindiyi Benû Kurayza'ya varmadıkça kılmasın!" kavlini hüccet getirmiĢtir 1473[11].
6- Bab 1474[12]
5-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ahzâb'dan dönünce Peygamber (S) bizlere: "Hiçbir kimse ikindiyi Benû Kurayza yurduna ulaĢmadıkça kılmasın" buyurdu. Oraya gidenlerin bâzıları yolda iken ikindi vakti girdi. Bâzıları: Oraya varmadıkça namazı 1473[11] Bunu Kitâbu's-Siyer'de zikretti. Taberîile.îbnu Abdi'1-Berr de bunu Evzâî'den baĢka bir tarîkle Ģöyle rivayet etmiĢlerdir: Dedi ki: "ġurahbîl, bir kal'ayı fethe çalıĢırken ashabına: Sabah namazını yere inmeden, hayvan sırtında kılın, dedi. Maiyyetinde olan Ester en-Nahaî yere inip kıldı. Emre muhalefetinden dolayı ġurahbîl ona çok kızdı..." ġurahbîl, kal'anm fethinden ümîtli olduğu için îmâ ile kılmıĢ ve sonra kal'ayı fethetmiĢtĠr. Ester de yaralanmıĢtır. DüĢmanın elden kaçırılması, canın elden gitmesi yâhud vaktin kaçıp gitmesi korkusu olunca, hayvan üstünde îmâ ile namaz kılmak, diğer insanlar gibi Evzâî'nin de mezhebidir. Bu hususta kovalayan ile kovalananın (tâlib ile matlûbun) farkı olmadığına iĢaret için, Buhârî evvelâ Evzâî'den bu kıssayı, ondan sonra da Ġbn Umer'in mevsûl hadîsini sevketmiĢtir. 1474[12] Burada isimsiz bir "bâb" sözü vardır. Asılda ve feri'de böyledir. Ebû Zerr rivayetinde ise bu düĢülmüĢtür.
1079
kılmayız, dediler. Diğer bâzıları da: Hayır, biz kılarız. O emirle bizden istenen bu (dediğiniz) değildir, dediler. Sonra bu iĢi Peygamber'e arzettiler. Peygamber (S) onlardan hiçbir kimseye darılmadı 1475[13].
7- Düşmana Baskın Esnasında ve Harbde "Allahu Ekber" Demek, Sabah Namazını Karanlıkta Kılmak; Baskın ve Harb Önünde Namaz Kılıp Tekbir Getirmek Babı
6-.......Bize Hammâd, Abdulazîz ibn Suheyb'den ve Sabit el-Bunânî'den; o ikisi de Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti (Enes Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S), sabah namazını Hayber yakınında alaca karanlıkta kıldırdı, 1475[13] Korku namazı ile hiçbir münâsebeti yokken, Buhârî'nin bu hadîsi burada getirmesi, bundan evvel ta'Iîkan zikrettiği kıssa ile alâkası olduğu içindir. Çünkü o kıssanın sonunda hüccet getirilen Peygamber'in emri, bu hadîsin bir fıkrasıdır. Bu hadîste bahis konusu, bir kısım sahâbîlerin îmâ ile hayvan üzerinde namaz kılmıĢ olmalarına dâir hiçbir nakil yoksa da, arkadaĢları gibi tâlib vaziyetinde olan diğer takım sahâbîlerin düĢmanı elden kaçırmak korkusu Ġle namazı geri bırakmaları zikredilmiĢtir. Böyle bir sebeble te'hîr etmek caiz olunca, vaktin kaçmasını beklemeyip, nasıl mümkin olursa îmâ ile kılmak evleviyyetle Caiz olur denmek istenmiĢtir (Tecrid Ter., 111,149150).
1080
sonra hayvanına bindi de: "Allâhu Ekber. Harıbet Hayberu. înnâ izâ nezelnâ bi-sâhati kavmin fe-sâe sahâbu'l-munzerîn = Allâhu ekber. Hayber harâb oldu gitti -yâhud harâb olsun-Biz bir kavmin yurdunu (basıp, içine) girdik mi, inzâr edilmiĢ olanların sabahı yaman olur" buyurdu 1476[14]. Hayber ahâlîsi dıĢarı çıktılar, sokaklarda koĢarak: ĠĢte Muhammed ve ordu, diyorlardı. Râvî: "Ha-mîs", ordu demektir, dedi. Nihayet Rasûlullah onlara gâlib geldi, mu-hâriblerini öldürdü, zürriyetlerini esîr aldı. Safiyye bintu Huyey evvelâ Dıhye el-Kelbî'nin milki oldu, sonra da Rasûlullah'ın milki oldu. Sonra Safiyye'ye hürriyet verip onunla evlendi. Safiyye'nin hürriyete kavuĢturulmasını da kendisine mehr yaptı. Râvî Abdulazîz ibn Suheyb, ; Sabit el-Bunânfye: Yâ Ebâ Muhammed! Enes'e, ona neyi mehr yaptı diye sen
1476[14] Hadîsin baĢlığa delîl olan yeri Enes'in: Rasûlullah Hayber'in yanıbaĢında bize sabah namazını, daha karanlık iken kıldırdı, sonra hayvanına bindi'de Allâhu Ekber.... buyurdu, sözleridir. Rasûlullah bu sözün son kısmını es-Saffât:177. âyetten iktibas etmiĢtir. Bu hadîste, her korkulu iĢe girerken ve sevinilecek iĢler sırasında tekbîr getirmenin meĢrû'luğu sabit oluyor. Çünkü tekbîrde, Allah'ın dînini izhâr etme ve sânını yüceltme vardır.
1081
sordun mu? dedi. Sabit de: Peygamber, Safiyye'ye hürriyetini mehr yaptı, dedi de gülümsedi 1477[15]. Hatime: Bu "Korku Namazı Bâbları" merfû ve mevsûĠ altı hadîs ihtiva etti. Bunlardan ikisi daha önceki bahislerde tekerrür etti. Dördü, bu bahse hâlistir... (Ġbn Hacer).
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
13- KİTÂBU'L-IYDEYN (Ġki Bayram Namazı Kitabı)
1477[15] Bu hadîs, "Uyluk hakkında zikredilen Ģey" babında uzun bir lâfızla geçmiĢti. Mağâzî ve Nikâh Kitâbları'nda da gelecektir.
1082
1- İki Bayram ve Bayramda Süslenmek Hakkında Bab 1478[1]
1-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Umer ibn Hattâb çarĢıda satılmakta olan kalın ipekten bir kaftan aldı. Müteakiben o kaftanı alıp Rasûlullah'a getirdi ve: Yâ Rasûlallah, bu kaftanı satın al da bayramda ve elçiler geldiği vakitler giyinip onunla süslen, dedi 1479[2]. Rasûlullah da ona: "Bu ancak (âhiretten) nasibi olmayan kimsenin giyeceği libâstır" buyurdu. Bundan sonra Umer Allah'ın dilediği kadar ikaamet etti. Sonra Rasûlullah ona dîbâcdan dokunmuĢ bir kaftan yolladı. Umer bu kaftanla geldi ve onu Rasûlullah'a getirdi de: Yâ Rasûlallah! Sen, bu 1478[1] Iydeyn — Ġki bayram, ramazân ve kurbân bayramlarıdır. Iyd( = bayram), her yıl tekerrür ettiği için, âdet veya avdet kökünden türemiĢtir. Bayramın geliĢiyle sevincin de avdet etmesinden yâhud Allah'ın, kullarına bayramda döndürdüğü ni'metleri çok olduğu içindir de denilmiĢtir (Kastallânî). el-Iyd, ayn'ın kesriyle.. ve cemiyyeti nâs olan ma'rûf güne denir ki, bayram ta'bîr olunur; senede iki kerre ider; biri oruçtan sonradır, arafesi urfîdir ve biri kurbân bayramıdır ki arafesi Ģer'îdir; avdet'ten yâhud âdet'ten alınmıĢtır. Sarihin beyânına göre cem'idır; haĢeb ma'nâsına olan cem'-ine karıĢmamak için vâv yaya ibdâl olundu (Kaamûs Ter.). 1479[2] Hadîsin bâb baĢlığına delîl olan kısmı burasıdır.
1083
ipekli cübbe âhirette nasibi olmayan kimsenin giyeceğidir, buyurmuĢtun; böyle iken Ģimdi bana bu ipekli cübbeyi gönderdin! dedi. Rasûlullah (S) da ona cevaben: "Onu satarsın ve bedeliyle bir hacetini görürsün" buyurdu 1480[3].
2- Bayram Günü Mızraklar ve Kalkanlar(la Oynanması) Babı
2-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: (Bayram günlerinin birinde) Rasûlullah yanıma girdi. O esnada benim yanımda Buâs harblerine âid ezgileri (def çalarak) okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp yüzünü çevirdi. Derken Ebû Bekr de girdi ve: Peygamber'in
1480[3] Peygamber'in, Umer'in isteğine karĢı olan inkârı, bayram için elbise tavsiye etmesine değil, tavsiye olunan elbisenin ipek olmasınadır. Bu hadîse göre, her kim olursa olsun ipekli giymek haram gibi anlaĢılırsa da, buradaki mücmelliği tefsîr edici olan diğer hadîsler delaletiyle, ipek kumaĢın yalnız erkeklere haram olup, kadınlara mubah olduğu anlaĢılır. Bayram için güzel elbise giyip süslenmek Kur'ân'da da tavsiye edilmiĢtir: " Ey Âdem oğulları, her mescid huzurunda zînetinizi alın (giyinin). Yiyin, için israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez" (el-A'râf: 31).
1084
yanında Ģeytân mızmârı mı? diyerek beni azarladı 1481[4]. Rasûlullah hemen ona döndü ve: "Onları bırak" buyurdu 1482[5]. Babamın zihni baĢka Ģey ile meĢgul olunca ben kızlara iĢaret ettim, onlar da dıĢarı çıktılar. Yine bir bayram günü siyahiler kalkanlar ve mızraklarla oynuyorlardı. Ya ben Pey-gamber'den (bakmağa izin) istedim, yâhud kendiliğinden: "Bakmak arzu ediyor musun?" dedi. Ben: Evet (istiyorum), dedim. Hemen beni arkasında yanağım yanağı üzerine gelecek Ģekilde ayak üstü di-keltti ve: "Haydin Er/ide oğulları!" dedi. Nihayet bakmaktan usandığımda: "Artıkyeter mi?" diye sordu. Ben: Evet, dedim. "Öyleyse git" buyurdu 1483[6].
1481[4] Mızmâr ve mezmûr, nefes Ġle çalman herhangi bir saza dendiği gibi gınâ'ya yânî ses ile okunan Ģeye de denir. Mızmâre'deki tâ, vahdet içindir. Câriye genç kız demektir; erkekteki gulâm gibidir. O kızların yanında deften baĢka âlet bulunmadığı için, burada mızmâr ve mezmûrlar, hep ses ile okunan Ģeylere hamledil-miĢtir. Ebû Bekr'in orada kızını azarlaması, bir babanın kızını, kocasının yanında azarlamasına, ona edeb dersi vermeye Ģer'î selâhiyeti olduğunu gösterir 1482[5] Bundan düğünlerde, bayramlarda sevinmenin, ölçüyü kaçırmaksızin oyun, eğlence, tegannî etmenin caiz olduğu hükmü alınmıĢtır. Hattâ bayramlarda sevinç izhâr etmek dînin Ģeâirindendir 1483[6] Siyahilerin oynadıkları oyun, kılıç-kalkan oyununa benzer
1085
3- İslam Ahalisi İçin Bayramların Sünneti (Yani Bayramların Yapılacak İşler) Babı
3-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den hutbe söylerken iĢittim; Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapacağımız ilk Ģey namaz kılmamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa
bir oyunmuĢ. Yalnız kılıç yerine harbe kullanıyorlarmıĢ. Harbe, kısa mızraktır. Buradaki siyâhî-ler HabeĢIĠler'dir. Diğer rivayetlerden bu HabeĢliler'in hem mescidde harb oyunu oynamıĢ oldukları ve harbelerle hücum ederken veya onlardan korunurken sıçrayıĢlarının raksa benzer bir oyun olduğu, hem de bunu bayramlarda oynamak âdetleri olduğu anlaĢılıyor... Mescidde silâh taĢımak ve oyun oynamak caiz değilse de, HabeĢliler'in evvelâ bu oyunu, hakikatte oyun değil, silâh kullanma mümârese ve idmanıdır. Ġkinci olarak o gün silâh taĢımaları kimseye zarar vermediği için bu tarzda gösteri yapmalarına izin verilmiĢtir. Hadîsteki Benû Erfide, HabeĢ kavminin lakabıdır. Bâzıları büyük-dedelerinin ismidir derler. Bir takımlarına göre, HabeĢliler'in rakseden soyuna denirmiĢ. Bâzı grupların semâ ve raksa delîl edindikleri hadîs iĢte budur. Söz ile olsun, saz ile olsun, mûsikî hakkında âlimlerin görüĢleri çeĢitlidir. Harâmlığına ve halâllığına kaail olanlar olduğu gibi, mes'eleyi tafsil edip bâzf Ģartlarla mubah görenler de vardır. Hadîsin zahiri Peygamber'in, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğu için, bu husustaki ruhsatı ve mübâhlığı ifâde etmektedir.
1086
muhakkak bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur"1484[7].
4-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Benim yanıma Ebû Bekr girdi. O sırada benim yanımda Ensâr kızlarından iki kız vardı ki, bunlar Buâs harbinde Ensâr'm birbirleri hakkında söyledikleri Ģiirleri tegannî ediyorlardı. ÂiĢe dedi ki: Bu iki kız tegannîyi san'at ve âdet edinmiĢ kızlar da değil idiler. Ebû Bekr: Rasûlullah'ın evinde Ģeytân mızmârları mı? dedi. Bu da bir bayram gününde olmuĢtu. Rasûlul-lah (S) ona: "Yâ Ebâ Bekr, her kavmin bayramı vardır; bu da bizim bayramımızdır" buyurdu 1485[8].
1484[7] Peygamber hutbe yaparken "îlk yapacağımız Ģey namaz kılmamızdır.. " diye haber verdiği namaz, yine ilk olarak yapılmıĢ oluyor. Çünkü bayram hutbesi namazdan sonra yapılmaktadır. Hadîsteki sünnet, ıstılah ma'nâsındaki yânî vucûb mukaabili olan sünnet değildir. Yol, hayât yolu, yaĢayıĢ tarzı ma'nâsma-dır. Bu ise vucûb ile nedb'den daha umûmî bir ma'nâdir. Buna göre hadîsin son fıkrası ise "Bizim gittiğimiz yoldan gitmiĢ olur" demektir... Buradaki sünnet lâfzından, gerek bayram namazının, gerek kurbân kesmenin sünnet veya vâcib olduğu hususunda müctehidler ayrı ayrı hükümlere gitmiĢlerdir 1485[8] Buâs harbleri, Ensâr'ın Evs ve Hazrec adlı iki kardeĢ kabilesinin, bir kavle göre 120 yıl kadar sürdürdükleri harblerdir. Nihayet Ġslâm'ın gelmesiyle helak olmak tan
1087
4- Ramazan Bayramı Günü Bayram Namazına Çıkıştan Önce Birşey Yenilmesi Babı
5-.......Bize HuĢeym tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Enes'in oğlu Ebû Bekr'in oğlu TJbeydullah, dedesi Enes'ten haber verdi. Enes ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) ramazân bayramı günü birkaç tane hurma yemeden, bayram namazına çıkmazdı, demiĢtir 1486[9]. Murecce' ibnu Recâ da Ģöyle dedi: Bana Ubeydullah tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Enes: Peygamber'in bu hurmaları tek adetli olarak yer idiğini tahdîs etti 1487[10].
kurtulup, kardeĢliklerini perçinlemiĢlerdir (Âlu Ġmrân:I03). Bundan evvelki babın haĢiyelerinde belirtildiği gibi Peygamber'in Ebû Bekr'e hitaben söylediği bu sözleri, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğunu ifâde etmektedir. Demek ki düğünlerde, bayramlarda bu gibi sevinç izhârı gösteriler meĢrû'dur. 1486[9] Ramazân bayramı namazından evvel birĢey yemekteki hikmet, orucun bayram namazı kılınıncaya kadar devam etmesi gibi bir vehmi gidermek ve aynı zamanda vücûda bayram namazı için kuvvet kazandırmaktır 1487[10] Bu ikinci tarîkin zikrindeki fâîde, Ubeydullah'm: Bana Enes tahdîs etti., diye tasrih etmesidir. Çünkü evvelki tarîkde an'ane ile idi. Bir de Murecce'in Hu-Ģeym'e mutâbaat etmesi fâidesi vardır.
1088
5- Kurban Bayramı Günü Yemeğinin (Bayram Namazından Sonra) Yenilmesi Babı
6-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: "Peygamber (S): "Herkim bayram namazından evvel kurbânım kesmiĢ ise tekrar etsin" buyurdu. Bunun üzerine bir kimse ayağa kalktı da: Bu, et yemek arzu olunan bir gündür, dedi ve komĢularının fakirlik ve ihtiyâçlarını zikretti. Peygamber (komĢularının fakirliği hakkındaki sözlerinde) o zâtı tasdîk etti gibi oldu. O zât: Benim yanımda, et için kesilecek iki davardan bana daha sevgili olan yaĢma girmemiĢ bir çepiĢ var, dedi 1488[11].
Hurmaları tek olarak yemesi Allah'ın vahdaniyetine iĢaret içindir. Nitekim Peygambenbu ma'nâyıjtelmîhen adetli olarak yaptığı iĢlerin hepsini tek olarak yapmak âdetinde idi 1488[11] Metindeki "Anâk" lâfzı, diĢi oğlağa denir. "eI-Cezâ";cîm'in 1 ve noktalı dâl'ın fethi ile seniyy kertesinden evvel, yânî yaĢı o kerteden eksik olan hayvana denir. Müennesi "Ceze'a"dir ve bu hayvana mezkûr zamanda isimdir. Bitecek ve düĢecek diĢe mülâbis olmaya. Sarihin beyânına göre seniyy, seniyye (ön) diĢini bırakmıĢ hayvana denir ki, çatal tırnaklı ve bütün tırnaklı olanlar üçüncü yılda bırakır. Ve deve altıncı yılda bırakır. Pes ceza', seniyy haddine varmayan hayvana denir. Mısbâh'm beyânı üzere kuzu ve oğlak ikinci seneye duhûlünde ve sığır, at dölleri, üçüncüde ve deve beĢincide ceza olur. Ve Ġbn Arabî dedi
1089
Peygamber o zâta bu çepiĢi kurbân etmesine izin verdi. Artık ben, bu ruhsat ondan baĢkalarına da sirayet etti mî, yâhud etmedi mi; bilmiyorum 1489[12].
7-.......el-Berâ ibnu Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bayram namazından sonra bize hutbe yaptı da: "Her kim bizim bu namazımızı kılar, (ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse, kurbân (sünnetin)e uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, kurbanlık namazdan evvel kesilmiĢ olur ve onun için kurbân (sevabı) yoktur" buyurdu. Bunun üzerine Berâ ibnu Âzib'in dayısı Ebû Burde ibnu Niyâr: Yâ Rasûlallah! Ben^ davarımı namazdan evvel kurbân
ki; ceza' vaktin Ġsmidir, yoksa bitecek ve düĢecek diĢe münâsebeti yoktur. Oğlak kısmı bir yaĢında ceza' olur ve bâzenkuvvetli olmakla daha önce ceza' olur. Türkçe'de ona çepiĢ ta'bîr olunur. Ve kuzu eğer anası babası gene Ġse yedi ayda ceza' olur, ki ona toklu ta'bîr'olunur ve koca dölü ise sekiz yâhud on ayda ceza' olur.. (Kaamûs Ter., III, 206-7). 1489[12] Müteâkib hadîste bu zâtın ismi tasrîh edilmiĢtir. Bu, yaĢma girmemiĢ çepiĢi kurbân etmesi ruhsatının yalnız o zâta has olduğu veya onun Ģahsında umumîlik ifâde ettiği görüĢleri ileri sürülmüĢtür. Hadîsin zahiri, bu ruhsatın hususîliğini ifâde etmektedir. Nitekim bu husus müteâkib hadîsin sonunda tasrih buyurulmuĢtur
1090
etmiĢ bulundum. Bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de, davarımın evimde boğazlanan ilk davar olmasını arzu ettim. Bu sebeble davarımı kestim de namaza gelmeden evvel sabah yemeğini yedim, dedi. Rasûlullah: "Senin bu davarın (kurbân davarı değil), yalnız yenecek et davarıdır" buyurdu. Ebû Burde: Yâ Rasûlallah, bizim henüz yaĢına basmamıĢ diĢi bir çepiĢimiz vardır ki, o bana iki davardan daha sevgilidir. (Onu kes-sem) benim için kurbân olarak yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin senden sonra hiçbir kimse için yeîmiyecektir" buyurdu 1490[13].
6- (Bayram Namazı İçin) Minbersiz Olarak Sahra Namazgahına Çıkış Babı
8-....... Ebû Saîd Hudrî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ramazân bayramı günü ile kurbân
1490[13] Bir yaĢına girmemiĢ çepiĢin kurbân edilmeye elveriĢli olmadığı bu hadîsin son cümlesindeki sarahatten anlaĢılıyor. Nitekim cumhurun kavlince diĢi düĢmemiĢ, yaĢına basmamıĢ bir keçinin kurbân edilmesi caiz değildir. Toklu'ya gelince, öteden beri sahabe ve tabiînin ilim ehli olanları tarafından tecvîz edildiğini Tirmizî Sözen'inde zikretmiĢtir.
1091
bayramı gününde namazgaha çıkardı 1491[14]. Ġlk baĢladığı Ģey namaz olurdu. Sonra namazdan çıkar, cemâat (oldukları hey'ette) safflarmda otururlarken ayağa kalkar, onlara yönelerek kendilerine va'z eder, tavsiyelerde bulunur ve emirler verirdi. Hattâ o esnada bir askerî birlik göndermek isterse gönderir, yâhud baĢka bir Ģeyin yapılmasını emredecek olursa emreder ve ondan sonra namazgahtan Medine'ye dönerdi. Ebû Saîd Ģöyle dedi: Ġnsanlar (sünnete uygun olarak) hep böyle yapıp dururlarken, nihayet ya bir kurbân bayramında veya bir ramazân bayramı gününde
1491[14] Musalla, namaz kılınacak yer demektir. Hadîsteki musalla, yânî namazgah, Me-dîne'de, mescidin kapısına bin arĢın uzakta bulunan geniĢ bir meydanın ismidir. Bayramlarda namaz mescidde değil, orada kılınırdı. Bu hadîs bayram namazları için yağmur ve kar gibi bir özür olmadıkça, sahraya çıkmanın sünnet olduğuna delâlet eder. Sahrada bayram namazı kılmak, mescidde kılmaktan daha faziletlidir. Hanefîler buna kaaildir. Peygamber'in mescidi, Mescidi Harâm'-dan baĢka dünyâdaki bütün mescidlerden efdal iken, Peygamber, bayram namazlarını hep Medîne haricindeki namazgahlarda kıldırmıĢtır. Mâlikîler ile Hanbelîler'ce Mekke'den baĢka her nerede olursa olsun, sahrada kılınması ef-daldir. Mekke'nin istisnasının sebebi, Mescidi Harâm'ın fazîleti ile beraber geniĢliğidir. ġâfiîler'ce Mescidi Haram ile Eeytu'l-Makdis'de bayram namazı kılmak, sahrada kılmaktan efdaldĠr. Zîrâ bu iki mescid pek büyük Ģerefi hâiz olmakla beraber geniĢtirler ve onlara gitmekte daha ziyâde kolaylık vardır.
1092
Mervân ibn Hakem ile birlikte namazgaha çıktım. O zaman Mervân, Medîne Emîri idi. Namazgaha geldiğimizde bir de baktım ki, orada Kesîr ibnu'sSalt'ın bĠnâ ettiği bir minber var. Bir de gördüm ki, Mervân namazı kıldırmadan evvel o minberin üzerine yükselmeğe davranıyor! Ben hemen (mâni' olmak için) elbisesinden yakalayıp çektim. O da beni çekti. Nihayet o (benden kurtulup) minbere çıktı ve namazdan evvel hutbe îrâd etti. Ben ona: — Vallahi siz (Rasûl'ün sünnetini) değiĢtirmiĢ oldunuz, dedim 1492[15]. O:
1492[15] Ebû Saîd'in bu sözlerinden, hutbeyi bayram namazından öne almak ile bayram hutbesini de minber üstünde ilk yapan Mervân ibnu'I-Hakem el-Emevî olduğu anlaĢılıyor. Ġbn Hıbbân'm: Namazı kıldığı yerde ayakta olarak insanlara dönerdi" rivayeti ile ĠbnHuzeyme'nin: Bir bayram günü ayaklan üzere durup hutbe yaptı" rivayetine göre, Peygamber zamanında namazgahta minber yoktur, mesciddeki ağaç minber de oraya taĢınmamıĢtır.. Kesîr ibnu's-Salt el-Kindî büyük tâbiî'dir. Peygamber zamanında doğmuĢ, kendisi ve kardeĢleri daha sonra Medîne'ye gelip yerleĢmiĢlerdir. Bunlar Arab eĢrâfmdandır. Kesîr ibnu'sSalt sıka râvîlerdendir. Arab eĢrafından zengin bir kimse olup, Abdulmelik ibn Mervân'a bir aralık kâtiblik etmiĢtir. Ġkaametgâhı musallanın kıble cihetinde ve bitiĢiğinde olduğu için, ya kendiliğinden, yâhud bâzı rivayetlere göre, Mervân'ın emriyle o minberi kerpiçten bina etmiĢtir. Ağaçtan yapmaması açıkta ve hava te'sîrlerine ma'rûz olduğundandır.
1093
— Yâ Ebâ Saîd, senin o bildiğin Ģey gitmiĢtir (yânî onun hükmü kalmamıĢtır), dedi. Ben de: — Benim bildiğim Ģey, (dediğine göre) bilmediğim Ģeyden vallahi daha hayırlıdır, dedim 1493[16]. Bunun üzerine Mervân: — Namazdan sonra insanlar (bizi dinlemek üzere) karĢımızda oturmayacakları için, ben hutbeyi namazdan evvele aldım, dedi 1494[17].
1493[16] Burada mühim olan nehyî ani'l-münker yapılmıĢ olmasıdır. Emri bi'1-ma'rûf ile nehyi ani'l-münker hakkında Kitâb ve sünnette pek çok emirler vardır. Bunlar Ġslâm Dîninin kıvam ve bekaasmı te'mîn eden en mühim esaslardandır. Nitekim ; geçmiĢ ümmetlerin helak olmaları, hep Allah'ın ve Rasûlü'nün emir ve nehyine muhalefet zamanlarında sükût edip hakkı doğrultmada gevĢeklik göstermelerinden olduğunu Kur'ân'da okuyoruz. Sahîh hadîsler de bunu mükerreren te'-yîd eylemiĢtir. Ebû Saîd bu acı sözleri söyleyip münkeri nehy ettiği gün, Mervân, üzerlerinde nüfuzlu bir vâlî idi 1494[17] Bu cevâbına göre Mervân, hutbeyi kendi maslahatını gözeterek, kendi ictihâ-diyle namazın önüne geçirmiĢ oluyor.
1094
7- Bayram Namazına Yayan ve Binekli Gitmek, Namazı Hutbeden Evvel, Ezansız ve İkaametsiz Kılmak Babı 1495[18]
9-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S), kurbân bayramında ve ramazân bayramında (evvelâ) bayram namazını kıldırır, sonra namazın ardından da hutbe yapardı 1496[19].
10-....... Bize HiĢâm (ibn Yûsuf) haber verdi. Onlara da Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verdi. Atâ Ģöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) ramazân bayramı günü namaz yerine çıktı da hutbeden evvel namaza baĢladı 1497[20].
1495[18] Bu baĢlıkta üç hüküm vardır: Bayram namazına gitme sıfatı; namazı hutbeden evvel kılmak; bayram namazını ezânsız, ikaametsiz kılmak. BaĢlık altındaki hadîsler de bu hükümlerin delilleridir. 1496[19] Bu hadîste Rasûlullah'm evvelâ bayram namazı kıldığı, sonra hutbe yaptığı apaçık belirtilmiĢtir. Bu, baĢlıktaki ikinci hükmün delillerinden biridir. 1497[20] Bu da baĢlıktaki ilk iki hükmün delîllerindendir.
1095
Ġbn Cureyc Ģöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki Ġbn Abbâs Abdullah ibn Zubeyr'e bey'at olunduğu ilk zamanlarda ona: Ramazân bayramı günü bayram namazı için ezan okunmazdı; hutbe de muhakkak namazdan sonradır, diye haber göndermiĢtir 1498[21]. (Yine ibn Cureyc, aynı senedle Ģöyle dedi:) Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Ġbn Abbâs ile Câbir ibn Abdillah'tan Ģöyle haber verdi: Onlar: Peygamber zamanında ne ramazân bayramı gününde, ne de kurbân bayramı gününde (bayram namazı için) ezan okunmazdı, demiĢlerdir. Yine aynı isnâdla Câbir ibn Abdillah'tan: Atâ Ģöyle demiĢtir: Ben Câbir'den iĢittim; o Ģöyle diyordu: Peygamber (S) ayağa kalktı ve namaza baĢladı. Sonra namazın ardından insanlara hutbe yaptı. Allah'ın Peygamber'i hutbeyi bitirince, bulunduğu yüksekçe yerden indi; ve kadınların yanına geldi. Bilâl'ın eline dayanarak kadınlara va'z etti. Bilâl ihramını açmıĢtı. Kadınlar o elbisenin içine sadaka atıp duruyorlardı. 1498[21] Bu, 64 hicrî yılında Muâviye'nin oğlu Yezîd'in ölümünün akabinde olmuĢtu
1096
Seneddeki râvî Ġbn Cureyc Ģöyle dedi: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a: Bu günde imâmın hutbeyi bitirince kadınlar tarafına gidip, onlara va'z ve nasîhatte bulunmasını, üzerine vâcib görüyor musun? diye sordum. Atâ: Bu onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu yapmamakla bilmem ki ellerine ne geçer? cevâbını verdi 1499[22].
1499[22] Bu hadîslerden bilhassa Ģu hususlar sabit oluyor: a. Bayram namazlarının hutbeden evvel olduğu, b. Bayram namazları için ezan ve ikaametin meĢru' olmadığı, c. Bayram namazına yaya gitmenin faziletli olmasıyla beraber, binekli gitmenin de meĢru olduğu. Müellif Buhârî'nin, bayrama binekle gitme meĢrûiyyetini, Peygamber'in Bi-lâl'in eline dayanarak va'z etmesi fıkrasından çıkarmıĢ olması muhtemildir. Çünkü yorulup ihtiyâç duyunca mümkin olan kolaylıklardan faydalanmak esâstır. d. Kadınların da namazgaha çıktıkları. Kadınların hutbeyi iyice iĢitmemiĢ olmak ihtimâlinden ötürü ayrıca va'z ve nasîhata lâyık görülüp, sânlarına i'tinâ buyurulduğu görülüyor. Hadîsin sonundaki Atâ'nın sözü de son derece güzeldir. Ġslâm ümmetini idare edenler, erkek kadın bütün ümmet ferdlerini okutup eğitmekle kıyamete dek vazifelidirler. Bu öğretme ve eğitme vazîfesi, onlar üzerinde ilâhî bir haktır. Millet ferdlerini, erkek diĢi fark yapmaksızın okutup eğitmeyenler, bu hakkı ödemediklerinden ötürü, Allah katında sorumludurlar.
1097
8- Hutbe Bayram Namazından Sonradır Babı 1500[23]
11-....... Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr, Umer ve Usmân (Allah onlardan râzî olsun) ile birlikte bayram namazında hâzır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı.
12-.......Ġbn Umer (R): Rasûlullah (S), Ebû Bekr, Umer (R) her iki bayram namazını hutbeden evvel kılarlardı, demiĢtir 1501[24].
13-....... Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) ramazân bayramı günü yalnız iki rek'at namaz kıldırdı; ondan evvel de, sonra da hiçbir namaz kılmadı. Sonra yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların 1500[23] Hutbenin bayram namazından sonra olduğu bundan önceki bâblarda ve hadîslerde de geçmiĢti. Lâkin oralarda bu mes'ele, diğer mes'eleler içinde zikredilmiĢti. Burada ise husûsî bir bâbda yeniden yazılmıĢ ve mes'elenin ehemmiyetinden dolayı delîller daha tafsîlli olarak sıralanmıĢtır. 1501[24] Bu Ġbn Umer hadîsiyle, bundan önceki Ġbn Abbâs hadîsi bâb baĢlığının en kat'î delilleridir.
1098
bulundukları yere geldi, onlara sadaka vermeyi emretti. Kadınlar atmaya baĢladılar. Kadın taifesi artık halkalarını, gerdanlıklarını (BilâFin eteği içine) atıyor, atıyordu 1502[25].
14-.......el-Berâ ibn Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapacağımız ilk Ģey namaz kılmamızdır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurbân kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa, bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de namazdan evvel boğazlarsa, bu yalnız ehline takdim ettiği bir et demek olup, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti yoktur". Rasûlullah'm bu sözleri üzerine Ensâr'dan Ebû Burde ibnu Niyâr denilen bir zât: — Yâ Rasûlallah! Ben (davarımı namaza gelmeden önce) kesmiĢ bulundum. Bende yaĢına 1502[25] Bayram namazının yalnız iki rek'at olduğu, Peygamber devrinden bu güne kadar bütün müslümânlann fiilî icmâı ile de sabit olduğu gibi, bayram namazı tekbîrleri ve bayram namazında Peygamber tarafından okunan sûreler hakkındaki hadîslerle de sabittir. Bayram namazından evvei ve sonra hiçbir nafile namaz bulunmadığı hususunda da bu hadîs en kesin ve Ģübhe bırakmayan bir delîldir.
1099
girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah ona: — "Dediğin çepiĢi onun yerine kurbân et. Lâkin sonra da böylesi hiçbir kimse için kifayet etmiyecek yâhud: kurbân yerine geçmiyecektir"- buyurdu 1503[26].
1503[26] Bu hadîs, çok yakın bir lâfızla daha evvel geçmiĢ ve ilgili açıklamalar orada verilmiĢti. Burada Ģu kadar söyleyelim: Ebû Burde o çepiĢi sonra kurbân etmiĢtir. ..... Hadîsin son fıkrasından, bir çepiĢ kurbân etmiĢ olmak Ebû Burde'nin husûs yellerinden olduğu anlaĢılmaktadır. Çünkü ġeriat tebliğ edici, hükümlerden bâzısını bâzı kiĢilere hass kılabilir. Nitekim Ģâhidliği iki Ģâhid yerine geçmek de Huzeyme ibn Sâbit'in husûsiyetlerindendir. Bu hükmün Ebû Burde'ye hass olduğu bu Ģekilde anlaĢılmakla beraber, bâzıları buna, onun Ģahsında umûmîdir, demiĢlerdir. Ġleri sürdükleri delillerden biri de Ģudur: Buhârî'nin Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî'den rivayetine nazaran bu ruhsat Ebû Burde'ye mahsûs kalmamıĢtır. Ukbe Ģöyle diyor: Peygamber (S) kurbanlık olarak sahâbîler arasında taksim etmek üzere bana bir davar sürüsü verdi. Taksimden sonra benim elimde bir çepiĢ kaldı. Peygamber'e arz ettim. "Onu sen kurbân et" buyurdu (Udhıyeler Kitabı, Ġmâmın insanlar arasında kurbanlıklar taksim etmesi babı, 3. hadîs).
1100
9- Bayramda ve Harem Arazisi İçinde Silah Taşımanın Mekruh Kılınması Babı 1504[27]
Ve Hasen Basrî de: Müslümanlar, bir düĢman saldırısından korkuları olmadıkça, bayram günü silâh taĢımaktan nehyolunmuĢlardır, demiĢtir 1505[28].
15-.......Saîd ibn Cubeyr Ģöyle demiĢtir: Mızrak demiri tabanının çukuruna dokunup da ayağı üzengiye yapıĢtığı zaman, ben Ġbn Umer'in yanında idim. Hemen deveden indim ve mızrağı ayağından çıkardım. Bu vak'a Minâ'da oldu. Haccâc'a haber ulaĢtı da Haccâc, Ġbn Umer'i yoklamaya geldi. Haccâc: Ah seni yaralayan kimdir, bilseydik! dedi. Ġbn Umer: Beni yaralayan sensin, dedi. Haccâc: Bu nasıl söz? dedi. O da: Silâh taĢınmayacak bir günde silâh taĢıttın ve 1504[27] Bayramlarda ve Harem arazîsinde silâh taĢımanın mekruh, belki de haram olması, taĢıyan kimsenin dikkatsizlikle, bilhassa kalabalık yerlerde ve dar yollarda baĢkalarına zarar vermek ihtimâlindendir. 1505[28] Hasen Basrî'nin bu sözünü ma'nen te'yîd eden hadîsler,Ġbn Munzir,Abdurraz-zâk ve Ġbn Mâce tarafından yakın lâfızla rivayet edilmiĢtir. Harem'deki nehiy hakkında da Müslim, Câbir'den mevsûlen rivayet etmiĢtir: Rasûlullah (S) Mekke'de silâh taĢınmasını nehyetti".
1101
Harem'e silâh girmezken, oraya sen silâh soktun, cevâbını verdi 1506[29].
16-.......Saîd ibn Amr Ģöyle demiĢtir: Haccâc, îbn Umer'in yanına yoklamak için girdi, ben de onun yanında idim. Haccâc: O (yâ-nî îbn Umer) nasıldır? dedi. Ġbn Umer: Ġyidir, dedi. Haccâc: Seni kim yaraladı? dedi. Ġbn Umer de (Haccâc'ın bizzat kendisine ta'rîz ederek): Beni, silâh taĢımak halâl olmayan bir günde silâh taĢımayı emreden kimse yaraladı, dedi. Ġbn Umer bu sözüyle Haccâc'ı kasdediyordu 1507[30].
1506[29] Abdullah ibn Zubeyr vak'asım bertaraf ettikten sonra Abdulmelik ibn Mervân, Haccâc'a, Ġbn Umer'e hiçbir hususta muhalefet etmemesini yazmıĢ. Hâlbuki Ġbn Umer, -Sayrafî'nin nakline göre- mancınık kurup Ka'be'ye taĢ attırdığından dolayı Haccâc'ı muaheze etmiĢ olduğundan, bu emir kendisine pek ağır gelmiĢ ve bir desise ile Ġbn Umer'i öldürmeyi tasarlamıĢ. Bir adama mızrağını zehirleyip, yanlıĢlıkla olmuĢ gibi Ġbn Umer'e dokunuvermesini emretmiĢ. O da Arafat dönüĢünde o kalabalık içinde harbesiyle îbn Umer'in ayağını sıyırtıver-miĢ. Bir müddet sonra Ġbn Umer bu yaranın te'sîriyle vefat etmiĢtir. Bu, 72 yılında olmuĢtur (ez-Zubeyrî'nin Kitâbu'l-Ensâb'md&n naklen). 1507[30] Bundan önceki hadîste ibn Umer: "Beni yaralayan sensin" diye, yaralama fiilini sarih olarak Haccâc'a nisbet etmiĢti. Bu hadîste ise "Beni silâh taĢınmayacak bir günde silâh taĢımayı emreden kimse yaraladı" diyerek bir ta'rîz yapmıĢ
1102
10- Bayram Namazına Erken Davranmak
Babı
Ve Abdullah ibn Busr: ġu muhakkak ki, bizler Ģu saatte bayram namazını bitirmiĢtik, demiĢtir. Bu bitirme vakti de (kerahet vaktinin geçtiği) nafile kılma zamanıdır 1508[31].
17-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bizlere hutbe yapıp Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapmaya baĢlayacağımız ilk Ģey, namaz kümamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim böyle ya
oluyor. Bu durum, ıyâdetĠn birden ziyâde olmasını veya suâlin tekrar edilmiĢ olmasını; bu sebeble Ġbn Umer'in birinde ta'rîz etmiĢ, diğerinde sarahatle söylemiĢ olması ihtimâlini düĢündürür. 1508[31] Abdullah ibn Busr el-Mâzinî, ġam'da en son vefat eden sahâbîdir. Vefatı hicrî 88 yılındadır. Abdullah ibn Busr'un bu sözünü Ahmed ibn Hanbel, Humeyr tarîkinden mevsûlen Ģöyle rivayet etmiĢtir: Dedi ki: Abdullah ibn Busr, bir ramazan yâhud kurbân bayramı günü insanlarla beraber bir namaza çıktı. Ġmâmın geç davranmasını ayıplayıp reddetti de, baĢlıktaki sözleri söyledi (Kastallânî)
1103
parsa, bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de namaz kılmadan evvel hayvanı keserse, bu ancak acele edip ehline verdiği bir etten ibaret olmuĢ olur; kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti olmaz". Peygamber'in bu sözleri üzerine dayım Ebû Burde ibnu Ni-yâr ayağa kalktı da: — Yâ Rasûlallah! Ben davarımı namaz kılmadan evvel kesmiĢ bulundum. Bende yaĢma girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah: — "Dediğin çepiĢi onun yerine kurbân et yâhud: Onu kes-. Lâkin (yaĢına girmemiĢ olan böyle) bir çepiĢ, senden sonra hiçbir kimse için kifayet etmeyecektir" buyurdu 1509[32].
1509[32] Hadîs daha önce de küçük lâfız farkı ile geçmiĢti. Hadîsin buradaki bâb baĢlığına delâleti ciheti "Bu günümüzde yapmaya baĢlayacağımız ilk Ģey... "fıkrası-dır. Çünkü bayram namazını gündüzün evvelinden geri bırakan kimse, namazdan baĢka bir iĢe baĢlamıĢtır. Çünkü o namazı terke ve ondan baĢka Ģeylerle günlük iĢe baĢlamıĢ olur.. (Kastallânî).
1104
11- Teşrik Günlerindeki İbadet Amelinin Fazileti Babı
Ġbn Abbâs: "Ve*z-kurûllâhe fî eyyâmin maHûmâtin", zu*l-hicce'nin ilk on günüdür; "Ve'leyyâmu'l-ma'dûdâtu" ise teĢrik günleridir, demiĢtir1510[33] Ġbn Umer ile Ebû Hureyre, on günler içinde çarĢıya çıkarlar, yüksek sesle tekbîr alırlardı; iĢiten
1510[33] Ġbn Abbâs'ın bu sözünü Abd ibn Humeyd kendi Tefsir'inde mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buradaki Kur'ân lâfzını hatırlatan ta'bîrleri rivayet etmede Buhârî Sa hîh'mın râvîleri birbirlerinden ayrılmıĢlardır. Bir tanesi hâriç, hiçbiri Kur'ân'daki okunuĢa uygun değildir. Buna da Buhârî'nin bu ta'bîrlerle Kur'ân'daki okuyuĢu kasdetmediği, sâdece Ġbn Abbâs'ın sözünü hikâyet etmek istediği Ġbn Abbâs'ın da sâdece Kur'ân'daki "ma'dûdât" ve "ma VÖmâf "ıtefsîr etmek istediği Ģeklinde cevâb verilmiĢtir.. (Kastallânî). Bu nakle göre: "o^J-^* .LĠ j ibı tjjs'iıj = Bir de sayılı günlerde Allah'ı zik-/■erf/«"(el-Bakara:203) âyeti ile " oUy« fu j iûi ^1 \3/£'i= Ma'lûm olan günlerde Allah Un adını ansınlar,. "(elHacc:28) âyetindeki bu ta'bîrleri, Ġbn Abbâs baĢlıktaki gibi tefsir etmiĢtir. Yâni "ma'lûm olan günleri" zu'l-hicce'nin ilk on günü ile, "sayılı günler"i de teĢrik günleri ile tefsîr etmiĢtir. Nitekim Abd ibn ■ Humeyd'Ġn Fe/sî/-'indemevsûlen rivayet olunduğuna göre, Ġbn Abbâs: "Allah ; Taâlâ'yı sayılı günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz; yine Allah Taâlâ'yı bilinen günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz. Sayılı günler, teĢrîk günleri; bilinen günler de zu'1-hicce'nin ilk on günüdür" demiĢtir.
1105
insanlar da onların tekbîrlerine uyup yine yüksek sesle tekbîr alırlardı1511[34] Muhammed ibn Alî el-Bâkır da (bu günlerde yalnız farzlardan sonra değil) nafile namazdan sonra da tekbîr alırdı 1512[35]. 18-....... Bize ġu'be, Süleyman ibn Mihrân'dan; o da Müslim el-Batîn'den; o da Saîd ibn Cübeyr'den; o da îbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "On günlerdeki iyi ameller, bu günler dekinden, yânı teĢrik günlerindekilerden daha faziletli
1511[34] Ġbn Umer ile Ebû Hureyre'nin bu fillerini Bagavî ile Beyhakî mevsûlen zikretmiĢlerdir. 1512[35] Muhammed ibn Alî el-Bâkır'ın bu filini de Dârakutnî, elMu'telifte mevsûlen rivayet etmiĢtir. TeĢrîk günlerinde amellerin faziletli olması, yalnız nafile'namazdan efdal olan sünnet kılınmıĢ olan tekbîre münhasır değil, diğer ibâdetler de bunlara dâhildir. Bu Ġbâdetlerin en mühimmi de hacc mensekleridir. Zu'1-hicce'nin sekizinci gününe "Terviye Günü", dokuzuncu gününe "Arafe Günü", kurbân bayramının ilk gününe "Nahr Günü", ondan sonraki üç güne "TeĢrîk Günleri" denir. TeĢrîk günlerinin ilkine "(Minâ'da) ikamaet günü",ikinci gününe " birinci dağılma günü", sonuncu gününe " ikinci dağılma günü" denir. Gelecek olan hadîs metnindeki «-i* J» , bâzı nüshalarda «.^ i-i» jı dan mak sad, zu'I-hiccenin ilk on günüdür. "And olsun fecre, on geceye... "(el-Fecr:l-2) âyetlerinde sânlarına yemîn edilen günler, bu günlerdir.
1106
değildir" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd da mı (daha faziletli değil)? dediler. Peygamber: "Cihâd da; meğer ki Bîr kimse (Allah yolunda cihâda) çıkıp canını ve malını tehlikeye atar da hiçbir Ģeyi geri getiremez olursa" buyurdu 1513[36].
12- Mina Günlerinde ve (Dokuzuncu Günü Sabahı) Arafat'a Giderken Tekbir Getirmek Babı
Ve Umer ibn Hattâb (R), Minâ'daki kubbesinde (küçük çadırında) tekbîr alırdı da, mescid ahâlîsi bunu iĢitir; onlar da tekbîr alırlar, çarĢı pazarda onlar da tekbîre baĢlarlardı ve nihayet bütün Minâ, tekbîr 1513[36] Bu hadîsi Buhârî'den rivayet eden râvîler, bâzı lâfızlarını değiĢik Ģekilde rivayet etmiĢlerdir. Buradaki metin Kerîme'nin, KuĢmeyhenî'den yaptığı rivayettir. Bu rivayet Ebû Zerr Herevî'nin yine KuĢmeyhenî'den olan diğer rivayetine muhalif olduğundan Ģazdır. Mahfuz olan rivayet Ģudur: ibn Abbâs'tan, Peygamber (S): "BaĢka günlerin hiç birinde Ģu on gündeki amellerden daha e/da! hiçbir amel yoktur" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd'dan da mı? dediler. Peygamber: "Cihâd'-dan da; meğer ki bir kimse (Allah yolunda cihâda) çıkar, canım ve malını tehlikeye atar, hiçbir Ģeyi geri getiremez olursa (iĢte onun ameli bunlardan da efdaldir)" buyurdu.
1107
sadâlarıyle sarsılırdı 1514[37]. Ve Ġbn Umer de o günlerde, yânî Minâ günlerinde tekbîr alır dururdu. Namazlardan sonra da, yatağında da, fustâtında da (otağında da), oturduğu yerde de, yürüdüğü yerlerde de; o günlerin hepsinde tekbîr alırdı 1515[38]. Ve müzminlerin annesi Meymûne (öl. 51) de nahr gününde, yânî kurbân kesme gününde tekbîr alırdı 1516[39]. Ve kadınlar teĢrik günlerinde Ebân ibn Usmân'ın ve Umer ibn Abdilazîz'in ardından erkeklerle beraber mescidde tekbîr alırlardı 1517[40].
1514[37] Umer'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr, Ebû Ubeyd ve Beyhakî mevsûlen rivayet etmiĢlerdir 1515[38] Ġbn Umer'in bu fiilini Ġbnu'l-Munzir ve el-Fâkihî deAhbâru Mekke'de Ġbn Cu-reyc'den; o da Nâfi'den tarikiyle, mevsûlen rivayet etmiĢlerdir 1516[39] Ġbn Hacer, Meymûne'nin bu fiiline mevsûl olarak vâkıf olmadım, dedi. Umde sahibi Ġse Meymûne'nin nahr günkü bu tekbîrini Beyhakî rivayet etti, dedi. 1517[40] Kadınların bu tekbîrlerini Ebû Bekr ibn Ebu'd-Dünyâ Kitâbu'l-Iyd'da mevsûlen rivayet etmiĢtir. Ebân o zaman Medine Vâlîsi idi. Umer ibn Abdilazîz de mü'minlerĠn emîridir. Buraya kadar zikredilen haberlerden teĢrik günlerinde namazlardan sonra tekbîr almanın vâcib veya hiç değilse müstehâb olduğu anlaĢılır
1108
19-.......Bize Mâlik ibnu Enes tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Muhammed ibnu Ebî Bekr es-Sakafî tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Minâ'-dan Arafat'a doğru yürüdüğümüz sırada Enes'e telbiyenin keyfiyetinden sordum. Sizler Peygamber (S) ile beraber iken nasıl yapardınız? dedim. Enes: Lebbeyk okuyan lebbeyk okur, inkâr edilmezdi; tekbîr getiren tekbîr getirir, inkâr olunmazdı (yânî hiç kimse tarafından kendisine niçin telbiye ediyorsun, yâhud niçin tekbîr alıyorsun denilmezdi), dedi 1518[41].
1518[41] Telbiye, hacı olacakların ihrama girdikleri andan i'tibâren birinci taĢlamayı yapıp halâl oluncaya kadar, yânî ihramdan çıkıncaya kadar hep Lebbeyk, Lebbeyk diye Ġbrahim'in da'vetine icabetlerini izhâr ve i'lân etmelerine denir. Ġbn Umer rivayetinde Rasûlullah'm telbiye lâfızları Ģunlardır: Lebbeyk Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ Ģerike leke lebbeyk inne'l-hamde ve'n-nVmete leke Ve 'l-mülke lâ Ģerike leke Tekbîr'in sîgâsı birkaç türlüdür. Biri Ģudur: Allâhu Ekber AUâhu Ekber Lâ ilahe illeHlâhu Vallâhu Ekber Allâhu Ekber ve MlâhVl-hamdu Kurbân bayramında olduğu gibi, ramazan bayramında da namazgaha giderken yolda ve namâzgâhda, bayram gecesinde ve gündüz sabahleyin de yüksek sesle tekbîr almak müstehâbdır. Yalnız Dâvûd Zâhirî'ye göre vâcibdir (Tecrîd Ter., III, 198). Bu tekbîrlere Kur'ân'da da delâlet vardır:eIBakara:185.
1109
20-.......Ümmü Atiyye (R) Ģöyle demiĢtir: Biz kadınlara, bayram günü namazgaha çıkmamız, hattâ bulundukları ev köĢelerinden bakire kızlara ve hayızlı kadınlara varıncaya kadar namazgaha çıkarmamız emredilirdi de, kadınlar erkeklerin arka tarafında olurlar, onların tekbîr getirmelerine uyup tekbîr getirirler ve onların duâlarıyle duâ ederlerdi. Onlar bu bayram gününün bereketini ve paklığını (yâ-nî günâhlardan temizlenmeyi) umud ederlerdi 1519[42].
13- Bayram Gününde Harbeye Doğru Namaz Kılınması Babı
21-.......BizeUbeydullah, Nâfi'den; o da îbn Umer'den tahdîs etti (o, Ģöyle demiĢtir): Ramazân bayramı ve kurbân bayramı günü (namazgahta), Peygamber'in önüne bir harbe dikilirdi. Ondan sonra Peygamber (o harbeye doğru) bayram namazını kıldınrdı. 1519[42] Bu Ümmü Atiyye hadîsi biraz farklı lâfız ile Kitâbu'lHayz'da da geçmiĢti. Hacc Kitâbı'nda da gelecektir
1110
14- Bayram Günü İmamın Önünde Ucu Demirli Yahud Demirsiz Kısa Mızrak Taşınması Babı
22-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namazgaha, önünde kısa bir mızrak taĢınır hâlde giderdi. Bu mızrak namazgahta Peygamber'in ön tarafına dikilirdi. Peygamber de o mızrağa doğru yönelerek namazı kıldınrdı.
15- Temiz Kadınların ve Hayızlı Kadınların (Bayramda) Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
23-.......Bize Hammâd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den tahdîs etti. Ümmü Atıyye (R): Bizlere, henüz kocaya gitmemiĢ taze kızları, perde arkasında yaĢayan kadınları (namaz kılınacak yere) çıkarmamız emrolundu, demiĢtir. Ve yine Eyyûb'dan; o da Hafsa bintu Sîrîn'den, Muhammed'in hadîsi tarzında rivayet etti. Eyyûb, Hafsa hadîsinde Ģunu
1111
ziyâde etti: Eyyûb yâhud Hafsa Ģöyle rivayet etmiĢtir: Taze kızları ve perde arkasında yaĢayan kadınları (çıkarmamız) ve hayızlı kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar (diye bize emredildi) 1520[43].
16- Çocukların Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
24-...."... Bize Sufyân (es-Sevrî), Abdurrahmân (ibn Âbis)'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Abbâs'tan iĢittim, Ģöyle dedi: Ben bir ramazân bayramı yâhud kurbân bayramı günü Peygamber'-in maiyyetinde namazgaha çıktım. Peygamber bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra da kadınların bulunduğu yere geldi de, kadınlara va'z etti, onlara hatırlatmalar yaptı ve sadaka vermelerini
1520[43] Hadîs, daha önce de küçük lâfız farkıyle geçmiĢti. "el-'Atık" cem'i:Avâtık ve yeni yetiĢmiĢ taze kıza denir ve henüz ere varmamıĢ kıza denir, bir kavle göre ortaca yânî gerçi yetiĢip de henüz ere varmamıĢ olup, lâkin vakti dahi geçmemiĢ ola. Bunların zevcîerin temellük kaydından henüz âzâde oldukları mülâhazasıyledir, hass vasıftır.. (Kaamûs Ter.).
1112
emreyledi 1521[44].
17- Bayram Hutbesinde İmamın İnsanlara Yönelmesi Babı
EbûSaîd: Peygamber (S) insanlara karĢı ayakta dikildi, dedi 1522[45].
25-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü Bakî'a çıktı da iki rek'at bayram namazını kıldırdı. Sonra yüzünü bize döndürdü ve Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde ibâdetimizin ilki namaza baĢlamamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönüp kurbân kesmemizdir. Herkim böyle yaparsa, iĢte o bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢtır. Her kim ondan evvel boğazlarsa, o ancak acele edip ailesine verdiği bir Ģey olmuĢ olur, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti olmaz"- Bu söz akabinde bir kimse: 1521[44] Hadîsin bâb baĢlığına delîl olan kısmı, Ġbn Abbâs'ın çocuk olduğu hâlde Pey-gamber'le beraber bayram namazına çıkmıĢ olmasıdır 1522[45] Buhârî Ebû Saîd'in bu sözünü "Musallaya çıkmak" babında, uzunca bir hadîs içinde mevsûlen rivayet etmiĢti.
1113
Yâ Rasûlallah, ben davarımı namazdan evvel kesmiĢ bulundum. Benim yanımda yaĢına girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah: "O çepiĢi kes; fakat böylesi senden sonra hiçbir kimse için kâjî gelmez" buyurdu 1523[46].
18- Bayram Namazı Kılınacak Yerdeki Alamet Babı
26-.......Bana Abdurrahmân ibnu Abis tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ġbn Abbâs(R)'tan iĢittim. Ona birisi tarafından: Sen Peygam-ber'le birlikte bayram namazında hâzır bulundun mu? diye soruldu. Ġbn Abbâs: Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım olmasaydı, yaĢımın küçüklüğünden dolayı orada bulunamayacaktım. Peygamber namaz yerine çıktı, nihayet Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin hizasındaki alâmetin (sütunun) yanına geldi 1524[47]. Ve bayram 1523[46] Berâ'nm bu hadîsi de bâzı küçük lâfız farkları ile birkaç defa geçmiĢtir. 1524[47] Kesîr ibnu's-Salt ibn Ma'dîkerb, el-Kindî'dir. Ailesi KureyĢ'in halîflerindendir. BaĢlangıçta Cumah oğulları'nm halîfleri iken, sonra Abbâs'ın halîflerinden olmuĢlardır.
1114
namazım kıldırdı. Sonra orada hutbe yaptı. Ondan sonra da yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların bulunduğu tarafa geldi. Kadınlara va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve onlara sadaka vermelerini emir buyurdu. Bu emir akabinde ben kadınları gördüm ki, onların herbiri elleri üzerindeki Ģeyleri uzatıyor, onu Bilâl'in elbisesi için atıyorlardı. Sonra Peygamber, Bilâl ile birlikte kendi evine gitti.
Amucaları hey'et olarak Peygamber'in huzuruna gelip îmân ettikten sonra Yemen'e dönmüĢler ve orada Ġrtidâd etmiĢ oldukları için öldürülmüĢlerdir. Sonradan kendisi, kardeĢleri Zubeyd ve Abdurrahmân ile birlikte Medine'ye hicret ettiler. Kesîr, Peygamber zamanında doğmuĢ olup, epey rivayetleri vardır. Ġlkin ismi "Kalîl" iken "Kesîr"e tebdîl edilmiĢtir. Bu tebdîl ya Peygamber yâhud Umer tarafından yapılmıĢtır. Kesîr, Medine'nin dıĢında bayram namazı kılınan yere kerpiçten bir minber bina etmiĢti. Bu hadîste zikredilen alem, belki bu veya bunun yerinde bulunan bir sütûncuk idi. Kesîr'in evi, namaz yerinin kıble cihetinde imiĢ. Bu hadîsten de; kendine mâlik olup gönlünü oyuna kaptırmayacak yaĢa gelen çocuğun bayram ve diğer toplu ibâdet yerlerinde hâzır bulunması meĢru' olduğu anlaĢılır. Keza kadınların böyle toplantılarda hâzır bulunmaları ve onlara ayrıca ehemmiyet verilmesi de anlaĢılır. Bu hususta daha önce bilgiler verilmiĢtik
1115
19- (Erkeklerin Beraberinde Hutbeyi İşitemedikleri Zaman) İmamın Kadınlara Va'z Vermesi Babı
27-.......Bize Ġbn Cureyc tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verip Ģöyle dedi: Ben Câbir'den iĢittim, Peygamber (S) ramazân bayramı günü ayağa kalkıp, bayram namazı kıldırdı. Yânî evvelâ namazla iĢe baĢladı. Sonra hutbeyi yaptı. Peygamber hutbeyi bitirince bulunduğu yerden indi ve kadınların yanına geldi. Bilâl'in eline dayanarak kadınlara va'z etti. Bilâl elbisesini açmıĢtı. Kadınlar sadakalarını onun içine atıp duruyorlardı. Râvî Ġbn Cureyc: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a: Kadınların bu verdikleri ramazân bayramı zekâtı mı idi? diye sordum. Atâ: Hayır, lâkin o zamanda vermekte oldukları bir sadaka idi. Herbir kadın kendi gümüĢ halkalarını atıyor, hepsi de atıyorlardı, dedi 1525[48]. Ġbn Cureyc: Ben yine Atâ'ya: Sen imâmın
1525[48] Fitır sadakasından baĢka bir sadaka idi demek istiyor. Herhalde Ġslâm devletinin bir ihtiyâcı için toplanmıĢ bağıĢlardan idi
1116
hutbeyi bitirince kadınlar tarafına gidip, onlaraıva'z ve hatırlatma yapmasını imâm üzerinde bir hakk görüyor musun? dedim. Atâ: Bu, onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu yapmamakla bilmem ki ellerine ne geçer! dedi. Ġbn Cureyc (yine yukarıki isnâdla) Ģöyle dedi: Ve bana Hasen ibn Müslim, Tâvûs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben, Peygamber (S) ile, ondan sonra Ebû Bekr ile, Umer ile ve Usmân ile birlikte ramazân bayramı namazında hâzır bulundum. Hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı. Sonra namazı kılmalarının ardından hutbe yapılırdı. Peygamber (S) hutbeden sonra yerinden çıktı. (Cemâat dağılmadan, bilhassa kadınlar çekilmeden erkekler çıkmasınlar diye) mübarek eliyle oturun diye iĢaret etmesi hâlâ gözümün önündedir. Sonra (oturmakta olan) erkeklerin safflarını yararak gelip, kadınların safflanna kadar gitti. Bilâl de beraberinde idi. . Oraya varınca Ģu âyeti okudu: "Ey Peygamber, mü'min kadınlar sana gelip de Allâhu TaâW-ya hiçbir Ģeyi ortak koĢmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlâdlarını öldürmemek,
1117
baĢkasının çocuğunu kocalarına yapıĢtırma iftirasında bulunmamak, hiçbir iyi iĢte sana muhalefet etmemek üzere bey 'at etmek isterlerse, bu Ģartlar dâiresinde sen de onların bey 'atını kabul et ve kendileri için Allah'tan mağfiret iste. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (ei-Mümtehine: 12). Sonra bu âyetin okumasını bitirdiği zaman: "Sizler bu bey 'at üzere sabit misiniz?" diye sordu. Ġçlerinden, kim olduğunu râvîHasen'-in bilmediği, yalnız bir tek kadın; Evet, dedi. Ondan baĢkası cevâb vermedi 1526[49]. Onun üzerine; "Madem ki öyledir, sadaka verin" buyurdu. Bilâl elbisesini yaydı da sonra: Gelin, anam babam size feda olsun, haydi getirin atın, dedi 1527[50]. Kadınlar da halkalarını, yüzüklerini 1526[49] Bu kadının ismi ne Buhârî'de, ne Müslim'de zikredilmiyor. îbn Hacer, Hatîbetu'n-Nisâ denmekle ma'rûf olan Esma bintu Yezîd ibn Seken el-Ensâriyye olmasını tahmin ediyor. Bu tahmininin dayanağı da Taberânî ile Beyhakî'deki rivayetinde bu kadın aynı kıssayı naklederken, kendisinin orada hâzır olduğunu söylemesidir 1527[50] Helümme, fiil isimdir, emir ma'nâsmadır, beri gel demektir. Aslı "hâ lümme" idi ki, hâ tenbîh harfidir, lümme kelimesi toplamak ma'nâsına olan lemem maddesinden emir olduğunda " Sen kendini bize yanaĢtır" yânî bizim yanımıza gel demektir. Elif hazf olunup, basît bir kelime gibi kullanıldı. Hicâzhlarca müfredi, cem'i, müzekker ve müennesi musâvîdir.
1118
Bilâl'ın ihramı içine atmaya baĢladılar. Abdurrazzâk: el-Fetahu, büyük halkalardır; Câhiliyyet'te vardı, demiĢtir 1528[51].
20- Bab : Kadının Bayramda Dışa Giyecek Elbisesi Bulunmadığı Zaman (Nasıl Yapacağı)? 1529[52]
28-.......Bize Eyyûb, Hafsa bintu Sîrîn'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Biz taze kızlarımızı bayram gününde namaz yerine çıkmalarından men' eder idik.
Temîm kabilesi "helümme, helummâ, helummû, hefummî, helmumne" diye tasrîf ederler. Lâzım ve müteaddî olup "Beri gelin ve beri getirin"-demek olur (Kaamûs 7fe/-;,IV,531). 1528[51] el-Fethatuve'l-Feîehatu, bir nevi' büyük yüzük ismidir ki, el ve ayak parmaklarına geçirirler. Bir kavle göre hâtem gibi gümüĢten bir halkadır. Arab kadınları parmaklarına takınırlar. Hicaz'da yedi mâdenden yapılıp gelen halkalar gibi. Eğer kaĢı olursa "hâtem" denir... Kendisiyle mühür basıldığı cin"... bizim diyarlarda dahî bilinir... kadınlar baĢ parmaklarına takınırlar. Cem'i: el-Fetahu gelir ki cinsi cem'idir.Futûhve fetahât da gelir (Âsim Efendi, Kaamûs Ter., 1,1035). Hadîsin bâb baĢlığına delâlet yerleri, metin tercemesinden açıkça anlaĢılmaktadır 1529[52] Buhârî bâb baĢlığındaki Ģartın cevâbını, hadîste gelecek olana havale ederek zik-retmemiĢtir (ez-Zeyn ibnu'l-Munîr).
1119
Basra'ya bir kadın geldi ve Halef oğullan kasrına indi 1530[53]. Ben de o kadının yanına geldim. O kadın, kız kardeĢinin kocasının Peygamber ile birlikte on iki gazvede bulunduğunu, kız kardeĢinin de bizzat bunlardan altı gazvede kocasıyle beraber bulunduğunu, onun "Biz hastalara bakıyor ve yaralılara ilâç yapıyorduk" dediğini rivayet ettikten sonra dedi ki: Kız kardeĢim: Yâ Rasûlallah, bizden herhangi birimizin cilbâbı yânî örtünecek dıĢ elbisesi olmazsa, namaz yerine çıkmamasında be's var mı? diye sormuĢ. Rasûlul-lah da: "Diğer bir kadın arkadaĢı kendi ciîbâblarından birini ona giydirsin de bu kadın hayır (meclislerin) de ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsun buyurmuĢtur 1531[54]. Hafsa bintu ġîrîn Ģöyle dedi: Ümmü Atıyye buraya geldiğinde ben onun yanına geldim ve: Böyle böyle buyurduğunu sen Peygam-ber'den iĢittin mi? diye sordum. Ümmü Atıyye Ģöyle dedi: Babam O'na 1530[53] Bu kasr, Talhatu't-Talahât denmekle ma'rûf olan Talhatu'bnu Abdillah ibn Halef el-Huzâî'nin kasrı idi 1531[54] Hayır meclislerinden maksad, dînlerini öğrenecek meclisler, fıkıh ve hadîs meclisleri, ıyâdet edilecek hasta evleri... gibi hayırlı ve sevâb kazanılacak olan mahallerdir
1120
feda olsun, evet iĢittim. -Ümmü Atıyye ne zaman Peygamber'i ansa, muhakkak bi-ebî, yânî O'na babam feda olsun der idi- Peygamber (S): "Perde sahibi olan genç kızlar -yâhud: Genç kızlar ve perde sahibi olan hanımlar (râvî Eyyûb terdîdli söylemiĢtir)- ve ha-yızlı kadınlar namaz yerine çıksınlar; ve kadınlar da hayır (meclislerince ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsunlar; yalnız hayızlı kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar" buyurdu. Hafsa dedi ki: Ben Ümmü Atıyye'ye: Hayızlılar da mı? dedim. Ümmü Atıyye: Evet, bu hayızlı kadınlar Arafat'ta ve fulân fulân yerlerde hâzır bulunmuyorlar mı? diye cevâb verdi 1532[55].
1532[55] Bu hadîsten, kadınların bayrama çıkmaları yalnız kendi arzularıyla kalmadığı, bizzat Peygamber, tarafından buna emrolunduklan, örtünecek çarĢafı ve dıĢ elbisesi olmayana ariyet elbise ile çıkması tavsiye buyurulduğu açıkça anlaĢılmaktadır. Hayızlıların mescide girmesi caiz değilse de, Ģehir haricindeki namazgaha gitmelerine cevaz verilmiĢ oluyor. Çünkü namazgah, yalnız namaza mahsûs yer değildir. Kadınların bu gibi hayır meclislerinde gidip duâ etmeleri, duâ edenlerle beraber âmîn demeleri, ilim öğrenmeleri ve Ġslâm cemiyetinde kendilerine düĢen ,. içtimaî vazifeleri yerine getirmeleri, Peygamber tarafından hiçbir Ģübheye ve münâkaĢaya meydan bırakmayacak açıklıkla ifâde ve emir
1121
21- Hayızlı Olan Kadınların Namaz Yerinden Uzakça Durmaları Babı 1533[56]
29-.......Ümmü Atıyye (R) Ģöyle dedi: Bize namaz yerine çıkmamız ve hayızhları, genç kızları ve perde sahibi kadınları çıkarmamız emredildi. -Ġbn Avn Ģekk ederek: Yâhud, perde sahibi olan genç kızları, dedi.- Hayızlı kadınlara gelince, onlar da müslümânların cemaatında ve (topluca yaptıkları) dualarında hâzır bulunurlar ve müslümânların namaz kıldıkları yerden biraz ayrı dururlardı 1534[57].
buyurulmuĢtur. Böyle yüce bir medeniyet kuran Ġslâm'ın mensûbları bulunduğumuz için, Hakk Taâ-Iâ'ya sonsuz hamdu senalar olsun (M. Sofuoğlu). 1533[56] Bu baĢlığın muhtevası, bundan evvel geçen hadîsin ihtiva ettiği kısımlardan biridir. Buhârî bu hükme ehemmiyet vermek için tekrar etmiĢ gibidir (Ibn, Hacer). 1534[57] Hayızlı kadınların namaz kılınacak yerden biraz ayrı ve uzakça durmaları, orayı kirlendirme ve namaz safflarının düzgünlüğünü bozma endîĢesinden dolayıdır. Orası gerçek bir mescid olmadığı için, hayızhları namaz yerine girmekten bu men ediĢ, tenzîhî bir men' ediĢtir.
1122
22- Kurban Bayramı Günü Namaz Kılma Yerinde Nahr ve Zebh Yapmak Babı 1535[58]
30-.......îbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namaz kılma yerinde -kurbân edilecek hayvanı- nahr veya zebh eder idi 1536[59].
1535[58] Nahr da, zebh de Türkçe'ye boğazlamak ile terceme edilebilir. Arabça'da ise aralarında fark vardır: Nahr, hayvanı lebbesinden yânî boynunun göğüs kemiğine bitiĢik yerinden; zebh ise, boynundaki evdâcından, yânî Ġki yanındaki Ģah damarından olmak üzere boğazından kesmek ma'nâsınadır. Deve nahr olunur. Sığır gibi cüssece ikisi arasında olanlar da nahr edilirse de, onların nahr'ine zebh de denilebilir. Nitekim Ġsrâîl oğullan'nın boğazlamakla mükellef oldukları bakara( sığır) hakkında "Bunun üzerine o ineği (bulup) boğazladılar ki, az kaldı (bunu) yapmıyacaklardı"(el-BakavaJl) buyurulmuĢtur. Sünnete muvafık olan, nahr edilecek kurbanlık ve sâireyi ta'rîf veçhile nahr etmek, zebh edilecek olanı zebhetmektir. Nahr edilecek olanı zebh, zebh edilecek olanı nahr etmenin cevazında Ģübhe eden bile olmamıĢtır 1536[59] "Veya" terdîd edatından, nahr ile zebh'in hükmen musâvî olduğu anlaĢıldığı gibi, bu hadîsten herkesten evvel imâmın namazgahta kurbânını kesmesi lâzım geleceği de anlaĢılır. Bunun iki fâidesi vardır: Namaz kılınmadıkça kurbânlar kesilemiyeceğinden, imâmın namazgahta nahr veya zebhi, kurbân kesmek zamanının girdiğini ilândır. Kurbân, umûmî olan kurbetlerden olduğundan, izhârı efdal olup, insanların gözleri önünde musallada icra edilmesi, sünneti ihya etmek demektir
1123
23- Bayram Hutbesi Esnasında İmamın ve İnsanların Kelam Etmesi ve İmam Hutbe Yaparken (Dinden) Herhangi Birşey Sorulduğu Zaman Sorana Cevab Vermesi Babı
31-.......el-Berâ ibn Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) kurbân bayramı günü bayram namazının ardından bize hutbe yaptı da Ģöyle buyurdu: "Her kim bizim bu namazımızı kılar ve (ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse muhakkak kurbân sünnetine uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, o, eti yenmek için kesilmiĢ bir davar olmuĢ olur". Bunun üzerine Ebû Burde ibn Niyâr ayağa kalkıp Ģöyle dedi: Yâ Rasûlallah, yemîn olsun ki, ben namaza çıkmadan evvel davarı kesmiĢ bulundum. Ve bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de, artık acele ettim, hem kendim yedim, hem aileme ve komĢularıma yedirdim. Rasûlullah da: "Bu, eti yenmek için kesilmiĢ bir davar olmuĢtur" buyurdu. Ebû Burde: Benim yanımda yaĢına girmemiĢ diĢi bir çepiĢ vardır
1124
ki, o bence iki et davarından daha iyidir. (Onu kesecek olsam) benim adıma kurbân yerine yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin senden sonra hiçbir kimse için yetmiyecektir" buyurdu 1537[60].
32-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) kurbân günü bayram namazını kıldırdıktan sonra hutbe yaptı da, bayram namazından evvel kesmiĢ olan kimseye kurbânını tekrar kesmesini emretti. Bunun üzerine Ensâr'dan bir zât -ki Ebû Burde'dir- ayağa kalktı da: — Yâ Rasûlallah, benim bir takım komĢularım vardır. O zât, ya komĢularda açlık vardır, veyâhud da onlarda fakîrlik vardır dedi de, Ģöyle devam etti: — Ve ben namazdan evvel davarımı kesmiĢ bulundum. Benim yanımda yaĢına basmamıĢ bir diĢi oğlak daha vardır ki, o, bana iki et davarından daha 1537[60] Yukarıda da geçtiği gibi, bu yaĢına girmemiĢ oğlağı kurbân etmek, Ebû Bur-de'ye mahsûs husûsî bir ruhsat olmuĢ oluyor. Hadîsteki karĢılıklı sözler, bâb baĢlığındaki hususun delili olan kısımlardır
1125
sevgilidir, dedi. Rasûlullah da bu zâta, o keçi oğlağını kurbân etmek hususunda ruhsat verdi 1538[61]. 33-.......Cundeb (ibn Abdillah el-Becelî-R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân kesme günü bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra kurbân kesti de: "Her kim namazı kılmadan evvel kurbân kestiyse, onun yerine baĢka bir kurbân daha kessin. Her kim-de kesmemiĢ ise Bismillah ile kessin" buyurdu 1539[62].
1538[61] Bu ruhsatın sırf ona mahsûs olduğu, baĢkalarına sirayet etmediği daha evvelki hadîste tasrîh edilmiĢti. Maamâfîhbunun hususîliği veya onun Ģahsında umûmî de olabileceği hakkında bâzı görüĢler ileri sürülmüĢ olduğu da geçmiĢti. 1539[62] ÂiĢe'nin rivayetinde Peygamber, gözlerinin etrafı, paçaları ve göğsü kara ak bir 't koçu getirip yatırdıktan sonra: Bismülâhi. Allâhumme takabbel min Muham-medin ve âli Muhammedi'n ve min ümmeti Muhammedin - Bismülâhi. Yâ Allah, Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul et " (Müslim, Edâhî) demiĢ ve kurbanını bizzat kesmiĢtir. Buhârî'nin Enes rivayetinde, Peygamberin keserken Bismillah deyip tekbîr aldığı da vardır. Bismillah derken, Besmele'dekiRahmânu'r-Rahtm sıfatlarını zikretmek omakaama münâsib düĢmez. Bismillah demek vâcib, kesme esnasında tekbîr almak ve hayvanı sol yanına yatırıp sağ yanma basmak müstehâbdır.
1126
24- Bayram Günü Namaz Yerinden Dönerken (Gittiği Yoldan) Başka Yol Tercih Eden Kimse Babı
34-.......Bize Ebû Tumeylete Yahya ibnu Vâdıh, Fulayh ibn Süleyman'dan; o da Saîd ibnu'l-Hâris'ten; o da Câbir'den haber verdi. Câbir ibn Abdillah (R): Peygamber (S) bayram günü olunca (namaz yerine gitmek için) baĢka yol, (oradan dönmek için de baĢka yol) ter-cîh eder idi, demiĢtir. Bu hadîsi, Yûnus ibnu Muhammed de, Fulayh'tan; o da Saîd'-den; o da Ebû Hureyre'den rivayet etmekle Ebû Tumeylete'ye mutâ-baat eylemiĢtir. Ve Câbir hadîsi daha sahîhtir 1540[63]. 1540[63] Ġsmâîlî'nin ei-Mustahrac'daki rivayetinde: "Peygamber (S) bayram namazına çıktığında, gittiği yoldan baĢka bir yoldan geri döner idi" denilmiĢtir. Tirmizîde bu hadîsi Ebû Hureyre'den "Rasûlullah (S) bayram günü bir yoldan namazgaha çıktığında, ondan baĢka bir yoldan döner idi" Iâfzıyle rivayet etmiĢ, sonra bu konuda Abdullah ibn Umer ve Ebû Râfi'in de rivayetleri olduğunu haber vermiĢ, sonra Câbir'in Buhârî'deki isnâd ile hadîsini zikredip -tıpkı Buhârî'nin dediği gibi- "Câbir'in hadîsi, Ebû Hureyre'nĠnkinden daha sahîhtir" dedikten sonra: "Ġlim ehlinden bâzıları bu hadîse uyarak, imâmın, namaza gittiği yoldan baĢka bir yoldan dönmesini müstehâb görürler. ġafiî'nin kavli de budur" der.
1127
25- Bab: Cemaatle Bayram Namazı Kılmayı Kaçıran Kimse İki Rek'at Namaz Kılar
Peygamber(S)'in: "Bu gün, biz müslümânların bayramıdır' kavlinden dolayı, namazgaha gelmemiĢ olan kadınlar da, namaz kılınırken evlerinde kalmıĢ Ģehirliler de, köylüler de böyle iki rek‘at namaz kılarlar 1541[64]. Enes ibn Mâlik de zaviye denmekle tanınan Basra'daki namazgaha iki fersah uzaklıktaki ikaametgâhında bulunup da, Basra'daki namazgaha
Ġmâm ġafiî, Kitâbu'l-Ümm'de, imâm için de, me'mûm için de bunun müstehâb olacağını söylemiĢtir. Ġmâm Mâlik de: YetiĢtiğimiz imamların hep böyle yaptıklarını gördük, demiĢtir. Ġmâm Ebû Hanîfe de bunu müstehâb görür ve terkinde be's görmez. 1541[64] Buhârî bu baĢlık ile bayram namazını kaçırmıĢ olanın iki rek'at kılacağına, na-mâzgâha gelmemiĢ kadınların, namaz kılınırken evlerinde kalmıĢ Ģehirlilerin ve köylülerin de bu iki rek'atla mükellef olduklarını îmâ etmiĢtir. Delili de ÂiĢe'-nin tegannî eden cariyeler hadîsinde, Peygamberin: "Bu gün, biz müstümânla-rın bayramıdır" buyurmuĢ olmasıdır. Yânî bayram, imâm arkasında bulunan ve bulunmayan her mükellef müslümânın bayramı olduğu için, o günün dînî Ģiân olan namaz ile mükelleftirler demek istemiĢtir. Bu ma'nâyı te'yîd için de, bundan sonra Enes'ten, Atâ'dan ve Ġkrime'den ta'lîkan üç rivayet sevk ediyor
1128
gelemediği bir günde, himayesindeki Ebû Utbe'ye bütün iĢçilerini, ehlini, evlâdını bir yere toplamayı emredip, onlara Ģehir ahâlîsinin namazı gibi, tekbîrleriyle beraber bir bayram namazı kıldırmıĢtır 1542[65]. Ġkrime de: Sevâd ehli, yânı köylüler bayramda bir araya toplanıp, Ģehirdeki imâmın yapmakta olduğu gibi iki rek'at bayram namazı kılarlar, demiĢtir 1543[66]. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Bir kimse bayram namazını kaçırırsa, iki rek'at kılar, demiĢtir 1544[67]. 1542[65] Enes'in bu fiilini Ġbnu Ebî ġeybe mevsûlen rivayet etmiĢtir. Enes'in bayram namazına gidemediği günlerde bütün ailesini, evlâdını, himayesinde bulunanları toplayıp ma'Iûm tekbîrlerle iki rek'at bayram namazı kıldırmak âdeti olduğuna dâir daha sarîh rivayetler de vardır 1543[66] Ġkrime'nin bu sözlerini de yine Ġbn Ebî ġeybe mevsûlen rivayet etmiĢtir 1544[67] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözlerini ei-Feryâbî kendi Musannafmda mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buhârî burada "Bayram namazını bir sebebden dolayı kaçırıp kılamayan kimse, onu kaza eder", "Bayram namazını kaza ederken, aslı üzere Ġki rek'at kılar" mes'elelerini ortaya atmıĢtır. Her iki mes'elede Takîhler ihtilâf etmiĢlerdir, imâm Mâlik'e ve ġâfiîler'den Muzenî'ye göre, bayram namazını kaçırana kaza lâzım gelmez. Hanefîler'e göre ise, imâm arkasında kılmayı kaçırana kaza yok ise de, imâm da cemâat gibi kaçırmıĢ ise, ertesi gün cemâatle kılınır. Ertesi gün de kaçınlırsa, artık kılınmaz... (Tecrîd Ter., III, 202-203). "Bu (yâni bayram namazım kaçıranın kaza etmesi) ġafiî'nin
1129
35-.......Bize Leys, UkayI (ibn Hâlid el-EyIî)'den; o da Ġbn ġihâb'dan; o da ÂiĢe'den Ģöyle tahdîs etmiĢtir: Minâ günlerinde benim yanımda iki kız def çalıp tegannî ederlerken içeriye Ebû Bekr girdi. Peygamber de o sırada içeride ihrâmıyle örtünmüĢ hâldeydi. Ebû Bekr girmesiyle beraber hemen o iki kızı azarladı. Ebû Bekr'in bu azarlaması üzerine Peygamber yüzünü açtı da: "Yâ Ebâ Bekr, o kızlara iliĢme, onları serbest bırak. Çünkü bu günler bayram günleridir, bu günler Minâ
mezhebidir. Ġmâmla beraber bayram namazını kılamayan iki rek'at kılar. Böylece her ne kadar imâmın maiyyetinde cemâati kaçırmıĢ ise de, bayram namazının faziletine eriĢir. "Hanefîler'e göre bayram namazının kazası yoktur. Ġmâmla beraber kaçırmıĢsa, doğrudan doğruya kendisi kaçırmıĢtır. Müellif Buhârî bâb baĢlığına Peygamber'in "Bu bizim bayramımızdır" sözüyle istidlal etti. Çünkü o sözde, bayram, bütün Ġslâm ahâlîye izafe edilmesi, zahiriyle bayramın bâzı kimselere hass olmadığına, bil'akis herkes için bayram olduğuna delâlet eder. Böyle olunca islâm ahâlîsinin hepsi bu güne hâss olan ibâdet payına nail olması gerekir... Rasûlullah'm erkekler ve cemâatle namaz kılanlarla kayıdlamaksızm "Bu günler bayram günleridir" sözü de, yine buna delâlet eder, yânî bayram yapmanın günün hakkı olduğunu iĢ'âr eder. Binâenaleyh bu günde kadın, çocuk, bedevî, köylü musâvî olarak, her kim mevcûd olursa bayram yapar. "Sarihler bu makaamda müĢkilliğe uğramıĢlar, anlayıĢlar bunda ĢaĢırmıĢ, vehîmler ardarda yürümüĢtür. Allah yegâne azîz ve allâm olandır (ġâh Veliy-yullah, ġerhu Ebvâb..., s.87-88).
1130
günleridir" buyurdu. Yine geçen isnâdla ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Peygamber'i Ģu hâlde gördüm: HabeĢliler mescidde oyun oynuyorlardı, ben de HabeĢliler'e bakıyordum; bu hâlde iken Peygamber beni perdeliyordu. Umer o HabeĢliler'i oyunlarından men' etmeye davrandı. Peygamber Umer'e: "Onları eminler olarak bırak. Ey Erfide oğulları, emniyet içinde olun (oynayın)" buyurdu 1545[68].
26- Bayram Namazından Önce ve Sonra Nafile Namaz (Kılınıp Kılınmayacağı) Babı
Ve Ebû Muallâ Ģöyle demiĢtir: Ben Saîd ibn 1545[68] Tegannî eden kızları Ebû Bekr'in tekdîr ettiği gibi, Umer de HabeĢliler'in mescidde oynamalarını men' etmeye kalkmıĢtır. Ġkisi de bu hususta Peygamber'in izni olduğundan habersiz olarak men'e kalkıĢmıĢlardı. Peygamber de bayram günü olduğu, binâenaleyh sevinç gösterisi, tegannî ve belli idman oyunlarının meĢru olduğunu bildirerek, onların bu men'Ierini men' etmiĢtir. Bu iki hadîste bayram namazı zikredilmediği için, bâb baĢlığıyle münâsebetini anlamakta müĢkiller olmuĢtur. Ġbnu'l-Munîr, Peygamber'in bu hadîsteki "Bu günler bayram günleridir, bu günler Minâ günleridir" sözlerinden bu münâsebet alınabilir; çünküPeygamber bayramın sünnetini mutlak olarak güne
1131
Cubeyr'den iĢittim ki, Ġbn Abbâs, bayram namazından önce namaz kılmayı kerîh görmüĢtür 1546[69].
36-.......(Ġbn Abbâs -R- Ģöyle demiĢtir:) Peygamber (S) bir ramazân bayramı günü namazgaha çıktı ve yalnız iki rek'at namaz kıldırdı. Ondan evvel de, sonra da hiçbir namaz kılmadı. Yanında Bilâl de vardı 1547[70].
1546[69] Buhârî bu baĢlıkta tbn Abbâs'ın bayram namazından önce namaz kılmayı kerîh gördüğü haberini getirmiĢtir. Babın altındaki Ġbn Abbâs'tan olan merfû' hadîs ise, bayram namazından önce de, sonra da namazın terk edilmesi hakkındadır 1547[70] Bu hadîs, bu konuda Ģekk ve Ģübhe bırakmayacak bir naklî delîl olmakla beraber, diğer bâzı rivayetlerden bayram günü namazdan evvel ve sonra nafile namaz kılmanın caiz olup olmadığı mes'elesi ortaya çıkmıĢtır. Ġbn Mâce'nin Sünen'inde Abdullah ibn Amr'dan, Ġbn Abbâs hadîsi gibi: 'Peygamber, hiçbir bayram namazında ne evvel, ne de sonra hiçbir namaz kılmadı" rivayeti vardır. Rivayet olunan hadîslerde Peygamber'in fiili hikâye olunup, o gün bayramdan evvel veya sonra nafile namazı kılmaktan nehye dâir hiçbir fiili hâvî olmadıklarından, sahabe ve tâbiîler'Ie müetehid imamlar, bayram namazından evvel veya sonra, veya hem evvel hem sonra, imâmın veya cemâatten bir ferdin nafile namaz kılmasında kerahet olup olmadığında haylî ihtilâf etmiĢlerdir. Tafsîl yeri burası değildir. Metindeki hadîs bu hususta Ģübhe bırakmayacak kuvvette ve sarahattedir. Buhârî de, mes'eleye açıklık vermek için bu hadîsi getirmiĢ
1132
izafe etmiĢtir. Binâenaleyh bayramın sünnetini yerine getirmekte münferid, cemâat, kadınlar, erkekler musâvî olur, demiĢtir. îbnu ReĢîd de: Peygamber "Minâ günleri bayram günleridir" diye isimlendirdiği için, bu günler bayram namazının edası için bir mahal olmuĢtur; binâenaleyh imâmla kılamayan, onu bu günlerde edâ eder. Çünkü bu namaz bayram günü için meĢru kılınmıĢtır... demiĢtir (Ġbn Hacer ve Kastallânî).
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
oluyor. Ġki Bayram Kitabı, 45 merfÜ* hadîs Ġhtiva etmiĢtir. Bunlardan 4 tanesi muallak, geri kalanı mevsûldur. Bunlardan gerek burada, gerek önce geçmiĢ olan bölümlerde tekrar edilenleri 26 tanedir; geri kalanı buraya hâlistir... Burada sahabe ve tabiîlerden 23 tane muallak haber vardır. Bu muallaklardan bayram namazının hutbeden evvel olduğuna dâir Ebû Bekr, Um er ve Usmân'ın haberleri muallak değildir. Çünkü bunlar ibn Abbâs hadîsi içinde mev-sûldürler.. (tbn Hacer)
1133
14- KİTÂBU'L-VİTR (Vitr Namazı Kitabı)
1- Vitr Namazı Hakkında Gelen Şeyler Babı 1548[1]
1-.......Bize Mâlik, Nâfi'den ve Abdullah ibn Dinar'dan; onlar da îbn Umer'den haber verdi (O, Ģöyle demiĢtir): Bir kimse, Rasûlullah'a gece namazını sordu. Rasûlullah (S): "Gece namazı ikiĢer ikiĢerdir 1549[2]. Herhangi biriniz sabah vaktinden endîĢe ettiği zaman bir tek rek'at kılar ki, (bu tek rek'at) onun evvelce kılmıĢ olduklarını (ekleĢtirir" buyurdu 1550[3].
1548[1] Vâv'ın kesr ve fethi ile vitr ve vetr, beş vakit farzlarından sonra gece kılınan tek rek'ath bir namazın ismidir. Bunun fazileti hakkında Sahîh ve Sünen kitâb-larında birçok hadîsler gelmiştir 1549[2] İkişer ikişerdir demek, her iki rek'atte bir selâm vermek demektir. Müslim'deki rivayette râvî Ukbe ibn Hureys: İbn Umer'e: İkişer ikişer ne demektir? diye sordum. O: Her iki rek'atten sonra selâm verirsin, dedi, diyor. Gece ve gündüz nafile namazlarında iki rek'atte bir mi, yoksa dört rek'atte bir mi selâm vermek daha faziletli olduğu hakkında fakîhler arasında görüş ayrılıkları ve herbirinin tutunduğu delîller vardır.... 1550[3] Bundan vitr namazının sonu, fecrin tulûu vakti olduğu istidlal olunmuştur. Bir de bundan, vitr'den sonra kılınacak nafile namaz olmadığına istidlal olunmuştur
1134
Geçen isnâd ile yine Nâfi'den, o: Abdillah ibn Umer vitr'de tek rek'at ile iki rek'at arasında selâm verirdi. O kadar ki, arada bâzı iĢlerinin yapılmasını bile emrederdi, demiĢtir1551[4].
2-.......Ġbn Abbâs (R), Kureyb'e, Meymûne'nin yanında -ki o Ġbn Abbâs'ın teyzesidir- gecelediğini haber verip, Ģöyle demiĢtir: Ben baĢımı bir yastığın enine koyup uzandım. Rasûlullah ile ehli de yastığın boyuna baĢlarını koyarak uzandılar. Rasûlullah gece yarıĢı oluncaya, ;yâhud buna yakın bir zamana kadar uyudu. Sonra yüzünden uykuyu eliyle silerek uyandı. Sonra Âlu Ġmrân Sûresi'nden son on âyeti okudu 1552[5]. Sonra Rasûlullah kalkıp asılı duran küçük bir kırbaya uzandı. Güzelce bir abdest aldı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ben de (kalkıp) O'nun yaptığı gibi yaptım ve O'nun (sol) yanma namaza durdum. Sağ elini baĢımın
1551[4] Saîd ibn Mansûr, sahîh bir isnâd ile Ebû Bekr ibn Abdillah elMuzenî'den gelen rivayette şöyle demiştir: ibn Umer iki rek'at kıldı, sonra: Ey çocuk! Bizim binek devemizi hazırla! dedi. Sonra da kalkıp bir tek rek'at kıldı (Kastallânî). 1552[5] Âlu îmrân: 190-200. âyetleri. Bundan abdest almaksızın ezberden Kur'ân okunabileceği anlaşılır
1135
üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup bükmeye koyuldu 1553[6]. Sonra iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at namaz kıldı. Ondan sonra tek rek'atlı bir namaz kıldı 1554[7]. Sonra müezzin gelinceye kadar yine uzandı. (Müezzin gelince) kalkıp iki rek'at namaz kıldı, sonra çıktı ve sabah namazını kıldırdı 1555[8].
3-.......Bana Amr (ibn Haris) haber verdi. Ona da Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım, kendi babasından; o da Abdullah ibn Umer'den tahdîs etmiĢtir. Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Gece (kılınacak nafile) namazı 1556[9]ikiĢer
1553[6] Peygamber'in bu kulak bükme fiili, tek olan muktedînin imâmın sağ tarafına durması lâzım geleceğini tenbîh içindir 1554[7] Bu tek rek'atlı namaz birer rek'at mı, yoksa üç rek'at mı; ibarenin mantûkun-dân sarîh olarak anlaşılamıyor. Onun için vitr namazını fakîhlerin kimi bir niyetle üç, kimi ikincide selâm İle faslederek üç rek'at, kimi de yalnız tek rek'at i'tibâr etmişlerdir 1555[8] Peygamber'in sabah namazının farzını kıldırmak üzere evinden çıkmadan önce kıldığı iki rek'at ise, sabah namazının sünnetidir. Bu hadîste Peygamber 6 kerre ikişer rek'at kıldıktan sonra kalkıp bir tek rek'at kılmıştır ki, bu, vitrin tek rek'at olduğuna kaail olanlara pek kuvvetli bir. delildir 1556[9] Gece kılınan tatavvu' namazları, ikişer ikişer kılınmalıdır, diyenlerin hücceti olan hadîslerden biri budur
1136
ikiĢerdir. Gece nafilesinden çıkmak istediğin zaman bir rek'at kıl ki, senin daha önce kılmıĢ olduğun rek'atleri (ekleĢtirsin) . el-Kaasim ibn Muhammed: Biz bulûğa erdiğimiz günden beri birçok insanları hep üç rek'atle vitr kılıyorlar gördük. Bununla beraber hepsi -yânî bir de, üç de, beĢ de, yedi de caizdir. Ben bu sayıdan hiçbirinde be's olmadığım umarım, demiĢtir 1557[10].
4-.......ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) on bir rek'at namaz kılardı 1558[11]. Namazı iĢte bu idi. Mü'minlerin annesi, gece namazını kasdediyor.- O bu namaz içinde öyle secde eder idi ki, hiç baĢını kaldırmadan herbirinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu: Ve sonunda sabah namazından evvel iki rek'at kılar, sonra müezzin sabah namazı için kendisine gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatardı
1557[10] Bu, Ebû Nuaym'm Mustahrac1ında önceki isnâd ile sabittir. 1558[11] On bir ve on üç rek'at kıldığı hakkında sahih rivayetler olduğu gibi, daha az sayılarda kıldığı hakkında da sahîh rivayetler vardır. Bunlardan Peygamber'in en az bir rek'at, en çok on bir veya on üç rek'at gece nafile namazı kıldığı sabit oluyor
1137
1559[12].
2- Vitr Namazının Saatleri (Kılınma Vakitleri) Babı
Ebû Hureyre: Peygamber (S) bana uykuya varmadan evvel vitr namazını kılmayı tavsiye etti, demiĢtir 1560[13].
5-....... Bize Enes ibn ġîrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ġbn Umer'e: Sabah namazından evvelki iki rek'at hakkında ne re'y eder-, sin (yânî ne dersin)? Bunlarda kıraati uzatayım mı? dedim. Ġbn Umer: Peygamber (S) geceleyin ikiĢer ikiĢer namaz kılar ve bir rek'atla vitr yapardı. Sabah namazından evvel sanki eli kulağında ezan (yânî ikaa-met) okunuyormuĢçasına
1559[12] Sağa yatış, Peygamber'in teyâmünü, yânî her şeye sağla başlamayı sevmesinden dolayıdır. Sabah sünnetinden sonra sağ yanı üzere uzanmayı da bâzıları mendûb saymışlardır. 1560[13] Ebû Hureyre'nin bu sözünü İshâk ibn Râhûye kendi Müsned'inde mevsûlen rivayet etmiştir. Peygamber'in Ebû Hureyre'ye olan bu vasiyyeti, belki uyku gâ-lib gelir diye ihtiyatlı davranmayı tavsiyeden ibarettir. Yoksa gece kalkmaya kaadir olanın, gecenin sonunda kılması efdal olduğunda şübhe yoktur
1138
(sür'atle) iki rek'at namaz kılardı, dedi. Hammâd: Yânı sür'atle, demiĢtir 1561[14].
6-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Gecenin her saatinde Rasûlullah (S) vitr namazı kılmıĢtır 1562[15]. (Son vakitlerindeki) vitri ise (gecike gecike) seher vaktine varıp dayanmıĢtı 1563[16].
1561[14] Bundan, sabah namazının sünnetinin kısa kılınmasının da sünnet olduğu anlaşılmıştır. 1562[15] "KulIe'I-leyl", tercemedeki gibi "Gecenin her saatinde" ma'nâsına gelebileceği gibi "her gece" ma'nâsına da gelebilir. Tercemenİn her iki sureti de vâki' hâle uygundur. Peygamber, hazarda seferde, sıhhatte hastalıkta vitr kılmağa devam ettiği gibi, yatsı namazından sonra tâ fecrin tulû'una kadar gecenin her cüz'ün-de de vitr kılmıştır. Lâkin Hz. Âişe'nin muradı, tercemede tercîh ettiğimiz ma'nâ olduğuna şâhid Müslim'deki biraz daha mufassal olan rivayettir. Bu hadîsten gecenin yatsı namazına zarf olup herhangi saatinde yatsıdan sonra vitr kılınabileceği anlaşılır. Peygamber'in gecenin evveli ile gecenin ortasında kılmış olması, cevazı bildirmek için; gecenin sonuna te'hîr etmesi de mîâdında uykudan kalkmaya i'timâdı olanlar hakkında efdal olanın bu olduğunu tenbîh için olduğu hâtıra gelir. 1563[16] Peygamber'in son zamanlarda ölümünden evvelki âdeti, vitri seher vaktine yaklaştırmak olduğu, Müslim ile Ebû Dâvûd'daki rivayetlerde daha sarîh olarak beyân edilmiştir.
1139
3- Peygamber (S)' in Geceleyin Ehlini Vitr Namazı İçin Uandırması Babı
7-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), ben O'nun döĢeği üzerinde aykırı vaziyette uyuduğum hâlde (bana doğru) namazını kılar, vitri kılmak istediği sırada beni de uyandırırdı; ben de vitr namazını kılardım 1564[17].
4- Bab : Musalli Namazının Sonunu Vitr Yapsın
8-.......Bana Nâfî', Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Geceleyin namazınızın sonunu vitryapınız" buyurmuĢtur 1565[18]. 1564[17] Vitr namazı farz olmamakla beraber, sânına pek ziyâde i'tinâ edilmek lâzım gelen bir namazdır. İşte Peygamber, geceleyin ehlini vitr namazı kılmak üzere bundan dolayı uyandırdı. Bu hadîse göre vitr namazı erkek ve kadın hakkında sabit demek olduğu gibi, "Ehline namazı emret. Kendin de ona sebat ile devam eyle. Biz senden bir nzk istemiyoruz. Seni biz rızıklandınnz. Akıbet takvanındır "(Tâ-hâ:132) âyeti gereğince, uyanık olanların uykudakileri uyandırmalarını mûcib olacak derecede müekked bir ibâdet olmuş oluyor. 1565[18] Bu hadîse ve yine Ibn Umer'in "Vitr, gecenin sonunda bir rek'attir" merfû' hadîsine ve Peygamber'in teheccüd namazları
1140
hakkında rivayetlere bakarak Şâfiîler ile Hanbelîler, vîtr namazının en azı bir, en çoğu on bir ve en kemâllisinin en azı üç rek'attir demişlerdir. Ebû Hanîfe, bir selâmda çıkılmak üzere üç rek'at olduğuna, artık eksik olamıyacağma kaaildir. Mâ-lik'e göre ise, daha evvel selâm ile fasledilmiş çift rek'atlı bir namaz kılınmış olmak şartıyle tek rek'attir. Çift namazın hududu yoktur ve ikiden daha az olamaz. Maahâzâ müsâfirin çift namazdan vazgeçerek bir tek rek'at İle vitr kılmasının cevazı da İmâm Mâlik'ten rivayet edilmiştir. Tek rek'at ile namaz kıldıkları Ebû Bekr, Umer,Usmân, Sa'd ibn Ebî Vakkaas, İbn Abbâs, Muâviye, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, İbnu'z-Zubeyr, Âişe -Allah onların hepsinden razı olsun-'den de nakl olunuyor... Vitr, akşam namazı gibi bir selâm ile üç rek'at olduğuna, Ebû Hanîfe gibi Umer ibn Abdilazîz, Sufyân es-Sevrî, Ebû Yûsuf, Muhammed, Abdullah İbn Mübarek de kaail olmuşlardır. Alî ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Mes'ûd, Ubeyy ibn Ka'b, Zeyd ibn Sâbİt, Enes ibn Mâlik, Ebû Umâme ile Huzeyfe'nin ve Yedi Fakîh'in, hattâ Umer ibn Hattâb'm da -Allah onların hepsinden razı olsun- mezhebi bu olduğu rivayet edilmiştir. Bunlar, evvelki mezheb sahihlerine hüccet olan hadîslerdeki vitr lâfzının tek rek'at ma'nâsına gelmek ihtimâli olduğu kadar, Çift ile beraber kılınmış tek rek'at ma'nâsını da muhtemildir, derler... (Tecrîd Ter., 11,347-348). Bundan, vitri te'hîr etmenin müstehâb olduğu anlaşılır. Hikmeti de Allâhu a'lem- gece vakti kılınan namazların başlangıcı ve sonu tek olmaktır. Gecenin ilk namazı olan akşam namazı tek rek'atlı olduğundan, gece tâatinin hitâmında başlangıcına benzemek için tek rek'atlı olmak müşâkelede en münâsib olmuş olur. Gecenin girmesiyle beraber tek rak'ath bir namaz ile ibâdete başlamaktaki ilâhî sırr her ne ise, ihtitâmına da teşmîl ediliyor demektir. Amellerin ibtİdâ ve intihâsındaki, fevâtih ile havâtimindeki ehemmiyet, vasattan ziyâde olduğu "Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüttür"(Hûd:H4) âyeti ve Câbir'den naklolunan hadîste " \%^> jjjt j*T ju = Çünkü gecenin sonu şâhidlidir"duyurulmuş olması delaletiyle, gündüzün evveli ve sonu ile gecenin sonunda duanın kabul edileceği daha ümîdli olduğu içindir... (Tecrîd Ter.,\\\,22A).
1141
5- Binek Hayvanı Üzerinde Vitr Namazı
Babı
9-.......Saîd ibn Yesâr Ģöyle demiĢtir: Ben, Abdullah ibn Umer ile birlikte Mekke yolunda gece sefer ediyordum. Yine Saîd dedi ki: Sabah vakti yakın mı diye Ģübhe edince devemden indim ve vitr namazını kıldım. Sonra Abdullah ibn Umer'e yetiĢtim. Abdullah ibn Umer: Nerede idin? diye sordu. Ben de: Sabah olacağından-endîĢe ettim de inip vitr namazım kıldım, dedim. Bunun üzerine Abdullah: Allah'ın Elçisi'nde senin için güzel bir örnek yok mu? dedi. Ben: Evet, vallahi vardır, dedim. Abdullah: Muhakkak Rasûlullah (S) deve üzerinde vitr namazı kılar idi, dedi 1566[19].
6- Sefer Esnasında Vitr Namazı Babı
10-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sefer esnasında binek devesi üzerinde, deve yönünü 1566[19] Bu hadîsteki "Allah Elçisinde en güzel örnek" düstûru, Alî ile İbn Abbâs'tan da rivayet edilmiştir
1142
hangi cihete çevirirse çevirsin namaz kılardı. Farzlardan baĢka gece namazım îmâ ederek edâ ederdi. Vitr namazını da binek devesi üzerinde kılardı 1567[20].
1567[20] Bu hadîste, farzlardan başka olan gece namazının ve bu arada vitr namazının binek üzerinde kılındığı sarîh olarak beyân edilmiştir. Gerek bu hadîs, gerek bundan önceki hadîs ile evvelâ seferde vitrin meşrûiyyeti sabit oluyor, ikinci olarak, sefer esnasında binek üzerinde ve binek ne tarafa yönelirse yönelsin îmâ ile nafile kılmak cevazı sabit oluyor... Üçüncü olarak, "Farzlar müstesna" şeklindeki istisna kaydına göre, zarûretsiz farz namazlarının hayvan üzerinde ki lınmasınin caiz olmadığı anlaşılıyor. Özürlü olan ise farzını hayvan üzerinde de kılabilir. Râtibe sünnetleri de bu hususta tatavvu' hükmündedir. Ancak Ebû Hanî-fe'ye göre, sabahın sünneti için hayvandan inmek gerekir. Dördüncü olarak bu iki hadîs, vitrin vucûbuna kaail olmayanların tutundukları hüccetlerdendir. Bunlara göre, vitr vâcib olmadığı için, binek üzerinde kılınmış ve seferde farzlar terk olunmadığı gibi bu da terk buyurulmadığından, diğer sünnetlerden daha müekked bir sünnet olmuştur.
1143
7- Ruku'dan Evvel ve Sonra Kunut'un Meşruluğu Babı 1568[21]
11-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb (esSahtıyânî)'den; o da Muhammed (ibn Sîrîn)'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Enes ibn Mâlik'e, Peygamber (S) sabah namazında kunût duasını okudu mu? diye soruldu. O da: Evet, dedi 1569[22]. Bunun üzerine
1568[21] Bu bâb, aslında sabah namazı bâblannm mutaallaklanndandır. Çünkü burada gelen hadîsler, sabah namâzmdaki Kunût'a delâlet etmektedirler. Babın burada getirilmesi bir kısım âlimlerin vitr'de Kunût'a kaail olmaları i'tibârıyledir. Sonra mezhebler Kunût hakkında ayrı ayrı görüştedirler: Hanefîler'e göre sabah namazında asla Kunût yoktur. Mâlik'e göre sabah namazında Kunût vardır, fakat rukû'dan evveldir...{Şerhu Teröcimi Ebvâb.,.,s,90). 1569[22] Kunût'un bir çok ma'nâları vardır: * Tâat ki, Kaanit, Allah'a muti1 demek olur; * Huşu! Namazda kunût, huşu' ma'nâsına gelir. * Mutlaka namaz ki, kaanit, musallî demektir; * Dua. Bildiğimiz Kunût Duası gibi; * İbâdet; * Namazda kıyam; * Namazda uzunca ayakta durma; "Namazın ef-i dalı kunûtu uzun olandır" sahîh hadîsinde olduğu gibi. Bu hadîste kunût, kıyam uzunluğu ma'nâsmdadır. " Yoksa o âhiretten korkarak, Rabbİnin rahmetim umarak gecenin saatlerinde secdeye kapanır, kıyamda durur bir hâlde tâat ve ibâdet eden kimse gibi midir... " (ez-Zumen 9) âyetindeki kaanit İse musallî ma'nâsına geldiği gibi, hâşi', âbid,
1144
kendisine: Rukû'dan evvel mi kunût yaptı? diye soruldu. O da: Az müddet sürmek üzere rukû'dan sonra kunût yaptı, dedi 1570[23].
namazın kıyamında çok okuyan ma'nâlanna da gelir ve hepsi de yakışır. * Sükût. Zeyd ibn Erkam'ın "Evvelleri biz namazda konuşurduk. (Namazda) Allah için kaanitler olarak'(el-Bakara:238) âyeti inince, namazda kelâm etmemekle me'mûr olduk" (Buhârî, Müslim) demesi, kunûtun bu son ma'nâsına hüccettir. Bu hadîsteki suâl, sabah namazına âid olduğu için kıyamda iken Kur'ân'ı çokça okur muydu? ma'nâsına bir suâl olduğu, hâtıra gelebilirse de, ikinci defa vâki' olan suâl ve cevâbdan bahis konusu kunûtun, rukû'dan evvel veya sonra okunmuş bîr duâ olduğu apaçık anlaşılıyor. 1570[23] Enes'in Muhammed ibn Şîrîn tarîkinden rivayet edilen bu hadîste kunûtun yeri rukû'dan sonra gösterilmiş ise de, bundan sonraki hadîste rukû'dan evvel gibi gösterilip yalnız bir ay kadar müddet rukû'dan evvel kunût yapılmış olduğundan beyânı da buradaki " )firi - Az süren bir müddet" ta'bîrinin tefsîri yerine geçmiş olur. Bununla beraber dikkat edilirse Enes'in gerek bu ve gerek gelecek rivayete göre yalnız mühim hâdise üzerine bir ay rukû'dan sonra kunût yapılmış olduğunu haber verip, ne o hâdiseden evvel veya sonra kunût yapılıp yapılmadığından, ne de başka zamanlarda kunût yapılmış ise bunun rukû'dan evvel veya sonra olduğundan, sâkittir. Kunûtun yeri, İmâm Şafiî'ye göre buradaki İbn Şîrîn rivayetine uygun olarak rukû'dan sonra; İmâm Mâlik'e göre ise Âsim ibn Süleyman tarîkinden gelen müteâkıb Enes hadîsine uygun olarak rukû'dan evveldir. Gerek sabah ve gerek vitr namazında duanın rukû'dan evvel de, sonra da edildiğine dâir rivayetler müteârız ve her ikisi de sahîh olan Enes hadîsinin de iki tarîkden birbirine zıd iki vecihle rivayet edilmiş olması, kunûtun yeri hakkında her iki tarafın kendi mezheblerine hadîs ile ihticâc edebilmelerine mâni'dir. Sabah namâzmdaki kunût, îmâm Şafiî ile İmâm Mâlik'e göre sünnettir. İmâm Şafiî, Râşid Halîfe-ler'in dördünün de sabah namazında kunût duası
1145
12- Bize Müsedded tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdulvâhid tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Âsim ibn Süleyman tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'e kunût hakkında suâl sordum. Enes: Muhakkak ku-nût vardır, dedi. Ben: Kunût rukû'dan evvel mi, yâhud sonra mı idi? dedim. Enes: Rukû'dan evvel idî, dedi. Âsim: Fulân kimse senden rivayet ederek bana haber verdi ki, sen rukû'dan sonra idi demiĢsin (buna ne dersin)? dedi. Bunun üzerine Enes: O yanlıĢ söylemiĢtir 1571[24]. Rasûlullah (S) rukû'dan sonra yalnız
okuduklarını rivayet etmiştir. Ebû Hanîfe ile Abdullah ibn Mubârek'e göre İse, sabah namazında sünnet değildir. İmâm Ahmed: Yalnız imamlar orduları için kunût duasına sabah namazında devam ile mükelleftirler. Başkalarının da bunu yapmasında be's yoktur, demiştir. Vitrin son rek'atmda da kunût sünnettir. Ancak Şâfİî ve Mâlik'in meşhur kavline göre yalnız ramazânın son yarısında sünnettir. Küfe imamları ile Ahmed, Sufyân es-Sevrî, Abdullah ibn Mübarek, İshâk ibn Râhûye'ye göre bütün senenin her gecesinde vitr kunûtu vardır. Ebû Hanîfe'ye göre vâcibdir de.. (Tec-rîd Ter., 111,230-231). 1571[24] Enes'in " Kezebe" ta'bîri "yanlış söyledi" diye terceme edildi. Kizib, yalan söylemek ma'nâsına geldiği gibi, Hicâzlılar lugâtında hatâ etmek, yanılmak ma'nâsına da kullanılır. Onların lügat örfünde vakıa mutabık olmayan söz -söyleyeni ister müteammid, İster muhti' olsun- kizibdir. Hadîs kitâblarmda sikalardan olan zâtlar hakkında akranları tarafından bâzı kerre "gibi ta'bîrler kullanılması hep bu örfe göre "hatâ etti" ma'nâsmadır. (Tecrîd Ter.,111, 234).
1146
bir ay kunût yaptı. Bu kunûtun sebebi Ģu oldu zannederim: Peygamber (S) takriben yetmiĢ kiĢiye varan ve kendilerine Kurrâ adı verilen bir takım insanları, müĢriklerden bir kavmin yanma göndermiĢti. O kurrâ, sayıca müĢriklerden az idiler, (bunun için onların eliyle helak olmuĢlardı). O müĢrikler ile Rasûlullah arasında bir ahd de vardı. Rasûlullah bir ay o müĢrikler aleyhine düâ ederek kunût yaptı. Yine (bu isnâdla) bize Ahmed ibn Yûnus haber verip Ģöyle dedi: Bize Zaide ibn Kudâme, et-Teymî Süleyman ibn Tarhân'dan; o da Ebû Mıclez'den haber verdi. Enes: Peygamber (S) Rı'l ve Zekvân kabileleri aleyhine bir ay dua ederek kunût yaptı, demiĢtir 1572[25]. Yine bize Müsedded tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġsmâîl tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Hâlid, Ebû Kılâbe'den tahdîs etti. Enes: Kunût (vaktiyle) akĢam ve
Kunûtun yeri hakkında sahâbî âlimleri arasında da ihtilâf vardır. Bu ihtilâf ise mubah ihtilâf nev'indendir 1572[25] Bi'ru MaÛne faciası ile geniş bilgiler Mağâzî Kitâbı'nda gelecektir. Bu acıklı hâdise üzerine Peygamber bir ay kadar o zâlim kabileler aleyhine kunût yapıp, beddua etmişti
1147
sabah namazlarında idi, demiĢtir 1573[26]. Hatime: Vitr bâbtarı, 15 merfû' hadîs ihtiva etti. Bunlardan bir tanesi muallaktır. Burada ve daha öncekiler içinde mükerrer olanlar 8 tanedir. Buraya 1573[26] Bu hadîsten (ve benzeri olarak daha önce geçen hadîslerden) akşam namazı kunütunun biM-icmâ mensûh olduğu, sabah namazı kunûtunun neshinde ise ihtilâf olduğu öğrenilmiştir. Müslim ile Ebû Davud'un Berâ ibn Âzib ile İbn Abbâs'tan rivayet ettikleri hadîsler, farz namazların hepsinde kunût yapıldığını isbât etmektedir. Ancak sonradan terk buyurulduğuna göre, farzlarda kunût mensûh olmuştur. Me'sûr Olan Kunût Duaları Me'sûr (ya'nî nakledilmiş) olan kunüt duaları birkaç tanedir. Bunlar arasında rivayet bakımından en kuvvetlisi Şâfiîler'in sabah namazında okudukları şu duadır: ' "Hasen ibn Alî (R) şöyle dedi: Dedem Rasûlullah (S) vitr kunûtunda söyleyeyim diye bana şu kelimeleri Öğretti: "Yâ Allah, hidâyet ettiklerin arasında bana da hidâyet et. Dünyâda, ukbâ-da derdden âzâd ettiklerin içinde beni de âzâd et. Sevdiklerin arasında beni de sev. Bana her neyi bağışlarsan dâim et ve gittikçe artır. Hükmettiğin herhangi bir şerrden beni koru. Zîrâ hükmeden Sen'sin. Sana karşı hükmedilemez. Senin sevdiğin zelîl kalmaz, düşmanı olduğun kimse de azîz olmaz. Yücesin, âlîsin Rabb'ımız! Her neye hüküm ve kazan taalluk ederse hamd Sana. (Her ne ettimse) Sen'den mağfiret dilerim. Sana tevbe ve rucû' ederim"! (Tirmizî, îbn Mâce, Nesâî). Nesâî'nin rivayetinde duanın sonunda " ziyâdesi de vardır ki, salâtu selâm, evvelce edilen duaların kabulüne vesîle olur. Hanefîler'in vitr'de her gece, Şâfiîler'in ise yalnız ramazânın son yansında okudukları duâ şudur: Bu, el-Kütübü's-Sitte'de yok ise de, Abdurrazzâk, Muharrimed ibn Nasr, Tahâvî ve İbn Ebî Şeybe'nin rivayetlerinde bu duaları Umer ile Alî'nin fecr namazında okudukları anlaşılıyor.
1148
hâlis, 7 hadîstir. Bunları tahrîc etmekte Müslim Buhârfye muvafakat etti. Burada 3 tane de mevsûl âsâr vardır. Vallâhu a'lem (Ġbn Hacer).
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
15- KİTÂBU'L-İSTİSKAA (Yağmur Duası Kitabı) 1574[1]
1574[1] Ebu'1-Vakt ile Asîlî nüshalarında Kitâbu'l-îstiskaa, Ebû Zerr'in el-Müstemlî'den gelen rivayetinde Ebvâbu'l-îstiskaa şeklindedir. Bâzı rivayetlerde müfred olarak Bâbu'l-İstiskaa şeklinde ve Besmele'sizdir (İbn Hacer, Kastallânî).
1149
1- Yağmur İsteme Duası 1575[2] ve Peygamber (S)'in Yağmur İsteme Duasına Çıkması Babı 1575[2] es-Sakyu, et-Teskıyetu ve'l-îskaau bir ma'nâyadır, suvarmak ve su içirmek demektir. Bâzıları bunları farkedip, saky ve teskıye, su içirmeğe; iskaa ise suya delâlet etmeye mahsûstur dediler.. el-îstiskaa, bir adamın karnında es-sıkyu dedikleri, zikrolunan su birikmekle müsteskaa olmak ma'nâsınadir ki, bir hastalıktır; tıb kitâblarında açıklanmıştır. Ve bir adamdan içecek su istemek ma'nâsınadır... (Kaamûs Ter.). Burada maksûd olan beldeleri ve kullan feyizli ve bereketli yağmurlarla suya kandırmasını Razzâku Alem olan Allah Taâlâ'dan niyaz eylemekten ibarettir. Bu diyar ahâlîsi ona "Yağmur Duası" der. İhtiyaç zamanında Rabbu'l-Âlemîn'in nihayetsiz lütuf ve kereminden böyle niyazda bulunmak, dînimizde meşru kılınmış hususlardandır. Mü'minin hacetini arz edeceği yegâne merci' Allah'tır. Duanın kendisi ve Hâlık'a fakirliğini arzetmek ibâdettir. Yüce Allah, Kitâb'ında: "Bana duâ ediniz ki, dileğinizi vereyim. Duâ ile olsun ibâdet etmekten yüksünenler, sonra zelil ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir" (Gâfir: 60); keza: "Muztarr kalanın duâ ve istirham ettiğinde imdadına yetişen, duasına cevâb veren O'ndan başka kimdir ki" (en-Neml: 62) buyurmuştur. Bu duâ için hazırlık olmak üzere, dargınların barışmaları, herkesin istiğfar ve ettiklerine tevbe, köle âzâdı ve sadaka gibi hayır vecihlerine yönelip Allah'a yaklaşmaya çalışmaları, zulümlerden vazgeçmeleri, yânî can, ırz ve mal gibi kullarla ilgili haklardan dolayı halâllaşmalan mendûbdur. Zîrâ Yüce Allah, Kitâ-bı'ında, Hûd Peygamber'den: "Ey kavmim, Rabb 'inizden mağfiret dileyiniz, sonra O 'na tevbe ediniz ki, üzerinize yağmuru bol bol yağdırsın "(Ey insanlar) artık Rabb 'inizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok mağfiret edicidir. (O sayede) gök üstünüze bol yağmur salıverir. Sizin mallarınızı, oğullarınızı da çoğaltır; size bağlar, bostanlar verir; size ırmaklar akıtır" <Nûh: 1012) buyuruyor. Binâenaleyh -arasıra edilen yağmur isteme dualarında olduğu gibi-
1150
1-.......Abdullah ibn Zeyd 1576[3] Ģöyle demiĢtir: Peygamber (R) yağmur isteme duası yapmak üzere (namazgaha) çıktı 1577[4] ve ridâsını tahvîl etti 1578[5].
2- Peygamber (S)' in: "Yâ Allah, içinde bulundukları) « yıllan onlara, Yûsuf
günâhlar ve ma'siyetlerimizden ve bilmediğimiz bir hikmetten dolayı tevbe ve istiğfarımız, niyaz ve istirhamımız istenen semereyi vermese de, yine Allah'a karşı tezellül ve aczimizi ikrar fâidesi vardır ki, o da yaratılış gayemize göre hareket ve kemâl gayemize göre doğru bir adım daha yaklaşmak demektir. Bununla beraber ilâhî rahmete gönül bağlamak, icrası mu'tâd olan tabiî sebeblerin hiçbirini geri bırakmayı gerektirmez.. (Tecrîd Ter.,III,249-262). Yağmur isteme duası, namazı ve hutbesi ile bu husustaki diğer işler ve bunlarla İlgili tafsîlât, geniş şerhlerden ve fıkıh kitâblanndan okunabilir. 1576[3] Bu Abdullah ibn Zeyd, ezan hadîsinde geçen Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rab-bih değildir. Bu zât, Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim ibn Ka'b el-Mâzenî el-Ensârî'dir (Buhârî, aynı kitâb, 7. hadîs). 1577[4] Bu söz, yağmur isteme duasının meşruiyetini isbât eder. Nitekim mesnûn olduğu müslümânlar arasında, üzerinde icmâ edilmiş bir husustur. Buhârî'nin diğer rivayetlerinde "Namazgaha çıktı ve yağmur isteme duası yaptı" denildiği için, tercemede "namazgaha" sözü parantez içinde olarak ilâve edildi. 1578[5] Buhârî'nin diğer iki ve Müslim'in bir tarîkinden gelen rivayetlerde "havvele" yerine, hemen hemen aynı ma'nâya olan "kallebe" ta'bîri kullanılmıştır. Ebû Davud'un Zuhrî rivayetinde "Rİdânın sağ yanını, sol cepkeni; sol tarafını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalbetti" denildiğine göre, "kalb" rivayetleri de "havvele" ma'nâsınadır.
1151
Peygamber'in yılları gibi kıtlık yıllan yap" Diye Dua Etmesi Babı
2-.......Bize Mugîre ibnu Abdirrahmân, Ebu'zZinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki (o, Ģöyle demiĢtir): Peygamber (S) son rukû'dan baĢını kaldırdığı zaman Ģöyle der idi: "Yâ Al/ah! AyyaĢ ibn Rabta'yi kurtar. Yâ Allah! Selemete'bne HiĢâm 'ı kurtar. Yâ Allah! et- Velîd ibnu 7- Vetîd'i kurtar. Yâ Allah! (Kâfirler elinde bunalıp) zaîf ve âciz görülen diğer mü 'minleri kurtar! Yâ Allah! Mudâr (kâfirleri) üstüne baskını daha da Ģiddetlendir. Yâ Allah! (Ġçinde bulundukları) bu yılları onlara Yûsuf Peygamberin yılları gibi kıtllk yılları yap!" 1579[6]. Ve yine Peygamber Ģöyle dedi: "Ğıfâr kabilesine gelince Allah onlara mağfiret etsin. EĢlem kabilesi ile de Allah musâlim olsun, yânı barıĢık gitsin"1580[7].
1579[6] Yûsuf Peygamber'in haber verdiği bu kıtlık yıllan, Yûsuf Sûresi, 43-49. âyetlerinde geçmektedir. 1580[7] Bu hadîsin yağmur duâsıyle münâsebeti, Buhârî'ye göre, şudur: Bâzr kabileler ile muayyen şahıslar aleyhine, diğer bir takımlarının lehine duâ buyurulmasından, kâfirler aleyhine duanın ve yağmur duasında da böyle yapmanın caiz olduğunu anlatmak içindir. Kunût
1152
Ġbnu Ebî'z-Zinâd, babası Ebu'z-Zinâd'dan olmak üzere: Bu duanın hepsi sabah namazı içinde idi, demiĢtir.
3-.......Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Biz Abdullah ibn Mes'ûd'un yanında bulunuyorduk. O Ģöyle dedi: Peygamber (S) insanlarda (yânî KureyĢ'te Ġslâm'a karĢı) aleyhdârlık görünce:'' Yâ Allah/Bunlar hakkındaki dileğim) Yûsuf Peygamber'in yedi kıtlık seneleri gibi yedi senedir" dedi. Bunun üzerine onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, her Ģeyi kökünden kuruttu (bütün bitkileri yok etti). O derecede ki, her çeĢit hayvan derilerini, ölü hayvan etlerini hem de kokmuĢlarını yediler. Onlardan biri gökyüzüne bakınca açlıktan dolayı (gözleri ortalığı) duman görürdü. Derken Ebû Sufyân Peygamber'in yanına
duasında ve şâir vakitlerde olduğu gibi, yağmur isteme duasında da İslâm ve müslümânlar aleyhinde olanların aleyhine duâ, meşrû'dur. Kâfirlerin kıtlığa uğramaları, zaîf olmalarını ve binâenaleyh müslttmânlara tecâvüze vakit bulamamalarını intâc eder. Buhârî bu hadîsi burada İşte bu mülâhaza ile tekrar etmiştir. Yoksa hadîste yağmur duasına dâir bir söz geçmiyor. Hadîsin en son cümlelerindeki mâzî sigâları, ihbârî ma'nâsına da, duâ ma'-nâsma da gelebilir. Hadîsin Üst tarafı duâ olması karînesiyle, mâba'dı da duâ olarak terceme edilmiştir.
1153
geldi de: Yâ Muhammed, Sen Allah'a tâatı ve hısımlara ilgiyi emredip duruyorsun. Kavmin ise helak oldu. Artık onlar için Allah'a duâ et, dedi. Yüce Allah Ģöyle buyurdu: "O hâlde semânın ap-âĢikâr bir duman getireceği günü gözetle. (Öyle bir duman ki) insanları saracaktır o. Bu pek yaman bir azâb (diyecekler). Ey Rabb 'imiz, bizden bu azabı açıp kaldır. Çünkü biz îmân edeceğiz. Onlar için düĢünüp, ibret almak nerede? Kendilerine (hakikatleri) açıklayan bir Rasûl geldiği hâlde, yine O'ndan yüz çevirdiler. Bir öğretilmiĢ, bir mecnûn dediler. Biz bu azabı biraz açıp kaldıracağız. Fakat siz hiç Ģübhe yok ki, tekrar dönecek olanlarsınız. Çok büyük bir Ģiddet ve savletle çarpacağımız gün, muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız" (ed-Duhân: 10-16). BatĢe, Bedr günü olandır. Demek ki Duhân da, BatĢe de, Li-zâm da, Rûm âyeti de (meydana gelmiĢ ve) geçmiĢtir 1581[8].
1581[8] Burada dört âyet zikredilmiştir; hâlbuki İbn Mes'ûd'un diğer rivayetlerinde o zaman beş âyetin geçmiş olduğu haber verilmektedir: Lizâm, Rûm, Batşe, Kamer, Duhân. Duhân ile Batşe'nin ne olduğu görüldü. Lizâm, Kureyş reislerinden yetmişinin müslümânlara esîr düşmesidir. Kamer, ayın ikiye ayrılmasıdır Rûm da er-Rûm:l-2 âyetinde haber verilen, Rûm'un İranlilar'a
1154
3- Yağmursuz Kaldıkları Zaman İnsanların İmamdan (Yani En Büyük Âmirlerinden) Yağmur Duası Yapmasını İstemeleri Babı
4-.......Bize Abdurrahmân ibnu Abdillah, babası Abdullah ibnu Dinar'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Abdullah ibn U mer'i, Ebû Tâlib'in Ģu Ģiirini mesel edinerek okuduğunu iĢittim: (Hey babasız, ırz ve harîmi himaye eden, kötü sözlü olmayıp kimseye de yük teĢkîl etmeyen bir efendiyi bir kavmin terketmesi nedir? O öyle bir seyyiddir ki, bembeyazdır; yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenir; yetimlerin yediricisi, dulların koruyucusudur) 1582[9].
gaiebesidir. Bu hadîsin de mevridi Kur'ân'daki Duhân âyetinin tefsiridir. Ebû Sufyân'ın "Onlar için Allah'a duâ et" niyazı üzerine yağmur duası yapılmış olması münâsebetiyle "Yağmur İsteme Duası Kitabı" bâblan arasına mükerre-ren katılmıştır. 1582[9] Beyitteki''lâfzı ref' ve nasb ile rivayet olunduğu gibi ve lâfızlarıma sıfat ba'de's-sıfat olmak üzere, mansub veya merfû'dur. Ref'in vehi takdirinde mahzûf mubtedâmn haberi olması, nasbin vechi
1155
Ve Umer ibn Hamze Ģöyle dedi 1583[10]: Bize Salim, babası Ġbn Umer'-den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Peygamber(S)'in (Medine'de minbere çıkıp) yağmur duası yaptığını ve daha inmesine mahal kalmadan olukların gürül gürül coĢup aktığım görünce, Rasûlullah'ın mübarek yüzüne baka baka o
ise kasidenin bundan evvelki beytindeki lâfzına ma'tûf olmasıdır. "yteij"nun başındaki vâv, "Rubbe" ma'nâsına olarak bu lâfızları mecrûr okuyanlar da vardır. Fakat bu vech, o kadar vecîh sayılmamıştır. Bu kasideyi Ebû Tâlib, eş-Şi'b de Benû Hâşim ve Benû Muttalib ile birlikte mahsur olduğu sırada söylemiştir. Ebû Tâlib Benû Hâşim ile Benû Muttalib'i yanına alarak Şı'bu Ebî Tâlib'e kapandı ve orada üç sene kadar kardeşinin oğlu Muhammed Rasûlullah'ı himaye ederek, akraba ve yakınları ile beraber her türlü meşakkat ve mahrumiyete katlandı. Bu muhasaranın tafsilâtına siyer ve İslâm târihi kitâblarmdan bakılabilir. Ebû Tâlib, 110 beyit kadar olup 93 beyit kadarı İbn Hişâm'ın esSîre'sinde bulunan bu kasideyi işte o zaman söylemiştir. Ebû Tâlib bu uzun kasidesinde Kureyş'in ileri gelenleriyle eskiden beri aralarında mevcûd olan samimiyet ve sevgiden bahsettiği gibi, bazen kadrlerini yükseltir, bazen tehdîd eder, bazen na-sîhat, bazen tevbîh eder. Rasûlullah'ın faziletlerinden bahseder. Peygamber'in zâtına olan şiddetli mahabbetini beyân ile kendisi de, akrabası da toptan mahvolmadıkça düşmanlarına teslim etmiyeceğini söyler. Hulâsa kaside, Kureyş ileri gelenlerinin teker teker isimlerini zikrederek, o zaman İslâm'a en büyük düşmanlıkların kimler tarafından açığa çakarıldığını bizlere gösterir (İbn Hişâm, es-Sîre, II, "Şi'ru Ebî Tâlib fi ıstftâfi Kureyş", 272-280). 1583[10] İbn Umer'in bahsettiği bu yağmur duasının bir istek üzerine vâki' olduğunu Enes'ten rivayet olunan bundan sonraki hadîsin devamı daha ziyâde isbât etmektedir.
1156
ma'lûm Ģâirin: Ve ebyadu yusteskaa'J-gamâmu bi-vechihi Simâlu'I-yetâmâ, ısmetun li'1-erâmili... sözünü nice defalar hatırlamıĢımdır. (Râvî Abdullah ibn Dînâr el-Adevî dedi ki:) Bu söz Ebû Tâlib'in sözüdür 1584[11].
5-.......Bize Muhammed ibnu Abdillah el-Ensârî tahdîs edip Ģöyle dedi; Bana babam Abdullah ibnu'IMusennâ, Sumâme ibnu Abdillah ibni Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik'ten olmak üzere tahdîs etti ki, halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman, Umer
1584[11] Bu ta'lîk, Ahmed ibn Hanbel ile İbn Mâce tarafından mevsûlen rivayet edilmiştir. Buhârî'nin bunu getirmesi, daha evvel zikrettiği mevsûl hadîsten biraz daha tafsillİ olmasından ve bir de bunda Peygamber'in zikredilmiş olmasından ileri gelmişe benziyor. Çünkü mevsûl hadîste yalnız İbn Umer'in bu beyit ile temes-sül ettiği zikredilmiş olup, Peygamber'in yağmur duası zikredilmiyor. Muallak hadîsi rivayet eden zât, İbn Umer'in torunu Umer ibn Hamze'dir. Hakkında Ahmed ile Nesâî söz etmiş oldukları için, rivayetini Buhârî ta'lîk etmiş demek oluyor. Lâkin bu zât birçok hadîs münekkidi imamlara göre sıkaattandır. Yalnız bazılarınca arasıra rivayette hatâ eder diye, hıfzı cihetinden biraz ma'lûl sayılır. Bu gibi râvîlerin haberleri mutâbaa ve muâdade (yardımlaşma) tarîkiyle "sahîh ligayrihi" merteb'esine varabilir. Nitekim Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve tbn Mâce hadîslerini tahrîc etmekte be's görmemişlerdir... (İbn Hacer, Ay: nî, Kastallânî).
1157
ibnu'I-Hattâb (Peygamber'in amucası) Abbâs ibnu'lAbdilmuttalib'i vesîle edinerek 1585[12] yağmur duası yapar ve duada: "Yâ Allah, bizler Peygam-ber'imizi vesîle edinerek Sen'den niyazda bulunurduk da, Sen bize yağmur ihsan ederdin. (ġimdi de) Peygamber'imizin amucasını vesîle edinerek Sen'den niyaz ediyoruz; bize (yine) yağmur ihsan eyle" der idi 1586[13]. Râvî Enes: (Bu duanın akabinde) kendilerine
1585[12] el-Vesîle, ve'l-Vdsile: Paye, rütbe ve yakınlığa denir ki, melikler yanında i'tibâr olunur. Melik yanında onun için vesîle ve vasile vardır denilir; yânî menzile, derece ve kurbet. Müellif elBasâir'de dedi ki, vesîle hakikati kendisiyle bir nesneye rağbetle ulaşılacak nesneden ibarettir ve bu tavassuldan daha husûsîdir. Zîrâ bu, rağbeti mutazammındır, ba'dehu bu münâsebetle paye ve menzilet de kullanıldı. et-Tevsîl: Hakk Taâlâ dergâhına takarrub edecek amel İşlemek.. et-Tevessül: Tefa'ul vezninde tevsîl m&'nâs\nw\\T..(Kaamûs Ter.), Tevessül, vesîle edinmek demektir. Vesîle de, Cevherî'nin beyânına göre âhare takarruba bâdî olan şeye ıtlak olunur. Şevket ve kudretinden dolayı kendisine yanaşmak müşkil olan bir zâttan matlûbunu kolaylıkla elde etmek İçin sevdiği bir zâtı araya koymak gibi ki, o aradaki zât (vesîle), işini gördürmek isteyen kimsenin onu araya koyması da, o kudret sahibi olan zâta aradaki vâsıta ile (tevessül) olmuş olur. Allah'a takarrub için hüsnü zann olunan sâlihler ile tevessül edildiği gibi, sâlih ameller ile de tevessül edilir. Vesîle lâfzı, Kur'ân-ı Kerîm'de (el-Mâide:35 ile el-tsrâ:57'de) de zikredilmektedir. "Ey îmân edenler, Allah'tan korkun, ona (yaklaşmaya) vesttearaytn ve O'nun yolunda savaşm. Tâ ki muradınıza gresiniz" (el-Mâide:35). 1586[13] Abbâs ibnu Abdilmuttalib, Peygamber'in babası Abdullah ibnu Abdİlmutta-lib'in ana baba bir kardeşi olduğu için, Rasûlullah'a
1158
yağmur ihsan olunurdu, demiĢtir 1587[14].
neseben en yakın olan zât idi. Umer'in bunca sahabe arasında onunla tevessül edişi, işte bu yakınlığı do-layısiyle oluştu. 1587[14] Bu hadîsteki kıssa âmmu'r-Ramâde adiyle ma'rûf olan büyük kıtlık senesi içinde vâki1 olmuştur. Bu kıtlık, hicretin onsekizinci senesinde hacc dönüşü başlayıp dokuz ay sürmüştür. Ramâde, ya ihlâk ma'nâsına olan ramd'den, yâhud da kül ma'nâsına olan remâd'dan türemiştir. O sene Arab Yanmadası'na yağmur yağmadı. Yerler kupkuru kalıp, topraklar kül gibi savruldu. İnsanlar da, hayvanlar da aç kaldı. Umer, Medîne ahâlîsini açlıktan kurtarmak için etraftaki emirlere yazıp, zahire istedi. Suriye Emîrİ Ebû Ubeyde'nin gönderdiği dört bin yük zahire ile Filistin Emîri Amr ibn Âs'ın Mısır'dan ve denizden gönderdiği bir gemi yükü buğday, Medîneliler'in sıkıntısını biraz hafifletti.!Bir taraftan da yağmur duası gibi ma'nevî tevessüllerden geri durulmayip, hadîs metninde zikredildiği üzere, Peygamber'in amucası ile istişfâ* yoluna müracaat edilmişti. Rivayete göre yağmur duası günü Umer, Abbâs'ı da birlikte alıp,'Medine ahâlîsini narnâzgâha çıkarmış. Abbâs'ı minbere beraber çıkarıp ve bileğinden tutup ayağa kaldırmış, kendisi de gözlerini semâya dikip: "Yâ Allah, biz sana Peygamber'in amucası ile tevessül ederek takarrub etmek istiyoruz. Kitâb'ında "Dıvâra gelince, bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da onlara âid bir define vardı. Babalan iyi bir adamdı... (el-Kehf: 82) buyurdun. Buyuruğun hakktır, doğrudur. Haber verdiğin bu iki yetîmi babalarının salâhı yüzünden korudun. Peygamber'inin de hatırını amucası dolayısiyle hoş et.Zîrâ biz O'nu şefaate vesîle edinerek, günâhlarımızdan da istiğfar ederek Sana yaklaşıyoruz" diye duâ ettikten sonra hâzır bulunanlara hitâb ederek: Rabb'inizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok mağfiret edicidir. (O sayede) gök, üstümüze bol yağmur salıverir. Sizin mallarınızı, oğullarınızı çoğaltır; size bağlar, bostanlar verir; size ırmaklar akıtır" (Nûh: 10-12) âyetlerini tilâvet etti... Yağmur duasında istiğfar, bundan dolayı meşru' olmuştur.
1159
4- Yağmur İsteme Duasında Üst Elbiseyi Tahvil Etme Babı
6-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Ebî Bekr'den; o da Abbâd ibn Temîm'den; o da Abdullah ibn Zeyd'den haber verdi. O: Peygamber (S) yağmur isteme duası yaptı da ridâsım (yânî üst elbisesini) geriye döndürüp tersine çevirdi, dedi 1588[15].
1588[15] Buhârî'nin burada arka arkaya getirdiği iki hadîste ve Müslim'in bir tarîkinden gelen hadîste " Sf- " yerine " çjî " fiili kullanılmıştır. Bu fiilin ma'nâsı hakkında şu bilgiler verilmiştir: el-Kalbu: Kaaf'ın fethi ve lâm'ın sükûnuyle, bir nesneyi geri döndürmek ve çevirmek ve bir nesneyi tersine çevirmek ve içerisini taşra döndürmek ma'nâ-smadır... Basâir'de istifâde edildiği üzere, kalb bir nesneyi hılkîya tabiî ya ca'lî cihetten çevirip döndürmek, aks ve tahvil ma'nâsınadır; bunun beş sureti vardır: Aşağısını yukarıya ve dışını içine döndürmek ki, tersine çevirmek ta'bîr olunur... et-Taklîb,\Tef'î\ vezninde, bu dahi bir nesneyi cihetinden geri döndürmek ma'nâsınadır... Ve bir şeyin tersini çevirmek ma'nâsmadır... (Kaamûs Ter.). Ebû Davud'un Zuhrî rivayetinde: "Ridâsınm sağ yanım sol cepkeni; sol tarafını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalb etti" denildiğine göre, bu "kalebe" rivayetleri de "havvale" ma'nâsınadır. Elbisenin eteğini omuz tarafına ve omuz tarafını etek tarafını çevirmek "Tenkis" dedikleri şeydir. Bahis konusu olan bu rida, Umman dokumalarından olup, boyu dört arşın bir karış, eni de iki arşın bir karış; Vâkıdî'nin naklincgöre boyu altı arşın, eni dört arşın bir karış olup ızârı da dört arşın bir karış ve iki arşın bir karış eninde idi ki, bu hülleyi (ridâ ile ızârdan meydana gelen bu bir takım elbiseyi) Peygamber, cumua günleri ile bayramlarda giyerdi. Başka vakitlerde
1160
7-.......Afabâd ibn Temîm, kendi amucası Abdullah ibn Zeyd'den olmak üzere, babası Ebû Abdillah ibn Ebî Bekr'e Ģöyle tahdîs ediyordu: Peygamber (S) namazgaha çıktı ve yağmur isteme duası yaptı; akabinde kıbleye yöneldi, ridâsım kalb etti ve iki rek'at namaz kıldırdı. Ebû Abdillah el-Buhârî der ki: Sufyân ibn Uyeyne, bu yağmur duası hadîsinin râvîsi, ezan sahibi olan Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih'tir zannediyordu. Bu zann bir vehimdir. Çünkü bu yağmur duası hadîsinin râvîsi olan zât, Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim el-Mâzinî'dir; Mazimi'1-Ensâr'dır
dürülür saklanırdı. Tahvil ve tenkîs'teki hikmet, tefe'üldür. "Yâ Rabb, bizim hâl ve kıyafetimiz şimdi nasıl değişti ise, içinde bulunduğumuz darlık ve kıtlık hâli de öyle değişsin" gibi bir ma'nâ ifâde eder. Yine Buhârî'nin biraz sonra aynı sahâbîden ve Müslim'in de yine ondan rivâyetlerîyle te'yîd edilmiş bulunan hadîse göre, bu ridâyı tahvîl işi duaya başlanacağı sırada vukua gelmiştir. Buna binâen cumhura göre ridâ tahvîli sünnettir. Yalnız Ebû Hanîfe sünnet olduğuna kaail olmayıp, Peygamber'in bu fiili, sünneti beyân için değil, yalnız kıtlığın bolluğa dönüşmesine işaret olmak üzere tefe'ül kasdıyle vâki' olmuştur, der.
1161
1589[16].
5- Yağmur İsteme Duasının Camş’ Olan Mescid İçinde (Dahi) Yapılması Babı
8-.......Bize ġerik ibnu Abdillah ibni Ebî Nemir tahdîs etti. O da Enes ibn Mâlik'ten Ģöyle zikrederken iĢitmiĢtir 1590[17]: Bir kimse cumua günü Rasûlullah ayakta hutbe yaparken, minberin karĢısında bulunan bir kapıdan içeriye girdi ve Rasûlullah'ın karĢısında ayakta dikelerek: Yâ Rasûlallah, davarlar helak oldu, 1589[16] Bu yağmur isteme duası hadîsinin râvîsi,Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim el-Mâzinî el-Ensârî'dir. Bâzılarının zannettiği gibi ezan hadîsinin râvîsi olan Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih de değil, Abdullah ibn Yezîd el-Hatmî de değildir. İşte Buhârî, yanlışlıkları önlemek için bu bilgiyi vermek gereğini duymuştur (Bu-hârî, İstiskaa, Bâbu'd-duâ fi'1-istiskaa kaaimen). 1590[17] Bu yağmur duası hadîsini Enes'ten rivayet edenler, ma'nâları yakın çeşitli lâfızlarla rivayet etmişler, Buhârî ile Müslim de hadîsi çeşitli tarîklerden ayrı ayrı mes'elelere delîl olmak üzere çok kerreler tekrar etmişlerdir. Bir hafta evvel susuzluktan dolayı sığırlar, davarlar helak oldu diye şikâyet edilirken, bu sefer de suyun bolluğundan şikâyet ediliyor. Çünkü hayvanlar artık mer'aya çıkamıyor; çıkanlar da yağmurdan barınacak yer bulamıyorlar. Bir hafta evvel de yolların kapandığından şikâyet edilmişti. Çünkü hayvanlar su ve mer'a bulamadıkları için sefere çıkmaya takatleri yoktu. Şimdi ise sellerden geçit bulamadığı için yollar kesilmiş, kapanmış oluyor (Tecrîd Ter., III, 295).
1162
yollar kesildi. Binâenaleyh Allah'a duâ et de imdadımıza yetiĢsin, dedi. Râvî dedi ki: Bu söz üzerine Rasûlullah hemen iki elini kaldırdı da: "Ailâhumme eskınâ; Allâhumme eskınâ; Allâhumme eskınâ (= Yâ Allah bize yağmur ver; yâ Allah bize yağmur ver; yâ Allah bize yağmur ver)" dedi1591[18]. Yine Enes Ģöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, o sırada biz gökyüzünde ne kalın, ne ince bulut; hiç, hiçbir Ģey görmüyorduk. Bizimle Sel'i Dağı arasında o zaman hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Rasûlullah'ın arka tarafından, kalkan Ģeklinde bir bulut parçası çıkageldi. Semânın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmağa baĢladı. Enes dedi ki: Allah'a yemînle söylüyorum, biz altı gün (yânı bir hafta) güneĢin yüzünü görmedik. Sonra öbür cu-mua günü yine Rasûlullah ayakta hutbe yaparken, yine o kapıdan bir kimse girdi, Peygamber'in karĢısına geçti ve ayakta dikelerek: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar da kesilip kapandı. Allah'a duâ et de artık bu yağmuru tutsun, dedi. Enes dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah 1591[18] Duâ ederken elleri gökyüzüne yöneltmek, Azîz ve Celîl olan Rabb'e karşı tezel ma'nâsmi ifâde ettiğinden, duâ âdâbmdandır.
1163
iki elini kaldırdı ve: "Yâ Allah, etrafımıza (yağsın), üzerimize değil. Yâ Allah, tepelere, dağlara, kal'alara, bayırlara, derelere, ağaçlıklara yağdır" diye duâ etti. Enes dedi ki: Bunun üzerine hemen yağmur kesildi. Ve namazdan çıktığımızda güneĢte yürür olduk 1592[19]. Hadîsi Enes'ten rivayet eden ġerîk ibn Abdillah dedi ki: Ġkinci hafta gelen adam, evvelki hafta gelen adam mıydı? diye Enes'ten sordum. Enes, bilmem, dedi.
1592[19] Bundan zararı def için yapılan duanın tevekküle aykırı olmadığı anlaşılır. Bir de duanın burasındaki Peygamber'in edebi de dikkate değer ki, yağmurun mutlaka kesilmesine duâ etmemiştir. Zîrâ olabilir ki, yağmura olan ihtiyâç büsbütün gidememiştir. Binâenaleyh menfaatin ikbaa ve devam ettirilmesini niyaz etmekle beraber, yalnız zararın giderilmesini niyaz etmiştir. Gerek buradaki, gerek diğer rivayetteki sözler, hep Peygamber'in duasının Allah katında sür'atle kabul olunduğunu gösterir. Duayı müteâkib hemen bulut peyda olmuş ve daha hutbe tamamlanmadan yağmur yağmağa başlamıştır. Bu hadîsten, cumua namazım kılarken ayrıca bir de yağmur isteme namazı kılmaya hacet olmadığı, yağmur isteme duâsmm, cumua hutbesi içindeki duaya idhâl edilebileceği anlaşıldığı gibi, ridâyı tahvil ve kıbleye yönelmenin de yağmur isteme duasında şart olmadığı anlaşılıyor. Keza bu hadîs istiskaanın namazsız olarak, yalnız duâ ve istiğfardan ibaret olduğuna kaail olup, cemâatle namazın sünnet olduğuna kaail olmayan Ebû Hanîfe'ye de hüccettir.
1164
6- Yağmur İsteme Duasının Kıbleye Yönelmeksizin Cumua Hutbesi İçinde Yapılması Babı
9-.......Bize ĠsmâîlibnCa'fer, Serik'ten; o daEnesibnMâlik'ten tahdîs etti (O,.Ģöyle demiĢtir): Bir kimse cumua günü Rasûlullah ayakta hutbe yaparken Dâru'I-Kadâ tarafında vaktiyle mevcûd olan bir kapıdan içeriye girdi de, Rasûlullah'm karĢısında ayakta durdu 1593[20]. Sonra: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de bizlere yağmur ihsan etsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini kaldırdı, sonra: "Allâhumme eğısnâ, Allâhumme eğısnâ, Al-lâhumme eğısnâ (= Yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur
1593[20] Dâru'1-Kadâ, Uıner'İn, borçlarını ödemek için satılmasını vasiyyet ettiği evi İdi. Evvelleri "Dâru Kadâı deyni Umer = Umer'in borcunun ödenmesine âİd ev" denilirken gitgide kısaltılarak "Dâru'1Kadâ" denilmeğe başlanmıştır. Diğer rivayete göre Dâru'1-Kadâ, Abdurrahmân ibn Avf'un evi imiş; şûra geceleri oraya kapanıp halk ile konuşmadan hükmünü vermiş olduğu için, bu isimle adlandırılmıştır. Bir aralık dîvânlar, yânî hükümetin resmî kayıdları ile Beytu'l-Mâl orada korunurdu. Sonra Seffâh'ın gününde Mescid'e avlu yapıldı. Bu ev hakkında evvelce de bilgiler verilmişti.
1165
ver)" dedi 1594[21]. Enes dedi ki: Allah'a yemîn ile söylüyorum, o sırada biz gökyüzünde ne kalın, ne de ince bir bulut görüyorduk; bizimle Sel'ı Dağı arasında hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Rasûlullah'ın arka tarafından kalkan Ģeklinde bir bulut çıktı. O bulut semânın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmağa baĢladı. Allah'a yemîn ediyorum ki, biz altı gün güneĢi görmedik. Sonra (öbür) cumua günü, yine Rasûlul-Iah ayakta hutbe yaparken, yine o kapıdan bir kimse daha girdi; Rasülullah'ın karĢısına geçip dikeldi. Ve: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesilip kapandı. Allah'a duâ et de artık bu yağmurları bizden tutsun, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini kaldırdı, sonra: "Yâ Allah, etrafımıza (yağsın), üzerimize değil. Yâ Allah, tepelere, bayırlara; derelerin içlerine, ağaç ve ot bitecek yerlere (yağdır)" diye duâ etti. Enes dedi ki: Bu duâ üzerine hemen yağmur kesildi. Biz de mescidden çıkıp, güneĢte 1594[21] Bu duâ, "bize yağmur ver" ma'nâsına da, "bizim imdadımıza yetiş" ma'nâsı-na da gelir. Çünkü el-Gavs, feryâd ederek meded istemeğe, ve meded ve nusra-ta ıtlak olunur; el-Gays ise yağmura denir. Bunlardan if'âl babına nakledildiğinde, ayrı ayrı yukarıda verilen ma'nâlara gelir.
1166
yürüyorduk. ġerîk ibn Abdillah dedi ki: Enes'e: Ġkinci hafta gelen zât, evvelki hafta gelen zât mıydı? diye sordum da, o: Bilmiyorum, dedi.
7- Minber Üzerinde Yağmur İsteme Duası Babı
10-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Cumua günü Rasûlullah (S) hutbe yaparken birdenbire bir adam geldi ve: Yâ Rasûlallah, yağmur kıtaldi. Allah'a duâ et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Rasûlullah hemen duâ etti. Derken üzerimize yağmur yağmağa baĢladı. Öyle ki, az daha evlerimize ulaĢamıyacaktık. Ondan sonraki cumuaya kadar üzerimize hep rahmet yağdı durdu. Enes dedi ki: Öbür cumua, bu adam yâhud bir baĢkası ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, bu yağmuru bizden çevirmesi için Allah'a duâ et de, bu yağmuru üzerimizden çevirsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yâ Allah, etrafımıza (yağdır), üzerimize değil" dedi. Enes dedi ki: Yemîn olsun, bulutların sağa sola doğru parçalandıklarını ve etraftakiler üzerine yağmur
1167
yağarken Me-dîne ahâlîsinin yağmur altında olmadıklarını muhakkak görmüĢümdür 1595[22].
8- Yağmur İsteme Duası Halinde Cumua Namazı İle Yetinen Kimse Babı
11-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber(S)'e bir adam geldi de: Hayvanlar helak oldu, yollar kesilip kapandı, dedi. Alcabinde Peygamber duâ etti. Artık bize o cumuadan i'tibâren öteki cumuaya kadar yağmur verildi. Sonra bir daha geldi, ve: Evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu. Allah'a duâ et de Ģu bulutların sağna-ğını tutsun, dedi. Bunun üzerine Peygamber: "Yâ Allah, tepelere, bayırlara, derelere ve ağaç bitecek yerlere (ağaçlıklara yağdır)" diye duâ etti. Bu duâ akabinde bulutlar, Medîne'nin üstünden kumaĢ dü-rülür gibi dürüldü.
1595[22] Bu hadîsin hangi rivayetine bakılırsa Rahmeten lil-Âlemîn olan Peygamber'i-mizin bahir bir mu'cizesi olarak, evvelki cumuada olduğu gibi, bu cumuada da duasının sür'atle kabul edilmiş olduğunu göstermektedir.
1168
9- Yağmur Çokluğundan Yollar Kesildiği Zaman Dua Edilmesi Babı
12-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'm yanına bir zât geldi de: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, yollar kesildi; Allah'a dua ediver, dedi. Rasûlullah hemen duâ etti. Duâ akabinde bir cumuadan diğer cumuaya kadar halkın üzerine hep yağmur yağıp durdu. Nihayet bir zât yine Rasûlullah'a geldi ve: Yâ Rasûlallah, evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Yâ Allah, dağ baĢlarına, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç bitecek yerlere (yağdır)" diye duâ etti. Bulutlar hemen Medine'nin üstünden kumaĢ dürülür gibi dürüldü 1596[23].
1596[23] Allah'ın rahmetinden ibaret olan yağmurun kıtalması ve yokluğu sırasında yağmur isteme duasının meşru' olduğu gibi, bol yağdığı ve taşkınlara sebebiyet verdiği zaman kullardan zararın def edilmesi için de duâ etmek caizdir ve meşrû'-dur. Askalânî buna "(Havayı açma niyazı)" demiştir.Ancak bu ikinci duanın kerem ve ni'met bolluğundan usanç gelmişcesine edilmeyip, rahmeî ve ni'metin bekaa ve devamını istirham ile beraber, yalnız vebal ve zararın kaldırılmasını istemek tarzında olması şükran âdâbındandır.
1169
10- "Peygamber (S) Cumua Gününde Yaptığı Yağmur İsteme Duasında Dış Elbisesini Tahvil Etmedi" Denilmesi Babı 1597[24]
13-.......Bize Muâfâ ibnu Ġmrân, el-Evzâî'den; o da Ġshâk ibn AbdiIIah'tan; o da Enes ibn Mâlik'ten Ģöyle tahdîs etti: Bir Ģahıs Pey-gamber'e geldi de (su kıtlığı sebebiyle) malların helakini, çoluk çocuğun meĢakkatini Ģikâyetle arzetti. Bunun üzerine Peygamber yağmur istemek üzere Allah'a duâ etti. (Enes'in râvîsi Ġshâk ibn Ġbrâhîm yâ-hud onunla Buhârî arasındaki diğer bir) râvî dedi ki: Enes, ne Peygamber'in dıĢ elbisesini tahvîl ettiğini ve ne de kıbleye yöneldiğini zikretti 1598[25].
1597[24] Yânî dış elbiseyi tahvîl etmek veya etmemek şıklarının her ikisinin aslı vardır; her ikisi de Peygamber'den sabit olmuştur. Bu hadîs, cumua namâzındaki yağmur duasında dış elbisenin tahvîl edilmediğine delîl olmuş oluyor. 1598[25] Dış elbisenin tahvîli hakkmdaki sahîh rivayetler Buhârî'de hep ibn Zeyd tarî-. kindendir. Enes'ten olan rivayetlerde bundan bahsetmediği sabit oluyor. Nitekim bu hadîsin sonunda, Enes'in râvîsi İshâk ibn Abdillah yâhud onunla Buhârî arasındaki diğer bir râvî: Enes, ne Peygamber'in dış elbisesini tahvîl ettiğini ve ne de kıbleye yöneldiğini zikretti, demiştir. Ancak Enes'in bu konuyu zikretmemesi, diğer râvînin yalancılığını yâhud hatâsını gerektirmediği gibi, Enes'in
1170
11- Bab: Halk Kendilerine Yağmur Duası Yapması İçin İmama Gidip Şefaat İstediklerinde, İmam Onları Geri Çevirmez
14-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Bir kimse Rasûlullah'a geldi de: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, yollar kesildi, Allah'a duâ ediver, dedi. Rasûlullah Allah'a duâ etti. Derken o cumuadan öteki cumuaya kadar üzerimize yağmur yağıp durdu. Nihayet bir zât Peygamber'e geldi de: Yâ Rasûlallah, evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Yâ Allah, dağların sırtlarına, tepeler üzerine, derelerin içlerine ve ağaç ve ot bitecek yerlere (yağdır)!‘ diye duâ etti. Bu duâ akabinde bulutlar, Medine'nin üstünden kumaĢ
dış elbiseyi tahvîl ve kıbleye yönelmeyi inkâr ettiğine de delâlet etmez. Nitekim Ta-berânî, el-Mu'cemu'l-Evsat''ında, Enes'ten, Rasûlullah'm yağmur duası yaptığını, namazdan evvel hutbe îrâd ettiğini ve kıbleye yönelerek, dış elbisesini tahvîl , ettikten sonra inip, iki rek'at namaz kıldığını ve yalnız iftitâh tekbîri ile yetindiğini rivayet etmektedir
1171
dürülür gibi dürüldü 1599[26].
12- Bab: Kuraklık Sırasında Müşrikler Müslümanlardan Şefaat Diledikleri Zaman? 1600[27]
15-.......Bize Mansûr ile el-A'meĢ, Ebu'dDuhâ'dan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti. Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Mes'ûd'a geldim. O Ģöyle dedi: KureyĢ kavmi Ġslâm'a girmekte geciktiler. Bunun üzerine Peygamber (S) onların aleyhine duâ etti de onları bir kıtlık yakaladı ki, o yıl helak oldular, ölü hayvan eti yediler ve kemikleri kemirdiler. Ebû Sufyân, Peygamber'in yanına geldi de: Yâ Muham-med, sen akrabayla ilgilenmeyi emrederek geldin. Senin kavmin ise helak oldular. Artık Yüce Allah'a duâ et, dedi. 1599[26] Bir hafta evvel gelip yağmur duası isteyen kimse, yağmursuzluktan hayvanların helak olduğu, yolların kapandığı gerekçesini ileri sürmüştü. İkinci hafta ise yağmur çokluğundan dolayı evlerin yıkıldığı, yolların kapandığı ve hayvanların helak olduğu gerekçesi ile duâ taleb etmiştir. Peygamber her iki talebi de yerine getirmiştir; reddetmemiştir. 1600[27] Yânî bâb altındaki hadîslerde "Rasûlullah yağmur duası etti. Onlara yağmur ihsan olundu..." sözleri bulunduğu için, müslümânlar onlara da icabet edip, onlar için şefaat isterler.
1172
Rasûlullah veya Ġbn Mes'ûd: "O hâlde semânın apâĢikâr bir duman getireceği günü gözetle... ""tedDuhân: ıo) âyetim okudu. Sonra KureyĢliler tekrar kâfirliklerine döndüler. Bu dönüĢlerinin cezası da Yüce Allah'ın Ģu kavlidir: "Çok büyük bir Ģiddet ve savletle çarpacağımız gün muhakkak ki biz intikaam alıcılarız" (ed-Duhân: 16); bu gün, Bedr günüdür. Buhârî Ģöyle dedi: Ve Esbât ibn Nasr, Mansûr'dan isnâdiyle Ģunu ziyâde etti: Rasûlullah (S) duâ yaptı da onlara yağmlır ihsan olundu. Yedi gün yedi gece adamakıllı ıslandılar. Ondan sonra halk yağır u-run çokluğundan Ģikâyet ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yâ Allah, etrafımıza yağdır; üzerimize değil" diye duâ etti de, baĢının üstünden bulut sıyrıldı, etraflarındaki halk yağmurdan istifâde etmeye baĢladı 1601[28].
1601[28] Hadîsin ikinci isnâd ile gelen kısmından, Peygamber'in kendi düşmanları için duâ ettiği, hem de duasının semeresinin hâsıl olduğu anlaşılıyor. Ancak bu kısımda isnâd bakımından bir karıştırma ihtimâli vardır. Mekke'deki duâ ile Medine'deki yağmur dualarından biri, bu tarîkde karıştırılmışa benziyor.. Sarihler bu hususla ilgili olarak ayrı ayrı îzâhlar yapmışlardır.
1173
13- Yağmur Çok Olduğu Zaman: "Havâleynâ; lâ aleynâ = Etrafımıza; üzerimize değil" Diye Dua Edilmesi Babı 1602[29]
16-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir cumua günü hutbe yapıyordu. Ġnsanlar ayağa kalktılar ve: Yâ Rasû-lallah, yağmur kıtaldi, ağaçlar kıpkırmızı olup kurudu, hayvanlar helak oldu. Allah'a duâ et de bize yağmur yağdırsın, diye bağırdılar. Rasûlullah iki defa "Yâ Allah, bize yağmur ver; yâ Allah, bize yağmur ver!" diye duâ etti. Allah'a yemîn ederim, o sırada biz gökyüzünde hiçbir bulut parçası görmüyorduk. Hemen bir bulut çıktı ve yağmur yağmağa baĢladı. Rasûlullah minberden indi de namaz kıldırdı. Namazdan çıktığı zaman yağmur, ondan sonraki cumuaya kadar hep yağıp durdu. Öteki cumua Peygamber (S) kalkıp hutbe yaparken, halk yine
1602[29] Bundan maksadı, yağmur bolluğu sırasında duayı bu lâfızlar ve benzerlerine hasretmektir. Bunun sebebi de: Çünkü yağmur, Yüce Allah'tan bir rahmettir. Binâenaleyh mutlak olarak tutulmasını istemek münâsib olmaz. Münâsib olan, yağmurun faydalarım celb, zararlarını def etmek isteğidir. İşte "Allâhumme havâleynâ velâ aleynâ" sözünün ma'nâsı budur (Şâh Veliyyullah).
1174
kendisine doğru: Evler yıkıldı, yollar kesilip kapandı; Allah'a duâ et de bizden bulutları habsetsin, diye bağırdılar. Bunun üzerine Peygamber (S) gülümsedi, sonra da: "Allâhumme ha-vâleynâ velâ aleynâ (= Yâ Allah etrafımıza yağdır; üzerimize değil)" diye duâ etti. Derken Medine'nin üstü sıyrıldı. Bulutlar Medine'nin etrafına damlarken, Medine'ye bir damla düĢmüyordu. Medine'ye baktım, o tâcia sarılmıĢ bir baĢ gibiydi. '
14- Yağmur İsyeme Duasında Ayakta Dikilerek Dua Etmek Babı
Ve bize Ebû Nuaym, Zuheyr'den; o da Ebû Ġshâk'tan söyledi: Abdullah ibnu Yezîd el-Ensârî (yağmur duası için sahraya) çıktı. Yanında el-Berâ ibnu Azib ile Zeyd ibnu Erkam (R) da varlardı. Abdullah, sahrada yağmur isteme duasını Ģöyle yaptı: Minber kurmaksızın cemâatle birlikte ayağa kalktı, istiğfar (ve duâ) etti. Sonra kıraati açıktan okuyarak iki rek'at namaz kıldırdı. Bunda ezan okutmadı, ikaamet de yaptırmadı.
1175
Ebû Ġshâk: Bu Abdullah ibn Yezîd, Peygamber(S)'i gördü, demiĢtir 1603[30].
17-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Abbâd ibnu Temîm tahdîs etti ki, ona da amucası Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî -ki o, Peygam-ber'in sahâbîlerinden idi- Ģöyle haber vermiĢtir: Peygamber (S), kendileri için yağmur isteme duası yapmak üzere insanları (namazgaha) çıkardı. Sahrada ayağa kalktı, ayakta dikelerek Allah'a duâ etti. Sonra kıble tarafına yöneldi, üst elbisesini tahvil eyledi. Nihayet insanlara yağmur ihsan olundu 1604[31].
1603[30] Bu Abdullah ibn Yezîd (R) 17 yaşında Hudeybiye'de hâzır bulunmuştur. Hicrî 64 târihinde, Abdullah ibn Zubeyr tarafından Küfe Vâlîsi iken, ibn Zubeyr'in emri ile yağmur isteme duası için Küfe ahâlîsini sahraya çıkarmış, yanında Berâ ibnu Âzib ile Zeyd ibn Erkam da olduğu hâlde, yağmur isteme duası yapmıştır. Yağmur isteme duası hakkında Peygamber'den rivayeti yoktur. Lâkin yanında kıdemli sahâbîlerden İki zât olduğu hâlde onların i'tirâzma hedef olmaması, yağmur isteme duasının meşru' ve mesnûn vech üzere yapıldığını gösterir. 1604[31] Başlıktaki rivayetle hadîs arasındaki fark, birincisinde iki rek'at namaz kıldırıl-dığı zikredilmişken, ikincisinde namaz zikredilmemiştir; fakat siyaktan namaz kılındığı anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerden namazgaha çıkma, ayakta duâ etme, kıbleye yönelip cemâatle iki rek'at namaz kılmanın sünnet olduğu sabit oluyor. Bu hadîs, müteâ-kib bâbda daha tafsîlli olarak gelecektir.
1176
15- Yağmur İsteme Duası (Namazı) da Kıraati Açıktan Okuma Babı
18-.......Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) yağmur isteme duası yapmak üzere (namazgaha) çıktı. Duâ etmek üzere kıbleye yöneldi ve ridâsmı (üst elbisesini) tahvil etti. Sonra iki rek'at namaz kıldırdı, bu iki rek'at içinde kıraati açıktan okudu.
16- Bab: Peygamber (S) -Yağmur İsteme Duasında- Sırtını İnsanlara Nasıl Çevirdi?
19-.......Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî (R) Ģöyle demiĢtir: Ben, yağmur isteme duası yapmak üzere sahraya çıktığı gün Peygamber'i gördüm, Râvî dedi ki: Derken arkasını insanlara döndürüp, duâ etmek üzere kıbleye yöneldi. Sonra ridâsını tahvîl etti. Sonra bize, içlerinde kıraati açıktan okuyarak, iki rek'at namaz
1177
kıldırdı 1605[32].
17- Yağmur İsteme Namazı İki Rek'attır
Babı
20-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), Abdullah ibn Ebî Bekr'den; o da Abbâd ibnu Temîm'den; o da amucası Abdullah ibn Zeyd'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) yağmur isteme duası yapmıĢ ve ridâsını kalb etmiĢtir.
18- Sahra Namazgahında Yapılan Yağmur İsteme Duası Babı
21-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), Abdullah ibn Ebî Bekr'den tahdîs etti. O da Abbâd ibn Temîm'den iĢitmiĢtir; o da amucası Abdullah ibn Zeyd'den. O Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), yağmur isteme duası yapmak
1605[32] Arka arkaya gelen bu iki bâb başlığına âid mes'elelere, alt taraflarında aynı sa-hâbî tarafından rivayet edilip yazılmış bulunan hadîsler delîl kılınmıştır. Bu hadîs ve râvîsi hakkında daha önce geçen bâblarda gerekli açıklamalar yapılmış idi.
1178
üzere sahra namazgahına çıktı, orada kıbleye yöneldi, iki rek'at namaz kıldırdı ve ridâsını tahvîl etti. Sufyân dedi ki: Bana el-Mes'ûdî, (mezkûr Abdullah'ın babası olan) Ebû Bekr'den haber verdi. O (kalb etmeyi tefsîr ederek): Ridâ-sının sağ yanını sol yanı üzerine getirdi, demiĢtir 1606[33].
19- Yağmur İsteme Duasında Kıbleye Yönelme Babı
22-.......Abdullah ibnu Zeyd el-Ensârî (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Peygamber (S) namaz kıldırmak üzere
1606[33] Hadîsin bu iki babında gelen rivayetlerinde "Havvele" yerine "Kalebe" fiili kullanılmıştır. Kalebe fiili de çevirmek, altını üstüne getirmek ma'nâlarma gelir. Ebû Davud'un es-Sünen'indeki Zuhrî rivayetinde: "Ridâsının sağ yanını sol cepkeni, sol yanını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalb etti" denildiğine göre, "Kalebe" rivayetleri de "Havvele" ma'nâsınadır. Bu hadîsten, imâm ile beraber memleket halkının da belli bir günde Allah'a tevazu ile şehir hâricine çıkıp, hep birlikte yağmur isteme duasında bulunmalarının sünnet olduğu istidlal edilmiştir. Dört Sünen ile Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'ınûz rivayet olunan İbn Abbâs rivayetinde Peygamber, o gün mütebez-zil, yânî i'tinâsız giyinmiş olarak tevazu' ve tadarru' ile dışarıya çıkmış, namazgaha gelince minbere çıkmıştır... Maamâfîh şehir hâricine çıkmaksızın, mescidde cumua hutbesi esnasında yağmur isteme duası ile yetinildiği de, daha önceki bâblarda zikredilmişti.
1179
sahra namazgahına çıktı. Duâ ettiği yâhud duâ etmek istediği zaman kıbleye yöneldi ve ridâsım tahvîl eyledi1607[34]. Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Bâb hadîsinin râvîsi olan bu Abdullah ibnu Zeyd, Mâzinî'dir. (Yağmur isteme duasında ayakta dikilerek duâ etme bâbı'nda geçen) birinci râvî ise Küfî'dir. O, Abdullah ibnu Yezîd el-Kûfî'dir1608[35].
20- İnsanların Yağmur İsteme Duasında İmamın El Kaldırması İle Beraber Ellerini Yukarı Kaldırmaları Babı
23- Eyyûb ibn Süleyman Ģöyle dedi: Bana Ebû Bekr ibn Ebî Uveys, Süleyman ibnu Bilâl'den tahdîs etti., Yahya ibnu Saîd Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten iĢittim, o Ģöyle dedi: Sahra ahâlîsinden
1607[34] Bu hadîs, daha önce de birkaç defa tekrar etmişti. Burada, yağmur isteme duasında kıbleye yönelme mes'elesine hüccet olmak üzere getirilmiştir. 1608[35] Buhârî, râvîlerin birbirine karıştırılmamasma çok ehemmiyet verdiği için, burada da adı geçen râvîleri nisbetleriyle zikrederek belirtmiş olmaktadır. Daha önce de bu belirtmeyi yapmıştı.
1180
A'rabî bir adam cumua günü Rasûlullah'a geldi ve: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, çoluk çocuk helak oldu, insanlar da helak oldu, dedi. Rasûlullah (S) iki elini kaldırıp duâ etti: Ġnsanlar da Rasû-lullah ile beraber ellerini kaldırıp duâ ettiler 1609[36]. Enes dedi ki: Henüz mescidden çıkmamıĢtık ki, üzerimize yağmur yağmaya baĢladı. Artık öteki cumua oluncaya kadar üzerimize hep yağmur yağdı durdu. O zât, Allah'ın Peygamberi'ne geldi ve: Yâ Rasûlallah, yolcular yolların kapalılığından artık usandı ve yollar geçilmez oldu, dedi. Ve Uveysî Ģöyle dedi: Bana Muhammed ibn
1609[36] Duâ ederken elleri gökyüzüne yöneltmek, Azîz ve Celîl olan Rabb'a karşı tezel-lül ma'nâsını ifâde ettiğinden, duâ âdâbmdandır. Ancak duanın bu edebi hak kında küçük bir ihtilâf da vardır: Müslim ile Tirmizî'nin rivayetlerinde Umâre ibn Rueybe es-Sakafî (R), Irak Vâlîsi Bişr ibn Mervân'ın minber üzerinde ellerini kaldırmış, duâ ettiğini görünce: "Şu kısacık ellerin Allah belâsını versin. Vallahi ben Rasûlullah'ı duâ ederken gördüm. Şu kabarcıktan ziyâde ellerini kaldırmıyordu" demiş ve söylerken şehâdet parmağı ile ölçüsünü göstermiştir. İşte bu rivayete dayanarak imâm Mâlik -bir rivayete nazaran- duâ esnasında ellerini kaldırmanın mekruh olduğuna kaail olmuştur. Diğer âlimler ise, herhangi duada elleri kaldırmak caizdir, derler. Buhârî de cumhurun kaail olduğu bu cevazı te'yîd için, bu hadîsi bu başlık altında tekrar etmiştir. Duâ âdabından biri de sonunda ellerini yüze sürmektir. Bunun delili, Tir-mizî'de Abdullah ibn Umer'in rivayet ettiği hadîstir.
1181
Ca'fer, Yahya ibn Saîd ile Serik'ten tahdîs etti. O ikisi de Enes'ten iĢitmiĢlerdir. Enes: Peygamber (S) iki elini, ben koltuk altlarının beyazını görünceye kadar kaldırdı, demiĢtir.
21- Yağmur İsteme Duasında İmamın Kendi Elini Yukarıya Kaldırması Babı 1610[37]
24-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) hiçbir duasında ellerini yukarıya kaldırmazdı, yalnız yağmur isteme duası müstesna. Çünkü Peygamber (bunda ellerini) koltuk altlarının beyazı görününceye kadar kaldırırdı 1611[38].
1610[37] Bu bâb başlığından maksûd olan, imâmın ellerini nereye kadar kaldıracağım isbâttır. Bundan önceki bâb başlığından maksûd ise, duada el kaldırmanın aslıdır. Binâenaleyh tekrar yoktur (Şâh Veliyyullah). 1611[38] Yağmur isteme duasından başka münâsebetlerle elleri kaldırarak duâ buyurul-duğu hakkında Buhârî, Müslim ve diğer sahîh kitâblar ve sünen'lerde birçok rivayetler vardır. Enes'in metindeki haberi, ya ellerin ziyâde ve meselâ yüz veya baş hizasına kadar kaldırılması yağmur isteme duasına mahsûs olduğunu ifâde etmek maksadıyle vâki' olmuştur, yâhud da Enes, yağmur isteme duasından başka vakitte Peygamber'în ellerini kaldırdığına tesadüf etmemiştir. Hâlbuki Peygamberdin başka dualarda ellerim yukarıya kaldırdığı vâkı'dır
1182
22- Sema Yağmur Yağdırdığı Zaman Söylenecek Olan Söz Babı 1612[39]
Ve Ġbn Abbâs: "Ke-sayyıbin"; yağmur'dur, dedi 1613[40]. Ġbn Abbâs'tan baĢkası da "Sâbe yesübu ve esâbe" dedi 1614[41].
25-.......(ÂiĢe -R- Ģöyle demiĢtir:) Rasûlullah (S) yağmuru gördüğü zaman: "Allâhumme, sayyıben nâfi'an (Yâ Allah, bize faydalı yağmur ver)" der idi 1615[42].
1612[39] Buradaki "ma", mevsûle yâhud mevsûfe yâhud da istifhâmiyye olabilir. Buna göre tercemesi: "Semâ yağmur yağdırdığı zaman söylenecek şey", "Semâ yağmur yağdırdığı zaman söylenecek olan hangi şeydir", "Semâ yağmur yağdırdığı zaman ne söylenecek "tir. 1613[40] Bu ibn Abbâs'ın "Ev ke-sayyıbin... = Yâhud semâdan boşanan bir yağmur gibidir ki..." (el-Bakara: 19) âyetinin tefsiridir. Cumhur kavli de budur. Onun bu tefsirini Ebû Ca'fer et-Taberî, Alî ibn Ebî Tâlib tarîkrnden mevsûlen rivayet etmiştir: İbnu'l-Münîr şöyle dedi: İbn Abbâs'ın bu haberinin Âişe hadîsiyle münâsebeti, babın merfu' hadîsinde "Sayyıben" lâfzı bulunmasıdır. Musannif Buhârî, bâb başlığında bu lâfzın tefsirini takdîm etmiştir. Bu, Buhârî'nin kitabında çok olur (İbn Hacer). 1614[41] Burada kelimenin türediği asıl olan, sülâsî ve ziyâde fiillerine işaret edilmiş oluyor. 1615[42] "Allâhumme sayyıben nâfi'an" rivayetinden başka,
1183
Bu hadîsi Ubeydullah'tan rivayet etmesinde ona el-Kaasım ibnu Yahya (197) mutâbaat etmiĢtir ve bu hadîsi el-Evzâî ile Akîl de Nâ-fi'den rivayet etmiĢlerdir 1616[43].
"Allâhumme sabben nâfi'an" rivayeti de vardır. Sabb, yukarıdan aşağıya akıtmak demek olduğundan, ma'nâsı "Yâ Allah, üzerimize yağmuru nâfı' olarak akıt" olur. Sayyıb, yağmurun faydalısına da, zararlısına da şâmil olduğundan, nâfi' ile vasıflandırıl-masmdaki hikmet açıktır. 1616[43] el-Evzâî'nin rivayetini en-Nesâî "Amelu yevm ve leyle" kitabında; Ahmed ibn Hanbel de el-Müsned'de tahrîc etti. Bu mutâbaa ve rivayetlerde küçük lâfız farkı vardır.
1184
23- Yağmur Yağarken, Yağmur Taneleri Kendi Sakalı Üzerinden Aşağıya Doğru Yuvarlanıncaya Kadar Yağmura Tutulan (Yahud Tutulmak İsteyen) Kimse Babı 1617[44]
26-.......Enes ibn Mâlik (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) zamanında insanlara bir kıtlık isabet etti. Bir cumua günü Rasûlullah minber üzerinde hutbe yaparken, A'râbî'nin biri ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, çoluk çocuk da aç kaldı. Bizim için Allah'a duâ et de, bizleri suya kandırsın, dedi. Enes dedi ki: Ra-sûlullah iki elini 1617[44] et-Tamattur, tefa'ul vezninde... ve yağmura tutulmak, bir kavle göre serinlemek için yağmura çıkmak ma'nâsınadir (Kaamûs Ter.). Belki Buhârî bu başlıkla, Müslim'in Ca'fer ibn Süleyman'dan; o da Sâbıt -' ten; o da Enes'ten tarikiyle tahrîc ettiği şu mealdeki hadîse işaret etmek ıstemış-:™, tir: Enes dedi ki: Bir defa biz Rasûlullah ile beraber iken yağmura tutulduk. Rasûlullah ridâsmı çıkardı, vücûduna yağmur değdi. Bunu niçin yaptın? dediğimizde, "Bu rahmet, Yüce olan Rabb'ının henüz yeni yarattığı bir rahmettir; * onun iç in " cevâbını verdi. Buhârî, yağmur tanelerinin Peygamber'in sakalı üzerinden yuvarlanmalarının tesadüfi olmadığım, bunun kendi iradesiyle olduğunu beyân etmek ıste-. mise benziyor,İşte bunun için bâb başlığını "Tamattara, yânî yağmurun kendi üzerine düşmesini kasdeden kimse" şeklinde yazdı. Çünkü iradesiyle olmasaydı, başlangıcında minberden inerdi. Lâkin o hutbeyi yağmurun çoğalması ve sakalı üzerinden akmasına kadar uzattı (Askalânî).
1185
kaldırdı. Bu esnada gökyüzünde hiçbir bulut parçası yoktu. Enes dedi ki: Dağlar gibi bulutlar -yâhud bulutlar dağlar gibi- gökyüzüne hücum etti. Sonra minberinden inmemiĢti, tâ ki ben yağmur tanelerinin O'nun sakalı üzerinden aĢağıya doğru yuvarlandıklarını gördüm 1618[45]. Enes dedi ki: O günümüz, ertesi gün, daha ertesi gün ve onu ta'kîb eden gün; tâ öteki cumuaya kadar hep üzerimize yağmur yağdı durdu. Ertesi cumua yine o A'râbî, yâhud ondarr baĢka bîr kimse ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, artık binalar yıkıldı, mallar suda boğuldu. Binâenaleyh bizim için Allah'a duâ ediver, dedi. Bunun üzerine Rasülullah iki elini kaldırdı ve: "Yâ Allah, etrafımı-' za (yağdır); üzerimize değil" diye duâ etti. Enes dedi ki: (Bunu söylerken) eliyle semâdan hangi tarafa iĢaret ettiyse, orası açıldı ve Medîne, üstü açık bir alan gibi oldu. Kanat Vâdîsi bir ay mütemadiyen aktı. Herhangi taraftan kim geldiyse muhakkak bol bol yağmur yağdığını söyledi. 1618[45] Bulutların hücumunu gördüğünde hutbeyi kesmek ve namazı hemen kıldırıp cemâati evlerine göndermek varken, ıslanmcaya kadar minberde kalması tesadüfi değildir. Allah'ın lûtfunun eserini kendi vücûdunda görmek ve bu yağmurun bİ'1-fiil vücûduna değmesini arzulamasından ileri gelmiştir.
1186
24- Bab: Rüzgar Estiği Zaman (Ne Yapılır)?
27-.......Bana Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, o, Enes (R) Ģöyle derken iĢitmiĢtir: ġiddetli bir rüzgâr estiği zaman bundan dolayı Peygamber'in yüzünde (bir endîĢe derhâl) belli olurdu 1619[46].
25- Peygamber(S)in:"Ben sabo rüzgârı ile yardım olundum" Sözü Babı
28-.......Bize ġu'be, el-Hakem'den; o da Mucâhid ibn Cebr'den; o da ibn Abbâs(R)'tan tahdîs etti. Peygamber (S): "Ben sabâ rüzgârı ile yardım olundum. Âd kavmi ise batı rüzgârı ile ihlâk olundular" buyurdu 1619[46] Müslim'in Âişe'den rivayetinde " Hava rüzgârlı ve bulutlu olduğu vakit" denilmiştir. Bundan, Peygamber'in ümmet için geçirdiği korkunun yalnız rüzgâra münhasır olmadığı; bulut belirdiğinde de böyle bir korku geçirdiği anlatılmaktadır. Hz. Âişe o hadîsinde Peygamber'in o hâlini daha taf-sîlli anlatmaktadır. Peygamber, eski ümmetlerden bâzısı böyle rüzgârla helak edildiği, icâ bet mevkiinde bulunan ümmetin isyanı yüzünden onlannkîne benzer bir tabiî azâb olabileceği ihtimâlinden endişeleniyordu. Bu hâlde Allah'a sığmıyor, Al-$1 lah'a duâ ediyordu.
1187
1620[47].
26- Zelzeleler ve Alametler (Büyük Hadiseler) Hakkında Denilenler Babı 1621[48]
1620[47] es-Sabâ, doğudan esen rüzgârın ismidir, gün doğuşudur. Batıdan esen rüzgârın ,v adı da ed-Debûr'dur. Kuzeyden esen rüzgâra şîn'in fethiyle- Şemâl, onun mu-',- kaabili olan rüzgâra da -cîm'in fethiyle- Cenûb denir. Bu aslî rüzgârların arala-1, rında da dört rüzgâr vardır. ^ Peygamber'in "Sabâ rüzgârı ile yardım olundum" buyurması, Ahzâb har-11 ** bine âid olan " i*j>: p by^-j Uj 'f+i* ÜCju j>4 ^^ üt = Size birçok ordular -* geldiği zaman, onların üzerine şiddetli bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz bir takım ordular gönderdik "(e\-Ahzâb:9) âyetine işarettir. Âd kavminin helaki kıssası Kur'ân'ın birkaç yerinde haber verilmiştir: "Ad'e ■*Ö gelince, onlar da uğultulu azgın bir fırtına ile helak edildiler. Allah onu yedi -f gece sekiz gün ardı ardınca üzerlerine musallat etti... "(eI-Hakkaa:6-9). Ancak Ad îi£ kavminin İhlâkına me'mûr olan Debûr, yânî batı rüzgârı, Hûd Peygamber'e îmfin Ki etmeyenlerin hepsini öldürmüş iken, Ahzâb'ın dağılmasına sebeb olan Sabâ'da kimse ölmemiştir. Sabâ'nın esmesi Peygamber'e nusrat olmuş ve korkularından kaçan müşrik Arablar, dört beş sene sonra toptan İslâm'a girmişlerdir. He-zîmete uğramalarıyle beraber vucûdlarımn yok edilmemesindeki hikmet de budur. 1621[48] Şiddetli rüzgârın esmesi huşûa ve Allah'a yönelmeye götüren korkuyu gerekti-' rince, zelzeleler ve benzeri büyük tabiat hâdiseleri buna daha lâyıktır. Hassaten haberde zelzelelerin çoğa varması, kıyamet alâmetlerinden olduğu beyân edilmişken. Zeyn ibnu'l-Munîr şöyle dedi: Bu bâb başlığının yağmur isteme bâbları arasına konmasının sebebi, zelzelenin ve benzeri büyük hâdiselerin meydana gelmesi, ekseriya yağmur inmesiyle beraber vâki* olmasındandır... (tbn Hacer).
1188
29-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Ġlim kabz olunmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zaman yaklaĢmadıkça, fitneler meydan alıp gâlib gelmedikçe, öldürmek ve ancak öldürmekten ibaret olan here çoğalmadıkça, sizlerde mal pek çoğalıp sel gibi akıp taĢmadıkça kıyamet kopmaz" 1622[49].
30-.......Bize tbnu Avn, Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den olmak üzere tahdîs etti. O, Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) 1623[50]: "Allâhum-me bârik 1622[49] Hadîsteki "Takarrubu'z-zamân - Zamanın yaklaşması" ta'bîrinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür: Bu, gece ile gündüz zamanlarının biribirlerine yaklaşması demektir; bununla murâd kıyamet kopmasının yaklaşmasıdır... gibi. Bu ta'bîre âid güzel bir açıklama, Kaamûs Tercemesi, I, 426-428. sahîfelerinden okunmaya değer. 1623[50] Bu hadîs, buradaki metinde Peygamber'e nisbet edilmeksizin, İbn Umer üzerine mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Hakikatte ise hadîs, merfû' ve mevsûldür. , Zîrâ Abdullah ibn Avn'm oğlu Ubeydullah ibn Avn ile Ezher es-Semmân'ın yine Abdullah ibn Avn tarîkinden gelen rivayetlerinde Peygamber'in ismi anılmıştır. Zâten hadîsin muhtevası re'y ile bilinecek şeylerden olmadığı düşünülürse, duaların ve sonunda geçen ihbarın Peygamber'in lâfzı olduğuna şübhe kalmaz. Bununla beraber Buhârî, başka yerde, başka tarîkden bu hadîsi merfû' olarak tahrîc etmiş olduğu gibi, Tirmizî es-Sünen'inde, İsmâîlî de Buhârî üzerindeki el-Mustahrac'm da böyle tahrîc etmişlerdir.
1189
lenâfîġâminâ ve Yemeninâ (= Yâ Allah, ġam'ımızda ve Yemen'imizde bize bereket ihsan et)" buyurdu. Bâzı kimseler: "Ve fî Necdinâ (= Necd'imize de)" diye niyazda bulundular. Rasûlullah tekrar: "Allâhumme bârik lenâ fî ġâminâ ve Yemeninâ" buyurdu. Onlar yine: "Ve fî Necdinâ" deyince: "Zelzeleler ve fitneler iĢte oradadır. ġeytânın karnı (yânî hizb ve ümmeti) de orada çıkacaktır" buyurdu 1624[51].
1624[51] "Nazartu yemneten veşe'meten" ta'bîri "Sağıma ve soluna baktım" demektir. Yemen, arkasını Ka'be kapısına veren kimsenin sağ tarafına, Şâm da sol tarafına düştüğüne göre, burada Hicaz'ın güney ve kuzeyinde bulunan bütün diyarlar kasdedilmİş olabileceği gibi, hassaten Yemen ve Şâm adlarıyle anılan iki kıt'a da kasdolunmuş olabilir. Yemen ile Şam'ın faziletlerine âid olan diğer hadîslerden ikinci ihtimâl daha kuvvetli görünür. Hicaz ile Yemen'in sahil tarafları Tıhâme'dir. Hicaz'ın doğusundan i'tibâ-ren Irak'a kadar uzanan yaylaya da Necd denir. Kam, bir asırda yaşayan insanların tabakası; içlerinden bir peygamber çıkıp bir müddette yaşamış olanlar; ilim ehlinden bir tabaka... ma'nâlarına gelir. Nitekim "Hayru'l-kurûnikarni., "hadîsinde "Benim karn'ım"dan Peygamber'in muradı, kendisini görmüş olan sahâbîler tabakasıdır. Binâenaleyh "Şeytân'm karn'ı", şeytânın hizbi ve ümmeti demek olur. Peygamber'in duasında Yemen ile Şam'ın bilhassa zikredilmesi, bu iki ik-lîmin mübarek olduğuna delâlet eder. Necd'in, yânî doğu halkının duadan mahrum bırakılmasmdaki hikmet de, hadîs metninde beyân edilmiştir. Orasının İlâhî gadab asarından olan şiddetli zelzeleler yatağı, fitne ocağı, şeytân hizbi yuvası olduğu Peygamber'ce bilindiği için, kendisi Rahmeten lil-Âlemîn iken, orası lehine duâ etmeye dili
1190
27- Yüce Allah'ın:Ve rızkınızı siz herhalde tekzibe mi kalkışırsınız (el-Vakıa: 82) Kavli Babı 1625[52]
Ġbn Abbâs, ("Rızkakum " yerine) "ġükrakum demiĢtir 1626[53].
varmamıştır. Çünkü geçmiş olan ilâhî kaderi bilip dururken onun hilâfına duâ etmemek gibi yüce ve ince bir edeb gözetmiştir. Bu hadîsin Buhârî tarafından yağmur isteme hadîslerinin sonunda getirilmesindeki hikmet şudur: Kıtlık ve pahalılık gibi büyük musibetlerde, azab emaresi sayılabilecek şiddetli gök gürültüsü ve şimşek esnasında tevbe, istiğfar ve Hakk'a dönüş sünnet olduğu gibi, zelzele ve benzeri -tekerrür ve çoğalması kıyametin yaklaşmasına alâmet olup, bâzı eski ümmetlere azab olmuş- müdhiş hâdiselerin zuhurunda da Allah'a sığınmanın meşru' ve sünnet olmasıdır. 1625[52] Bu başlığı yağmur isteme bâbları arasına girdirme vechi, bu âyetin, yağmur istemenin yıldızlarla olacağına kaail olanlar hakkında inmesidir, denilmiştir (Tef-sîru Abd İbnİ Humeyd). Bu kelâmın baba uygunluğu şöyledir: Çünkü onlar fiilleri Allah'tan başkasına nisbet ediyorlar ve yıldızların onlara yağmur verdiğini; rızık verdiğini zannediyorlardı. Bu ise onların tekzîbi idi. Allah, kullan ve beldeleri için hayât sebebi kıldığı yağmurları yıldızlara nisbet etmekten onları nehyetti ve bunu kendisine izafe etmelerini -çünkü yağmur Allah'ın onlara ni'metidir- ve bu ni'mete karşılık şükrü O'na tahsîs eylemelerini emretti (Aynî). 1626[53] Bu ta'Iîkı, Abd ibn Humeyd kendi Tefsir7inde mevsülen rivayet ettiği gibi, Mansûr ibn Saîd de sahîh bîr isnâdla rivayet etmiştir. îbn Abbâs bu lâfzı, ya "Şukra rızkıkum" şeklinde hazfu muzâf üzere veya rızkı zikredip lâzımı olan şükrü irâde etme kabilinden bir mecaz saymıştır.
1191
31-.......Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Hudeybiye'de geceleyin yağan yağmurdan sonra, bize sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıkınca yüzünü cemâate döndürdü de: "Bitir misiniz Rabb'ınız ne buyurdu?" diye sordu. Allah ve Rasûlü en bilendir, dediler. Dedi ki: "Kullarımdan kimi bana mü'min, kimi kâfir (olarak) sabaha ulaĢtı. Her kim Allah 'ınfadlı ve rahmeti ile üzerimize yağmur yağdı dedi ise, iĢte o bana îmân etmiĢ; yıldıza îmân etmemiĢtir. Her kim defulân vefulân yıldızın nev'i (yânî batıp doğması) ile üzerimize yağmur yağdı dedi ise, iĢte o da bana îmân etmemiĢ; yıldıza îmân etmiĢtir" buyurdu 1627[54].
1627[54] Bu hadîste "Fulân ve fulân yıldızla yağmura kavuştuk" demenin küfr olması iki ma'nâyadır. Biri şirk ma'nâsına küfrdür. Çünkü mukaabili îmân olarak beyân edilmiştir. Yağmurun ve diğer kevnî hâdiselerin yıldızların fiili olduğuna kaail olarak söyledikleri için. Bir ma'nâsı da ni'mete küfrân, yânî nankörlük olabilir ki, bu da verici ve mâni' olucu olduğuna îmânları olup, nail oldukları rızktan dolayı Allah'ın fadl ve rahmetini anmayı unutmakla şirk ehline benziyerek yıldızlardan bahsedenler hakkında sâdık olur. Her iki ma'nâca ilâhî lütuf ve ni'metleri yıldızlara atf ve isnâd eylemek, dînen yasaktır. Çünkü birinci ma'nâya göre küfr, sarîhdir. İkinci ma'nâya göre fahiş hatâdır. Bununla beraber ne şirk, ne de
1192
28- Bab; Allah'tan Başka Hiçbir Kimse Yağmurun Ne Zaman Geleceğini Bilmez 1628[55]
Ve Ebû Hureyre, Peygamber(S)'den Ģunu söyledi: "(Gaybdan) beĢ Ģey var ki, onları Allah'tan baĢkası bilmez"1629[56]
küfrân maksûd olmaksızın, yalnız yağmurun hangi zamanda yağdığım beyân için: "Şu yıldız zamanında üzerimize yağmur yağdı" demekte hiçbir harâmhk yoktur. Zîrâ bunu söyleyen kimse, hesâb ehlinin fulân yıldızın nev'i dedikleri vakitlerde yağmur yağdırmak Allah'ın carî âdetidir demek ister (Tecrîd Ter., II, 842) 1628[55] Geçen babın ardından bunu ta'kîb ettirdi. Çünkü o bâbda yağmurun ancak AlIah'ın kazası ile ineceği ve yağmur indirmede yıldızların hiç te'sîri olmadığı vardı. Bunun kaziyyesİ İse, yağmurun ne zaman geleceğini, Allah'tan başkasının bilemiyeceğidir (Askalânî). 1629[56] Buhârî bunu Kitâbu'I-Imân'da, ve Lukrhân:31. âyetinin tefsîrinde "Fî hamsin = (Bunlar, Allah'tan başkasının bilemiyeceği) beş şey içindedir" lâfzıyle rivayet etmiştir. el-Cinn Sûresi âyetinde yalnız rasûller istisna edilmiş olmasını Mu'tezile, evliyanın kerametini inkâra delîl edinmek istemişlerdir. Fakat bir rasûle tâbi' !- olan velînin, Allah'ın bildirmesiyle gayb işlerinden birine muttali' olması da-kendisi hakkında keramet olmakla beraber- tâbi' olduğu rasûlün mu'cizesidir. s_ Arada bir fark varsa, o da nebî ve rasûlün gayba ıttılâı, vahyin her nevi' ile olabildiği hâlde, velî yalnız ru'yâ veya ilham yoluyla muttali' olabilmesinden ve -. peygamberin ihbarı tahaddî yânî nübüvvet da'vâsına mukaarin olmasından ibâ-\ rettir. Evliyanın ale'l-ıtlak kerameti, Meryem'in Allah katından merzûk olması j' ve Âsaf ibn Berhıyâ'nın Belkıs'in tahtını bir anda celb etmesi hakkındaki âyet-i lerle de sabit olduğu gibi, bâzı kulların Allah'ın ilhâmiyle bâzı gayblara muttali' olabilmeleri,
1193
32-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Gaybın anahtarı beĢtir ki, onları Allah'tan baĢkası bilemez: Yarın ne olacağını hiçbir kimse bilemez. Rahimlerde olacak Ģeyi hiçbir kimse bilemez. Hiçbir nefs yarın (hayr ve Ģerr) ne kazanacağını bilemez. Keza hiçbir nefs hangi arzda öleceğini bilemez. Hiçbir kimse de yağmurun ne zaman geleceğini bilemez"1630[57].
Buhârî'nin Ebû Hureyre'den rivayet ettiği şu hadîsle de sabittir: "Hiç şübhe etmeyiniz ki, sizden evvelki ümmetlerde peygamber değilken mu-haddes yânî mülhem olanlar vardı. Benim ümmetimde de böylesi varsa, Umer'dir". Müslim de Âişe'den bu hadîsi, yakın bir lâfızla rivayet etmiştir ki, bunda muhaddeslik Umer'e kasr edilmemiştir: "Benim ümmetimde de onlardan varsa, şübhesiz Umer ibnu'l-Hattâb da onlardan biridir" (Tecrîd Ter., III,308-310'dan özetlendi). 1630[57] Gayb Bilgisi Hakkında Bâzı Âyetler ve Bir özetleme: "Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Kendinden başkası bunları bilmez. Karada, denizde ne varsa hepsim O bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey müstesna olmamak üzere, hepsi apaçık bir kitâbdadır" (elEn'âm: 59). "De ki; Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez; onlar da ne zaman diriltileceklerini bilmezler''*(en-NemI:65). "O saatin ilmi şübhesiz ki Allah 'in nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez- Şübhesiz Allah (herşeyi)
1194
bilendir; herşeyden haberdârdır"(Lukmân:34). Binâenaleyh, bahis konusu şu beş şeyi bilmek, hiçbir kimsenin tama' edebileceği hususlardan değildir. Taberî'nin rivayetine göre Âişe: Allah'tan başka her kimin gaybı bilebileceğini söyleyen kimse, yalan söylemiş ve Allah'a büyük bir iftirada bulunmuştur. Çünkü gaybı bilmek Allah'a mahsûstur. "Gaybı zann etmeye" gelince, ondan bahsetmekte be's yoktur. Zîrâ zannın mertebesi ne olursa olsun, hiçbir vakitte ilim mertebesini bulamaz. Çünkü ta'yîn ifâde etmez. "Şübhesiz zann, hakk'tan hiçbir şeyin yerini tutmaz"(Yûnus:36; en-Necm:28). İlâhî ilimde olup da Allah'tan başka kimseye ma'lûm olmayan mugayyebât hudûdsuz olup, el-En'âm'daki âyette mutlak olarak gayb ilmi Allah'tan başkasından nefy olunmuştur. Lukmân âyeti ile bu hadîste ise, mugayyebâttan yalnız "mefâtîhu'1-gayb" nâmı verilen bu beşi bahis konusu olmuştur. Demek ki, ikincisini birincisi tefsîr etmekte ve evvelkisindeki mutlaklık, beriki kayıdlarla mülâhaza edilmek gerekmektedir. Nitekim el-Cinn Sûresi'ndeki "Allah bütün gaybı bilendir. O gaybına kimseyi muttali' kılmaz. Meğer ki beğenip seçtiği bir kimse ola. Çünkü O bunun önünden, ardından gözetleyiciler dizer... "(el-Cinn:26-27) âyeti de, gaybm Allah'a hass olmakla beraber, Allah'ın dilediği bir kuluna mu'-cize veya keramet olarak, vahy veya ilham tarikiyle bâzı mugayyebâtı bildirdiğini gösterir. Gayb ilminin Allah'a mahsûs olması, Allah'ın bildirmesi ile bâzı kullarının bâzı mugayyebâta muttali' olabilmelerine munâfî gelmediği, Allah'ın, Yûsuf Peygamber'den hikâyeten: "Her ikinize (gerek ru'yâda, gerek uyanıkken) rızkınız olacak hiçbir taam gelmez ki, o taam size gelmeden te 'vîtini (yânî ne key-fiyyette bir taam olduğunu) size evvelden haber vermiyeyim "(Yûsuf:37), ve îsâ Peygamber'den hikâyeten: "Bir de yiyeceğiniz ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber verebilirim "(Âlu Imrân:49) âyetleriyle de te'yîd edilmiştir.
1195
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
16-KİTÂBU'L-KUSÛF (GüneĢ ve Ay Tutulması Kitabı)
1- Güneş Tutulması Sırasında Namaz Kılmak Babı 1631[1]
1-.......Ebû Bekre (Nufey ibnu'l-Hâris -R-) Ģöyle demiĢtir: Biz RasûluIlah(S)'m yanında idik. Derken güneĢ tutuldu. Peygamber, ri-dâsını ardından sürükleyerek kalktı ve mescide girdi. Biz de girdik. Bize güneĢ siyahlıktan sıyrılıncaya kadar iki rek'at namaz 1631[1] el-Kesf, keşf vezninde kesmek ma'nâsınadır;... kesf, Hakk Taâlâ'mn güneş ve ayı tutmak ma'nâsınadır. el-Kusûf, kuöd vezninde, güneş ve ay tutulmak ma'nâsmadır. Perdelendikleri zaman ikinci bâbda "kesefe'ş-şemsu ve'1-kameru" denir. En güzeli, kamer'de hasf, güneş'te kesf denilmektir, el- İnkişâf^dahi, gün ve ay tutulmak demektir.. (Kaamûs Ter.). el-Hasf, göz çıkarmak, yırtmak, yırtılmak, -müteaddi lâzım olur-; kesmek, pınarın suyu savulmak yâhud yere batmak, eksilmek, bir adamı mahallîyle yere geçirmek, dabbeyi yemsiz habs eylemek... ma'nâlarına gelir. el-Kusûf; kuûd vezninde ikinci bâbdan bir mahal yere geçmek, ve ay tutulmak ma'nâsınadır. Bâzılarına göre kusûf, güneşe; ve husuf, aya isnâd olunup, "kesefeti'ş-şemsu ve hasefe'l-kameru" denir... (Kaamûs Ter.).
1196
kıldırdı. Sonra: "ġübhesiz güneĢ ile ay hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Siz bunların böyle tutulduklarını gördüğünüzde, baĢınıza gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılın ve duâ edin" buyurdu 1632[2].
2-.......Kays (ibn Ebî Hazım) Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Mes'ûd'dan iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay insanlardan hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Fakat bu güneĢ ile ay(m tutulmaları) Allah 'in âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunları (tutulmuĢ) gördüğünüz zaman hemen kalkıp namaza durun " buyurdu 1633[3]
1632[2] Kusûf namazının meşrûiyyeti muttafakun aleyhtir. Sebebi bizzat kusûf olduğundan, kusûf zamanında kılınır ve tekerrürü ile tekerrür eder. Kusûf namazı müekked sünnettir; vâcib değildir. Güneşin cirmi ile ayın cirmi karanlıktan sıyrılmasından sonra, kusûf namazının vakti geçmiş olacağından, artık namazlar da kılınmaz. Bâzı âlimler güneş ve ay tutulması sırasında kılman namazın teşriini şu âyetin'işaretinden de sezmek istemişlerdir:"Hâhk'm âyetlerindendir. Siz güneş ile ay'a secde etmeyiniz de, bu dört âyeti yaratan Allah'a secde ediniz" (Fussilet: 37 ) 1633[3] "Siz bunları gördüğünüz zaman" sözündeki mensûb zamîrin tesnîye olmasından kusûf namazı ile husuf namazının her cihetçe hükmü bir olduğuna ve husuf namazının da cemâatle kılınabileceğine
1197
3-....... Ġbn Umer (R), Peygamber (S)'den Ģöyle buyurduğunu haber verir dururdu: "ġübhesiz güneĢ ile ay hiçbir kimsenin ölümünden, ve de hayâtından dolayı tutulmazlar; lâkin bunlar, Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunların tutulduklarım görünce hemen namaza durun"1634[4].
istidlal edilmiştir. 1634[4] Kusûf ile husuf hâdiselerinin vukuunda namaz kılmanın meşrûiyyeti Rasûlul-lah'ın kavi ve fiilleriyle sabit olduğu gibi, Kitâb ile de, ümmetin icmâı ile de sabittir. Fakîhler: "... Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz" (el-tsrâ: 59) âyetini kusûf namazına delîl sayarlar. Zîrâ namaza ve duaya koyulmak, Allah'tan korkmanın lâzımıdır. Hakk Taâlâ günlük, haftalık, hattâ yıllık vakit değişmelerinin hepsinde birer namaz meşru' kılmıştır. Bunlar gibi, her ufukta muayyen vakitlerde görülmeyen güneş ve ay tutulmaları da büyük ilâhî âyetlerden olup, bunların meydana geliş zamanlarında da İslâm dînince bir namaz tahsis edilmesinde garîb görülecek bir cihet yoktur. Bilhassa kıyamet hâllerini beyân sadedinde: " jJiij ı^sJi 'çJr'i .'JJ& Jl^3 .j^Jı JJ lîıî - İşte göz (dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman... "(eI-Kıyâme:7-9) âyetinden de anlaşılacağı üzere, kıyamet alâmeti olarak bu kabilden bâzı felekî görünüşlerin de meydana geleceği Sâdık Haberci tarafından haber verilmiştir. Buna mukaa-bil: " ^jlflj ol ^ = Kıyametin subûtunun ne zaman olduğunu sana sorarlar.De ki: Onun ilmi ancak Rabb 'imin nezdindedir. Onun vaktini kendisinden başkası açık-layamaz. Göklere de ve yere de ağır basmıştır O. O size ancak ansızın gelir... "(el-A'raf: 187) âyetinin sarahatine binâen apansızın kopacak olan kıyametin de vakti ta'yîn üzere bilinmez. Bunun için kusûf ve husuf hâdiselerini tadarru', niyaz ve taabbud vesilesi ederek
1198
4-....... el-Mugîre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamânında, oğlu Ġbrahim'in öldüğü gün güneĢ tutuldu1635[5], Ġnsanlar: GüneĢ, Ġb-râhîm'in ölümünden dolayı tutuldu, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay, hiçbir kimsenin ölümünden ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Bunu gördüğünüz zaman hemen namaz kılın ve Allah'a duâ edin" buyurdu 1636[6].
namaza koyulmak, imanlılara göre pek tabiî bir keyfiyettir. Bundan korkuya düşmekte de ayıblanacak birşey yoktur. Husuf ve kusûf zamanlan, dakikası dakikasına; hattâ saniyesi saniyesine erbabı tarafından evvelce hesâb edilerek haber verilebilir. Çok tekrar eden tabiî hâdiselerden oldukları için vukû'Iarından korkuya ne mahall var demek de olmaz. Çünkü bu kevnî nizâmın çözülme günü demek olan kıyametin kopması miadının evvelden hesâb ve ta'yîn edilmiş bu gibi hâdiselerle birlikte vuku' bulmayacağına hiçbir aklî delîl yoktur. İşte o büyük hâdisenin meydana gelme ânında bu, ilâhî âyetlerden biridir diyerek namaza,taabbud ve niyaza koyulanlara ne mutlu! (Tecrîd Ter., I, 4 74). 1635[5] Rasûlullah'ın oğlu İbrahim'in annesi, Mukavkıs'm Peygamber'e hediye ettiği Mâriye el-Kıbtıyye (R)'dir. En meşhur kavle göre, hicretin sekizinci senesi Zu'I-hicce'sinde doğmuş ve onsekiz ay yaşadıktan sonra vefat etmiş ve Bakî' mezarlığına gömülmüştür. Onaltı ay; onyedi ay sekiz gün; on ay altı gün yaşadığı hakkında da rivayetler vardır. 1636[6] îbrâhîm'in ölümü ile güneşin tutulması hâdisesini birbirine bağlayan, tutulmanın bu ölüm sebebiyle meydana geldiğini zanneden ve bu zannını konuşmala-rıyle etrafa yayan kimseler bulunduğu
1199
2- Güneş Tutulması Esnasında Sadaka Vermek Babı
5-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu. Rasûlullah insanlara namaz kıldırdı. ġöyle ki: Namaza durdu ve ayakta durmayı uzattı1637[7]. Sonra rükû' yaptı; rukû'u da uzattı 1638[8]. Sonra rukû'dan kalktı ve kıyamı yine uzattı ise de bu ikinci kıyamı, evvelki kıyamdan az sürdü. Sonra yine rukû'a vardı ve rukû'u uzattı ise de bu ikinci rukû'u evvelki rukû'undan kısa idi. Sonra secde etti ve sucûdu uzattı. Sonra ikinci rek'atta da ilk rek'atta yaptığı gibi
Peygamber tarafından haber alınınca, halk arasındaki bu yanlış düşünceler îrâd edilen belîğ bir hutbe ile izâle edilmiştir. Güneşin hiçbir kimsenin ne ölümü, ne de hayâtı için tutulmuş olmayacağı hakkındaki bu hadîs, Ebû Bekr ile Mugîre gibi Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, Ebû Mes'-ûd el-Bedrî, İbn Abbâs, İbn Umer ve Âişe {Radıyallâhu anhum) tarafından da rivayet edilmiştir. 1637[7] İbn Abbâs hadîsinde birinci rek'atta "el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar.." denilmiş; Ebû Davud'un Sünen'indeki Urve rivayetinde, ikinci rek'attaki ilk kıyamda "Âlu İmrân Sûresi'ni okuyacak kadar..." denildiğinden, bu rek'atların ne kadar uzatıldığı tahmin edilebilir. 1638[8] Rukû'u kıraatle değil, tesbîh ve tekbîr kabilinden zikrlerie uzatmıştır. Bu da el-Bakara'dan seksen âyet okuyacak süre kadar tahmin edilmiştir
1200
yaptı 1639[9]. Sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde insanlara hutbe yaptı. ġöyle ki: Allah'a hamd ve sena etti, sonra: "ġübhesiz ki, güneĢ ile ay, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen Allah *a duâ edin, tekbîr alın, namaz kılın.ve sadaka verin " buyurdu 1640[10]. Sonra da Ģunları söyledi: "Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemin ederim ki, erkek kulunun veya diĢi kulunun zina ediĢinden dolayı Allah Taâlâ kadar kıskanç olan hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemîn ederim ki, benim bilmekte olduğumu sizler bilseniz, muhakkak az güler, çok ağlardınız" 1641[11]
1639[9] Kusûf namazının böylece uzatılması müstehâb olup, bu uzatma diğer cemâat namazlarında olduğu gibi, cemâatin rızâsına bağlı değildir. Zîrâ bu nadiren kılman namazlardan olduğu için, Peygamber'in kıldırdığı gibi kılınması gerekir 1640[10] Hadîsin bâb başlığına delîl olan fıkrası, bu "Sadaka verin" emridir. 1641[11] Bu hadîs ile diğerleri, kusûf namazından sonra hutbenin müstehâb olduğunu beyânda sarihtir. Bu hutbe cumua ve bayram hutbeleri gibi şartlarını câmi'dir. Peygamber buradaki ve daha sonraki hutbede sahâbîler Peygamber'in verdiği haberlerde şekk hatıra getirmedikleri hâlde, haberi yemîn ile
1201
3- Güneş Tutulması Sırasında "Es-Salatu Camiatun" Diye Nida Edilmesi Babı
6-.......Bize Yahya ibnu Ebî Kesîr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân ibni Avf ez-Zuhriyyu, Abdullah ibn Amr(R)'den haber verdi. O: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutulduğu zaman "Ġnne's-salâte câmiatun (-Namaz toplayıcıdır)"
te'yîd etmesi Arab şivesi üzere haberi te'kîd etmek içindir. Burada Allah'ın gayretinden maksad, bunun lâzımıdır: Ailesini, nâmûsu-nu kıskanan kimse, tecâvüz edenin cezasını tertîb ile ukubete uğratırsa, Allah da haramları işleyenlere şiddetli ceza hazırlamıştır demektir, Peygamber'in bu hutbesinin son fıkrası çok ma'nâlıdır. Peygamber'in bu sözündeki azamet ne kadar teemmül edilse az gelir. Hakîkaten "Allah'ın azametinin ne olduğunu, cürüm sahihlerinin uğrayacağı ilâhî intikaamm şiddetini, kıyamet hâllerini, ateş azabının şiddetini bilseniz" demektir ki, bunları müşâhade eden kimsede neşve ile dünyâ sevinci kalmayacağı bedîhîdir. Buradaki "Az gülerdiniz" demek "Gülmeğe hiç mecaliniz kalmazdı" demek olur. Umudu korkusuna gâlib olanlar ise buna "Allah'ın geniş rahmetini; hilmi-nin, lûtfunun, kereminin derecesini bilseniz, ihmâle uğrattığınız sevâblı fiillerin kaçırılmasından devamlı ağlar; gülmeğe vakit bulamazdınız" ma'nâsmı verirler. Peygamber'in bu son sözleri Kur'ân'daki şu âyeti hatırlatıyor: "Artık irti-kâb etmekte oldukları günâhların cezası olmak üzere az gülsünler, çok ağlasınlar" (et-Tevbe: 82).
1202
diye nida edildi, demiĢtir 1642[12]
4- Güneş Tutulmasında İmamın Hutbe Yapması Babı
AiĢe ile Esma: Peygamber (S) hutbe yaptı, dediler 1643[13]
7- Bize Yahya ibnu Bukeyr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana el-Leys ibn Sa'd, Ukayl el-Eylî'den; o da Ġbnu ġihâb'dan tahdîs etti. H ve yine bana Ahmed ibn Salih tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Anbese (ibnu Hâlid ibn Yezîd el-Eylî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Yûnus (ibnu Yezîd el-Eylî), Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Bana Urve, Peygamber'Ġn zevcesi ÂĠĢe'den 1642[12] Bâzı rivayetlerde "Eni's-salâtu câmiatun"; bâzılarında "Bi-salâti câmiaten" (bu kitabın 23. hadîsinde); diğer bâzılarında da burada olduğu gibi "İnne's-salâte câmiatun"şeklinde zabtolunmuştur. Hepsinin ma'nâian "Cemâatle namaza hâzır olun" demektir. Kusûf namazında ezan da, ikaamet de meşru'-değildir. Bu ta'bîrler ezan ve ikaamet yerine geçmiş olur. 1643[13] Aışe'nin hadisi "Güneş tutulması esnasında sadaka vermek" babında mevsû-len geçti. Esmamın hadîsi ise aynı kitabın 16. babında gelecektir. İşte bütün bu rivayetler, kusûf namazından sonra hutbe yapmanın delili oluyor.
1203
tahdîs etti; o ĢöyledemiĢtir: Pey-gamber'in hayâtında güneĢ tutuldu. Peygamber (S) hemen mescide çıktı. Ġnsanlar O'nun arkasında saff oldular. Rasûlullah Allâhu Ekber diyerek tekbîrini aldı, müteakiben uzun bir kıraatle Kur'ân okudu. Sonra Allâhu Ekber deyip uzun bir rükû' yaptı. Sonra Semiallâhu litnen hamideh deyip doğruldu. Secdeye gitmedi ve uzun bir kıraat daha yaptı. Bu ikinci kıraati birinci kıraatten daha kısadır.Sonra Allâhu Ekber deyip uzun bir rükû' daha yaptı. Bu ikinci rükû' birinciden daha kısadır. Sonra Semiallâhu litnen hamidehu, Rabbena ve lekel-hamdu dedi. Sonra secde yaptı. Bu secdeden sonra sonuncu (yânî ikinci) rek'at içinde de, birinci rek'attakiler gibi yapıp söyledi. Böylece Peygamber dört secde içinde dört rukû'u tam kemâle ulaĢtırdı. Namazdan çıkmadan önce de güneĢ açıldı. Sonra Rasûlullah hutbe yapmak üzere ayağa kalktı ve lâyık olduğu sıfatlarla Allah'a sena etti. Bundan sonra da: "GüneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Onlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Siz bunların tutulmalarını gördüğünüzde hemen namaza sığınınız'' buyurdu. (Zuhrî, yukarıdaki senedde geçen "Bana Urve
1204
tahdîs etti" sözü üzerine atıf olarak Ģöyle dedi:) Ve Kesîr ibnu Abbâs tahdîs ediyordu ki, baba bir kardeĢi olan Abdullah ibn Abbâs "GüneĢin tutulduğu gün" hadîsini, Urve'nin ÂiĢe'den rivayet ettiği hadîs gibi tahdîs ederdi 1644[14]. Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye: Senin kardeĢin Abdullah ibnu'z-Zubeyr Medine'de güneĢ tutulduğu gün {adedde ve hey'ette) sabah namazı gibi kıldı; iki rek'at üzerine ziyâde etmedi, dedim. Urve: Evet, öyle yaptı; çünkü o sünneti tecâvüz etti, dedi 1645[15].
1644[14] Bu ifâdeden Abdullah ibn Abbâs'ın rivayetinin Hz. Âişe'nin rivayetine muvafık olduğu sabit oluyor. Nitekim bunu Müslim de böyle tesbît etmiştir. 1645[15] İsmâîlî'nin rivayetinde: Ben Urve'ye: Vallahi senin kardeşin Abdullah ibn Zu-beyr böyle yapmadı. Kendisi Medîne'de bulunup, Şam'a yürümek istediği zamanki güneş tutulmasında (adedde ve hey'ette) sâdece sabah namazı gibi kıldırdı, dedim. O da: Evet; öyle yaptı, dedi (Bu Kusûf Kitâbı'mn sonundaki 23. hadîsi ta'kîb eden rivayetteki hadîs). İbn Hazin, Peygamber'in güneş tutulması namazlarının birinde iki rek'at namaz kıldırıp; iki rek'atm birinde "Ve'n-Necm Sûresi"ni okuduğuna dâir el-Hasen el-Basrî'nin mürsel rivayetini aldıktan sonra, şöyle demiştir: Seleften bir taife bununla amel etmiştir. Ezcümle Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R) de kusûfta diğer namazlarda olduğu gibi, yalnız-iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu hatâya nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yi hatâya nisbet etmeyi daha hakklı buluruz. Zîrâ Abdullah ibnu'z-Zubeyr Rasûlullah'm sahâbîsidir ve bildiği ne ise, onunla âmil olmuştur. Urve ise, bilmediği bir şeyi inkâr
1205
5- Bab: Kişi (Fark Gözetmeksizin) "Kesefeti'ş-Şemsu'" Yahud "Hasefeti'ş-Şemsu" Ta'birlerini Söyler Mi?
Ve Yüce Allah: "Fe haĢefe 1-kameru" (eiKiyâme: 8) buyurdu 1646[16].
8-.......Peygamber'in zevcesi ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) güneĢ kusûf ettiği, yânı tutulduğu gün namaz kıldırdı. ġöyle ki; ayağa kalktı, Allâhu Ekber diye tekbîr aldı ve uzun bir kıraatle
etmiştir (Tecrîd Ter., 111,223). Metindeki kelâmdan, kusûf namazının herbir rek'atında iki rükû' yapılmasının sünnet olduğu istidlal edilmiştir 1646[16] et-Kesfve -noktalı hâ ile- el-Hasf kelimeleri hakkında bu kitabın ilk haşiyesinde açıklama geçmişti. Bu iki kelime, lügat bakımından müteradiftir. Güneş İle ayın tutulmalarına "Kusûfân" ve "Husüfân" denir. Cevherî'nin es-Sahâtı'mda mu-sâvî olarak "Kesefeti'ş-şemsu" ve "Hasefe'l-kameru" denilebileceği beyân edilmekle beraber, "Husufun kamer hakkında kullanılmasının daha güzel olacağını zikretmiştir. Buharı ve Müslim'in rivayetlerinde, güneşe ve aya tahsis etmeksizin her iki lâfız birbiri yerine kullanılmıştır. Buhârî bu başlıkta aynı mes'eleyi ele alıp, her iki ta'bîrin kullanılabileceğini göstermiş ve bu arada Kur'ân'ın kamer hakkında husuf ta'bîrini kullanmasından dolayı, ay hakkında Kur'ân'a uyarak, bunun daha güzel olacağını bildirmiş oluyor.
1206
okudu. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamidehu dedi. Ve yine olduğu gibi ayakta dikildi. Sonra uzun bir kıraat yaptı. Bu kıraati birinci kıraatinden az sürdü. Sonra yine uzun bir rukü' yaptı ise de, bu ikinci rukû'u birinci rukû'undan kısa idi. Sonra uzun bir secde yaptı. Bundan sonra sonuncu, yânî ikinci rek'at içinde de birinci rek'attaki iĢler gibi yaptı. Sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde selâm verip namazdan çıktı. Akabinde insanlara bir hutbe yaptı da, güneĢ ve ay tutulmaları hususunda: "ġübhesiz güneĢ ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı husuf etmezler; yânî tutulmazlar. Sizler bunların tutulduğunu gördüğünüz zaman hemen namaza sığınıp iltica ediniz" buyurdu.
6- Peygamberin "Allah, güneş ve ay tutulması ile kullarım korkutur" Sözüne Aid Bab
Ve bu sözü Ebû Mûsâ Peygamber'den olmak
1207
üzere söylemiĢtir 1647[17].
9- Bize Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Hammâd ibnu Zeyd, Yûnus (ibn Ubeyd)'dan; o da el-Hasen el-Basrî'den tahdîs etti. Ebû Bekre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Velâkin Yüce Allah bu âyetle kullarını korkutur" buyurdu. Ve Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Abdulvâris ibnu Saîd, ġu'be ibnu'I-Haccâc, Hâlid ibn Abdillah ve Hammâd ibn Seleme yukarıda adı geçen Yûnus ibnu Ubeydillah'tan yaptıkları rivayetlerinde "Allah bununla kullarını korkutur" kısmını zikretmediler 1648[18]. Ve bu hadîsi Mübarek ibn Fudâle'den, o da elHasen'den rivayet etmekte Mûsâ (ibn Ġsmâîl elTebuzekî veya Ġbn Dâvûd ed-Dabbî), Yûnus ibn 1647[17] Buhârî bu sözü sekiz bâb sonra mevsûlen rivayet etmiştir. 1648[18] Buhârî, Abdulvâris, Şu'be ve Hâlid'in bu hadîslerini bu Kusûf Kİtâbı'mn bâb-ları içinde mevsûleıı rivayet etmiştir. Sonuncusunun yânı Hammâd ibn Seleme'nin hadîsini ise Taberânî, Haccâc ibn Mİnhâl tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmişti
1208
Ubeyd'e mutâbaat etmiĢtir. Bu mutâbaa hadîsinde elHasen Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Bekre, Peygamber (S)'den haber verdi ki, Peygamber: "ġübhesiz Allah bunlarla kullarını korkutur" buyurmuĢtur. Ve yine bu hadîsi el-Hasen'den rivayet etmekte EĢ'as ibnu Ab-dilmelik, Mübarek ibn Fudâle'ye mutâbaat etmiĢtir (Ancak bunda "Allah'ın bunlarla kullarını korkutması" fıkrası yoktur; bu da mutabaatta Ģart değildir) 1649[19].
1649[19] Bu mutâbaalar ile de o fıkranın subûtu daha ziyâde kat'iyyet kazanmış oluyor. Güneş ve ay bizzat Allah'ın âyetlerinden olduğu gibi, bunların tutulmaları da -Peygamber'in birçok hadîslerinde buyurduğu üzere- birer âyettir. Güneş ve ay tutulması hakkındaki ilmî izahlar, bunların Allah'ın azamet ve kudretine delâlet eden birer âyet olmalarını küçültmek değil, bilhassa daha da takviye eder. Allah bazen bu âyetleri kullarına kendini hatırlatmak, daldıkları gafletlerden uyarmak, sonsuz kudretini ve te'dîbini sezdirerek onları korkutmak için de kullanır. Zelzele, yıldırım ve diğer tabiat hâdiselerini de bunun için kullanır. Bunda ilme aykırı düşecek hiçbir taraf yoktur. Bu gibi tabiat olaylarını korkutmak için vâsıta yapacağını şu âyetinde belirtmiştir:'' u^ Vt ob,S'L J-.J; ûj = Biz (kudretimizin beyyinât ve alâmetleri olan) âyetlerimizi ancak kullarımızı korkutmak için göndeririz"(el-Isrâ: 59). Demek bütün tekvînî ve tenzîlî âyetlerinin hedefi budur. Bu hususta Fussi-Iet:37. âyeti de zikredilebilir. Buna göre yalnız güneş ve ay tutulmalarında değil, zelzele, şiddetli rüzgâr, tûfân, gündüz karanlığı gibi herhangi korkunç bir tabiat hâdisesi vukû'unda Allah'a sığınma, O'na duâ ve niyazda bulunma tavsiye edilmiş oluyor
1209
7- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Kabir Azabından Allah'a Sığınma Babı
10- Bize Abdullah ibn Mesleme, Ġmâm Mâlik'ten; oda Yahya ibn Saîd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da Peygamber'in zevcesi ÂiĢe'den tahdîs etti ki, bir Yahûdî kadın'1650[20] (atıyye) istemek üzere ÂiĢe'ye gelmiĢ de ona: Allah seni kabir azabından korusun, diye duâ etmiĢtir. Bunun üzerine ÂiĢe (R) RasûluIIah'a: Ġnsanlar kabirlerinde azâb edilirler mi? diye sormuĢ. Rasûlullah da: "Ondan, yânı kabir azabından Allah'a sığınırım" demiĢtir. (ÂiĢe dedi ki:) Sonra Rasûlullah, (oğlu Ġbrâhîm'in son demlerini yaĢadığını haber aldığından) sabah vakti bir bineğe binip çıktı. Derken güneĢ tutuldu. KuĢluk vaktinde döndüğünde Rasûlullah (mescid bitiĢiğinde zevcelerine âid olan) hücrelerin aralarına uğradı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ġnsanlar da O'nun
1650[20] Bu Yahûdî kadının ismi hakkında belli bir rivayete rastlanmamıştır. Âişe'nin yanma gelenlerin iki Yahûdî kocakarı olduğu da rivayet edilmiştir
1210
arkasında dikilip namaza durdular. ġöyle ki: Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırdı ve uzun bir kıyam daha yaptı. Bu ikinci kıyam, birinci kıyamdan kısa oldu. Sonra bir uzun rükû' daha yaptı. Bu da ilk rukû'dan kısa sürdü. Sonra baĢını rukû'dan kaldırıp secdeye vardı. Sonra kalktı ve uzun bir kıyama durdu. Bu kıyam da birinci kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rukû'a vardı ise de, bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra baĢını kaldırıp secdeye gitti. Sonra uzunca bir kıyama durdu ise de, bu da evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzunca bir rukû'a vardı ise bu da birinci rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan baĢını kaldırıp secdeye vardı. Ve namazdan çıktı 1651[21]. (Hutbede) Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Sonra sahâbîleri-ne kabir azabından (Allah'a) sığınmalarını emretti 1652[22].
1651[21] Hz. Aişe'nin buradaki kusûf namazı ta'rîfine göre, bu namazın iki rek'atında ikişer kıyam ile ikişer rükû' ve birer de secde yapılmıştır 1652[22] Hadîsinbâb başlığına delîl olan kısmı bu son fıkrasıdir. Nitekim baş tarafında da Yuhûdî kocakarının Âişe'ye kabir azabından koruma duası yapması sebebiyle, Aişe'nin bunu Rasûlullah'tan sorması fıkrası da başlığa delildir. Yahûdî kadınların bunu Âişe'den evvel öğrenip
1211
8- Kusüf Namazında Sucüdün Uzatılması
Babı
11-.......Bize ġeybân (ibn Abdirrahmân), Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Abdullah ibn Amr'dan tahdîs etti. Abdullah ibn Amr (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutulduğunda "Ġnne's-salâte câmiatun (— ġübhesiz namaz toplayıcıdır -toplayacaktır-)" diye nida edildi. Bunun akabinden Peygamber (S) bir rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra kalkıp, yine bir rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra (ka'deye) oturdu. Sonra (ka'dede iken) güneĢ açıldı. Râvî (Ebû Seleme yâhud Abdullah ibn Amr) dedi ki: ÂiĢe.bana: Daha evvel ömrümde bu
haber vermeleri, kabir azabını eski peygamberlerin de ümmetlerine haber verdiklerini düşündürür. Eldeki Tevrat nüshalarında değil kabir azabı, âhiret bahsi de yoksa da, Tevrat'ın elde bulunmayan kadîm nüshalarında mevcûd olduğuna delâlet eder. Kur'ân-ı Kerîm'de de kabir azabına işaret eden yerler vardır. Tâhâ: 124. âyeti ile et-Tekâsur Sûreşi'ni buna işaret sayanlar olduğu gibi, Katâde ile Rabî ibn Enes de '_'y*V ^-^-= Biz onları iki kerre azâblandtracağu"(et-7evbe:l0l) âyetinin tefsîrinde, iki kerre azabın, biri dünyâda olacağını, diğerinin de kabir azabı olduğunu söylemişlerdir (Kastâllânî)
1212
kadar uzun süren bir su-cûdda bulunmamıĢtım, dedi 1653[23].
1653[23] Hadîsin son kısmı bâb başlığına kuvvetli bir delildir. Bu kusûf namazı da iki rek'at olarak kılınmıştır. Metindeki "Fî secdetin" ta'bîri "Bir rek'at içinde" demektir. Terceme de böyle yapılmıştır. Bu iki rek'atın her birinde iki defa rükû' yapılmış, secdeler de çok uzun sürmüştür. Kusûf namazında secdelerin diğer namazlardan daha uzun olduğu hakkındaki hadîsler Âişe, Esma bintu Ebî Bekr, Ebû Hureyre, Abdullah ibn Amr, Ebû Mûsâ, Semure ibn Cundeb ve diğer sa-hâbîler tarafından müteaddid lâfızlarla rivayet edilmiştir. Fakîhlerden.bir takımı rivayet tarîklerinin en kuvvetlilerine tutunmuş ve bu cümleden Âişe, İbn Abbâs ve Abdullah ibn Amr'in iki rek'atta ikişer rükû' ile ikişer sucûd rivayetlerine yapışmışlardır. Her rek'atte birden ziyâde rukû'u kabul etmeyen Haneffler de diğer sahîh hadîslere tutunur ve bu iki rukû'iu hadîsleri te'vîl ederler. Birden ziyâde rükû' rivayetlerinin menşeini İmâm Muhammed şöyle îzâh eder: "Pek muhtemildir ki, Peygamber (S) rukû'u diğer namâzlardakinden fazla uzatmış olduğu için, birinci saffta olanlar imâm kavmeye kalktı zannıyle- başlarını kaldırmışlar, geri safftakiler de onlara uymuşlar. Birinci safftakiler Ra-sûlullah'ı hâlâ rukû'da görünce tekrar rukû'a varmışlar, geridekiler de onlara bakarak tekrar rukû'a varmışlar. Rasûlullah kalkınca geri safftakiler iki defa rükû' edildi zannederek, kendi meşhûdlanna göre rivayette bulunmuşlar. Mü'-minlerin annesi Âişe kadınlar saffında veya hücrelerin birinde, İbn Abbâs da yaşının küçüklüğü hasebiyle çocuklar saffında bulundukları için, geride olanların zannedebilecekleri tarzda rivayette bulunmuş olabilirler. Rukû'un taaddüdü hadîsleri çok kuvvetli olmakla beraber, anlatışlarda farklılıklar vardır. Binâenaleyh hüccetliğe elverişli değildir". Hulâsa, rivayet tarîklerine bakılırsa, bu hadîslerin hepsi de sahîh veya ha-sendir. Bundan dolayıdır ki, hangi birine tutunmuş bir taife varsa, onlara karşı rivayetler tenkîd yolundan diğer sahîh hadîsler ile veya kıyâs ile ihticâc edilegelmiştir.
1213
9- Kusüf Namazının Cemaat Halinde Kılınması Babı
Abdullah ibn Abbâs, Zemzem'in gölgeliğinde, topluluğa bu namazı kıldırmıĢtır 1654[24]. îbn Abbâs'ın oğlu Alî, insanları namaz için toplamıĢtır 1655[25].
İbn Hazm, Peygamber'in kusûfların birinde iki rek'at namaz kıldırıp, iki rek'atın birinde Ve'n-Necmi Sûresi*ni okuduğuna dâir Hasen Basrî'nin mürsel rivayetini aldıktan sonra, şöyle der: "Seleften bir taife bununla amel etmiştir. Bu cümleden olarak Abdullah ibnu'z-Zubeyr (Radiyallâhu anhuma) da kusûf-ta diğer namazlarda olduğu gibi, yalnız iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu hatâya nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yİ tahtıe etmeyi daha hakklı buluruz. Zîrâ Abdullah İbnu'zZubeyr, Rasûlullah'ın sahâbîsidir ve bildiği ne ise onunla amel etmiştir. Urve ise bilmediği bir şeyi inkâr etmiştir". Bununla beraber İbn Hazm, sıhhati sabit olmuş hadîslerin hepsi ile amel etmeyi caiz görür (Tecrid Ter., III, 322-323). Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in kusûf namazını, sabah namazı gibi birer rükû' H ile kıldırdığı ve kardeşinin onun bu fiilini sonradan sünnete tecâvüz saymasını, "_., Buhârî bu Kusûf Kitâbı'nın sonuncu babının altındaki mutâbaa hadîsinde tes-bît etmiştir (Kitâbu'l-Kusûf, 19. bâb, 23. hadîsin devamı). 1654[24] Bu ta'lîkı eş-Şâfiî İle Saîd ibn Mansûr beraberce Sufyan ibn Uyeyne'den; o da Süleyman el-Ahvel'den olmak üzere tahrîc etmişlerdir 1655[25] İbn Hacer: Bu habere mevsûl olarak vâkıf olamadım, demiştir. îbn Abbâs'ın oğlu Alî, hicrî 40. yılda, Alî'nin öldürüldüğü gece doğmuş, bu sebeble kendisine onun adı ve künyesi verilmiştir. Tâbiî'dir. Doğumu 40, Ölümü 114 veya 118 hicret yılındadır. Kendisi
1214
Ġbn Umer de halka cemâatle kusûf namazı kıldırrmĢtır 1656[26].
12-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutuldu da Rasûlullah Ģöylece namaz kıldırdı: Namaza durdu ve takriben el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar süren uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra rukû'dan yükselip birinci kıyamdan kısaca olmak üzere, uzun bir kıyam daha yaptı. Sonra ilk rukû'dan kısaca olmak üzere, uzun bir rükû' daha yaptı. Sonra secdeye vardı. (Ġki secde yaptıktan) sonra, uzun bir kıyam daha yaptı ve bu kıyam, ilk kıyamdan kısa oldu. Sonra ilk rukû'dan kısa olmak üzere uzun bir rükû' yaptı. Sonra bu rukû'dan yükselip yine ilk kıyamdan kısa süren, uzun bir kıyam daha yaptı. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu rükû' ilk rukû'dan kısa sürdü. Sonra secde yaptı.
bütün Abbasî Halîfeleri'nİn dedesİdir. Çok secde ettiği için es-Seccâd lâkabıyle meşhurdur (Aynî, Kastallânî). 1656[26] Bundan önceki haberin bakiyyesi olmak muhtemildir. İbn Ebî Şeybe bunun ma'-nâsıyle bir haberi mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî'nin bunların hepsi ile muradı, kusûf namazında cemâatin meşrûiy-yetine şah id getirmektir
1215
(Secdelerden) sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı1657[27]. Akabindeki hutbede: "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmazlar. Binâenaleyh sizler bunu (yânî bu ikisinden birinin tutulmasını) gördüğünüzde hemen Allah 'ı zikrediniz" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, biz seni (namaz içinde) durduğun yerden bir Ģeye elinle uzandığını gördük. Sonra (yine namaz içinde) irkilip geri geri geldiğini gördük, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah: "ġübhesiz ben cenneti gördüm ve elimle bir salkıma uzandım. Eğer ben o salkımı ele geçirebilseydim, dünyâ bakî kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi)1658[28]. Ve bana ateĢ de gösterildi. Öm
1657[27] îbn Abbâs'tan rivayet olunan kusûf namazları ta'rîfi üçer rukû'lu ve ikişer ru-kû'Iu olmak üzere iki türlüdür. Bu rivayetteki ta'rîfi ikişer rukû'lu ve uzun kı-yâmlı, uzun kırâatli ve uzun rukû'lu olarak, Hz. Âişe tarafından rivayet edilip, daha önce geçmiş olan kusûf namazı ta'rîfine uygun olanıdır. 1658[28] Cennet taamının dünyâya müsâade edilmemesindeki hikmeti beyân için sarihlerin kimi: Cennetin yemişleri " Kesilmeyen, yasak da edilmeyen... "(eI-Vâkıa:33) âyeti hükmünce, devamlı ve bakîdir; dünyâ ise fânîdir. Fena bulacak yerde, fena bulmayan ni'met yakışmaz; kimi de: Eğer insanlar onu görmüş olaydı îmânları, îmân bi'ş-şahâde olurdu, hâlbuki onlar gaybe îmân ile mükellef olup, el
1216
rümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbad hiçbir manzara görmemiĢtim. Ve cehennemin ahâlîsinin çoğunu da kadınlar olarak gördüm" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, ne sebeble (kadınların çoğu cehennemlik oluyorlar)? diye sordular. Rasûiullah: "Küfürleri sebebiyle" buyurdu. Allah'a îmân etmiyorlar mı? yenildi. Rasûlul-lah: "Kocalarına karĢı ni'mete nankörlük ederler. Ġyiliğe karĢı küf-rân ederler. Onlardan birine bütün ömür boyu (yâhud bütün zaman) iyilik etsen de sonra senden (hoĢlanmadığı ufacık) bir Ģey görse: Senden hiçbir hayr görmedim ki, der" buyurdu 1659[29].
En'âm: 158. âyeti mûcebince tevbe kapısı belki kapanırdı. Hâlbuki îmân ve tevbeden nasîb alacak çok kimseler vardı. Bu men' işte onlar hakkında büyük -bir lütuf olmuştur, demişler. Kimi de: Cennet amellerin mükâfatıdır. Bu da ancak âhırette olur. Onun için bu âyetin izhârı men' olundu, demişlerdir. Bu görüşlerin hepsi aklî olup, naklî delîle dayanmıyor. 1659[29] Hadîsin son fıkrası, kadınların daha çok hislerine ve duygularına mağlûb olduklarını ve buna göre hüküm verdiklerini anlatmaktadır.
1217
10- Güneş Tutulmasında Kadınların Erkeklerle Beraber Namaz Kılmaları Babı 1660[30]
13-.......Esma bintu Ebî Bekr (R) Ģöyle demiĢtir: GüneĢ tutulduğu vakitte ben, Peygamber'in zevcesi ÂiĢe'nin yanına geldim. Bir de gördüm ki, insanlar hep ayaktalar; namaz kılıyorlar. ÂiĢe de di-kelmiĢ, namaz kılıyor. Ġnsanlara ne oluyor? dedim. ÂiĢe, eliyle gökyüzüne doğru iĢaret etti de: Subhânallâhi dedi. Ben^ Bu bir âyet mi (yânî azâb veya kıyamet alâmeti mi)? diye sordum. ÂiĢe baĢıyle evet diye iĢaret etti. Esma dedi ki: Bunun üzerine ben de namaza durdum. (Kıraatin uzamasından dolayı) nihayet üzerime baygınlık geldi. Ben (yanımdaki kırbadan) baĢımın üstüne su dökmeğe baĢladım. Rasü-lullah namazdan çıkınca Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, Ģöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiĢ hiçbir Ģey kalmadı ki, bu makaamımda
1660[30] Buhârî bu başlıkla, kadınları bundan men' edenlerin kavlini redde işaret etmiştir. Bu, Sevrî ve bâzı Kûfeliler'den menkûl olup, kadınlar teker teker namaz kılarlar, demişlerdir (İbn Hacer).
1218
görmüĢ olmayayım. Bana vahy olundu ki, sizler kabirlerde Mesth Deccâl (yüzünden çekilecek) fitnelere benzer, yâhud ona yakın bir imtihana uğratılacaksınız". Aradaki râvî: Esma bu ta'bîrlerin hangisini söyledi, bilmiyorum, dedi. "(Kabre girdikten sonra) her birinize gelinecek de kendisine: Bu zât hakkın^ daki (yânî Muhammed hakkındaki) bilgin nedir? diye sorulacak. Mü *-min yâhud yakın sahibi olan kimse -Râvî: Esmâ'nın hangi sözü söylediğini bilmiyorum, dedi-: O, Muhammed'dir. O, Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de da'vetine icabet edip îmân getirdik ve (eserine) uyduk, diyecek. Bu cevâb üzerine o Ģahsa: Yat da iyice rahat et; biz senin kat'îinanıcı olduğunu bildik, denilecek. Kabirdeki kimse münafık yâhud kalbinde Ģübhe olan biri ise -Râvî yine, Esmâ'nın bu sözlerden hangisini söylediğini bilmiyorum, dedi- o soruya karĢılık: Ben bilmiyorum. ĠĢittim. Ġnsanlar bir-Ģeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim, diye cevâb verecektir".
1219
11- Güneş Tutulması Sırasında Köleye Hürriyet Vermeyi Seven Kimse Babı
14-.......Burada Esma: Yemîn ederim ki, Peygamber (S) güneĢ tutulması dolayisıyle köle azâd etmeyi emretti, demiĢtir 1661[31].
12- Mescid İçinde Güneş Tutulması Namazı Kılınması Babı
15-.......Bana Mâlik, Yahya ibnSaîd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etmiĢtir. Bir Yahûdî kadın birĢey istemek için ÂiĢe'nin 1661[31] Köle azad etmeyi tavsiye etmesi, bunun iyilik vecihlerinin en yükseği olmasın-dand.r. Yoksa buna imkân bulamayanların diğer iyilik yollarından hangilerini yaparlarsa girişmeleri mendûbdur. Buradaki emr, vucûb için değil, nedb vd ıî£iq£ eder.Peyga,?ber'İLn bu emrinde bir hikmet de-şu idi: Mü'minlerin tahayyül bile arm nTanaT f "^ olmak için, can azâd etmelerini, AllaS kuL kaama en S- ?nbînnden hÜrdyete Cıka™ala"nı hâtıra getirmek, bu ma-kaama en munasıb olan vasiyetlerdendir. Nitekim başka bir hadîste MrlZLrT' AHak Tam dQ QZâd °lmm her uzvu™ ****- °*M edenin bir uzvunu cehennem ateşinden azâd eder" buyurulmustur. Efdal olan işte budur. Buna gücü yetmeyen de: " & & £ juı ^ = Cehennem ateşinden hiç olmazsa yarım hurma sadaka vererek korununuz'' vasıyyeti ile amel etmesi gerekir (Tecrıd Ter., 111,343.344)
1220
yanına gelmiĢ ve ona: Allah seni kabir azabından korusun diyerek duâ etmiĢ. Bunun üzerine ÂiĢe, Rasûlul-lah'a: Ġnsanlar kabirlerinde azâb edilirler mi? diye sormuĢ. Rasûlul-lah da: ' 'Ondan (yânî kabir azabından) A ilah 'a sığın ınm'' buyurmuĢtur. Sonra Rasûlullah, (oğlu Ġbrahim'in vefatı sebebiyle) sabah vakti bir bineğe binip çıktı. Derken güneĢ tutuldu. Rasûlullah kuĢluk vaktinde (cenazeden) döndü de (ailelerine mahsûs olan) hücreler arasına uğradı 1662[32]. Sonra (mescidde) ayağa kalkıp namaza durdu. Ġnsanlar da arkasında namaza durdular. Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı, sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra rukû'dan yükselip uzunca bir kıyam daha yaptı. Bu, evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı; bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan yükseldi ve uzun bir secde yaptı. Sonra ayağa kalktı, yine uzun bir kıyam yaptı. Bu da evvelki 1662[32] Ailelerine mahsûs olan bu hücreler, mescide bitişik olduğu için "Hücrelere uğradı, sonra ayağa kalkıp namaza durdu" demesi, bu namazın mescid İçinde kılındığını ifâde ediyor. Müslim'deki Süleyman ibn Bilâl rivayetinde mescidde kılındığı sarahatle İfâde edilmiştir. Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı da burasıdır. Bundan dolayı güneş tutulması namazı sahrada kılındığı gibi, mescidde kılınması da sünnet oluyor.
1221
kıyamdan kısadır. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Bu rükû' da evvelkinden kısadır. Sonra tekrar uzun bir kıyam yaptı. Bu da evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu da evvelki rukû'dan kısadır. Sonra secde yaptı. Bu secde, evvelki sucûddan kısa sürdü. Sonra namazdan çıktı. Müteakiben Rasûlullah (hutbede) Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Sonra sahâbîlerine kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretti.
13- Bab:
"GüneĢ hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmaz". Bu hadîsi Ebû Bekre Nufey' îbnu'l-Hâris, Mugîretu'bnu ġu'be, Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî, Abdullah ibn Abbâs ve Abdullah ibn Umer -Allah onlardan razı olsun- rivayet etmiĢlerdir 1663[33].
16-.......Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) Ģöyle demiĢtir: 1663[33] Bu, sahâbîlerin haber verilen şu rivayetlerinin hepsi, bu kitabın bâblarında mev-sûlen nakledilmiş bulunmaktadır
1222
Rasûlullah (S): "GüneĢ iie ay, hiçbir kimsenin ölümünden, ve hayâtından dolayı tutulmazlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunların tutulduklarını görünce hemen namaza durun" buyurdu.
17-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûluliah zamanında güneĢ tutuldu. Peygamber ayağa kalkıp insanlara namaz kıldırdı. ġöyle ki: Kıraati uzattı. Sonra rukû'a vardı ve rukû'u uzattı. Sonra rukû'dan baĢını kaldırdı ve tekrar kıraati uzattı. Bu ikinci kıraati, birinci kıraatinden kısarak idi. Sonra tekrar rukû'a vardı ve bu rukû'u birinci rukû'undan biraz eksik uzattı. Sonra rukû'dan baĢını kaldırdı. Akabinde iki secde yaptı. Sonra ayağa kalktı ve bu ikinci rek'atta da birinci rek'atta yaptığı gibi yaptı. Sonra hutbeye kalktı da: "ġübhesiz güneĢ ile ay, hiçbir kimsenin ölümü, ve hayâtı için tutulmazlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir ki, Allah bunları kullarına gösterir. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen
1223
namaza sığınınız" buyurdu 1664[34].
14- Güneş Tutulması Zamanında Zikretmek Babı
Bu, güneĢ tutulması sırasında zikr etmeyi, Ġbnu Abbâs (R) rivayet etti1665[35].
18-.......Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî (R) Ģöyle demiĢtir: GüneĢ tutuldu.Bunun üzerine Peygamber (S) bunun saat (yânî kıyamet alâmeti) olmasından korkarak belinleye belinleye telâĢla kalktı ve mescide geldi. Ve o zamana kadar asla yaparken görmediğim en uzun kıyam, en uzun rükû' ve en uzun sucûdlarla namaz kıldırdı 1666[36] ve: "Allah 1664[34] Metindeki el-Fezaı aslında masdârdır. Belinleme ve uçunmadır ki, ansızın zuhur eden korkunç bir hâdise üzerine insana arız olan ürkeklik ve korku demektir. İlâ ile sîgalandığında yardım istemek ve bir kimseye sığınmak ma'nâsmadır.. (Kaatnûs Ter.). 1665[35] İbn Abbâs'ın bu rivayeti, aynı kitabın "Kusûf namazını cemâat hâlinde kılmak bâbı"nda geçmiştir. 1666[36] Kattu" kelimesi, kaaideye göre menfî maziden sonra gelir. Bu rivayette ise Yûsuf:85. âyetinde olduğu gibi " (L-) = Mâ"siz olarak "iui iü öjj= ^a' eytuhu kattu yef'aluhu" suretinde gelmiştir. Bununla beraber diğer bâzı nüshalarda kaaideye uygun olarak "fak iü ^İjU "
1224
Taâlâ'mn göndermekte olduğu iĢte bu âyetler, hiçbir kimsenin ölmesinden, ve hayâtından dolayı olmaz. Lâkin Allah bu tutulma ile kullarını korkutur. Binâenaleyh sizler bu kabilden (korkunç) birĢey gördüğünüz zaman hemen Allah'ı zikr etmeye, Allah'a dua etmeye ve Allah'tan mağfiret istemeye (koyulup) sığınınız" buyurdu 1667[37].
15- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Dua Etmek Babı
Bu sırada duâ etme hadîsini Ebû Mûsâ ile AiĢe
şeklinde de zabtedilraiştir. Ebû Musa'nın: "Peygamber bunun saat olmasından korkarak telâşla kalktı..." ifâdesi, kendince Peygamber'in sür'atle yerinden kalkmasının sebebini göstermiş gibidir. Gerçi böyle bir hâdiseden korkulmasında haklı sebebler vardır: "Fakat insan önündeki (o kıyameti) yalanlamak diler; kıyamet günü ne za-mânmış, diye sorar, tşte göz (hayretle ve dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan 'Kaçış nereye?' diyecek., "(el- Kıyâme:5-10); "Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz" (e\4srZ;59) bu se-bebleri gösterir. Böyle olmakla beraber Peygamber'in buradaki sür'atli ve telâşlı hareketi, peygamberliğin son yılında tekerrürü umulmayan ve devamı bir iki saate sığabilecek olan bu hâdiseyi, en mühim bir irşâd ve ta'lîm vazifesi sayması ve bu fırsatı kaçırmamaya gayret etmesidir. 1667[37] Hadîsin son fıkrası, bâb başlığına delîl olan yeridir.
1225
(R) Peygamber(S)'den söylemiĢlerdir 1668[38]. .:
19-.......Bize Ziyâd ibnu Ilâkatahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Mugîre ibnu ġu'be'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber'in oğlu Ġbrahim'in öldüğü gün güneĢ tutuldu. Ġnsanlar, güneĢ Ġbrahim'in ölümü için tutuldu, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmazlar. Sizler bunları (tutulmuĢ) gördüğünüz zaman hemen Allah 'a duâ ediniz ve açılıp parlayıncaya kadar namaz kılınız" buyurdu 1669[39].
1668[38] Ebû Musa'nın hadîsi bundan önce geçti. Âişe'nin hadîsi ise gelecek olan bâbdadir. 1669[39] Peygamber'in bu oğlu hakkında 5 numaralı haşiyede kısaca bilgi verilmişti. Peygamber hutbesinin bu kısmı ile yıldızların yeryüzündeki vakıalara müessir ol duğu hakkında -ve hattâ şimdi bile avâmm arasında- yaşayan bâtıl bir i'tikaadı bertaraf etmiş oluyor. Güneş de, ay da Allah'ın kudretine musahhar iki mahlûkudur. Başka mahlûklara tasallut ederek, meselâ yeryüzünde ölüm gibi, harb gibi, karanlık ve kıtlık gibi zararlar meydana getirmeye kaadir olamadıklarından başka, Allah'ın teshîri ile musahhar olduklarından kendi nefislerinde vâki' olan hâdiseleri bile def ve ref etmekte zerre kadar dahi ve te'sîrleri yoktur. Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu demek, yıldızların te'sîrlerine inanılması bâtıl inancına benzer, İşte Peygamber, güneş ve ayın kimsenin ölüm ve hayatiyle alâkalı olmadığını, husuf ile kusûfun, bunların kendilerine göre konulmuş
1226
16- İmamın, Güneş Tutulması Hutbesinde "Amma Ba'du" (Hitab Ayırımını) Söylemesi Babı
Ve Ebû Usâme Ģöyle demiĢtir: Bize HiĢâm (ibn Urve) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Munzir kızı Fâtıma, Esmâ'dan haber verdi. O, Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S), güneĢ karanlıktan açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde hutbeye giriĢti. ġöyle ki: Evvelâ Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd etti. Sonra "Amma ba'du" dedi 1670[40].
kaanûnlara göre cereyan ettiklerini, bu vesîle ile ve en güzel şekilde öğretmiş, yanlışın, hurafenin yayılmasına fırsat vermemiştir. 1670[40] Buhârî, bu başlığı içinde Esma hadîsini kısaltılmış ve muallak hâlde getirmiştir. Bu hadîs, bu tarîkten olmak üzere mufassal olarak Kitâbu'l-Cumua'da da geçmiştir. Amma ba'du, Arab hatîblerinin emîrler huzurunda inşâd eyledikleri hutbede duadan sonra getirmekte oldukları bir kelimedir.' 'Sana olan bu duamdan sonra*' takdirindedir. İlk defa Dâvûd Peygamber yâhud bir kavle göre Ka'b ibnu Lueyy tekellüm eylemiştir. Müelliflerin dibacelerde "Amma ba'du" sözleri, "Besmele, hamdele ve salvele'den sonra" takdirinde olur (Kaatnûs Ter.). Buna, Allah'a hamd ve senadan ibaret olan hutbe girişi ile asıl hutbe arasını ayırdığı için "Faslu'l-hitâb = Hitâb ayırımı" denilir. "Sözün bundan ötesine gelince:" denilmiş oluyor.
1227
17- Ay Tutulmasında da Namaz Kılmanın Meşrü'luğu Babı
20-.......(Ebû Bekre-R-:) Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu da, Rasûlullah (S) iki rek'at namaz kıldırdı, demiĢtir1671[41].
21-......, Ebû Bekre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu. 3unun üzerine Rasûlullah ridâsını arkasından sürük-leye sürükleye (odasından) dıĢarıya çıktı da nihayet mescide
Demek ki, Peygamber'in bu hutbesi de, cumua ve bayram hutbeleri hey'e-tinde ve görünüşe göre namaz hutbesi olarak şartlarını cami' olmak üzere îrâd buyurulmuştur 1671[41] Buhârî burada Ebû Bekre hadîsini iki tarikten kısa ve uzun olarak getirdi. Kısa olanda ne lâfız, ne de ihtimâl olarak ayın zikri yoktur diye i'tirâz edildi. Buna Buhârî, kısa olan hadîs, uzun hadîsin bir kısmı olduğunu beyân etmek istedi. Uzuna gelince, ondaki "Şübhesiz güneşle ay..." kavlinden sonraki "Bu tutulma olduğu zaman namaz kılınız" emrinden, kasdedilen hüküm (yânî ay tutulmasında da namaz kılma hükmüjalınır diye cevâb verilir. Kaldı ki, bu hadîsin ~\ bâzı tarîklerinde "Bu ikisinden Biri tutulduğu zaman..." şeklinde gelmiştir (İbn Hacer). Onaltı rakamıyla geçen Ebû Mes'ûd hadîsinde de güneş ve ay zikredildikten sonra, onlara dönen teşriiye zamîrİ ile, onların tutulmaları akabinde namaz emredilmişti. Binâenaleyh, o da bu hükme delîl olabilir (Kastallânî).
1228
vardı1672[42]. Ġnsanlar da O'nun yanına toplandılar. Rasûlullah insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. GüneĢ de açıldı. Bunun akabinde Rasûlullah Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah'ın (yarattığı) âyetlerden iki âyettir. Ve bunlar hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Bunlarda tutulma olduğu zaman, sizin baĢınıza gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılınız ve dua ediniz" buyurdu. (Râvî dedi ki:) Bu hutbenin sebebi Ģu oldu: Peygamber'in Ġbrâhîm adiyle söylenen bir oğlu vefat etti de (bâzı) insanlar bu
1672[42] Buradaki eteklerini sürümek ve yürürken toplamamak dikkatsizliği, birçok hadîslerde nehyedilen ridâ sürümek kabîlinden değildir. Bu etek sürüme kibir ve azamet eseri olursa kötü denmiştir. Burada ise İslâm'dan sonra yeni meydana gelmiş olan bu hâdisenin ehemmiyeti ve ümmetine bir azâb inmesinden dâima endişeli olan Peygamber'in hâdise ile ifrat derecede meşguliyeti bu i'tinâya vakit bırakmamıştır. Yoksa Peygamber kadar tevâ2Û'da kararlı hiçbir ferd yaratılmamış olduğunda şübhe yoktur. Hattâ Peygamber o kadar telâş ve acele ile hücresinden çıkıp mescide doğru yürümüştür ki, Esma bintu Ebî Bekr'in Müs lim'deki rivayetine göre, feza'm (korkunun) şiddetinden ötürü kendi ridâsı yerine yanlışlıkla kadınların feracelerinden birini giyip dışarı çıkmış, ridâsı hemen arkadan yetiştirilmiştir. Bu telâş ve acelenin sebebi, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'nin fiki rince bu hâdisenin kıyamet alâmeti olması korkusu idi (14. Bâb,17. hadîs).
1229
hususta dedikodu etmiĢlerdi 1673[43].
18- Bab: Kusüf Namazında İlk Rek'at Daha Uzundur 1674[44]
22-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) güneĢ tutulmasında sahâbîlere iki rek'at içinde dört rükû' olarak namaz kıldırdı. îlk rukû*lar daha uzundur 1675[45].
1673[43] İnsanlar Câhiliyye'deki "Güneş ile ay âlemde bir ölüm ve zarardan dolayı değişme îcâb ettirirler, yânî tutulurlar" şeklindeki i'tikaadlannı söylemişlerdi. Rasûlullah hemen o İ'tikaadm bâtıl olduğunu bildirmiştir (Kastallânî). 1674[44] Yânî kusûf namazında birinci rek'atm rukû'ları derece derece daha uzundur. Bu birinci rek'at ikinciden; İkinci rek'at üçüncüden; üçüncü rek'at da dördüncüden daha uzundur demektir. 1675[45] İbn Battal şöyle dedi: Birinci rek'atın, iki kıyam ve iki rükû' ile beraber, yine kıyam ve rjıkû'larıyle birlikte ikinci rek'attan daha uzun olduğunda ihtilâf yoktur. Âlimler ikinci kıyam ile iki rukû'nun, birinci kıyam ile iki rukû'undan daha kısa olduğunda ittifak ettiler de, ikinci rek'atın ilk kıyamı ile rukû'u hususunda ihtilâf eylediler. Bu ihtilâfın sebebi ise " JjVı rLüı ûjj yj= O ilk kıyamdan kısadır" sözünün ma'nâsınm anlaşılmamasıdır. Acaba bununla murâd, ikinci rek'attan olan birinci midir, yâhud da zamîr cemî'ine mi dönmektedir? Bu takdirde herbir kıyam, kendinden öncekinden kısa olur... (Kirmânî, İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).
1230
19- Kusüf Namazında Kıraati Açıktan Okumak Babı
23-.......bize el-Velîd (el-KuraĢî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Nemir (Abdurrahmân edDımaĢkî) haber verdi. O, Ġbn ġihâb'dan; o da Urve'den; o da ÂiĢe(R)'den iĢitti ki, Peygamber (S) kusûf namazında kıraatini açıktan okumuĢtur 1676[46].
1676[46] Kusûf namazı kıraatinde açıktan ve gizli okumak mes'elesi munâzaalıdır. Bu hadîsteki "Kusûf" lâfzını kamere hamledenler husufta cehrî, kusûfta gizli okumaya tutunmuşlardır. Zîrâ birincisi gece namazı,'diğeri gündüz namazıdır. Ancak hadîsteki kusûf, hassaten kamer husufu demek olmadığı diğer tarîklerle sabit w olduğundan, Tirmizî'nin nakline göre husufta da, kusûfta da cehren kıraat İmâm Mâlik, Ahmed ve İshâk ibn Râhûye'nİn mezhebidir... İki kusûfta cehre kaail olanlar, buradaki hadîse tutunurlar. Güneş tutulmasında gizli okumaya kaail olanlar ise Semure ibn Cundeb (R), Tırmİzî.Ebû H!- Dâvûd, Neseî, İbn Mâce ve Tahâvî taraflarından tahrîc edilen ve Tirmizî'nin "Bu hasen, sahîh bir hadîstir" kaydıyle sıhhati gösterilen hadîs ile, İbn Abbâs'-m "Ben kusûf namazında Peygamber (S)'den bir kelime bile işitmedim" hadîsidir ki, bu son hadîste İbn Abbâs, Rasûlullah'm yambaşında namaza durduğunu haber veriyor... Lâkin cehre kaail olanlar, İbn Abbâs hadîsinin hep çürük yollardan rivayet edilmekle beraber, Peygamber'e yakın durduğu da bu çürük yollardan olsun sabit olmadığını, Semure ile İbn Abbâs'ın geri şaftlarda kalıp, kıraati işitmemiş oldukları muhtemel olduğunu, kusûf namazında Âişe'nin cehr rivâ yeti birçok yollardan sabit olmuş bir hadîs olduğu gibi, Alî ibn Ebî Tâlib'in de güneş tutulma namazım cehf ile kıldırdığını İbn Huzeyme ile Tahâvî'nin sahîh isnâdlarla zikretmiş
1231
Peygamber kıraatini bitirdiği zaman Attâhu Ekber deyip rukû'a vardı. Rukû'dan yükseldiği zaman Semiallâhu limen hamidehu, Rabbena ve lekeH-hamd dedi. Sonra kusûf namazında tekrar kıraate baĢlardı ki, iki rek'at içinde dört rükû ile döTt secde ederdi. (Yine Velîd dedi ki:) el-Evzâî ve ondan baĢkası Ģöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den iĢittim; o da Urve'den; o da ÂiĢe(R)'den (O, Ģöyle demiĢtir)1677[47]: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutuldu da Rasûlullah, Bi 's-salâti câmiaten (yânî cemâatle namaza hâzır olun) diye nida etmek üzere munâdî çıkardı. Akabinde öne geçti ve iki rek'at içinde dört rükû' ile dört secde yaparak, kusûf namazını kıldırdı. Velîd Ģöyle dedi: Ve yine bana Abdurrahmân ibnu Nemir haber verdi. O, Ġbnu ġihâb'dan bunun (yânî birinci hadîsin) benzerini iĢit-miĢtir. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye hitaben: Senin kardeĢin böyle yapmadı. KardeĢin Abdullah ibnu'z-Zubeyr Medine'de kusûf namazı kıldırdığı zaman, sabah namazı gibi iki rek'at namazdan baĢkasını kıldırmadı,
olduklarını, i'tirâz makaammda söylerler... (Tecrîd, Ter., III, 349-350). 1677[47] Bunu Müslim, mevsûlen rivayet etmiştir
1232
dedim. Urve: Evet, çünkü o sünnete denk düĢüremedi, dedi1678[48]. Kusûf namazında kıraati açıktan okumak hakkındaki bu hadîsi, ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Sufyân ibnu Huseyn ile Süleyman ibnu Kesîr, Ġbnu Nemir'e mutâbaat etmiĢlerdir 1679[49].
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
17- EBVÂBU SUCÛDİ'L-KUR'ÂN (Kur'ân 'ın Secde Edilecek Yerlerine Âid Bâblar)
1680[1]
1678[48] el-Kusmeyhenî rivayetinde: " i*-Ji 'u-*ı «îl J*t & = Sünnette hatâ ettiği için" şeklindedir. Bu rivayet, 4. Babın 7. hadîsinde de geçmiş ve oradaki haşiyede de kısaca bilgi verilmişti 1679[49] Sufyân ibn Huseyn'inkini Tirmizî, Süleyman ibn Kesîr'inkini de Ahmed ibn Han-bel mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî). 1680[1] el-Müstemlî nüshasında bu Ģekilde gelmiĢtir. Diğerlerinin rivayetlerinde "Bâbu mâ câe fî sucûdi'l-Kur'ân ve sünnetihâ (elAsîlî'de: Ve sünnetihî) - Kur'ân'ın secdeleri ve tilâvet secdesinin
1233
sünnetliği hakkında gelen hadîsler babı" Ģeklindedir. Ebû Zerr nüshasında Besmele düĢmüĢtür. Kur'ân-ı Kerîm'in ondört veya onbeĢ yerinde okuyanın da, dinleyenin de secde etmesi gereken Secde âyetleri vardır. Elimizdeki basılı Mushaf'larda bunların yalnız ondördü iĢaretlenmiĢtir. Bu secde yerleri, sırasıyla Ģunlardır: 1. el-A'râf: 206 8. el-Furkaan: 60 12. Fussilet:37 2. er-Ra'd:I5 9. en-Neml:25 (-26; Mâlik 13. en-Necm:62 3. en-Nahl:49-50 ve ġafiî'ye göre) 14. el-ĠnĢikaak:21 4. el-îsrâ:107 10. es-Secde:15 15. el-Alâk:19 5. Meryem:58 II. Sâd: 24 (Burada secde etmek 6. el-Hacc:18, 77 Mâlik ve ġafiî'ye göredir. Hanefî'ye göre burada secde yoktur.) Bu secde âyetlerinin sayısını onbeĢten on'a kadar indiren görüĢler de vardır. Ġbnu Ebî ġeybe'nin Ġbnu Mes'ûd'dan rivayetine göre, Azâimu Sucûd, yânî vazgeçilmeyecek olan secdeler Benû Ġsrâîl, el-Ġsrâ, Ve'n-Necm, el-lnĢikaak ve Ġkra' bi's-mi Rabbike olmak üzere beĢtir. Yine Ġbnu Ebî ġeybe'nin Alî'den rivayetine göre Azâimu Sucûd, Elîf Lâm Tenzil, Hâ Mîm, Ve'n-Necmi, îkra' bi's-mi Rabbike olmak üzere dörttür. Azâimu Sucûd üçtür diyen de vardır. Tilâvet secdesinin sebebi, okuma, iĢitme ve iktidâdır. Binâenaleyh okuyan secde edeceği gibi, iĢiten de secde eder. Cemâat içinde olup iĢitmeyen de, imâma uyarak secde eder. Hanefîler'e göre tilâvet secdesi okuyana, kasıdlı kasıdsız iĢitene vâcibdir. Çünkü Hakk Taâlâ Ģöyle buyurur: a. " jjâilj M oijüı \j& tsĢ ıiij a>Uj/5l (4ĠLĠÎ = Onlara ne oluyor ki îmân etmiyorlar, karĢılarında Kur 'ân okunduğu vakitte secde etmiyorlar * '(el-fnĢikaak:20-21); b. "tj-i^tj Âı ı_.ĠLJj= Artık Allah'a secde edip ibâdet etfım'z"(elHacc:77); c. " u^ij i>-ij = Secde edip Allah'a yakınlık peyda «_/*'{elAlâk:i9). Son iki âyetteki emirler vucûb için olduğu gibi, ilkinde de Kur'ân'ı iĢitip secde etmeyenler, Allah tarafından kötüleniyor.Zemm ve kötüleme ise ancak vacibin terkine terettüb eder.
1234
1-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Mekke'de iken Ve'n-Necmi Sûresi'm okudu da bunun sonunda secde yaptı. O'nunla beraber olanlar da, bir ihtiyar müstesna (mü'min ve müĢrik) hep secdeye vardılar. O ihtiyar kimse de bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına götürdü ve: Bu kadarı bana yeter, dedi. ĠĢte o kimse ki, ben onu bundan sonra (Bedr'de) kâfir olarak öldürülmüĢ gördüm 1681[2].
1- Es-Secde, Yani “Elîf Lâm Mîm. Tenzîlu'1-Kitâb” Süresinin Secdesi Babı
2-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir:
ġafiî'ye göre tilâvet secdesi müekked sünnettir. Bir rivayete göre Mâlik, Ġmâm Ahmed, Ġsjıâk, Evzâî, Dâvûd Zahirî de sünnettir demiĢlerdir. 1681[2] Müellif Buhârî niçin Ve'n-Necmi ile baĢladı? dersen; çünkü bu, içinde secde bulunup ilk indirilen sûredir diye cevâb veririm. Nitekim Buhârî'deki tsrâîl rivayetinde böyle sabittir. îkra' Sûresi ilk indirilen sûre olduğunda icmâ' vardır diye i'tirâz edilirse, Ġkra'dan ilk nazil olan baĢ tarafıdır. Onun geri tarafı Ebû Cehl'in Peygamber'i namazdan nehyetmesi hakkındaki hadîs delâleti ile daha sonra nazil olmuĢtur diye cevâb verilir. Müellif bu hadîsi yine burada, Peygam-ber'in Bi'seti'nde, Mağâzî'de ve Tefsîr'de getirmiĢtir (Kastallânî).
1235
Peygamber (S) cumua günü sabah namazında Elîf Lâm Mîm. Tenzîlul-kitâbi lâ reybefîhî min RabbVl-Âlemîn, yânî es-Secde Sûresi ile Hel-etâ ale'l-insâni... Sûresini okur idi1682[3],
2- Sad Süresi'ndeki Secde Babı
3-.......Ġbn Abbâs (R): Sâd Sûresi'ndeki secde, kat'iyetle emredilmiĢ secdelerden değildir. Hâlbuki ben Peygamber(S)'i, bu sûrede secde ederken görmüĢümdür, dedi 1683[4].
1682[3] Bu hadîste secde tasrîh edilmedi. Fakat Taberânî'nin elMu'cemu's-Sagtr'indeki Alî hadîsinde t« tasrîh vardır. Alî (R): Peygamber (S) sabah namazında Tenzîl es-Secde Sûresi'nde secde etti, demiĢtir (Kastallânî). tbnu Battal: Âlimler, es-Secde Sûresi'nde secde etmek üzerine ittifak etmiĢler, ancak bu sûre ile kılman namaz içindeki secde hususunda ihtilâf eylemiĢlerdir, demiĢtir (Ġbn Hacer). Bu hadîs, Cumua Kitâbi'nda da geçmiĢ ve gerekli açıklamalar orada verilmiĢti. 1683[4] Hadîs metninde geçen azâim, azîmet'in cem'idir. el-Azm, ve'l-Azîm, ve'1-Azîme bir nesneyi iĢlemeğe kat'î kalb bağlamakla kasd ve teveccüh kılmak ma'nâsma-dır. Bir kavle göre bir iĢte ciddi sa'y ve ihtimam eylemek ma'nâsınadır... el-Azâim, azîme'nin cem'idir,... ve Allah Taâlâ'nm kullarına emr ve îcâb eylediği farzlardan ibarettir (Kaamûs Ter.). Azîme, aslında bir Ģeye gönül bağlamak ma'nâsma konulmuĢ iken, sonra Allah'ın emir ve îcâb eylediği farzlarda
1236
3- Ve'n-Necmi Süresi'ndeki Secde Babı
Bu sûredeki secdeyi Ġbn Abbâs, Peygamber(S)'den olmak üzere söyledi 1684[5].
4-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ve'n-Necmi Sûresi'ni okudu da bitiminde secde etti. Oradaki topluluktan hiçbir ferd kalmayıp, muhakkak secde etti. O topluluktan bir kimse de bir avuç çakıl veya toprak aldı da onu yüzüne doğru yükseltti ve: Bu kadarı bana yeter, dedi. Yemîn olsun, ben o kimseyi sonra kâfir olarak öldürülmüĢ
kullanılmıĢtır. Sâd Sûresi'ndeki secdenin subûtu hakkında pek ihtilâf yoktur. Yalnız Ġhtilâf, bu 'secdenin azîmetli secdelerden, yânî kat'îyetle emredilmiĢ ve farz kılınmıĢ secdelerden olup olmadığındadır. imâm ġafiî, îbn Abbâs'm metindeki "Sâd, azîmetli secdelerden değildir.." sözüyle hüccet getirerek: "Sâd secdesi vâcib değildir. Bu bir Ģükür secdesidir. Namaz hâricinde müstehâb olarak secde edilir; namazda haramdır" demiĢtir. Ebû Hanîfe ile ashabı ise Ġbn Abbâs'ın mücerred içtihadını ifâde eden bu rivayetle amel etmeyip, Buhârî'nin Sâd Sûresi'nin tefsîrindeki nassa dayanan ve Peygamber'in fiilini bildiren rivayetlerini tercîh etmiĢlerdir 1684[5] Ġbn Abbâs'ın bu hadîsi, bundan sonra gelecek olan bâbda mevsûlen sevk edilmiĢtir (4. Bâb'ın 5 rakamlı hadîsi).
1237
görmüĢümdür 1685[6].
4- Müşrik Kişi Pis ve Onun İçin Abdest Almak (Bahis Konusu) Olmadığı Halde, Müslümanların Müşriklerle Beraber Secde Etmeleri Babı1686[7]
Ve Ġbn Umer (R) abdestli olarak secde eder idi
1687[8].
1685[6] Bu hadîs de, küçük lâfız farkıyle, bâbların baĢ tarafında geçmiĢti. 1686[7] Buhârî'nin tilâvet secdesi için abdest almanın Ģart olmayacağına, müĢriklerin abdestsiz olarak secde etmeleri ve Peygamber'in onları bundan nehy etmemesiyle istidlal eylemesi, bu secde için abdestin Ģart olması cevazından dolayı müĢkillikten hâlî olmaz. Lâkin Peygamber onları bundan nehyetmedi. Çünkü onlar inatçılar ve itaatsizlerdi. Onlara abdest almakla emretseydi, bu onlara te'sîr etmeyecekti. Yoksa sucûdun abdestsiz caiz olacağından değil (ġâh Veliyyullah, ġerhu TerScimi Sahîhi'l-Buhârî, s. 93). 1687[8] Asîlî rivayetinde böyle "gayr" lâfzının hazfi iledir. Ekseriyetin rivayetlerinde ise "t^'i j- > ^-. = Ġbn Umer abdestsiz olarak secde ederdi" Ģeklindedir. Birincisi sahâbînin hâline en lâyık olandır, Ġbn Ebî ġeybe, Ubeydu'bnu'l-Hasen tarîkinden; o da kendisi gibi olduğunu söylediği bir adamdan; o da Saîd ibn Cu-'■! beyr'den rivayet etti ki, Ġbn Cubeyr: îbn Umer binek devesinden Ġner, su döker, sonra binerdi ve secdeyi okur, abdest almiyarak secde ederdi, demiĢtir (Ġbn Hacer).
1238
5-.......Bize Eyyûb, tkrime'den; o da îbn Abriâs(R)'tan tahdîs etti ki, o Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), Ve'n-Necmi Sûresi'ni okumakla secde etti. Ve Peygamberce beraber müslümânlar da, müĢrikler de, cinn de, ins de secde etti. (Buhârî dedi ki:) Ve bu hadîsi Ġbrâhîm ibnu Tahmân da Eyyûb'dan rivayet etmiĢtir 1688[9].
5- Es-secde Süresi'ni Okuyup da Secde Etmeyen Kimse Babı 1689[10]
6-.......Atâ, îbnû Kuseyt'a Ģöyle haber vermiĢtir:
1688[9] Bu hadîste müĢriklerin müslümânlarla beraber secde etmelerine âid bilgiler, inĢâattan Tefsir Kitâbi'ndaki rivayette gelecektir. 1689[10] Buhârî bu baĢlıkla, alt taraftaki hadîsleri, Kur'ân'ın elMufassal bölümünde su-cûd yoktur yâhud husûsiyle en-Necm Sûresi 'nde secde yoktur diye hüccet yapanlara karĢı reddi iĢaret ediyor. Çünkü bu halette o sûrede sucûdu terketmek, mutlak olarak terkedildiğine delâlet etmez. Zîrâ bu terkteki sebeb, o anda ya abdestsiz bulunması, yâhud vaktin kerahet vakti olması yâhud o zaman cevazı beyân Ġçin terketmiĢ olması ihtimâlleri olabilir. Bu sonuncu Ġhtimâl, ihtimâllerin en râcih olanıdır. ġafiî de buna cezm etmiĢtir. Çünkü Ģayet vâcib olmuĢ olaydı, bundan sonra elbette ona secde etmesini emreylerdi (îbn Hacer).
1239
Kendisi Zeyd ibn Sâbit'e, en-Necm Sûresi'nin sonundaki sucûddan sormuĢ. Zeyd de Peygamber'in huzurunda Ve'n-Necmi Sûresi'ni okuduğunu ve Peygamber'in bu sûrede secde etmediğini söylemiĢtir.
7-.......Zeyd ibn Sabit (R): Ben Peygamber'in huzurunda Ve'n-Necmi Sûresi'ni okudum, fakat Peygamber (S) bu sûre(nin bitimin)de secde etmedi, demiĢtir 1690[11].
6- "İzâ's-semâu inşakkat" Süresindeki Secde Babı
8-.......Ebû Seleme (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Hureyre(R)'nin, Ġzâ 's-semâu inĢakkat sûresini okuyup secde ettiğini gördüm. Yâ Ebâ Hureyre, ben seni secde ederken görmedim mi? dedim. Ebû Hurey-re: Ben Peygamber(S)'i bu (sûrede) secde ederken 1690[11] Bundan evvel geçen îbn Mes'ûd ve ibn Abbâs hadîslerinde Peygamber'in bu sûrede secde ettiği sabit olmuĢtu. Burada ise Zeyd ibn Sabit, Peygamber'in secde etmediğini söylüyor. Bu ifâde, bundan Önceki haĢiyede iĢaret edilen ihtimâllerden biri veya bâzısından dolayı secde edilmediğini gösterir.
1240
görmeyeydim, secde etmezdim, dedi 1691[12].
1691[12] Bed'u'1-Ezân Kitâbı'nda geçen rivayet ile buradaki 6. babın 8. hadîsindeki rivayet, daha tafsîlli olarak Ģöyledir: Râvîlerden Nufey1 es-Sâiğ dedi ki: Bir defa Ebû Hureyre'nin ardında yatsı namazı kıldım. Ġzâ 's-semâu inĢakkat Sûresi'ni okuyup secde yerinde secde etti. Bu nedir? diye sordum. O da: Ebû'I-Kaasım (S)'ın ardında ben de bu secdeyi yaptım. Binâenaleyh O'na kavuĢuncaya kadar bu secdeyi hep yapıp duracağım, cevâbını verd Secde yeri bir kavle göre: Ve karĢılarında kur'ân okunduğu zaman secde etmiyorlar"(el-lnĢikaak:21) âyeti, diğer kavle göre de sûrenin sonudur. Ebû Seleme'nin ve Nufey' es-Sâiğ'in, Ebû Hureyre'ye secde etmesinin sebebini sormaları, Kur'ân'ın Mufassal bölümünde secde olmadığına dâir Ģayi' olmuĢ bulunan zaîf rivayettir. Hâlbuki Ubeyy ile Ġbn Abbâs'ın mevkuf veya mür-sel olan o hadîslerine karĢı, Ebû Hureyre'nin bu sahîh rivayetleri kuvvetli hüccettir. Ebû Hureyre'nin yedinci hicret senesinde îmân etmiĢ olduğundan, Ġslâmı müteahhir olduğu hâlde, Peygamber'in bu sûrede secde etmesini haber vermesi, Medîne'ye gelmesinden sonra secde etmediği hakkındaki rivayeti çürütür. Zîrâ kaaideten müsbit olan delil, nâfîye karĢı hüccetlikte öne geçirilir. Bu hadîste Ġmâm Mâlik aleyhine iki hüccet vardır: Ġmâm Mâlik hem farzda secde âyeti okunduğu zaman -meĢhur kavline göre- secdeyi mekruh görür, hem de el-InĢikaak Süresi'nde secdenin varlığına kaail değildir. Hanefi'ler, ġâfiîler, Hanbelîler bu sûrede secde olduğuna kaaii olmuĢlardır. Nafile namazlarda secde âyeti okumanın cevazında ise, imamlar arasında f yoktur.
1241
7- Okuyucunun Secde Etmesine Tabi' Olarak Secde Eden Kimse Babı
Ibn Mes'ûd da henüz çocuk olduğu hâlde, huzurunda secde âyetini okuyan Temîm ibn Hazlem'e; Haydi, secdeye sen baĢla, çünkü bu secdede imamımız sensin, demiĢtir 1692[13].
1692[13] Yânî secde bize senin cihetinden taalluk ettiği için, sen bizim imamımız ve met-bûumuzsun demektir. Ġbri Mes'ûd'un Temîm ibn Hazlem ile olan bu kıssasını Saîd ibn Mansûr, esSünen'inde; Ġbn Ebî ġeybe el-Musannafmda ve Beyhakî esSünen'inde mevsûl olarak rivayet etmiĢlerdir. Buhârî, Ġbn Mes'ûd'un bu rivayetini, tilâvet secdesinde muste'mi' (-dinleyici)in okuyucuya tâbi' olacağı mes'elesini te'yîd maksadıyle getirmiĢtir. Nitekim bâb altındaki hadîs de bu mes'elenin umûmî bir delili olmaktadır. Beyhakî de, Atâ ibn Yesâr'dan Ģu sözleri rivayet etmiĢtir: Atâ Ģöyle demiĢtir: Bana baliğ oldu ki, biri Peygamber'in huzurunda Kur'ân'dan bir secde âyeti okudu. Okuyan secde etti; Peygamber de ona uyarak secde etti. Sonra bir diğeri de böyle bir âyet okuduktan.sonra secde etmedi de, Peygamber'in secde etmesini bekledi. Beklemesi uzayınca: Yâ Rasûlallah, ben secde âyeti okudum, secde etmedin, demiĢ. Peygamber cevaben: "iÜ- Uj^-öj^-jI» ÜĠüi cji — //nâmımız sensin, secde edeydin, bizde seninle beraber secde ederdik" buyurmuĢtur. Aynî burada Ģöyle diyor: Rasûlullah'm ve Ibn Mes'ûd'un secde etmeyi okuyucunun sucûduna ta'lîk etmeleri "Sen secde et ki, biz de edelim" ma'nâsı-nadır, yoksa ' 'Secde etmezsen, biz de etmeyiz'' demek değildir. Zîrâ secde, okuyucuya âid olduğu gibi, iĢitene de âiddir. Tilâvet eden secde etmediği takdirde sâmi'den sakıt olmaz. Bu, ashabımız Hanefî fakîhlerinin mezhebidir. Mâlikîler ise, sâmi'a secde terettüb
1242
9-.......ĠbnUmer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), içinde secde âyeti bulunan sûreyi bize karĢı okur ve secde ederdi. Biz de (O'na uyarak) secde ederdik. O kadar (kalabalık ve sıkıĢık bir hâlde secde ederdik) ki, bâzılarımız alnını koyacak yer bulamazdı 1693[14].
8- İmam Secde Âyetini Okuduğu Zaman (Yer Darlığı ve Secde Edenlerin Çokluğundan Dolayı Secdede) İnsanların Kalabalık Edip Sıkışmaları Babı
10-....... Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) biz yanında olduğumuz hâlde secde âyetini okur ve secde eder, biz de O'-nunla beraber secde ederdik. Öyle ki bâzımız (yer darlığı ve çokluğumuzdan dolayı) alnı için üzerine koyup da secde edeceği bir yer bulamayacak kadar kalabalık
etmez de müste'mi'a eder derler. Hanbelîler'e gelince, onlar: "Okuyan secde etmedikçe müstemi' secde etmez" derler. 1693[14] Peygamber'in bu fiili " jg-" ile anlatıldığı için, bunun devamlı olduğu anlaĢılır
1243
edip sıkıĢırdık 1694[15].
9- "Aziz ve Celik Olan Allah Tilavet Secdesini Vacib Kılmamıştır" Re'yinde (Görüşünde) Bulunan Kimse Babı 1695[16]
Ve Ġmrân ibn Husayn'a: Bir kimse secdeyi dinlemek için oturmamıĢ olduğu (yânî dinleyici olmadığı) hâlde
1694[15] Müslim yine Ġbn Umer'in bu hadîsini, baĢka bir tarikten söyle rivayet etmiĢtir: = öyle olurdu ki, Rasûlullah (S) Kur'ân okuyup yanında sıkıĢık bulunduğumuz vakitte de bize secde ettirirdi. O kadar ki, bâzılarımız secde edecek yer bulamazdı; bu da namaz hâricinde olurdu". Bu rivayet " UJJ = Rubbemâ" lâfzı Ġle baĢlamıĢtır. Bu lâfız hem "nâdĠ-ren", hem de "çok kerre" ma'nâsına zıdd ma'nâlı kelimelerdendir. Burada çokluğa delâlet ettiği Buhârî'nin " otf = Kâne" rivayeti üstünlük kazanıyor. Müslim'in rivayetinden, burada kasdedilen izdihâmh secdenin namaz içinde vâki' bir secde olmadığı da anlaĢılmaktadır 1695[16] Bu bâb altında gelecek olan hadîs ile daha önce geçen Zeyd ibn Sabit hadîsinden dolayı bu görüĢte bulunuyorlar. Onlara göre el-ĠnĢikaak: 20-21. âyeti ile, " iji^ij iıi ijül.ıi = Artık Allah'a secde edip, ibâdet eyleyiniz "(en-Necm:62); " v.^'j J*^*ij = Secdeet ve Allah'a yakınlık peyda et" (eI-A'Iâk:I9) âyetleri vucûba değil, nedbe yâhud namazdaki secdeye hamledilmiĢtir. Yâhud farz namazda vu-cûb, tilâvet secdesinde nedbe hamledilmiĢtir.
1244
secdeyi iĢitirse (nasıl yapacak)? diye soruldu. îmrân: ġayet o sûreyi dinlemek için oturmuĢ olaydı, ne düĢünüyordun ki! dedi. (Buhârî dedi ki) Ġmrân bu sözü ile, dinlemek için oturan kimse üzerine secde etmeyi vâcib görmüyor gibidir 1696[17]. Ve Selmân Fârisî: Biz bunu dinlemek maksadıyle gitmedik (binâenaleyh secde etmeyiz), demiĢtir 1697[18]. Ve Usmân ibn Affân: Secde etmek ancak secde âyetini dinlemekte olana (yânî dinlemeyi kasdedip, ona kulak tutan kimseye) lâzım gelir, demiĢtir 1698[19], Ve Ġbn ġihâb ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir:
1696[17] Imrân'm bu sözünü Ġbn Ebî ġeybe, sahih bir isnâd ile mevsûl olarak rivayet :.. etmiĢtir. Dinleyiciye vâcib kılmayınca, tesadüfen iĢitene vâcib kılmaması evleviyettedir. 1697[18] Selmân'ın bu haberini Abdurrazzâk, Ebû Abdirrahmân es-Sulemîtarîkıyle mev-sûlen rivayet etmiĢtir. O Ģöyle demiĢtir: Selmân, oturmuĢ Kur'ân okumakta olan bir topluluğun yanına uğradı. Onlar secde âyetini okuyup secde ettiler. Ġmrân'a da secde etmesi söylendi. Bunun üzerine Ġmrân: Biz onu iĢitmek için gelmedik ki, demiĢtir. 1698[19] Usmân'ın bu haberini bu ma'nâ Ġle Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiĢtir. Sami' ile müste'mi' arasındaki fark Ģudur: Müste'mĠ', iĢitmeyi kasdedip ona kulak tutan kimsedir. Sami' ise, kasdetmeksizin; tesadüfen iĢilen kimsedir.
1245
Ġnsan ancak temiz olması hâlinde secde eder. Eğer sen hazarda (yânî mukîm) iken secde edecek olursan, kıbleye yönelir secde edersin. Eğer seferde binek üzerinde olursan secde sırasında kıbleye yönelmek senin üzerine borç değil, yüzünün bulunduğu cihete (îmâ ile) secde edebilirsin 1699[20]. Ve Sâib ibn Yezîd (82); kıssa anlatıcının okuduğu secde âyetinde secde etmez idi 1700[21].
11-.......Bize HiĢâm ibnu Yûsuf haber verdi. Onlara da. Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Bekr ibnu Ebî Mıiı^y-ke, Usmân ibnu Abdirrahmân'dan; o da Rabîa ibnu Abdillah el-Hüdeyr et-Teymî'den olmak üzere haber verdi. -Ebû Bekr ibnu
1699[20] Ġbn ġihâb'm bu haberini Abdullah ibn Vehb, Yûnus'tan olmak üzere mevsûlen rivayet etmiĢtir. iĢte bâb baĢlığına delîl olan yer, burasıdır. Çünkü vâcib olan secde, emniyet hâlinde binek üzerinde edâ edilmez 1700[21] Sâib ibn Yezîd (R) Medîne'de en son vefat eden sahâbîdir. Hicrî 82 yılında vefat etmiĢtir. Kaass, kıssalar, haberler ve va'zlar okuyan hikayeci demektir. Kur'ân okumayı kasdetmeksizin naklettiği haberler, va'zlar ve kıssalar arasında tilâvet secdesi olan âyeti okuduğu sırada... demektir.
1246
Ebî Muleyke: Rabîa insanların en hayırlılanndandır, demiĢtir.- Yânî bana Ebû Bekr, Usmân'dan; o da Rabîa'dan; Rabîa'nın Umer ibnu'l-Hattâb'ın meclisinde hazır bulunmuĢ olduğunun kıssasından olmak üzere haber verdi ki, Umer (R), bir cumua günü minber üzerinde en-NahI Sûresi'ni okumuĢ, nihayet secde âyetine geldiği zaman minberden inip secde etmiĢ; insanlar da onunla beraber secde etmiĢler. Ertesi cumua olduğu zaman Umer, o sûreyi yine okumuĢ, nihayet secde âyetine geldiği zaman: Ey insanlar, biz sucuda uğrayıp geçiyoruz. Binâenaleyh her kim secde ederse, muhakkak sünnete icabet etmiĢ; doğru yapmıĢtır. Her kim de secde etmezse, ona da günâh,yoktur, demiĢtir 1701[22]. Ve Umer (R), kendisi de secde etmemiĢtir. Ve Nâfî\ Ġbn Umer'den olmak üzere bu rivayette Ģunu ziyâde etmiĢtir: ġübhesiz Allah Taâlâ (tilâvette)
1701[22] Umer'itı bu sözü, tilâvet secdesinin vâcib olmayacağında zahirdir. Çünkü muhtar olarak fiili terkedenden günâhın kalkması, bunun vâcib olmadığına delâlet eder. Umer bunu bir sahabe topluluğu önünde söylediği hâlde, hiçbir kimse tarafından redd olunmadığından dolayı, sükûtî bir icmâ' olmaktadır
1247
secde etmeyi farz kılmadı; istemekliğimiz müstesnadır 1702[23].
10- Namaz İçinde Secde Âyetini Okuyup da, O Secde Âyeti Sebebiyle Hemen Secde Eden Kimse Babı
12-.......Ebû Râfi' Nufey' Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Hurfcyre'nin ardında yatsı namazını kıldım. Ebû Hureyrei/sö's-.yemâi/ inĢûkr kat sûresini okudu da, secde yerinde secde etti. Ben: Bu secde ne oluyor? diye sordum. O da: Ben Ebû'l-Kaasım(S)'ın arkasında bu secdeyi yaptım. Binâenaleyh O'na kavuĢuncaya kadar ben bu secde yerinde hep yapıp duracağım, dedi 1703[24].
1702[23] Ġsmâîlî ile Beyhakî ve diğerleri bunu böylece rivayet etmiĢlerdir (Ġbn Hacer). 1703[24] Bu hadîse âid açıklamalar, aynı kitabın 6. bâbındaki 8. hadîsin haĢiyesinde verilmiĢti.
1248
11- Kalabalık ve Sıkışıklıktan Dolayı Secde Etmek İçin Bir Yer Bulamayan Kimse Babı 1704[25]
13-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), içinde secde âyeti bulunan sûreyi okur, secde ederdi. Biz de O'na uyarak secde ederdik. Hattâ bâzımız alnım koymak için bir yer bulamıyordu 1705[26].
1704[25] Yânî bu kimse ne yapacaktır? Buhârî bu mes'elede imamlar arasında ihtilâf olduğu için, bâb baĢlığını böyle kesin bir hüküm ifâde etmiyecek Ģekilde tertîb etmiĢtir. Ġmamlardan kimi, öndeki mü'min kardeĢinin sırtına secde eder demiĢ, kimi de, önündeki secdesini yapıp bitirinceye kadar bekler, sonra secde eder demiĢtir. 1705[26] Taberânî'nin rivayetinde: " ^^ A^ <> j*-/ ***~î j^= O kadar ki, adamlar birbirinin sırtı üzerine secde etti" ziyâdesi de vardır. Buna göre kalabalıkta birbirinin sırtına da tilâvet secdesi yapılacağı anlaĢılıyor. Bunun caiz olup olmadığı mes'elesine gelince, Beyhakî'nin sahîh bir isnâd ile rivayet ettiği Umer hadîsi, 1 bunun namazda bile caiz olduğunu gösterir: Umer: "Farz olan namazda izdihamdan dolayı alnım yere koyup secde etmeye kaadir olmayan kimse, mü'min kardeĢinin sırtına secde etsin" der imiĢ. Bundan dolayı Sufyân es-Sevrî, ġa'bî, Küfe fakîhleri, Ahmed Ġbn Hanbel, Ġs-hâk ibn Râhûye ve Ebû Sevr buna kaail olmuĢlardır. Ġbn Umer'in azâdhsı Nâ-fi': îmâ ile yetinilir, der. Atâ ibn Ebî Rebâh ile Zuhrî'ye göre ise bekler, Önündeki kalkınca kendisi secde eder. Ġmâm Mâlik ile ashabı da böyle söylerler. Hattâ mü'min kardeĢinin sırtına secde ederse namazı tekrar kılar derler. Önündeki kimsenin sırtına farz
1249
18- EBVABU TAKSIRI'S-SALAT....................................................................................................... 2 1- Kısaltmak Hakkında Gelen ġeyler ve Yolcunun Namazı Kısaltmak Ġçin Kaç Gün Ġkaamet Edeceği .............................................................................................................................................. 2 Babı ........................................................................................................................................ 2 2- (TaĢ Atma Günlerinde) Mina'da Namaz Babı ................................................................... 2 3- Bab: Peygamber (S) Haccı Sırasında Mekke'de Kaç Gün Ġkaamet Etti? ..................................................................................................... 3 4- Bab: Musalli Kaç Günlük Mesafede Namazı Kısaltır? ............................................................................................................................................ 3 5- Bab: Yolcu (Sefer Kasdiyle) Yerinden Çıktığı Zaman (Dört Rek'atlı) Namazları Kısaltır ........................................................................................ 4 6- Yolcu Sefer Esnasında AkĢam Namazını Üç Rek'at Olarak Kılar Babı ................................................................................................................... 4 7- Binekler Üzerinde ve Bineğin Yönelttiği Herhangi Cihete Doğru Nafile Namazı Kılınması Babı .................................................................... 4 8- Binek Üzerinde (Kılınacak Nafile Namazda Rüku ve Sucud Ġçin) Îma Edilmesi Babı ........................................................................................... 5
namazda secde etmeyi caiz görenlere göre tilâvet secdesinde bu, evleviyetle caizdir. Çünkü namazda sucûd farzdır, tilâvet secdesi ise farz değildir
1250
10- EĢek Üzerinde Nafile Namazı Kılınması Babı .................................................................. 5 11- Seferde Farz Namazların Ardında ve Önünde Nafile Kılmayan Kimse Babı ............................................................................................................ 6 12- Seferde Farz Namazların Arkaları ve Önlerinde Olmayarak (Yani Ratibelerin Haricinde Olarak) Tatavvu‘ Namazı Kılan Kimse Babı ..................................................................................... 6 13- Seferde AkĢam Ġle Yatsı Namazları Arasını Cem' Etmek Babı .............................................................................................................................. 6 14- Bab: Yolcu AkĢam Ġle Yatsı Namazları Arasını Cem' Ettiği Zaman Ezan mı Yahud Ġkaamet mi Eder? ................................................................................................................................................. 7 15- Bab: Yolcu, GüneĢin Ortadan Meyl Etmesinden Önce Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Ġkindiye Kadar Geriye Bırakır ........................................................................................................... 7 16- Bab: GüneĢ Meyl Ettikten Sonra Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Kılar, Sonra Bineğine Biner ......................................................................... 7 17- Oturanın Namazı Babı ...................................................................................................... 8 18- Oturanın Îma Ġle Namazı Babı ......................................................................................... 8 19- Bab: Oturarak Namaz Kılmaya Güç Yetiremediği Zaman Yan Üstü Yatarak Kılar .................................................................................... 8 20- Bab: (Kıyamdan Âciz Olan Kimse) Namaza Oturarak BaĢladıktan Sonra Sıhhat Bulsa Yahud
1251
Bedeninde Bir Hafiflik Hissetse, Namazın Kalan Kısmını Ayakta Tamamlar (Yeni BaĢtan Kılmaz) ............................................................................. 9
1252
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
18- EBVABU TAKSIRI'S-SALAT (Namazın Kısaltılması Bâbları) 1706[1]
1706[1] Ebû'l-Vakt'in rivayetinde başlık böyledir. Müstemlî rivayetinde "Ebvâbu't-Taksîr" şeklindedir. Bunların rivayetlerinde "Besmele" sabit olmamıştır. "Besmele" Kerîme ve Asîlî rivayetlerinde sabit olmuştur. Bâzı Buhârî nüshalarında başlık "Kitâbu't-Taksîr" şeklindedir (Aynî).
1253
1- Kısaltmak Hakkında Gelen Şeyler ve Yolcunun Namazı Kısaltmak İçin Kaç Gün İkaamet Edeceği Babı 1707[2]
1- .....Ġbn Abbâs (R): Peygamber (S) -Mekke'de- ondokuz gün namazı kısaltarak ikaamet etti. Biz de sefer ettiğimizde ondokuz gün kalırsak (dört rek'ath) namazları kısaltır; daha fazla kalırsak namazları tamâm ederiz, demiĢtir 1708[3].
1707[2] el-Kasr: Bir nesneyi kısaltmak; el-İksâr: Bu da bir nesneye kaadir İken imtina' ile terk eylemek; et-Takstr: Bu da bir nesneye muktedir iken el çekip imtina' eylemek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.). Kasr yâhud iksâr yâhud da taksîru's-salât, sefer esnasında dört rek'atlı farz namazları kısaltıp, ikişer rek'at kılmaktır. Kasru's-Salât ta'bîri daha meşhur ve daha fasihtir. Kur'ân'ın lügati da budur. Sabah ve akşam namazlarında kasr olmadığında icmâ' vardır. Kasr yalnız öğle, ikindi ve yatsı namazlarında olur. Sefer hâlinde bu namazları kısaltmanın Kur'ân'dan delili "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size-fenâlık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize vebal yoktur..." (en-Nisâ: 101 ) âyetidir. Kasr'ın meşrûiyyet sebebi bu âyette sarahatle düşmandan korkma olmuş iken, seferin meşakkati gerektirir olması dolayısıyle, her uzun seferde meşru' kılınmıştır. Bu bâb başlığındaki "Kaç gün ikaamet edecek?" suâlinin cevâbı, bâbdan sonra gelen hadîslerde mevcûddur. 1708[3] İbn Abbâs'ın ibaresi harfiyyen: "Biz eğer ondokuz gün sefer edersek..." şeklinde terceme edilmek gerekti. Fakat maksadının
1254
2-.......Bize Yahya ibnu Ebî Ġshâk tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes'ten iĢittim; o Ģöyle diyordu: Biz Peygamber (S) ile birlikte (hacc niyetiyle) Medine'den Mekke'ye çıktık 1709[4]. Peygamber bize Medîne'-ye döndüğümüz zamana kadar (akĢamdan baĢka namazları hep) ikiĢer rek'at ikiĢer rek'at kıldırıyordu. (Râvî Yahya dedi ki:) Ben Enes'e: Mekke'de hiç ikaamet ettiniz mi? diye sordum. Enes: Mekke'de on gün ikaamet ettik, dedi 1710[5].
tercemedeki ibare olduğu, hadîsin baş tarafında ".ikaamet etti" demesiyle sabit olduğu gibi, Ebû Ya'lâ'nın AfMS/icrfindeki rivayette "Sefere çıkıp da bir yerde ondokuz gün ikaamet edersek..." şeklinde; Tirmizî'deki diğer bir vecihten gelen nakilde "Bundan daha çok ikaamet edersek, namazı dört rek'at kılarız" denmiş olmasından da sabit bulunmaktadır. 1709[4] Müslim'in rivayetinde "Medine'den hacca..." diye tasrîh edilmiştir. Bu hacc seferi, Veda Hacci seferidir. Hicret'in onuncu senesi Zu'1-ka'de ayının yirmibe-şinci cumartesi günü öğlen ile ikindi arasında Medine'den çıkılmış. O günün öğle namazı Medine'de dört, ikindi namazı Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at olarak kıldırılmış ve Zu'1hicce'nin dördüncü pazar sabahı Mekke'ye varılmıştı. On gün içinde hacc mensekleri îfâ ve ümmete bizzat Peygamber tarafından öğretilip, Zu'1-hicce'nin ondördüncü çarşamba günü sabahı Mekke'den hareketle Medîne'-ye dönülmüştü. 1710[5] Mekke'de ikaametten, Mekke ile havâlîsi olan Minâ, Arafat ve Müzdelife'deki ikaametlerin toplamı kasdedilmiştir; yalnız Mekke'deki ikaamet bahis konusu değildir
1255
2- (Taş Atma Günlerinde) Mina'da Namaz Babı 1711[6]
3-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Minâ'da Peygamber (S) ile, Ebû Bekr ile, Umer ile, emîrliğinin evvellerinde Usmân ile birlikte hep ikiĢer rek'at kıldım. Sonra Usmân namazı dörde tamamladı 1712[7].
4- Bize Ebû'I-Velîd tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġu'be (ibnu'l-Haccâc) tahdîs etti. Dedi ki: Bize Ebû Ġshâk haber verip Ģöyle dedi: Ben Harise ibnıı Vehb'den iĢittim, o: Peygamber (S) Minâ'da en emîn olduğu hâlde bize namazı iki rek'at olarak kıldırdı, dedi
1711[6] Buhârî, o günlerde Minâ'da kılınan namaz hakkında ihtilâf olduğu için, mes'e-Ienin hükmünü zikretmeyip, mutlak olarak "Minâ'da namaz babı" demiştir 1712[7] Müslim'in bir rivayetinde râvî: "Peygamber (S) Minâ'da yolcu namazı*kıldırdı. Ebû Bekr de, Umer de, sekiz yâhud altı sene Usmân da böyle kıldırdılar" demiştir. Buna göre Usmân'ın Minâ'da namazı kısaltması sekiz veya altı sene devâm ettikten sonra, orada mukîm namazı kılmağa başlamış ve bu yüzden bâzı sahâbîlerin ta'rîzlerine uğramıştır.
1256
1713[8].
5-.......Bize Ġbrâhîm (en-Nahaî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Yezîd'den iĢittim; o Ģöyle diyordu: Usmân ibn Affân (R) bize Minâ'da dört rek'at farz kıldırdı 1714[9]. Bu keyfiyet Abdullah ibn Mes'ûd(R)'a söylenildiği zaman, o: "Ġnnâ lillâhi ve innâ ileyhirâci-ûn (Bizler Allah'ınız ve bizler muhakkak O'na dönücüleriz) (ei-Bakara: 156), dedikten 1715[10] sonra: RasûIullah(S)'ın ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû Bekr(R)'in ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Umer ibnu'l-Hattâb(R)'ın ardında da Minâ'da yine iki rek'at kıldım. Âh nasîbim o dört rek'at
1713[8] Müslim'in lâfzında "Halk en emîn ve en çok olduğu hâlde"; diğer rivayetteki lâfzında: "İnsanlar en çok oldukları hâlde... Veda Hatcı'nda iki rek'at kıldırdı" diye gelmiştir. Harise ibn Vehb (R)'in bu rivayetinden, seferde korku olmaksızın da namazı kısaltmanın cevazı istinbât olunmuştur ki, bu, cumhurun kavlidir. Kasru salât'ın korku ve harb zamanına hâss kılınmış olduğunu zannedenlere karşı da bu hadîs pek kuvvetli bir hüccettir 1714[9] Bu, hacc amellerinden sonra taş atmak için Minâ'da ikaamet edildiği günlerde olmuştur 1715[10] İbn Mes'ûd'un îstircâ âyetim okumasının sebebini, bundan önceki Harise ibn Vehb hadîsi göstermektedir ki, İbn Mes'ûd, Usmân'ın Minâ'da namazı dört rek'at kıldırmasını sünnete aykırı bulmuş oluyor.
1257
olacağına keski (Allah katında) kabul olunmuĢ iki rek'at olsa, dedi 1716[11].
1716[11] İbn Mes'ûd'un bu sözü, Hanefıler'ce seferde kasrın vucûbuna; şâir tâifelerce bilâkis dört kılmanın cevazına delâlet eder gibi görünmüştür. Usmân'ın Minâ'da namazı dört rek'at kılmasındakİ sebeblerden biri olmak üzere, şu görüş de ileri sürülmüştür: Bu bâbda sahîh vecih Allâhu a'lem- şudur: Usmân ile Âişe'nin seferde namazı dört rek'at kılmaları, Rasûlullah'm kasr ile itmam arasında muhayyer iken, kendi ihtiyarini ümmet hakkında en kolay :L olan cihete -ki kasrdır- sarf etmiş olduğuna i'tikaad ettiklerinden dolayıdır... ''Hâsseten "Rasûlullah'm iki şey arasında muhayyer bırakılıp da en kolay cihetini tercih etmediği hiçbir vakit vâki' değildir. Meğer ki bu cihetlerden biri günâh olsun" hadîsi de Âişe'den rivayet edilmiştir. Kasr ile itmamın her ikisi de caiz u olunca, Usmân ile Âişe, azimet ve şiddet tarafını ruhsata tercîh eylemişlerdir.İbn Mes'ûd'un inkâr ve ayıblamasıridan sonra yine Usmân'ın ardında namazı,dört rek'at kıldığında kendisine: Sen bundan dolayı Usmân'ı ayıblamıştm? denildiğinde,''İhtilâf çıkarmak şerrdir" demekle özür bildirmesi de cevazın ve azî-meti tercîh ettiğinin delilidir (İbn Battal). Tirmizî, öteki görüş sahihlerinin azınlıkta olduklarını belirtmek için şöyle demiştir: Bu hususta ümmetin ameli, Peygamber'in fiili ve Ebû Bekr'le Umer'-in fiilleri üzerine carîdir ki, seferde namazı kısaltmaktır. Muhammed ibn Sah-nûn ile İmâm Mâlik ve Ahmed'den sabit olan rivayet de budur. Sevrî'nİn, Hammâd'm kavilleri de böyledir. Umer, Alî, Câbir, İbn Abbâs ve İbn Umer'-den nakledilmiş olan da budur. Sahabe ve tabiîn cumhuru İddiası nasıl kabul edilebilir? Bu sebeble Hasen ibn Hay, ibn Süleyman, ka'sden dört rek'at kılan müsâfirin namazı tekrar kılmasıyle hükmetmişlerdir (es-Sünen). Hanefîler'in seferde kasrın vucûb ve. azimeti hakkında dayandıkları delillerden bâzıları şunlardır: a. Safıîhayn'da rivayet olunan Hz. Âişe'nin: "Allah namazı farz kıldığında hazarda da seferde de ikişer rek'at olarak farz kılmıştı. Sefer namazı iki rek'at olarak ibkaa edildi de hazar hâlindeki namaza iki
1258
3- Bab: Peygamber (S) Haccı Sırasında Mekke'de Kaç Gün İkaamet Etti? 1717[12]
6-.......Bize Eyyûb (Sahtiyanı), Ebû'l-Âliye elBerâ'dan olmak üzere tahdîs etti. Ġbnu Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) ile sahâbîîeri Mekke'ye hacc niyetiyle telbiye ederek, Zu'1-hicce ayının dördüncü günü sabahı geldiler 1718[13]. Peygamber, yanlarında
rek'at ziyâde kılındı" hadîsi; b. Müslim'de İbn Abbâs'tan rivayet olunan: "Allah (öğle, ikindi, yatsı) namazlarının hazarda dört, seferde iki, harb hâlinde de bir rek'at kıhnmasınıPey-gamber'İnizin dili ile farz kılmıştır" hadîsi; c. Neseî'nin rivayet ettiği İbn Umer'in: "Rasûlullah (S) bize seferde iki rek'at kılmamızı emir buyurdu" hadîsi. Bu hadîsler ve diğerleri, seferde namazı kasr etmenin vucûbuna sarahaten delâlet etmektedir. Hadîslerdeki "farz kıldı" ve "emretti" ta'bîrleri vucûbu ifâde hususunda birer nass'tir. 1717[12] Zu'1-hicce'nin dördüncü günü sabahı Mekke'ye girdi, sekizinci gününde Minâ'ya çıktı. Mekke'de dördüncü günün öğlesinin evvelinden sekizinci günü öğlesi sonuna kadar dört gün ikaamet etti. İşte bu, bâb başlığına cevâb ve delîl olan yerdir. Her ne kadar hadîste bu müddetin sonu tasrih edilmemişse de, bu son vâki' da ma'rûftur. Yâhud da murâd Medîne'ye yönelinceye kadarkİ ikaametidir; o da Enes hadîsinde geçtiği üzere on gündür (Askalânî, Kastallânî). 1718[13] Zu'1-hicce'nin dördünde pazar sabahı Mekke'ye vardı. O günün sabah namazı Mekke hâricinde Zûtuvâ'da kılınmıştı. Pazartesi, salı, çarşamba günleri Mekke'de ikaamet edildikten sonra, sekizinci perşembenin kuşluk vaktinde Minâ'ya gelmiştir ki, o vakte kadar Mekke'de yirmi (gelişteki sabah namazı dâhil edilirse yirmibir) vakit namaz kıldırmıştır. O gece Mİnâ'da kalındı. Ertesi cu-mua günü de
1259
kurbanlık hayvanı getirenleri müstesna tutup, diğerlerine hacclarını umre'ye çevirmelerini emir buyurdu. Atâ ibn Ebî Rebâh, bu hadîsi Câbir ibn Abdillah'tan rivayet etmekte Ebû'l-Âliye'ye mutâbaat etmiĢtir 1719[14].
4- Bab: Musalli Kaç Günlük Mesafede Namazı Kısaltır? 1720[15]
Peygamber (S), bir gün ve bir gecelik müddete
Minâ'dan Arafat'a hareket edildi. Zevalden sonra Arafat'a varıldı. O gün Arafat yakınındaki Nemiremevkiinde hutbe yapıldı. Güneşbatıncaya kadar orada kalındıktan sonra, cumartesi gecesi Muzdelife'ye gelindi... 1719[14] Buhârî bu mutâbaatı Kitâbu'l-Hacc'da, temettü', kıran ve ifrâd bâbmda mev-sûlen rivayet etmiştir 1720[15] Ebû Zerr ile Ebû'1-Vakt nüshalarında: "Namaz ne kadar mesafede kısaltılır?" şeklindedir. Buhârî burada kasr mesafesi hakkındaki rivayetleri toplamak istemiştir. Buhârî, yolcunun, ulaşmak istediği zaman namazı kısaltmak caiz olacak ve ondan daha azında kısaltma caiz olmayacak olan mesafeyi beyân etmek istiyor. Bu, hakkında çok ihtilâf yayılmış olan konulardandır. İbnu'l-Munzir ve başkası bu konuda yirmi kadar görüş hikâye etmiştir. Bu husustaki görüşlerin en azı bir gün bir gecedir. En çoğu da beldesinden gâib olduğu süredir. Musannif, bâb başlığını soru lafzıyla getirmiş, akabinde tercihinin kasr mesafesinin en azı olan bir gün ve bir gece olduğuna delâlet edecek sözü de getirmiştir (İbn Hacer).
1260
"sefer" adını vermiĢtir 1721[16]. Ġbn Umer ile Ġbn Abbâs dört berîdlik mesafe içindeki seferde namazı kısaltırlar, orucu da tutmazlardı. Dört berîd, onaltı fersahtır 1722[17].
7- Bize Ġshâk ibn Ġbrâhîm el-Hanzalî tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ebû Usâme (Hammâd ibn Üsâme elLeysî)'ye: Bize Ubeydullah, Nafizden; o da Ġbn Umer'den olmak üzere tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Kadın mahrem sahibinin maiyyetinde olmak müstesna, üç günlük mesafeye yolculuk etmez" buyurmuĢtur.
8-.......Bize Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Kadın, nikâh geçmez bir 1721[16] Bu bâbdaki 9 rakamlı hadîste. 1722[17] Bunu Beyhakî, sahîh bir senedle mevsûlen rivayet etmiştir. Onaltı fersah, ağırlık beraber olarak iki günde yâhud bir gün bir gecede kat edilen mesafedir ki, İmâm Mâlik, Şafiî ve Ahmed bunu kasr mesafesi saymışlardır. Ebû Hanîfe üç merhalenin, yânı yirmidört fersahlık mesafenin aşağısında kasrı tecviz etmez. Evzâî, bir günün yolculuğunda kasra kaaildİr. Dâvûd Zahirî ise, seferin uzununda da, kısasında da kasr caizdir, der. Sefer üç günlük olursa kasrın efdaliyyeti muttafakun aleyhdir... (Tecrid Ter., III, 381).
1261
mahrem sahibinin maiyyetinde olmak müstesna, üç gün yolculuk etmez" buyurmuĢtur. (Buhârî'nin Ģeyhlerinden biri olan) Ahmed ibn Muhammed el-Mervezî bu hadîsi, îbnu Mubârek'ten; o da Ubeydullah el-Umerî'den; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den; o da Peygamber'den rivayet etmekte Ubeydullah el-Umerî'ye mutâbaat etmiĢtir 1723[18].
9-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S): "Allah'a ve âhiret gününe îmân eder bir kadına, yanında bir mahremi olmaksızın bir gün bir gecelik mesafeye kadar yolculuk etmesi halâl olmaz" buyurdu 1724[19].
1723[18] Buhârî, onun bu mutâbaatını "Bu hadîs mevkuftur" diyen kimseyi def için zikretmiş ve mevkuf olmadığını göstermiştir. Bunu îbn Ebî Şeybe, Müsned'm-de rivayet etmiştir 1724[19] Kadının mahremi ile sefer edip edemiyeceğimes'elesiyle ilgili olan bu hadîsin, mutlak olarak seferde namazı kısaltma mesâfesiyle de alâkası vardır. Bu husustaki rivayetlerin hepsi sahihtir. "Berîden" rivayetinden maadasını te'lîf çok kolaydır: Bir gün bir gece rivayeti, yirmidört saatlik mesafeye sefer olup, yavaş yürüyüşle bu mesafe alelade üç menzilde kat' olunduğu için, bir gün bir gece rivayeti ile üç gün rivayeti arasında ma'nâ farkı kalmamış olur. "Yevmen" ile "leyleten" ta'bîrleri de yine evvelki ma'nâlarda kullanılmıştır. "Yevmgn" deyince gecesiyle birlikte bir gün; "leyleten" deyince de gündüzü ile birlikte bir gece kasdolunur.
1262
Geçen hadîsin metninin lâfzım M ak bun* den; o da Ebû Hurey-re'den olmak üzere rivayet etmesinde Yahya ibn Ebî Kesîr, Süheyl îbn Ebî Salih ve Ġmâm Mâlik, Ġbn Ebî Zi'b'e mutâbaat etmiĢlerdir 1725[20].
5- Bab: Yolcu (Sefer Kasdiyle) Yerinden Çıktığı Zaman (Dört Rek'atlı) Namazları Kısaltır 1726[21]
Ve Alî aleyhi's-selâm sefere çıktı da, Kûfe'nîn evlerini görür hâlde iken namazı kısalttı. Bu seferden döndüğü zaman: ĠĢte Kûfe'nin evleri göründü (namazı tam mı kılacağız)? denildi. Alî: Hayır; Kûfe'ye girinceye kadar kasr yaparız, dedi 1727[22].
1725[20] İbn Ebî Kesîr'in mutâbaatını Ahmed, Süheyl İbn Sâlih'inkini Ebû Dâvûd ile İbn Hıbbân, İmâm Mâlik'inkini de Müslim ve diğerleri mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî). 1726[21] Buhârî burada "Sefere çıkan kimse hangi vakitten i'tibâren ve seferden dönerken de hangi vakte kadar namazı kısaltır?" suâlinin cevâbını getirmektedir 1727[22] Alî'nin bu fiilini Hâkim ile Beyhakî mevsûlen rivayet etmişlerdir
1263
10-.......Enes(R): Ben öğle namazını Medine'de Peygamber'in maiyyetinde dört rek'at olarak, ikindi namazını ise Zu'I-Huleyfe'de iki rek'at olarak kıldım, demiĢtir 1728[23].
11-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti. ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Namaz ilk farz kılındığı zaman iki rek'at olarak (farz kılındı). (Hicret'ten) sonra sefer namazı olduğu gibi bırakıldı da hazar namazı dört rek'ata tamamlandı. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye: Öyle olunca ÂiĢe neden seferde dört rek'at kılardı? dedim. Urve: ÂiĢe de Usmân'ın te'-vîl etmesi gibi te'vîl etmiĢti, dedi 1729[24].
1728[23] Zu'1-Huleyfe, Medine'den altı veya yedi mü uzaklıktadır. Enes bu hadîsle, Veda Haccı için Medine'den çıkıldığı gün öğle namazının Medine'de dört rek'at, ikindi namazının Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kılındığını haber veriyor. Buna göre şehirden çıkmamış bulunan yolcu, vakit namazını itmam ile kılmak gerektir 1729[24] Usmân'ın bu te'vîlerinin bâzı sebebleri daha önce verilen 11. haşiyede geçmişti
1264
6- Yolcu Sefer Esnasında Akşam Namazını Üç Rek'at Olarak Kılar Babı
12-.......Bize ġuayb (ibn Ebî Hamza), ezZuhrî'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Bana Salim, Abdullah ibn Umer'den haber verdi. Abdullah ibn Umer (R): Ben RasüIullah(S)'ı, seferde acele sürüp gittiğinde akĢam namazını geri bırakıp, onu yatsı namazı ile birleĢtirir gördüm, demiĢtir. Salim: (Babam) Abdullah ibn Umer de acele sürüp gittiği zaman bunu yapardı, dedi. Leys ibn Sa'd (ġuayb'ın rivayeti üzerine) Ģunu ziyâde edip, Ģöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Salim: (Babam) Ġbnu Umer (R) akĢam ile yatsı namazlarını Muzdelife'de birleĢtirirdi, demiĢtir. Salim Ģöyle demiĢtir: Babam Abdullah ibn Umer'e, zevcesi Sa-fiyye bin-tu Ebî Ubeyd'in ölüm haberi ulaĢtırılmıĢtı. AkĢam namazını te'hîr etti. Ben kendisine namazı hatırlattım. Bana yürü dedi. Ben yine kendisine namazı söyledim. Tekrar bana yürü dedi. îki mil yâ-hud üç mil kadar yürüdükten sonra
1265
bineğinden indi ve (cem' ederek) namazı kıldı. Sonra: Ben Peygamber(S)'i, acele sürüp gittiği zaman böyle kılar gördüm, dedi 1730[25]. Ve yine Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber'i Ģöyle yaparken gördüm: Yolculukta acele sürüp gittiği zaman akĢam na-mâzmı ikaamet eder ve onu üç rek'at olarak kıldırdıktan sonra selâm verirdi. Ondan sonra yatsıyı ikaamet edinceye kadar pek az bekleyip, onu da iki rek'at kıldırır, sonra selâm verirdi. Yatsıdan sonra da gece ortasında kalkıncaya kadar hiçbir namaz kılmazdı 1731[26].
1730[25] Buhârî, Abdullah ibn Umer'in bu kıssasını burada ta'lîk şeklinde, Kitâbu'I-Cİhâd'da Eşlem tarîkinden mevsûlen rivayet etmektedir. Hâdise Mekke'den Me-dîne'ye dönülürken vâki' olmuştur. Yolda Abdullah ibn Umer'in zevcesi meşhur Muhtar es-Sakafî'nin kızkardeşi Safiyye bintu Ebî Ubeyd'in vefatı haber alınmış ve sür'atle yol almaya lüzum görülmüştür. İşte bu sür'atli yürüyüş esnasında, hadîs metninde anlatılan tatbikat cereyan etmiştir 1731[26] Buradaki sarahatten ve diğer hadîslerden akşam namazında seferde kısaltma yapılmayacağı sabit oluyor. Bâb başlığına delîl olan yer, burasıdır
1266
7- Binekler Üzerinde ve Bineğin Yönelttiği Herhangi Cihete Doğru Nafile Namazı Kılınması Babı
13-.......Âmir ibn Rabîael-Anzî(37): Ben Peygamber(S)'i binek devesi üzerinde, devesi O'nu ne tarafa yöneltmiĢse o tarafa doğru namaz kılarken gördüm, demiĢtir 1732[27].
14-.......Câbir ibn Abdillah (R): Peygamber (S) tatavvu' namazını, binek üzerinde iken kıbleden baĢka cihete (yönelmiĢ olarak) kılar idi, diye haber vermiĢtir 1733[28].
1732[27] Âmir ibn Rabîa el-Anzî -nûn'un sükûnu İle- Habeşistan'dan sonra Medine'ye hicret eden ilk sahâbîlerdendir. Hicretinde zevcesi Leylâ bîntu Ebî Heyseme de beraberdi. Vefatı bir rivayette hicretin 32. yılında diye kaydedilmişse de, 37 yılında olması rivayeti daha kuvvetlidir 1733[28] Hadîsteki nafile kaydından dolayı farz namazları hâriç olur. Nezir ile cenaze namazları da bir ma'nâda farz olduklarından, binek üzerinde kılınmazlar. Binek üzerindeki nafilede kıble ciheti olsun olmasın, kasdedilen menzile doğru namaz kılınır. Farzda kıble olan Ka'be cihetinden sapmak caiz olmadığı gibi, hayvan üzerinde kılınan nafilede de bineğin yöneldiği cihetten -velev Ka'be cihetine doğru- inhiraf etmek
1267
15-.......Bize Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den tahdîsetti. O Ģöyle demiĢtir: Ġbnu Umer (R) binit devesi üzerinde namaz kılardı1 ve yine binit üzerinde vitir namazını da edâ eder idi ve Peygamber (S)'in de böyle yapar olduğunu haber verirdi 1734[29].
8- Binek Üzerinde (Kılınacak Nafile Namazda Rüku ve Sucud İçin) Îma Edilmesi Babı
16-.......Bize Abdullah ibnu Dînâr tahdîs edip Ģöyle dedi: Abdullah ibnu Umer (R) sefer esnasında bineği üzerinde, bineği her ne tarafa yönelirse, îmâ ederek namaz kılardı ve Peygamber(S)'in de böyle
caiz değildir. Zîrâ bu nafilenin kıblesi, kasdedilen menzil ciheti olmuştur. 1734[29] Bunda da nafilenin de, vitir namazının da binek üzerinde, bineğin yönelttiği cihete doğru kılındığı sarîh olarak beyân edilmiştir. Bu hadîslere, seferde binek üzerinde kılınan nafile namazlarda kıbleye yönelmenin gerekmediği hususunda el-Bakara: 115. âyeti de delîl teşkîl etmektedir
1268
yapar olduğunu zikrederdi 1735[30].
17-.......Âmir ibnu Rabîa (R) haber verip Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah(S)'ı binek devesi üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nafile namazı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namazda yapmaz idi. Ve Leys Ģöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezıd), Ġbnu ġihâb'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Salim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nafile namazı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi. Abdullah ibnu Umer Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nafile namazı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namazını da edâ ederdi. ġu kadar var ki
1735[30] Bu hadîs, binek üzerinde kılınacak nafile namazında rükû' ve sucûd için îmâ edilerek kılınmasının delilidir. Bineğin gidişte yöneldiği cihet her nereye olursa olsun, o cihete doğru namaz kılınacağı; sucûd için, rukû'dakinden biraz daha fazla eğilerek îmâ edileceği tabiîdir. îmâ keyfiyyetinin başını biraz eğmekle olduğu da Ahmed ibn HanbeFin Müsned'inde Ebû'Saîd Hudrî'nin rivayet ettiği hadîste sarîh olarak haber verilmiştir
1269
Rasûlullah, binek üzerinde farz namazı kılmazdı 1736[31].
18-.......Abdurrahmân ibn Sevbân Ģöyle demiĢtir: Bana Câbir ibnu Abdillâh (R): Peygamber (S) binit devesi üzerinde olarak doğu tarafına doğru (nafile) namazı kılardı. Farz namaz kılmak istediği zaman bineğinden inip kıbleye yönelirdi, diye tahdîs etti 1737[32].
1736[31] İşte bu ve benzeri hadîsler hep"Yüzünü artık Mescidi Haram tarafına çevir, (Ey mü'minler!) de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün...' (el-Bakara: 144-150) âyetini tahsîs ile,"Maşrık da Allah'ındır, mağrib de. Onun için nereye (hangi semte) döner yönelirseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır. Şübhe yok ki, Allah pek vâsVdir, hakkıyle bilicidir" (el-Bakara: 115) âyetindeki ruhsatın seferde binek üzerinde kılman nafilelere masruf olduğunu gösterir. Bu tahsîs ve ruhsat vermedeki sırr, Allah Teâlâ'nın rahmetinin kemâlinden kullarına ziyâde ecir kazandırmak için nafile ibâdetleri kolaylaştırmak murâd buyurmasıdır. Bu düşünceden olsa gerektir ki, İmâm Ebû Yûsuf ile Şafiî'den Ebû Saîd Istahrî yalnız seferde değil, hazarda bile binek üzerinde ve kıbleye yönelmeksizin nafile kılmayı tecvîz etmişlerdir. Hüccetleri de Buhârî'nin bu îbn Umer hadîsidir. 1737[32] Bu hadîsten, farz namaz için binekten inileceği ve kıbleye yönelip kılınacağı anlaşılıyor. Şübhesiz bu da imkân elverdiği ve herhangi bir zorluk olmadığı tak-dîrdedir. Zarûretsiz farz namazları hayvan üzerinde kılmak caiz değildir. Ma'zûr ise farzını böylece kılabilir. Meselâ seferde iken yağmur yağıp da namaz kılacak kadar kuru bir yer bulamazsa, hayvanı üzerinde kıbleye karşı durup îmâ ile kılar ve hayvanı durdurabilirse kıbleye
1270
10- Eşek Üzerinde Nafile Namazı Kılınması Babı
19-....... Bize Enes ibnu ġîrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Enes ibn Mâlik (R) ġam'dan döndüğü vakit karĢılamağa çıktık. Ona Aynu't-Temr'de kavuĢtuk. Gördüm ki yüzü -eliyle iĢaret ederek- Ģu canibe, yânî kıblenin sol tarafına olduğu hâlde bir eĢek üzerinde namaz kılıyor. Ben ona: Ben seni kıbleden baĢka cihete namaz kılıyor gördüm, dedim. Bunun üzerine Enes: Rasûlullah(S)'ın böyle yaptığını görmemiĢ olaydım ben de yapmazdım, dedi 1738[33].
yönelmiş olur; buna kaadir olmazsa, namazda kıbleye yönelme kaydında olmaz... (Tecrîd Ter,, 111,227). 1738[33] Enes ibn Mâlik'in Şam'a kadar yaptığı bu sefer, Abdulmelik ibn Mervân nez-dinde Haccâc'ı şikâyet etmek içindi. Basra'ya dönüşünde kendisi ile karşılayıcıların buluşma yeri Aynu't-Temr olmuştu. Aynu't Temr, Küfe civarında ve Fırat'ın batısında bir yer olup, Ebû Bekr'în halifeliği sırasında 12. hicret yılında, Hâlid ibn Velîd tarafından zorla fethedilmişti. Fetih sırasında Kisrâ'nın elinde rehine duran kırk kadar Arab çocuğu kurtarılıp sahâbîlere dağıtılmıştı. Enes İbn Şîrîn, Enes ibn Mâlik'in eşeğe binmesine ve artıklarının temizliği şübheli olan eşek üzerinde namaz kılmasına i'tirâz etmiyor da, yalnız kıbleden başka cihete yönelerek namaz kılmasına i'tirâz ediyor. Enes ibn Mâük cevâbında, Peygamber'in hayvan üzerinde ve
1271
Bu hadîsi Ġbrâhîm ibnu Tahmân, Haccâc ibn Haccâc el-Bâhîlî'den; o da Enes ibn Sîrîn'den; o da Enes ibn Mâlik'ten; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiĢtir 1739[34].
11- Seferde Farz Namazların Ardında ve Önünde Nafile Kılmayan Kimse Babı 1740[35]
20-.......Hafs ibnu Âsim tahdîs edip Ģöyle demiĢtir: Ġbnu Umer (R) sefere çıktı da, Ģöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O'nım
hayvan kıblenin gayrı cihete yönelik olarak namaz kıldığını haber veriyorsa da, bu hayvanın eşek olduğuna dâir sarahat yoktur. Bu cihet de Serrâc'm hasen bir isnâdia yine Enes'ten rivayet ettiği bir hadîsle teeyyüd etmiş bulunuyor. Müslim'de îbn Umer'den aynı mealde bir rivayet vardır. Demek ki, seferde deve ile at üzerinde nafile namazı kılmak caiz olduğu gibi, eşek ve katır üzerinde de caizdir. Bunların ter ve bulaşıklarından sakınmaya mahal yoktur. Zîrâ Rasûluilah'm fiili ile Hayber yolunda ve Hicâz'in bilinen o sıcağında vâki' olmuştur. Hayvan üzerinde nafile kılan musallînin dizgini tutması ve ayaklarını hareket ettirmesi de caizdir. Yalnız kelâm etmez, sağına soluna dönmez. Bir de su-cûdda rukû'dan ziyâde eğilir, o kadar 1739[34] Musannif metni sevketmedi, biz de İbrâhîm tarîkinden mevsûl olarak vâkıf olamadık. Evet, Serrâc'm yanında Amr ibn Âmir'den; oda Haccâc'dan... tarikiyle buna yakın bir metin vâki' olmuştur.., (İbn Hacer). 1740[35] Buhârî bu babı, seferde tatavvu' namazı kılıp kılmamak mes'elesini çözmek mak-sadıyle açmıştır.
1272
seferde nafile kılar olduğunu görmedim. Zikri yüce olan Allah da: "Lekad kâne lekum fî Rasûlillâhi usvetun hasenetun (= Muhakkak Allah Elçisinde size güzel bir örnek vardır)'' buyurdu.
21-.......îsâ ibnHafs Ģöyle demiĢtir: Bana babam tahdîs etti ki, kendisi Ġbn Umer'den Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Ben Allah Elçisi'ne seferde yoldaĢlık ettim; O, seferde iki rek'attan fazla kılmıyordu. Ebû Bekr, Umer ve Usmân(R)'a da seferde yoldaĢlık ettim; onlar da böyle yapıyorlardı 1741[36].
1741[36] Bu sözler farz olan iki rek'attan ziyâde hiçbir namaz kılmazlardı ma'nâsını ifâde ettiği gibi, dört rek'atlı farzları da iki rek'atten fazla kılmazlardı ma'nâsına, yâhud da her iki ma'nâya birden hamledilebilir. Hâlbuki Müslim'deki, Hafs ibn Asim'ın, amucası İbn Umer ile birlikte Mekke yolunda vâki' olan seferini anlatan hadîsinde şöyle diyor: "Öğle namazını bize iki rek'at olarak kıldırdı, sonra If konduğu menzile döndü. Bİz de beraber dönüp birlikte oturduk. Namaz kıldır-;s dığı yöne bir aralık gözü ilişti; bir takım İnsanların namaza durmuş olduklarını gördü. Bunlar ne yapıyor? diye sordu. Nafile namazı kılıyorlar, dedim. Bunun üzerine: Eğer ben nafilelerden birini kılacak olaydım, farzı tamâm kılardım. Seferde Rasûlullah ile birlikte bulundum; vefat edinceye kadar iki rek'atten ziyâde kıldırmadı.." Bundan maksadının, nafilelerin kılınmaz idiğini haber vermek olduğu anlaşılıyor.
1273
12- Seferde Farz Namazların Arkaları ve Önlerinde Olmayarak (Yani Ratibelerin Haricinde Olarak) Tatavvu’ Namazı Kılan Kimse Babı 1742[37]
Ve Peygamber (S) seferde sabah namazının iki rek'at râtibesini kıldı.
22-.......Ġbnu Ebî Leylâ Ģöyle demiĢtir: Bize Ümmü Hânif den baĢka hiçbir kimse Peygarnber'in duhâ namazı kıldığını gördüğünü haber vermedi.
1742[37] Seferde farz namazdan evvel veya sonra râtibe sünnetleri kılınır mı? mes'eiesi âlimler arasında, hakkında ihtilâf edilen mes'elelerdendir. Tirmizî şöyle demiştir: "Peygamber'in sahâbîlerinden bâzıları, seferde tatavvu' kılmak re'yinde bulunmuşlardır. Ahmed ibn Hanbel ile İshâk ibn Râhûye de buna kaaüdir. İlim %! ehlinden bâzıları da farzlardan ne evvel, ne" de sonra kılmamak görüşünde bulunmuşlardır. Seferde tatavvu' kılınmaz diyenlerin kasdettikleri ma'nâ, ruhsatı kabulden ibarettir. Yoksa her kim tatavvu' kılarsa çok faziletine nail olur. İlim ehlinin çoğunun kavli işte budur. Onlar seferde tatavvu'u tercîh ederler". Nevevî'ye göre seferde nafile kılmak mes'elesinde âlimler üç fırkaya ayrılmışlardır: Bir fırkaya göre mutlaka men' edilmiştir. Diğerine göre mutlaka caizdir. Üçüncülere göre ise râtibeler İle mutlak nafileler arasında fark vardır. Râtıbeler terk olunur ve mutlak nafileler edâ olunabilir. İbn Umer'in mezhebi de budur (İbnHacer, Fethu'l-Barî)
1274
ÜmmüHanî'-.Peygamber'in Mekke Fethi günü kendi evinde yıkandığını, akabinde sekiz rek'at namaz kıldığını zikretmiĢ ve: Peygamber'in bu namazdan daha hafif bir namaz kıldığını görmedim. ġu kadar var ki, Rasûlullah rukû'u ve sucûdu tamamlıyordu, demiĢtir. Ve Leys ibn Sa'd da Ģöyle demiĢtir 1743[38]: Bana Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Abdullah ibnu Âmir tahdîs etti. Ona da babası Âmir ibn Rabîa elAnzî, Peygamber(S)'i seferde geceleyin nafile namazını binit devesinin üzerinde ve devesi O'nu ne tarafa yöneltirse o tarafa doğru kıldığını haber vermiĢtir.
23-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir. Bana Salim ibn Abdilîah, Ġbn Umer'den, Rasûlullah'm seferde binit devesi üzerinde yüzü nereye yönelik olursa olsun baĢıyle îmâ ederek nafile namazı kılar olduğunu ve Ġbn Umer'in de bunu yapar olduğunu haber verdi 1744[39].
1743[38] Bu rivayeti ez-Zuhlî de, ez-Zuhriyyât'ta. mevsûlen rivayet etmiştir. 1744[39] Merfû' haberin ardından ibn Umer'in fiilini getirmesi, bununla
1275
13- Seferde Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem' Etmek Babı 1745[40]
24-.......Bize Sufyân Ġbn Uyeyne tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den iĢittim; o da Sâlim'den; o da babası Abdilîah ibn Umer'den. O: Peygamber (S) yürüyüĢ Ģiddetli olduğu zaman akĢam ile yatsı namazları arasını da cem' eder idi. Ve Ġbrâhîrn ibn Tahmân, el-Hüseyn elMuallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ġkrime'den; o da Ġbn Abbâs'tan söyledi. Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir. Rasûlullah (S) yürüyüĢ üzere olduğu vakitte 1746[41] öğle ile ikindi namazları arasını cem'
amel etmenin müstemirr olduğunu ve buna herhangi bir muarız ve nâsih erişmediğini işaret etmektir. 1745[40] Buhârî "Namazı Kısaltma Bâbları" içinde cem1 bâblarmı getirdi. Çünkü cem' de zamana nisbetle bir kısaltmadır. Sonra oturarak kılınan ma'ziretli namazını getirdi. Zîrâ bu da bâzı fiillerin suretlerine nisbetle bir kısaltmadır. 1746[41] Burası bâzı nüshalarda "Binek sırtında yol alırken..." şeklinde gelmiştir ki, ma'nâda bir değişiklik yoktur. Açıktır kî yürüyüş hâlinde ve binek üzerinde iken farz namaz kılınmaz. îbn Abbâs'm maksadı cem'u te'hîr olduğu görülüyor. Bu da öğle.namazını ikindi ve akşam namazını yatsı ile birlikte kılmaktır
1276
ederdi. Ve (keza) akĢam ile yatsı namazları arısını da cem' eder idi. Ve yine Hüseyn el-Muallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Hafs ibn Ubeydillah ibn Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik'ten; o: Peygamber (S) seferde akĢam namazı ile yatsı namazı arasını cem' eder idi, demiĢtir 1747[42]. Ve bu hadîsi Yahya el-Kattân'dan; o da Hafs'tan; o da Enes'ten tarikiyle rivayet etmekte Alî ibnu'IMubârek ile Harb ibn ġed-dâd, el-Hüseyn el-Muallim'e mutâbaat etmiĢlerdir. Peygamber (S) cem' yaptı 1748[43].
1747[42] Buhârî bu bâbda üç hadîs getirdi. Biri İbnUmerhadîsidir ki, bu yürüyüş şiddetli olduğu zaman ile kayıdlanmıştır. İkincisi İbn Abbâs hadîsidir ki, o da yürümekte olduğu zaman ile kayıdlanmıştır. Üçüncüsü de mutlak olan Enes hadîsidir. Buhârî mutlak ile ameli işaret olarak bâb başlığını mutlak yapmak istedi. Zîrâ mukayyed olan onun ferdlerinden bîr ferd hadîsdir. Buhârî, yürür olsun yâhud olmasın, yürüyüş şiddetli olsun yâhud olmasın, musâvî olarak seferde cem'in cevazı görüşünde gibidir. Bu, âlimler arasında ihtilâf edilen meselelerdendir. Sahabe, tabiî ve fakîhlerden birçokları mutlak olarak cem' görüşündedir. Bir topluluk, Arafe ve Muzdelife dışında cem' mutlak olarak caiz olmaz demiştir... (Fethu'I'Bört). 1748[43] Alî ibnu'l-Mubârek'in mu tabamı, Ebû Nuaym elMustahrachnda. mevsûlen rivayet etmiştir. Harb'ın mutâbaasını ise musannif Buhârî bu bâbdan sonraki bâb içinde mevsûlen rivayet etmiştir
1277
14- Bab: Yolcu Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem' Ettiği Zaman Ezan mı Yahud İkaamet mi Eder?
25-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Salim, Abdullah ibn Umer'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah'ı gördüm ki, O, sefer esnasında yürümek O'nu acele ettirdiği zaman, akĢam namazını geri bırakır, nihayet akĢam namazı ile yatsı namazını birleĢtirirdi.. Salim Ģöyle dedi: Abdullah ibn Umer de, yürümek kendisini acele sürdüğü zaman bunu yapardı. AkĢam namazı için ikaamet eder, ve onu üç rek'at olarak kılar, sonra selâm verirdi. Sonra azıcık durur ve yatsıya ikaamet eder, onu iki rek'at olarak kılar, sonra selâm verirdi. Bu iki namaz arasında da, yatsıdan sonra da hiçbir namaz kılmazdı; tâ gece ortasında teheccüde kalkıncaya kadar 1749[44].
1749[44] Bu hadîste cem' edilen namazların her biri için ikaamet edildiği haber verilmiş, fakat ezandan söz edilmemiştir. Buna göre Buhârî'nin bâb başlığından maksadı: Ezan okur mu, yoksa ikaametle yetinir mi? şeklidir.
1278
26-....... Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle tahdîs etmiĢtir: Rasülullah (S) seferde Ģu iki namaz arasını yânî akĢam ile yatsı namazlarını birleĢtirirdi 1750[45].
15- Bab: Yolcu, Güneşin Ortadan Meyl Etmesinden Önce Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını İkindiye Kadar Geriye Bırakır
Bu konuda Ġbn Abbâs'ın, Peygamber'den rivayeti vardır 1751[46].
27-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), güneĢ devrilmeden; yâni zeval vaktinden evve! yola çıktığında öğle namazını ikindi vaktine kadar te'hîr eder, sonra inip her iki namazı birleĢtirirdi. Yola çıkmadan evvel güneĢ devrildiği
1750[45] Bu, cem'u takdime ve cem'u te'hîre muhtemildir. Buhârî bu hadîsi, bundan önce geçen İbn Umer hadîsiyle müfesser "(tefsîr edilmiş) olarak getirmiştir. Çünkü Enes hadîsinde mücmellik vardır. Tefsîr edilen ise, tefsîr ediciye tâbi'dir (Kas-tallânî). 1751[46] Buhârî bu sözüyle 13. bâbda geçen İbn Abbâs hadîsine işaret etmektedir
1279
takdirde ise öğle namazını kıldırır, sonra binerdi.
16- Bab: Güneş Meyl Ettikten Sonra Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Kılar, Sonra Bineğine Biner
28-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasülullah (S), güneĢ meyi etmeden evvel yola çıktığı zaman, öğle namazını ikindi vaktine kadar geriye bırakır, sonra inip her iki namazı cem' ederdi. Eğer yola çıkmadan evvel güneĢ meyi ederse, öğle namazını kıldırır, sonra bineğine binerdi 1752[47].
1752[47] Bu hadîsler seferde iki namazı birleştirmenin, yânî iki namazı birinin vaktinde kılmanın cevazına delîl olan hadîslerden bâzılarıdır. Sahîhayn 'da ve diğer hadîs kitâblarında daha birçok sahâbîden nakledilmiş başka hadîsler de vardır. Sahabe ve tabiî fakîhleri iki namazı birleştirmenin cevazında, birleştirme sıfatında ve birleştirmeyi mubah kılan şeylerde İhtilâf etmişlerdir. Bir kerre Arafat'ta cem'u takdim ile öğle ve ikindiyi; Muzdelife'de cem'u te'hîr ile akşam ve yatsı namazlarını kılmanın caiz olduğunda ittifak etmişler ve bu namazları cem' ederek kılmak sünnettir demişlerdir. Bu iki mekânın hâricinde cem'in cevazında ise ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe ile ashabı, hiçbir veçhile iki namazı cem' etmenin caiz olmadığına kaail olmuşlardır. Sahâbîlerden İbn Mes'ûd ile Hasen Basrî, Muhammed ibn Şîrîn, İbrâhîm Nahaî, Esved ibn Yezîd'in de kavli budur. Fakîhler cumhuru ise, zikredilen hadîslerin zahirine tutunarak, gerek
1280
17- Oturanın Namazı Babı
29-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde kendi evinde (bir defa) namaz kıldırdı idi. Bu namazı kendisi oturarak, bir takım
tak-dîmen, gerek te'hîren seferde iki namazı cem' etmenin cevazına kaaildirler. Bu görüşe de Alî ibn Ebî Tâlib, Saîd ibn Ebî Vakkaas, Saîd ibn Zeyd, Usâme ibn Zeyd, Muâz ibn Cebel, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, İbn Umer, İbn Abbâs gibi birçok sahâbîlerle tabiîlerden birçok fakîhler kaaildirler... Hanefîler'in başlıca delili Sahîhayn'daki İbn Mes'ûd hadîsi ile Müslim'deki Ebû Katâde hadîsidir. İbn Mes'ûd: "Ben RasûluIIah'ın Muzdelife'den başka hiçbir yerde hiçbir namazı vaktinin hâricinde kıldığını görmedim. İşte Rasûlullah Muzdelife'de akşam ile yatsıyı cem' etti. Bir de sabah namazını erkence ve vaktinden evvel kıldırdı" demiştir. Taberânî'nin el-Mu'cemu'l-Kebîr'İndeki rivayetinde İbn Mes'ûd: "Birini vaktinin sonuna kadar geri bırakır, diğerini ise vaktinin evvelinde kılmak suretiyle ta'cîl ederek.." demekle, bu cem'in sûrî olduğunu ve her iki namazın kendi vakitleri içinde kılınmış olduğunu anlatıyor. İbn Abbâs'm Müslim'deki şu hadîsi de dikkate değer: İbn Abbâs: "Rasûlullah (S) bir kerre korku ve yağmur yokken Medîne'de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldırdı" demiştir. Bunun sebebi soruldukta: "Ümmetini günâha sokmamak için" cevâbını vermiş ve bunun teşrîindeki hikmeti beyân etmiştir. Müslim'deki bu son hadîs korku, sefer, yağmur olmadığı hâlde sırf cevazı beyân ve güçlüğü kaldırmak için öğle ile akşam namazları son vakitlerinden çıkarılmaksızın, ikindi ve yatsı namâzlarıyle evvel vakitlerinde sûretâ cem' edilerek kıldırılmış olması da mümkindir.
1281
kimseler de arkasında ayakta kıldılar. Rasûlullah onlara "Oturunuz" diye iĢaret etti. Namazdan çıktığında: "Ġmâm kendisine uyulsun diye imâm edilir. Öyle olunca, imâm rukû'a vardığı vakit rukû'a varınız. (BaĢını) kaldırdığı vakit de siz (baĢınızı) kaldırınız" buyurdu 1753[48].
30-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bir defa attan düĢtü de sağ yanı berelendi. Biz kendisine hasta ziyareti yapmak üzere yanına girdik. Ziyaret esnasında namaz vakti geldi. Kendisi oturarak namaz kıldı, bizler de arkasında oturarak namaz kıldık. Rasûlullah: "Ġmâm, ancak kendisine uyulmak için
1753[48] Bu hadîste anlatılan hastalık, Peygamber'in son hastalığı değildir. Humeydî'-nin -Buhârî'nin rivayetine nazaran- tasrîh ettiği gibi, eski bir hastalığıdır. Ondan sonra vefat etmezden evvelce bir daha oturarak namaz kıldırmış, cemâat ayakta olarak iktidâ ettikleri hâlde, oturmalarını emretmemiştir. Evvelki hastalığının sebebi Enes ile Câbir tarafından açıklanmış olduğu veçhile, attan düşüp sağ yanının incinmesi ve hattâ Câbir hadîsine göre ayağı yanlmasıdır. Bu hadîsten şu hükümler çıkarılmıştır: Ayaktakilerin oturana iktidâsı sahihtir. Bütün fiillerinde imâma mutâbaat vâcibdir. Muktedî rükû' ve sucûdda ve diğer namaz fiillerinde imâmdan öne geçemez. Ebû Hanîfe, ikinci hadîsteki taksîme bakarak, imâmın vazîfesi tesmî; me'mûmun vazîfesi de tahmîddir, demiştir. Mâlik ve bir rivayette Ahmed ibn Hanbel de bu görüştedir.
1282
imâm yapılmıĢtır. Öyle olunca imâm tekbîr aldığı zaman siz de (Allâhu Ekber diyerek) tekbîr alın. Ġmâm rukû'a vardığı zaman siz de rukû'a varın; imâm baĢını kaldırdığında, siz de baĢınızı kaldırın. Semiattâhu limen ha-mıdeh dediği vakit, sizler Rabbena ve lekeHhamd deyin " buyurdu.
31- Bize Ġshâk ibnu Mansûr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ravh ibnu Ubâde haber verip Ģöyle dedi: Bize Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den; o da Ġmrân ibn Husayn(R)'dan haber verdi ki, Ġmrân Allah'ın Peygamberi'ne sormuĢtur. H ve yine bize Ġshâk haber verip Ģöyle dedi: Bize Abdussamed haber verip Ģöyle dedi: Ben babam Abdulvâris ibn Saîd'den iĢittim, Ģöyle dedi: Bize elHüseyn, Ġbnu Bureyde'den tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana îmrân ibn Husayn tahdîs etti. Kendisi bâsûrlu idi 1754[49]. ġöyle dedi: Ben Rasûlullah'a insanın oturarak
1754[49] Bâsûr, mak'addaki damarların ağzında katı ve sevdâvî kandan hâsıl olan ziyâde etlerdir. Bunun meme düğmesine benzeyen kısmına "sulûliye" denir ki, memeli basur denilendir. Enli ve müdevver olan kısmına da "ayniye" denilir
1283
namaz kılıp kılamıyacağını sordum 1755[50]. Rasûlullah: "Eğer ayakta kılarsa bu efdaldir. Her kim oturarak kılarsa, ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâi-men (yânî yan yatarak) 1756[51] kılarsa, oturarak kılanın yan ecrini hakk eder" buyurdu 1757[52].
18- Oturanın Îma İle Namazı Babı
32-.......Bize Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den tahdîs etti ki, Ġmrân ibn Husayn -Ġmrân bâsûrlu bir zât idi. Buhârî'nin Ģeyhi Ebû'Ma'mer bir defasında "enne Ġmrâne" yerine "an Ġmrâne" demiĢtir- Ģöyle söyledi: Ben Peygamber'e insanın oturur hâldeki namazından sordum. Peygamber (S): "Her kim ayakta 1755[50] Bu suâl farz olsun, nefl olsun; hasta namazı hakkında sorulmuştur. Ancak nafile kılan, ma'ziretli olsun, olmasın; bu ruhsattan istifâde edebilirse de, farz kılacak olan imâm olsun, me'mûm olsun yâhud münferid olsun bu ruhsattan istifâde için kıyamdan âciz olması şarttır 1756[51] Buradaki nâim, uyuyan demek olmayıp, yan yatan demektir. Nitekim Buhârî'-nİn "Nâimen" lâfzını "Mudtacıan" ile tefsîr ettiğini nüshalarına kaydeden râvîlerin rivayeti de bunu te'yîd edicidir. Müsnedu Ahmed'dekî bir rivayetinde de "Mudtacıan" demiş olması, maksadın yan yatmak olduğunda şübhe bırakmıyor 1757[52] Buharı bu İmrân ibn Husayn hadîsini buradaki arka arkaya gelen üç bâbda da ayrı ayrı üç tarikten rivayet etmiştir.
1284
kılarsa, bu en faziletli olandır. Her kim oturarak kılarsa, ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâimen (yânî yan yatarak) kılarsa, onun lehine oturanın yarı ecri vardır" buyurdu. Ebû Abdillah elBuhârî: Buradaki "nâimen" lâfzı, bana göre "mudtacıan" ma'nâsınadır,dedi 1758[53].
19- Bab: Oturarak Namaz Kılmaya Güç Yetiremediği Zaman Yan Üstü Yatarak Kılar
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh: "Kıbleye dönmeye gücü yetmezse, yüzü nerede ise o tarafa doğru namaz kılar" demiĢtir 1759[54].
33-.......Ġmrân (R) Ģöyle demiĢtir: Bende basurlar vardı. Peygamber(S)'e namazdan sordum,, gücün yetmezse oturarak; ona da gücün yetmezse yan
1758[53] Buhârî'nin lâfzının ma'nâsına olduğunu anlatan bu tefsîri, elAsîlî, Ebû Zerr ve Ebû'1-Vakt nüshalarında tesbît edilmiştir 1759[54] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu görüşünü Abdurrazzâk, İbn Cureyc tarîkinden; o da Atâ'dan olmak üzere buna yakın ma'nâda olarak mevsûlen rivayet etmiştir
1285
üstü yatarak kıl" buyurdu 1760[55].
20- Bab: (Kıyamdan Âciz Olan Kimse) Namaza Oturarak Başladıktan Sonra Sıhhat Bulsa Yahud Bedeninde Bir Hafiflik Hissetse, Namazın Kalan Kısmını Ayakta Tamamlar (Yeni Baştan Kılmaz)
Ve Hasen Basrî: "Hasta dilerse iki rek'at ayakta, iki rek'atı da oturarak kılabilir" demiĢtir 1761[56].
34-....... Bize Mâlik, HiĢâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da mü'minlerin aruıesi ÂiĢe'den haber verdi. ÂiĢe, Urve'ye: Allah Elçisi'nin gece namazını yaĢı kemâle eresiye kadar hiçbir vakit oturarak kıldığını görmediğini, (yaĢı ilerleyince de) Kur'ân'ı oturarak okur olduğunu, tâ
1760[55] Dârakutnî'nin Alî(R)'den merfû' olarak rivayet ettiği: "Buna da gücün yetmezse yüzünü kıbleye yönelterek sağ yanı üzere yatarak... "hadîsine göre sünnet olan, kabre konan meyyit hey'etin-de olarak, sağ yanına yatar 1761[56] Hasen Basrî'nin bu görüşünü İbn Ebî Şeybe ma'nâsıyle mevsûlen rivayet etmiştir
1286
rukû'a varmak isteyince kalkıp otuz âyet yâhud kırk âyet kadar okuyup sonra rukû'a varır olduğunu haber vermiĢtir 1762[57].
35-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) oturarak namaz kılardı. ġöyle ki: Oturduğu hâlde kıraati okur, kıraatinden otuz yâhud kırk âyet kadar kalınca ayağa kalkar ve ayakta iken o mıkdâr âyetleri de okur, sonra rukû'a, daha sonra da secdeye varırdı. Sonra ikinci rek'atta da evvelkisi gibi yapardı. Namazını bitirince bakardı; eğer ben uyanık olursam, benimle konuĢurdu; Ģayet uyumakta isem, yan üstü uzanırdı.
1762[57] Bu hadîslerin zahirine göre aynı rek'atın yansını ayakta, diğer yarısını oturarak kılmak câîz olduğuna Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî ve imamların çoğu kaail olmuştur. Hattâ ayakta iken oturmak veya oturmuş iken ayağa kalkmak arasında fark yoktur. Bu hadîslerden fakîhler, ayakta namaza başlayan musallînin namaz kılarken hastalanarak oturması ve bunun aksi yânî oturarak başlayanın namaz esnasında iyileşip ayakta kılarak tamamlamasının cevazına ve yine böyle yatarak namaza başlayıp da sonra ya oturarak veyahut ayakta kılmaya muktedir olanın, hâlin icâbına göre namazı tamamlamasının lüzumuna istidlal etmişlerdir
1287
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
19-KİTÂBUT-TEHECCÜD (Teheccüd Namazı Kitabı) 1763[1] 1763[1] Buhârî nüshalarının bâzısında ve Wensik'in Fihristinde böyle "Kitâbu't-Teheccüd" şeklinde, diğer bâzılarında da "Besmele" ve "Bâbu't-Teheccüd" şeklinde gelmiştir. Buhârî'nin maksadı, bu gece namazının hükmüne girişmeksizin meşrûiy-yetini isbâttır. el-Hucûd: Kuûd vezninde, uyumak ma'nâsınadır; birinci bâbdandır. Müellif Basâir'de seher (yânî uyanıklık) ile tefsîr etmiş ve zıdd ma'nâlı kelimelerden olduğunu takrir eylemiştir. et-Teheccüd: Tefa'ul vezninde bu da uyumak... ve uyanmak ma'nâsına olmakla zıdd ma'nâlı olur.. (Kaamûs Ter.). Böylece teheccüd kelimesi, namaz ve Allah'ı zikr için gece uyanmak ma'nâsına kullanılarak şer'î ıstılah olmuştur. Teheccüd namazı el-îsrâ:76. âyetine göre, Peygamber'imİze ümmetinden müstesna olarak tahsis buyurulan bir ibâdet olduğu anlaşılıyor. Fakat bu ziyâde ve müstesna ibâdetin hükmü hakkında fakîhler arasında çeşitli görüşler vardır. Buhârî sarihlerinden İbn Battal, seleften gece namazı Peygamber'e vâcibdî diyenlerin, teheccüd âyeti hakkındaki şu tefsîrlerinî nakletmiştir:"Bu gece namazı senin için beş vakit namaz üzerine ziyâde kılman bir farîzadir; bu namazla sen, ümmetinden mümtaz kılındın" (Vmdetu'l-Kaarî). Teheccüd namazı, hadîsçiler ve fakîhler cumhuruna göre, ümmet hakkında mendûbdur. Seleften bâzıları, ümmet için de vâcibdir demiştir. Fakat Nevevî, bu görüşün yanlış bir iddia olduğunu bildirip, mendûb ve müekked sünnet olduğunu tasrîh etmiştir.
1288
1- Geceleyin Teheccüd Namazı Kılmak
Babı
Ve Azîz, Celîl olan Allah'ın Ģu kavli: "Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsûs (fazla bir ibâdet) olmak üzere Kurbânla gece namazı kıl. Ümîd edebilirsin, Rabb *ın seni bir Makaamu Mahmûd'a gönderecektir" (el-îsrâ: 76).
1-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Süleyman ibn Ebî Müslim, Tâvûs'tan tahdîs etti. Tâvûs ibn Keysân, Ġbn Abbâs'tan iĢitti ki, o Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kılmak için kalktığında Ģöyle duâ ederdi: "Allahumme leke'l-hamdu ente kayyimu'ssemâvâti vel-ardı ve menfîhinne. Ve leke'l-hamdu leke mülkü 's-semâvâti ve'l-ardt ve men fîhinne. Ve leke Hhamdu nuru 's-semâvâti ve 1-ardı. Ve leke 'l-hamdu entehakku ve va'dukel-hakku ve ükaaukehakkun vekavlukehak-kun vel-cennetu hakkun ve'n-nâru hakkun. Ve'n-nebiyyûne hakkun ve Muhammedun
1289
hakkun ve's-sâatu hakkun. Allâhumme leke eslemtu ve bike âmentu ve aleyke tevekkeltu. Ve ileyke enebtu ve bike hâsamtu ve ileyke hâkemtu. Fağfirlîmâ kad-demtu ve mâ ahhartu ve mâ esrartuye mâ a lentu entel-mukaddimu ve ente'l-muahhiru. Lâ ilahe illâ ente ev lâ ilahe gayruke " (= Ya Allah, her hamd Sana mahsûstur. Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin dâimi müdebbirisin. Yine her hamd Sana mahsûstur; göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin melikliği Sen'indir. Yine her hamd Sana mahsûstur, Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin nurusun (aydınJatıcisısın). Yine her hamd yalnız Sen'indir. Sen hakk-sın; Sen'in va'din de hakktır, Sana kavuĢmak da hakktır, Sen'in sözün de hakktır. Cennet de hakktır, ateĢ de hakktır, Peygamberler de hakktır, Muhammed de hakktır. (Kıyamet gününün geleceği) saat de hakktır. Yâ Allah, kendimi yalnız Sana verdim, yalnız Sana îmân ettim, yalnız Sana güvendim, yalnız-Sana döndüm. Yalnız Sen'in burhanlarına dayanarak
1290
mücâdele ettim. Aramızda yalnız Sen'i hakem kıldım. (Yâ Rabb) önce iĢlediğim, sonra iĢlerim sandığım, gizli yaptığım ve açıktan iĢlediğim bütün günâhlarımı bağıĢla! Öne geçiren, geriye bırakan ancak Sen'sin. Ġbâdete lâyık tanrı yok, yalnız Sen varsın (yâhud Sen'den baĢka ibâdete lâyık tanrı yoktur). Sufyân Ģöyle demiĢtir: Abdulkerîm Ebû Umeyye: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi ( Hareket ve kuvvet ancak Allah iledir) fıkrasını ziyâde etti 1764[2]. Yine Sufyân Ģöyle dedi: Süleyman ibnu Ebî Müslim, bu hadîsi Tâvûs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den iĢittiğini söyledi 1765[3].
2- Gece (Namazına) Kalkamanın Fazileti
Babı
2-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir; 1764[2] Bu, Sufyân ibn Uyeyne'nin geçen isnâd ile sevk ettiği diğer bir tarîktir. Hadîsin bu tarîkinde Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi fıkrası gelmiştir 1765[3] Metindeki birinci hadîsin senedinde "Süleyman ibn Ebî Müslim an Tâvûs" şeklinde gelmiş, yânî Süleyman'ın Tâvûs'tan işitmesi tasrîh edilmemiş idi. Buradaki tarîkte ise Süleyman, Tâvûs'tan bu hadîsi işittiğini tasrîh etmiştir.
1291
Peygamber'in hayâtında birisi bir düĢ gördüğü zaman, o düĢü Rasûlullah'a hikâye ederdi. Ben de bir düĢ görmeyi ve onu Rasûlullah'a. arzetmeyi temenni ettim. O sırada ben taze bir gene idim ve Rasûlullah zamanının âdeti üzere mes-cidde uyurdum. Derken ben de ru'yâmda Ģöyle gördüm: Ġki melek beni yakaladılar ve beni ateĢin (yânî cehennemin) yanına götürdüler. Cehennem kuyu duvarı gibi yanlan örülüp durulmuĢ ve iki tane boynuzu vardı. Bir de gördüm ki, içinde kendilerini iyice tanıdığım bir takım insanlar var. Ben hemen Eûzu billahi mine'n-nâr (= Ben ateĢten Allah'a sığınırım) demeğe baĢladım. Ġbn Umer dedi ki: Bu sırada bize baĢka bir melek kavuĢtu ve bana hitaben: Sen korkma, dedi. Ben bu ra'yâmı (kızkardeĢim ve mü'minlerin annesi olan) Hafsa'ya anlattım. Hafsa da bunu Rasûlullah'a hikâye etti. Rasûlullah (S): "Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz kılmayı âdet edinseydi'* buyurmuĢ 1766[4]. (Salim) Bundan sonra
1766[4] Hadîsin bâb başlığına mutabakat noktası bu "Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz kılmayı âdet edinse" fıkrasıdır. İşte bu temenni fıkrası hem gece namazının
1292
Abdullah geceden az bir kısmı müstesna olmak üzere, uyumaz oldu (demiĢtir).
3- Gece Namazında Sucudun Uzunluğu
Babı
3-.......ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) onbir rek'at namaz kılardı. O'nun gece namazı iĢte bu idi. O namaz içinde öyle secdeler vardı ki, baĢını kaldırmadan her birinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu 1767[5] ve (sonunda) sabah namazından evvel iki rek'at kılar, sonra sağ yanı üzerine yatardı. Tâ müezzin (sabah namazının vaktini haber vermek için) O'na gelinceye kadar.
fazîletine delîldir, hem de gece namazı kılan kişilerin iyi insan olma yolunda bulunduklarını göstermektedir. Buhârî, hadîsin başında görüleceği üzere, ayrı ayrı iki senedi bir tahvil işaretiyle yazıp tesbit eylemiştir 1767[5] Hadîsin bu "Elli âyet okuyacağı mikdâr dururdu" fıkrası, bâb başlığına uygunluk yeridir. Bu uzun sucûd duâ, Allah'a tadarru' İçindir. Çünkü, sucûd, tevazu1 ve tezellül hâllerinin en beliğidir. Ve yine bundan dolayıdır ki kulun Rabb'ına en yakın olacağı hâl secde hâlidir (fcastallânî).
1293
4- Hasta Olan Kimsenin Gece Namazını Terketmesi (Yani Tekedebileceği) Babı
4-.......Bize Sufyân (es-Sevrî), el-Esved'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Cundeb'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) keyf-sizlendi de bu sebeble bir gece yâhud iki gece (namaza) kalkmadı 1768[6].
5-.......Cundeb (R) Ģöyle demiĢtir: Cibril (S- bir müddet) Peygamber'e görünmemiĢti. O sırada KureyĢ'ten bir kadın: Muhammed'in Ģeytânı Muhammed'e gelmekte gecikti, demiĢti. Müteakiben "Ve'd-duhâ ve 1-leyli izâ secâ. Mâ ve 'd-deake Rabbuke ve mâ kala... ( And olsun kuĢluk vaktine. Sükûna vardığı dem geceye ki, Rabb'ın seni terketmedi; darılmadi da..)" sûresi indi 1769[7].
1768[6] Bu hadîs, hastalık sebebiyle gece namazının terkedilebileceğine delildir. Bundan sonra gelen hadîs ise, Peygamber'in bu keyfsizliğinin, vahyin gecikmesi veya fasılası sırasına tesadüf ettiğini gösterir gibidir. 1769[7] Vahyin gecikmesi, böyle bir iki gece namaza kalkamıyacak derecede teessür, gevşeklik ve za'f meydana getirmiş olabileceği gibi, bu sırada herhangi başka bir rahatsızlık da olabilir
1294
5- Peygamber (S)'in Vacib Kılmaksızın Gece Namazına ve Nafile Namazlara Teşvik Etmesi Babı
Ve Peygamber (S) bir gece kızı Fâtıma ve Aliyye'ye (ikisine de selâm olsun) namaza kalkmalarını teĢvik için gitmiĢtir 1770[8].
6-.......Ümmü Seleme (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir gece uyandı da: "Subhânallâh! Bu gece ne fitneler indirildi ve ne hazineler indirildi! Hücrelerin sahibelerini kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, âhirette çıplaktırlar" buyurdu 1771[9]. 1770[8] Buhârî bu taiîki, bundan sonraki hadîsin arkasında mevsûlen vermektedir. Bâb başlığı iki şeyi kaplamıştır: Teşvik, ve vâcib kılmayı nefy. Ümmü Seleme ile Alî'nin hadîsi teşvîki, Âİşe hadîsi de ikincisi içindir (İbn Hacer). 1771[9] Mü'minlerin annelerini uyandırmayı emretmesi kendilerine va'z etmek,, sadaka vermeyi çoğaltma ile israfları terketmeyi teşvik eylemek, Peygamber zevceleri olduklarına aklanarak ibâdet ve tâatten gaflet caiz olmayacağını bildirmek içindir. "Giyinikler çıplaklar" zümresinden yâhud örtünücü olmakla beraber elbisesinde israf edecek
1295
7-....... Alî ibn Ebî Tâlib Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) Bir gece kendisine ve Peygamber kızı Fâtıma'ya geldi de: "Sizler gece namazı kılmaz mısınız?" dedi. Ben: Yâ Rasûlallah, nefislerimiz Allah'ın elindedir. Bizi uyandırmak dilerse uyandırır, dedim. Biz bu sözü söylediğimiz zaman Rasûlullah bana hiçbir cevâb vermeyerek hemen geri döndü. Bu arada yüzünü bizden çevirirken, kendi uyluğuna vurarak: "Ve kânel-insânu eksera Ģey'in cedelen (= Ġnsan kısmı ne de çok cidalci oluyor!)" (ei-Kehf: 54) buyurduğunu iĢittim 1772[10].
nice kadınların zuhur edeceğini haber veriyor. Dünyâda müsrifçe giyinenlerin çıplaklar olmaları, hasenattan ârî olmalarına binâendir. 1772[10] Hadîsteki " Taraka", gece ziyaretine denir. Burada birde "Leyi = Gece" kelimesi getirilmesi te'kîd içindir. Hz. Alî'nin "Nefislerimiz Allah'ın elindedir" sözü;Allah (ölenin) ölümü zamanında, ölmeyenin uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmettiği ruhu tutar, diğerini muayyen bir vakte kadar salıverir. Şübhe yok ki, bunda, iyi düşünecek bîr kavim için kat'î ibretler vardır "(ez-Zumer:42) âyetinin ma'nâsından iktibas edilmiştir. Peygamber, Alî'nin bu âyetin ruhunu ifâde eden belîğ bir vecîze ile cevâb vermiş olmasından dolayı hayranlık duymuş ve bu hayranlığını eline dizine vurarak ve el-Kehf:54. âyetini okumak suretiyle İzhâr etmiştir. Diz dövmek, teessür ve teessüf sırasında yapılırsa da burada hâdisenin seyrine göre taaccüb ma'nâsı kasdedilmiştir. Peygamber, Alî'nin gece namazına kalkmak hususunda ileri sürdüğü fikir ve
1296
8-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah(S)'ın,halk onunla amel eder de üzerlerine farz kılınır korkusuyle, ĠĢlemesini sevdiği bir kısım hayırlı iĢi (iĢlemeyip) bırakmak âdeti idi, Rasûlullah asla duhâ namazı kılmamıĢtı. Duhâ namazını ancak ben kılmaktayımdır 1773[11].
9-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bir gece mescidde namaz kıldı. Bir takım insanlar da O'nun namazına uyup gece namazı kıldılar. Sonra ikinci gece de namaz kıldı. Bu sefer O'na uyan insanlar çoğaldı. Sonra üçüncü yâhud dördüncü gecede
ma'zireti kâfî görüp, başka bir söz söylemeden ve gece namazına kalkmalarında ısrar etmeden, geri dönmüştür 1773[11] Hz. Âişe'nin:'Peygamber bâzı hayır ve ibâdetleri işlemeyi arzu ettiği hâlde, ümmete farz kılınır düşüncesiyle bırakırdı, demesi "bunları hiç işlemezdi" demek değildir. Belki Peygamber bu ibâdetleri cemâat hâlinde edâ edip resmîleştirmekten çekindiklerini bildirmek istemiştir. Hadîsin ikinci kısmındaki duhâ namazı mes'elesi, ileride ayrı bir bölüm hâlinde gelecektir. Burada şu kadarını söyleyelim: Âişe'nin bu namazı nefy ve inkârı, namazın aslına değil, belki devamına müteveccih olabilir. Buna göre Âişe: Ben Rasûlullah'm devamlı duhâ namazı kıldığını görmedim; fakat bu duhâ namazını ben devamlı kılmaktayım, demiş olur.
1297
insanlar toplandılar. Fakat Rasûlullah onların yanına çıkmadı. Sabah olunca: "Yaptığınız iĢi gördüm. Beni sizin yanınıza çıkmaktan, ancak üzerinize/arz kılınmaktan korkmuĢ olmaklığım men' etmiĢtir" buyurdu. Bu da ramazânda olmuĢtu.1774[12]
6- Peygamber (S)'in Geceleyin Ayakları Şişinceye Kadar Gece Namazında Dikilmesi Babı
AiĢe (R) de: Peygamber ayakları çatlayıncaya kadar ayakta durdu, demiĢtir 1775[13]. "Futûr", Ģukûk (yânî yarmak); "Ġnfatarat" da inĢakkat (yânî yarıldı)
1774[12] Peygamber'in gece namazına mescidde cemâatle devam edilmesine müsâade etmeyip, bu suretle ma'ziret göstermesi, ümmetine olan rahmetinin açık delîllerindendir. Bu rivayetinde de Âişe, Peygamber'in münferid olarak gece namazına devam ettiğine işaretle beraber, endîşesinin yalnız gece namazının edası hususunda olduğunu, ifâde etmiş oluyor. Hadîsin son fıkrası, bu kriınan namazın, ramazândaki gece namazı, yânî "Teravih Namazı" olduğunu ifâde ediyor. 1775[13] Buhârî, Âişe'nin bu hadîsini el-Feth Sûresi'nin tefsîri sırasında müsned olarak rivayet etmiştir. Kuşmeyhenî rivayetinde "Kâne yekuumu = ayakta dururdu" şeklindedir. Ebû Zerr rivayetinde ise buradaki gibi "ayakta durdu" şeklinde zabt edilmiştir (İbn Hacer, Kastallânî
1298
ma'nâsınadır 1776[14].
10-.......Ziyâd Ģöyle demiĢtir: Ben el-Mugîre'den iĢittim; Ģöyle diyordu: Peygamber (S, gece) namaz kılmak için iki ayağı yâhud iki baldın ĢiĢinceye kadar ayakta dururdu. Kendisine (niçin bu kadar meĢekkatle ibâdet yapıyorsun?) denilirdi de, Peygamber (S): "Ben çok Ģükreder bir kul olmayayım mı?" diye cevâb verirdi 1777[15].
7- Seher Sırasında Uyuyan Kimse Babı 1778[16]
11-.......Abdullah ibn Amr ibnu'1-Âsî (R) haber
1776[14] Ebû Ubeyde, Mecâzu'l-Kur'ân'da "el-Futûr"u böyle tefsir etmiştir. "İnfatarat" kelimesini de Dahhâk böyle tefsir etmiştir. Onun bu tefsirini İbn Ebî Hatim mevsûlen rivayet etmiştir 1777[15] Buhârî bu Mugîre hadîsini Rikaak ve Tefsîr Kitâbları'nda da zikretmiştir. Bu hadîs, Kerîme rivayetinde "Elbette kalkar, namaz kılar" suretinde zabtolunmuştur 1778[16] Kuşmeyhenî ve Asîlî rivayetinde "Sahur sırasında" şeklindedir; buna göre "Sabahın birazcık evvelinde uyuyan kimse" ma'nâsına olur. Seher vaktinde tekrar uyumak, teheccüd namazından hâsıl olan yorgunluğu dinlendirmek içindir.
1299
vermiĢtir ki, Rasûlullah (S) ona hitaben Ģöyle buyurmuĢtur: "Allah'a en sevimli olan namaz, Dâvud aleyhi's-selcimın namazıdır. Allah'a en sevimli olan oruç da yine Dâvûd Peygamber'in orucudur. Dâvûd, gecenin yansında uyurdu, gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin altıda fyirinde yine uyurdu. Ve Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün de oruç tutmazdı 1779[17].
12-.......EĢ'as Ģöyle demiĢtir: Ben babam Suleym ibn Esved el Muhâribfden iĢittim; Ģöyle dedi: Ben Mesrûk'tan iĢittim; Ģöyle dedi: Ben ÂiĢe'ye: Hangi amel Peygamber'e daha sevimli idi? diye sordum. ÂiĢe: Devamlı olan amel, dedi. Ben: Rasûlullah (gece namazına) ne zaman kalkar idi? dedim. ÂiĢe: Horoz sesini iĢittiği zaman kalkardı, dedi.
1779[17] Dâvûd Peygamber'in namaza tahsîs ettiği gecenin üçte biri, gece altı parçaya ayrıldıkta dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden zamandır. Gecenin altıda biri de altıncı cüz'üdür ki, fecrin tulûundan önceki zamandır ve tam seher vaktidir. Davud'un dördüncü ve beşinci parçalan ibâdete ayırmasının sebebi, bu zaman icabet sâatî olmasından dolayıdır. Bu, biraz sonra gelecek olan Ebû Hu-reyre hadîsinde bildirilmiştir. Seher vaktinin tekrar uykuya tahsîs edilmesi de teheccüd namazından hâsıl olan yorgunluğu gidermek içindir
1300
13-.......el-EĢ'as (yukarıda geçen isnâdla): Rasûlullah (S) horoz sesini iĢitince kalktı, müteakiben namaz kıldı, dediğini rivayet etmiĢtir 1780[18].
14-.......ÂiĢe (R): Seher vakti O'nu, benim yanımda muhakkak uyur bulurdu, demiĢtir; "O'nu" zamîriyle de Peygamber(S)'i kas-detmektedir 1781[19].
8- Sahur Yemeği Yiyip De Sabah Namazını Kılıncaya Kadar Uyumayan Kimse Babı 1782[20]
15-....... Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o 1780[18] es-Sârıh, horozdur; es-Serha da sayhaya denir. Horozun öttüğü zamanı ta'yîn hususunda gecenin yarısı, ondan biraz evvel veyâhud biraz sonra veya son üçte bir olmak üzere bir haylî görüşler ileri sürülmüştür. Horoz bu vakitlerin hepsinde öter; fakat İbnu Battâl'ın dediği gibi, onun çılgınca sayhalarının arka arkaya gelmesi ancak gecenin son üçte birinde duyulur. Bunlar, Hz. Âişe'nin maksadının son üçte bir olduğuna delâlet olabilir 1781[19] Buradaki uyur olmaktan maksad, hakîkaten uyku mu yâhud yan üzerine uzanmak mıdır? İki ihtimâl de olabilir. 1782[20] Çoğunluğun nüshalarında başlık böyledir. Hamavî ve Müstemlî nüshalarında ise "Sahur yemeğini yedikten sonra namaza kalkan kimse babı" şeklindedir.
1301
da Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Allah'ın Peygamberi (S) ile Zeyd ibn Sabit (R) beraber sahur yemeği yemiĢler. Sahur yemeğini bitirdiklerinde Allah'ın Peygamberi namaza kalkmıĢ ve namaz kıldırmiĢtır. (Râvî dedi ki:) Biz Enes'e: Sahur yemeklerini bitirmeleri Ġle namaza girmeleri arasında ne kadar zaman vardı? dedik. Enes: Ġnsanın elli âyet okuyabileceği kadar, dedi 1783[21].
9- Gece Namazında Kıyamın Uzun Olması Babı 1784[22]
16-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Bir gece ben Peygamber (S) ile beraber namaz kıldım. Peygamber devamlı ayakta duruyordu. Nihayet ben fena bir iĢ yapmayı kurdum. (Râvî dedi ki:) Biz: Ne yapmayı düĢündün? diye sorduk. Ġbn Mes'ûd: 1783[21] Bu dört beş dakikalık bir vakit eder denilmiştir. Bâzıları 52 âyetten el-Hakkaa Sûresi'ni misâl olarak getirmişlerdir. 1784[22] Çoğunluk için başlık böyledir. Hamavî ile Müstemlî nüshalarında ise, "Gece kıyamında namazın uzun olması" şeklindedir. Şübhesiz namazın uzun olması, dolayısıyle kıyamın uzun olmasını gerektirir. Çünkü rükû', sucûd gibi diğer rükünler, kıyamdan daha uzun olmazlar
1302
Oturmak ve Peygamber'i (ayakta yalnız) bırakmak istedim, dedi 1785[23].
17-.......Huzeyfe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığında ağzını misvak ile ovardı.
10- Bab: Peygamberin Namazı Nasıl İdi?
Ve Peygamber (S), gecenin bir kısmında kaç rek'at namaz kılardı? 1786[24]
18-.......Salim ibn AbdiIIah, babası Abdullah ibn Unıer'in Ģöyle dediğini haber verdi: Bir kimse: — Yâ Rasûîallah, gece namazı nasıldır? diye sordu. Rasûlullah (S): — "ĠkiĢer ikiĢerdir. Sabah vaktinin gireceğinden
1785[23] Nafile namazın, ayakta durmaya muktedir iken oturarak kılınması caiz olduğu hâlde, İbn Mes'ûÜ'un bunu ferjâ iş sayması, Peygamber'e muhalefet şeklinde edebi terk olmasından dolayıdır 1786[24] Buhârî, bu başlıktaki mes'elelerin cevâbı olacak dört hadîsi arka arkaya getir-. mistir. Bu hadîslerden ilk ikisi "Vitr Bâblan" bölümünde de geçmiş ve gerekli kısa açıklamalar orada verilmişti
1303
korktuğun zfc mân, bir tek rek'atla vitr namazı kıl" buyurdu.
19-....... Ġbn Abbâs (R): Peygamber(S)'in namazı onüç rek'at idi, demiĢtir. Ġbn Abbâs (bu namaz ile) gece namazını kasdediyor.
20-......Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe(R)'ye Rasûlullah(S)'ın geceleyin kıldığı namazını sordum. ÂiĢe: Sabah namazının iki rek'at sünnetinden baĢka (gâh) yedi, (gâh) dokuz, (gah) onbir rek'attır, dedi.
21-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) gecenin bir kısmında onüç rek'at namaz kılardı. Vitr namazı ile sabah namazının iki rek'at sünneti de bu sayıdandır 1787[25].
1787[25] Muhammed ibn Kaasım tarikiyle Âişe'den gelen bu onüç rek'at rivayeti ile, ondan evvelki Mesrûk tarikiyle gelen yedi, dokuz, onbir rivayeti arasında bir taâruz görülmemelidir. Kaasım'ın Âişe'den onüç rivayeti, Peygamber'in ekser hallerde kıldığı gece namazına âiddir. Mesrûk rivayetinde ise Âişe, Peygamber'in gâh yedi, gâh dokuz, gâh onbir rek'at kıldığım bildirmiştir. Bu konuda ayrı ayrı sahâbîlerden gelen çeşitli rivayetler, Peygamber'in ayrı ayrı zamanlarda kıldığı teheccüd namazlarına
1304
11- Peygamber (S)'in Geceki İbadeti, Uykusu ve Gece İbadetinden Nesh Edilen (Mıkdar) Hakkında Babı
Ve Yüce Allah'ın Ģu kavli: "Ey bürünen, gecenin birazı hâriç olmak üzere kalk. (Gecenin) yarısı mıkdârınca yâhud ondan birazını eksilt. Yahud (o yarının) üzerine artır. Kur‘ân‘ı da açık açık tane tane oku. Hakikat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz. Gerçek gece (ibâdete) kalkan nefs, o hem uygunluk Vtibâriyle daha kuvvetlidir. Hem kıraatçe daha sağlamdır. Çünkü gündüz senin için bir meĢguliyet" (el-Muzzemmil: 1-7) 1788[26].
âiddir. Her sahâbî kendi gördüğünü, bildiğini haber verdiği için, aralarında fark bulunması tabiîdir 1788[26] Bu Âyetlerle İlgili Bir Tefsir özeti: "...Çünkü biz sana ağır bir söz ilkaa edeceğiz. Tahammülü, icra ve îfâsı çok zor olan büyük bir kelâmı üzerine indirip, tatbik ve icrasını sana emredeceğiz ki, o söz ağır teklifleri ve mes'ûliyetleri ihtiva eden ve def'u reddi kaabil olmayan Kur'ân ile risâlet emri; ilkaası da onun vahyidir. Rasûlullah'a vahy nazil olurken o kadar ağır ve şiddetle gelirdi ki, derhâl çehresi değişirdi.... Vahy ve ilkaa böyle maddeten bile bir sıklet ve tazyîk ile geldiği gibi, ma'nâsındaki ahkâm ve ahlâkın icra ve tatbikatı da nice mucâhedelere mütevakkıf ağırlıkları
1305
Ve Yüce Allah'ın Ģu kavli: 1789[27] "ġübhe yok ki, Rabb'in, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksik; yarısı; üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyyetinde bulunanlardan bir zümrenin de (böyle yaptığını) elbet biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamıyacağınızı bildiği için, size karĢı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'ân'dan kolay geleni okuyun. Allah muhakkak bilmiĢtir ki, içinizden
muhtevidir. Kur'ân'ı okumak kolay olsa da, onunla amel zordur. Sonra mîzân-da ecr ve sevabı da ağırdır.' Işteibaşlangıçta gece kıyamı ve Kur'ân tertîli ile emr, o cümleden olmak üzere gelecek olan ağır emirlerin icrasına kaabiliyet ve isti'-dâd kazanmak üzere nefslerin terbiyesi ve mucâhede kuvvetlerinin terakki ve inkişâfı için ihzârî bir riyazettir. Bunun gündüz yapılmayıp da geceden başlamasının sebebi hikmeti, çünkü gece nâşiesi, gece yetişen nefs veya gece vukua gelen hâdise veyd gece neş'esi ve neş'eti ...-muvâtaa uygunluk, mutabakat demektir-, yânı gece nâşiesi daha baskın, daha samimî, yâhud kalb ve vicdana daha uygun. Gece sükûnet ve inkıta' hengâmı olduğu için, uyanık olanların gözü gönlüne daha mutabık ve gündüzün maniaları ve meşguliyetleri içinde duyulamıyacak hâdiseleri duymak için keşfi daha açık, riyadan, ağyarın muzâhamesinden âzâde olarak ihlâs gayesine daha muvafık, yâhud daha keskin, daha fîi'1 dokunaklıdır. Ve deyişçe, söyleyişçe, söyleyiş ve anlayış cihetiyle daha sağlamdır. Kelâm daha iyi söylenir ve duyulur. Gürültüler kesilmiş bulunacağı cihetle kıraat ve tefekkür, mutâbaa ve tezekkür, söylenen ve dinlenen söz daha sağlam olur... (Hakk Dîni, VII, 5428). 1789[27] Bu el-Muzzemmil:20. âyetinin sonradan nazil olup, sûrenin evvelindeki gece kıyamı emrini hafifletmiş ve ta'dîl etmiş olduğunda ittifak vardır.
1306
hastalar olacak, diğer bir kısmı Allah'ın adlından (nasîb) aramak üzere yeryüzüne yol tepecekler, baĢka bir takımı da Allah yolunda çarpıĢacaklardır. O hâlde, O 'ndan kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allah'a gönül hoĢluğu ile ödünç verin. Önden nefsleriniz için ne hayr gönderirseniz, onu Allah yanında daha hayırlı ve sevâbca daha büyük olarak bulursunuz. Allah'tan mağfiret isteyin. ġübhesiz ki, Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (el-Muzzemmii: 20) 1790[28]. Ġbn Abbâs: "NeĢee" kelimesi HabeĢ dilinde "Kaame( = Kalktı)" ma'nâsınadır, demiĢtir. Yine Ġbn Abbâs, "Vatae" kelimesini de: Kur'ân'ın uvâtaasım, "Gece okunan Kur'ân'ın gündüzden ziyâde iĢitmeye,
1790[28] Buhârî bu âyetlerde Müslim'in Sa'd ibn Hişâm tarîkinden tahrîc ettiği şu hadîse işaret eder gibidir: Âişe şöyle demiştir: "Allah bu elMuzzemmil Sûresi'nin evvelinde gece namazını farz kıldı. AlIah'ınPeygamberi ile sahâbîleri bir yıl gece namazını kıldılar. Nihayet bu sûrenin sonunda hafifletme ruhsatı indirildi de gece İbâdeti, farziyyetinin ardından tatavvu' bir ibâdet oldu Buhârî kendi şartı üzere olmadığı için bu hadîsi getirmekten Enes hadîsi -,ı ile müstağni oldu. Çünkü Enes hadîsi Peygamber'in bazen bütün gece uyuduğuma na delâlet etmektedir. Bu ise tatavvu' yoludur. Eğer vucûb devam etmiş olsaydi, Peygamber kalkmayı ihlâl etmezdi. Ve burası ile hadîsin başlığa uygunluğu zahir oluyor (tbn Hacer).
1307
göze ve kalbe (nüfuzu Ģiddet ve) uygunluğu vardır" Ģeklinde tefsir etmiĢ; sonra bu tefsiri te'yîd ederek: "Liyuvâtıû" (et-Tevbe: 37) Li-yuvâfıkû (yânî uymaları için) ma'nâsınadır, demiĢtir 1791[29].
22-.......Bana Muhammed ibn Ca'fer, Humeyd et-TavîI'den tahdîs etti ki, o, Enes'ten Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Rasûlullah (S) her aydan (o kadar günlerde) oruç tutmaz idi ki, biz O'nu artık o ayın hiçbir gününde oruç tutmayacak zannederdik. Yine Rasûlullah her aydan (o kadar günlerde) oruç tutar idi ki, biz O'nu artık o aydan hiçbir gün orucu bırakmayacak zannederdik. Yine Rasûlullah'ı geceden bir kısmında namaz kılar görmek istemiyorsundur ki, muhakkak namaz kılar görürdün. Uyur görmek istemiyorsundur
1791[29] İbn Abbâs'ın bu tefsirlerinin birincisini Abd ibn Humeyd sahîh bir isnâd ile İbn Cureyc'den; o da İbn Abbâs'tan şeklinde mevsûlen rivayet etmiştir. İkincisini de "Li-yuşâbihû" lâfzıyle Taberî mevsûlen rivayet etmiştir. Yüce Allah bu 20. âyet ile Peygamber'i gece yarısında, yâhud gece yarısından biraz evvel yâhud gece yarısından biraz sonra teheccüd namazına kalkmakta muhayyer bırakmıştır.
1308
ki, muhakkak uyur görürdün 1792[30]. Bu hadîsi Humeyd'den rivayet etmekte Süleyman ibn Bilâl ile Ebû Hâlid Süleyman ibn Hayyan el-Ahmer, Muhammed ibn Ca'fer'e mutâbaat etmiĢlerdir 1793[31].
12- İnsan Geceleyin Namaz Kılmadığı Zaman, Şeytanın Onun Başının Arka Köküne Düğüm Bağlaması Babı
23-.......Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da elA'rec'den; o da Ebû Hureyre'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Sizin herhangi biriniz (gece) uyuyunca ġeytân onun boyun köküne üç düğüm bağlar. Her düğüme: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır (rahat uyu' telkinini) vurur. O kimse, uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa bir düğüm 1792[30] Enes ibn Mâlik, bu hadîsi ile Peygamber'in nafile namaz kılmak ve oruç tutmak hususunda muayyen ve nıuttarid bir programa tâbi' olmadığını bildirmek istiyor 1793[31] Ebû Hâlid'in mutâbaatını Buhârî, Kitâbu's-Savm'da mevsûlen rivayet etmiştir
1309
daha çözülür. Artık o (teheccüd sahibi) kimse, düğümü çözük, gönlü hoĢ ve neĢ'eli olarak sabaha girer. Fakat Allah'ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli ve uyuĢuk hâlde sabaha girer" 1794[32].
24-.......Bize Ebû Recâ el-Utâridî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Semüre ibnıCundeb (R), Peygamber (S)'den tahdîs etti ki, uzun ru'-yâ hadîsinin içinde Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "O baĢı taĢ ile 1794[32] Bu hadîsteki düğümü İbn Melek: Bir tenbellik ve atâlet düğümüdür ki, Şeytân bu tenbellik ve atâleti gafillerin üzerine yükler, demiştir. Taybî de: Şeytân'ın gaflet ehlini ağırlaştırması ve bunları bağlamış gibi hareketten alıkoymasıdır, demiştir. Beydâvî de şöyle der: Şeytân'ın düğümü bağlaması, uykuyu zînetle-mesinden ve o kimsede uykuya karşı derin bir sevgi uyandırmasından istiare edilmiştir. Düğümlerin üç tane olması da Allah'ı zikre, abdeste, namaza karşı birer düğüm edinmesinden ve Şeytân'ın bu üç ibâdetten üç tesvîl ve iğfal ile alıkoymasından dolayıdır. Bu hadîsteki düğümü kalbin düğümünden; azm ve İrâdenin felce uğramasından ibarettir diye tefsir edenler isabet etmişlerdir. Gûyâ Şeytân, teheccüde kalkmak arzusunda bulunan mü'minin gönlüne "Yat, yat, daha gece uzundur" diye vesvese bırakarak, onu gece namazından alıkoymuş oluyor. Bu hadîsten öğrendiğimiz hakikat, Allah'ı zikrin, abdestin, namazın Şey-tân'ı ve onun telkinlerini, nefsin şerr ve fesada olan temayülünü def etmesi key fiyetidir. Bir de teheccüd sahihlerinin gözü nurlu, gönlü sürûrlu olarak yeni günün ,sabahına girmesidir. Bu neş'e ve sevinç, teheccüd sahihlerinin yüzünde parlar ve açıkça görülür. Her günün hayır ve bereketi ve hattâ sıhhî saadeti de, o günün fecri ile birlikte doğar (Tecrîd Ter., IV, 131-134).
1310
yarılıp berelendiğim gördüğün kimseye gelince, Ģübhesiz o, Kur'-ân'ı alıyor; müteakiben onu (ezberlemeyi ve onunla amel etmeyi) ter-kediyor, ve farz olan namazdan gafil olarak (bütün gece) uyuyordu" 1795[33].
13- Bab: İnsan Uyuduğu ve Namaz Kılmadığı Zaman Şeytan Onun Kulağına İşer
25-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber'in yanında bir adam anıldı ve bu adam sabaha kadar uykuya dalar; namaza kalkmaz denildi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Öyle ise onun kulağına $ytân iĢemiĢtir" buyurdu 1796[34].
1795[33] Buhârî bu hadîsi birçok yerlerde parça parça kesilmiş olarak getirmiştir. Tamâmı Kitâbu'l-Cenâİz'in sonlarında gelecektir. Buyu', Cihâd, Bed'u'I-Halk, Edeb, Ehâdîsu'l-Enbiyâ, Tefsîr, Ru'yâ Ta'bîri Kitâblan'nda da tahrîc etmiştir. Müslim de Ru'yâ Kitâbı'nda Muhammed ibn Beşşâr'dan ve Bundâr'dan muhtasa-ran rivayet etmiştir... {Umdetu'l-Kaarî, III, 616-617). 1796[34] Hattâbî: Bu adamın uykusunun ağırlığı ve kendisini namazdan gafil hâle getirmesi, kulağına işenen ve işitme_duygusu bozulan kimsenin hâline benzetilmiştir demiş ve bu ta'bîri temsîle hamletmiştir. Taybî: Şeytân bu gafilin kulağını bâtıl şeylerle doldurmuş ve
1311
14- Gecenin Son Saatlerinde Namaz İçinde Dua Babı 1797[35]
Azız ve Celîl olan Allah da Ģöyle buyurdu: "(Çünkü) Muttakîler gecenin az bir kısmında uyurlardı ve seher vakitlerinde de onlar mağfiret dilerlerdi" (ezZâriyât: 17-18) 1798[36].
26- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da îbn ġihâb'dan; o da Ebû Seleme ile Ebû Abdillah elAğarr'dan; bunların her ikisi de Ebû Hureyre(R)'den
kulağında hakk sözü işitmeye mâni' bir sağırlık meydana getirmiştir denilebilir, demiştir. Kurtubî ise: Şeytân'ın bu fiilini hakîkî ma'nâya hamletmekte be's görmemiştir. 1797[35] Bu Ebû Zerr'in rivayetidir. Ondan başkalarının rivâyetinde&aşlık "Gecenin sonunda duâ ve namaz babı ..." şeklindedir 1798[36] Buhârî bu âyeti başlığa "Yehcaûn = Uyurlar" ma'nâsmdan dolayı, gece İbâdetinin Kur'ân'dan delîli olmak üzere almıştır. Hucâ' fiili hakkında daha Önce açıklama geçmişti. Ma'nânm daha iyi anlaşılması için bu âyeti altı ve üstü ile tekrar yazalım: "Şübhesiz muttakîler Rabb 'larımn kendilerine vermiş olduğunu almış olarak cennetlerde ve pınarlardadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel edenlerdir. Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde de onlar istiğfar ederlerdi" (ez-Zâriyât: 15-18).
1312
tahdîs ettiler ki, Rasûlullah (S) Ģöyle demiĢtir: "Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Mübarek ve Âlî olan Rabb'ı-mız (keyfiyetini bilmediğimiz bir hâlde) her gece dünyâ semâya iner ve: Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun için mağfiret edeyim!' buyurur" 1799[37]. 1799[37] Bu hadîs, "Nuzûl Hadîsi" diye anılır. Altı Kitâb'da ve diğer sahîh, sünen, müs-ned ve mu'cemlerin hepsinde rivayet çokluğu ile seçkin olmak ve müteşâbihler-den bulunmakla nıühimnı ve meşhurdur. Bunu yirmiden fazla sahâbî rivayet etmiştir. Hadîsteki "Yenzilu = İner" fiili, Buhârî nüshalarında yâ'nm fethi ile zab-tedilmiştir. Buna göre yakınlık ile te'vîl edilerek ma'nevî nuzûl kasdolunabilir ve: Allah, lûtfu keremi ile kullarına yaklaşır, demek olur. "Dünyâ semâ", Allah'ın bize yaklaşması hâlinden İbaret bulunur. Dünyâ kelimesinin "dunuvv"-den "kurb - yakınlık" ma'nâsım ifâde etmesi de bunu te'yîd eder. Ebû Bekr ibn Fürek, bâzı âlimlerin bu fiili yâ'nın ötresi ile "Yunziîu = İndirir" şeklinde zabt ettiklerini hikâye etmiştir. Bu takdîrde fiilin hazf olunmuş bir mef'ûle ta'diye etmesi gerekir: "Yunzilullahu melekenAllah bir melek indirir" demek olur. Kurtubî bu rivayetin sahîhliğine delîl olarak Nesâî'nİn " Sonra var mı duâ eden diyecek bir munâdîyi emreder.." rivayetini delîl getirip, böylece müşkilin kalkacağını bildirir (Fethu'l-Bârî, III, 272). Aynî'nin Vmdetu'l-KaarT'sinde bu hadîs hakkında çok güzel tevcihler ve açıklamalar vardır. Bu tevcihlerden biri özetle şudur: Nuzûl, intikaal, i'Iâm, kavi, İkbâl, teveccüh ve bir hükmün çıkışı ma'nâlarına kullanılır. Bu ma'nâların hepsi lügatçılar arasında bilinen şeylerdir. Madem ki nüzulün böyle müşterek ma'-nâsı vardır; Allah'ın kendisiyle tavsîfi caiz olan bir ma'nâya hamledümesi en doğru bir harekettir. Burada Allah'ın rahmetle, dileklerini vermekle, mağfiretler etmek
1313
15- Gecenin Evvelini Uyuyup, Sonunu (Namaz, Kıraat, Zikir Gibi İbadetle) İhya Eden Kimse Babı
Ve Selmân Fârisî, kardeĢliği Ebu'd-Derdâ'ya: Sen uyu, demiĢ; gecenin sonundan bir vakit olunca da: ġimdi kalk, demiĢtir. Peygamber (S) de: "Selmân doğru söylemiĢtir" buyurdu 1800[38].
suretiyle teheccüd kılanlara ikbâl ve teveccüh buyurmasıdır denilebilir. Bu bir te'vîl değil, fakat lâfzı, medlulü olan müşterek ma'nâlardan birisine hamletmektir kî, îmâm Mâlik gibi bâzı selefin te'vîlleri de hep bu yolda bir te'vîldir (III, 618-623). 1800[38] Buhârî başlığa koyduğu bu hadîsi Ktitâbu's-Savm ve Kitâbu'lEdeb'de Ebû Cu-hayfe'den mevsûlen rivayet ettiği uzunca hadîsten almıştır. Buraya aldığı kısa fıkra, bâb başlığına lâyık vecîz bir ifâdedir. Hadîsin bütününden biraz daha genişçe bir kısmı şöyledir: "Gece olunca Ebu'd-Derdâ, gecenin evvelinde namaz kılmak istedi. Selmân: — Uyu, diye men' etti. Ebu'd-Derdâ da uyudu. Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân: — Uyu, diye men' etti. Gecenin son vakti olunca Selmân: — Artık şimdi kalk, dedi. Beraber kalkıp namaz kıldılar. Namazı müteâkıb Selmân, Ebu'dDerdâ'ya: — Şübhesiz senin üzerinde, Rabb'in için bir hakk vardır. Keza senin üzerinde nefsin için de bir hakk vardır. Senin üzerinde ailen için de bir hakk vardır. Binâenaleyh sen her hakk sahibine hakkım ver, dedi. Sonra Ebu'd-Derdâ, Peygamber'e geldi ve bu hâdiseyi Peygamber'e
1314
27-.......el-Esved Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'ye: Peygamber'in gece namazı nasıldı? diye sordum. ÂiĢe (R) Ģöyle cevâb verdi: Rasûlullah (S) gecenin evvelinde uyurdu. Gecenin sonunda da kalkar, namaz kılardı. (Namazdan) sonra da yatağına dönerdi. Müezzin ezan okumaya baĢlayınca sıçrayıp kalkardı. Eğer kendisine bir ihtiyâç olmuĢsa yıkanır, (yıkanmaya ihtiyâç) yoksa abdest alır ve (mescide) çıkardı 1801[39].
16- Peygamber (S)'in Ramazan’daki ve Diğer Aylardaki Gece İbadeti Babı
28-.......Abdurrahmân ibn Avf un oğlu Ebû Seleme, kendisinin ÂiĢe'den Rasûlullah'ın ramazân ayındaki namazının nasıl olduğunu sorduğunu ve ÂiĢe'nin cevâbını Saîd'e haber vermiĢtir. ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) ne ramazânda, ne de ramazânın gayrı (ge-celer)de onbir rek'at üzerine ziyâde etmezdi.
söyledi. Peygamber de Ebu'd-Derdâ'ya hitaben: — "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu. 1801[39] Hadîsin başlığa mutabakatı açıktır. Son fıkradaki "Eğer kendisine bir ihtiyâç olmazsa" sözü, cinsî münâsebet yapılmış da yıkanma gerekmişse demektir
1315
Rasûlullah evvelâ dört rek'at kılardı ki, artık sen o rek'atların güzelliğinden veuzunluğun-dan sorma. Sonra Rasûlullah dört rek'at daha kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra üç rek'at kılardı. ÂiĢe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah, vitr kılmandan önce uyur musun? diye sordum. Rasûlullah: "Yâ ÂiĢe, benim iki gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdu 1802[40].
29-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'i gece namazından hiçbir rek'atta, tâ yaĢlamncaya kadar oturarak okur görmedim. YaĢlandığı zaman oturarak okurdu. Üzerinde sûreden
1802[40] Ebû Seleme, ramazânın şeref ve faziletinden dolayı Peygamber'in ramazândaki teheccud namazının kemmiyet ve keyfiyetinde, yânî sayısı ve sıfatında bir değişiklik olabileceğini tahmin ederek, Hz. Âişe'den yalnız ramazândaki gece namazını sormuştu. Fakat Âişe, sorucuda hiç şübhe bırakmamak için,Peygamber'in hem ramazândaki, hem de ramazândan başka gecelerdeki namazını haber vermiştir. İşte bu cevâb, bâb başlığına uygun düşmektedir. Peygamber'in jıamâzmın bütün sene içinde musâvî olduğu sabit olmaktadır. Bu hadîsten nafile olan gece namazında bir selâm ile dört rek'at kılındığı da, vitr namazının bir selâm ile üç rek'at kılındığı da sarih olarak sabit oluyor. Hadîsin son fıkrası, Peygamber'in uyku ile abdesünin bozulmadığını açıkça bildiriyor.
1316
otuz yâhud kırk âyet kaldığında ayağa kalkar, ve o âyetleri de okur, sonra rükû' yapardı 1803[41].
17- Gece ve Gündüz Temizlenip Paklanmanın Fazileti İle Gece ve Gündüzde Abdest Almanın Ardından Namaz Kılmanın Fazileti Babı 1804[42]
30-.......Bize Ebû Usâme, Ebû Hayyân'dan; o da Ebû Zuradan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) sabah namazı sırasında Biiâl'e hitaben Ģöyle buyurmuĢtur: "Ya Bilâl! Ġslâm içinde iĢlediğin ve senin nazarında menfaatça en ümîdli olan bir amelini baha söyle. Çünkü ben bu gece cennetin içinde, önümde senin iki ayakkabının yürüyüĢ sesini iĢittim". Bilâl: Ben kendime göre menfaatça Ģundan daha ümîdli olan bir iĢ iĢlemedim: Ben gece yâhud gündüzün herhangi bir saatinde iyice temizlenir ve bu temizlik ile de muhakkak bana kılmakhğım takdîr
1803[41] Bu hadîsin bir rivayeti "Namazı Kısaltma Kitâbı"nda geçmişti 1804[42] Kuşmeyhenî nüshasında ikinci kısım "Gece ve gündüz abdest alma sırasında namaz kılmanın fazîleti..." şeklindedir.
1317
Duyurulduğu kadar namaz kılarım, dedi 1805[43]. Ebü Abdillah el-Buhârî: "Deffu na'leyk" ile ayakkabıların hareket ettirilmesini kasdediyor, dedi.
18- İbadette Şiddet ve Katılık Yapmanın (Yani Fazla Meşakkat Yüklemenin) Mekruh Kılınması Babı
31-.......Bize Abdulvâris, Abdulazîzibn Suheyb'den; odaEnes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti, O Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) -mescide-girdi. Girince mescidin iki direği arasına bir ip çekilmiĢ olduğunu gördü. "Bu ip nedir?" diye sordu. Sahâbîler: Bu Zeynep (bintu CahĢ)'in ipidir 1806[44]. Zeyneb (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Bunun üzerine Peygamber: "Hayır (ibâdette böyle güçlük olnıaz). Bu ipi çözünüz. Sizin biriniz zinde ve kuvvetli 1805[43] Buhârî bu hadîsi Bilâl'ın fazîleti babında da getirmiştir. Müslim de aynı bâbda getirmiştir {Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, VII, 370371). Bu hadîsten, gece gündüz temizliği devam ettirmenin ve her temizlik akabinde namaz kılmanın fazîleii sabit oluyor. 1806[44] Bu kadın, Zeyneb'in kendisi değil, kardeşi Hamne bintu Cahş olduğu da söylenmiştir
1318
oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulup gevĢeyince de hemen otursun (ve oturarak tamamlasın)" buyurdu 1807[45]. Dedi ki: Ve Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da HiĢâm ibn Urve'den; o da babası Urvetu'bnu'zZubeyr'den; o da ÂiĢe(R)'den söyledi. ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Yanımda Esed oğulları'ndan bir kadın vardı 1808[46]. Bu sırada üzerime Rasûlullah girdi. "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Fulâncadır; geceleyin uyumaz imiĢ; namazından zikrolun-du (yâhud namazından zikrediyor), dedim. Rasûlullah: "(Bu sözü) bırak, dâima takat yetireceğiniz iĢleri yapınız. ġübhesiz Allah, sizusan-madıkça usanmaz" buyurdu 1809[47].
1807[45] Bu hadîsten, ayakta namaza başlayıp da mecalsiz kalınca gerisini oturarak tamamlamanın cevazı; ibâdette i'tidâle teşvîk, külfet ve meşakkata girişmekten nehiy; kadınların camide namaz kılmalarının cevazı; bütün gece namaz kılmanın mekruh olduğu hükümleri çıkarılmıştır 1808[46] Bu kadın Havla bintu Tuveyt'tir ki, Kureyş'in Esed kulundandır. 1809[47] Buhârî bu hadîsi Kitâbu'l-îmân'da da biraz ziyâde ile rivayet etmiş idi
1319
19- Gece Namaza Kalkmayı Âdet Edinen Bir Kimsenin Gece Namazını Terketmesinin Mekruh Kılınması Babı
32-.......Bize MübeĢĢir, el-Evzâî'den tahdîs etti. H ve yine bana Muhammed ibn Mukaatil Ebu'l-Hasen tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip Ģöyle dedi: Bize el-Evzâî haber verip Ģöyle dedi: Bana Yahya ibn Ebî Kesîr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibn Abdirrahmân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Abdullah ibn Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) bana: "Yâ Abdullah! Senfulân kimse gibi olma. O, geceden bir kısmında namaza kalkar idi; sonra gece namazını terketti" buyurdu 1810[48].
1810[48] Bu hadîs hem gece namazına teşvîkı ve tergîbi, hem de bu ibâdete alışıp da sonraları terketmekten sakındırma ma'nâsım taşımaktadır. Çünkü gece namazını âdet edinen bir kimsenin bilâhare terketmesi, ibâdetten yüz çevirmeyi iş'âr edebilir. Hadîsteki "fulân" diye kinaye edilen şahsın kim olduğu bilinememiştir. Bu mübhemliğin, râvîlerden biri veya kusuru örtmek için bizzat Peygamber tarafından söylenmek ihtimâli vardır. Buhârî bu hadîsi burada üç senedle sevketmiştir. Üçü de büyük tabiî Ebû Seleme'ye dayanmaktadır. Senedlerdeki râvîlerin Bağdâd, Haleb,
1320
Ve HiĢâm ibn Ammâr Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî IĢrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr), Umer ibnu'lHakem ibn Sevbân'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Seleme bu hadîsin benzerini tahdîs etti 1811[49]. Ve bu hadîsi el-Evzâî'den rivayet etmekte Amr ibnu Ebî Seleme, Ġbnu Ebî IĢrîn'e mutâbaat etmiĢtir 1812[50].
Şam, Beyrut, Merv, Yemâme, Medîne gibi çeşitli ilim merkezlerine mensûb olmaları, hadîsin çok yaygın bir şöhreti olduğunu gösterir. 1811[49] Bunu İsmâîlî ve diğerleri mevsûlen rivayet etmişlerdir. Bu seneddeki İbnu Ebî Işrîn, Abdulhamîd ibn Habîb ed-Dımaşkî elBeyrûtî, el-Evzâî'nin kâtibidir; hakkında kelâm edilmiştir. Buhârî'nin bunu zikretmesinin fâidesi, Umer ibnu'I-Hakem'in Yahya ile Ebû Seleme arasındaki ziyâdesi, muttasıl senedlerdeki ziyâdeden olduğunu tenbîh etmektir. Çünkü Yahya, Ebû Seleme'den işitmesini tasrîh etmiştir. Eğer arada vâsıta olaydı tahdîsi tasrîh etmezdi (Kastallânî). 1812[50] Bu son mutâbaayı da Müslim mevsûlen rivayet etmiştir.
1321
20-Bab 1813[51]
33-....Ebu'l-Abbâs Ģöyle demiĢtir: Ben Abdullah ibn Amr(R)'dan Ģöyle dediğini iĢittim: Peygamber (S) bana: — "Senin geceleyin ibâdet ve gündüzleyin oruç tutmakta olduğun bana haber verilmedi mi?" dedi. Ben: — Evet ben bunu yapıyorum, dedim. Peygamber: — "ġübhesiz sen bunu yaptığın zaman gözlerin içeri girer, nefsin yorulur. ġübhesiz nefsin için bir hakk vardır; ehlin için de bir hakk vardır. Onun için (bazen) oruç tut, (bazen) tutma; (gecenin bir kısmında) namaz kıl, (bir kısmında) da uyu" buyurdu 1814[52]. 1813[51] Burada "Bâb" lâfzı unvansız gelmiştir. Bu ise kendinden önceki bâbdan bir fasl (^ayırma) menzilesindedir. Musannıfların âdeti, hükümlerden bir hükümde "Bâb" yazıp, sonra onun akabinde de "Fasl" yazmaları şeklinde carî olmuştur. Onlar bu "Fasl" sözüyle bu hükmün kendinden önceki hükümden ayrılığını ve fakat işin aslında da onunla ilgili bulunduğunu göstermek isterler (Umdetu'l'-Kaarî, III, 635). 1814[52] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bu da Peygamber'in oruç tutmak ve namaz kılmakla emretmekle beraber, bazen de oruç tutmamayı ve gecelerin bir kısmında uyumayı emretmiştir. Şübhesiz
1322
21- Gecenin Bir Kısmında (Yatağı Üzerinde) Dönüp (Allah'ı Anarak) Uyanan ve Akabinde Namaz Kılan Kimse Babı
34-.......Bana Ubâde ibnu's-Sâmit tahdîs etti. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Her kim gecenin bir kısmında dönüp uyanır ve akabinde Lâ ilahe illellâhu vahdehû lâ Ģerike lehû, lehul-mülkü ve lehu 1hamdu ve huve alâ külli Ģey 'in kadîr. Elhamdu lillâhi ve sub-hâne Ġlâhi ve lâ ilahe ille Hlâhu v 'A llâhu ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billahi ( = Allah'tan baĢka ibâdete lâyık tanrı yoktur, ancak bir Allah vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk ancak O'nundur. Hamd de yalnız O'nundur. O, herĢeye gücü yetendir. Bütün hamd Allah'a mahsûstur. Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Ġbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. Ve Allah en büyüktür. Ve hiçbir hareket
bu emr ibâdetlerde şiddet ve meşakkati terk etmeyi gerektirir (Umdetu'l-Kaarî, aynı yer). Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Savm ile Ehâdîsu'l-Enbiyâ'da; Müslim de Oruç Kitâbı'nda tahrîc etmiştir
1323
ve kuvvet yoktur; ancak Allah ile vardır) der ve sonra Allâ-hummağfir lî (= Yâ Allah, bana mağfiret eyle) sözünü söyleryâhud dua ederse, icabet edilir. Eğer abdest ahp-namâz kılarsa namazı kabul olunur" 1815[53].
35-.......îbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana elHeysem ibn Ebî Sinan haber verdi ki, o da Ebû Hureyre(R)'den iĢitmiĢtir. Ebû Hurey-re va'zı içinde menkabeler anlatırken Rasûlullah(S)'ı da anmıĢ, O'nun (Abdullah ibn Revâha'nın aĢağıdaki Ģiirini inĢadı sırasında): "ġüb-hesiz kardeĢiniz bâtıl söz söylemez" buyurduğunu haber vermiĢtir 1816[54]. Râvî ez-Zuhrî: Rasûlullah "kardeĢiniz" sözüyle Abdullah ibn Revâ
1815[53] Teârre kelimesinin aslı Teârere'dir; idgam edilmiştir.Gece uyumayıp döşek içre kendi kendisine söylenerek bir taraftan öbür tarafa dönmek ma'nâsınadır... Lâkin el-Esâs'ta, enNihâye'deTeârr,uykudan kelâmla uyanıp kalkmak ma'nâsı-na resmedilmiştir (Kactmûs Ter.), Bu uyanma hâli, ekseriyetle söz söylemekle birlikte bulunduğu için, Peygamber bu uyanmayı ta'kîb edecek sözün teşbih, tehlîl olmasını öğretmeyi arzu etmiştir. 1816[54] Abdullah ibn Revâha (R) bu kasideyi inşâd ettiği sırada Peygamber şiirini tak-dîr ederek, mecliste bulunanlara hitaben "Şübhesiz kardeşiniz bâtıl söz söylemez" buyurmuş ve böylece güzel şiirin, güzel söz gibi, medhe lâyık olduğunu, çirkin şiirin de kötüleneceğİni bildirmiş oluyor.
1324
ha'yı kasdetmektedir, demiĢtir: "Ve imâ Rasûlullâhi yetlû kitâbeh Ġzâ'nĢakka ma'rû/un mine'I-Iecri sâtıu Erânâ'1-hudâ ba'de'Lamâ fe kulûbunâ Bihî mûkmâtun enne mâ kaale vâkıu Yebîtu yucâfî cenbehu an FirâĢihi Ġza's-teskale! bi'1-müĢrikîne'l-madâciu"
"Tan yeri ağarıp fecr yükseldiği sırada Rasûlullah Kitâb'ını okuyarak içimizde O bize dalâletin ardında hidâyeti gösterdi Kalblerimiz O'na tereddüdsüz inanmıĢtır ki O'nun söylediği herĢey muhakkak vâki' olacaktır. MüĢriklere yatakları ağırlık verdiği sıralarda O Peygamber yanını döĢeğinden uzaklaĢtınyordu" 1817[55].
1817[55] Şâir Abdullah ibn Revâha son beytiyle şu âyetlere telmîh etmektedir: "Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler îmân ederler ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamıyarak yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rabb 'lerini hamd ile tesbîh ederler. Yanları yataklarından uzaklaşıp, korku ve ümîd ile Rabb Herine duâ ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de
1325
Bu Ģiiri Ġbn ġihâb'dan rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd'e Ukayl ibn Hâlid mutâbaat etmiĢtir 1818[56]. Ve Muhammed ibnu'l-Velîd ez-Zubeydî Ģöyle demiĢtir: Bana ez-Zuhrî, Saîd îbn Müseyyeb ile elA'rec'den; onlar da Ebû Hureyre'-den olmak üzere haber verdi 1819[57].
36-....... Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber zamanında Ģöyle ru'yâ gördüm: Elimde kaim ipek kumaĢ parçası vardı. Ben cennette herhangi bir yere gitmek istersem hemen o kumaĢ parçası muhakkak oraya uçardı. Ve yine ru'yâda Ģöyle.gördüm: Ġki (melek) bana geldiler. Bunlar beni cehenneme götürmek istediler. Fakat bunları üçüncü bir melek
sarf ederler. Artık onlar için yapmakta olduklarına bir mükâfaat olarak, gözlerin aydın olacağı (ni'metlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez" (es-Secde: 15-17). Bu son beyit, bâb başlığının ma'nâsma uygundur. Çünkü yataktan yanını uzaklaştırma ya namaz, ya zikr, ya da okumak için olur. Birinci beyitte Peygamber'in İlmine, üçüncü beyitte ameline, ikinci beyitte gayn tekmilleştirmesine işaret vardır. Çünkü Peygamber, kâmil ve mükemmil-dir (Kastallânî). 1818[56] Bu mutâbaatı Taberânî el-Mu'cemu'I-Kebîr'de mevsûlen rivayet etmiştir. 1819[57] Bunu da Buhârî et-Târîhu's-Sagîr'de; Taberânî de el-Mu'cemu'lKebîr'de mevsûlen tahric etmişlerdir (Kastallânî).
1326
karĢıladı ve onlara: Korkulmasın (yânı onun için korku olmaz), ondan ellerinizi çekiniz, dedi. (Ben bu ru'yâları-mı kızkardeĢim Hafsa'ya anlattım). Hafsa da bu ru'yâlanmın birini Peygamber'e anlattı. Bunun üzerine Peygamber (S) "Abdullah ne iyi adamdır; gecenin bir kısmında namaz kılsa" buyurmuĢtur. Ondan sonra Abdullah gecenin bir kısmında namaz kılar oldu. Sahâbî-ler de Peygamber'e devamlı Kadir Gecesi'nin, ramazânın yirmi yedinci gecesinde olduğuna dâir gördükleri ru'yâları anlatıyorlardı. Peygamber de cevaben: "Ben sizin rüyalarınızın, ramazânın son on günü içinde uygun düĢtüklerini görüyorum. Binâenaleyh kim Kadir Gecesi'ni araĢtırırsa, onu ramazânın son on günü içinde arasın" buyurdu 1820[58].
1820[58] Buhârî bu hadîsi burada şeyhi Ebu'n-Nu'mân'dan, Ru'yâ Ta'taîri bölümünde de diğer şeyhi Ma'Iâ ibn Esed'den rivayet ediyor. Bu hadîs bâzı küçük lâfız far-kıyle bu kitabın üçüncü bâblnda da geçmişti. Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Abdullah ne iyi adamdır; gecenin bir kısmında namaz kılsa" hkrasıdır.
1327
22- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibe Sünnetini Kılmayı Devam Ettirmek Babı
37-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) yatsı namazını kıldı. Sonra sekiz rek'at daha namaz kıldı. Ġki rek'at da oturarak kıldı. Sabah namazının ezanı ile ikaamet arasında da iki rek'at (nafile) kıldı ki, o, bu iki rek'atı hiçbir zaman terk etmedi 1821[59].
23- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibesinin Ardından Sağ Yanı Üzerine Yatış Babı
38-.......ÂiĢe (R): Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at râtibe sünnetini kıldığı zaman sağ yanı üzerine yatar idi, demiĢtir.
1821[59] Peygamber'iri yatsıdan sonra kıldığı rek'atlar gece nâfilesidir. Sabah ezam İle ikaameti arasında kıldığı iki rek'at ise, sabah namazının râtibesünnetidir. Peygamber bunu hazarda ve seferde terketmemiştir
1328
24- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinin Ardından Yatmayarak Konuşan Kimse Babı
39-......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Salim Ebu'n-Nadr, Ebû Seleme'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti ki: Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at râtibesini kıldığı zaman eğer ben uyanık bulunursam, benimle konuĢurdu. Uyanık değilsem, namaza çağnhncaya kadar yan üstü yatardı (demiĢtir) 1822[60].
1822[60] Buhârî bu başlık ve hadîslerle Peygamber'in bu yatma ve konuşma fiillerinin vucûb ifâde etmediğini işaret etmektedir.
1329
25- Nafile Namazda İkişer Rek'at İkişer Rek'at Kılınacağı Hususunda Gelen Hadisler Babı 1823[61]
Bu, nafilede iki rek'atta selâm verilecek hadîsi, Ammâr ibn Yâsir, Ebû Zerr, Enes ibn Mâlik (R) ile Câbir ibn Zeyd, îkrime ve Zuhrf den de zikrediliyor 1824[62]. Yahya ibn Saîd el-Ensârî (143) de: "Memleketimizin eriĢtiğimiz fakîhleri, gündüz nafilesinde muhakkak iki rek'atta bir selâm veriyorlardı" demiĢtir 1825[63].
1823[61] Bu bâb, nüshaların çoğunda "Sabah namazının iki rek'atında okunacak şeyler bâbı"ndan sonra vâki' olmuştur. Çünkü sabah namazının iki rek'atı ile ilgili bâblar altı tanedir. Bunların birincisi "Sabah namazının iki rek'at râtibesini devam ettirmek babı", sonuncusu ise "Sabah namazının iki rek'at râtibesinde okunacak şeyler bâbı"dir. Bu bâblann ardarda zikredilmesi en uygun olanıdır. Lâkin bâzı Buhârî nüshalarında bu "Nafilede ikişer ikişer..." babı, bu altı babın arasında gelmiştir... (Aynî). 1824[62] Buhârî burada, üçü sahâbî, üçü de tabiî olmak üzere altı şahıs ismi zikretti. Am-mâr'ınkini Taberânî; Ebû Zerr'İnkini îbn Ebî Şeybe; Enes'inkini ise Buhârî Sa-hîh'inde rivayet etmiştir. Tabiî olan diğer üç zâtın rivayetleri de, diğer hadîsçilerce rivayet edilir 1825[63] Yahya ibn Saîd el-Ensârî (143), tabiîdir. "Arazimiz" sözüyle Medine'yi kasdet-mektedir. Medîne fakîhleri Zuhrî, Nâfi', Saîd ibn
1330
40-.......Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bizlere Kur'ân'dan sûre öğretir gibi, iĢlerin hepsinde îstihâre'yi öğretirdi, "Her biriniz bir iĢe kasdettiği zaman, farz olmayarak iki rek'at namaz kılsın, sonra Ģu duayı söylesin; Allâhumme innî estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bi-kudretike ve es 'eluke min fadlike Hazîm. Feinneke takdim velâ akdiru ve ta He-mu velâ a'lemu ve ente allâmu'l-ğuyüb. Allâhumme in kunte ta'lemu enne hâzel-emre hayrun lîfîdînî ve meâĢî ve akıbeti emri -yâhud da Ģöyle buyurdu: Âcili emrî ve icili-hi-fakdurhu lî ve yesserhu it Summe bârik lîfîhî. Ve in kunte ta'lemu enne hâzel-emre Ģerrun lîfî dînî ve meâĢî ve akıbeti emrî -yâhud Ģöyle buyurdu: Fî âcili emrî ve ecilihU fasrifhu annî vasrifnî anhu, vakdur liye 'l-hayra haysu kâne summe ardınî bi-hî desin" buyurdu 1826[64].
Müseyyeb, Abdurrahmân ibn Kaasim, Ca'fer ibn Muhammed ... ve diğerleridir. Kendisi, bunlardan ve diğerlerinden rivayet etmiştir 1826[64] Buhârî tstihâre (Hayırlısını isteme) hadîsini, bu "Gece
1331
Câbir: Ġstihare eden kimse duanın "bu iĢ" lâfzı yerinde, kendi hacetini adiyle anar, demiĢtir. Duanın tercemesi Ģöyledir: - "Yâ Allah, bildiğin için Sen'den hayırlısını dilerim. Gücün yetiĢtiği için Sen'den beni
nafilesinin ikişer rek'at kılınacağı hususunda gelen hadîsler bâbı"nda getirmiştir. Buradaki bâb başlığına uygunluğu "Farz olmayarak iki rek'at namaz kılsın" kavlidir. Peygamber'in bu iki rek'at kılsın emri, mutlaklığı ile, gece ve gündüz nafilelerini şâmil olur. Buhârî bu İstihare Hadîsi'ni Kitâbu'd-Deâvât ile Kitâbu't-Tevhîd'de de tah-rîc etmiştir. Diğer hadîs imamları da bu hadîsi kitâblannda rivayet etmişlerdir. Buhârî'deki bu hadîsin senedinde Abdurrahmân ibnu Ebî'l-Mevâlî vardır. Ebû'l-Mevâlî, Alî ibn Ebî Tâlib'in kölesidir. İsmi Zeyd'dir. Abdurrahmân da bunun oğludur. Abdurrahmân sıka'dır; sağlamdır. Kendisinden Sufyân es-Sevrî ve diğer imamlar rivayette bulunmuşlardır. Bu zât, istihare hadîsini rivayetle teferrüd etmiştir. Buhârî'nin de bu Abdurrahmân ibnu Ebi'l-Mevâlî'den rivayetle teferrüd etmiş olması, bu hadîsin isnâdmdaki latifelerden sayılmıştır. Bu hadîse diğer sahâbîlerden şâhidler gösterilmiştir. Böyle olunca istihare hadîsi, mutlak ferd olmaktan çıkıyor. Tirmizî, Yahya ibn Maîn, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ebû Zur'a, İbnu Ebi'l-Mevâlî için sıka'dır demişlerdir. İstihare hadîsi, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb Ensârî, Ebû Bekr, Ebû Saîd Hud-rî, Sa'd ibn Ebî Vakaas, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Umer, Ebû Hurey-re ve Enes ibn Mâlik olmak üzere, on sahâbîden rivayet edilmiştir. Bu rivayetleri Aynî, Umdetu'l-KactrF'de senedleri ile birer birer zikretmiştir. Metinlerde ziyâde, noksan, takdîm, te'hîr farkları vardır. Yalnız Enes ibn Mâlik'ten gelen rivayet: "İstihare eden kimse husrân görmez. İstişare eden pîşmân olmaz. İktisâde riâyet eden kimse de ihtiyâç görmez" şeklinde, istihareyi teşviki ihtiva etmektedir {Umdetu'l-Kaarî, 111,646-650).
1332
kudretlendirmeni dilerim. Hayırlı olanın beyân ve takdirini Sen'in o büyük fadlından isterim. Çünkü Sen'in (herĢeye) gücün yeter; benim ise gücüm yetmez. Sen (herĢeyi) bilirsin; ben ise bilmem. Ve Sen bütün gaybları pek yakından bilensin! Yâ Allah, Ģu iĢin dînim, hayâtım ve âhiretim -yâhud Ģöyle der: dünyâ ve âhiret iĢim 1827[65] hususunda bana hayırlı olduğunu bilmekte isen (yânı; Sen'in ilminde böyle olduğu kararlaĢmiĢ ise) bunu bana mukadder kıl ve bunu bana kolaylaĢtır. Sonra müyesser kıldığın bu iĢte bana bereketler ihsan eyle! Ve Ģu iĢin dînim, yaĢayıĢım ve âhiretim -yâhud Ģöyle der: dünyâ ve âhiret iĢim- hususunda benim için bir Ģerr olduğunu bilmekte isen, bu iĢi benden; beni de o iĢten çevir. Ve hayr her nerede ise, onu benim için makdûr (ve müyesser) kıl. Sonra da beni bu hayrdan
1827[65] "Yâhud: dünyâ ve âhiret işim" cümlesindeki "yâhud" edatını Cezerî, Miftâhu'l-Hısn'da: Tahyîr içindir; binâenaleyh istihare eden kimse muhayyerdir, dilerse "maâşî ve akıbeti emri" der, dilerse "fî âcili emrî ve ecilihi" der, demiştir. Buna göre, Peygamber tarafından muhayyer kılınmış oluyor. Taybî de: İbarenin zahirine göre bu, râvînin şekkidir; Peygamber'in bunlardan hangisini söylediğini râvî Câbir kestirememiştir', demiştir (Tecrîd Ter., IV, 160-176).
1333
râzî kıl" 1828[66]
41-.......ez-Zurâkî, Ebû Katâde'den Ģöyle dediğini iĢitmiĢtir: Peygamber (S): "Sizin biriniz mescide girdiği zaman, iki rek'at namaz kılmadıkça oturmasın" buyurdu 1829[67].
42-.......Enes ibn Mâlik: Rasûlullah (S) bize iki rek'at namaz kıldırdı, sonra döndü, demiĢtir 1830[68].
1828[66] İstihare, İnsanın müstakbel hayr ve saadete mazhar olabilmesi İçin, Allah'ın ilim ve kudretinden yardım istemesi ve beşeriyetin fal, remil gibi mübtelâ olduğu hurâfelerden kurtarılması gayesine ma'tûf, dînî bir vazı'dır. İstikbâlin koyu ka-~' ranlıklan arasında saklanan hayr ve saadet ışığını göremiyen insanlar, mukadderatı ta'yîn için böyle hurafe nev'inden bir takım boş vâsıtalardan yardım isteyegelmişlerdir. Bu gün Yirminci Medeniyet Asrında ileri milletlerin aydın sınıfları arasında bile bu gibi hurafelerle meşgul olanları görüp işitiyoruz. İslâm Dîni bütün Câhiliyyet hurafeleri ile mücâdele ettiği gibi, bu nevi' âdetlerle, kanâatlerle de.mücâdele etmiştir. İşte beşeriyeti hurafelerden men' eden İslâm Dîni onlara ivaz olarak hayr ve saadetin, rızâ ve inayetin Allah'tan dilenmesini göstermiştir... [Huccetu'Uâ-hi Bâliğa, II, 5). 1829[67] Hadîsin bâb başlığına delâleti "İki rek'at kılmadıkça.." emrinde açıktır. Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Salât'm evvellerinde "Mescide girdiği zaman iki rek'at kılsın bâbı"nda zikretmişti. Bu Tahiyyetu'lMescid namazıdır 1830[68] Bu hadîs de o kitabın "Hasır üzerinde namaz bâbı"nda geçmişti
1334
43-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S) ile birlikte öğle namazından önce iki rek'at, öğle namazının ardından iki rek'at, curnua namazının ardından iki rek'at, akĢam namazının ardından iki rek'at, yatsı namazının ardından da iki rek'at namaz kıldım 1831[69].
44-.......Bize Amr ibn Dînâr haber verip Ģöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'dan iĢittim; o Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) hutbe yaparken: "Herhangi biriniz imâm hutbe yaparken yâhud hutbeye çıkmıĢ iken mescide geldiği zaman hemen iki rek'at namaz kılsın" buyurdu 1832[70].
45-.......Ben Mucâhid'den Ģöyle derken iĢittim: Ġbn Umer'e kendi evinde gelindi de ona: ġu Allah'ın Rasûlü Ka'be'ye girmiĢtir (orada namaz kıldı mı)?
1831[69] Bu hadîs de Kitâbu'l-Cumua'da "Cumuadan evvel ve sonra namaz bâbı"nda geçmişti. İbn Umer bu namazları, Peygamber farzı kıldırdıktan sonra hücresine gittiği zaman, orada onunla beraber kılmış oluyor. 1832[70] Bu Câbir hadîsi de Kitâbu'I-Cumua, "îmâm hutbede iken gelen kimse bâbı"n-da geçti
1335
denildi. Ġbn Umer Ģöyle dedi: Hemen ben geldim ve Rasûlullah'ı Ka'be'den çıkmıĢ buldum. Bilâl'ı de Ka'be'nin kapısı yanında ayakta buldum. Yâ Bilâl, Rasûlullah Ka'be'nin içinde namaz kıldı mı? diye sordum. Bilâl: Evet (kıldı), dedi. Ben: Nerede kıldı? dedim. Bilâl: ġu iki direğin arasında kıldı. Sonra dıĢarı çıktı ve Ka'be'nin yüzüne doğru (yânı Makaamu Ġbrâhîm'de) iki rek'at kıldı, dedi 1833[71]. Ebû Abdillah el-Buhârî Ģöyle dedi: Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) bana iki rek'at kuĢluk namazım vasıyyet etti, demiĢtir 1834[72]. Ve Itbân ibn Mâlik de Ģöyle demiĢtir: GüneĢ yükseldikten sonra Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr bana geldiler. Biz Rasûlullah'm arkasında saff olduk; o da bize iki rek'at namaz kıldırdı 1835[73]. 1833[71] Bu hadîs de Kitâbu's-Salât'm evvellerinde "Yüce Allah'ın: "İbrahim Makaa-mim namazgah erf"(el-Bakafa:125) kavli bâbı"nda geçmişti. Bu hadîsteki "Ka'be'nin yüzüne doğru" sözü, Makaamu İbrahim'dir; Ka'be ile Haceri Es-ved'in arasıdır; Altun Oluk tarafıdır diyenler vardır. Fakat Ka'be'nin insana karşı gelen her cüz'ü kıbledir. 1834[72] Buhârî bunu ileride gelecek olan "Hazarda duhâ namazı bâbi"nda mevsûlen rivayet etmiştir. 1835[73] Bu ta'lîk, "Evlerde mescidler bâbı"nda mevsûlen geçmiş olan hadîsin bir parçasıdır. Bir de ileride gelecek olan "Nafile namazım cemâatle kılma bâbı"nda uzunca metin ile tahrîc etmiştir.
1336
26- Sabah Namazının İki Rek'at Sünneti Ardından Konuşmak Babı
46- Bize Alî ibn Abdillah tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs etti. Ebu'n-Nadr Salim Ģöyle dedi: Bana babam (Ebû Umeyye), Ebû Seleme'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti ki (ÂiĢe Ģöyle demiĢtir): Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at sünetini kılardı. Eğer ben uyanık bulunmuĢsam benimle konuĢur; uyanık değil isem yan üstü uzanırdı. (Alî ibn Abdillah dedi ki:) Ben, Sufyân ibn Uyeyne'ye: Bâzıları (Ġmâm Mâlik'i kasdediyor) bunu sabah namazının (farzından önceki) iki rek'ati diye rivayet ediyorlar? dedim. Sufyân ibn Uyeyne: Bu odur, dedi 1836[74].
İbnu'l-Munir şöyle dedi: Buhâri İstihare, tahıyye ve devamlı fiillerle istidlal etmeyi "Nafile namaz ikişer ikişerdir" kavliyle istidlal etmeyi daha uygun görmüştür. Çünkü bu söz, gündüz nafilesini istidlal etmeye şarflı olarak elvermiyor... (Kastallânî 1836[74] Bu hadîsin bir rivayeti 39 rakamı ile geçti
1337
27- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetini Muhafaza Etmek ve Bu İki Rek'ata Tatavvu' Adını Veren Kimse Babı 1837[75]
47-....... Bize Ġbn Cureyc, Atâ'dan; o da Ubeyd ibn Umeyr'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe (R): Peygamber (S) nafilelerden hiçbir namaz üzerinde sabah namazının iki rek'at sünneti derecesinde Ģiddetli muhafaza edici değildi, demiĢtir 1838[76].
1837[75] Başlığın ikinci fıkrası, müekked râtibe olan sabah namazının iki rek'at sünnetine de tatavvu' yâni nafile ismi verildiğini göstermiş oluyor. Hadîs metnindeki nafileler sözünün, tatavvu'lar.ma'nâsma geldiği kasdediliyor. 1838[76] Peygamber'in sabah namazından önceki bu iki rek'at sünneti hazarda ve seferde dâima kıldığı ve bundan ötürü sünnet namazlar içinde en te'kîdli bir sünnet olduğu sabittir. Diğer sünnet namazlar, imâm farza başladıktan sonra kat'iyyen kılınmaz. Çünkü Peygamber "îkaamet edildikten sonra farzlardan başka namaz kılınmaz" buyurmuştur. Yalnız sabah namazının sünneti şiddetle te'kîd edilmiş olduğundan dolayı, müstesna tutulmuştur. Yine sabah namazının bu kuvvet ve şerefinden dolayı fakîhler, ilim ehlinden fetva mercii olan zâtın, insanların bu dînî ihtiyâcım telâfi edebilmesi için, şâir sünnetleri terkedebileceğinİ tecviz ettikleri hâlde, sabah namazının sünnetini bu cevaz ve müsâadeden müstesna tutmuşlardır (Fethu'I-Kadtr, I, 313).
1338
28- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinde Ne Mıkdar Okunacak Babı
48-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) geceleyin onüç rek'at namaz kılardı. Sonra sabah ezanını iĢitince hafîf iki rek'at de sabah namazının sünnetini kılardı 1839[77].
49-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da halası Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe: Peygamber (S) ...idi, demiĢtir. H ve yine bize Ahmed ibn Yûnus tahdîs edip 1839[77] Buhârî'nin İmâm Mâlik tarikiyle gelen ve Muvatta'da da tahrîc edilmiş bulunan bu rivayetinde, Hz. Âişe bu onüç rek'ata yatsı namazının son sünnetini de katarak haber vermiş oluyor. Bu yatsının iki rek'at son sünneti çıkarılınca on-bir rek'at kalır. Bu, Peygamber'in gece namazıdır. Peygamber gece namazında kıraati uzun tutmak âdetinde iken, sabahın iki rek'at sünnetinde kıraati çok kısa tutardı. Bu rek'atların birinde Fâtiha'dan sonra Kul yâ eyyühe'l-kâfîrûn, ikin- 1} çişinde Kul huvellâhu ahad sûrelerini okumak i'tiyâdında bulunduğunu Müslim ve Dört Sünen sâhibleri İbn Mes'ûd, Enes ibn Mâlik ve İbn Umer'den rivayet etmişlerdir. Kul âmenna billahi ve mâ «rtzı7etfe.ynâ(el-Bakara:136; AIû İmrân:84) ve Rabbena âmenna bimâ enzelte vetteba'nâ'r-rasûle fektubnâ maa'ş-şâhidîn (Âlu tmrân: 53) âyetlerini okuduğunu da Ebû Hureyre'den Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmişlerdir
1339
Ģöyle dedi: Bize Zuheyr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Yahya -ki o ibnu Saîd'dir-, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da Amre'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sabah namazı farzından evvelki o iki rek'at sünneti o kadar hafifletirdi ki, ben (gönlümden) kat'î olarak: Acaba Rasûlullah el-Fâtiha Sûresi'ni okudu mu? der idim 1840[78].
Rahman ve Rahim olan Allah 'm ismiyle
1840[78] Buhârî bu hadîsi burada ayrı ayrı iki senedle vermektedir. Kurtubî şöyle demiştir: Âişe'nin "Acaba Rasûlullah el-Fâtiha okudu mu? derdim" sözüyle, Peygamber'in el-Fâtiha okuduğunda şübhe ederdim ma'nâsı anlaşılmamalıdır. Âişe: Peygamber umumiyetle nafile kılarken kıraati uzattığı hâlde, sabah namazının sünnetinde hafifletirdi; o derecede ki, adetâ insan el-Fâtiha okumadı zannederdi, demek istiyor. Bu hadîsten teheccüd namazını uzatmak hususundaki Peygamber'in âdetine nisbetle, sabah namazının sünnetinde kıraati hafifletmekte mübalağa edilebileceğini öğreniyoruz. Yoksa, mutlak surette kıraati uzatmakta hiçbir be's yoktur.
1340
20-EBVABUT-TATAVVU (Tatavvu' Namazı Babları) 1841[1]
1- Farz Namaz Ardında Tatavvu' Kılmak Babı 1842[2]
1-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bize Nâfi', Ġbn Umer(R)'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber (S) ile beraber öğle namazından evvel iki rek'at; öğle namazından sonra iki rek'at; akĢam namazının ardından iki rek'at; yatsı namazının ardından iki rek'at; cumua namazının ardından da iki 1841[1] Bu kitâb adı olacak büyük başlık, Buhârî nüshalarının çoğunda yoktur. Hâlbuki bunun bulunması fayda verir, zarar vermez (Umdetu'i-Kaarî, III, 658). Buhârî bu büyük başlık altında farz namazların önlerinde ve arkalarında onlara bitişik olarak kılınan müekked ve gayrı müekked râtibe namazlarını ayrı ayrı bâblar altında zikretmiştir. Burada bu râtibe sünnetlerinin mıkdârları bildiriliyor. 1842[2] Tatavvu', tefa'ul vezninde, tekellüfle tâat eylemek ma'nâsmadır. Bu münâsebetle vâcib ve lâzımdan olmayan nesnede teberru' eylemek ma'nâsma kullanıldı; teneffele ( = nafile yaptı) gibi bir şey teberru' ettiği zaman "tatavvaa bini" denilir. Tatavvu', yânî nafile namazı da bu ma'nâdandır (Kaamûs Ter.), Tatavvu', Şâfiîler'e göre şerîatin terkedilmesi caiz olduğu hâlde, işlenmesini terkedilmesinden üstün tuttuğu şeydir. Böyle olunca tatavvu', sünnet, müstehâb, memdûh, mergûb (yanî rağbetli kılınmış) ta'bîrleri müteradif lâfızlardır (Kastallânî).
1341
rek'at namaz kıldım. Amma akĢam ile yatsı namazlarının ikiĢer rek'at sünnetlerine gelince, bunlar Peygamber'in evinde kılındı. Ġbnu Ebi'z-Zinâd, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den (olan rivayetinde Ġbn Umer'in) "Yatsıdan sonraki iki rek'atı ailesi içinde" dediğini söylemiĢtir. Bu hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Kesîr ibnu Ferkad ile Eyyûb es-Sahtiyânî, Ubeydullah'a mutâbaat etmiĢlerdir. Ve Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Bana kızkardeĢim Hafsa Ģöyle tahdîs etti: Peygamber (S) fecrin tulü' etmesi ardından hafîf iki rek'at kılardı. Ġbn Umer dedi ki: Çünkü bu sabah namazından evvelki zaman, benim Peygamber'in yanma giremediğim bir saat idi1843[3].
1843[3] Bu hadîste, öğleden evvelki müekked sünnet yalnız iki rek'at gibi görünüyor. Bir de buradaki metnin birinci kısmında, sabah namazının farzından evvel kılınan iki rek'at râtİbeden söz edilmiyor. Çünkü İbn Abbâs, mü'minlerin annesi Hafsa dolayısiyle Peygamber'in kayın biraderidir ve ancak farzlardan evvel ve sonra Peygamber'in evine girip, beraberce kıldığı râtibeleri haber veriyor. Sabah namazının râtibesine gelince, bunu, hadîsin üçüncü fıkrasında açıkladığı gerekçeden ötürü, mü'minlerin annesinden öğrenmiştir. Yine bu hadîste akşam ile yatsı sünnetlerini hep evinde ve ailesi içinde kıldığı ayrıca tasrîh edilmektedir. İbn Umer'in bu nakline göre, müekked olan râtibe sünnetleri on rek'attır...
1342
Ve bu hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Kesîr ibnu Ferkad ile Eyyûb es-Sahtiyânî, Ubeydullah'a mutâbaat ettiler. Ve Ġbnu Ebi'z-Zinâd, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den olmak üzere Ġbn Umer'in "Yatsıdan sonraki ailesi içinde idi" dediğini nak-letmiĢtir 1844[4].
2- Farz Namaz Ardında Tatavvu' Kılmayan Kimse Babı
2-.......Amr ibn Dînâr Ģöyle demiĢtir: Ben Ebu'Ģġa'sâ' Câbir ibn Zeyd'den iĢittim, Ģöyle dedi: Ben Ġbnu Abbâs(R)'tan iĢittim: Ben Rasûlullah (S) ile beraber öğle ile ikindiyi cem' ederek sekiz rek'at; akĢam ile yatsıyı da cem' ederek yedi rek'at kıldım, dedi. (Amr ibn Dînâr dedi ki:) Ben de: — Yâ Eba'Ģ-ġa'sâ! Öyle zannediyorum ki, Rasûlullah öğle namazım geri bıraktı; Ġkindiyi ilk
1844[4] Bu hadîste takdîm, te'hîr ve tekrar vâki' olmuştur. Nüshalar da birbiriyle ihtilâf etmektedir. Biz bu nüshamızda Mısır Bulak Matbaasi'nda basılmış olan Sultân Abdulhamîd'in nüshasına uygun yürüdük (İdâretu't-Tıbâati'l-Munîriyye baskısı haşiyesi).
1343
vaktinde acele etti ye yine böyle, akĢam namazını geri bıraktı; yatsıyı ilk vaktinde acele kıldı (da bu suretle namazları cem' etmiĢti), dedim. Ebu'Ģ-ġa'sâ: — Ben de öyle sanıyorum, dedi1845[5].
3- Seferde Duha (= Kuşluk) Namazı Babı 1846[6]
3-....... Muvarrık Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn
1845[5] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu ve delîl olması şöyledir: Namazları cem' etmek, iki namaz arasının râtibe olan veya râtibe olmayan bir namaz ile ayrılmamasını gerektirir. Bu da birinci namazdan sonra tatavvu'un terkedilmesine delâlet eder, Murâd edilen budur. İkinci olan namazdan sonraki tatavvu'a gelince, ondan sükût edilmiştir. Birinciden evvelki tatavvu' da böyle olması muhtemildir (İbn Hacer). 1846[6] Buhârî bu başlık ile, seferde duhâ namazının kılınıp kılınmayacağı mes'elesini getiriyor. İbn Umer hadîsi nefye; Ümmü Hâni' hadîsi ise isbâta delâlet ediyor. İbnu'l-Munîr şöyle demiştir: Bana zahir olan şudur: Buhârî, hadîsleri kendi katında İbn Umer hadîsi gibi nefîce; Ebû Hureyre'ye duhâ namazı kılmasının tavsiye edilmesi hadîsi gibi isbâtca taâruz edince, nefî hadîsini sefere; isbât hadîsini de hazara indirmiştir. Ebû Hureyre hadîsi için "Hazarda duhâ namazı babı" başlığını getirmesi, bu görüşü kuvvetlendiriyor... Ümmü Hâni' hadîsine gelince, onda duhâ namazının kolaylık durumuna göre, seferde kılınacağına işaret vardır (İbn Hacer).
1344
Umer'e: — Duhâ namazını kılar mısın? diye sordum. — Hayır kılmam, dedi. — Umer kılar mıydı? dedim. — Hayır (kılmazdı), dedi. — Ebû Bekr kılar mıydı? dedim. — Hayır, diye cevâb verdi. — Peygamber (S) kılar mı idi? dedim. — Peygamber'in kılıp kılmadığım bilmiyorum, dedi.
4-.......Bize Amr ibnu Murre tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ'dan iĢittim, Ģöyle diyordu: Bize sahâbîler arasında Ümmü Hâni'den baĢka hiçbir kimse Peygamber(S)'i duhâ namazı kılarken gördüğünü tahdîs etmedi. Ümmü Hâni': Peygamber (S) Mekke fethi günü Ümmü Hâni'nin evine girdi, yıkandı ve sekiz rek'at namaz kıldı. Ben bu namazdan daha hafîf bir namaz asla görmedim. ġu kadar ki, Peygamber rukû'u ve sucûdu
1345
tamamlıyordu, demiĢtir 1847[7].
4- Duha Namazını Kılmayan ve Bu Kılmamayı Mubah Gören Kimse Babı
5- Bize Âdem tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî Zi'b, ez-Zuhrî'den; odaUrve'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe(R): Ben RasüIullah(S)'ın duhâ nafilesini kıldığını görmedim. Ancak ben o namazı kılıyorum, demiĢtir1848[8].
1847[7] Bu bâbdaki iki hadîsten birincisi olan îbn Umer'in haberi ile ikincisi olan Ümmü Hânİ'nin haberi arasında nefî ve isbât bakımından açık bir zıdhk vardır. İbn Umer ne Peygamber'in, ne de Ebû Bekr ile Umer'in duhâ namazı kıldıkla-.rını bilmediğini söylüyor. Ümmü Hâni' ise kıldığını haber veriyor. Bu müşkil-lik, ya bundan evvelki haşiyede yazıldığı şekilde giderilir, yâhud da İbn Umer'in nefyi, vukû'u nefî değil de, müdâvemeti nefî ma'nâsma hamledilerek giderilir. Başka tevcihler de yapılabilir. Meselâ: Ümmü Hâni' hadîsi, Peygamber'in Mekke fethi sırasında meşguliyetleri sebebiyle kılamadığı bir namazı ancak bu kuşluk vaktinde fırsat bularak kılmış olduğu herhangi bir namaz olabileceği, bir kaza namazı olabileceği veyâhud da fetih için kılınmış bir şükür namazı olabileceği ileri sürülmüştür. 1848[8] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Hz. Âişe bu hadîsinde, Rasûlullah'm devamlı olarak duhâ namazı kıldığını görmedim, fakat bu duhâ namazını ben devamlı olarak kılarım, demiş olabilir. Buna göre de nefy, namazın aslına değil, muttarıdan devamına yönelik olur.
1346
5- Hazarda Duha Namazı Babı
Bunu Itbân ibn Mâlik, Peygamber (S )'den söyledi 1849[9],
6-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Halîlim (yânî kalbî dostum olan Rasûlullah) bana üç Ģey vasiyyet etti; bunları ölünceye kadar terketmem: Her aydan üç gün oruç tutmak, duhâ namazı kılmak, vitr namazını kılıp da uyumak 1850[10].
1849[9] Buhârî bunu "İmâm bir kavmi ziyaret edip onlara imâm olduğu zaman bâbı"n-da zikretmişti. Bunu İmâm Ahmed, Zuhrî'den; o da Mahmûd ibnu'rrRabî'den; o da Itbân ibn Mâlik senediyle mevsûlen şöyle rivayet etmiştir. "Rasûlullah (S) Itbân'ın evinde kuşluk nafilesini kıldı. Oradakiler arkasında durdular ve O'nun namazına uyarak namaz kıldılar". Bunu Müslim de İbn Vehb rivâyetiyle tahrîc etmiştir (Umdetu'l-Kaarî). 1850[10] Peygamber'in bu üç kıymetli tavsiyeyi sahâbîler arasında Ebû Hureyre ile Ebu'd-Derdâ'ya yapması dikkatle İncelenmeye değer. Ebû Hureyre ve Ebu'd-Derdâ fakır sahâbîlerden ve feragat sahibi iki sîmâdır. Zengin değillerdi; bunun için kendilerine mâlî ibâdetler tavsiye edilmemiştir. Bunun yerine bedenî ibâdetlerin en şereflisi bulunan nafile namazlar ve oruçla taltîf edildiler. Bu hadîste duhâ namazı mutlak olarak zikredilmiştir. Müslim'in rivayetinde "İki rek'at kuşluk namazı" diye rek'at sayısı tesbît edilmiştir. Ahmed ibn Hanbel'in rivayetinde ise "Her gün duhâ namazı" diye bir ziyâde de vardır.
1347
7-.......Enes ibn ġîrîn Ģöyle demiĢtir: Ben Enes ibn Mâlik el-Ensârî'den iĢittim, Ģöyle dedi: Ensâr'dan iri vucûdlu ĢiĢman bir kimse Peygamber'e (geldi ve O'na) hitaben: Yâ Rasûlallah! Ben seninle beraber namaz kılmağa muktedir olamıyorum, dedi. Akabinde Peygamber için bir yemek yaptı ve Peygamber'i evine da'vet etti. Peygamber ona gidince, bir hasırın bir tarafını (yânî bir .yüzünü) Peygamber için su serpip yumuĢattı. Peygamber de onun üzerinde iki rek'at (nafile) namaz kıldı. Ve Cârûdoğlu Fulân oğlu Fulân (yânî Abdulhamîd ibnu'l-Munzir), Enes'e hitaben: — Peygamber (S) duhâ namazı kılar mıydı? diye sordu. Enes de: — O günden baĢka bir günde böyle bir namaz kıldığını görmedim, diye cevâb vermiĢtir 1851[11].
1851[11] Bu hadîs, imamet bâblanndan olmak üzere "İmâm hâzır olanlara namaz kıldırır mı bâbı"nda geçmişti. Hadîsin bâb başlığına uygunluk yeri "O'nu evine çağırdı.." ve devamıdır ki, Peygamber onun evinde namaz kıldırrmştır; bu da hazarda olmuştur.
1348
6- Bab : Öplenin Farzından Önce İki Rekat
8-.......îbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den on rek'at namaz belledim: Öğle farzından evveliki rek'at; öğlenin ardından iki rek'at; akĢam namazından sonra da Peygamber'in evinde iki rek'at; yatsı namazından sonra yine Peygamber'in evinde iki rek'at; sabah namazından önce iki rek'at sünnet namaz. Sabah namazından Önceki zaman, Peygamber'in yanına girilmiyecek bir saat idi. Hafsa bana dedi ki: Müezzin ezan okuyup fecr tulü' ettiğinde de Peygamber iki rek'at (râtibe sünneti) kılardı 1852[12].
9-.......(ÂiĢe -R- Ģöyle demiĢtir:) Peygamber (S) öğle farzından önce dört rek'at, sabah farzından evvel
1852[12] Bu hadîs, küçük birkaç lâfız farkıyle 1 rakamlı hadîs olarak geçmişti. Oradaki haşiyede de belirtildiği gibi, İbn Umer bu hadîslerde farz olan namazlara bitişik olarak kılman râtibe sünnetlerinin mıkdârlannı bildiriyor. Sabah namazından evvel Peygamber'in evine girilmiyecek olan mahrem zaman olduğu için de sabah namazından evvelki iki rek'at râtibeyi kızkardeşi Hafsa'dan rivayetle haber alıp öğrenmiş oluyor.
1349
de iki rek'at (tatavvu') kılmayı terketmezdi 1853[13]. Bu hadîsi ġu'be'den rivayet etmekte îbnu Ebî Adiyy (194) ile Amr ibn Merzûk (224), Yahya ibn Saîd'e mutâbaat ettiler.
7- Akşam Namazı Farzından Önce Namaz
Babı
10-.......Abdullah ibn Bureyde Ģöyle demiĢtir: Bana Abdullah el-Muzenî tahdîs etti: Peygamber (-S- üç defa): "AkĢam namazından evvel (iki rek'at nafile) namaz kılınız" buyurdu. Üçüncüsünde, insanların bu namazı, devam etmesi lâzım bir ibâdet edinmelerinden hoĢ-lanmıyarak: "(Bu namaz) isteyen içindir" buyurdu 1853[13] Öğle namazından önceki râtibe bu hadîste dört rek'at; bundan önceki hadîste iki rek'at olduğu bildirilmiş olduğundan bir farklılık meydana gelmiştir. Bu farklılık şöyle îzâh edilmektedir: Peygamber öğleden evvelki râtibe sünnetini bazen dört, bazen iki rek'at kılmış; dört rek'atı Âişe, iki rek'atı da İbn Umer haber vermiş olabilir. Yâhud Peygamber mescidde iki, evinde dört" kılmış; birinciyi İbn Umer, ikinciyi Âişe haber vermiştir, ibn Umer Peygamber'in yalnız mesciddeki hâline, Âişe ise hem mesciddeki, hem de evindeki hâline vâkıftır. Gerek İbn Umer, gerek Âİşe, şâjıid oldukları vakıaları bildirmiş olmakla beraber, ÂiiK şe'nin şâhid olduğu vak'alar daha çok olması îcâb eder. Nitekim Taberî: Rasûlullah'ın dört rek'at kılması ekser ahvâlde idi; iki rek'at kıldığı ise az idi, demiştir.
1350
1854[14].
11-.......Ben, Mersed ibn Abdillah el-Yezenî'den iĢittim; o Ģöyle dedi: Ben Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî'ye geldim ve: — Ebû Temîm'in iĢinden seni hayrete düĢüreyim mi? Ebû Te-mîm, akĢam namazından evvel iki rek'at namaz kılıyor, dedim. Bunun üzerine Ukbe: — Biz Rasûlullah (S) zamanında bunu kılardık, dedi. — ġimdi seni, bunu kılmaktan alıkoyan nedir? dedim.
1854[14] Hadîsin tercemesindeki parantez içinde olan ziyâdeler, Ebû Nuaym'ın el-Mustahrac'mdeki rivayetten alınmıştır. Bu namazı Peygamber'in kıldığına dâir bir haber nakledilmediği gibi, Dört Halîfeler ile sahâbîlerin büyüklerinden pek çoğunun böyle bir namaz kılmadıkları sahîh rivayetlerle sabittir. . Bâzıları bu namazın ilk zamanlarda tavsiye edilip, sonra nesh edildiğini İleri sürmüşlerdir. Bu Abdullah ibn Muzenî hadîsini, Bureyde ibn Huseyb (R)'in Ebû Dâvüd'dan rivayet ettiği "Akşam namazından başka, her iki namaz arasında iki rek'at vardır" hadîsiyle mesh edilmiş olduğuna delildir. Akşam namazının vaktini daraltır diye bu namazın müstehâb olmadığına, kerâhatine ve hattâ bid'atlığma kaail olanlar vardır. Bununla beraber bu namazı müstehâb sayanlar da vardır
1351
— ĠĢle güçle uğraĢmak, diye cevâb verdi 1855[15].
8- Nafile Namazların Cemaatle Kılınışı
Babı
Bunu Enes ibn Mâlik ile AiĢe (R), Peygamber(S)*den zikrettiler 1856[16].
1855[15] Birinci hadîste "İsteyen iç in " buyurulmuş olması, bu hadîste Ukbe'nin kılmamaktaki gerekçesi, bu namaz hususundaki genişlik ve serbestliği açıkça bildirmiş oluyor. Buhârî "Tatavvu' Bâblan" büyük başlığı altında topladığı birkaç babın hadîsleri ile sabah, öğle, akşam râtibelerini bildirmiştir. Buhârî ikindi ile yatsının İlk sünnetleri hakkında hiçbir hadîs rivayet etmemiştir. İkindinin sünneti hakkındaki İbn Umer'ın: "Peygamber (S): İkindi'nin farzından evvel dört rek'at namaz kılan kişiye Allah rahmet etsin" hadîsini Ebû Dâvûd, İbn Hıbbân rivayet etmişlerdir. Tirmizî'nin bu ikindi sünneti hakkında Alî'den de rivayeti vardır. Yatsı namazının farzından evvelki dört rek'at sünnet hakkında da Buhâ-rî'nin rivayeti yoktur. Buhârî'de olmadığı gibi, diğer Sahîh ve Sünen sahihlerinin de Peygamber'in bu dört rek'atı kıldığı hakkında sarih rivayetleri yoktur. Maamâfîh Abdullah ibn Muzenî'nin: Rasûlullah (S): "Her iki ezan arasında bir namaz vardır" buyurdu. Sonra üçüncüsünde: "Dileyen için" buyurdu, hadîsi, yatsı farzından evvel nafile kılmağa bir mâni* olmadığı için, bu namâzm müstehâbhğını ifâde edebilir. Bu hadîsi Buhârî Sahîh'min birkaç yerinde ayrı ayrı tarîklerden rivayet etmiştir. 1856[16] Buhârî, Enes'in hadîsini "Hasır üzerinde namaz bâbı"nda; Âişe'nin hadîsini de Kitâbu'I-Kusûf'un "Güneş tutulmasında sadaka vermek bâbı"nda mevsû-len rivayet etmiştir.
1352
12-.......Ġbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî haber verdi ki, o Rasûlullah'ı akledip hatırlamıĢ ve kendi yurdlarında bulunan bir kuyudan Rasûlullah'ın ağzına su ahp kendi yüzüne doğru su püskürttüğünü de hatırlamıĢtır 1857[17]. ĠĢte bu Mahmûd, Itbân ibn Mâlik elEnsârî(R)'den iĢitmiĢtir. It-bân Bedr'de Rasûlullah'ın maiyyetinde hazır bulunmuĢlardan idi. Itbân Ģöyle diyordu: Ben Salim oğullan'nda kendi cemâatime namaz kıldırırdım. Onlarla benim aramda bir dere vardı ki, yağmurlar geldiği zaman aramıza perde oluyor ve onların mescidi tarafına geçmek bana meĢakkat veriyordu. Rasûlullah'a geldim ve O'na Ģöyle dedim: Ben gözümden hoĢnûd değilim. Benimle cemâatim arasında bulunan dere, yağmurlar geldiği zaman akıyor ve bana o dereyi geçmek meĢakkatli oluyor. Arzu ettim ki, Sen gelesin de evimden bir yerde namaz 1857[17] Mahmûd, Peygamber'in.kendisine bu suyu püskürttüğü zaman beş yaşında bulunduğunu, Buhârî'nin Kitâbu'l-îmân'da geçen başka bir hadîsinde bildirmiştir. Kendisi küçük sahâbîlerdendir. Muâviye zamanındaki İstanbul muhasarasına İştirak etmiştir. Bu Kostantîniyye gazvesinde bulunduğunu, kendisi bu hadîsin sonunda bildirmektedir.
1353
kıldirsan; ben de orayı namazgah edinsem! Rasûlullah (S): "Bunu yapacağım" dedi. Ertesi sabah gündüz Ģiddetlendikten (yânî güneĢ yükseldikten) sonra Rasûlullah ile Ebû Bekr bana geldiler. Rasûlullah içeri girmeye izin istedi. Ben de O'na izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı da "Evinden nerede namaz kılmamı istersin?" buyurdu. Ben kendisine, içinde namaz kılmasını arzu etmekte olduğum yeri iĢaret edip gösterdim. Rasûlullah namaza dikeldi ve tekbîr aldı. Biz de O'nun arkasında saff olduk. Ġki rek'at kıldırdı, sonra selâm verdi. O selâm verdiği zaman biz de selâm verip, namazdan çıktık 1858[18]. Ben Rasûlullah için yapılmıĢ olan bir hazîr yemeğini yemesi gayesiyle O'nu alıkoydum. Yurdun ahâlîsi Rasülullah'ın benim evimde bulunduğunu iĢittiler. Yurd ahâlîsinden birçok kimseler geldiler, ve nihayet evde adamlar çok oldu. Onlardan biri: Mâlik (ibnu'd-DuhĢun) ne yapıyor, ben onu görmüyorum? dedi. Oradakilerden biri: O Allah ve Rasûlü'nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Rasûlullah
1858[18] Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı burasıdır.
1354
da ona: "Böyle deme! Görmüyor musun ki, o Lâ ilahe iüe*Üâh (Muhammed Rasûlullah) diyor ve bununla Allah'ın rızâsını taleb ediyor" buyurdu. O söyleyen de: Allah ve Rasûlü en bilendir. Amma bize gelince, Allah'a yemîn ederiz ki, biz O'nun sevgisinin ve sözlerinin (yânî nasîhatlerinin) ancak münafıklara olduğunu görüyoruz, dedi. Rasûlullah da: "ġübhesiz Allah, Allah'ın rızâsını arayarak Lâ ilahe illellâh diyen kimseyi ateĢe haram etmiĢtir" buyurdu. Mahmûd Ģöyle demiĢtir: Ben bu kıssayı bir topluluğa söyledim. Ġçlerinde Rasülullah'ın'sahibi Ebû Eyyûb da vardı. Ebû Eyyûb'un vefat etmiĢ olduğu Rûm diyârındaki bu gazvede, Muâviye'nin oğ!u Yezîd onların üzerinde kumandan bulunuyordu 1859[19]. Ebû
1859[19] Bu, hicretin ellinci yılında veya biraz sonra Kostantîniyye'yi fethetmek üzere çıkılan gazvedir. Bu seferde Kostantîniyye'ye ulaştılar ve muhasara ettiler, Ebû Eyyûb orada vefat etti: Muâviye'nin devlet başkanlığı zamanında Kostantîniyye'ye karşı ilk gaza edeceklere Peygamber lisânıyle va'dedilmiş olan büyük ecri almak için, Muâviye'nin oğlu Yezîd'in kumandasında sevkedilen ilk müslümân ordusuna katılmış, Kayser'in şehrine gâzî olarak gelmiş, burada hastalanarak vefat etmiş ve sûrun dibine gömülmüştür. el-Ikdu'l-Ferîd sahibi Endelüslü tbn Abdi Rabbih (246-328), Utbî'den (ve-fâtı:228) rivâyeten şöyle diyor: İslâm ordusu Halîç'e vardığı vakit Ebû Eyyûb ağırlaştı. Yezîd onu ziyarete gelip: Bir dileğin var mı? diye
1355
Eyyûb, benim sözümü reddetti ve: Vallahi Rasülullah'ın senin söylediğini söylemiĢ olduğunu zannetmem, dedi. Bu söz bana çok ağır geldi. Ve: Eğer Allah bana selâmet verir de, bu gazvemden salimen dönersem ve Itbân ibn Mâlik'i kendi kavminin mescidinde hâlâ hayâtta bulursam, bu hadîsi kendisine tekrar sormaklığım üzerimde Allah hakkı olsun demeğe baĢladım. Nihayet Bizans seferinden döndüm. Hacc yâhud umre niyetiyle ihrama girdim. Sonra yürüdüm ve Medine'ye geldim. Salim oğulları yurduna vardım. Baktım ki Itbân gözleri görmez, çok yaĢlı bir ihtiyar; hâlâ kavmine namaz kıldırıyor. Namazdan selâm verince ben de ona selâm verdim ve benim kim olduğumu kendisine haber verdim. Akabinde ona bu hadîsi sordum. Bunun üzerine Itbân bana bu hadîsi, ilk defa tahdîs ettiği gibi tekrar tahdîs etti.
sordu. O da cevaben: Sizin dünyânızın bana hiç lüzumu yok. Lâkin beni elinden geldiği kadar düşman diyarı içinde ileriye doğru götürüp defn et. Zîrâ Rasûlullah (S)'tan işittim: "Kostantîniyye sûrunun dibinde sâlih bir kimse defn olunacaktır" buyurdu. Umarım ki, o kimse ben olayım, dedi. Vefat ettiğinde Yezîd, kefenlenmesinİ emretti. Serîri üzerine konduktan sonra da müfrezelerini çıkarıp ve serîri kuşa-darak harb ede ede ileriye sürdü... (Tecrîd Ter., I, 114117'de uzun tafsilât vardır).
1356
9- Evde Nafile Namazı Kılmak Babı
13-....... Bize Vuheyb ibn Hâlid, Eyyûb esSahtiyânî'derı ve Ubeydillah'tan; onlar da Nâfi'den; o da Ġbn Umer(R)'den tahdîs etti. Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S): "Namazınızdan bir kısmını ev/erinizde kılınız ve evlerinizi kabirler edinmeyiniz" buyurdu. Bu hadîsi, Eyyûb'dan rivayet etmekte Abdulvahhâb es-Sakafî, Vuheyb'e mutâbaat etti 1860[20].
1860[20] Bu mutâbaati Müslim: "Ev/erinizde namaz kılınız; onları kabirler edinmeyiniz" lâfzıyle, Muhammed ibn Musennâ'dan mevsûlen rivayet etmiştir. Müslim'in Câbir ibn Abdillah'tan bir rivayeti de şöyledir: Peygamber: "Evlerinizde namaz kılınız. Herhangi biriniz farz namazını gittiği mescidde kıldığı zaman, kendi evine de namazdan bir nasîb ayırsın" buyurdu. Bu nasîb, farzların dışındaki her nafileyi şâmildir. Birçok sahâbîden rivayet olunan metindeki hadîsin ikinci fıkrasında: "Evlerinizi namazdan boş bırakıp, onları kabre çevirmeyiniz" buyurulmuşîur. Bu hadîsten ve bu ma'nâdaki diğer hadîslerden, evlerde kılınan nafilenin mescidde kılman nafileden efdal olduğu anlaşılmıştır. Bu hadîs, gündüz ve gece nafilelerini mescidde kılmayı müstehâb gören seleften bâzılarına karşı hüccettir.
1357
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle 1861[1]
21-KİTÂBU FADLİ'S-SALÂTİ FÎ MESCİDİ MEKKE VE'L-MEDÎNE (Mekke ve Medine Mescidlerinde Namaz Kılmanın Fazileti Kitabı)
1- Mekke ve Medine Mescidlerinde Namaz Kılmanın Fazileti Babı 1862[2]
1-.......Bana Abdulmelik ibn Umeyr (225), Kazaa'dan haber verdi. O: Ben Ebû Saîd Hudrî'den dört Ģey iĢittim, demiĢtir. Ebû Saîd de: Ben (bu dört
1861[1] es-Sagânî nüshasında "Besmele", buradaki gibi bâbdan Öncedir. Bu, Yünînî'-de sahihtir denilmiş olduğundan, Ebû Zerr'e âiddir. Miftâhu Kunûzi's-Sünne'de bu bölüm ayrı bir kitâb gibi rakamlanmış ve 20. Kitâb olarak gösterilmiştir. 1862[2] Babın hadîsinde Mekke ve Medine mescidleriyle beraber Kudüs Mescidi de zikr edilmiş iken, Buhârî'nin bu bâb başlığında yalnız Mekke ve Medine mescidleri-ni söyleyip, Kudüs Mescidi'ni söylememesi, biraz sonra Kudüs Mescidi için ayrıca bir bâb açacağındandır
1358
Ģeyi) Peygamber (S)'den iĢittim demiĢtir 1863[3]: (Kazaa dedi ki:) Ebû Saîd, Peygamber'in maiyyetinde oniki gazvede hazır bulunmuĢtur. H bize Alî ibnu'l-Medînî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'lMüseyyeb'den; o da Ebû Hu-reyre'den tahdîs etti 1864[4]. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "(Ġbâdet için) Ģu üç mescidden baĢkasına yolculuk edilmez: elMescidu 'l-Harem, Mescidu'r-Rasûl ve Mescidu'lAksâ" 1865[5]
1863[3] Buhârf, hadîsi burada kısaca rivayet etmiştir. Bu dört şeyin sayılması "Beytu'I-Makdis Mescidi bâbı"ndaki hadîste gelecektir 1864[4] Burada verilen iki sened, gelecek metne âid değildir. Çünkü Ebû Saîd hadîsi, yukarıda geçtiği gibi sâdece dört şeyi şâmildir. Ebû Hureyre'nin bu hadîsi ise yalnız sefer üzerinedir. 1865[5] Hadîsteki "Şeddu'r-rihâl", deveye yük bağlamak demektir, ve seferden kinayedir. "Lâ" nefiy edatıdır, nehiy ma'nâsınadır. Nehiyden nefye sapmanın inceliğini Aynî şöyle bildiriyor: Bu beyân üslûbunda, üç mescid ziyaretine, dinleyiciyi en belîğ surette teş-vîk ve bunlardan başka mescidlere sefer etmekten de en latîf bir şekilde men: ve sakındırma vardır {Umdetu'l-Kaarî, III, 681). Üç mescidin Öbürlerine üstünlüğü, hadîsin sarahatinin gereği bulunduğundan, bu konuda âlimlerin ittifakı vardır. Buhârî'nin hadîsi sevkediş başlığı da bunu nâtıktır. Binâenaleyh tafsile ihtiyâç yoktur. Yalnız bu üç mescidin kendi aralarındaki derece farkları vardır ki, bu da âlimler cumhuruna göre hadîsteki tertîb veçhile Harem Mescidi, mescidlerin en efdalıdır. Bunu ta'kîben Medine Mescidi gelir. Aksa Mescidi de, Medîne Mescidi'ni ta'kîb eder.
1359
2-.......Bize Mâlik (179), Zeyd ibn Rebâh (13i) ile Ubeydullah ibnEbî!Abdillah el-Agarr'dan bunların ikisi de Ebû Abdillah Süleyman el-Agarr'dan o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi. Peygamber (S): "Benim Ģu (Medîne) Mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke'deki) Harem Mescidi müstesna olmak üzere, baĢka mescid-lerde kılınan bin namazdan hayırlıdır" buyurdu 1866[6].
Gelecek olan 2 rakamlı hadîste Medîne Mescidi'nin Harem Mescidi'nden başka mescidlere üstünlüğü bulunduğunu bildirmektedir. Üç mescidin diğerlerine üstünlük sebebi: Her üçünün Peygamberler eliyle kurulmuş olmalarıdır. Bununla beraber Harem Mescidi, bütün müslümânların kıblesidir. Peygamber'in Mescidi, takva üzerine kuru!muştur(et-Tevbe:iO8). Aksa Mescidi de geçmiş ümmetlerin kıblesidir. Harem Mescidi'ne uzaklığından dolayı el-Mescidu'1-Aksâ (= En Uzak Mescid) denilmiştir {Umdetu'l-Kaarî, III, 682). 1866[6] Bu fazilet farkını değişik sayılarda gösteren hadîsler de vardır: Ebû Saîd Hudrî şöyle demiştir: Bir kerre Rasûlullah (S), birisi ile vedâlaştı, sonra da ona: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ozât: Beytu'l-Makdis'e gitmek istiyorum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Harem Mescidi müstesna olmak üzere, başka mescidlerde kılınan yüz namazdan efdaldtr" buyurdu. (Bunu Ebû Ya'Iâ el-Mevsılî rivayet etti ve isnadını sahîhtir dedi.) Ebû Zerr şöyle demiştir: Biz, Rasûlullah'm huzurunda: Bunların hangisi efdaldir; Rasûlullah'm Mescidi mi yoksa Beytu'l-Makdis mi?
1360
2- Kuba Mescidi Babı
3-.......Bize Eyyüb es-Sahtiyânî, Nâfi'den tahdîs etti (ki o Ģöyle demiĢtir): Ġbn Umer (R) duhâ (yânî kuĢluk) vakti namaz kılmazdı, yalnız Ģu iki gündeki hâli bundan müstesnadır: Biri Mekke'ye geldiği gündür; çünkü Ġbn Umer Mekke'ye kuĢluk vakti gelir, akabinde Beyt'i tavaf eder, sonra da Ġbrahim Makaamı'nın arka tarafında iki rek'at namaz kılardı. Diğeri de Kubâ Mescidi'ne geldiği gündür; çünkü Ġbn Umer, her cumartesi günü Kubâ Mescidi'ne ziyarete gelirdi. Mescide girince, oradan namaz kılmadan çıkmayı çirkin görürdü de, nihayet mescidde namaz kılardı. Nâfi' dedi ki: Ve Ġbn Umer, Rasûlullah (S)'ın (cumartesi günleri) bu Kubâ Mescidi'ni binekli
diye müzâkere etmiştik. Rasûlullah (S): "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Beytu'l-Makdis Mescidi'nde kılınan dört yüz namazdan efdaldir. Benim mescidim ne güzel namaz kılınacak yerdir!" buyurdu (Taberânî, el-Evsat). İmâm Ahmed ile tbn Mâce'nin rivayetinde veda eden kimsenin ismi verilmiştir. Metindeki hadîsin sarih ifâdesinden, Medine'deki Peygamber Mescidi'nin Aksa Mescidi'ne üstünlüğü anlaşılır.
1361
veyâhud yaya olarak ziyaret eder olduğunu tahdîs ederdi. Nâfi1 Ģöyle dedi: Ve yine Ġbn Umer, ben Nâfi'e Ģöyle eler idi: Ben dostlarımın nasıl ziyaret ettiklerini gördüm ise, ben de o suretle ziyaret ederim. Ve ben gece veya gündüzden herhangi bir saat içinde namaz kılan bir kimseyi, namaz kılmaktan men' etmem. ġu kadar ki, onlar (namaz için) güneĢin doğuĢ ve batıĢ vakitlerini seçmesinler 1867[7].
1867[7] Bu hadîs, Kubâ Köyü'nün, Kubâ Mesddi'nin ve o mescidde kılınan namazın fazîletine delâlet etmektedir. Kubâ Mescidi hicret sırasında Peygamber tarafından kurulmuş ve Kur'ân'da (et-Tevbe: 108)-râcih olan bir kavle göre- Takva Mescidi diye zikredilmiştir. Peygamber hicrette Küba'ya geldi. Oradaki Amr ibn Avf oğullan arasında Kulsum ibn Hedm'in evinde dört beş gün konuk oldu. İşte bu konukluk sırasında Kulsum'un hurmalarını kuruttuğu yerde bu mescidi kurdu. Kubâ Mescidi'nin İnşâsı zamanı, beşer târihinde benzeri görülmeyen bir içtimaî, siyâsî ve dînî hâdisenin gerçekleşme başlangıcı oldu. Bu mes'ûd ve mev'ûd gâ-yeyî en yakından sezen Peygamber, İslâm Âlemi'nin ilk mescidi olmak şerefini kazanan bu binanın inşâsında sür'atli davrandı ve Taberânî'nin rivayetine göre kendisi de bir işçi gibi çalıştı. Kubâ, Medîne'nin güneyinde, üç mil kadar uzaklıkta bir köydür. Mu 'cemu 7-Buldân'da Küba'nın Mekke'ye gidilirken sol tarafa tesadüf ettiği ve Takva Mescidi'nin burada bulunduğunu bildiriyor ki, bu hadîslerde sözü edilen Kubâ Mes-cidi'dir. Bu mescid, Kur'ân'da anılmıştır (et-Tevbe: 108)
1362
3- Her Cumartesi Günü Kuba Mescidi'ne Gelen Kimse Babı
4-.......Bize Abdulazîz ibnu Müslim, Abdullah ibn Dînâr'dan tahdîs etti. Ġbnu Umer (R): Peygamber (S) her cumartesi günü yürüyerek yâhud binekli olarak Kubâ Mescidi'ne gelirdi, demiĢtir. Abdullah ibn Umer bizzat kendisi de böyle yapardı 1868[8].
4- Kuba Mescidi'ne Yürüyerek Veya Binerek Gitmek Babı
5-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bana Nâfi', Ġbn Umer'den tahdîs etti. Ġbn Umer (R): Peygamber (S) Küba'ya bazen binekli, bazen de yaya gelirdi, demiĢtir. 1868[8] Bu Kubâ Mescidi ziyaretinin cumartesi günü yapılma sebebi, şöyle îzâh edilmiştir: Kubâ halkı cumua günleri cumua namazı için Medine'ye gelirlerdi. İslâm'ın bu ilk mescidi, cumua günleri garîb kalırdı. Ahde vefayı, eski hukuka saygıyı îmân eserinden sayan Peygamber, cumartesi günleri orayı ziyaretle, ora halkının gönüllerini hoş eder ve cumua günkü garibliğini telâfi eylerdi, denilmiştir. Bazen binekli, bazen yaya gitmesi ise, bunlardan hangisi kolay gelirse o şekilde giderdi demektir
1363
îbn Numeyr Ģunu ziyâde etmiĢtir: Dedi ki: Bize Ubeydullah, Nâfi'den tahdîs etti. "Ve Peygamber Kubâ Mescidi'nde iki rek'at namaz kılardı" 1869[9].
5- Peygamberin Kabri İle Minberi Arasındaki Sahanın Fazileti Babı 1870[10]
6-.......Bize Mâlik, Abdullah ibnEbîBekr'den; oda Abbâdibn Temîm'den; o da Abdullah ibn Zeyd elMâzinî (R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Evimle minberim arasındaki saha, cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmuĢtur 1871[11].
1869[9] Buhârî arka arkaya getirdiği bu bâblarda hem hadîsin senedinin birkaç tane olduğunu, hem de farklı hükümlerin delili olduğunu göstermiş oluyor. Abdullah ibn Numeyr'in ziyâdesini Müslim ile Ebû Ya'Iâ mevsûlen rivayet etmişlerdir. 1870[10] Bu bâbdakİ hadîsin bâzı rivayet yollarında "Beytî( = Evim)" lâfzı yerine "Kab-rî( = Kabrim)" lâfzı gelmiştir. İşte Buhârî, bu başlıkta o rivayete işaret etmiştir. Peygamber'in dünyâ hayâtında sakin olduğu Hz. Âişe hücresine gömüldüğünden, dünyâdaki evi ile ebedî merkadı mahall i'tibâriyle birdir. Her iki ta'bîr arasında ilgilendiği şey i'tibâriyle ittihâd vardır. Fakat "Beytî" rivayeti sahihtir. 1871[11] Alimlerden çoğu bu hadîsin zahirine bakarak, Peygamber'imizin pâk ravzası-nm aynen olduğu gibi cennete nakledileceğine kaail olmuşlardır. Bâzıları da Peygamber'in evi ile
1364
7-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bana Hubeyb ibn Abdirrahmân, Hafs ibn Âsım'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Benim evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Ve minberim de havzım üzerindedir" buyurmuĢtur 1872[12].
6- Beytu'l-Makdis Mescidi Babı
minberi arasındaki bu sahada ibâdet etmek, ibâdet eden kimseyi cennete ulaştırmaya sebeb olur ma'nâsı kasdolunabilir demişlerdir. Binâenaleyh hadîs, Peygamber'in kabrini ziyarete, mescidinde ve bilhassa kabri ile minberi v. arasındaki mübarek ravzada namaz kılmayı teşvik ve tergîbi ihtiva etmektedir. Bunun bir teşbîh olması ve teşbîh edatının mahzûf bulunması da muhte-r. mildir: "Kabr; ins, cinn ve melekler tarafından dâima ziyaret edilmekte bulun--i ması sebebiyle bu mübarek arz parçası cennet gibidir" demek olur. Ravzanın yüzölçümü: Ravzamn yânî Peygamber'in kabri ile minberin arası on metre eninde ve yirmi metre uzunluğunda olup, yüzölçümü ikiyüz metrekareye ulaşır. 1872[12] Hadîste minberin, üstünde konulmuş bulunduğu haber verilen havz, Kevser Hav-zı'dır. "Minberim, havzım üzerindedir"cümlesi hakkında Kaadî Iyâz şöyle demiştir: Âlimlerden çoğu bu fıkrayı da zahirine hami ederek, minberi Cenabı Hakk aynen Peygamber'in havzı üzerine İade buyurur, demişlerdir. Bu cümleden açıkça anlaşılan ma'nâ da budur. Bâzı alimler de Peygamber'in havzı üzerinde bir minber bulunduğunu ifâdedir, demişlerdir.
1365
8-....... Bize ġu'be, Abdulmelik ibn Umeyr'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben, Ziyâd'ın himayesinde olan Kazaa'dan iĢittim, o Ģöyle dedi: Ben Ebû Saîd Hudrî'den iĢittim; o, Peygamber(S)'den dört Ģey tahdîs ediyordu ki, bu dört Ģey hem beni hayrete düĢürdü, hem de sevindirdi. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: (("• EĢi veya bir mahremi kendisiyle beraber bulunmayan kadın, iki günlük mesafeye sefer etmesin. b- Ramazân bayramının ilk günü ile Kurbân bayramının dört gününden ibaret olan Ramazân ve Kurbân bayramı günlerinde oruç tutmak yoktur. c- îki namazdan sonra da namaz yoktur: Biri sabah namazından sonra güneĢ doğup yükselinceye kadar, s öbürü ikindi namazından sonra güneĢ batıncaya kadar. d- Namaz kılmak için Ģu üç mescidden baĢka hiçbir mescide sefer edilmez: Harem Mescidi, Aksa Mescidi ve benim mescidim" 1873[13].
1873[13] Bu hadîsin son fıkrası, 1 rakamlı hadîste geçtiği için orada bâzı açıklamalar verilmişti. Burada şunu ilâve edelim: "Câhiliyet devrinde câhil kavimler kendilerince ta'zîme lâyık görülen yerleri ziyaret için yükler bağlayarak bu ziyaret ettikleri makaamlarla teberrük kas-dederlerdi. Bu ise Allah'tan başka bir fânîye ibâdete zerîâ" ve vesiledir; dînin şeâirini tahrîftir. Peygamber (S) dînin
1366
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
22-EBVÂBU'L-AMEL FÎ'S-SALÂT (Namaz Ġçinde Amel Bâbları) 1874[1]
1- Namaz İşinden (ve Namazı Takviye Etmek Üzere) Olduğu Takdirde Namaz İçinde Elle Yardım İsteme Babı
Ve Ġbn Abbâs: Ġnsan, namazı içinde kendi bedeninden istediği herhangi bir organı ile yardım isteyebilir (yânî
şeâirinden olmayan bu nevi' ziyaretlerin, dînin şeâirine karışmaması için bu kapıyı kapamıştır. Buna göre hakk olan velî--lerden herhangi bir velînin ibâdet yerini ve kabrini ziyaret için, Turu Sînâ için sefer ihtiyar etmek kamilen nehyedilmiş olmakta musâvîdir; Allah en bilendir" (Şâh Veliyyullah Dihlevî, Huccetu'ltâhi'l-Bâliğa, I, 153). 1874[1] Bâzı Buhârî nüshalarında hâsseten es-Sağânî nüshasında böyle ' 'Besmele' 'Ii bir büyük başlıkla gelmiştir. Miftâhu Kunûzi's-Sünne'dc de bu, ayrı bir kitâb halindedir.
1367
organını kullanabilir) demiĢtir 1875[2]. Ebû Ġshâk Amr ibn Abdillah da namazı içinde kendi baĢlığını eliyle koyup kaldırmıĢtır1876[3] Alî ibn Ebî Tâlib de namazda sağ elinin avuç içini sol kolunun bileği ile eli arasındaki eklem üzerine (yahud ayaktaki aynı eklem üzerine) koymuĢ ve namazda cildi kaĢımakta ve elbiseyi düzeltmekte be s yoktur, demiĢtir 1877[4].
1875[2] Babın hadîsinde Peygamber, İbn Abbâs'ı namaz içinde sol yanından sağ yanına eliyle geçirmiştir. Namaz içinde böyle el ile yardım istemek caiz olunca, buna kıyâsen bedeninden istediği herhangi bir organıyle yardım istemesi caiz olur. 1876[3] Ebû İshâk, Amr ibn Abdillah es-Sebîî'dir. Kûfe'de yetişen büyük tabiî fakîhi-dir; otuz sekiz sahâbtden rivayeti vardır. 126 hicret yılında 96 yaşında vefat etmiştir. Ebû Hanîfe'nin üstâdlarından sayılmıştır {Umdetu'l-Kaarî, III, 697). 1877[4] Alî ibn Ebî Tâlib'in bu fiilini, Buhârî'nin üstâdlarından olan Müslim ibn İbrâ-hîm, Abdusselâm ibn Ebî Hâzım'dan; o.da Gazvân ibn Cerîr'den; o da babasından böyle tahrîc etmiştir. Bunu İbn EbîŞeybe de tahrîc etmiştir (Fethu'l-Bârî). Bu ta'lîktekİ "rusğ" kelimesi hakkında şu bilgi verilmiştir: râ'nın dammı ve sîn'in sükûnuyle ve iki damma İle hayvan kısmının tırnağıyle ellerinin ve ayaklarının İncikleri kavuştuğu yerin arasında olan mev-zıa denir ki, hurda ve bukağılık ta'bîr olunur. Bir kavle göre insanda zikredilen şekilde bileğe, kezâlik ayakta incikle tabanın kavuştuğu yerde olan oynak yerine denir ki, eldeki bileğin yerindedir. Cem'i "j-C-jî" ve " m*L*'j " gelir, ve her hayvanın dahi zikredilen yerine "rusğ" denir. "â^'": râ'nın dammıyle " çL)\ " ma'nâsınadır ki, zikrolundu {Kaamûs
1368
1-.......Bize Mâlik, Mahrame ibn Süleyman'dan; o da Ġbn Abbâs'ın himayesinde bulunan Kurayb'den haber verdi. Kurayb de Mah-rame'yeîbn Abbâs(R)'tan Ģöyle haber verdi: îbn Abbâs, bir gece mü'minlerin anası olan Meymûne'nin yanında kalmıĢ. Meymüne, Ġbn Abbâs'm teyzesidir. Ġbn Abbâs Ģöyle dedi: Ben (baĢımı) yastığın enine koyarak uzandım. Rasûlullah ile ehli de baĢlarını yastığın boyuna koyarak uzandılar. Rasülullah uyudu. Tâ gece yarıyı bulduğu, yâhud biraz evvelce, yâhud biraz sonraya kadar. Sonra Rasülullah uyandı. Akabinde oturdu ve eliyle yüzünden Uykuyu sildi. Ondan sonra Âlu Ġmrân Sûresi'nin son on âyetini okudu. Sonra kalktı ve asılı duran küçük bir kırbaya uzandı. O kırbadan güzelce bir abdest aldı. Sonra dikilip namaz kılmaya koyuldu. Abdullah ibn Abbâs dedi ki: Ben de kalktım ve O'nun yaptığı gibi yaptım. Sonra gittim ve O'nun (sol) yanına, namaza durdum. Rasülullah sağ elini baĢımın üzerine koydu ve sağ kulağımı eliyle tutup büküyordu 1878[5]. Ġki rek'at kıldı,
1878[5] Rasûlullah'ın onun sağ kulağını bükmesi, imâm yalnız olduğu
1369
sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at kıldı. Ondan sonra tek (rek'atlı bir namaz) kıldı. Sonra müezzin O'na (çağırmaya) gelinceye kadar yine uzandı. Sonra kalktı ve hafif iki rek'at namaz kıldı. Sonra da evinden çıkıp sabah namazını kıldırdı 1879[6].
zaman me'mû-mun sağ tarafta duracağını tenbîh içindi... "Abdest almayı hafîf yapmak bâ-bı"nda geçen hadîste İbn Abbâs: Beni yerimden çevirip sağ yanına geçirdi, demiştir. Buhârî, Rasûlullah'ın işte bu fiilinden, namaz kılanın, namazını düzeltip kuvvetlendirecek bir işi eliyle yapabileceği hükmünü çıkarmıştır. Çünkü musal-lîye namazı içinde başkasına âîd bir işte elini kullanması caiz olunca, ihtiyâç duyduğu zaman namazında kuvvetli olmak ve neşâtlanmak için kendi şahsiyle ilgili bir işte eliyle yardım etmesi, evlevİyetle caiz olur (Kastallânî). Buhârî bununla küçük amelin (ameli yesîrin) namaza mâni' olmayacağını isbât etmek istemiştir. 1879[6] Bu tek rek'atlı namaz bir rek'at mı, yoksa üç rek'at mı; ibarenin mantûkundan açıkça anlaşılamıyor. Onun için vitr namazını kimi bir niyetle üç, kimi ikinci rek'atta selâm ile ayırarak üç rek'at, kimi yalnız tek rek'at i'tibâr etmiştir. Buhârî bu hadîsi, bâzı küçük kelime farklanyle Sahfh'inin oniki yerinde, ayrı ayrı mes'elelere delîl yapmak üzere getirmiştir.
1370
2- Namaz İçinde Nehyedilen Kelam Babı 1880[7]
2-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Biz (Ġslâm'ın baĢlangıcında) Peygamber (S) namazda olduğu hâlde kendisine selâm verirdik; O da bize selâmla mukaabele ederdi. Biz HabeĢ Meliki olan NecâĢî'nin yanından döndüğümüz zaman (yine namazda iken) Peygamber'e selâm verdik, fakat bu defa Peygamber bize selâmla mukaabele etmedi. Ve: "ġübhesiz namaz içinde (Allah ile) büyük bir meĢguliyet vardır" buyurdu.
3-.......Bize Hüreym ibnu Sufyân, el-A'meĢ'ten; o
1880[7] Bu bâbdaki hadîsler, İslâm'ın başlangıcında namaz içinde bâzı hacetlerle kısaca söz söylemenin mübâh olduğunu isbât ediyor. İslâm'ın başlangıcında namazda kelâmın mübâh olup, sonradan haram kılındığı hususunda da fakîhlerin çoğu nun ittifakı vardır. Şu kadar var ki İmâm Mâlik, namazı ıslâh için namaz içinde kelâmı tecviz etmiştir. İmâm Şafiî de hatâen kelâm etmenin namazı bozmayacağına kaail olmuştur. Hanefîler ise böyle farklara lüzum görmemişler, namazda kelâm ister namazı ıslâh kasdiyle, ister sehven söylenmiş olsun namazı bozar demişlerdir. Namazla ilgisi olmayan konuşmaların harâmlığmda ve namazı bozacağında âlimler ittifak etmişlerdir.
1371
da Ġbrâhîm'den; o da Alkame'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (R)'danolmak üzere, bir önceki hadîs tarzında tahdîs etti.
4-.......Ebû Amr Ģöyle demiĢtir: Zeyd ibn Erkam bana Ģöyle dedi: Muhakkak biz, Peygamber zamanında namaz içinde iken kelâm ederdik. Bizim herhangi birimiz (yanındaki) arkadaĢına kendi hacetini söylerdi. En sonunda "Namazlara ve orta namazı muhafazaya devam edin. Tam huĢu' ve tâat ediciler olarak Allah için dîvân durun1' (ei-: 238) âyeti indi de, bize namazda susmak emrolundu 1881[8].
1881[8] Birincisindeki "Şübhesiz namaz içinde azametli bir meşguliyet vardır" fıkrası ile üçüncü hadîsteki "Bize susmak emrolundu" fıkrası bâb başlığına uygunluk yerleridir. Bunlar artık, namaz içinde, başlangıçta mevcûd olan genişlik ve serbestlik derecesinde söz söylemenin nehyedildiğini isbât eder. Bununla beraber İhtiyâç hâlinde namazı düzeltmek veya yanılmayı hatırlatmak için teşbih, hamd ve benzeri küçük cümlelerin söylenebileceği, bunun ardındaki ve başka hadîslerle sabittir.
1372
3- Namaz İçinde Erkeklerin "Slibhânallah" ve 'Elhamdu lillâh" Nevinden Sözlerinin Caiz Olacağı Babı
5-....... Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Amr ibn Avf oğullan arasında sulh (yânî barıĢ) yapmak üzere (onların yurduna) çıktı. Namaz vakti de geldi. Bunun üzerine Bilâl, Ebû Bekr'e geldi ve: Peygamber ahkonuldu. Ġnsanlara imamlık eder misin? dedi. Ebû Bekr: Eğer isterseniz evet, dedi. Bu cevâb üzerine Bilâl namaza ikaamet etti. Ebû Bekr de öne geçip namazı kıldırmaya koyuldu. Bu esnada Peygamber safflar arasında yürüyerek, saffları yara yara geldi, nihayet birinci saf fa ulaĢıp dikeldi. Ġnsanlar tasfîh yapmaya baĢladılar. Sehl dedi ki: Tasfîh nedir bilir misiniz? Tasfîk'tır (yânî el çırpmaktır)1882[9].
1882[9] Cemâatin el çırpması, Peygamber'in geldiğini Ebû Bekr'e haber vermek içindi. Buna *' j^' - Tasfîh" yâhud " j^ = Tasfîk" denir. Bâzı lûgatçılara göre tasfîh, bir elin arkasını diğer elin avucuna vurup ses çıkarmaktır. Tasfîk ise, avuçları birbirine çarpmaktır. Namazda ihtiyâç sırasında bunu yapmak kadınlara mahsûstur. Bazılarınca sağ elin iki parmağını sol avucuna vurup ses çıkarmak diye ta'rîf edilmiştir.
1373
Ebû Bekr namazını kılarken baĢını çevirmezdi. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca baĢını çevirdi. Baktı ki Peygamber saf-fin içinde. Peygamber hemen ona "Yerinde dur" diye iĢaret etti. Ebû Bekr iki elini yukarıya kaldırdı da Allah'a hamd etti 1883[10]. Sonra geri geri Peygamber'in arkasına geçti. Peygamber ileriye geçip namazı kıldırdı 1884[11].
1883[10] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri burasıdır. Namaz içinde hamd olsun, tes-bîh olsun caizdir. İmâmın namaz fiillerinde yâhud kıraatte yanıldığını kendisine bildirmek için cemâatin tesbîh etmesi caiz olduğunda ittifak vardır. Bunun maadası hakkında fakîhler ayrı ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir 1884[11] Buhârî bu hadîsi Sahîh'inde ayrı ayrı başlıklara delîl olmak üzere bâzı sened ve lâfız farkları ile yedi yerde getirmiştir.
1374
4- Namaz İçinde Bazı Kimselerin İsimlerini Söyleyen Yahud Yine Namaz İçinde İken (Namazı Bozup Bozmayacağını) Bilmeyerek' Başkasına Selam Veren Kimse Babı 1885[12]
6-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Biz: Tahiyye namaz içindedir der, bir takım isimler söyler ve birbirimize selâm okurduk (yânî fulâna selâm olsun, fulâna selâm olsun derdik). O isimlere selâm ettiğimizi Rasûlullah (S) iĢitti de: Et-Tahiyyâtu îillâhi ve's-salâvâtu ve't-tayyibâtu. Es-Selâmu aleyhe eyyuhe fn-nebiyyu ve rahmetu 'ilâhi ve berekâtuhu. Es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdVllâhVssâlihîn. EĢhedu en lâ ilahe ille'llâhu ve eĢ-hedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu deyiniz. Çünkü sizler bu Ve ibâdiHlâhVs-sâlihîn ( = ve Allah'ın bütün 1885[12] Bu başlıkta Hamavî, Kuşmeyhenî ve Kerîme nüshalarında "muvâceheten" lâfzı sabit olmuştur. Ebû Zerr, Asîlî ve İbn Asâkir nüshalarında bu lâfız düşmüştür. Bâzı nüshalarda ismi fail vezni ile ve zamire muzâf haliyle " H^r j^ J* = Ona yönelici olmayarak" şeklinde gelmiştir. Bİz bu ihtilâftan dolayı başlık tercemesinde "muvacehe" kelimesini katmadık. Başlıktaki iki hükme de hadîste mutâbaat noktaları vardır.
1375
iyi kullarına selâm olsun) sözünü söylediğiniz zaman, muhakkak Allah 'in gökteki ve yerdeki her bir sâlih kuluna selâm vermiĢ olursunuz" buyurdu 1886[13].
5- El Çırpmak Kadınlara Mahsüstur Babı
7-.......Bize ez-Zuhrî, Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Tesbîh etmek erkeklere, el çırpmak kadınlara mahsûstur" buyurmuĢtur.
8-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S):. "Subhânallah demek erkeklere; el çırpmak (yâhud da sağ elin içini, sol elin üstüne vurup ses çıkartmak) kadınlara mahsûstur" buyurdu 1887[14].
1886[13] Bu Tahiyyât Duâsı'nm tercemesi, Teşehhüd babında verilmişti 1887[14] Hadîslerin bâb başlığına delâlet noktalan açıktır. Bunlar aynı hadîsin değişik sahâbîler tarafından rivayetidir. Birinci hadîste " jj-^= et-Tasfîk"; ikincisinde ise " «jJ-tJi = et-Tasfîh" lâ.fzıyle gelmiştir. Bu lâfızların aynı ma'nâya (yânî el çırpmak ma'nâsma) geldiği 5 rakamlı hadîsin haşiyesinde geçmişti. Bâzı lûgat-çtlara göre "Tasfîh", bir elin arkasını diğer elin avucuna vurup ses çıkarmaktır. Tasfîk ise, avuçları birbirine çarpmaktır. Bazılarınca sağ elin iki parmağını sol avucuna vurup ses çıkarmak diye ta'rîf edilmiştir.
1376
6- Namazı İçinde Yüzünü Yürüdüğü Tarafa Cevirmeksizin Geri Geri Giden Yahud Kendisine İnecek Bir İşten Dolayı Önüne Doğru İlerleyen Kimse Babı
Bu hadîsi Sehl ibn Sa'd, Peygamber(S)'den rivayet etmiĢtir 1888[15].
9-.......ez-Zuhrî Ģöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik Ģöyle haber verdi: Müslümanlar o pazartesi günü sabah namazı içinde bulundukları sırada ve Ebû Bekr onlara sabah namazını kıldırırken, Peygamber (S) birdenbire onlara göründü. ÂiĢe'nin odasının perdesini açmıĢ hâldeydi. Peygamber, saff saff dizilmiĢ (namaz kılmakta) olan sahâbî-lerine baktı ve tebessüm edip gülüyordu. Ebû Bekr, Rasûlullah namaza çıkmak istiyor zannederek (saffa girmek için) yüzünü kıbleden
1888[15] Buhârî Sehl ibn Sa'd'ın bu, namaz içinde geri geri ve ileriye doğru gidişi anlatan meşhur Minber Hadîsi'ni, Kitâbu's-Salât'ın evvellerinde ve Kitâbu'l-Cumua'da mevsûlen rivayet etmiştir. Bu hadîsten iki üç adımlık hafîf yürüyüşün namazı bozmayacağı ve öğretmek gibi bir maslahat için imâmın me'mûmlardan biraz yüksek bir yerde durması... caiz olduğu hükümleri çıkarılmıştır
1377
ayırmadan, iki topuğu üzerinde geri geri çekildi. Müslümanlar Peygam-ber'i gördükleri zaman, O'nu görmekle aĢırı derecede sevinerek namazları içinde fitneye düĢmelerini (yânı namazlarını bozmalarını) düĢündüler. Bu sırada Peygamber onlara eliyle "Namazınızı tamamlayın" diye iĢaret etti. Sonra içeriye girdi ve tuttuğu perdeyi salıverdi. ĠĢte Peygamber, bu gün vefat etti 1889[16].
7- Bab : Anası, Namaz Kılmakta Olan Evladını Çağırdığı Zaman? 1890[17]
10-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bir kadın oğluna nida edip çağırdı. Oğlu bu esnada ibâdet yerinde (namazda) bulunuyordu. Anası: Yâ Cureyc! dedi. Cureyc: Yâ Allah! Anama icabet hakkı ile namazımı tamamlama hakkı birleĢti! dedi. Anası yine: Yâ Cureyc! dedi. 1889[16] Hadîsin bâb başlığına mutabakatı açıktır. 1890[17] Yânı namaz içinde iken ananın çağırmasına icabet vâcib olur mu, olmaz mı? Vâcib olursa namaz bâtıl olur mu, olmaz mı? Bu iki mes'elede görüş ayrılıkları vardır. îşte Buhârî, bundan dolayı izâ'nın cevâbını zikretmemiştir (Fethu'l-Bârî).
1378
Cureyc: Yâ Allah! Anam ve namazım! dedi. Anası yine: Yâ Cureyc! diye nida etti. Cureyc de yine: Yâ Allah! Anama cevâb mı vereyim, yoksa namazı mı tamamlayayım? dedi. Bu sefer anası: Yâ Allah! Cureyc fahiĢe kadınların yüzüne bakmadıkça ölmesin, diye ilendi. Cureyc'in savmıasına koyun güden çoban bir kadın sığınır dururdu. (O çoban kadın baĢka biri ile cinsî münâsebet etmiĢti.) Derken bir çocuk doğurdu. Kadına: Bu çocuk kimdendir? diye soruldu. Kadın: Cureyc'dendir, savmıa-sından indi (bu çocuğa beni hâmile yaptı), dedi. Bu haber Cureyc'e ulaĢınca: Çocuğunun bana âid olduğunu iddia etmekte olan bu kadın nerede? dedi. Sonra (kadınla çocuk getirildiğinde): Ey çocuk, senin baban kimdir? diye sordu. Küçük çocuk dile gelip: Koyun güden bir erkek çobandır, dedi" 1891[18].
1891[18] Hadîsde Cureyc'İn namaza devamla, anasına cevâb vermek arasında tereddüd ettiği; namazını bırakıp anasına İcabet etmek evlâ iken, namaza devam etmeyi üstün gördüğü, bu yüzden anasının ilericiyle bir iftiraya uğradığı, fakat Yüce Allah'ın onu bu musibetten kurtaracak duasına icabet ettiği sabit oluyor. Buhârî bu hadîsi Meryem Sûresi Tefsiri ile İsrail oğulları'nı Zikr bölümlerinde, daha uzun bir metin hâlinde getirmiştir. Oradaki açıklamalar daha fazla olacaktır.
1379
8- Namaz İçinde İken Çakıl Taşlarını El ile Dokunup (Gidermek) Babı
11-.......Bana Muaykîb (ibn Ebî Fâtıma) tahdîs etti ki, Peygamber (S), secde edeceği yerdeki toprağı eliyle düzelten bir kimsenin durumu hakkında: "Bir daha böyle toprak düzleyecek olursan elinle bir defa dokun" buyurmuĢtur 1892[19]
9- Namazda İken Üzerine Secde Etmek İçin Elbiseyi Yere Yaymak Babı
12-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Biz Peygamber (S) ile birlikte sıcağın Ģiddetinde namaz kılardık da, bâzılarımız sıcaktan yüzünü yere değdirmeye muktedir olamadığı zaman, büründüğü elbisenin bir ucunu secde yerine yayar ve üzerine secde 1892[19] Hadîsteki "racul" tağlîb olarak geldiğinden, çakıl taşlarına el ile dokunma ve toprak düzeltme cevazı erkek kadın herkes hakkında carîdir. Bir defaya mahsûs olmak üzere, secde ederken namaz kılana ezâ verecek çakılların gidebilmesinde; toprağın el ile düzeltilmesinde dînî bir mahzur yoktur.
1380
ederdi 1893[20].
10- Namaz İçinde İken Yapılmaları Caiz Olacak (Diğer) Ameller Babı
13-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namaz kılarken ben (karĢısında uyurdum da) ayaklarımı O'nun kıblesine uzatmıĢ bulunurdum. Peygamber secdeye vardığı zaman, eliyle beni dürterdi. Ben de ayaklarımı geriye çekerdim. O secdeden kalktığı za-mân, ben yine ayaklarımı uzatırdım 1894[21].
14-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Ziyâd'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir namaz kılmıĢ, Ģöyle buyurmuĢtur: "ġübhesiz Ģeytân
1893[20] Bu hadîs de, Buhârî'nin bâb başlığında işaret ettiği gibi, sıcağın ve soğuğun şiddetli zamanlarında, giyilen elbiseyi namazda iken yayıp üzerine secde etmenin cevazına delâlet etmektedir. 1894[21] Bu hadîs, bâb başlığındaki hususa, yânî namaz içinde iken yapılan küçük iş ve hareketlerin cevazına delâlet etmektedir. Bununla beraber erkek ile kadının birbirlerine el ile dokunmalarının abdesti bozmayacağına, ve uyuyan insana doğru namaz kılınabileceğine de açıkça delâlet etmektedir
1381
namazımı bozmak için benim karĢıma geldi ve bana hücum etti. Allah bana ona istediğimi yapma kuvveti verdi. Ben de onun boğazını sıktım. Ve yemin ederim ki, sabah olunca hepiniz ona bakasınız diye, onu bir direğe bağlamak istedim. Fakat Süleyman Peygamber'in (O'na selâm olsun): RdbbVğfir lî ve heb lî mulken lâ yenbağt li-ahadin min ba'dî inneke ente'lvehhâb (— Ey Rabb'ım, bana mağfiret et. Bana öyle bir mülk ver ki, o benden baĢka hiçbir kimseye lâyık olmasın. ġübhesiz Sen bütün murâd-ları ihsan edensin) (sâd: 35) demiĢ olduğunu hatırladım. Allah da onu köpek gibi kovdu" 1895[22] Nadr ibn ġumeyl, noktalı zâl ile "feza'attuhu" yânî onu boğdum Ģeklinde söyledi. Dâl ve Ģeddeli ayn ile "fede'attuhu" kelimesi ise Yüce Allah'ın: "Yevmeyuda'ûne... = Ö gün onlar cehennem ateĢine itilip kakılırlar'" (et-Tûr: 13) kavimdendir. "Yuda'ûne =
1895[22] Bu hadîs dahî Peygamber'in namaz içinde iken kendisine görünüp, namazını bozmak için hücum eden şeytânı yakalayıp def etmesi gibi fiilleri ile bâb başlığına delildir. Bâb başlığına uyan yeri "Onu def ettim" yâhud "Boğdum" ma'-nâsına olan ifâdelerdir. Çünkü bunlar küçük ameldir. Bundan, küçük amellerin namazı bozmayacağı hükmü çıkarılmıştır.
1382
Yudfa'ûne" yânî itilip kakılırlar ma'nâsmadır. Doğru olan "Fede^attuhu" Ģeklidir. ġu kadar var ki, ġu'be iĢte böyle ayn ve tâ harflerinin Ģeddesi ile söylemiĢtir 1896[23].
11-Bab: Musalli, Namazda İken Hayvanı Bağlı Bulunduğu Yerden Ansızın Çözülüp Boşansa (Ne Yapar)?
Ve Katâde: Namaz kılan bir kimse (hırsız tarafından) elbisesinin alındığını görse, namazı bırakıp o hırsızın
1896[23] İbn Şurneyl'den gelen bu ziyâde Buhârî'nin Ebû Zerr, Ebû'1Vakt, Asîlî ve İbn Asâkir nüshalarında yoktur. Bu ziyâde Kuşmeyhenî ile Kerîme nüshalarında sabittir (Fethu'l-Bârî). Buradaki kelimeler lûgatta şöyledir: Jj-Ojı : Darb vezninde, unf.ve şiddetle öte kakmak ma'nâsmadır, üçüncü bâbdandır... öj-jjı : Dâl'in fethi ve noktalı gayn'ın sükûnu ile öldürünceye kadar boğazını sıkıp boğmak ma'nâsınadır. Üçüncü bâbdandır. jjjjı : Zâl'in fethi ve hemzenin sükûnuyle pek şiddetle boğmak ma'nâsınadır. ^■ji\: Noktasız ayn ile oUü ma'nâsınadır, üçüncü bâbdandır. Ve şiddetle def eylemek ma'nâsmadır. İi}\: Dâl'in fethi ve ayn'in teşdîdiyle unf ve azar ile def eylemek ma'nâsmadır; birinci bâbdandır (Kaamûs Ter.).
1383
ardından gider, demiĢtir 1897[24].
15-.......Bize el-Ezrak ibnu Kays tahdîs edip Ģöyle dedi: Bizler el-Ahvâz mıntıkasında Harûriyye fırkası ile harb ediyorduk. Bu harb günlerinde ben, bir nehir kenarında (yâhud yamacı üzerinde) bulunuyordum 1898[25]. Baktım ki, birisi orada binek hayvanının gemi elinde olduğu hâlde namaz kılıyor. Namaz kılarken hayvan o zâtı çekiĢtirmeye; o da hayvanının ardından gitmeye baĢladı. Râvî ġu'be: Bu namaz kılan zât Ebû 1897[24] Katâde'nin bu sözünü Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiş ve: "Musallî kuyu kenarında bir çocuğu görür de, çocuğun kuyuya düşmesinden korkarsa namazını bozar, çocuğa koşar" dediğini de ziyâde etmiştir (Aynî ve Kastaliânî). 1898[25] Hadîsteki bu "j£ ^»'J? " terkibinde cüruf, cîm'in ve râ'nın dammı ile sel suyunun yardığı yere denir. Dilimizde "yar" ta'bîr olunur. jU Jj* sel suyunun oyup götürdüğü arz parçasıdır. Buna göre £ y-*'j>- nehir yan, demek olur. Bu kelime Kuşmeyhenî nüshasında noktasız hâ ile zabto-lunmuştur. Huruf ise cânib ma'nâsına olduğundan tercemede bu iki ma'nâya işaret edildi. Sarihler bunun, Duceyl nehri olduğunu bildirmişlerdir. el-Ahvâz, Basra ile Fars arasında dokuz kazaya denir ki, herbirinin husûsî ismi vardır; mecmûuna Ahvâz denir. Herbirine müfred olarak Hevz denilmez. Dokuz kaza şunlardır: Râmehurmuz, Asker Mukrim, Tuster, Cundisâbûr, Sûs, Şarak, Nehr Teyrî, Eydec, Menâzer (Kaamûs Ter.). Bütün Ahvâz, Umer'in ha-lîfeligi devrinde fetholunmuştur Ahvâz'daki Haricîler harbi Ebû'l-Abbâs Muberred'in Kâmilinde hicretin 60'ıncı yılında başlayıp, 65 yılında sona erdiği bildirilmiştir.
1384
Berze el-Eslemî(R)'dir, demiĢtir. ĠĢte Ebû Berze'nin namaz içindeki bu hâlini gören, Hâricîler'den bir adam: Yâ Allah, Ģu ihtiyara cezasını ver! diyordu. O ihtiyar (yânî Ebû Berze) namazı bitirince (o Haricîye karĢı) Ģöyle cevâb verdi: Ben senin sözünü iĢittim. Ve yine ben Rasûlullah ile beraber altı yâhud yedi yâhud sekiz gazvede bulundum. Ve Rasûlullah'ın (namazda ve diğer hususlarda insanlara dâima) kolaylaĢtırma gösterdiğine Ģâhid oldum. ġimdi benim bu hayvanın hareketine engel olmakhğım, onu baĢıboĢ bırakmaklığım-dan bana daha sevgilidir. Çünkü bırakılınca hayvan kendi yemliğine dönecek ve o takdirde bana meĢakkat ve zorluk olacaktır 1899[26].
1899[26] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Hayvanı onu çekiştirmeye, o da onun ardından gitmeye başladı" fıkrasıdır (Umdetu'l-Kaari, III, 721). Kastaliânî şöyle demiştir: Fakîhîer, devamlı çok yürüyüşün farz namazı bozacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Bunun için Ebû Berze hadîsinde bahsedilen yürüyüş, az yürüyüşe hamledilir. Amr ibn Merzûk'un rivayeti bunu te'yîd etmektedir. Amr ibn Merzûk rivayetinde: Ebû Berze atını tuttu, sonra namaz yerine arka arkaya yürüyüp geldi, şeklindedir. Bu da onun dönüşünün çok yürümekle olmadığını iş'âr eder. Bu bir küçük amel ve az yürüyüş idi. Kıbleye arka dönme de yoktu. Bu sebeble Ebû Berze bu fiilini namaza mâni' saymıyordu (frşâdu's-Sârî, II, 357).
1385
16-.......Urve Ģöyle demiĢtir: ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: .GüneĢ tutuldu. Peygamber hemen namaza kalktı ve uzun bir sûre okudu. Sonra rükû' etti; rukû'u da uzattı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırdı. Sonra diğer sûreye baĢladı. Sonra rukû'u yerine getirince, rukû'dan baĢını kaldırdı. Sonra secde etti. Sonra ikinci rek'atta da bu iki kıyam ve iki rukû'u yaptı. Sonra Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz bunlar, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman, sizden açılıncaya kadar namaz kılınız, Yemîn olsun ki, ben Ģu kusûf namazı kıldığım yerde bana va 'd olunan her Ģeyi görmüĢümdür. Hattâ namazda benim ileriye doğru gitmeye baĢladığımı gördüğünüz vakit de ben cennetten bir salkım üzüm almak istediğimi görmüĢümdür. Ve yine yemîn olsun ki, beni geriye çekilir gördüğünüz sırada ben cehennemi, bâzıst bâzısını kırıyor görmüĢümdür. Ve ben cehennemin içinde Amr ibn Lahuyy'ı da gördüm; iĢte o, putlar için hayvanları sâibe yapan (yânı salıveren) kimsedir" 1900[27].
1900[27] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, Peygamber'in bu kusûf
1386
12- Namaz İçinde İken Tükürük Çıkarmak ve Üfürmek Nevinden Caiz Olacak Şeyler Babı
Ve Abdullah ibn Amr'dan zikrolunur ki, Peygamber (S) bir kusûf namazında secdesi esnasında üfürmüĢtür 1901[28].
17-....... Bize Hammâd, Eyyûb*dan; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer(R)'den tahdîs etti ki (o Ģöyle
namazı içinde İken, bulunduğu yerden biraz ileriye gittiği, ve bir şey tutar gibi elini uzattığı sonra gerilediği fıkralarıdır. İşte BuKârî bütün bu hareketlerin namazı bozmadığını işaret etmiş oluyor. Hadîsin son fıkrasında Peygamber, sâibe hurafesini ilk îcâd edeni ve cehennemde gördüğünü haber vermektedir. Sevâib, sâibe'nin cem'İdir. Sâibe, adak yapılarak başıboş salıverilen ve bir daha hiçbir işte kullanılmayan devedir. Arablar Câhiliyyet devrinde bir hastanın sıhhatine kavuşması veyâhud bir yolcunun selâmetle dönmesi için deveyi adaklayıp işaret koyarak salıvermek âdetinde idiler. Artık sâibe deve, eceli ile ölünceye kadar istediği merada otlar, istediği sudan içerdi. Hiçbir kimse ona binmek, yük yüklemek hakkını hâiz değildi. Onu kullanmak Arablar'ca haram kılınmıştı. el-Mâide: 102. âyeti ile bu ve diğer hurafeler ve asılsız Câhiliyyet âdetleri redd ve haram kılınmıştır. 1901[28] Abdullah ibn Amr'in bu hadîsini Ebû Dâvûd mevsûlen rivayet etmiştir. Bâb altındaki hadîslerin bâb başlığına delâleti gayet açıktır.
1387
demiĢtir): Peygamber (S) mescidin kıblesinde bir tükürük gördü de bundan dolayı mescid ahâlîsine karĢı öfkelenip üzüldü ve Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz Allah, herbiri-nizin yüzünün yöneldiği taraftadır. Binâenaleyh herhangi biriniz namaz içinde bulunduğu zaman sakın tükürmesin". Râvî: Yâhud "Balgam çıkarmasın" buyurdu, dedi. Sonra Rasûlullah indi de onu eliyle kazıdı. Ve tbn Umer: "Herhangi biriniz tükürmek zorunda kaldığı zaman, sol tarafına tükürsün" dedi.
18-.......Bize ġu'be tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Katâde'den iĢittim; o da Enes(R)'ten: Peygamber (S): (Mü'min) namaz içinde olduğu zaman Ģübhesiz o Rabb'ı ile munâcaat eder. Bunun için sakın önüne tükürmesin, sağ tarafına da tükürmesin. Fakat (zarurî durumda) sol tarafından sol ayağının altına (tükürebilir)" 1902[29]. 1902[29] Bu hadîsler zarurî hâlde tükürme hakkındaki hükme delâlet etmektedir. Buhâ-rî'nin Abdest Alma ve Namaz Kitâbları'nda Enes'ten rivayet ettiği hadîslerde Peygamber, tükürme âdabını gösterir. Enes şöyle demiştir: Peygamber (S) -namazda iken- elbisesinin içine tükürdü (yânî onu mendil gibi kullandı), demiştir.
1388
13- Namazı İçinde İken Erkeklerden Bilmeyerek El Çırpan Kimsenin Namazının Bozulmayacağı Babı
Bu konuda Sehl ibn Sa'd(R)'ın, Peygamber(S)'den hadîsi vardır 1903[30].
Bu son hadîsin Namaz Kitâbı'ndaki rivayeti şöyledir: Enes (R)'ten: O şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün kıblede tükürük buldu. Bu kendisine o kadar ağır geldi ki, üzüldüğü yüzünden besbelli oldu. Kalktı, eliyle onu kazıdı. Sonra: "Herbiriniz namazına durduğu zaman şübhesiz Rabb 'ı ile munâcât eder. Rabb 'ı kendisi ile kıblesi arasındadır. O hâlde, hiçbiriniz k'ıblesine karşı tükürmesin. Zarurî olduğunda ya sol tarafına, ya sol ayağının altına tükürsün " buyurdu. Sonra elbisesinin kenarından tuttu ve içine tükürüp dürerek "Yâhud İşte böyle yapsın" buyurdu. Tükürük, İbrâhîm Nahaî'den başkasına göre tâhir ise de, mescide, bilhassa kıble cihetine tükürmek edebe aykırı olduğu için nehyedilmiştir. Buhârî bu fiillerin bâzısının nehyedilmiş olduğunu, bâzısının da zaruret hâlinde caiz olup namazı bozmayacağını işaret etmek istemiştir. 1903[30] Setıl'in bu hadîsi "Subhânaltah, erkeklere.... el çırpmak kadınlara mahsûstur..." ibaresiyle daha evvel de geçmişti. Buhârî bununla iki bâb sonra gelecek olan hadîsi işaret etmektedir. Rasûlullah, bilmeyerek erkeklere mahsûs olan Subhâ-nallah ta'bîrini söylemeyip de kadınlara mahsûs olan el çırpmayı yaptıkları hâlde o namazın tekrar kılınmasını emretmemesi, bu fiilin namazı bozmadığına delîl oluyor.
1389
14- Bab : Namaz Kılan Kimseye "İleri Git" Yahud "Bekle" Denildiği Zaman, Bunda Be's Yoktur
19-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: (Bâzı) insanlar Peygamber (S) ile birlikte namaz kılardı. O halde ki, bunlar bellerindeki futalarım, küçük olduğu için (çocuklar ^gibi) boyunlarına bağlamıĢ olurlardı. Bu sebebden (cemâate gelen kadınlara): Erkekler doğrulup oturmadıkça baĢlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi 1904[31].
15- Bab : Musalli Namaz İçinde İken Selama Mukaabele Etmez
20-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber (S) namazda iken kendisine selâm
1904[31] İbn Hacer, bunu söyleyenin Bilâl Habeşî olması gâlib zann olduğunu ileri sürüyorsa da Ebû Dâvûd ile Beyhakî'nin Esma bintu Ebî Bekr'den olan rivayetlerinden, bunu söyleyenin bizzat Rasûlullah olduğu anlaşılıyor. Bâb başlığına uyan kısım, metindeki hadîsin son fıkrasındaki tavsiyedir.
1390
verir idim, O da bana mukaa-bele ederdi. (NecâĢî'nin yanından) dönüp geldiğimiz zaman (yine namazda iken) kendisine selâm verdim, fakat bu sefer selâmıma mukaabele etmedi (ve namazdan sonra): "ġübhesiz namaz içinde (Allah ile) azametli bir meĢguliyet vardır" buyurdu 1905[32].
21- Bize Ebû Ma'mer tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdulvâris tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Kesîr ibnu ġınzîr, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti. Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (Mus-ta'lık oğulları seferinde) beni kendisine âid bir ihtiyâca gönderdi. Ben gittim. Sonra o iĢi yerine getirerek geri döndüm ve kendisine selâm verdim. Fakat Rasûlullah selâmımı karĢılamadı. Bunun üzerine kalbimde öyle Ģiddetli bir hüzün meydana geldi ki, «nun mâhiyetini yalnız Allah bilir. Ġçimden de: Belki Rasûlullah bana 1905[32] Bu hadîs, bu bölümün "Namaz içinde iken kelâmın nehyedilmesi" unvanlı ikinci babında da geçmişti. Her iki hadîsin bâb başlığına delâletleri açıktır. Fakîhler bu hadîslerle namaz kılanın sözle mukaabele edemiyeceğinekaail olmuşlardır. Bâzıları işaretle mukaabele edilebileceğini ve bunun müstehâb olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hadîslerin sarîh hükmü, namaz kılana selâm vermenin kerâhatidir.
1391
danldı, bu iĢini ağır yaptığıma hükmetti, dedim. Sonra kendisine tekrar selâm verdim. Yine selâmıma mukaabele etmedi. Bu defa gönlümde birinci defakinden daha Ģiddetli bir hüzün meydana geldi. Sonra Rasülullah'a (üçüncü defa) selâm verdim. Bu kerre (namazdan çıkınca) selâmımı karĢıladı. Ve: "Beni, senin selâmına selâm ile mukaabele etmekten, yalnız benim namaz kılmakta bulunmaklığım men' etmiĢtir" buyurdu. Ve Rasûlullah bu sırada devesi üzerinde kıbleden baĢka cihete yönelmiĢ olarak yol alıyordu 1906[33].
16- Namaz İçinde İken Meydana Gelecek Herhangi Bir İşten Dolayı Elleri Yukarı Kaldırmak Babı
22-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'a, Kubâ'daki Amr ibn Avf oğullan arasında bir kavga meydana geldiği haberi ulaĢtı. Rasûlullah, sahâbîlerinden bir takım insanlarla, onların arasında 1906[33] Hadîsin son fıkrası, süvarinin kıbleden başka tarafa doğru gittiği sırada bineği üzerinde namaz kılmasının cevazına delildir.
1392
barıĢ yapmak üzere hemen yola çıktı 1907[34]. Rasûluilah orada alıkonuldu. Namaz vakti de geldi. Bilâl, Ebû Bekr'e geldi ve: Yâ Ebâ Bekr! Rasûlullah alıkonuldu, namaz vakti de geldi. Sen insanlara imamlık yapar mısın? dedi. Ebû Bekr: Peki, istersen kılalım, dedi. Bunun üzerine Bilâl namaza ikaamet etti. Ebû Bekr de öne geçip insanlara namaz kıldırmak için Allâhu Ekber deyip namaza baĢladı. Bu sırada Rasûlullah, safflar arasında yürüyerek, saffları yara yara geldi ve nihayet birinci saffta dikildi. Ġnsanlar tasfîha (yânî el çırpmaya) baĢladılar 1908[35]. Sehl: "Tasfîh", tasfîk; yânî el çırpmaktır, dedi. Sehl Ģöyle devam etti: Ebû Bekr, namazını kılarken baĢını çevirmezdi. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca baĢını çevirip baktı ve Rasûlullah'ı gördü ki, Rasûlullah ona iĢaret edip, insanlara namazı kıldırmasını emretmekte! Ebû Bekr hemen elini 1907[34] Amr ibn Avf oğullan Evs kabilesinden bir koldur. Bu hadîste de ifâde edildiği gibi, meskenleri Küba'da idi. Buhârî'nin başka bir rivayetinde: Kubâ halkı kavga etmişler, birbirine girip taş atmışlardı. Bu keyfiyyet Rasûlullah'a haber verildi. Rasûlullah: "Haydin gidelim de barıştıralım" buyurmuştur. 1908[35] Cemâatin el çırpması, Rasûlullah'ın gelmiş olduğunu Ebû Bekr'e haber etmek içindi
1393
kaldırıp (Rasû-lullah'ın kendisine olan bu emrinden dolayı) Allah'a hamd etti 1909[36]. Sonra Ebû Bekr geri geri çekilerek, Peygamber'in arkasına geçti ve saffta dikeldi. Rasûlullah da öne ilerleyip insanlara namazın bakıy-yesini kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü insanlardan tarafa döndürüp, Ģöyle buyurdu: "Ey insanlar! Size ne oluyordu ki, namaz içinde bir Ģey arız olduğu zaman el çırpmaya baĢladınız? El çırpmak, ancak kadınlara mahsûstur. Her kime namazı içinde iken bir Ģey arız olursa Suhhânallah desin". Bu sözlerden sonra Rasûlullah Ebû Bekr'e yöneldi ve: "Yâ Ebâ Bekri Sana namazı kıldır diye iĢaret ettiğimiz zaman seni insanlara namaz kıldırmandan men' eden nedir?" diye sordu. Ebû Bekr: "Ebû Kuhâfe oğlu için, Rasûlullah'in önünde durup namaz kıldırması lâyık olmaz" dedi.
1909[36] Hadîsin bâb başlığındaki hükme delîl olan yeri burasıdır. Daha evvel geçen diğer rivayette: "Ebû Bekr ikielini kaldırıp.... Allah'a hamd etti" şeklindedir. İşte bundan, namaz içinde herhangi bir sebebden dolayı hamd, duâ, zikr için bu kadarcık bir el hareketinin, eli yukarı kaldırmanın cevazı sabit oluyor.
1394
17- Namazda İken Elini Boş Böğrü Üzerine Koyma(nın Hükmü) Babı 1910[37]
23-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etmiĢtir. Ebû Hurey-re:
1910[37] Lûgatla ilgili açıklamalar: İnsanın ortasına denir ki, bel ta'bîr olunur... İftiâl vezninde ... ve kelâmı mu'cîz ve muhtasar kılmak ma'nâsı-nadır; gûyâ ki kelâma ortasından başlamış olur... Ve Kur'ân-i Kerîm'de secde âyetini tilâvet ederken, secde eylememek için secde âyetini terkedip geçmek ma'nâsına şer'î bir isti'mâldir. Bir kavle göre, secde eylemek için yalnız secde âyetini tilâvet eylemek ma'nâsmadır ki, ikisinde de şer'î nehy sâdır olmuştur... Ve ihtisar, eli böğür üzerine koymak ma'nâsmadır. Ve namazda sûrenin âhirinden hemen bir yâhud iki âyet okumak ma'nâsına şer'î bir hakikattir... Ve bir nesneden fuzûlî ve bîhûde olanı hazf ve izâle eylemek ma'nâsmadır... Ve yolun pek yakın olanına gitmek ma'nâsmadır. Ve bir nesneyi kökünü kazımak üzere kesmeyip, hemen bir mıkdârca kesmek ma'nâsınadır. •j-*^': Boş böğüre denir... Harkafe (omca kemiğinin başı) yânî yan başında olan kemik ile kısa eğenin arasına denir... (Kaamûs Ter.). İbn Esîr de en-Nihâye'sinde bu ma'nâları verdikten sonra şunu da ilâve etmiştir: Bir ma'nâda musallînin namazda elinde asâ tutup, ona dayanmasıdır ve hadîsteki nehy buna yöneliktir, demiştir. Tirmizî de, namaz kılan kimsenin elini böğrüne koymasıdır diye tefsir etmiştir ki, bu tefsir, İbn Ebî Şeybe'nin Musannafmda bu hadîsi Ebû Hureyre'-den rivayet eden Muhammed ibn Sîrîn'den nakledilmiştir. İhtisarın mühim bir tefsirini de Herevî Gartbeyn'inde şöyle bildirmiştir: İhtisar, namazda kıyamı, rukû'u, sucûdu kısaltmaktır. Hadîste böyle hafif teriîb namaz kılmaktan nehyedilmiştir, demiştir.
1395
Namazda iken eîi boĢ böğür üzerine koymak nehyedildi, demiĢtir. Ve HiĢâm ibn Hassan ile Ebû Hilâl Muhammed ibn Selîm, Ġbn Sîrin'den;o da Ebû Hureyre'den;o daPeygamber(S)'den olmak üzere söylediler 1911[38].
24-.......Bize Muhammed ibn ġîrîn, Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti. Ebû Hureyre: KiĢinin, elini boĢ böğrü üzerine koyarak namaz kılması nehyedildi, demiĢtir 1912[39].
18- Bab : İnsan Namaz İçinde İken Herhangi Bir Şeyi Düşünür
Ve Umer (R): Ben namazda iken ordumun mühimmatını hazırlar, tertîb ve tanzîm eylerim, demiĢtir 1913[40].
1911[38] Bunlardan birincisininkini Buhârî burada, ikincisininkini de Dârakutnî mevsû-len rivayet etmiştir. Bununla hadîs merfû' oluyor. 1912[39] Bu lügat ve ıstılah ma'nâlarmdan sonra, hadîsler hakkında daha fazla söz etmeye ihtiyâç yoktur. Bu ma'nâlardan tercih ettiğimize göre, hadîslerin bâb başlığına mutabakatları açıktır. 1913[40] Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe sahîh bir isnâdla mevsûlen
1396
25-.......Bana Ġbnu EbîMuleyke, Ukbe ibnu'lHâfis(R)'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber ile beraber ikindi namazını kıldım. Peygamber namazdan selâm verince, sür'atle kalktı; acele acele kadınlarından birinin yanına girdi. Sonra dıĢarı çıktı ve sür'atle gitmesinden dolayı cemâatin yüzlerindeki hayretlerini gördü de: "Ben namazda iken bizde biraz altın bulunduğunu hatırladım 1914[41]. Ve bizim yanımızda akĢama ulaĢmasım-yâhud Ģöyle dedi: Bizim yanımızda gece geçirmesini- istemedim de, onun taksim edilip dağıtılmasını emrettim" buyurdu 1915[42].
rivayet etmiştir. Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'inde ve başkalarında, Umer'in bu konuda daha başka ifâdeleri de vardır. Umer'in bu sözlerinden dolayı hiçbir sahâbînin inkârına ma'rûz kaldığına dâir hiçbir rivayet de yoktur. Demek ki mutlak hâtıralar ve düşünceler namazın hakikatine zarar vermiyormuş. 1914[41] Bu, namaz İçinde namaza âid olmayan bir şeyi düşünmekle, namazın bozulmayacağını gösterir. Bâb başlığına delil olan yer de burasıdır 1915[42] Bu hadîs, Ezân'ın Başlaması Kitâbı'nm "İnsanlara namaz kıldırıp da bir hacetini hatırlayan ve insanların omuzlarından aşan kimse bâbı"nda da geçmiş ve ilgili bâzı îzâhlar orada verilmiş idi.
1397
26-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) Ģöyie buyurdu: "Namaz için ezan okunduğu vakit Ģeytân, ezanı iĢitmemek için (yâhud ezan sesini duymayacak yere kadar; yâhud ezanı duymasın diye) yüzgeri edip (telâĢla) yellene yellene kaçar. Müezzin (ezam bitirip) sustuğu zaman, döner gelir. Namaz için ikaamet edilince, yine arkasını dönüp kaçar. îkaameti bitirip susunca yine dönüp gelir. Artık devamlı insanla bulunur da ona: Namazdan evvel hiç aklında olmayan Ģeyleri hatırla, der durur. Tâ insan kaç rek'at kıldığını bilmez oluncaya kadar" 1916[43] Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân: Sizden herhangi biriniz bunu yaptığı zaman oturur hâldeyken iki secde yapsın, dedi. Ve Ebû Seleme bunu Ebû Hureyre(R)'den iĢitmiĢtir 1917[44]. 1916[43] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, bu son tarafıdır. Nefsânî hâtıralar ve şeytanî vesveseler namazla ilgili şeyler değildir. Namaz kılarken hâtıralardan, vesveselerden âzâde kalabilen var mıdır? Belki vardır. Fakat şu muhakkak ki, ümmetin büyük bir kısmı namaz esnasında yabancı olan herşeyden gönlünü boşaltmaya muvaffak olamıyor!.. (Tecrîd Ter., I, 122-123). Buharı bu hadîsi Ezân'm Başlaması Kitâbı'nda da zikretmişti 1917[44] Ebû Seleme'nin bu hadîsi, Kitâbu's-Sehv'de gelecek olan bir hadîsin bir tarafıdır. Buradaki kısmın sonu, bunun mevkuf değil, merfû' olduğunu göstermektedir.
1398
27-.......Bana ibnu EbîZi'b, Saîd el-Makburî'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ebû Hureyre Ģöyle dedi: Ġnsanlar, Ebû Hureyre Pey-gamber'den çok hadîs rivayet ediyor, deyip duruyorlardı. Bir adama kavuĢtum da ona: — Rasûlullah (S) dün gece yatsı namazında ne okudu? Diye sordum. O zât: :r — (Ne okuduğunu) bilmiyorum, dedi. Ben: — Sen o namazda hâzır bulunmadın mı? dedim 1918[45]. O: — Evet, bulundum, dedi 1919[46]. (Ebû Hureyre dedi ki:) — Lâkin ben Rasûlullah'ın o namazda Ģu ve Ģu 1918[45] Burası, bâzı nüshalarda soru hemzesiz " liip^' p = Sen onda tam bir huzurla hâzır bulunmadın (yânî fikrin başka şeylerle meşgul idi)" şeklindedir. 1919[46] O zât, namaz işinden başka şeylerle meşgul olmuş da Peygamber'in okuduğu sûreleri unutmuş gibidir
1399
süreleri okuduğunu bilmekteyim, dedi 1920[47].
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
23-EBVÂBU'S-SEHV (Unutup Yanılma ile Ġlgili Bâblar) 1921[1]
1920[47] Ebû Hureyre, fikrini namaz fiilleriyle meşgul edip iyice zabt ve sağlamca bildiğini ifâde etmiş oluyor. Bu hadîste Ebû Hureyre'nin zabtının şiddeti ve sağlamlığı, çok hadîs işitip, çok rivayet etmesi .... vardır. Kitâbu'l-İlm'de de Peygamber'den çok hadîs işitip bellemesini ve çok rivayette bulunmasını gayet güzel bir gerekçe ile savunması geçmişti. Buradaki hadîs, Buhârî'nin Müslim'den yalnız olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. 1921[1] el-Câmi'u's-Sahîh'in Avrupa baskısında ve ona göre yapılmış olan Miftâhu Kunüzi's-Sünne fihristinde burası ayrı bir kitâb halindedir.
1400
1- Musalli, Farzın İki Rek'atından, Oturmayarak Kalktığı Zaman Bu Yanılma Hakkında Gelen Hadis Babı 1922[2]
1-.......Abdullah ibn Buhayne (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bize namazların birinden iki rek'at kıldırdı. Sonra (birinci teĢehhüd için) oturmadan ayağa kalktı. Cemâat de O'nunla beraber ayağa kalktı. Rasûlullah namazını tamamladığında biz selâm vermesini beklerken, selâm vermeden evvel Allâhu Ekber dedi ve oturduğu hâlde (yanılmadan dolayı) iki secde yaptı, sonra da selâm verdi 1923[3].
1922[2] Ebû Zerr nüshasında "bâb" sözü yoktur. Bu durum ise "Sehv hakkında gelen şeyler" fıkrasının "Kitâb", gerisinin "bâb" başlığı altında olmasını düşündürür. es-Sehv ve es-Suhv: Bir adamın kalbi başka yere gitmekle bir hususu gaflet edip unutmak ma'nâsmadır; birinci bâbdandır. Şârih der ki: Sehv, "fî" cerr harfi ile sılalanırsa (yanı fiil isme bu harf ile bağlanıp ulanırsa) bilmeyerek terk, ve "an" harfiyle sılalanırsa bilerek terk ma'nâsmadır... (Kaamûs Ter,). 1923[3] Bu hadîse göre, birinci teşehhüdün yeri olan ilk oturmanın terki üzerine, bu noksanın sehv secdesi ile telâfi edilmesi, birinci teşehhüdün farz olmadığına delîl sayılmıştır. Bu hadîsteki mes'elelerden biri de sehv secdesinin selâmdan evvel edilmiş olmasıdır. Bu mes'elede fakîhler üç fırkaya ayrılmışlardır: a. Yanılma secdesi mutlaka selâmdan evveldir; b. Yanılma secdesi eğer noksan dolayısiyle olursa selâmdan evvel, ziyâde sebebiyle olursa
1401
2-.......Abdullah ibnu Buhayne (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) öğle namazının ilk iki rek'atından sonra, aralarında oturmadan (üçüncü rek'ata) kalktı. Namazını edâ ettiği zaman iki secde yaptı. Sonra bu iki secdenin ardından selâm verdi 1924[4].
2- Bab : Musalli Dört Rek'atlı Farzı Beş Rek'at Kıldığı Zaman? 1925[5]
3-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: (Bir defasında) Rasûlullah (S) öğle namazını beĢ rek'at kıldırdı. Kendisine: Namazda artırma mı yapıldı? diye
selâmdan sonradır; c. Yanılma secdesi mutlaka selâmdan sonradır... Yanılma secdesinin selâmdan evvel veya sonra yapılması hakkındaki ihtilâf, evleviyyet hususunda bir ihtilâftır. Namazın sıhhati ve bozulması ile hiç de alâkası yoktur. Bu noktayı Hidâye sahibi ile Nevevî tenbîh etmişlerdir 1924[4] Buhârî, sened ve metinde biraz farklı olan bu hadîsi, birinci hadîste yanılmalı kılman namazın öğle namazı olduğunu belgelemek için getirmiştir. Her iki hadîsin bâb başlığına delâletleri açıktır 1925[5] Buhârî bundan evvel geçen bâb hadîslerinde namaz fiillerindeki noksanın; burada ise namaz fiillerinde yapılan ziyâdenin hükmünü göstermek istemiştir.
1402
soruldu. Rasûlullah: "Bu nasıl suâldir?" buyurdu. Sonra sahâbî de: Namazı beĢ rek'at kıldırdınız, dedi. Bu cevâb üzerine Rasûlullah, selâm verdikten sonra (yanılmadan dolayı) iki defa secde etti 1926[6].
3- Bab : Namaz Kılan Kimse İki Rek'atta.Selam Verdiği Zaman; Yahud Üç Rek'atta Selam Verdiği Zaman Namaz Sacdesi Gibi veya Ondan Uzun İki Secde Yapar
4-.......Bizeġu'be, Sa'dibn Ġbrâhîm'den; odaEbû Seleme'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Bir defa Peygamber (S) bize öğle veya ikindi namazını kıldırıp iki rek'atta selâm verdi. Zu'I-Yedeyn isimli sahâbî hemen: Yâ Rasûlallah, namaz kısaldı mı? dedi. Peygamber, sahâbîlerinehitaben: "Zu'l
1926[6] Bu hadîs, Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâdeyi ihtiva ediyor: Peygamber (S): "Ben de sizin gibi bir insanım. Sizin unuttuğunuz gibi, ben de unutabilirim. Sizin biriniz namazda bir unutma yaptığı zaman, hemen iki secde ile secde etsin" buyurdu. Sonra Rasûlullah henüz oturduğu yerden yüzünü kıbleye çevirdi ve iki defa secde etti. Yine Müslim'in bir rivayetinde: Namazdan selâm verdikten ve bu suretle suâl ve cevâbdan sonra, Rasûlullah sehv İçin iki secde yaptı" ziyâdesi vardır
1403
Yedeyn'insöylemekte olduğu doğru mu?" diye sordu. Sahâbîler evet dediler. Bunun üzerine Peygamber, sonuncu iki rek'atı da kıldırdı, sonra (yanılmadan dolayı) iki secde yaptı 1927[7]. Sa'd ibn Ġbrâhîm Ģöyle dedi: Ben Urvetu'bnu'zZubeyr'i gördüm ki, o, akĢam namazından iki rek'at kıldırıp (yanılarak) selâm verdi ve konuĢtu. Sonra kalan rek'atı kıldırdı ve (yanılmaktan dolayı) iki secde yaptı. Ve: ĠĢte ben, Peygamber'in böyle yaptığını gördüm, dedi 1928[8].
4- İki Sehv Secdesinin Ardından Teşehhüd Okumayan Kimse Babı
Ve Enes ibn Mâlik ile Hasen el-Basrî, iki sehv secdesi akabinde, teĢehhüd okumaksızın selâm 1927[7] Hadîste yalnız iki rek'atta selâm vermekten başkası yok; sonra bunda üç rek'atta selâm vermek de yoktur. Bu takdirde, hadîs ile bâb başlığının son fıkraları arasında uygunluk yoktur denilirse, buna şöyle cevâb verilmiştir: Üç rek'atta selâm verme, Müslim'de İmrân ibn Husayn'dan gelmiştir; Buhârî ona işaret etmiş gibidir. "Namaz secdesi gibi yâhud daha uzun iki secde yapar" fıkrası da, bundan sonra gelecek babın hadîsinde gelmiştir. 1928[8] Sa'd ibn tbrâhîm'in bu hadîsini İbn Ebî Şeybe, Gunder'den; o da Şu'be'den tarikiyle mevsûlen rivayet etmiştir.
1404
vermiĢlerdir 1929[9]. Katâde de: Sehv secdesi yapan teĢehhüd okumaz» demiĢtir 1930[10].
5-.......Muhammed ibn Sîrîn'den; o daEbû Hureyre(R)'den Ģöyle haber verdi: Rasûlullah (S) iki rek'attan ayrıldı. Zu'1-Yedeyn ona: Yâ Rasûlallah, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu? dedi. RasûlulIah: "Zu'l-Yedeyn doğru mu söyledi?"buyurdu. Ġnsanlar: Evet, doğru söyledi, dediler. Bu cevâb üzerine RasûluUah kalktı ve sonuncu rek'-atı da kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her zamanki sucûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra baĢını kaldırdı 1931[11].
1929[9] Enes ile Hasen el-Basrî'nin bu fiillerini, İbn Ebî Şeybe, Katâde tarîkinden mevsûlen rivayet etmiştir. 1930[10] Katâde'nin bu "Teşehhüd etmez" sözü, Buhârî nüshalarında bu şekilde "lâ" nefî harfiyle gelmiştir. Bu menfî şekil, Katâde'nin, Enes ile Hasen'den rivayet ettiği fiile uygundur. Binâenaleyh, Katâde bu hususta onlara uymuştur. İbn Hacer, Abdurrazzâk'ın, Ma'mer'den bu fiili "lâ"sız olarak rivayet ettiğini ve Buhârî nushalarındaki "lâ"nm zâid olabileceğim savunmuştur. Aynî ise, İbn Hacer'in görüşünü doğru bulmamıştır (Umdetu'l-Kaari, III, 746 1931[11] Hadîsin bab başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîsin
1405
6-.......Seleme Ģöyle demiĢtir: Ben, Muhammed ibn Sîrîn'e: Sehv secdelerinde teĢehhüd var mıdır? dedim. Ġbn ġîrîn: Ebû Hureyre hadîsinde teĢehhüd yoktur, dedi 1932[12].
5- Sehvin İki Secdesinde Allâhu Ekber Diyen Kimse Babı 1933[13]
7-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. Muhammed ibn ġîrîn; Zan-nımın çoğu ikindi
buradaki rivayetinde RasûluHah'ın teşehhüd okuduğu zikredilmemiştir (Umdetu'l-KaarT). 1932[12] Bu hadîsin de başlığa uygunluğu açıktır. Ebû Nuaym'ın eZMus/a/ircc'ındaki rivayette, İbn Şîrîn: Ben bu hususta Ebû Hureyre'den birşey bellemedim; fakat teşehhüd okumak bana daha sevimlidir, demiştir. Teşehhüd okumak, onun gayrisinin hadîsinde gelmiştir: Ebû Davud'un İm-rân ibn Husayn'dan rivayet ettiği hadîs bu cümledendir. Şöyle ki: Peygamber onlara namaz kıldırdı, yanıldı ve iki secde yaptı, sonra teşehhüd etti, sonra selâm verdi. Bunu Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve İbn Hıbbân da tahrîc etmişlerdir (Umdetu'l-Kaarî). 1933[13] Yânî namazında unutan kimsenin, iki yanılma secdesinde tekbîr alacağı görüşünde olan. Âlimler topluluğu sucûd tekbîri ile yetinme üzerindedirler. Hadîslerin çoğu da buna şehâdet etmektedir (Aynî).
1406
namazı olmasıdır, demiĢtir.- Peygamber, iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm verdi. Ondan sonra mescidin önündeki bir tahta parçasına doğru kalktı, elini onun üzerine koydu. O cemâatin içinde Ebû Bekr ve Umer de vardı. Bu ikisi Peygamber'le kelâm etmekten heybet duyup çekindiler. Ġnsanların acele edenleri çıktılar da (kendi kendilerine): Namaz kısaldı mı? (yâhud: Namaz kısaldı), dediler. Yine o cemâatin içinde Peygamber'in Zu'l-Yedeyn ismini vermekte olduğu bir zât da vardı. O zât: (Yâ Rasûlallah!) Unuttun mu, yoksa namaz mı kısaldı? dedi. Peygamber: "Unutmadım da, kısal-madı da" buyurdu. O zât: Evet, unuttuğun muhakkak, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki rek'at kıldırdı. Sonra selâm yerdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her vakitki sucûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra baĢını kaldırıp tekbîr aldı. Sonra baĢını yere koydu. Sonra tekbîr alıp yine (ilk) sucûdu gibi yâhud daha uzun bir secde yaptı. Sonra baĢım kaldırıp tekbîr aldı 1934[14].
1934[14] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, son cümlelerdir. Ve bu delâlet apaçaktır.
1407
8-.......Bizeel-Leys, Ġbn ġihâb'dan; o da Abdu'IMuttalib oğulları'nın yeminli dostu olan Ġbnu Buhayne oğlu Abdullah el-Esdî(62)'den 1935[15] tahdîs etti ki (o Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S) öğle namazını kıldırdığı sırada, üzerinde teĢehhüde oturmak vazifesi varken (oturmayıp üçüncü rek'ata) kalktı. Namazını tamamladığı zaman iki defa secde yaptı. ġöyle ki: Oturduğu hâlde, selâm vermeden evvel herbir secdede tekbîr aldı,Unuttuğu oturmanın yerine Peygamber'le beraber bu iki secdeyi insanlar da yaptılar 1936[16]. Ġki sehv secdesinde tekbîr getirmek hakmdaki bu hadîsi Ġbn ġihâb'dan rivayet etmekte, Ġbnu Cureyc, el-Leys ibn Sa'd'a mutâbaat eylemiĢtir 1937[17].
1935[15] Bu zâtın nisbeti el-Ezdî'dİr; bazen buradaki gibi zâl, sîn'e tebdîl edilerek el-Esdî şeklinde de söylenir (Kastallânî). 1936[16] Bu hadîsin de bâb başlığına uygunluğu "Herbir secdede tekbîr alırdı" ifadesidir. Bu hadîsin biraz farklıca bir rivayeti yakında geçmişti. 1937[17] Bu mutâbaatı Adurrazzâk mevsûlen rivayet etmiştir.
1408
6- Bab: Musalli Kaç Rek'at; Üç Rek'at Mı Yahud Dört Rek'at Mı Kıldığını Bilmediği Zaman, Oturduğu Halde İki Kerre Secde Eder .
9-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Namaza nida edildiği vakit Ģeytân ezanı iĢitmemek için yüz-geri edip yeltene yellene kaçar. Ezan bitirildiği zaman gelir. Namaz için ikaamet edilince yine yüzgeri edip kaçar. Ġkaamet okumak biti-rilince yine gelir, insan ile kalbi arasına sokulur 1938[18]. Fulan Ģeyi hatırla, fulan Ģeyi hatırla diyerek (namazdan evvel insanın) hiç de aklında olmayan Ģeyleri hatırlatır durur. Nihayet insan kaç rek'at kıldığını bilemez olur. ĠĢte herhangi biriniz kaç rek'at; üç rek'at mı, yoksa dört rek'at mı kıldığını bilmediği zaman, oturur hâlde iki kerre secde
1938[18] İnsan ile nefsi yâhud kalbi bir şey olduğu hâlde, burada araya girmekten mak-sad, son derece yakınlığı misâllendirmedir. "Kan, beden içinde nasıl akarsa, insanın içinde de şeytân öyle cereyan eder" mealindeki hadîs gibi, yakınlık temsilidir. Namaza edilen niyete ve namazda iken kalbin Hakk tarafına yönelmeşine vesvese ile mâni' olur demektir
1409
etsin"1939[19].
7- Farz Namazda ve Nafile Namazda Yanılmak Babı
Ve jbn Abbâs (R) vitr namazını kıldıktan sonra iki kerre secde etmiĢtir 1940[20].
10-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle haber verdi: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Herhangi biriniz kalkıp namaza durduğu zaman Ģeytân gelir ve namazını karıĢtırır. Nihayet o kimse kaç rek'at kıldığını bilemez. Sizden herhangi biriniz bu karıĢıklığı hissettiği zaman oturur ya- ziyette iken iki kerre secde
1939[19] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, son cümleleridir 1940[20] ibn Abbâs'ın bu fiilini tbn Ebî Şeybe, sahîh bir isnâd ile Ebû'lÂliye'deiı mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bu başlık ile farz namazda ve nafile namazda yanılma meydana geldiği zaman, yanılma secdelerinin yapılıp yapılmayacağı hükmünü belirlemek İstemiştir. İbn Abbâs'ın vitr namazında yanılma secdesi yaptığının sabit olması, bu secdelerin farz namazda olduğu gibi nafile namazlarda da yapılacağını gösterir. Bu hususta farz ile nafile arasında bir fark olmadığını göstermiştir.
1410
etsin " 1941[21].
8- Bab: İnsan Namaz Kılmakta İken Kendisine Söz Söylendiği ve Onun da Bu Kelamı İşitip Eli ile İşaret Ettiği Zaman (Hüküm Nasıl Olur)?
11-.......(Ġbn Abbâs'ın kölesi Kureyb Ģöyle demiĢtir:) Ġbn Abbâs, Mısver ibn Mahrame ve Abdurrahmân ibn Ezher -Allah onlardan razı olsun- ben Kureyb'i, ÂiĢe'ye gönderdiler de: Hepimizden ÂiĢe'ye selâm söyle ve ona ikindinin farzından sonraki iki rek'at nafile namazın hükmünden sor; ve ona: "Bu namazı senin kılmakta olduğundan haberdâr olduğumuzu, hâlbuki Peygamber(S)'in bu iki rek'at namazdan sahâbîleri men' ettiği haberinin bize ulaĢtığını" söyle dediler.
1941[21] Hadîsteki Peygamber emri, kılınan namazın farz veya nafile olduğunu kayıdia-maksızm, mutlak namaz ta'bîriyle geldiği için, farza da, nafileye de şumûlü olduğundan bâb başına delîl yapılmıştır, yânî kılınan namâ2 ister farz, ister nafile olsun; yanılma vukua geldiği takdirde sehv için iki kerre secde yapılacağına de- lâlet etmektedir.
1411
Ve Ġbn Abbâs (ilâve olarak): Ben, Umer ibn Hattâb ile beraber halktan böyle iki rek'at namaz kılan insanları döverdim, demiĢti. Kureyb dedi ki: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim ve beni gönderenlerin benimle yolladıkları haberi kendisine tebliğ ettim. ÂiĢe bana cevaben: Sen bu mes'eleyi Ümmü Seleme'ye sor, dedi. Ben de yanından çıktım ve o üç zâta gelip, ÂiĢe'nin cevâbını onlara haber verdim. Onlar beni ÂiĢe'ye gönderdikleri gibi, bu defa da Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ümmü Seleme (R) Ģöyle dedi: Ben, Peygamber(S)'den, halkı ikindiden sonraki bu namazdan nehyederken iĢittim. Sonra bir kerre de Peygamber'i, ikindi namazını kıldığı sırada iki rek'at namaz daha kılarken gördüm. ġöyle ki: Rasûlullah benim odama girmiĢti. Fakat -o sırada yanımda Ensâr'dan, Haram oğullarından bir takım kadın konuklar bulunuyordu. Rasûlullah namaz kılmağa baĢladı. O'nun böyle ikindinin akabinde benim yanıma girmesinden sonra namaz kıldığını görünce kendisine bir kız gönderdim ve kıza: Rasûlullah'in yanında dur:"Yâ Rasûlallah! Sana Ümmü Seleme,Ģu iki rek'at
1412
namazdan nehyettiğini iĢittim, hâlbuki Ģimdi seni onları kılıyorsun görüyorum" diye soruyor de! Eğer Rasûlullah (namazda bulunduğuna) eliyle iĢaret ederse, yanından geri çekil, dedim. Kız bu emrimi yerine getirdi. Ve hakîkaten Rasûlullah eliyle iĢaret etti; kız da O'ndan geri çekildi1942[22]. Rasûlullah namazdan ayrılınca bana hitaben: ''Ey Ebâ Ümeyye kızı! Ġkindi namazından sonra kıldığım iki rek'at.namazdan sormuĢtun. Bunun sebebi Ģudur: Bana Abdu "l-Kays kabilesinden bir takım insanlar gelmiĢti. Bunlar, Ģu öğle namazından sonraki iki rek'at (nâfile) namazdan beni meĢgul edip alıkoymuĢlardı. ĠĢte kıldığım iki rek'at namaz, öğlenin
1942[22] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, Peygamber'İn namazda iken kızın söylediği sözleri işitip dinlemesi ve sonra eliyle işaret ederek namazda bulunduğunu bildirmesidir. Bu hadîsten, namaz kılan kimsenin başkasının sözünü dinleyip anlamasının cevazı ve bunun namaza zarar vermemesi; namaz kılanın eliyle ve hafif fiillerden sayılacak herhangi bir fiil-ve hareket ile işaret etmesinin namazı bozmayacağı; her âlimin kendisinden daha yüksek âlime mes'eleyi iyice anlamak için müracaat etmesinin miistehâblığı; vâhid haberinin ve kadın haberinin kabulü; mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'nin müstesna zekâ ve fetâneti ve suâl hususunda gösterdiği ince rûhluluğu, sonra dîn işine alâka ve ihtimam gösterme derecesi... gibi birçok hükümler çıkarılmıştır. Bu hadîs, Bühârî'nin Mağâzî Kitâbı'nda da gelecektir.
1413
o iki rek'at son sünnettidir" buyurdu.
9- Namaz Kılmakta Olan Kimsenin, Namaz İçinde İken İşaret Yapması Babı
Bu konudaki hadîsi Kureyb, Ümmü Seleme(R)'den; o da Peygamber(S)'den söylemiĢtir1943[23].
12-.......Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R) Ģöyle demiĢtir: Bir defasında Rasûlullah'a Amr ibn Avf oğullan arasında bir kavga meydana geldiği haberi ulaĢmıĢtı. Rasûlullah hemen beraberindeki bir takım insanlar içinde olarak, onların arasında barıĢ yapmak üzere yola çıktı. Bu esnada namaz vakti de olmuĢtu. Bilâl, Ebû Bekr'e geldi de: Yâ Ebâ Bekr! ġübhesiz Rasûlullah gittiği yerde alıkonulmuĢtur. Namaz vakti de olmuĢtur. Sen insanlara imamlık yapar mısın? dedi. Ebû Bekr: Peki, istersen kılalım, dedi. Akabinde Bilâl namaz için ikaa-met etti. Ebû Bekr de öne geçip tekbîr alarak 1943[23] Bu ta'lîkte haber verilen Kureyb hadîsi, bundan önceki 8. babın 11. hadîsi olarak geçmişti.
1414
insanlara namaz kıldırmaya baĢladı. Ġnsanlar henüz namazda iken Rasûlullah safflar içinde yürüyerek geldi, nihayet saffta dikeldi. Ġnsanlar el çırpmaya baĢladılar. Ebû Bekr, namazını kılarken baĢını çevirip bakmazdı. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca, baĢını çevirip baktı ki, Rasûlullah kendisine iĢaret etmekte ve namazı kıldırmasını emir buyurmaktadır. Ebû Bekr hemen iki elini kaldırıp Allah'a hamd etti, sonra geri geri giderek Rasûlullah'ın arkasına çekildi, saffın içinde durdu. Rasûlullah da öne geçip insanlara namazı kıldırdı. Rasûlullah namazdan çıkınca yüzünü insanlara yöneltti de Ģöyle buyurdu: "Ey insanlar! Size ne oluyordu ki, namaz içinde iken size bir Ģey arız olduğu zaman el çırpmaya baĢladınız? El çırpmak ancak kadınlara mahsûstur. Sizden her kime namazı içinde iken herhangi bir Ģey arız olursa Subhânallah desin. ġu muhakkak ki, o Subhânal-lah dediği zaman, onu iĢiten kimse muhakkak yüzünü çevirip bakacaktır. Yâ Ebâ Bekr, sana iĢaret ettiğim zaman, insanlara namaz kıldırmaktan seni men' eden nedir?" diye sordu. Ebû Bekr de: EbûKuhâ-fe oğlu için,
1415
Rasûhıilah'ın önünde durup namaz kıldırması lâyık olmaz, dedi 1944[24].
13-.......Esmâbintu EbîBekr Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim; o dikilmiĢ namaz kılmakta idi. Ġnsanlar da hep dikilmiĢ namaz kılıyorlardı. Ben, insanların hâli nedir? diye sordum. ÂiĢe (güneĢ tutulduğunu anlatmak için) baĢı ile gökyüzüne doğru iĢaret etti. Ben yine: Bu bir âyet (yânı insanlara bir azâb alâmeti) mi? dedim. ÂiĢe baĢıyle evet diye iĢaret etti 1945[25].
14-....... ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde evinde oturarak namaz kıldıydı. Arkasında da bir takım insanlar ayakta namaz kıldılar. Rasûlullah onlara (namaz içinde iken eliyle)
1944[24] Hadîsin bâb başlığına delâlet eden kısmı bu "Rasûlullah kendisine işaret etmekte ve namazı kıldırmasını emir buyurmaktadır" fıkrasıdir. Hadîse âid diğer açıklamalar daha evvel geçtiği yerde verilmişti. 1945[25] Esmâ'nın bu hadîsinin bâb başlığına delîl olan noktaları da, son kısmındaki iki suâl ve onları Âişc'nin başıyle işaret ederek cevâblamasıdır Bu hadîs dahî İlim Kitabı ile Güneş Tutulması Kitâbı'nda geçmişti.
1416
5- Bab
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir)
7-.......Bize ġeybân, Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti (ki o Ģöyle demiĢtir): Umer cumua günü hutbe îrâd etmekteyken mescide bir zât girdi. Hemen Umer: Namazdan niçin alıkonuluyor sunuz? dedi. O zât: Ancak ezanı iĢitip abdest aldım, baĢka iĢ yapmadım, dedi. Umer: Peygamber (S)'in ''Herhangi biriniz cumuaya
1352[13] Müslim'deki rivayet de Ģöyledir: "Cumua günü olunca mescid kapılarının her birinde bir takım melekler, girenleri sirasıyle yazarlar; imâm minbere çıkıp oturunca fazilet derecelerini tesbtte mahsûs olan sahîfeleri yânî defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe gelirler... " (el-Cumua, 7. bâb, 24-"850"). Cumuaya erken davranmak, cemâatin zimmetine terettüb eden bir vazîfe-dir. Ġmâmın ise Peygamber ile RâĢid Halîfeler'e uyarak hutbe vaktine kadar gecikmesi sünnettir.
1002
gittiğinde yıkansın" buyurduğunu iĢitmediniz mi? dedi 1353[14].
6- Cumua İçin Yağ Sürmek Babı
8-.......Selmân el-Fârisî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bir kimse cumua günü yıkanıp elinden geldiği kadar paklanır ve yağından yağlanır yâhud evindeki kokudan sürünür, sonra cumuaya çıkar, yanyana oturan iki kimsenin arasını açmaz, daha sonra (Allah tarafından) ona takdir olunduğu kadar namaz kılar, daha sonra da imâm söze baĢlayınca (namaz bitinceye kadar) sesini keserse, muhakkak o cumua ile öteki cumua arasındaki günâhları mağfiret edilir 1354[15]
1353[14] Bu hadîs, 3 rakamıyle daha mufassal olarak geçti. Hadîsin geçen bâb baĢlığına uygunluk vechi, Umer'in, erken davranmaktan alıkonulması sebebiyle sahâbî-ler ve büyük tabiîlerin huzurunda, Usmân'ın büyüklüğüne rağmen, ona karĢı çıkıĢmasıdır. Erken davranmanın fazileti olmayaydt Umer, Usmân'a karĢı bu çıkıĢmayı yapmazdı. Cumuaya erken davranmakta fazîlet sabit olunca, cumua için fazîlet sabit olur (Kastallânî). 1354[15] öteki cumuadan maksad, kılınan cumuadan sonraki cumua da olabilir, evvel-: kiĢi de olabilir.
1003
9-.......Tâvûs ibn Keysân Ģöyle dedi :Ben Ġbn Abbâs'a: Peygamber (S)'in: "Cumua günü cünüb olmasanız bile gusül ediniz ve baĢlarınızı yıkayınız 1355[16], ve bir mikdâr hoĢ koku sürünüz" buyurmuĢ olduğunu söylediler (ne dersin)? dedim 1356[17]. Ġbn Abbâs: Gusül evet (böyle buyurduğunu bilirim), fakat hoĢ koku (hakkında birĢey buyurduğunu) bilmiyorum, dedi.
Hulâsa va'd edilen mağfiretin elde edilmesine medar olacak müstehâbların mühim bir kısmı metinde sayılmıĢ oluyor. Hadîsin zahiri, bahis konusu olan günâh silinmesinin ancak bu iĢlerin cem'i ile hâsıl olacağını gösteriyor. 1355[16] Cumua günü cünüb olanın yıkanması vâcib olduğu gibi, cünüb olmayanın da yıkanması sünnettir. Hadîs metninde baĢ yıkamak yıkanmakta dâhil iken iğtisâl { = yıkanmak) üzerine atfedilerek zikredilmesi, hâssın âmm üzerine atfı nev'inden bir te'kîd-dir. Guslün Ģanına ihtimam edip, meselâ saç örgülerini çözmeğe hacet yok vehmine düĢmeyip, tastamam bir gusl edilmesi emrediliyor. Yâhud iğtisâl, nıa'lûm olan gusle, baĢ yıkamak da, baĢı iyice temizleme ve saçları tarayıp yağlamak suretiyle dağınıklığını gidermeye hamledilmiĢtir. 1356[17] "Zekerû= Söylediler" fiilindeki fail ile Ebû Hureyre'nin kasdedilmiĢ olması muhtemildir." Çünkü Ġbn Huzeyme, îbn Hıbbân ve Tahâvî, Amr ibn Dînâr tarikinden; o da Tâvüs'tan; o da Ebû Hureyre'den bunun benzerini rivayet etmiĢlerdir.
1004
10-.......Ġbn Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Ġbrâhîm ibnu Meysere, Tâvüs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan olmak üzere haber verdi. Ġbn Abbâs (R), Peygamber'in cumua günü yıkanmak hakkındaki sözünü zikretti. Tâvûs: Ben Ġbn Abbâs'a: KiĢi, kendi ailesi yanında var ise güzel koku yâhud yağ sürünecek mi? dedim. Ġbn Abbâs: Bunu bilmiyorum, dedi 1357[18].
7- Bab: Cumuaya Gidecek Olan Kimse, Bulabileceği Giysilerin En Güzelini Giyer
11-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, Ģöyle demiĢtir): Umer ibn Hattâb, mescidin kapısı yanında satılık ipekli çitârî nev'inden yollu bir elbise 1358[19] gördü de: Yâ
1357[18] Yânî bu güzel koku yâhud yağ sürmek iĢinin Peygamber'in sözünden olduğunu veya bunların mendûb olduğunu bilmiyorum. 1358[19] "Hulletun siyerâu" tâbirindeki hülle, ızâr ve ridâ'dan meydana gelen takım elbise demektir. "Siyerâ" kelimesi hakkında: '*Bir nevi' alaca kumaĢtır ki yol yol san kalemli ve çubuklu olur, ve nescinde bol bol ipek karıĢık bulunur" denilmiĢtir (Kaamûs Tercemesi). Bol ipekli olduğu için Peygamber nehyetmiĢtir. Binâenaleyh ipeği az olan kumaĢın kullanılması caiz oluyor. KumaĢtaki
1005
Rasûlallah; bunu satın alsan da cumua günü ve sana elçiler geldiği zaman giysen, dedi. Rasûlullâh da: "Bunu âhireîte nasibi olmayan giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a o ipeklilerden birçok elbiseler geldi. Rasûlullah onlardan birisini Umer ibn Hattâb'a verdi. Umer: Yâ Rasûlallah! Bunu bana verdin, hâlbuki daha önceleri Utârid ibn Hâcib'e âid hülle hakkında bana söylediğini söylemiĢtin, dedi 1359[20]. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Ben onu sana giyesin diye vermedim ki" buyurdu. Umer müteakiben o elbiseyi Mekke'de bulunan müĢrik bir kardeĢine giydirdi 1360[21].
ipeğin azhğı-çokluğunda Hanefî-ler kumaĢın argacıyle eriĢini; ġâfiîSer ağırlığını mikyas almıĢlardır. Hanefîler'e göre bir kumaĢın eriĢi ibriĢim, argacı, pamuk, keten, yün... olursa, ondan yapılan elbiseyi giymekte be's yoktur. 1359[20] Utârid ibn Hâcib, Benû Temînı reislerinden "Zû'l-Kavs= Kavs sahibi" laka-biyle tanınmıĢ bir zâttır. Benû Temîm tarafından Peygamber'in huzuruna gönderilen yetmiĢ seksen kiĢilik bir hey'etin baĢında bulunanlardan biri idi. O hey'et, elHucurât Sûresi'nin baĢ kısımlarının nazil olmasına sebeb olmuĢtu. Hadîsden, mescid kapılarında alıĢ veriĢin cevazı da çıkarılır. Yine bu ha-dîsden giymesi caiz olmayan Ģeyi temellük ve baĢkasına hediye etmek caiz olduğu ma'nâsı da çıkar. Zîrâ sahibi giymese bile kadınlara giydirmek gibi baĢka suretle faydalanılabilir. 1360[21] Bu zât, Umer'in yâhud kardeĢi Zeyd'in ana baba bir kardeĢi, bir kavle göre de Umer'in süt biraderi Usmân es
1006
8- Cumua Günü Misvak Kullanma Babı
Ve Ebû Saîd Hudrî ("Cumua günü güzel koku sürünmek" babında zikredilen hadîsinde) Peygamber'den olmak üzere: DiĢlerini misvak ile ovalar, dedi1361[22].
12-.......(Ebû Hureyre -R- Ģöyle demiĢtir:) Rasûlullah (S): "Ümmetime -(diğer rivayete göre) yâhud insanlara- meĢakkat vermem endîĢesi olmayaydı, kendilerine her namaz kılarken misvak kullanmalarım emrederdim" buyurdu 1362[23].
Sulemî'dir. Bu hadisin baĢka tarikten gelen Bu-hârî rivayetinde "Ġslâm'a girmezden evvel" denildiğinden, daha sonra Ġslâm'a girdiği anlaĢılır. Umer'in bu fiilinden kâfir olan akrabayı bile gözetmek güzel görülüp, kâfire hediye vermenin caiz olduğu istidlal olunmuĢtur. 1361[22] Parantez içindeki ifâdelerle, Ebû Saîd hadîsinin yeri gösterilmiĢ ve böylece bâb baĢlığındaki bu hadîsin muallak olmadığı isbâtlanmıĢtır. 1362[23] Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Savm'da Ebû Hureyre'den, lâkin Her abdest aldıkça kendilerine misvaklanmayı emrederdim" Iâf-zıyle rivayet etmiĢtir. Hadîsin son fıkrası, bazılarınca misvak kullanmanın farz olmayıp mendûb olduğuna
1007
13-.......Bize Enes (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S): "Misvak kullanmak hakkında size çok sözler söyledim, (artık dinleyip itaat etmek gerek)" buyurdu 1363[24]
14-.......Huzeyfe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) geceleyin kalktığı zaman ağzını (ve diĢlerini) iyice ovalayıp temizler idi 1364[25].
delildir. 1363[24] DiĢ ve ağız temizliği hakkındaki emirlerin çokluğu bu iĢi tergîb ve teĢvîk içindir. Cumua ile kuvvetli münâsebeti de vardır. Zîrâ bundan evvelki hadîste farzlar ve nafilelerin hepsinde misvak kullanmaya teĢvîk vardır; bu namazların içinde misvak kullanmaya en çok ihtiyâç gösteren cumua namazıdır. Çünkü cumua namazında cemâat büyük olur; böyle cemâate eza vermemek için yıkanmak nasıl müstehâb ise, yıkanmakla giderilemeyecek çirkin kokuları ağızdan gidermek de öylece müstehâbdır. 1364[25] Geceleyin bâtını temizlemek için misvak kullanmak meĢru olunca, cumua için içi ve dıĢı temizleyip güzelleĢtirmek hususunda misvak kullanmak daha lâyık ve daha lüzumludur. 26 Yânî bu bâb, baĢkasının misvakıyle misvaklanan kimseyi beyân hakkındadır. Buhârî, bu babın hadîsi ile bu iĢin cevazına iĢaret eder gibidir. ÇünküRasûlul-lah, Abdurrahmân'ın misvakıyle misvaklanmıĢtır
1008
9- Başkasının Misvakıyle Misvaklanan Kimse Babı 26
15-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: KardeĢim Abdurrahmân ibnu Ebû Bekr yanında misvaklanmakta bulunduğu bir misvak olduğu hâlde, odama girdi. Rasûlullah Abdurrahmân'a baktı. Bunun üzerine ben, Abdurrahmân'a: Yâ Abdarrahmân! ġu misvakı bana ver, dedim. O da misvakı bana verdi. Ben Abdurrahmân'ın diĢlerine sürtmekte olduğu yeri kırıp ayırdım 1365[26]. Sonra misvağın yeni ucunu çiğnedim ve misvağı Rasûlullâh'a verdim. Rasûlullah benim göğsüme dayanarak o misvakla diĢlerini ovaladı 1366[27].
1365[26] Hadîs metnindeki bu kelimede üç rivayet vardır: Biri, kaaf ve noktasız sad ile olan rivayettir ki, bu ekseriyetin rivayetidir; bunun ma'nâsı, tercemede verdiğimiz kırıp, oradan ayirmak'tır. Ġkinci rivayet fâ ve noktasız sâd ile fasm'dan olup, bunun ma'nâsı, kırılan yeri ayırmaksızın kırmaktır. Üçüncü rivayet kaaf ve noktalı dâd iledir ki, bu Kerîme, Müstemlî, Hamavî rivayetidir. Bunun ma'nâsı diĢlerin kenârlanyle birĢeyi çiğneyip yemektir. 1366[27] Buhârîbunu Cenâiz, Fadâil, Hums, Mağâzî, Peygamber'inHastalığı ve ÂiĢe'-nin Fadlı bölümlerinde tahrîc etmiĢtir. Vak'amn Peygamber'in hastalığında cereyan ettiği açıkça anlaĢılmaktadır
1009
10- Cumua Günü Sabah Namazında Okunacak Süre Babı
16-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü sabah namazında ElîfLâm Mîm Tenzîlu es-Secde Sûresi'ni ve Hel etâ ale'l-insâni hînun mine'd-dehr Sûresi'ni okur idi 1367[28].
11- Köylerde ve Şehirlerde Cumua Namazı Babı 1368[29]
17-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'ın Medine'deki mescidinde kılınan cumuadan sonra (Medine hâricinde) ilk kılınan cumua
1367[28] Peygamber (S), sabah namazının birinci rek'atmda EHf Lâm Mîm Tenzîlû Sûresi'ni, ikinci rek'atmda da öteki sûreyi okur idi. Bu iki sûrenin cumua günleri sabah namazında okunmalarının hikmeti, belki bunlarda Âdem Peygamber'in yaratılıĢı ile kıyamet hâllerinin bulunmasıdır, denilmiĢtir. Bir hadîs meali: 1368[29] Buhârî bu baĢlık ile bu konuda fakîhler arasındaki görüĢ ayrılıklarına, yânî köylerde ve Ģehirlerde cumua kılınıp kılmmıyacağı hususundaki ihtilâflara iĢaret etmiĢ ve bâb altında rivayet ettiği hadîslerle de köylerde cumua kılınmasını tecviz eden fakîhlerin mezhebini kuvvetlendirmiĢtir.
1010
namazı Bahreyn'de bulunan Cuvâsâ'da Abdu'1-Kays mescidindedir 1369[30]. Ebû Hureyre'den: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Üzerine güneĢ doğan günlerin en hayırlısı cumua günüdür. Âdem aleyhisselâm o gün yaratıldı, o gün cennete girdirildi, yine o gün cennetten çıkarıldı. Bir de kıyamet cumuadan baĢka bir günde kopmayacaktır" (Müslim, Cumua; Cumua gününün fazileti babı). Küfe âlimleri herhangi sûreyi veya âyeti herhangi vakit namazına tahsis etmek, meselâ esSecde Sûresi ile Hel etâ'yı her cumua günü -sanki vâcib yâhud. baĢkasını okumak mekrûhmuĢ gibi- okumak mekruhtur. Lâkin ara sıra baĢka sûreler de okumak Ģartıyle, bu iki sûreyi Rasûl'ün fiiline uyma olsun diye cumua günleri teberrüken okumakta kerahet yoktur, derler.
1369[30] Abdu'1-Kays, îslâm'a ilk giren Bahreyn kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki sonradan Ģehir hâlinde büyüyen- Bahreyn köylerinden biridir. Peygamber zamanında vahiy nazil olup dururken, hiç kimsenin kendi re'yi ile bir dînî iĢi takrir veya ref edemiyeceği bilindiğine göçe, bu hadîs köylerde de cumua kılınabileceğine kuvvetli bir delîl oluyor. Buhârî bu hadîsi bu maksadla sevkeylemiĢ görünüyor.
1011
18-.,.....Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip Ģöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd el-Eylî'den haber verdi. Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bize Salim ibnu Abdillah haber verdi: Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S)'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır..." Ve Leys, senede Ģunu da ziyâde etmiĢtir: Yûnus dedi ki, Ruzeyk ibnu Hukeym, Ġbnu ġihâb'a bir mektûb yazmıĢtı. O sırada ben de Vâdi'l-Kurâ'da Ġbn ġihâb'ın yanında idim 1370[31]. Ruzeyk, (mektubunda yanımdaki iĢçilere) burada cumua namazı kıldırmamı münâsib görür müsün? diye soruyordu. O sırada Eyle Vâlîsi bulunan Ruzeyk, yine o sırada vilâyet içinde bir arazî üzerinde zirâatle meĢgul bir âmil idi. Orada Sûdân'h ve baĢkalarından olarak bir cemâat de vardı. Ġbn ġihâb
1370[31] Buhârî bu hadîsi iki tarîkten rivayet ediyor ve böylece ikinci tarîkteki kıymetli ziyâdeyi de vererek, sevkettiği delili daha da kuvvetlendiriyor. Vâdî'1-Kurâ, ġam cihetinden olmak üzere Medine'ye yakın bir yerdir. Eyle ise, Kızıldeniz'in kuzeyinde, SüveyĢ Körfezi'nin mukaabili olan sahilde bulunan bir belde imiĢ; bugün harâbdır. Adı geçen Ruzeyk ibn Hukeym, iĢte bu Ey-le'nin Umer ibn Abdilazîz tarafından ta'yîn edilen âmili imiĢ, ve Zuhrî'ye mektubu yazdığı vakit, vilâyet dâhilinde kendi arazîsinin baĢında da çalıĢıyormuĢ.
1012
cevâb yazdı. (Okudu da) ben de iĢittim. (Ġbn ġihâb cevâbında) yanındakilere cumua namazı kıldırmasını Ruzeyk'a emrediyor ve ona, Sâlim'in kendisine tahdîs ettiği Ģu hadîsi haber veriyordu: Abdullah ibn Umer Ģöyle diyordu: Ben Rasûlullah'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır ve her birerleriniz e/inin alttnda-kinden sorumludur. Devlet adamları birer çobandır ve elinin altındakileri lâyıkıyle muhafaza etmekten sorumludur. Erkek, ailesinde bir çobandır ve o da eli alttndakilerden sorumludur. Kadın da, kocasının evinde bir çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur" 1371[32].
1371[32] Ferdî ve içtimaî rahat ve huzuru kâfi! muazzam bir düstûr olduğu bedîhî olan bu hadîs ile bundan önceki Ġbn Abbâs hadîsi, Ģehirlerde olduğu gibi, köylerde de cumua namazının kılınacağı görüĢünün delilidirler. Ġbn Umer hadîsinin ikinci tarîkindeki ziyâdeye göre, Ruzeyk ibn Hukeym, âmil bulunduğu yerde cumua-yı ikaame etmesi caiz olup olmadığını Zuhrî'den sormuĢ, o da Ģayet ikaame etmezse bu hadîsin hükmünce sorumlu olacağım îmâ etmiĢ oluyor. Bu iki hadîs ile benzerleri olan diğer cumua hadîsleri, müetehidler arasında cumua hakkında üç mühim mes'elenin münâkaĢa edilmesine sebeb olmuĢtur: 1. Cumua nerelerde kılınabilir? 2. Cumua namazı kaç kiĢi ile kılınabilir? 3. Cumua namazını kıldırmak için devlet izni Ģart mıdır, değil midir? Bu
1013
Râvî Ģöyle demiĢtir: Ve ben zannederim ki Peygamber muhakkak Ģunu da söyledi: "Ve kiĢi, babasının malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. (Hulâsa) her birerleriniz çoban ve her birerleriniz elinin altındakilerden sorumludur" 1372[33].
konularda mezheb imamlarının çeĢitli ve birbirinden farklı görüĢleri ve ileri sürdükleri de-lîller vardır. Bunlar geniĢ Ģerhlerden ve fıkıh kitâbla'rından okunabilir. Kısaca ifâde edilirse, Ġmâm Mâlik'e göre, mescidi ve çarĢısı olan her karyede (Ģehre de lûgaten karye denilir) cumua namazı kılmak vâcibdir. Mikdârı az oisun, çok olsun çadırlarda oturanlara -müsâfir hükmünde oldukları Ġçin- cumua farz değildir. Ġmâm ġafiî ile Ahmed'e göre (ister köy, ister Ģehir olsun) hangi karyede hür, baliğ olarak mukîm kırk erkek bulunursa, üzerlerine cumua vâcib olur. Ebû Hanîfe'ye göre ise, cumua yalnız kalabalık, yâni cem'iyyetli Ģehrin Ġçinde yâhud Ģehir hârici olan namazgahında kılınmak sahih olup, köylerde caiz değildir.. Ebû Hanîfe'ye göre devletin izni olmadıkça cumua namazı sahih olmaz.. 1372[33] Hadîse göre râî ve mer'î, yânî güden ve güdülen olmadık hiçbir mükellef yoktur. Herkes bir bakıma güden ve baĢka bir bakıma güdülendir. Cemiyetin her ferdi baĢkasının ya zâtına, ya malına, gözetip riâyet edicidir. KarĢısında mer'î denilecek kimse olmasa bile yine kendi vücûdu ve organlarının, kuvvetleri ve duygularının güdücüsüdür. Bunları güzel muhafaza ile, Allah'ın rızâsına muhalif iĢlerde kullanmamakla mükelleftir ve o vazifesini güzelce yerine getirip getirmemek yüzünden sorumludur.
1014
12- Bab: Cumua Namazında Hazır Bulunmayan Kadınlara, Çocuklara ve Diğerlerine Yıkanmak Lazım Olup Olmadığı? 1373[34]
Ġbn Umer: Yıkanmak ile ancak üzerine cumua kılmak^ vâcib olan kimseler mükelleftir, demiĢtir 1374[35].
19-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Salim ibnu Abdillah tahdîs etti; o, Abdullah ibn Umer'den Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Ben Rasûlul-lah (S)'tan iĢittim: "Sizden her kim cumuaya gelirse yıkansın" buyuruyordu 1375[36].
20- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da
1373[34] "Diğerleri" sözünden maksad, cumua ile mükellef olmayan yolcular, köleler, mahbûslar, hastalar, körler, yatalaklar... dır. 1374[35] Ġbn Umer'in bu hadîsini Beyhakî sahîh bir isnâd ile mevsûlen rivayet etmiĢtir. Bu hadîs, müteâkıb lıadîslerdeki mutlaklığı takyîd etmektedir. 1375[36] Bu hadîs de yıkanmayı, cumuaya gitmekle takyîd edip, gitmeyenlerin bununla mükellef olmadıklarını gösterir.
1015
Safvân ibn Su-leym'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd Hudrî'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Cumua günü yıkanması, her baliğ olan kimse üzerine vâcibdir" buyurmuĢtur 1376[37].
21-.......Bize Ġbnu Tâvûs, babasından tahdîs etti. Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bizler (eski ümmetlere göre) en son gelenleriz, kıyamet gününde öne geçecek olanlarız. Onlara kiîâb bizden önce verildi. Bizlere ise kitâb onlardan sonra verildi. ġu gün, onların, hakkında ihtilâf ettikleri gündür. Allah bize hidâyet buyurdu. Binâenaleyh Yahûdîler'in (toplanma günü) yarındır;
1376[37] Bu Ebû Saîd hadîsi de yıkanma vucûbunu baliğ olanlara kasr edip, baliğ olmayan çocuklar hâriç bırakıyor. "Âlimler cumua günü yıkanmasının gün için mi, yoksa namaz için mi olduğu hususunda görüĢ ayrılıklarına düĢmüĢlerdir. Bu ihtilâf üzerine bir çok fer'î mes'eleler ortaya çıkar. Nitekim bunlar fıkıh kitâblannda görülür. Hadîsler ise bu mes'eledeki her iki ihtimâle de nazırdır. Çünkü bâbda, Ġbn Umer'in ta'lîki ile birinci hadîs, yıkanmanın namaz için olduğu hususunda sarîhtir. Diğer hadîsler ise, bu yıkanmanın gün için olduğunda zahirdirler. ġafiî de buna kaail olmuĢtur. Yıkanmanın sünnetliği günden dolayıdır, lâkin bu bâbda gelen hadîslerin hepsiyle amel etmek Ġçin, yıkanmayı namaza yakın yapmak ve araya hades girmeden bununla namaz kılmak gerekir" (ġâh Veliyyullah).
1016
Hristiyanlar9in yarından sonradır"1377[38]. Rasûlullah biraz sükût ettikten sonra: "Her yedi günde bir gün yıkanıp, baĢını ve bütün bedenini yıkamak, her müslümân üzerine bir hakktır" buyurdu 1378[39]. Bu hadîsi, Ebân ibnu Salih, Mucâhid'den; o da Tâvûs'tan rivayet etti.Ebû Hureyre Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S): "Her yedi günde bir gün yıkanmak her müslümân kiĢi üzerine Yüce Allah'ın bir hakkıdır" buyurdu.
22-.......Bize Verkaa, Amr ibn Dinar'dan; o da Mucâhid'den; o da Ġbn Umer (R)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Kadınlara geceleyin mescide gitmelerine izin veriniz" buyurmuĢtur 1379[40]. 1377[38] Hadîsin bu kısmı küçük lâfız farkıyle Cumua Kitâbi'nm baĢında geçmiĢti. 1378[39] "Bedenini yıkamak" buyurulmuĢ iken, bedenin bir parçasından ibaret olan baĢın da ayrıca zikredilmesi, sânına ehemmiyet içindir. Zîrâ o târihlerde baĢ yağlamak ve baĢa hatmi ve diğer Ģeyler sürmek âdet idi; onun için yıkanırken evvelâ baĢtaki bu yağlan ve diğer Ģeyleri gidermek gerekir. 1379[40] Bu hadîsten gündüzün namaza ve binâenaleyh cumua namazına izin vermeyin ma'nâsı da çıkarılıp, kadınlar curnuada hazır bulunmayacaklarından, cumua yıkanması da üzerlerine vâcib olmamıĢ olur denilmiĢse de, bu, mefhûmu muhaliftir. Muvafık mefhûm ise kadınlara geceleyin mescide çıkmaları için
1017
23-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Umer'in bir zevcesi vardı ki, sabah ve yatsı namazlarını her gün mescidde cemâatle kılardı. O kadına: Umer'in bunu istemez ve kıskanır olduğunu bilip dururken niye mescide çıkıyorsun? denildi. Kadın: Beni nehyetmesinden Umer'i men' eden Ģey nedir? dedi. Sofan zât da: Rasûlullah'm "Allah'ın diĢi kullarını, Allah'ın mescidlerinden men' etmeyiniz" sözüdür, dedi 1380[41].
izin verilince, gündüzleyin çıkmalarına izin verilmek daha lâyıktır. Çünkü gece tehlike düĢünülecek bir zamandır. Binâenaleyh kadınlar vâcib olmayarak, cumuaya da çıkabilirler (özetle Kastallânî). 1380[41] Bu kadın, Umer'in zevcelerinden Âtike bintu Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl'dir ki, cennetle müjdelenenlerden Saîd ibn Zeyd'in kızkardeĢidir. Kocası namaza çıkınca o da arkası sıra gidermiĢ. Umer ona: Bilirsin ki ben böyle bir Ģeyi sevmem, dediğinde; o da: Vallahi sen beni nehyetmedikçe ben de gelmekten vazgeçmem der imiĢ. Umer de, onu nehyetmekten mani' olan Peygamber'in yukarıdaki sözü olduğunu söylermiĢ. Hattâ Umer mihrâbda iken, Ebû Lu'lu'nun zehirli hançeriyle vurulduğu gün bile zevcesi Âtike mescidde bulunmuĢ. Aynîde, Ġbn Umer'in mukayyed olan hadîsine istinaden, kadınların gündüz de mescide gidebilecekleri ma'nâsını çıkarıp: "Fitne mahalli olan gece çıkmaları caiz olduktan sonra, gündüzün izin alabilmeleri evleviyyette kalır" dedi.
1018
13- Yağmurda Cumuaya Gelmezse Ruhsat Babı 1381[42]
24-.......Bize Muhammed ibn ġîrîn 'in amuca oğlu olan Abdullah ibn el-Hâris tahdîs etti. îbnu Abbâs (R) yağmurlu bir cumua gününde müezzinine: EĢhedu erine Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale 's-salâti deme de onun yerine Sallû fî buyûtikum (= Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida et, dedi. Ġnsanlar bundan hoĢlanmamıĢ gibi davrandılar. Ġbn Abbâs: Bunu benden (çok) hayırlı olan Zât yaptı. Çünkü cumua kat'î bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti = Haydin namâzâ! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) 1382[43]. Ben ise sizleri, çamur ve cil içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak
1381[42] Buhârî bu bâbda, yağmurlu çamurlu günlerde cumuada hâzır bulunmamağa ruhsat olduğunu göstermiĢtir. 1382[43] Bu "Sallfi fî buyûtikum = Evlerinizde kılınız!" sözü cemâatin, yağmurun azî-meti, ruhsata çeviren özürlerden olduğunu bilmeleri için nida edilmiĢtir. Bu, cumhur mezhebidir. Lâkin ġâfiîler'le Hanbelîler'ce yağmurun Özür sayılması, elbiseyi ıslatmakla eziyet verecek dereceye ulaĢmasiyle kayıdlanmıĢtir. Yağmur hafîf olur yâhud içinde yürüyebileceği bir tünel bulunursa özür olmaz (Kastallânî).
1019
istemedim, dedi 1383[44].
14- Bab: Azız ve Celil Olan Allah'ın
"Cumua günü namaz için nida edildiği zaman hemen Allah'ı zikretmeğe gidin; alıĢ veriĢi bırakın... " (ei-cumua:9).
Kavli İle Farz Olan Cumuaya Ne Kadar Mesafeden Gidilecek ve Bu Âyetle Cumua Namazı Kimlere Vacib Olacaktır? 1384[45]
Atâ ibn Ebî Rebâh: Toplayıcı bir karye içinde bulunduğun vakitte cumua günü namaza nida edilse,
1383[44] Ġbn Abbâs, cemâate gelmiĢ olanlarla yetinip cumuayı kıldırmak, gelmemiĢ olanları da zahmetten kurtarmak istemiĢtir. Cemâate gelmeyenler tabiî evlerinde öğle namazını kılmakla yetineceklerdir. Bu konu ile ilgili diğer hadîsler ve bilgiler Ezan KĠtâbı'nda geçmiĢti. 1384[45] Âyetle hem nîdâ, hem de "gidiniz" emriyle cumuaya gitmek vucûbu sabit oluyor. Buhârî ne kadar mesafeden gidilmesi vâcib olacağını ve kimlere vâcib olacağı hususlarını açıklığa kavuĢturmak için, aĢağıdaki haberleri ve hadîsi sevketmiĢtir.
1020
ezanı iĢit yâhud iĢitme, namazda bulunman senin' üzerinde bir hakktır, demiĢtir 1385[46]. Ve Enes (R), kasrında iken bâzı vakitlerde (Basra camiinde) cumuada hâzır bulunur, bâzı vakitlerde de hâzır bulunmazdı. Bu kasr (Basra'nın dıĢında) iki fersah mesafede Zaviye denilen yerde idi 1386[47].
1385[46] Abdurrazzâk bunu Ġbn Cureyc'den mevsülen rivayet etmiĢ ve Ģunu da ziyâde etmiĢtir: Ġbn Cureyc Ģöyle demiĢtir: "Atâ'ya, Karyetun câmĠatun (yânı toplayıcı karye) nedir? dedim. Atâ: Cidde gibi cemâati, emîri, kaadısı, birbirine bitiĢik toplu evleri olan karyedir, dedi". Bu ta'rîfe göre Atâ, karyeyi Ģehir ma'nâsında kullanmıĢtır. Nitekim Mekke ile Tâif Ģehirlerinden Kur'ân'da (ez-Zuhrûf:3i) Ġki karye diye ta'bîr edildi. 1386[47] Enes, toplayıcı Ģehir içinde değil, hâriçte bulunmuĢ ve tıpkı Medine uzağındaki avâlîden gelen sahâbîler gibi iki fersah (altı mil) mesafeden cumuaya kâh gelir, kâh gelmezmiĢ. Avâlî, daha evvelki hadîslerde anlatıldığı üzere Medine etrafında en yakını iki, en uzağı altı ilâ sekiz mil mesafede bir takım meskûn yerlerin ismidir. En yakın yeri Medîne hâricinde iki mil, yânî 8000 (sekiz bin) adım mesafede olan yerlerden sahâbîlerin cumuaya gelmeleri, Ģehir hâricinden iki mil mesafede olanlara cumua namazı vâcib değildir diyen Küfe âlimlerine karĢTtfe-lîl yapılmıĢtır. Hanefîler ise, gelenler nevbetleĢe gelmiĢ olduklarından, hadîsin kendi ictihâdlarıni te'yîd edici olduğunu ileri sürerler. Zîrâ eğer Ģehrin dıĢarısında oturanlara cumua vâcib olaydı, bunların her hafta cumuaya gelmeleri ve cumuada hâzır bulunmayı nevbete bindirmemeleri lâzım gelirdi, derler. ġehir hâricinde olanlara cumuanın hangi mesafeden vâcib olacağı hakkında âlimlerin bir milden altı mile kadar görüĢ
1021
25-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: (Peygamber zamanında) insanlar (gerek Medîne'ye yakın) menzillerinden, (gerek) avâlîden cumua gününde nevbetleĢe hâzır olurlardı. Toz toprak içinde gelirler de toz ve ter vücüdlarma siner ve bedenlerinden ter kokusu çıkardı. (Bir defa) Rasûlullah (S) benim yanımda iken bunlardan biri (yâhud bir takımlan) Rasûluîlah'ın huzuruna geldi. Peygamber (S): "Keski bu gününüz için iyice temizlemeydiniz!" buyurdu 1387[48].
15- Cumuanın (İlk) Vakti, Güneşin (Semenın Ortasından) Zail Olduğu Zamandır Babı
Umer'den, Alî'den, Nu'mân ibn BeĢîr'den ve
ayrılıkları vardır. Bunların Ġcti-hadları ve tutundukları delilleri mufassal Ģerhlerde ve fıkıh kilâblarından okunabilir. 1387[48] Buhârî, âyetteki "Gidiniz" emrinden gidileceğini göstermek Ġçin açtığı bâbda bu hadîsi getirmekle, sahâbîlerin ikiden sekiz mile kadar mesafeden cumuaya geldiklerini anlatmak istemiĢtir. Hadîsin son fıkrası, aynı zamanda cumua yıkanmasının sebebidir.
1022
Amr ibn Hureys'den de böyle rivayet olunuyor -Allah onlardan razı olsun- 1388[49].
26-.......Bize Yahya ibn Saîd haber verdi ki, kendisi Abdurrahmân kızı Amre'ye cumua günündeki yıkanmanın mâhiyetinden suâl sormuĢ. Amre de Ģöyle demiĢtir: ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: (Peygamber zamanında) insanlar kendi iĢlerinin hizmetçileri idiler (yânî kendi iĢlerini kendileri yapan takımdan idiler). Cumuaya gittikleri vakit (iĢ zamanlarındaki hey'etleri ne ise) o hâl ve hey'etleri ile giderlerdi. Bundan dolayı kendilerine "Keski yıkamanız!" buyuruldu 1389[50].
1388[49] Buhârî, zeval vaktinin, cumua namazına Ġlk baĢlama vakti olduğunu bildirip, burada isimleri sayılan sahâbîlerin de buna kaaü olduklarını ta'lîk olarak rivayet etmiĢtir. Bu ta'lîklerin hepsi de diğer hadîscilerce mevsülen rivayet edilmiĢtir: Umer'inkini Ġbn Ebî ġeybe ile Buhârî'nin üstadı Ebû Nuaym kendisinin Kitâbu's-Salât'ında; Alî'ninkini Ġbn Ebî ġeybe; Nu'mân ibn BeĢîr'inkini yine Ġbni Ebî ġeybe, Simâk ibn Harb'den, Amr ibn Hureys'inkini de yine Ġbn Ebî ġeybe, Velid Ġbnu'l-Ayzâr tarîkinden sahîh isnâd ile mevsülen rivayet etmiĢtir 1389[50] Müslim'de lâfız daha açıktır: "Halk rençber olup iĢlerini görecek yardımcıları da yoktu. Bundan dolayı vücûdları ağır kokardı. Bu sebeble kendilerine: Cumua günü yıkansanız!
1023
27-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua namazını, güneĢ (tam ortadan batıya) meylettiği zamanda 1390[51] kıldırır idi 1391[52].
28-.......Enes (R): Vaktiyle biz sahâbîler, cumua namazını erken kılar, gündüz uykusunu da cumuadan sonraya bırakırdık, demiĢtir 1392[53]
buyuruldu". Bu hadîs dahi bundan evvelki gibi cumua günündeki yıkanmanın hikmetini göstermektedir. Revâh, mutlaka gitmek ma'nâsına gelirse de meĢhur ma'nâsı zevalden sonra gitmektir. ĠĢte Buhâri, bu lâfızdan dolayı cumua vaktinin zevalden sonra olduğuna kaail olan ekseriyetin mezhebine delîl olduğunu îmâ etmiĢ gibi görünüyor. 1390[51] GüneĢin batıya meylettiği zamandan maksad, istivayı müteâkıb olan zeval vaktidir. 1391[52] Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile TĠrmizî de Sw«c«'[erinde, yine Enes ibn Mâlik'ten rivayet etmiĢlerdir. TĠrmizî bu hadîs için: HasendĠr, sahîhtir dedikten sonra: "Buna binâen cumuanın vakti öğle namazının vakti gibi güneĢin zeval vakti olduğuna ilim ehlinin çoğu ittifak etmiĢlerdir. Nitekim ġafiî, Ahmed ve Ġshâk Ġbn Râhû-ye'nin de mezhebi budur. Cumua namazı zevalden evvel kılınmak da caiz olduğunu bâzıları rivayet etmiĢlerdir. îmâm Ahmed, zevalden evvel kılana tekrar kılmak lâzım gelmez idi" demiĢtir. 1392[53] Enes'in "Biz cumua namazını erken kılar, cumuadan sonra da gündüz uykusuna yatardık" sözündeki erken ta'bîri de, zevalden i'tibâren olan ilk vakitlerde kılardık ma'nâsınadır.
1024
16- Bab: Cumua Günü Sıcak Şiddetli Olduğu Zaman? 1393[54]
29-....... Bize Ebû Haldete -ki o Hâlid ibnu Dinar'dır- tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) soğuk Ģiddetli olduğu zamanlarda namazı erken kıldırır, sıcak Ģiddetli olduğu zamanlarda da namazı serinlik vakte kadar geri bırakırdı. Râvî: Enes cumua namazını kasdediyor, demiĢtir. Yûnus ibn Bukeyr Ģöyle dedi: Bize Ebû Haldete bu hadîsi haber verdi de, sırf "namazı" ta'bîrini söyledi, fakat "cumua" sözünü zikretmedi 1394[55].
Binâenaleyh cumua ile öğle namazlarının vakti birdir ve zevalden önce cumua kılınmaz 1393[54] Yânî musallî o günün namazını da öğle namazında olduğu gibi, serinlik vakte bırakır. 1394[55] Bu hadîs öğıkvaktindeki"tebkîr(= erken kıldırmak)" ve "ibrâd(= serinliğe bırakmak)" mes'elesini, cumuada da açıklığa kavuĢturmak için getirilmiĢtir. Hadîste "ya'nî'l-cumuate^ cumua namazını kasdediyor" ziyâdesi sabit değil ise, Öğle namazına sarf edilebilir ve zevalden evvel cumua namazı kıldırmayı caiz görenlere hüccet olmaz. Nitekim Buhârî, Yûnus ibn Bukeyr tarikinden gelen rivayette "Cumuayı kasdediyor" ziyâdesinin mevcûd olmadığını tasrîh ediyor.
1025
Ve BiĢr ibnu Sabit de Ģöyle dedi: Bize Ebû Haldete tahdîs edip Ģöyle dedi: Bir emîr, bize cumuayı kıldırdıktan sonra Enes'e: Peygamber (S) öğle namazını nasıl kıldırırdı? diye sordu (da Enes bu cevâbı verdi) 1395[56].
17- Cumua Namazına Yürümek;
Ve zikri celîl olan Allah'ın: "Allah'ı zikretmeye sa'y edin.. "(cl-Cumua: 9) kavli ve Yüce Allah'ın: "Her
1395[56] Kıssa, özet olarak Ģudur: Haccâc ibn Yûsuf es-Sakafî, Hakem ibn Ebî Akîl adında bir amuca oğlunu kendine nâib olarak Basra'ya emîr ta'yîn etmiĢti. O da Hac-câc'ın mesleğine uyarak, cumua günü hutbeyi hemen hemen ikindi vakti girecek zamana kadar uzatırmıĢ. Bir gün namaz kılındıktan sonra Yezîd ed-Dabbî adında bir zât bu yaptığına i'tirâz etmiĢ. Hakem, serîr üstünde oturan Enes'e bu suâli sormuĢ, o da, metindeki cevâbı vermiĢ. "Cumuayı kasdediyor" ziyâdesi de, kıssanın cumua bahsiyle ilgili olması dolayısıyle, râvî tarafından ilâve edilmiĢ. Ġsmâîlî'nin mevsûl rivayetinde meâlen: "KıĢ olunca öğle namazını Peygamber erken kıldırır, yaz olunca serinlik vaktine kadar geri bırakırdı. Lâkin, ikindi namazını güneĢ bembeyaz ve tertemiz iken kıldırırdı" demiĢtir. Bu hadîsi Beyhakî de böylece rivayet eder. Kıssa cumua ile ilgili olduğu hâlde Hakem ibn Ebî Akîl'in öğle vaktinin hükmünü sorması, Enes'in de o suâle göre cevâb vermesi, Enes'in de cumua ile öğle namazlarının vakti birdir kanâatinde olduğunu gösteriyor.
1026
kim de âhireti ister ve ona lâyık bir sa'y ile onun için çalıĢırsa... " (ei-Urâ: 19) kavlinden dolayı "Sa'y edin" emrindeki sa'y, cumua namazı için çalıĢmak ve ona gitmek ma'nâsınadır diyen kimse babı 1396[57]. Ve Ġbn Abbâs: Cumua için nida edildiği zaman alıĢ veriĢ akidleri haram olur, demiĢtir 1397[58]. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Ezanla beraber bütün sınaî hareketlerin
1396[57] Âyetteki Sa'y ediniz" emrini Umer ile Ġbn Mes'ûd "';UbeyyibnKa'bda Yürüyünüz" sek [inde okumuĢlardır. Bu son iki okuyuĢ Ģaz kıraattir. îĢte bu Ģâz kırâtler de Sa'y ediniz" emrinin, gitmek ma'nâsma olduğunu isbât eder. Sa'y; lügatte, koĢmak ve seğirtmek., demek Ġse de, âyette gitmek ile tefsîr edilmiĢtir. Her namaz için tavsiye edilmiĢ olan vakaar ve sekînetle gitmek, cu-•iû mua namazı için de aynıdır. Binâenaleyh, cumua namazına da koĢmak suretiyle değil, ağır ağır vakaarla gidilecektir. Sa'y el-Ġsrâ: 19. âyetinde olduğu gibi çalıĢmak ma'nâsına da gelir. MeĢy ise, yaya gitmek ma'nâsmadır. 1397[58] Bu ta'lîkı, Ġbn Hazm, Ġkrime tarîkinden ma'nâsıyle mevsûlen rivayet etmiĢtir: Ayetteki cumuaya gitmek ve alıĢ veriĢi bırakmak emirlerinin vücûbu cumua ezanı ile tahakkuk eder. Âyetteki nehiyden dolayı cumua saatinde alıĢ veriĢ akidleri haram olur. AlıĢ veriĢ ve diğer akidlerin harâmhğı, cumua namazından çıkmakla zail olur. Bu harâmhğın baĢlangıcı ise, iç ezanı dediğimiz, mesciddeki ezandır. Hanefîler'in, ġâfiîler'in, Hanbelîler'in ve fakîhlerin çoğunun kavli budur. Saadet asrında cumua günü okunan ezan iĢte bu idi. Minaredeki dıĢ ezan ilerideki hadîslerde görüleceği üzere, sonradan bir ihtiyaçtan dolayı konulmuĢ ve sahâbîler tarafından doğru bulunmuĢtur.
1027
devamı haram olur, demiĢtir 1398[59]. Ġbrâhîm ibn Sa'd da Zuhrî'den: Cumua günü müezzin ezan okuduğu zaman, yolculuk hâlinde bulunan kimse ezanı iĢitse, o cumua namazında hâzır bulunması (müstehâb olarak) lâzımdır dediğini, .nakletmiĢtir 1399[60]
30-.......Bize Abâye ibnu Rifâa tahdîs edip Ģöyle
1398[59] Atâ'nın bu sözünü, Ahd Ġbn Humeyd Tefsîr'inde mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buna göre âyetteki "ahĢ veriĢi bırakın" nt-JiyinĠR, cumuaya gitmeye mâni' olacak her nevi' sınaî, iktisâdı, ticarî, hukukî akidler ve'faâliyetlereĢumülü bulunduğu açıkça anlaĢılır. Özetlenirse "Cumua günü namaz nida edildiği zaman Allah'ı zikretmeye gidin"emri, cumua namazının"farzıyyetine sarahaten delâlet etmektedir. Sonra "AhĢ veriĢi bırakınız''1 emri ile de, ezanla beraber iktisadî, ticarî, sınaî, hukûkî... her türlü fiil ve hareketler nehyolunuyor. Bu da cumuaya davranmanın ikinci bir delîli oluyor. Çünkü, bir akdin yapılması, bir san'atın icrası aslında mübâh olan Ģeylerdendir. Bunlar yalnız bir vacibin ifâsına mâni' olmakla men' edilmiĢ olabilirler. Ġktisadî akidlerden ahĢ veriĢin harâmhğı âyetin sarâhatiyle, icâre gibi akidlerin harâmhğı da alıĢ veriĢ akdine kıyâs ile sabit oluyor. 1399[60] Zuhrî'nin bu kavli, yolcuya cumua lâzım gelmez diyen cumhurun kavline muhaliftir. Bununla beraber baĢka tarîkten yine Zuhrî'nin: "Musâfir üzerine cumua yoktur" dediği de rivayet edilmiĢtir. Onun için bu iki kavlini te'lîf etmek Ġsteyenler, Buhârî'deki sözü "Kılması müstehâbdır"; cumhura muvafık olan sözü ile "Cumua musâfire vâcib değildir" ma'nâsına söylemiĢtir derler (Kastallânî).
1028
dedi: Ben cumuaya giderken Ebû Abs (R) arkamdan bana yetiĢti de Ģöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Herkimin ayakları Allah yolunda toza bulanırsa, Allah onu cehennem ateĢine haram eder" 1400[61].
31-....... Bize ez-Zuhrî, Saîd ibnu'lMüseyyeb'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere tahdîs etti. Ve yine bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi 1401[62]: Bize ġuayb, Zuhrî'den haber verdi; o Ģöyle demiĢtir; Bana Ebû Seleme ibnu Ab-dirrahmân haber verdi ki, Ebû Hureyre Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah(S)'tan iĢittim, Ģöyle buyuruyordu: "Namaz (için) ikaame olunduğu zaman, namaza koĢa koĢa gitmeyip,
1400[61] Hadîsin râvîsi Ebû Abs, Ensâr'ın Evs kolundan ve ilk müslümânlardan bir Bed-rî'dir.Bedir'den Ġ'tibâren bütüngazâlardaPeygamber'le beraber bulunmuĢtur. Muhammed ibn Mesleme ile birlikte Peygamber'in o zaman en büyük düĢmanı olan Yahûdî Ka'b ibn EĢrefin öldürülmesine iĢtirak edenlerden biridir. Bu zâtın Buhârî'de yalnız bu hadîsi vardır. Buhârî bu hadîsi Cihâd'da da tahrîc etmiĢtir. Bu hadîsi Tirmizî ile'Nesâî de rivayet etmiĢlerdir. 1401[62] Buhârî bu hadîs için burada diğer bir sened daha sevketmektedir
1029
vakaar ve sekîneti elden bırakmayarak ve ağır ağır yürüyerek gidiniz. Namazın yetiĢtiğiniz kadarını (imâmla beraber) kılınız, kaçırdığınız kısmım da (yalnız olarak) tamamlayınız" 1402[63].
32-.......Bize Alî ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Abdullah ibnu Ebû Katâde'den tahdîs etti. Ebû Abdillah Buhârî Ģöyle dedi: Ben Abdullah'ın bu hadîsi ancak babası Ebû Katâde Haris ibn Rib'î elEnsârî'den; onun da Peygamber'den rivayet ettiğini biliyorum. Peygamber (S): "Namaza ikaame edildiği vakit beni (hücremden çıkmıĢ) görmedikçe ayağa kalkmayınız ve sekînet üzere olunuz" buyurmuĢtur 1403[64].
1402[63] Hadîsteki gidiĢi belirleyen bu kayıdlar, daha önce geçen rivâyetlerdeki bilgilerin delilleri ve kuvvetlendiricileri olmakladır. 1403[64] Bu hadîs de, bundan önceki hadîs gibi, Kitâbu'l-Ezân'ın sonlarında ilgili bâblarda geçmiĢti.
1030
18- Bab: Cumua Günü (Mescide Girmiş Olan) İki Kişinin Arası Açılmaz 1404[65]
33-.......Selmân el-Fârisî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Cumua günü gusül edip de gücünün yettiği derecede mü-kemmelen temizlendikten, yâhud yağlandıktan, yâhud herhangi güzel kokudan süründükten sonra (câmi'e) giden, cemâatten iki kiĢinin arasına girmeyen, sonra kendisine takdir edilen namazı kılan, sonra imâm minbere çıktığı zaman susan hiçbir kimse müstesna olmamak üzere, onun o günle gelecek diğer cumua arasındaki günâhları muhakkak ki mağfiret olunmuĢtur" 1405[66]. 1404[65] Bu tefrik edilmez fiili ma'lûm. ve mechûl Ģekilde gelmiĢtir. 1405[66] Bu hadîs küçük bir lâfız farkıyle 6. bâbda 8. hadîs olarak geçmiĢti. Burada tekrar sevkedilmesi, baĢlıktaki "Ġki kiĢinin arası açılmaz" hükmüne deiîl teĢkîl eden fıkrası sebebiyledir. Ara açmamaktan maksad, yanyana oturan iki kimseyi sıkıĢtırıp ortalarına girmemek, yâhud üzerlerinden atlayıp ileriye geçmemektir. Her iki takdîrde de onlardan biri sağa, diğeri sola çekilip yer ve yol vermekle ezaya uğramıĢ olurlar, yâhud da iki dostun arasına girilmekle ezâ verilmiĢ olur. Bu da cemâat çok yâhud mescide geç gitmekle veya geri saflarda yer varken ilk saflara geçmekle olur.
1031
19- Bab: İnsan Cumua Günü (Din) Kardeşini Kaldırıp da Onun Yerine Oturmaz 1406[67]
34-.......Bize Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle dedi: Ben Nâfi'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Ben Ġbnu Umer(R)'den iĢittim; Peygamber (S) insanın kendi (dîn) kardeĢini oturduğu yerinden kaldırıp oraya oturmasını nehyetti, diyordu. (Ġbnu Cureyc Ģöyle dedi:) Ben Nâfi'e: Bu nehiy cumuada mı? diye sordun. Nâfi': Cumuada da baĢka namazlarda da, dedi 1407[68].
1406[67] Buhârî baĢlıktaki "Cumua günü" kaydını, Müslim'in rivayet ettiği bir hadîste geldiği için zikredip, ona iĢaret etmiĢ oluyor 1407[68] Birini yerinden kaldırmak da onu kaldırdıktan sonra yerine oturmak da nehye-dilmiĢ fiillerdir. Zîrâ bunlar mü'min kardeĢine karĢı büyüklenme ve onu küçük görme ma'nâsmı tazammun eder.
1032
20- Cumua Günündeki Ezan Babı 1408[69]
35-.......Size Ġbn EbîZi'b, Zuhrî'den; o da es-Sâib ibn Yezîd'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Cumua günü ezanın ilki Peygamber (S) ile Ebû Bekr ve Umer (R) zamanlarında imâm minbere oturduğu vakit baĢlardı. Usmân halîfe olduğu ve insanlar (Medine'de) çoğaldığı zaman Zevrâ üzerinde okunan üçüncü nidayı ilâve etti 1409[70]. (Ebû Abdillah Buhârî: Zevrâ Medine
1408[69] Bu "Cumua günü namaz için nida edildiği zaman.. "(elCumua:9) âyetinde zikredilen cumua ezanıdır ki, o ezanla beraber cumuaya gitmek vâcib, alıĢ veriĢ haram olur. 1409[70] Üçüncü nida denilen bu ezan bugün minarelerde okunup, dıĢ ezanı dediğimiz ilk ezandır. Diğer iki ezan, hutbeden evvel imâmın karĢısında, okunan ezan ile hutbeden sonraki Ġkaamettir. Ezan ile ikaametin ikisine de tağlîb yoluyla ezan denilmiĢtir. Bunlardan birinci Ġle müezzin namaz vaktini, kaamet Ġle de namaza baĢlamayı takriben aynı lâfızlarla i'lân ettiği için, her ikisine de ezan denilmiĢtir. DıĢ ezanı insanları mescide da'vet Ġçindir. Bu ilk da'vet olduğu hâlde hadîste üçüncü nida denilmesi, eskiden beri okunagelen diğer ikisine Ġlâve edildiği . içindir. Medine'nin büyüyüp insanların çoğalması gerekçesiyle bir ihtiyâcdan dolayı Usmân tarafından ilâve edilen bu ezan ve Usmân'ın bu içtihadı, bütün sa-hâbîlerin sükûtî icmâı ile meĢru olmuĢ hiçbiri tarafından inkâr edilmemiĢtir. Ondan dolayı da o târihten beri devam edip gelmektedir. Bu hadîsten, iç ezanın hutbeden evvel olduğu, hutbenin de namazdan evvel olduğu sabit olmaktadır.
1033
çarĢısında bir yerdir, dedi ) 1410[71].
21- Cumua Günü Tek Müezzin Babı 1411[72]
36-.......Sâib ibnu Yezîd (R) Ģöyle demiĢtir: Cumua günü üçüncü ezan okumayı ziyâde eden Usmân ibn Affân(R)'dır ki, Medîne ahâlîsi çoğaldığı zaman idi. Peygamber(S)'in ise bir müezzinden baĢka yoktu 1412[73] ve cumua ezan okunması da imâm minber üzerine 1410[71] Buhârî'nin Zevrâ hakkında verdiği bu bilgi, Ebû Zerr rivayetinde mevcûddur. Onun için bu kısım böyle kavis içinde gösterildi. Ġbn Mâce ile Ġbnu Huzeyme rivayetlerinde: " iijjjJt L^J JÜJ ıiJ& J j1* J*-ÇarĢıda Zevrâ denilen bir evin üzerinde..." ezan okutulmuĢ olduğu tasrîh ediliyor. 1411[72] Yânî insanların ameli olan cumuada ve diğer günlerde birden fazla müezzinler rin topluca ve seslerini yükselterek ezan okumaları âdeti Peygairiber zamanında yoktu. O zaman bir müezzin, ezanı ve ikaameti okurdu. Ġnsanların yapageldik-leri ise sonra meydana çıkardıkları iĢlerdendir. Bunun aslı da Peygamber'in, Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih'e ezanı Bilâl'e karĢı okuması emrinden alınmıĢtır ki, her biri kendi sesini yükselterek ezanı nida etmiĢlerdi (ġâh Veliy-yullah, ġerhu Terâcim.., s.82). 1412[73] Bu tek müezzin Bilâl ibn Rebâh idi. BaĢka müezzinin cumua ezanı okumamıĢ olmasından, ikaamet eden ile ezanı okuyanın bir kimse olduğu anlaĢıldığı gibi, iki kimsenin birlikte ezan okumamıĢ oldukları da anlaĢılır. Biz buna "çifte ezan" diyoruz. Bu, Ġmâm ġafiî'ye göre mekruhtur, Hanefîler'e göre caizdir
1034
oturduğu vakitte olurdu 1413[74]
22- İmam Minber Üzerinde İken Nidayı İşittiği Zaman Müezzine Cevab Verir (Ezan Lafızlarını Söyler) Babı 1414[75]
37-......Ebû Umâme ibn Sehl ibn Huneyf Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Sufyân'ın oğlu Muâviye'den Ģöyle dediğini iĢittim: O, minber üzerinde oturmuĢ iken müezzin ezan okudu da: Allâhu Ekber Allâhu Ekber dedi. Muâviye de: Allâhu Ekber, Allâhu Ekber dedi. Müezzin: EĢhedu en lâ ilahe ille'llâh dedi. Muâviye: Ben de (buna Ģehâdet ederim), dedi 1415[76]. Müezzin:
1413[74] "Rasûlullah'ın bîr müezzini bulunurdu" demek, cumua için yalnız bir müezzin ezan ve ikaamet eder idi demektir ki, o da Bilâl HabeĢî idi. Yoksa Rasûlullah'ın birden ziyâde müezzini yok demek değildir. Nitekim ramazânda sahur vakti Bilâl HabeĢî ezan okur, sabah namazı için de Ġbnu Ümmi Mektûm okur olduğu-sabittir. 1414[75] Kerîme rivayetinde "cevâb verir" yerine "ezan sözlerini söyler" tarzındadır. 1415[76] Sünnet olan teĢehhüd lâfızlarını aynen tekrar etmektir. Kısaltarak "Ben de" yâhud "Ben de Ģehâdet ederim" demek caiz ise de, teĢehhüdü tam lâfzıyle te-berrük etmek daha iyidir. Bu hadîsin daha evvel geçen rivayetinde Hayye ale's-salât.. dedikten sonra Lâ havle velâ kuvvete illâ billah dediği haber
1035
EĢhedu enne Muhammeden rasûlullah dedi. Muâviye: Ben de (buna Ģehâdet ederim), dedi. Müezzin ezan okumayı bitirince Muâviye: Ey insanlar! Ben RasûluIlah(S)>ın,bu'ma-kaamda (yânı bu minber üzerinde) oturur ve müezzin ezan okurken benden iĢittiğiniz bu sözleri söyler.olduğunu iĢitmiĢimdir, dedi 1416[77]
23- Ezan Okunması Esnasında Minber Üzerinde Oturmak Babı1417[78]
38-.......Sâib ibn Yezîd (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Cumua günü ikinci ezan okunmasını, mescid ahâlîsi çoğaldığı zaman Usmân (R) emretti ve cumua günü
verilmiĢti. Nitekim diğer rivayetlerde Muâviye'nin ezan lafızlarını evvelinden sonuna kadar müezzinin dediği gibi peyderpey tekrar ettiği ve yalnız orada Hayy'ale'hre, Havkale ile mukaa-bele eylediği tafsîlen beyân ediliyor. Havkale; "Allah'a ma'siyetten tahavvul ancak Allah'ın verdiği ismet ile tâate kuvvet ve iktidarda ancak O'nun yardımı ile hâsıl olabilir" ma'nâsmadır. 1416[77] Bundan, müezzine cemâat gibi imâmın da cevâb vermesinin sünnet olduğu; imâmın hutbeye baĢlamadan evvel tekellüm etmesi mubah ve minberde iken ilim Öğretmesi caiz olduğu anlaĢılıyor. 1417[78] Yânî ezânm okunma süresi kadar oturmak.
1036
ezan okunması, imâm minbere oturduğu sıra idi.
24- Hutbe Önünde Ezan Okunması Babı
39-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Ben Sâib ibn Yezîd'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr ve Umer zamanlarında cumua günü ezan, birincisi imâm cumua günü minber üzerine oturduğu sırada idi. Sonra Usmân (R)'ın halifeliği zamanında insanlar çoğaldığında Usmân cumua günü üçüncü ezanı emretti de, bu ezan Zevrâ üzerinde okundu. Binâenaleyh iĢ bu minval üzere (yânî iki ezan, bir ikaamet üzerine) sabit oldu 1418[79].
1418[79] Bu rivayetlerin birinde Ġkinci te'zîn, öbürlerinde üçüncü nida, üçüncü te'zîn, üçüncü ezan denilmesi hep bir ma'nâyadrr. Maksad Hz. Usmân zamanında emrohı-nan ilk ezandır ki, biz buna dıĢ ezanı ta'bîr ederiz. Bundan sonra hatibin minbere oturduğu sıra okunan ikinci ezana da iç ezanı deriz. Bunların üçüncüsü de namaza baĢlamak için yapılan ikaamettir. Ezan ile ikaamete "nidâeyn" ve "ezâneyn" dahi denir. Bu i'tibâr ile, târih bakımından sonra baĢlamıĢ olan dıĢ ezanına üçüncü nida veya üçüncü ezan denildiği gibi, kaameti dikkate almaksızın hâss ma'nâsıyle ezan düĢünülüp, ikinci ezan dahi denilmiĢtir. Hulâsa, Peygamber zamanında cumua için birinci rîidâ hatîb minbere oturduğu zaman mescidin kapısı üstünde okunan ezan; ikinci ezan da hatîb inerken edilen ikaamet idi. Usmân
1037
25- Hutbenin Minber Üzerinde Yapılması
Babı
Enes ibn Mâlik (R) de: Peygamber (S) minber üzerinde hutbe yaptı, demiĢtir1419[80].
40-....... Bize Ebû Hazım ibnu Dînâr (140) Ģöyle tahdîs etti: Minberin hangi ağaçtan yapıldığında münâkaĢa eden bir takım kimseler, Sehl ibn Sa'd esSâidî'ye geldiler de, ona bu mes'eleyi sordular. Bunun üzerfne Sehl Ģöyle dedi: Vallahi ben onun neden yapıldığını bilmekteyim. Ve yine yemîn olsun ki, ben onu ilk kurulduğu günü de, Rasûlullah'ın ilk defa üzerine oturduğu günü de görmüĢümdür. Ra-sûlullah (S) Ensâr kadınlarından fulân kadına -Sehl, bu kadının
zamanından beri kararlaĢmıĢ olan icmâ' ve teamüle göre de birinci nida, cumua vaktinin girmesiyle okunan dıĢ ezan; ikinci nida hatîb minbere oturduğunda okunan iç ezanı; üçüncüsü de ikaamettir. tzâ nudi-ye âyetindeki nidadan murâd da, ilk okunan ezan olmak lâzım geleceği aĢikârdır. Çünkü birinci ezan okununca, zikrullaha sa'yin Ģartı olan çağınlma vâki' olmuĢ olur.. (Hakk Dîni, IV, 4963). 1419[80] Buhâri Enes'in bu hadîsini Ġ'tisâm ve Fiten Kitâblan'nda uzun olarak mevsûlen rivayet etmiĢtir.
1038
ismini söylemiĢtir:- "Marangozkölene emret de, benim için insanlara hitâb ettiğim zaman üzerine oturabileceğim, tahtalardan birĢey yapsın " buyurdu. O kadın da o kölesine emretti. O da Gâbe'nin ılgın ağaçlarından onu yaptı. Sonra onu getirdi. Kadın Rasûlullah'a haber yolladı. O da emretti, iĢte Ģuraya konuldu. Sonra Rasûlullah'ın bunun üzerinde Ģöyle namaz kıldığım* gördüm: Rasûlullah minber üzerinde tekbîr aldı, sonra yine minber üzerinde iken rukû'a vardı. Sonra geri geri aĢağıya indi de minberin dibinde secde etti. Sonra yine minber üzerine dönüp tekrar etti. Böylece iki rek'at namazı bitirince, Rasû-lullah insanlara döndü de: "Ey insanlar! Bu gördüğünüz Ģeyleri ancak bana uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yaptım" buyurdu 1420[81].
1420[81] Bu hadîs biraz değiĢik lâfızla Kitâbu's-Salât'ta da geçmiĢti. Bu hadîsten iki üç adımlık hafif yürüyüĢün namazı bozmadığı, öğretmek kasdıyle imâmın cemâatten biraz yüksek bir yerde durması caiz olduğu gibi, hutbe için minber yaptırmanın da müstehâb olduğu anlaĢılır. Minberin kıbleye karĢı durulunca mihrabın sağ tarafında bulunması da müstehâbdır. Minber olmazsa imâm yüksek bir yer seçer. Böyle bir yer de yoksa, sünnete uyarak ayağı yerden kesecek bir ağaç parçası üzerine çıkmalıdır. Nitekim minber yapılmadan evvel Peygamber bir
1039
41-....... Bana Yahya ibnu Saîd haber verip Ģöyle dedi: Bana Enes'in oğlunun oğlu haber verdi ki, o Câbir ibn Abdillah'tan iĢit-miĢtir. Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Bir hurma kütüğü vardı, Peygamber (S) hutbe yaparken- onun üzerinde dururdu 1421[82]. Kendisi için minber konulduğu zaman biz bu kütükten, gebeliği on aylık develerin iniltisine benzer sesler iĢittik. Tâ ki Peygamber (minberden) inip de elini onun üzerine koyunca (sustu) 1422[83]. Süleyman ibn Bilâl, Yahya ibn Saîd'den söyledi (o, Ģöyle demiĢtir): Bana Enes ibn Mâlik'in oğlu olan Ubeydullah'ın oğlu Hafs ha-beF verdi ki, kendisi Câbir ibn Abdillah'tan iĢitmiĢtir 1423[84].
ağaç kütüğü üzerine çıkardı. Bu hadîsten her yeni Ģeyde Ģükür ve teberrük olarak namaz ile baĢlamanın da müstehâb olduğu anlaĢılır 1421[82] Burası, elimizdeki nüshalarda "^ fyî( = Onun üzerinde dururdu)" Ģeklindedir. Bâzı rivayetlerde " O'( ^i (-Ona doğru dikilirdi -yâhud ona dayanırdı)" Ģeklindedir. 1422[83] Hadîsin baĢlığa uygunluğu, yânî delîl olan yeri "Peygamber minberden indi" sözünden anlaĢılır. Çünkü inmesi, minbere çıkmasından sonra olmuĢtur (Aynî). Parantez içindeki "sustu" lâfzı, Câbir'in Buhârî'deki rivayetinde vardır. 1423[84] Buhârî bu ta'Iîki, bu isnâd ile Alâmâtu'n-Nübüvve'de mevsûl olarak rivayet etmiĢtir. Buhârî bununla, hadîsin Enes'in
1040
42- Bize Âdem ibn Ebî Iyâs tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî Zi'b, Zuhrî'den; o da Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer'-den tahdîs etti. Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den minber üzerinde hutbe yaparken iĢittim (hutbesinde): "Her kim cumuaya gelecekse yıkansın" buyurdu 1424[85].
26- Hutbe, Hatib Ayakta Dikilerek Olur Babı
Enes de: Peygamber (S) ayakta dikilerek hutbe
oğlunun oğlundan geldiğini isbât etmiĢ oluyor. Bu hadîse "Hanînu cız'(= Hurma kütüğünün iĢtiyak feryadı)" hadîsi denir. Muhammed'in Peygamberliğinin delillerinden bir mu'cizedir. Bu vak'a bir cumua günü mescidde ve sahâbîlerin huzurunda cereyan etmiĢtir. Buhârî bunu Câbir ile Ġbn Umer'den rivayet etmiĢtir. Diğer muhaddisler de daha birçok sa-hâbîlerden rivayet etmiĢlerdir. Ibn'Hacer: Gerek, hurma kütüğünün inlemesi, gerek kamerin yarılması kıssaları hadîste mümârese sahibi olmayana yakîn ifâde etmese de, hadîsin tarîklerine muttali' olanlara kat'iyyet ifâde edecek derecede müstefîz olarak rivayet edilmiĢtir, der (Fethu'l-Bârî). 1424[85] Hadîsin baĢlığına delîl olan kısmı "Ben Peygamber'den minber üzerinde hutbe yaparken iĢittim" fıkrasıdır
1041
yaparken... demiĢtir 1425[86].
43-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sizin Ģimdi yapmakta olduğunuz gibi, ilk hutbeyi ayakta yapar, sonra oturur, sonra (tekrar ikinci hutbe için) ayağa kalkardı 1426[87].
27- Hutbe Yaparken İmam Yüzünü Cemaate Yöneltir 1427[88]; ve İnsanların da Yüzlerini İmama Yöneltmeleri Babı
Ġbn Umer ile Enes (R) imâma yöneldiler 1428[89].
1425[86] Buhârî Enes'in bu hadîsini tstiskaa'da bütünüyle mevsûlen rivayet etmiĢtir. Bundan bâb baĢlığında yazılmıĢ olan hutbe ve hitabe için ayağa kalkmak hükmü alınır 1426[87] Hutbe ve hitabe ayakta yapılır. Mazeretsiz oturarak hutbenin cevazında ihtilâf edilmiĢtir. "Onlar bir ticâret yûhud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar, seni ayakta bıraktılar.. "(el-Cumua:11) âyeti de bu hususta açık delildir. 1427[88] Bu hadîsi Ziya el-Makdisî, el-Muhtâre'sinde rivayet etmiĢtir. 1428[89] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir konuĢma, bir sohbet olduğu anlaĢılır. Böyle bir sohbette ve konuĢmada da söz söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle yapmak, söylenen ve öğretilen Ģeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder.
1042
44-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) Ģöyle demiĢtir: Günün birinde Peygamber (S) minber üzerine oturdu, bizler de çepçevre O'nun etrafında oturduk 1429[90].
28- Hutbe (Mukaddimesin)de Allah'ı Sena Ettikten Sonra "Amma Ba'du" Diyen Kimse Babı 1430[91]
Hutbe mukaddimesin d eki bu "Amma ba'du" sözünü Ġkrime, Ġbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den rivayet etti 1431[92].
1429[90] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir konuĢma, bir sohbet olduğu anlaĢılır. Böyle bir sohbette ve konuĢmada da söz söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle yapmak, söylenen ve öğretilen Ģeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder. 1430[91] Bu "Amma ba'du" la'bîrine Faslu'i-Hitâb denir; hutbe mukaddimesi ile asıl hutbeyi ayırır. "Amma ba'du" bir kelimedir ki, Arab hatîbleri emirler huzurunda inĢâd ettikleri hutbelerde duadan sonra söylerler."^ jua ii; = Benim sana olan duamdan sonra" takdirindedir. Ġlk defa Dâvûd aleyhi's-selâm, bir kavle göre Ka'b ibn Luey tekellüm etmiĢtir. Müelliflerin dibacelerde Amma ba'du kavilleri " UU% *JXl^jtj illljı ü' - Besmele, hamdele ve tasliye'den sonra" takdirinde olur (Kaamûs Ter., I, 1083).
1043
45-.......Bize HiĢâm ibnu Urve tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Fâtıma bintu'l-Munzir, Ebû Bekr'in kızı
1431[92] Buhârî bunu bu babın son hadîsinde mevsülen rivayet etti. Bu hadîslerin burada getirilmesi, hatibin Allah'a hamd ve sena ettikten sonra "Amma ba'dû" diyerek söze baĢlamasının sünnet olduğunu anlatmak içindir. .,. Buhârî bu bâbda, baĢlığa münâsebeti açık olan altı hadîs getirmiĢtir: Birincisi Esma bintu Ebî Bekr'in güneĢ tutulması hakkındaki hadîsidir. Bunda "Peygamber Allah'a lâyikıyle hamd etti, sonra Amma ba'du dedi, sonra kabir fitnesi kıssasını zikretti" vardır. Ġkincisi, Amr Ġbn Tağlib hadîsi ki, onda "Rasûlullah Allah'a hamd etti, sonra sena etti, ondan sonra da Amma ba'du dedi" vardır. Üçüncüsü, gece namazı hakkındaki ÂiĢe hadîsidir ki, onda da "Rasûlullah Ģehâdet kelimelerini söyledi, sonra Amma ba'du dedi" fıkrası vardır. Dördüncüsü Ebû Humeyd es-Sâidî hadîsidir. Onda da Peygamber'in namazdan sonra Ģehâdet kelimelerini söyleyip, lâyık olduğu sıfatlarla Allah'ı sena ettiği, ondan sonra da Amma ba'du dediği zikredilmiĢtir. BeĢincisi, Misver ibn Mahreme hadîsidir; onda da Rasûhıllah'ın ayağa kalktığı, Ģehâdet kelimelerini söylediği, ondan sonra da Amma ba'du dediği sabittir. Altıncısı, îbn Abbâs hadîsidir. Ġbn Abbâs: Peygamber minbere çıktı -ki bu hutbe Ġçin minbere son çıkıĢı olmuĢtu- Allah'a hamd ve sena etti, ondan sonra Amma ba'du dedi, demiĢtir. Bütün bu hadîslerde Peygamber'in Allah'a hamd ve senadan sonra Amma ba'du diyerek söze baĢladığı sabit oluyor. Demek ki, bunun sünnetliği birçok rivayetler ve muhtelif tariklerle sabittir. Hafız Abdulkaadir Rehâvî, içinde Amma ba'du bulunan hadîslerin tarîklerini araĢtırarak, bu lâfzı otuz iki sahâbîden rivayet edilmiĢ buluyor (Ġbn Hacer).
1044
Esma 'dan haber verdi. Esma (R) Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim. Ġnsanlar namaz kıl-maktalardı. Ben: Ġnsanların bu hâli nedir? dedim. ÂiĢe (güneĢ tutulduğunu anlatmak için) baĢı ile gökyüzüne doğru iĢaret etti. Ben: Bir âyet (yânî bir azâb yâhud kıyamet alâmeti) mi? diye sordum. ÂiĢe yine baĢıyla evet dedi. Esma Ģöyle dedi: (Bunun üzerine ben de namaza durdum) Rasûlullah namazı çok uzattı. Nihayet bana bir baygınlık geldi. Yanımda su dolu bir kırba vardı. Onun ağzını açtım ve ondan baĢıma su dökmeye baĢladım. Nihayet Rasûlullah namazı bitirdi, güneĢ de açılmıĢtı. Rasûlullah namazdan sonra insanlara hutbeye baĢlayıp; Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd ettikten sonra "Amma ba'du" dedi. Esma dedi ki: Tam bu sırada Ensâr'dan bir takım kadınlar konuĢup gürültü etmeye baĢladılar. Ben de onları susturayım diye yüzümü onların tarafına meylettirdim. Bundan dolayı "Amma ba'du" dan sonrasını iĢitmedim. ÂiĢe'ye: Rasûlullah ne dedi? diye sordum. ÂiĢe Ģöyle dedi: Rasûlullah Ģöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiĢ hiçbir Ģey kalmadı ki, bu makaamımda görmüĢ olmayayım. Ve Ģu da bana
1045
vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Mesîh Deccâl (yüzünden çekilecek) imtihanlara benzer yâhud 1432[93] ona yakın bir imtihan geçireceksiniz. Kabirde her birinize gelinecek de: Bu adam hakkındaki ilmin nedir? denilecek. Mü'min yâhud mûkın olan kimse -bu Ģekki HiĢâm söyledi-: O, Muhammed'dir, o Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de O'na îmân ettik, da'vetine icabet ettik, izine uyduk ve O'nu tamâmıyle tasdik eyledik, diyecek. Bu cevâb üzerine o kimseye: Yat da iyice uyu. Biz senin O zâta inanmakta olduğunu kat'iy-yetle bilmekteyiz, denilecek. Amma münafık yâhud Ģübheci olan kimseye gelince -yine HiĢâm terdîdli söyledi- ona da: Senin bu adam hakkındaki bilgin nedir? denilecek. O da: Ben bilmiyorum, insanların bir Ģey söylediklerini iĢittim, ben de söyledim, diyecektir." HiĢâm Ģöyle dedi: Yemîn olsun Munzir kızı Fâtıma bunları bana söylemiĢ, ben de aynen ezberlemiĢimdir. ġu kadar ki, Fâtima'nın kat'î söylemediği Ģeyleri ezberlemedim. 1432[93] Bu Ģekk, Esmâ'nın lâfzı hakkında ara yerdeki râvînin Ģekkidir.
1046
46-.......Bize Ebû Âsim, Cerîr ibn Hâzım'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben el-Hasen el-Basrî'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Bize Amr ibnu Tağlib (R) Ģöyle tahdîs etti: (Bir defa) Rasûlullah'a -Bahreyn'den-birçok mal yâhud bir çok esîr getirilmiĢti. Onu taksîm etti de bâzı kimselere atıyye verdi, bâzı kimselere atıyye vermedi. Sonra atiyye vermediği kimselerin gücenip Ģikâyet ettikleri haberi kendisine ulaĢtı. Bunun üzerine (hitâb etmek için) Allah'a hamd, sonra sena etti, ondan sonra da "Amma ba'du" diyerek Ģöyle buyurdu: "Vallahi ben atıyye vermediğim kimseyi, atıyye verdiğim kimseden ziyâde sevip dururken, yine birine atıyye verir (sevdiğime) atıyye vermediğim olur. Lâkin Ģu kadar var ki, ben bir takım kimselere, kalblerinde sabırsızlık ve hırs gördüğüm için mal veririm 1433[94]
1433[94] " £_j* " lügatte sabırsızlık, " £ii "da sabırsızlığın son derecesidir. " £j>*-" ve Ġ_ji*" bunlardan yapılmıĢ sıfatlardır. Helü" = Korkak ve tamâ'kâr diye de tefsîr edilmiĢ ise de, en uygun olanı Allah'ın Kitâbı'ndaki tefsirdir: ü-y* 'jAs ZJ- Wj l*jji- J^ <~* W &j* jM- ûı_j1Iı ö\ = ġübhesiz insan hırsına düĢkün (ve sabrı kıt) yaratılmıĢtır. Kendisine Ģerr dokundu mu feryadı basandır, ona hayır dokununca da çok c/mr/d/r"(el-Maâric: 19).
1047
Bâzı kimseleri de Allah Taâlâ'mn, kalblerinde yarattığı zenginlik ve hayra havale ederim (mal vermem). Amr ibn Tağlib de bu sonuncular arasındadır" 1434[95]. Râvî Amr ibn Tağlib: Vallahi Rasûlullah'ın bu kelâmına bedel kırmızı develere mâlik olmayı gönlüm istemez, demiĢtir. Bu hadîsi rivayet etmekte, Yûnus ibn Ubeydillah ibn Dînâr el-Abdî, ona mutâ-baat etmiĢtir 1435[96].
47-.......Bize Leys, Ukayl'den; o da Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Ġbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana Urve haber verdi; ona da ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) bir gece hücreden dıĢarıya çıktı, mescidde namaz kıldı. Bir takım insanlar da onun namazına uyup na-. mâz kıldılar. Sabaha girince insanlar bunu kendi aralarında Ġ konuĢtular. Bundan
1434[95] Peygamber'in bu sözü, Amr ibn Tağlib için büyük ve çok değerli bir menkabe-dir. Müteâkib1 ifadesiyle Amr, bu sözün değerini hakkiyle anladığını dile getirmiĢtir. 1435[96] Bu mutâbaatı Ebû Nuaym, Yûnus ibn Ubeydillah müsnedinde sahîh bir isnâdla mevsûlen rivayet etmiĢtir (Kastallânî)
1048
dolayı müteâkıb gece daha çok insan toplandı T ve yine Peygamber ile birlikte gece namazı kıldılar. Sabah olunca in-v sanlar yine konuĢtular. Üçüncü gece mescid ahâlîsi haylî çok oldu. t Rasûlullah yine çıktı, insanlar da O'nun namazına uyarak namaz kıl-a dılar. Dördüncü gece olduğu zaman mescid, ahâlîyi almaktan âciz r oldu (Peygamber onların yanlarına gitmedi). Nihayet sabah namazını kıldırmak için çıktı. Sabah namazını kıldırınca, insanlara yönelip Ģehâdet kelimelerini söyledi.'Sonra'Mmmâ ba'du"dedi ve:"ġu muhakkak ki dün geceki durumunuz bana gizli olmadı. Lâkin ben, gece namazı üzerinize farz olunur da sonra ondan âciz olursunuz diye endîĢe ettim" buyurdu. Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, bu hadîsi rivayet etmekte Ukayl'e mutabaat etmiĢtir 1436[97]
48- Bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġuayb, Zuh-rî'den haber verdi; o Ģöyle demiĢtir: Bana Urve, Ebû Humeyd es-Sâidî'den haber verdi: Ebû
1436[97] Buna göre Yûnus ibn Yezîd de aynı hadîsi Ġbn ġihâb'dan rivayet etmiĢ oluyor ki, bu mutâbaatı Müslim mevsûlen rivayet etmiĢtir.
1049
Humeyd, ona Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) bir gün öğle ile akĢam arasında bir namaz ardından hutbeye kalkıp teĢehhüd etti, Allah Taâlâ'ya hamd ve sena eyledi. Ondan sonra da "Amma ba'du" dedi. Bu hadîsi HiĢâm'dan; o da babasından; o da Ebû Humeyd'den; o da Peygamber (S) "Amma ba'du" dedi, diye rivayet etmekte Ebû Muâviye ile Ebû Usâme, Zuhrî'ye mutâbaat etmiĢlerdir. Muhammed ibn elAdenî ise Zuhrî'ye, Sufyân ibn Uyeyne'den sâdece "Amma ba'du" lâfzında mutâbaat etmiĢtir, hadîsin tamâmında değil "1437[98]
49-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Alî ibn Hüseyin (94) haber verdi. Mısver ibn Mahrame (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ayağa kalktı, ben ondan iĢittim ki, Ģehâdet kelimelerini söylediği zaman "Amma ba'du" diyordu.
1437[98] Bundan, hutbeye evvelâ teĢehhüd ve Allah'a hamdu sena ile baĢlayıp, sözü Amma ba'du ile fasi ettikten sonra, maksada giriĢmenin sünnet olduğunu anlatmıĢ oluyor. Bu iki mutâbaattan Ebû Muâviye'ninkini Müslim, Magâzî'de; Ebû Usâ-me'ninkini de hem Müslim, hem Buhârî Zekât'ta mevsûlen rivayet etmiĢlerdir
1050
Zubeydî Zuhrî'den rivayet etmekte ona mutâbaat etti 1438[99]
50-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir gün omuzu üzerindeki büyük bir ridâya sarınıp bürünmüĢ olarak ve baĢını da boz bir sarık ile bağlamıĢ olduğu hâlde minbere çıktı. Bu (hitâb etmek için minbere) son oturması oldu. Allah'a hamd ve sena etti. Sonra: "Ey insanlar! Yakınıma gelin" buyurdu. Sahâbîler O'na doğru toplandılar. Ondan sonra Rasûlullah "Amma ba'du" diyerek Ģöyle buyurdu: "Ġyi biliniz ki, bu Ensâr cemâati (günden güne) azalacaklar, baĢka kimseler ise çoğalacaklardır. Binâenaleyh Muham-med Ümmeti 'nden her kim herhangi bir Ģey üzerine vilâyet sahibi olup da bir kimseye zarar vermeye veya menfâat eriĢtirmeye muktedir olacak olursa, Ensâr'dan iyilik edenlerin iyiliğini kabul, kötülük edenlerin seyyiesinden vazgeçip affetsin" 1439[100]
1438[99] Bu mutâbaatı Taberânî, Müsnedu'Ģ-ġâmiyyîn'de mevsûlen rivayet etmiĢtir 1439[100] Peygamber'in Amma ba'du fasl hitabını Medine'deki
1051
29- Cumua Günü İki Hutbe Arasında Oturmak Babı
51-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir:
Cumua hutbelerinden evvel de kullandığı Müslim'deki Dımâd ibn Sa'lebe el-Ezdî (R) kıssasıyle de sabit oluyor: Ġbn Abbâs dedi ki: Dımâd Mekke'ye geldi. Bu, Ezdû ġenûe kabîlesine men-sûb olup, delilere nefes ederdi. Mekke ahâlîsinden bâzı beyinsizlerin Muhammed delidir dediklerini iĢitti. ġu adamcağızı görsem! Belki Allah benim eliml O'na Ģifâ nasîb eder, diyerek kalkıp görüĢmeye gitti. O'na kavuĢtuğunda: Yâ Muhammed, ben Ģu cinn çarpmasına nefes ederim. Allah Taâlâ dilediğine benim elimle Ģifâ ihsan eder, Nefes edeyim, ister misin? dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: diyerek söze baĢladı. Dımâd: Âmân! Bu sözlerini bana tekrar et, dedi. Rasûlullah tekrar etti ve üç kerre söyledi. Bunun üzerine Dımâd: Yemîn olsun ki, ben kâhinlerin sözlerini iĢittim, sihirbazların sözlerini iĢittim, Ģâirlerin sözlerini dinledim. Amma senin bu sözlerine benzer hiçbir söz iĢitmedim. Bu sözlerin, denizlerin en derin yerine bile vardı (bütün deryayı kapladı). Ver elini, seninle Ġslâm üzerine bey'at edeyim, dedi. Rasûlullah da onunla bey'atlaĢıp: "Bu bey'at kavmin nâmına da olsun mu?" diye sordu. O da: Kavmim adına da olsun, dedi... (Müslim, Cumua, Namaz ve hutbenin hafîf tutulması babı). Bu, Peygamber'in diliyle tebliğ edilmiĢ büyük bir taltiftir. Bunca mal ve can fedâkârlıklarıyle kazanılmıĢ yüksek mertebeler hakkında sâdık haberci be-yânıyle bildirilen ne büyük bir müjdedir! Son fıkrada zikredilen af, haddi gerektiren seyyielere Ģâmil değildir. Ġlâhî haddleri afvetmek hakkı, hiç kimseye verilmemiĢtir.
1052
Peygamber (S) iki hutbe yapar, aralarında oturur idi 1440[101]
30- Cumua Günü Hutbeye Kulak Tutup İşitmek Babı 1441[102]
52-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Cumua günü olduğu zaman mescidin kapısı yanında melekler durur, gelenleri Öncelik sırasıyle yazarlar. Erken gelenin meseli bir deve kurbân eden kimse gibidir. Ondan sonraki bir sığır kurbân eden gibi; ondan sonra bir koç kurbân eden gibi; ondan sonraki bir tavuk sadaka eden; sonra bir yumurta sadaka eden gibidir. Ġmâm 1440[101] Hutbeyi ayakta yapmanın ve iki hutbe arasında biraz oturmanın müekked bir sünnet olduğunda ihtilâf yoktur. Bâzıları bunun vâcib olduğu görüĢündedir. Çünkü Peygamber bu fiillerine ısrarla devam etmiĢtir. 1441[102] Hutbeyi dinlemek farzdır. îstimâ'm Ġnsât'tan farkı vardır. Ġnsât, söz söylememektir; istimâ' ise söylenen söze kulak verip iĢitmektir. Bu iĢte kemâl, insât ile istimâ' yânî susmak ile iĢitmeyi cem' etmektedir. Birçok müfessĠrler "Kur'ân okunduğu zaman derhâl onu dinleyin, susun; tâ ki merhamet olunasımz" (el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı Ģâmil olması sebebiyle Kur'ân ismi verildiğini zikretmiĢlerdir (Kastallânî).
1053
hutbeye çıkınca melekler sahîfelerini dürüp zikri dinlerler" 1442[103].
31- Bab: İmam, Hutbe Yaparken İçeriye Gelen Bir Kimse Gördüğünde Ona İki Rek'at Namaz Kılınması Emreder
53-.......Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü insanlara hutbe yaparken bir kimse geldi. Hemen Peygamber: "Yâfulân, sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O zât: Ha- yır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) kalk da iki rek'at namaz kıl" buyurdu 1443[104]
1442[103] Bu hadîsle meleklerin hutbeyi dinledikleri sabit olmuĢtur. Ġnsanların dinlemeleri ise evlâ tarikiyledir; çünkü insanlar ibâdetlerle mükelleftirler. 1443[104] Bu Tahiyyetu'l-Mescid namazıdır. Ġmâm hutbede iken tahiyyetu'l-mescid namazı kılmanın caiz, hattâmüstehâb olduğuna kaail olan ġafiî, Ahmed ibn Han-bel, Ġshâk ibn Râhûye ve fakîh muhaddislerin dayandığı delillerden biri, bu hadîstir. Bu imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı hutbede bulsa da-bu iki rek'atı kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi dinleyebilmek için bu iki rek'atı hafifçe kılması da müstehâbdır. Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da bil'akis hutbe esnasında namaz kılın-mayacağma kaaildirler. Hüccetleri, imâmı dinlemenin
1054
32- İmam Hutbe Yaparken Gelen Kimse İki Hafif Rek'at Namaz Kılar Babı
54-.......Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yaparken bir kimse girdi. Peygamber ona: "Namaz kıldın mı?" diye sordu. O: ±iayır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) iki rek'at namaz kıl" buyurdu 1444[105].
33- Hutbe Esnasında Elleri Kaldırmak
Babı
55-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yapmakta iken bir zât ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah! At sürüleri helak oldu, davar
vucûben emredilmiĢ olmasıdır. 1444[105] Bu hadîs Câbir, Enes, Ebû Hureyre, Sehl Ġbn Sa'd ve Ebû Zerr'den de rivayet edilmiĢtir. Müslim'in Câbir'den olan rivayetlerinin birinde, Peygamber o kimseye: "Yâ Suleyk, kalk da iki rek'at namaz kıl, lâkin hafif tut" buyurduktan sonra cemâ-te dönüp:"Herhangibiriniz imâm hutbede iken mescide gelecek olursa iki rek 'at namaz kılsın. Bu namazı da hafif tutsun" buyurmuĢtur.
1055
sürülen helak oldu. Allah'a, bize yağmur vermesini duâ ediver! dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini uzattı ve duâ etti 1445[106].
34- Cumua Günü Hutbe Esnasında Yağmur Duası Babı
56-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) zamanında insanlara bir kıtlık isabet etti. Bir cumua günü Peygamber hutbe yaparken bir bedevi Arab ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, çoluk çocuk da aç kaldı; bizim için Allah'a duâ ediver, dedi. Rasûlullah iki elini kaldırdı ki, biz o sırada gökyüzünde hiçbir bulut parçası görmüyorduk. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun, bulutlar dağlar misâli gökyüzünü kaplamadıkça Rasûlullah ellerini indirmedi ve minberinden de inmedi. Nihayet
1445[106] Buhârî, hadîsten evvel Enes ibn Mâlik'e varan iki senedini vermiĢtir. Hadîsten, baĢlıktaki el kaldırmaktan maksadın hutbe esnasında yapılan yağmur duâsın-daki el kaldırma olduğu anlaĢılıyor. Duâ ederken elleri gökyüzüne kaldırmak, Rabb'a karĢı tezellül ma'nâsı ifâde ettiğinden, duâ âdâbındandır
1056
yağmur tanelerinin O'-nun sakalı üzerinde yuvarlandığını gördüm 1446[107]. O günümüz, ertesi günü, daha ertesi günü ve ondan sonra gelen gün; tâ öteki cumuaya kadar hep üzerimize yağmur yağıp durdu. Ertesi cumua yine o bede-vî (Enes'in dediğine göre) yâhud bir baĢkası ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah, binalar yıkıldı, mallar boğuldu. Bizim için Allah'a duâ et, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah yine iki elini kaldırdı da: "Allâhum-me havâleynâ velâ aleynâ = Yâ Allah, etrafımıza (yağdır), üzerimize değil" diye dua etti 1447[108]. Bunu söylerken de eliyle hangi cihetteki
1446[107] Gerek buradaki, gerek diğer rivâyetlerdeki sözler, hep Peygamber'in duasının Allah katında çabucak kabul edildiğini gösterir. Duayı müteâkib hemen bulutlar peyda olmuĢ ve daha hutbe tamamlanmadan sakalım ıslatmıĢtır. Bulutların hücumunu görüp de hutbeyi kesmek ve namazı hemen kıldırıp cemâati evlerine göndermek varken, ıslanıncaya kadar minberde kalması tesadüfi değildir. Ġlâhî lütuf eserinin, vücûduna bi'1-fiil değmesini arzu etmiĢtir. 1447[108] Bedevinin yâhud ikinci gelen bedevinin rahmet ve ni'met olan yağmurun kesilmesi dileğinde bulunması ve bu dileğin Peygamber'ce yerine getirilmesi, çoğa vardığında yağmurun kesilmesi için de duâ etmenin caiz olacağını gösterir. Buna Askalânî "= Havayı açma niyazı" demiĢtir. Ancak bu ikinci duanın . kerem ve ni'met bolluğundan usanç gelmiĢcesine edilmeyip, rahmet ve ni'metin devamım istirham ile beraber yalnız vebal ve
1057
buluta iĢaret ediyor idiyse, orası açıldı ve Medîne (üstü açık) bir alan gibi oldu. Kanat Vâdîsi bir ay mütemadiyen aktı ve herhangi cihetten kim geldi ise bol bol yağmur yağdığını söyledi 1448[109].
35- Cumua Günü İmam Hutbe Yaparken Susmak ve O Sırada Yanındaki Arkadaşına "Sus" Diyen Kimse de Lağv Yapmıştır Babı
Ve Selmân, Peygamber'den: Ġmâm konuĢtuğu zaman (herkes) susar (buyurdu), dedi 1449[110].
57-.......BanaSaîdibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, onadaEbû Hureyre (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S): "Cumuagünü imâm hutbe yaparken sen (yanındaki) arkadaĢına 'Sus (dinle)' desen, yine
zararın kalkmasını istemek tarzında olması Ģükran âdâbındandır. 1448[109] Bu hadîs de Peygamber'in açık mu'cizelerindendir. Evvelki cumuada olduğu gibi bu cumuada da duasının sür'atjle kabul edilmiĢ olduğu görülüyor. 1449[110] Buharı bunu "Cumua için yağ sürme bâbı"nda uzunca olarak mevsûlen rivayet etmiĢti.
1058
lâğv etmiĢ olursun" buyurdu 1450[111].
36- Cumua Günü Kendisinde Duanın Kabul Edileceği Saat Babı1451[112]
58-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir:
1450[111] el-Lağv:.. tekellüm eylemek ma'nâsınadır... vei'tibâr edilmeyen herze ve bîhû-de nesneye denir, fiillerden ve kavillerden de umûmîdir (Kaamûs Ter.). Bu ta'rîfe göre lağv, sözlere ve fiillere Ģâmil olduğundan, cumua sevabını eksiltici veya giderici bir kusurdur. Hatibi dinlemekten insanı men' eden her söz ve fiil, lağv'dır. Bu hadîsten hutbe esnasında her nevi' kelâmın nehyedildĠği anlaĢılıyor. Zîrâ ġârî'in emrine muhalif olarak,o sırada söz söyleyen kimseye "Susı" veya "Dinle" demek, ma'rûfla emretmektir. Ma'rûfla emretmek de farzdır. Böyle, bir farzın edası için söylenmiĢ tek bir kelime yasak olursa, baĢka kelâmın ya-saklığı evleviyette kalır. "Ġmâm hutbe yaparken" kaydından, insâtın emredilmiĢ ve kelâmın neh-yedilmiĢ olmasının hutbe zamanına has olduğunu anlatmak içindir. 1451[112] Saat, lügatte uzun olsun, kısa olsun mutlaka bir zaman demektir. Bundan dolayı gece ile gündüz toplamının yirmidörtte birine saat denildiği gibi, gündüz ile gecenin onikiĢer cüz'e taksîm Ġle 'i'tibâr ettikleri zaman uzunluklarına da saat denilmiĢtir. Bu saat, Kadir Gecesi ve Ġsmi A'zam gibi mübhem bırakılmıĢ kıymetli bîr zaman parçasıdır. Gizli birakılmasındaki incelik de açıktır. Ġcabet saatini kollayan kimse, günün hangi cüz'ünde olduğunu bilmeyince, o saate râstgelir diye bütün gün kalbini huzur içinde tutup zikre, duaya devam eder ve dünyâ vesveselerinden uzaklaĢmaya çalıĢır
1059
Rasûlullah (S) cumua gününü zikretti de: "Onda bir saat vardır ki, müslümân olan hiç bir kul kalkıp namaz kılarken o saate rastlayıp da Yüce Allah'tan bir Ģey istemeyedursun, ille O, bunu kendisine venV'buyurdu ve o saatin kısa olduğunu anlatmak için eli ile iĢaret etti 1452[113]. 113
1452[113] Hadîsin ibaresinden, duâ edenin namazda dikilmiĢ olmasının Ģart olmadığı da anlaĢılır, tcâbet saatinin girmesi, musallînin kıyam zamanına tesadüf etmesi yâhud vakit, namazı beklerken girmiĢ olsa da yine böyledir. Çünkü "Namazı beklemekte olan namazda gibidir" hadîsi sabittir (Buhârî, Müslim). Hulâsa, icabet saati kesin olarak ta'yîn edilmiĢ değildir. Gizli kalması da o vakte rast gelir umuduyla cumuanın ekser vaktini zikr, ibâdet ve duâ ile geçirmeye sebeb olduğu için ümmet hakkında ayrıca bir rahmettir. Peygamber'in baĢ parmağını, elinin ortasına tesadüf eden diğer iki parmağına basarak iĢaret etmesi icabet saatinin pek kısa olduğuna sarahaten delâlet eder
1060
37- Bab: Cumua Namazında (Bazı) İnsanlar İmamın Meclisinden Çıkıp Gittikleri Zaman, İmamın ve Kalıp Cemaatte Hazır Bulunanların Namazı Caizdir 1453[114]
59-.......Bize Câbir ibn Abdillah (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Biz Peygamber (S) ile birlikte (cumua) namazı kılacağımız sırada (ġâm tarafından) yiyecek yüklü bir kervan geliverdi. Ġnsanlar o kaafileye doğru yönelip gittiler. Nihayet Peygamber'in beraberinde on iki kiĢiden baĢka kalmadı 1454[115]. Onun üzerine iĢte Ģu âyet nazil oldu: "Onlar bir ticâret yâhud bir oyun, bir
1453[114] Buhârî, hâzır buiunmalanyle cumııanın sahîh olacak cemâat sayısının namazın sonuna kadar devamının, cumuanın sıhhati için Ģart olmadığına delîl getirmek istemiĢe benziyor 1454[115] Bu kervan Dıhye ibn Halîfe yâhud Abdurrahmân ibn Avf'a yâhud da ortaklık suretiyle her ikisine âid olup ġâm diyarından haylî erzak getirmiĢti. Medine ahâlîsi o sırada pek ziyâde ihtiyâç ve darlık içinde kıvrandıklarından, geliĢi i'lân edilince sahâbîlerden bir takımları, erzak satılıp tükenmeden tedârik edebilmek telâĢı ile oraya koĢuĢmuĢlar ve burada görüldüğü üzere ilâhî azara uğramıĢlardır. Âyetteki "Seni ayakta bıraktılar" nazmı, hâdisenin hutbe esnasında meydana geldiğine Ģübhe bırakmıyor. Peygamber'in yanından ayrılmayan oniki kiĢiden onu Cennetle müjdelenenler, ikisi de Bilâl ile Câbir yâhud Ammâr ile Ġbn Mes'ûd yâhud Bilâl ile Ġbn Mes'ûd Ġdi. Bu isimler baĢka baĢka rivayetlerde zikredilmektedir.
1061
eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar da, seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın yanındaki, eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır ve Allah rızık verenlerin en hayirltSldir" (el-Cumua: II) 1455[116].
38- Cumuadan Sonra ve Önce Kılınan Namaz Babı 1456[117]
60-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S) öğle namazından evvel iki ve ondan sonra yine iki, akĢam namazından sonra da kendi
1455[116] Ayetteki "ev = yâhud" terdîd harfi, mescidi terkedenlerin kimi ticâret, yânîalıĢ veriĢ etmek, kimi de panayır yerini görüp gönül eğlendirmek kasdıyle gittiklerini gösterir. Âyetteki Ġlâhî azarlama ve tevbîh, ayrı ayrı her iki taifeye de râci' olur. Bu hadîste zikrolunduğu üzere, cemâatin dağılma hâdisesi, âyetin inmesinden evvel vâki' olmuĢtur. Ondan sonra Ġse sahâbîler, bu Ġlâhî tevbihten gereken dersi aldılar da Ģu ilâhî övgüye hakk kazandılar: "öyle adamlar vardır ki, onları ne bîr ticâret, ne bir alıĢ veriĢ Allah 'ı zikretmekten, dosdoğru namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalb-terin ve gözlerin (dehĢetle) döneceği günden korkarlar" (en-Nûr: 37). 1456[117] Hadîs, evvel hakkında değil de sarîh olarak sonra hakkında geldiği için, Buhârî, âdetine aykırı olduğu hâlde sonra'yı evvel'den öne geçirdi.
1062
evinde iki rek'at namaz kılardı. Yatsı namazından sonra (yine evinde) iki rek'at kılardı. Cumua namazından sonra ise (mescidden kendi evine) dönmedikçe namaz kılmazdı. Lâkin evine dönünce iki rek'at kılardı 1457[118].
1457[118] Bu hadîste farz olan namazlara bitiĢik olarak kılınan Râtibe Sünnetleri'nm mik-dârı bildiriliyor.. Cumuadan evvelki râtibeden söz edilmemesi, cumua namazı öğle namâzına bedel olduğu için, müekked sünnetinin öğle gibi olduğunu anlatmak içindir. Yoksa cumuanın gerek ilk ve gerek son sünneti hakkındaki rivayetler, öğlenin sünnetleri hakkında olduğu gibi, müteaddiddir. Cumua farzından evvel de en az Ġki rek'at kılmak sünnet olduğunda Ģübhe yoktur. Ancak buradaki rivayette dikkati çeken cihet, Peygamber'in bu iki rek'atı dâima evinde kılmıĢ olmasıdır. iki rek'atlı oian cumua namazı, dört rek'atlı olan öğle namazına bedel olduğu cihetle böyle yapması, cumua farzının dörde ulaĢtırılabileceği vehmine meydan vermemek için idi. Cumuadan sonraki sünnetin rek'at sayısına gelince, bu hadîste Ġki ise de, dört; hattâ altı olduğuna dâir de rivayetler vardır. Cumuadan sonraki nafileler hakkında fakîhler üç taifeye ayrılmıĢlardır: Birinci taifeye göre, cumuadan selâm verince iki rek'at sünneti kılmak için eve dönmelidir. Bunların delîlĠ bu hadîstir. Ġkinci taifeye göre, cumua farzından sonra evvelâ iki, sonra dört rek'at kılınmalıdır. Üçüncü taifeye gelince, onlar arada selâm verilmeksizin dört rek'at kılınır, diyorlar. Halvette nafile kılmak, riyaya yer bırakmadığı için, nafilelerin evde kılınması, mescidde kılınmasından daha faziletlidir.
1063
39- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"Artık o namaz kılınınca yeryüzüne dağdın, Allah'ın /adlından arayın... " (ei-cumua: 10) 1458[119]
61-.......Sehl ibnu Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Ġçimizde bir kadın vardı. Su arkları kenarındaki tarlasında pazı bitkisi yetiĢtirirdi. Her cumua günü olunca pazıların köklerini söker, bir tencereye kor, sonra öğüttüğü bir avuç arpayı içine atardı ki, o kökler etli kemik manzarasını alırdı. Bizler cumua namazından çıkınca o kadına uğrar, selâm verirdik. O da bu yemeği bizlere yaklaĢtırır, biz de onu kaĢıklardık. Ve biz, kadının o yemeği için cumuanın çabuk gelmesini temenni eder dururduk 1459[120].
1458[119] Buhârî burada bu âyeti zikretmekle, âyetteki "dağıtın" ve "arayın" emirlerinin vücûb için değil, ibâha için olduğuna isabet etmiĢtir. Çünkü kullar cumua günü nida vaktinde cumua namazına ikaameden dolayı yeryüzüne dağılmaktan men' olunmuĢlardır. Namazlarını kılıp ayrıldıkları zaman yeryüzüne dağılmak ve Allah'ın zenginliğinden aramakla emrolundular. Bu emirler, en sahîh kavle göre ibâha içindir. Binâenaleyh namaz kılındıktan sonra hemen çıkmak vâcib olmayıp, mescidde kalmak da mubah olur. 1459[120] es-Silk: ...pâzî ta'bîr olunan nebata denir.. (Kaamûs
1064
62-.......Bize Ġbnu Ebî Hazım, babasından; o da Sem"den (yukarıda geçen) bu hadîsi tahdîs etti. Ebû Hâzım'ın oğlu Abdulazîz burada Ģunu ziyâde etmiĢtir: Biz (Peygamber zamanında) cumuayı kılmadan ne gündüz uykusuna yatar ve ne de kuĢluk yemeği yerdik, dedi 1460[121].
40- Gündüz İstirahatı Cumua Namazından Sonradır Babı
63-.......Bize Ebû Ġshâk el-Fezârî, Humeyd'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Enes (R)'ten iĢittim: Bizler cumuaya erken davranır, namazdan sonra da gündüz istirâhati yapardık, diyordu 1461[122].
Ter.). Bu hadîsin bâb baĢahğına uygunluğu, sahâbîler cumuadan ayrılmalarının ardından bu kadının pazı köklerinden hazırlar olduğu yemeği aramalarıdır. Bu hâl sahâbîlerin kanâatine ve dünyâ hırslarının olmadığına delâlet etmektedir. 1460[121] Buna göre cumua günlerinin gündüz uykusu ile kuĢluk yemeği, namazdan sonraya bırakılmıĢ oluyor. Diğer günlerde bu iki iĢ de kuĢluk vaktinde yapılmak âdet idi 1461[122] Tebkîr, daha evvel geçtiği üzere bir iĢe erken davranmak, cumuayı beklemek için öğleden evvel mescide gitmek ma'nâsına
1065
64-.......Sehl (R): Bizler Peygamber (S) ile birlikte cumua namazını kılardık; kaylûle yânî gündüz istirâhati ondan sonra olurdu, dedi 1462[123]. Hatime: Bu Cumua Kitabı 79 hadîs ihtiva etti. Bunlardan 64 tanesi mevsûldür. Muallak ve mutâbaalar ise 15 tanedir. Bunlardan Cumua'da ve daha önce de mükerrer olanları 36'dir. Hâlis olanı yâni tekrarsız olanı 43 hadîstir; bunların hepsi de mevsûldür... (Ġbn Hacer).
geldiği gibi, hemen zevalde öğle namazının ilk vaktinde namaz kılmak ma'nâsına da gelir. Kaile ve kaylûle, Ġçinde uyku olsun veya olmasın gündüz istirâhati veya gündüzün evvelinde, yânî kuĢluk vaktinde yapılan istirâhattir. 1462[123] Bu hadîs, biraz farklı bir rivayetle daha önce de geçmiĢti.
1066
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
12- EBVÂBU SALÂTİ'L-HAVF (Korku Namazı Bâbları)
1067
1- Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli (Babi) 1463[1]:
"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîĢe ederseniz, namazdankısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur.
1463[1] Bu bâblarda anlatılacak olan namaz, Salâtu'1-Havf, yâni korku zamanında cemâatle kılınacak namazdır. Yüce Allah: " Vj*j J3^^ »"^j ^jL^ > ijJüU-ijoi» .& - Namazlara ve bilhassa orta namaza devam ediniz, huĢu ve hudû' ile Allah için dîvân durun" (el-Bakara: 238) âyetiyle farz namazları husûsî vakitlerinde kılmaya devam etmeyi emir buyurduğu gibi bu farzın hiçbir veçhile sakıt olmıyacağını bildirmek için de: tfCrj jî VU-y ^ iıi = Fakat korkarsamz, o hâlde namazı yürüyerek yâhud süvârî olarak kılın... (el-Bakara: 239) buyurmuĢtur. Bu takdirde îmâ ile olsun yine namaz kılınacak demektir. Dînin direği olan namaz farzı, Ģehâdet kelimeleri gibi, hemen hemen hiçbir sebeb ile düĢmeyecek bir vecîbe olduğu için, ne sıhhat hâlinde, ne hastalık hâlinde, ne hazarda, ne seferde, ne kudret hâlinde, ne acz hâlinde, ne korku hâlinde ne emînlik hâlinde mükelleften düĢmez. Farzıyyeti hiçbir zaman çözülmez. Herhalde namaz ġehâdet kelimelerinden sonra, dînin en mühim rüknü olup, ii; nasıl imkân bulunabilirse kılınmak lâzımdır. Hiçbir hâlde sakıt olmaz. Hattâ n kudretsizlik zamanlarında yalnız bir baĢ, o da olmadığı takdîrde bir göz iĢaretiyle edâ edilmelidir. Korku namazının cemâatle edâ keyfiyyeti Kur'ân ile sabit olduğu gibi, sünnet ile de sabittir. Rasûlullah'm bu namazı birçok defalar ayrı ayrı suretlerde kıldırdığı sahîh rivayetlerle bilinmektedir. Bu namazın Kur'ân'dan olan delili el- Bakara: 238-239. âyetleriyle, en-Nisâ: 101-103. âyetleridir. Buhârî enNisâ'daki iki âyeti bâb baĢlığına almakla, evvelâ bu namazın Kur'ân'daki delilini en güzel Ģekilde göstermiĢtir.
1068
ġübhesiz ki, , kâfirler sizin apaçık düĢmânınızdır. Sen de içlerindebulunup da kendilerine namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir kısmı seninle birlikte dursun, silâhlarını (yanlarına) alsınlar. Bu suretle secde ettikleri zaman da arka tarafınızda bulunsunlar. (Bundan sonra) henüz namazını kılmamıĢ olan diğer kısmı gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar. O küfredenler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eĢyanızdan gafil olasınız da üstünüze derhâl bir baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyyet olursa, yâhud hasta bulunursanız silâhlarınızı koymanızda üzerinize vebal yoktur. (Fakat yine) bütün ihtiyat tedbîrlerini alın. ġübhe yok ki, Allah kâfirlere hor ve hakîr edici bir azâb hazırlamıĢtır" (en-Nisâ: 101-102) 1464[2]
1464[2] Bu âyet, bi'1-fĠĠI kıtal olmaksızın, yalnız düĢman
1069
1- Bize Ebu'l-Yemân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġuayb, Zuhrî'-den haber verdi. ġuayb dedi ki: Ben Zuhrî'ye: Peygamber (S) korku namazı kıldı mı? diye sordum. Zuhrî Ģöyle dedi: Bana Salim haber verdi ki,
hücumundan endîĢe edildiği zamanlarda korku namazının cemâatle edâ suretini mücmelen bildirmektedir. Bu âyete göre imâm cemâati ikiye böler. Bir takımı ilk rek'atı imâm ile beraber kıldıktan sonra düĢmanı bekleyip gözetlemek hizmetlerinden dolayı namaza iĢtirak etmemiĢ olan diğer takım, o rek'atı kılanların yerine geçip kendi yerlerini onlara terkederler ve ikinci rek'atı onlar imâm ile beraber kılarlar. Cemâatten her ferdin imâm arkasında kıldığı mıkdâr, âyetin zahirine göre iĢte böyle bir rek'at olup, diğer rek'at veya rek'atların nasıl tamamlanacağı da sünnet ile çeĢitli rivayetlerle sabittir. Korku namazı hakkındaki hadîslerin bu namazı çeĢit çeĢit suretlerde anlatması, Peygamber'in her birini birer vakitte "thtiyât tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar"(çn-Nisâ:10l) âyeti mantûkunca düĢman taarruzundan sakınmaya ve Ģerrinden korunmaya en elveriĢli vaziyeti ihtiyaten seçmiĢ olduğuna delâlet eder. Bundan dolayı namaz suretlerinde büyük ihtilâflar olmakla beraber, fakîhler tefcîh ettikleri suretlerden dolayı birbirlerini yanılmaya nisbet etmemiĢlerdir. Nitekim Ahmed ibn Hanbel bu namazların herhangisi kılınsa caiz olacağına kaa-ildir. Diğer imamlar da; korku namazı, hem düĢmandan korunmak, hem de farz olan Ġbâdeti yerine getirmek için teĢrî' edilmiĢtir. Kur'ân'daki vasıf ve ta'rîfte namaz fiillerini hasren ta'yîn için olmayıp, mümkin olan hâli hikâye için gelmiĢtir. Onun için bu iki maksad, rivayet edilen suretlerin herhangisi ile elde edilmek mümkin olursa yapılabilir, demiĢlerdir (Tecrîd Ter., 111,135136).
1070
Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ile birlikte Necd tarafına gazveye gitmiĢtim. DüĢmanın hizasına geldik, onlara karĢı safflarımızı düzdük. (Namaz vakti gelince) Rasûlullah (S), bize kıldırmak üzere namaza durdu. Bir kısım sahâbîler de O'nunla beraber namaza durdular. Diğer bir kısım ise yönünü düĢmana çevirdi. Rasûlullah kendisiyle birlikte olanlarla beraber rukû'a vardı ve iki defa secde etti. Sonra beraber namaz kılanlar henüz namaz kılmamıĢ olan taifenin yerlerine gittiler. Ötekiler de gelip Rasülullah'-ın arkasında namaza durdular. Rasûlullah onlarla beraber rukû'a varıp iki secde etti. Sonra selâm verdi. (Ondan sonra) o iki taifenin her biri nevbetleĢe namaza durup, kendi hesâblarına birer kerre rukû'a varıp ikiĢer secde ettiler 1465[3].
1465[3] Gerek âyette, gerek hadîslerde hep bu namazı cemâatte kılacakların iki taifeye ayrılacağı bildirilip, her taifenin diğerine sayıca nisbeti zikredilmemiĢ olduğundan, namaza baĢlayan taife ile evvelâ bekçilik için ayrılan taifenin mikdârlan birbirine nisbetle az veya çok olmasında be's yoktur. Yalnız üçten daha az olmaması gerekir (Tecrîd Ter,, III, 138). Korku namazı âyetleriyle bu husustaki hadîsler, fazla olarak cemâatle namaz kılmanın ehemmiyetini pek açık gösteriyor. Namazın cemâatle kılınabilmesi için baĢka hiçbir namazda caiz olmayacak, baĢka namazı ittifakla bozacak birçok hareketlerin
1071
2- Korku Namazının Yayalar ve Süvariler Olarak Kılınması Babı
"Râcü", ayakta duran demektir.
2-.......BizeĠbnu Cureyc, Mûsâ ibnu Ukbe'den; odaNâfi'den; O da Ġbn Umer'den tahdîs etti. Ġbn Umer (R), Mucâhid'in: "Müslümanlar Ġle düĢmanlar birbirine karıĢtıklarında namazı ayakta kılarlar" sözünde benzer bir söz söylemiĢtir 1466[4]. Ġbnu Umer
yapılmasına müsâade edilmiĢtir ki, yalnız olarak namaz kılındığı takdirde bunların hiçbirine hacet kalmaz (Tecrîd Ter., 111,138). Tehlike Zamanında Namaz: Kur'ân tarafından da buna mu'tâd dıĢı tafsilatla önem verilmistir(en-Nisâ:101-i03). ġunu demek istiyorum ki, fiilen muharebe devam ederken dahi ■-( günlük beĢ vakit namaz ve cemâat terkedilmez. Ġslâm askerleri bu suretle günde X , birçok defalar, bir dünyâ kazancı düĢünmeksizin Allah için döğüĢtüklerini ha-% tırlamıĢ olurlar. Bir hadîste "SavaĢanların, içinde yalnız Allah sözünün hâkim R olması maksadıyle döğüĢenler, cennete gidecektir" buyurulmuĢtur (Buhârî birkaç yerde; Ġslâm'da Devlet Ġdaresi, s.227). 1466[4] Bu hadîs, Zuhrî tankından Salim ibn Abdillah ibn Umer rivâyetiyle olan bundan evvelki hadîsin Nâfi' rivayetinde de olan ziyâdesidir ki, ötekinde yok idi. Müslim'deki Zuhri rivayetinde ise, Ġbn Umer:'1 Lfıj j_4 dJJ> j>'J^ -iJ^jiTijü eW ^'r- m* 'f =
1072
burada Peygamber(S)'den nakil olmak üzere Ģunu ziyâde etmiĢtir: "DüĢmanlar daha çok (olup da korku daha ziyâde) olursa yayalar ve binektiler olarak (yânı ayakta ve hayvan üstünde olarak) namaz kılsınlar"
Korku bundan da ziyâde olduğunda ise hayvan üstünde, yâ-hud yaya olarak ve yalnız îmâ ile yetinerek kılsın'' diyor. ĠĢte bu ziyâdeyi Buhârî, Ġbn Cureyc, an Mûsâ ibn Ukbe, an Nâfi', an Ġbn Umer isnâdiyle: Ġbn Umer, Mucâhid'in "Müslümanlar ile düĢmanlar birbirine karıĢtıklarında namazı ayakta kılarlar" sözüne benzer bir söz söylediğini haber verdikten sonra: Ve Ġbn Umer, Peygamber'den naklen... diyerek sevkediyor. Böylece bu ikinci rivayetin, bundan evvelki Salim rivayetinde olmayan metindeki lâfızları muhtevi bir ziyâdesi olduğunu göstermiĢtir. Buhârî, Mucâhid'in sözüne yalnız iĢaret edip, asıl rivayetin ne olduğunu ne burada, ne de kitabının baĢka yerinde zikretmemiĢ olduğundan, Mucâhid'in Ġbn Umer'Ġn sözü ile ma'nâca müĢterek olan ibaresi nedir, anlaĢılmıyor. Ancak Ġsmâîlî, elMüstahrac'inde Mucâhid'den: " y- Ujü ı^Iüı ıiı ^\% ij\h\ = Müslümanlar ile düĢmanları birbirine karıĢtığında artık yalnız baĢ iĢareti ile namaz kılınır" diye rivayet ettikten sonra, Buhârî'nĠn yine aynı isnâd ile Ġbn Umer'in de Mucâhid gibi: " ... Uîıî ı^Üüı im " dediğini ve ondan sonra ziyâde olarak merfûan: " ^liii Ju uij jî 'uii'j \jrjx* \ĠJ£ jıî = DüĢmanlar daha ziyâde olurlarsa, müslümânlar hayvanların üstünde ve yaya olarak ayakta namaz kılsınlar" dediğini rivayet eder... Bu îzâh ile Mucâhid'in Ġbn Umer'in sözüne benzeyen mevkuf rivayeti bilinmiĢ olur. Her ikisinden müĢtereken gelen rivayet de, Ġbn Umer'in ziyâdesi de anlaĢılmıĢ olur. Kaldı ki, metindeki ziyâde hakikatte merfû' mu, yoksa mevkuf mu olduğu bazılarınca tereddüde sebeb olduğundan, Buhârî "Peygamber : (S)'den...." demekle, merfû' olduğunu söylemiĢtir. Demek ki, metindeki ziyâdenin merfû' olması, Buhârî'ce daha râcih görülmüĢtür.
1073
1467[5].
3- Bab: Korku Namazında Musalülerin Bir Kısmı Diğer Kısmını Bekleyip Korur
3-.......Abdullah ibn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: 1467[5] Buna"Salâtu'l-musâyefe" yâni "Kılıç kılıca iken kılman namaz" denilmiĢtir. Salâtu'l-musâyefe'nin de (yânî kılıç kılıca iken namazın da) -fakîhlerin çoğunun re'yince- teĢrî' buyurulmuĢ olduğuna göre, namazın hiçbir özür ile düĢme- ; yeceğĠ bir kat daha tebeyyün eder. Bir müslümân için Allah'ı zikr borcu, dünyâ ■ yurdunun hiçbir zaman ve mekânında sakıt olmaz. Bu ve bu ma'nâdaki bunca , hadîslerin ve onlara müstenid ictihâdlann dayanağı Ģu âyettir: " Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah 'in dîvânına tam huĢu' ve tâ-atle durun. Fakat korkarsanız o hâlde namazı yürüyerek, yâhud süvârf olarak kılın. (Tehlikeden) emin olduğunuz vakit ise, yine Allah 't, size bilmediğiniz Ģeyleri nasıl öğretti ise o vech Ġle anın" (el-Bakara: 238-239). Ġmâm Mâlik, ġafiî ve Ahmed ibn Hanbel'e göre, Ġkinci âyet, mukaatele hâlinde de namazın vâcib olduğuna delildir. Hanefi imamlarına göre ise, âyette kıtal tasrîh buyurulmayıp, yalnız havf hâli zikredilmiĢ olduğuna bakarak, havf hâlinde birinci hadîste zikredilen suretlerle, Ġbn Umer'in dediği yâhud rivayet ettiği gibi Ģiddetli korkuda yânî düĢman tarafından mahsur olmak, her an çarpıĢmayı bekler olmak gibi ziyâde korku zamanlarında " ı^j y ^W> " âyetinin hükmünü icraya sıra gelir. Bunda musallî kıbleye yönelme ile mükellef değildir. Yoksa musâyefe ve kıtal esnasında namaz kıhnmayıp, sonradan edâ veya kaza edilir. Zîrâ yürüyerek, kılıç sallayarak düĢmana karĢı kendini savunmak yâhud düĢmanı öldürmek için ameli kesîri gerektiren fiiller ile namaz sa-hîh olmaz (Tecrîd Ter.,Ul,\4l).
1074
Peygamber (S) namaza kalktı, insanlar da O'nunla beraber namaza kalktılar. Peygamber tekbîr aldı, insanlar da O'nunla birlikte tekbîr aldılar. Peygamber rukû'a vardı, insanlardan bir kısmı da rukû'a vardılar. Sonra Peygamber secde etti, rükû' edenler de O'nunla beraber secde ettiler. Sonra Peygamber ikinci rek'at için kalktı, secde etmiĢ olanlar da kalktılar ve (geriye çekilip) öteki kardeĢlerine bekçilik etmeye koyuldular. Bu sırada (Peygamber'le birinci rek'atta rükû' ve'secde etmemiĢ olan) diğer taife geldi. Onlar da Peygamber'le beraber rukû'a varıp secde ettiler. Bu esnada cemâatin hepsi namaz içindedir, lâkin bir kısımları diğerlerine bekçilik ediyorlardır 1468[6].
1468[6] DüĢman kıble cihetinde olduğuna göre tasavvur edilecek olan bu ta'rîfe nazaran cemâatin hepsi birden Peygamber'e uyarak iftitah tekbîrini almıĢlar. Ġlk rek'-atın rükû' ve sucûduna yalnız bir takımları uyduktan sonra, ikinci rek'atta rükû' ve sucûdda öteki takım uyup, her bir takım namaz fiillerindeki arkadaĢlarına bekçilik etmiĢler. Bu iĢler esnasında hepsi de namaz içinde bulunmuĢlardır. Buna göre Peygamber her taifeye yalnız birer rek'at kıldırmıĢ, her bir taife yalnız bir rek'atla kalıp, diğer rek'atı kaza yânî itmam etmemiĢler. Bu tasvîre göre imâm iki, cemâat ise birer rek'at kılmıĢ oluyorlar. Hadîsin son fıkrası bâb baĢlığına açık olarak delâlet etmekte olan kısımdır.
1075
4- Kal'aların Mukaavemeti Esnasında ve Düşmanla Karşılaşma Sırasında Namaz Babı
Evzâî de Ģöyle demiĢtir: Eğer fetih zamanı yaklaĢıp namaz kılmaya kaadir olmazlarsa, îmâ ile namaz kılarlar. Herkes ayn ayrı namaz kılar, imâya da kaadir olmazlarsa, kıtale ara verilinceye kadar yâhud emniyette oluncaya kadar namazı geri bırakır, sonra iki rek'at kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa, bir rükû' ile iki sucûdden ibaret bir namaz kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa, kendilerine tekbîr kifayet etmez; namazı emîn olacakları zamana kadar geri bırakırlar 1469[7]. Mekhûl de buna kaail olmuĢtur 1470[8]. Enes ibn
Sahîh rivayetlerle sabit olan edâ suretleri müteaddid ve muhteliftir. Bundan Rasûlullah'ın korku namazını müteaddid defalar kıldırdığı ve düĢmanın her vaziyetine göre baĢka baĢka Ģekillerin muvafık geleceği anlaĢılıyor {Tecrîd Ter., IH, 125). 1469[7] Evzâî'nin bu sözlerini, Velîd ibnu Müslim, Kitâbu'tTefsîr'de zikretmiĢtir. 1470[8] Yânı Mekhûl de Evzâî'nin bu görüĢüne kaail olmuĢtur. Bunu da Abd ibn Hu-meyd, kendi tefsirinde mevsûlen Ģu lâfızla rivayet etmiĢtir: "Cemâat yerde namaz kılmaya muktedir olamadıkları zaman hayvanların sırtları üzerinde iki rek'at
1076
Mâlik de Ģöyle demiĢtir: Tuster Kal'ası muhasara edilirken tan yeri ağardığı vakitte hâzır bulundum. Kıtalin alevlenmesi Ģiddetlendi de, sabah namazını kılamadılar. Gün yükselmeden namazı kılamadık. Biz o namazı Ebû Mûsâ elEĢ'ârî ile beraber kıldık. KaPanın fethi de bize müyesser oldu". Yine Enes: "Bu namaza mukaabil dünyâ ve içindekilere mâlik olmak beni sevindirmez" demiĢtir 1471[9].
4-.......Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir:
kılarlar. Buna da muktedir olmazlarsa, bir rükû' iki secdeden Ġbaret bir namaz kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa emîn oluncaya kadar namazı geri bırakırlar, sonra yerde kılarlar.." 1471[9] Enes'in bu sözlerini, Ġbnu Sa'd ile Umer ibnu ġeybe, Katâde tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmiĢlerdir. Enes ibn Mâlik'in son cümlesinin tefsirinde ihtilâf edilmiĢtir: Enes'in "O namaza bedel" diyerek kasdettiği namaz, kaza olarak kılman bahis mevzuu namaz mı, yoksa îmâ ile kılınmayıp kazaya bırakılan namaz mı olduğunda sarihler görüĢ ayrılığına düĢmüĢlerdir. Fakat herhalde Enes Ģayet bu mezhebde değilse, onun kumandanı Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî'nin o mezheb-de olduğu anlaĢılıyor.
1077
Handak günü (güneĢ battıktan sonra) Umer gelip, KureyĢ kâfirlerine sövmeye baĢladı. Ve: Yâ Rasülallah, ikindiyi az daha güneĢ batmadan kılamaya-caktım, diyordu. Peygamber: "Vallahi onu henüz ben de kılamadım" dedi. Bunun üzerine Peygamber Buthân vadisine indi ve orada ab-dest aldı. GüneĢ batmıĢ iken ikindiyi kıldırdı, sonra onun ardından da akĢamı kıldırdı 1472[10].
5- Düşmanı Kovalayan Kimsenin ve Düşman Tarafından Kovalanan Kimsenin Hayvan Sırtında Îmaen Olan Namazı Babı
el-Velîd ibnu Müslim el-KuraĢî de Ģöyle demiĢtir: Ben Evzâî'ye: ġurahbîl ibnu's-Samt el-Kindî ile arkadaĢlarının hayvan üstünde namaz kıldıklarını zikrettim. Evzâî: Eğer namaz vaktinin kaçıp gideceğinden korkulursa, namaz iĢi bizce de böyledir (yânî böyle yapılmalıdır), dedi. Velîd (bunu rivayet ederken kovalayan kimse 1472[10] Bu hadîs Kitâbu Mevâkiti's-Salât; "Bâbu men salla bi'nnâs cemâaten ba'de zehâbi'l-vakf'de geçmiĢti.
1078
meselesinde Evzâî'nin mezhebini te'yîd için) Peygamberin "Hiçbir kimse ikindiyi Benû Kurayza'ya varmadıkça kılmasın!" kavlini hüccet getirmiĢtir 1473[11].
6- Bab 1474[12]
5-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ahzâb'dan dönünce Peygamber (S) bizlere: "Hiçbir kimse ikindiyi Benû Kurayza yurduna ulaĢmadıkça kılmasın" buyurdu. Oraya gidenlerin bâzıları yolda iken ikindi vakti girdi. Bâzıları: Oraya varmadıkça namazı 1473[11] Bunu Kitâbu's-Siyer'de zikretti. Taberîile.îbnu Abdi'1-Berr de bunu Evzâî'den baĢka bir tarîkle Ģöyle rivayet etmiĢlerdir: Dedi ki: "ġurahbîl, bir kal'ayı fethe çalıĢırken ashabına: Sabah namazını yere inmeden, hayvan sırtında kılın, dedi. Maiyyetinde olan Ester en-Nahaî yere inip kıldı. Emre muhalefetinden dolayı ġurahbîl ona çok kızdı..." ġurahbîl, kal'anm fethinden ümîtli olduğu için îmâ ile kılmıĢ ve sonra kal'ayı fethetmiĢtĠr. Ester de yaralanmıĢtır. DüĢmanın elden kaçırılması, canın elden gitmesi yâhud vaktin kaçıp gitmesi korkusu olunca, hayvan üstünde îmâ ile namaz kılmak, diğer insanlar gibi Evzâî'nin de mezhebidir. Bu hususta kovalayan ile kovalananın (tâlib ile matlûbun) farkı olmadığına iĢaret için, Buhârî evvelâ Evzâî'den bu kıssayı, ondan sonra da Ġbn Umer'in mevsûl hadîsini sevketmiĢtir. 1474[12] Burada isimsiz bir "bâb" sözü vardır. Asılda ve feri'de böyledir. Ebû Zerr rivayetinde ise bu düĢülmüĢtür.
1079
kılmayız, dediler. Diğer bâzıları da: Hayır, biz kılarız. O emirle bizden istenen bu (dediğiniz) değildir, dediler. Sonra bu iĢi Peygamber'e arzettiler. Peygamber (S) onlardan hiçbir kimseye darılmadı 1475[13].
7- Düşmana Baskın Esnasında ve Harbde "Allahu Ekber" Demek, Sabah Namazını Karanlıkta Kılmak; Baskın ve Harb Önünde Namaz Kılıp Tekbir Getirmek Babı
6-.......Bize Hammâd, Abdulazîz ibn Suheyb'den ve Sabit el-Bunânî'den; o ikisi de Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti (Enes Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S), sabah namazını Hayber yakınında alaca karanlıkta kıldırdı, 1475[13] Korku namazı ile hiçbir münâsebeti yokken, Buhârî'nin bu hadîsi burada getirmesi, bundan evvel ta'Iîkan zikrettiği kıssa ile alâkası olduğu içindir. Çünkü o kıssanın sonunda hüccet getirilen Peygamber'in emri, bu hadîsin bir fıkrasıdır. Bu hadîste bahis konusu, bir kısım sahâbîlerin îmâ ile hayvan üzerinde namaz kılmıĢ olmalarına dâir hiçbir nakil yoksa da, arkadaĢları gibi tâlib vaziyetinde olan diğer takım sahâbîlerin düĢmanı elden kaçırmak korkusu Ġle namazı geri bırakmaları zikredilmiĢtir. Böyle bir sebeble te'hîr etmek caiz olunca, vaktin kaçmasını beklemeyip, nasıl mümkin olursa îmâ ile kılmak evleviyyetle Caiz olur denmek istenmiĢtir (Tecrid Ter., 111,149150).
1080
sonra hayvanına bindi de: "Allâhu Ekber. Harıbet Hayberu. înnâ izâ nezelnâ bi-sâhati kavmin fe-sâe sahâbu'l-munzerîn = Allâhu ekber. Hayber harâb oldu gitti -yâhud harâb olsun-Biz bir kavmin yurdunu (basıp, içine) girdik mi, inzâr edilmiĢ olanların sabahı yaman olur" buyurdu 1476[14]. Hayber ahâlîsi dıĢarı çıktılar, sokaklarda koĢarak: ĠĢte Muhammed ve ordu, diyorlardı. Râvî: "Ha-mîs", ordu demektir, dedi. Nihayet Rasûlullah onlara gâlib geldi, mu-hâriblerini öldürdü, zürriyetlerini esîr aldı. Safiyye bintu Huyey evvelâ Dıhye el-Kelbî'nin milki oldu, sonra da Rasûlullah'ın milki oldu. Sonra Safiyye'ye hürriyet verip onunla evlendi. Safiyye'nin hürriyete kavuĢturulmasını da kendisine mehr yaptı. Râvî Abdulazîz ibn Suheyb, ; Sabit el-Bunânfye: Yâ Ebâ Muhammed! Enes'e, ona neyi mehr yaptı diye sen
1476[14] Hadîsin baĢlığa delîl olan yeri Enes'in: Rasûlullah Hayber'in yanıbaĢında bize sabah namazını, daha karanlık iken kıldırdı, sonra hayvanına bindi'de Allâhu Ekber.... buyurdu, sözleridir. Rasûlullah bu sözün son kısmını es-Saffât:177. âyetten iktibas etmiĢtir. Bu hadîste, her korkulu iĢe girerken ve sevinilecek iĢler sırasında tekbîr getirmenin meĢrû'luğu sabit oluyor. Çünkü tekbîrde, Allah'ın dînini izhâr etme ve sânını yüceltme vardır.
1081
sordun mu? dedi. Sabit de: Peygamber, Safiyye'ye hürriyetini mehr yaptı, dedi de gülümsedi 1477[15]. Hatime: Bu "Korku Namazı Bâbları" merfû ve mevsûĠ altı hadîs ihtiva etti. Bunlardan ikisi daha önceki bahislerde tekerrür etti. Dördü, bu bahse hâlistir... (Ġbn Hacer).
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
13- KİTÂBU'L-IYDEYN (Ġki Bayram Namazı Kitabı)
1477[15] Bu hadîs, "Uyluk hakkında zikredilen Ģey" babında uzun bir lâfızla geçmiĢti. Mağâzî ve Nikâh Kitâbları'nda da gelecektir.
1082
1- İki Bayram ve Bayramda Süslenmek Hakkında Bab 1478[1]
1-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Umer ibn Hattâb çarĢıda satılmakta olan kalın ipekten bir kaftan aldı. Müteakiben o kaftanı alıp Rasûlullah'a getirdi ve: Yâ Rasûlallah, bu kaftanı satın al da bayramda ve elçiler geldiği vakitler giyinip onunla süslen, dedi 1479[2]. Rasûlullah da ona: "Bu ancak (âhiretten) nasibi olmayan kimsenin giyeceği libâstır" buyurdu. Bundan sonra Umer Allah'ın dilediği kadar ikaamet etti. Sonra Rasûlullah ona dîbâcdan dokunmuĢ bir kaftan yolladı. Umer bu kaftanla geldi ve onu Rasûlullah'a getirdi de: Yâ Rasûlallah! Sen, bu 1478[1] Iydeyn — Ġki bayram, ramazân ve kurbân bayramlarıdır. Iyd( = bayram), her yıl tekerrür ettiği için, âdet veya avdet kökünden türemiĢtir. Bayramın geliĢiyle sevincin de avdet etmesinden yâhud Allah'ın, kullarına bayramda döndürdüğü ni'metleri çok olduğu içindir de denilmiĢtir (Kastallânî). el-Iyd, ayn'ın kesriyle.. ve cemiyyeti nâs olan ma'rûf güne denir ki, bayram ta'bîr olunur; senede iki kerre ider; biri oruçtan sonradır, arafesi urfîdir ve biri kurbân bayramıdır ki arafesi Ģer'îdir; avdet'ten yâhud âdet'ten alınmıĢtır. Sarihin beyânına göre cem'idır; haĢeb ma'nâsına olan cem'-ine karıĢmamak için vâv yaya ibdâl olundu (Kaamûs Ter.). 1479[2] Hadîsin bâb baĢlığına delîl olan kısmı burasıdır.
1083
ipekli cübbe âhirette nasibi olmayan kimsenin giyeceğidir, buyurmuĢtun; böyle iken Ģimdi bana bu ipekli cübbeyi gönderdin! dedi. Rasûlullah (S) da ona cevaben: "Onu satarsın ve bedeliyle bir hacetini görürsün" buyurdu 1480[3].
2- Bayram Günü Mızraklar ve Kalkanlar(la Oynanması) Babı
2-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: (Bayram günlerinin birinde) Rasûlullah yanıma girdi. O esnada benim yanımda Buâs harblerine âid ezgileri (def çalarak) okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp yüzünü çevirdi. Derken Ebû Bekr de girdi ve: Peygamber'in
1480[3] Peygamber'in, Umer'in isteğine karĢı olan inkârı, bayram için elbise tavsiye etmesine değil, tavsiye olunan elbisenin ipek olmasınadır. Bu hadîse göre, her kim olursa olsun ipekli giymek haram gibi anlaĢılırsa da, buradaki mücmelliği tefsîr edici olan diğer hadîsler delaletiyle, ipek kumaĢın yalnız erkeklere haram olup, kadınlara mubah olduğu anlaĢılır. Bayram için güzel elbise giyip süslenmek Kur'ân'da da tavsiye edilmiĢtir: " Ey Âdem oğulları, her mescid huzurunda zînetinizi alın (giyinin). Yiyin, için israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez" (el-A'râf: 31).
1084
yanında Ģeytân mızmârı mı? diyerek beni azarladı 1481[4]. Rasûlullah hemen ona döndü ve: "Onları bırak" buyurdu 1482[5]. Babamın zihni baĢka Ģey ile meĢgul olunca ben kızlara iĢaret ettim, onlar da dıĢarı çıktılar. Yine bir bayram günü siyahiler kalkanlar ve mızraklarla oynuyorlardı. Ya ben Pey-gamber'den (bakmağa izin) istedim, yâhud kendiliğinden: "Bakmak arzu ediyor musun?" dedi. Ben: Evet (istiyorum), dedim. Hemen beni arkasında yanağım yanağı üzerine gelecek Ģekilde ayak üstü di-keltti ve: "Haydin Er/ide oğulları!" dedi. Nihayet bakmaktan usandığımda: "Artıkyeter mi?" diye sordu. Ben: Evet, dedim. "Öyleyse git" buyurdu 1483[6].
1481[4] Mızmâr ve mezmûr, nefes Ġle çalman herhangi bir saza dendiği gibi gınâ'ya yânî ses ile okunan Ģeye de denir. Mızmâre'deki tâ, vahdet içindir. Câriye genç kız demektir; erkekteki gulâm gibidir. O kızların yanında deften baĢka âlet bulunmadığı için, burada mızmâr ve mezmûrlar, hep ses ile okunan Ģeylere hamledil-miĢtir. Ebû Bekr'in orada kızını azarlaması, bir babanın kızını, kocasının yanında azarlamasına, ona edeb dersi vermeye Ģer'î selâhiyeti olduğunu gösterir 1482[5] Bundan düğünlerde, bayramlarda sevinmenin, ölçüyü kaçırmaksızin oyun, eğlence, tegannî etmenin caiz olduğu hükmü alınmıĢtır. Hattâ bayramlarda sevinç izhâr etmek dînin Ģeâirindendir 1483[6] Siyahilerin oynadıkları oyun, kılıç-kalkan oyununa benzer
1085
3- İslam Ahalisi İçin Bayramların Sünneti (Yani Bayramların Yapılacak İşler) Babı
3-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den hutbe söylerken iĢittim; Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapacağımız ilk Ģey namaz kılmamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa
bir oyunmuĢ. Yalnız kılıç yerine harbe kullanıyorlarmıĢ. Harbe, kısa mızraktır. Buradaki siyâhî-ler HabeĢIĠler'dir. Diğer rivayetlerden bu HabeĢliler'in hem mescidde harb oyunu oynamıĢ oldukları ve harbelerle hücum ederken veya onlardan korunurken sıçrayıĢlarının raksa benzer bir oyun olduğu, hem de bunu bayramlarda oynamak âdetleri olduğu anlaĢılıyor... Mescidde silâh taĢımak ve oyun oynamak caiz değilse de, HabeĢliler'in evvelâ bu oyunu, hakikatte oyun değil, silâh kullanma mümârese ve idmanıdır. Ġkinci olarak o gün silâh taĢımaları kimseye zarar vermediği için bu tarzda gösteri yapmalarına izin verilmiĢtir. Hadîsteki Benû Erfide, HabeĢ kavminin lakabıdır. Bâzıları büyük-dedelerinin ismidir derler. Bir takımlarına göre, HabeĢliler'in rakseden soyuna denirmiĢ. Bâzı grupların semâ ve raksa delîl edindikleri hadîs iĢte budur. Söz ile olsun, saz ile olsun, mûsikî hakkında âlimlerin görüĢleri çeĢitlidir. Harâmlığına ve halâllığına kaail olanlar olduğu gibi, mes'eleyi tafsil edip bâzf Ģartlarla mubah görenler de vardır. Hadîsin zahiri Peygamber'in, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğu için, bu husustaki ruhsatı ve mübâhlığı ifâde etmektedir.
1086
muhakkak bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur"1484[7].
4-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Benim yanıma Ebû Bekr girdi. O sırada benim yanımda Ensâr kızlarından iki kız vardı ki, bunlar Buâs harbinde Ensâr'm birbirleri hakkında söyledikleri Ģiirleri tegannî ediyorlardı. ÂiĢe dedi ki: Bu iki kız tegannîyi san'at ve âdet edinmiĢ kızlar da değil idiler. Ebû Bekr: Rasûlullah'ın evinde Ģeytân mızmârları mı? dedi. Bu da bir bayram gününde olmuĢtu. Rasûlul-lah (S) ona: "Yâ Ebâ Bekr, her kavmin bayramı vardır; bu da bizim bayramımızdır" buyurdu 1485[8].
1484[7] Peygamber hutbe yaparken "îlk yapacağımız Ģey namaz kılmamızdır.. " diye haber verdiği namaz, yine ilk olarak yapılmıĢ oluyor. Çünkü bayram hutbesi namazdan sonra yapılmaktadır. Hadîsteki sünnet, ıstılah ma'nâsındaki yânî vucûb mukaabili olan sünnet değildir. Yol, hayât yolu, yaĢayıĢ tarzı ma'nâsma-dır. Bu ise vucûb ile nedb'den daha umûmî bir ma'nâdir. Buna göre hadîsin son fıkrası ise "Bizim gittiğimiz yoldan gitmiĢ olur" demektir... Buradaki sünnet lâfzından, gerek bayram namazının, gerek kurbân kesmenin sünnet veya vâcib olduğu hususunda müctehidler ayrı ayrı hükümlere gitmiĢlerdir 1485[8] Buâs harbleri, Ensâr'ın Evs ve Hazrec adlı iki kardeĢ kabilesinin, bir kavle göre 120 yıl kadar sürdürdükleri harblerdir. Nihayet Ġslâm'ın gelmesiyle helak olmak tan
1087
4- Ramazan Bayramı Günü Bayram Namazına Çıkıştan Önce Birşey Yenilmesi Babı
5-.......Bize HuĢeym tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Enes'in oğlu Ebû Bekr'in oğlu TJbeydullah, dedesi Enes'ten haber verdi. Enes ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) ramazân bayramı günü birkaç tane hurma yemeden, bayram namazına çıkmazdı, demiĢtir 1486[9]. Murecce' ibnu Recâ da Ģöyle dedi: Bana Ubeydullah tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Enes: Peygamber'in bu hurmaları tek adetli olarak yer idiğini tahdîs etti 1487[10].
kurtulup, kardeĢliklerini perçinlemiĢlerdir (Âlu Ġmrân:I03). Bundan evvelki babın haĢiyelerinde belirtildiği gibi Peygamber'in Ebû Bekr'e hitaben söylediği bu sözleri, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğunu ifâde etmektedir. Demek ki düğünlerde, bayramlarda bu gibi sevinç izhârı gösteriler meĢrû'dur. 1486[9] Ramazân bayramı namazından evvel birĢey yemekteki hikmet, orucun bayram namazı kılınıncaya kadar devam etmesi gibi bir vehmi gidermek ve aynı zamanda vücûda bayram namazı için kuvvet kazandırmaktır 1487[10] Bu ikinci tarîkin zikrindeki fâîde, Ubeydullah'm: Bana Enes tahdîs etti., diye tasrih etmesidir. Çünkü evvelki tarîkde an'ane ile idi. Bir de Murecce'in Hu-Ģeym'e mutâbaat etmesi fâidesi vardır.
1088
5- Kurban Bayramı Günü Yemeğinin (Bayram Namazından Sonra) Yenilmesi Babı
6-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: "Peygamber (S): "Herkim bayram namazından evvel kurbânım kesmiĢ ise tekrar etsin" buyurdu. Bunun üzerine bir kimse ayağa kalktı da: Bu, et yemek arzu olunan bir gündür, dedi ve komĢularının fakirlik ve ihtiyâçlarını zikretti. Peygamber (komĢularının fakirliği hakkındaki sözlerinde) o zâtı tasdîk etti gibi oldu. O zât: Benim yanımda, et için kesilecek iki davardan bana daha sevgili olan yaĢma girmemiĢ bir çepiĢ var, dedi 1488[11].
Hurmaları tek olarak yemesi Allah'ın vahdaniyetine iĢaret içindir. Nitekim Peygambenbu ma'nâyıjtelmîhen adetli olarak yaptığı iĢlerin hepsini tek olarak yapmak âdetinde idi 1488[11] Metindeki "Anâk" lâfzı, diĢi oğlağa denir. "eI-Cezâ";cîm'in 1 ve noktalı dâl'ın fethi ile seniyy kertesinden evvel, yânî yaĢı o kerteden eksik olan hayvana denir. Müennesi "Ceze'a"dir ve bu hayvana mezkûr zamanda isimdir. Bitecek ve düĢecek diĢe mülâbis olmaya. Sarihin beyânına göre seniyy, seniyye (ön) diĢini bırakmıĢ hayvana denir ki, çatal tırnaklı ve bütün tırnaklı olanlar üçüncü yılda bırakır. Ve deve altıncı yılda bırakır. Pes ceza', seniyy haddine varmayan hayvana denir. Mısbâh'm beyânı üzere kuzu ve oğlak ikinci seneye duhûlünde ve sığır, at dölleri, üçüncüde ve deve beĢincide ceza olur. Ve Ġbn Arabî dedi
1089
Peygamber o zâta bu çepiĢi kurbân etmesine izin verdi. Artık ben, bu ruhsat ondan baĢkalarına da sirayet etti mî, yâhud etmedi mi; bilmiyorum 1489[12].
7-.......el-Berâ ibnu Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bayram namazından sonra bize hutbe yaptı da: "Her kim bizim bu namazımızı kılar, (ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse, kurbân (sünnetin)e uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, kurbanlık namazdan evvel kesilmiĢ olur ve onun için kurbân (sevabı) yoktur" buyurdu. Bunun üzerine Berâ ibnu Âzib'in dayısı Ebû Burde ibnu Niyâr: Yâ Rasûlallah! Ben^ davarımı namazdan evvel kurbân
ki; ceza' vaktin Ġsmidir, yoksa bitecek ve düĢecek diĢe münâsebeti yoktur. Oğlak kısmı bir yaĢında ceza' olur ve bâzenkuvvetli olmakla daha önce ceza' olur. Türkçe'de ona çepiĢ ta'bîr olunur. Ve kuzu eğer anası babası gene Ġse yedi ayda ceza' olur, ki ona toklu ta'bîr'olunur ve koca dölü ise sekiz yâhud on ayda ceza' olur.. (Kaamûs Ter., III, 206-7). 1489[12] Müteâkib hadîste bu zâtın ismi tasrîh edilmiĢtir. Bu, yaĢma girmemiĢ çepiĢi kurbân etmesi ruhsatının yalnız o zâta has olduğu veya onun Ģahsında umumîlik ifâde ettiği görüĢleri ileri sürülmüĢtür. Hadîsin zahiri, bu ruhsatın hususîliğini ifâde etmektedir. Nitekim bu husus müteâkib hadîsin sonunda tasrih buyurulmuĢtur
1090
etmiĢ bulundum. Bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de, davarımın evimde boğazlanan ilk davar olmasını arzu ettim. Bu sebeble davarımı kestim de namaza gelmeden evvel sabah yemeğini yedim, dedi. Rasûlullah: "Senin bu davarın (kurbân davarı değil), yalnız yenecek et davarıdır" buyurdu. Ebû Burde: Yâ Rasûlallah, bizim henüz yaĢına basmamıĢ diĢi bir çepiĢimiz vardır ki, o bana iki davardan daha sevgilidir. (Onu kes-sem) benim için kurbân olarak yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin senden sonra hiçbir kimse için yeîmiyecektir" buyurdu 1490[13].
6- (Bayram Namazı İçin) Minbersiz Olarak Sahra Namazgahına Çıkış Babı
8-....... Ebû Saîd Hudrî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) ramazân bayramı günü ile kurbân
1490[13] Bir yaĢına girmemiĢ çepiĢin kurbân edilmeye elveriĢli olmadığı bu hadîsin son cümlesindeki sarahatten anlaĢılıyor. Nitekim cumhurun kavlince diĢi düĢmemiĢ, yaĢına basmamıĢ bir keçinin kurbân edilmesi caiz değildir. Toklu'ya gelince, öteden beri sahabe ve tabiînin ilim ehli olanları tarafından tecvîz edildiğini Tirmizî Sözen'inde zikretmiĢtir.
1091
bayramı gününde namazgaha çıkardı 1491[14]. Ġlk baĢladığı Ģey namaz olurdu. Sonra namazdan çıkar, cemâat (oldukları hey'ette) safflarmda otururlarken ayağa kalkar, onlara yönelerek kendilerine va'z eder, tavsiyelerde bulunur ve emirler verirdi. Hattâ o esnada bir askerî birlik göndermek isterse gönderir, yâhud baĢka bir Ģeyin yapılmasını emredecek olursa emreder ve ondan sonra namazgahtan Medine'ye dönerdi. Ebû Saîd Ģöyle dedi: Ġnsanlar (sünnete uygun olarak) hep böyle yapıp dururlarken, nihayet ya bir kurbân bayramında veya bir ramazân bayramı gününde
1491[14] Musalla, namaz kılınacak yer demektir. Hadîsteki musalla, yânî namazgah, Me-dîne'de, mescidin kapısına bin arĢın uzakta bulunan geniĢ bir meydanın ismidir. Bayramlarda namaz mescidde değil, orada kılınırdı. Bu hadîs bayram namazları için yağmur ve kar gibi bir özür olmadıkça, sahraya çıkmanın sünnet olduğuna delâlet eder. Sahrada bayram namazı kılmak, mescidde kılmaktan daha faziletlidir. Hanefîler buna kaaildir. Peygamber'in mescidi, Mescidi Harâm'-dan baĢka dünyâdaki bütün mescidlerden efdal iken, Peygamber, bayram namazlarını hep Medîne haricindeki namazgahlarda kıldırmıĢtır. Mâlikîler ile Hanbelîler'ce Mekke'den baĢka her nerede olursa olsun, sahrada kılınması ef-daldir. Mekke'nin istisnasının sebebi, Mescidi Harâm'ın fazîleti ile beraber geniĢliğidir. ġâfiîler'ce Mescidi Haram ile Eeytu'l-Makdis'de bayram namazı kılmak, sahrada kılmaktan efdaldĠr. Zîrâ bu iki mescid pek büyük Ģerefi hâiz olmakla beraber geniĢtirler ve onlara gitmekte daha ziyâde kolaylık vardır.
1092
Mervân ibn Hakem ile birlikte namazgaha çıktım. O zaman Mervân, Medîne Emîri idi. Namazgaha geldiğimizde bir de baktım ki, orada Kesîr ibnu'sSalt'ın bĠnâ ettiği bir minber var. Bir de gördüm ki, Mervân namazı kıldırmadan evvel o minberin üzerine yükselmeğe davranıyor! Ben hemen (mâni' olmak için) elbisesinden yakalayıp çektim. O da beni çekti. Nihayet o (benden kurtulup) minbere çıktı ve namazdan evvel hutbe îrâd etti. Ben ona: — Vallahi siz (Rasûl'ün sünnetini) değiĢtirmiĢ oldunuz, dedim 1492[15]. O:
1492[15] Ebû Saîd'in bu sözlerinden, hutbeyi bayram namazından öne almak ile bayram hutbesini de minber üstünde ilk yapan Mervân ibnu'I-Hakem el-Emevî olduğu anlaĢılıyor. Ġbn Hıbbân'm: Namazı kıldığı yerde ayakta olarak insanlara dönerdi" rivayeti ile ĠbnHuzeyme'nin: Bir bayram günü ayaklan üzere durup hutbe yaptı" rivayetine göre, Peygamber zamanında namazgahta minber yoktur, mesciddeki ağaç minber de oraya taĢınmamıĢtır.. Kesîr ibnu's-Salt el-Kindî büyük tâbiî'dir. Peygamber zamanında doğmuĢ, kendisi ve kardeĢleri daha sonra Medîne'ye gelip yerleĢmiĢlerdir. Bunlar Arab eĢrâfmdandır. Kesîr ibnu'sSalt sıka râvîlerdendir. Arab eĢrafından zengin bir kimse olup, Abdulmelik ibn Mervân'a bir aralık kâtiblik etmiĢtir. Ġkaametgâhı musallanın kıble cihetinde ve bitiĢiğinde olduğu için, ya kendiliğinden, yâhud bâzı rivayetlere göre, Mervân'ın emriyle o minberi kerpiçten bina etmiĢtir. Ağaçtan yapmaması açıkta ve hava te'sîrlerine ma'rûz olduğundandır.
1093
— Yâ Ebâ Saîd, senin o bildiğin Ģey gitmiĢtir (yânî onun hükmü kalmamıĢtır), dedi. Ben de: — Benim bildiğim Ģey, (dediğine göre) bilmediğim Ģeyden vallahi daha hayırlıdır, dedim 1493[16]. Bunun üzerine Mervân: — Namazdan sonra insanlar (bizi dinlemek üzere) karĢımızda oturmayacakları için, ben hutbeyi namazdan evvele aldım, dedi 1494[17].
1493[16] Burada mühim olan nehyî ani'l-münker yapılmıĢ olmasıdır. Emri bi'1-ma'rûf ile nehyi ani'l-münker hakkında Kitâb ve sünnette pek çok emirler vardır. Bunlar Ġslâm Dîninin kıvam ve bekaasmı te'mîn eden en mühim esaslardandır. Nitekim ; geçmiĢ ümmetlerin helak olmaları, hep Allah'ın ve Rasûlü'nün emir ve nehyine muhalefet zamanlarında sükût edip hakkı doğrultmada gevĢeklik göstermelerinden olduğunu Kur'ân'da okuyoruz. Sahîh hadîsler de bunu mükerreren te'-yîd eylemiĢtir. Ebû Saîd bu acı sözleri söyleyip münkeri nehy ettiği gün, Mervân, üzerlerinde nüfuzlu bir vâlî idi 1494[17] Bu cevâbına göre Mervân, hutbeyi kendi maslahatını gözeterek, kendi ictihâ-diyle namazın önüne geçirmiĢ oluyor.
1094
7- Bayram Namazına Yayan ve Binekli Gitmek, Namazı Hutbeden Evvel, Ezansız ve İkaametsiz Kılmak Babı 1495[18]
9-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S), kurbân bayramında ve ramazân bayramında (evvelâ) bayram namazını kıldırır, sonra namazın ardından da hutbe yapardı 1496[19].
10-....... Bize HiĢâm (ibn Yûsuf) haber verdi. Onlara da Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verdi. Atâ Ģöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) ramazân bayramı günü namaz yerine çıktı da hutbeden evvel namaza baĢladı 1497[20].
1495[18] Bu baĢlıkta üç hüküm vardır: Bayram namazına gitme sıfatı; namazı hutbeden evvel kılmak; bayram namazını ezânsız, ikaametsiz kılmak. BaĢlık altındaki hadîsler de bu hükümlerin delilleridir. 1496[19] Bu hadîste Rasûlullah'm evvelâ bayram namazı kıldığı, sonra hutbe yaptığı apaçık belirtilmiĢtir. Bu, baĢlıktaki ikinci hükmün delillerinden biridir. 1497[20] Bu da baĢlıktaki ilk iki hükmün delîllerindendir.
1095
Ġbn Cureyc Ģöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki Ġbn Abbâs Abdullah ibn Zubeyr'e bey'at olunduğu ilk zamanlarda ona: Ramazân bayramı günü bayram namazı için ezan okunmazdı; hutbe de muhakkak namazdan sonradır, diye haber göndermiĢtir 1498[21]. (Yine ibn Cureyc, aynı senedle Ģöyle dedi:) Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Ġbn Abbâs ile Câbir ibn Abdillah'tan Ģöyle haber verdi: Onlar: Peygamber zamanında ne ramazân bayramı gününde, ne de kurbân bayramı gününde (bayram namazı için) ezan okunmazdı, demiĢlerdir. Yine aynı isnâdla Câbir ibn Abdillah'tan: Atâ Ģöyle demiĢtir: Ben Câbir'den iĢittim; o Ģöyle diyordu: Peygamber (S) ayağa kalktı ve namaza baĢladı. Sonra namazın ardından insanlara hutbe yaptı. Allah'ın Peygamber'i hutbeyi bitirince, bulunduğu yüksekçe yerden indi; ve kadınların yanına geldi. Bilâl'ın eline dayanarak kadınlara va'z etti. Bilâl ihramını açmıĢtı. Kadınlar o elbisenin içine sadaka atıp duruyorlardı. 1498[21] Bu, 64 hicrî yılında Muâviye'nin oğlu Yezîd'in ölümünün akabinde olmuĢtu
1096
Seneddeki râvî Ġbn Cureyc Ģöyle dedi: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a: Bu günde imâmın hutbeyi bitirince kadınlar tarafına gidip, onlara va'z ve nasîhatte bulunmasını, üzerine vâcib görüyor musun? diye sordum. Atâ: Bu onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu yapmamakla bilmem ki ellerine ne geçer? cevâbını verdi 1499[22].
1499[22] Bu hadîslerden bilhassa Ģu hususlar sabit oluyor: a. Bayram namazlarının hutbeden evvel olduğu, b. Bayram namazları için ezan ve ikaametin meĢru' olmadığı, c. Bayram namazına yaya gitmenin faziletli olmasıyla beraber, binekli gitmenin de meĢru olduğu. Müellif Buhârî'nin, bayrama binekle gitme meĢrûiyyetini, Peygamber'in Bi-lâl'in eline dayanarak va'z etmesi fıkrasından çıkarmıĢ olması muhtemildir. Çünkü yorulup ihtiyâç duyunca mümkin olan kolaylıklardan faydalanmak esâstır. d. Kadınların da namazgaha çıktıkları. Kadınların hutbeyi iyice iĢitmemiĢ olmak ihtimâlinden ötürü ayrıca va'z ve nasîhata lâyık görülüp, sânlarına i'tinâ buyurulduğu görülüyor. Hadîsin sonundaki Atâ'nın sözü de son derece güzeldir. Ġslâm ümmetini idare edenler, erkek kadın bütün ümmet ferdlerini okutup eğitmekle kıyamete dek vazifelidirler. Bu öğretme ve eğitme vazîfesi, onlar üzerinde ilâhî bir haktır. Millet ferdlerini, erkek diĢi fark yapmaksızın okutup eğitmeyenler, bu hakkı ödemediklerinden ötürü, Allah katında sorumludurlar.
1097
8- Hutbe Bayram Namazından Sonradır Babı 1500[23]
11-....... Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr, Umer ve Usmân (Allah onlardan râzî olsun) ile birlikte bayram namazında hâzır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı.
12-.......Ġbn Umer (R): Rasûlullah (S), Ebû Bekr, Umer (R) her iki bayram namazını hutbeden evvel kılarlardı, demiĢtir 1501[24].
13-....... Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) ramazân bayramı günü yalnız iki rek'at namaz kıldırdı; ondan evvel de, sonra da hiçbir namaz kılmadı. Sonra yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların 1500[23] Hutbenin bayram namazından sonra olduğu bundan önceki bâblarda ve hadîslerde de geçmiĢti. Lâkin oralarda bu mes'ele, diğer mes'eleler içinde zikredilmiĢti. Burada ise husûsî bir bâbda yeniden yazılmıĢ ve mes'elenin ehemmiyetinden dolayı delîller daha tafsîlli olarak sıralanmıĢtır. 1501[24] Bu Ġbn Umer hadîsiyle, bundan önceki Ġbn Abbâs hadîsi bâb baĢlığının en kat'î delilleridir.
1098
bulundukları yere geldi, onlara sadaka vermeyi emretti. Kadınlar atmaya baĢladılar. Kadın taifesi artık halkalarını, gerdanlıklarını (BilâFin eteği içine) atıyor, atıyordu 1502[25].
14-.......el-Berâ ibn Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapacağımız ilk Ģey namaz kılmamızdır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurbân kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa, bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de namazdan evvel boğazlarsa, bu yalnız ehline takdim ettiği bir et demek olup, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti yoktur". Rasûlullah'm bu sözleri üzerine Ensâr'dan Ebû Burde ibnu Niyâr denilen bir zât: — Yâ Rasûlallah! Ben (davarımı namaza gelmeden önce) kesmiĢ bulundum. Bende yaĢına 1502[25] Bayram namazının yalnız iki rek'at olduğu, Peygamber devrinden bu güne kadar bütün müslümânlann fiilî icmâı ile de sabit olduğu gibi, bayram namazı tekbîrleri ve bayram namazında Peygamber tarafından okunan sûreler hakkındaki hadîslerle de sabittir. Bayram namazından evvei ve sonra hiçbir nafile namaz bulunmadığı hususunda da bu hadîs en kesin ve Ģübhe bırakmayan bir delîldir.
1099
girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah ona: — "Dediğin çepiĢi onun yerine kurbân et. Lâkin sonra da böylesi hiçbir kimse için kifayet etmiyecek yâhud: kurbân yerine geçmiyecektir"- buyurdu 1503[26].
1503[26] Bu hadîs, çok yakın bir lâfızla daha evvel geçmiĢ ve ilgili açıklamalar orada verilmiĢti. Burada Ģu kadar söyleyelim: Ebû Burde o çepiĢi sonra kurbân etmiĢtir. ..... Hadîsin son fıkrasından, bir çepiĢ kurbân etmiĢ olmak Ebû Burde'nin husûs yellerinden olduğu anlaĢılmaktadır. Çünkü ġeriat tebliğ edici, hükümlerden bâzısını bâzı kiĢilere hass kılabilir. Nitekim Ģâhidliği iki Ģâhid yerine geçmek de Huzeyme ibn Sâbit'in husûsiyetlerindendir. Bu hükmün Ebû Burde'ye hass olduğu bu Ģekilde anlaĢılmakla beraber, bâzıları buna, onun Ģahsında umûmîdir, demiĢlerdir. Ġleri sürdükleri delillerden biri de Ģudur: Buhârî'nin Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî'den rivayetine nazaran bu ruhsat Ebû Burde'ye mahsûs kalmamıĢtır. Ukbe Ģöyle diyor: Peygamber (S) kurbanlık olarak sahâbîler arasında taksim etmek üzere bana bir davar sürüsü verdi. Taksimden sonra benim elimde bir çepiĢ kaldı. Peygamber'e arz ettim. "Onu sen kurbân et" buyurdu (Udhıyeler Kitabı, Ġmâmın insanlar arasında kurbanlıklar taksim etmesi babı, 3. hadîs).
1100
9- Bayramda ve Harem Arazisi İçinde Silah Taşımanın Mekruh Kılınması Babı 1504[27]
Ve Hasen Basrî de: Müslümanlar, bir düĢman saldırısından korkuları olmadıkça, bayram günü silâh taĢımaktan nehyolunmuĢlardır, demiĢtir 1505[28].
15-.......Saîd ibn Cubeyr Ģöyle demiĢtir: Mızrak demiri tabanının çukuruna dokunup da ayağı üzengiye yapıĢtığı zaman, ben Ġbn Umer'in yanında idim. Hemen deveden indim ve mızrağı ayağından çıkardım. Bu vak'a Minâ'da oldu. Haccâc'a haber ulaĢtı da Haccâc, Ġbn Umer'i yoklamaya geldi. Haccâc: Ah seni yaralayan kimdir, bilseydik! dedi. Ġbn Umer: Beni yaralayan sensin, dedi. Haccâc: Bu nasıl söz? dedi. O da: Silâh taĢınmayacak bir günde silâh taĢıttın ve 1504[27] Bayramlarda ve Harem arazîsinde silâh taĢımanın mekruh, belki de haram olması, taĢıyan kimsenin dikkatsizlikle, bilhassa kalabalık yerlerde ve dar yollarda baĢkalarına zarar vermek ihtimâlindendir. 1505[28] Hasen Basrî'nin bu sözünü ma'nen te'yîd eden hadîsler,Ġbn Munzir,Abdurraz-zâk ve Ġbn Mâce tarafından yakın lâfızla rivayet edilmiĢtir. Harem'deki nehiy hakkında da Müslim, Câbir'den mevsûlen rivayet etmiĢtir: Rasûlullah (S) Mekke'de silâh taĢınmasını nehyetti".
1101
Harem'e silâh girmezken, oraya sen silâh soktun, cevâbını verdi 1506[29].
16-.......Saîd ibn Amr Ģöyle demiĢtir: Haccâc, îbn Umer'in yanına yoklamak için girdi, ben de onun yanında idim. Haccâc: O (yâ-nî îbn Umer) nasıldır? dedi. Ġbn Umer: Ġyidir, dedi. Haccâc: Seni kim yaraladı? dedi. Ġbn Umer de (Haccâc'ın bizzat kendisine ta'rîz ederek): Beni, silâh taĢımak halâl olmayan bir günde silâh taĢımayı emreden kimse yaraladı, dedi. Ġbn Umer bu sözüyle Haccâc'ı kasdediyordu 1507[30].
1506[29] Abdullah ibn Zubeyr vak'asım bertaraf ettikten sonra Abdulmelik ibn Mervân, Haccâc'a, Ġbn Umer'e hiçbir hususta muhalefet etmemesini yazmıĢ. Hâlbuki Ġbn Umer, -Sayrafî'nin nakline göre- mancınık kurup Ka'be'ye taĢ attırdığından dolayı Haccâc'ı muaheze etmiĢ olduğundan, bu emir kendisine pek ağır gelmiĢ ve bir desise ile Ġbn Umer'i öldürmeyi tasarlamıĢ. Bir adama mızrağını zehirleyip, yanlıĢlıkla olmuĢ gibi Ġbn Umer'e dokunuvermesini emretmiĢ. O da Arafat dönüĢünde o kalabalık içinde harbesiyle îbn Umer'in ayağını sıyırtıver-miĢ. Bir müddet sonra Ġbn Umer bu yaranın te'sîriyle vefat etmiĢtir. Bu, 72 yılında olmuĢtur (ez-Zubeyrî'nin Kitâbu'l-Ensâb'md&n naklen). 1507[30] Bundan önceki hadîste ibn Umer: "Beni yaralayan sensin" diye, yaralama fiilini sarih olarak Haccâc'a nisbet etmiĢti. Bu hadîste ise "Beni silâh taĢınmayacak bir günde silâh taĢımayı emreden kimse yaraladı" diyerek bir ta'rîz yapmıĢ
1102
10- Bayram Namazına Erken Davranmak
Babı
Ve Abdullah ibn Busr: ġu muhakkak ki, bizler Ģu saatte bayram namazını bitirmiĢtik, demiĢtir. Bu bitirme vakti de (kerahet vaktinin geçtiği) nafile kılma zamanıdır 1508[31].
17-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bizlere hutbe yapıp Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapmaya baĢlayacağımız ilk Ģey, namaz kümamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim böyle ya
oluyor. Bu durum, ıyâdetĠn birden ziyâde olmasını veya suâlin tekrar edilmiĢ olmasını; bu sebeble Ġbn Umer'in birinde ta'rîz etmiĢ, diğerinde sarahatle söylemiĢ olması ihtimâlini düĢündürür. 1508[31] Abdullah ibn Busr el-Mâzinî, ġam'da en son vefat eden sahâbîdir. Vefatı hicrî 88 yılındadır. Abdullah ibn Busr'un bu sözünü Ahmed ibn Hanbel, Humeyr tarîkinden mevsûlen Ģöyle rivayet etmiĢtir: Dedi ki: Abdullah ibn Busr, bir ramazan yâhud kurbân bayramı günü insanlarla beraber bir namaza çıktı. Ġmâmın geç davranmasını ayıplayıp reddetti de, baĢlıktaki sözleri söyledi (Kastallânî)
1103
parsa, bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de namaz kılmadan evvel hayvanı keserse, bu ancak acele edip ehline verdiği bir etten ibaret olmuĢ olur; kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti olmaz". Peygamber'in bu sözleri üzerine dayım Ebû Burde ibnu Ni-yâr ayağa kalktı da: — Yâ Rasûlallah! Ben davarımı namaz kılmadan evvel kesmiĢ bulundum. Bende yaĢma girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah: — "Dediğin çepiĢi onun yerine kurbân et yâhud: Onu kes-. Lâkin (yaĢına girmemiĢ olan böyle) bir çepiĢ, senden sonra hiçbir kimse için kifayet etmeyecektir" buyurdu 1509[32].
1509[32] Hadîs daha önce de küçük lâfız farkı ile geçmiĢti. Hadîsin buradaki bâb baĢlığına delâleti ciheti "Bu günümüzde yapmaya baĢlayacağımız ilk Ģey... "fıkrası-dır. Çünkü bayram namazını gündüzün evvelinden geri bırakan kimse, namazdan baĢka bir iĢe baĢlamıĢtır. Çünkü o namazı terke ve ondan baĢka Ģeylerle günlük iĢe baĢlamıĢ olur.. (Kastallânî).
1104
11- Teşrik Günlerindeki İbadet Amelinin Fazileti Babı
Ġbn Abbâs: "Ve*z-kurûllâhe fî eyyâmin maHûmâtin", zu*l-hicce'nin ilk on günüdür; "Ve'leyyâmu'l-ma'dûdâtu" ise teĢrik günleridir, demiĢtir1510[33] Ġbn Umer ile Ebû Hureyre, on günler içinde çarĢıya çıkarlar, yüksek sesle tekbîr alırlardı; iĢiten
1510[33] Ġbn Abbâs'ın bu sözünü Abd ibn Humeyd kendi Tefsir'inde mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buradaki Kur'ân lâfzını hatırlatan ta'bîrleri rivayet etmede Buhârî Sa hîh'mın râvîleri birbirlerinden ayrılmıĢlardır. Bir tanesi hâriç, hiçbiri Kur'ân'daki okunuĢa uygun değildir. Buna da Buhârî'nin bu ta'bîrlerle Kur'ân'daki okuyuĢu kasdetmediği, sâdece Ġbn Abbâs'ın sözünü hikâyet etmek istediği Ġbn Abbâs'ın da sâdece Kur'ân'daki "ma'dûdât" ve "ma VÖmâf "ıtefsîr etmek istediği Ģeklinde cevâb verilmiĢtir.. (Kastallânî). Bu nakle göre: "o^J-^* .LĠ j ibı tjjs'iıj = Bir de sayılı günlerde Allah'ı zik-/■erf/«"(el-Bakara:203) âyeti ile " oUy« fu j iûi ^1 \3/£'i= Ma'lûm olan günlerde Allah Un adını ansınlar,. "(elHacc:28) âyetindeki bu ta'bîrleri, Ġbn Abbâs baĢlıktaki gibi tefsir etmiĢtir. Yâni "ma'lûm olan günleri" zu'l-hicce'nin ilk on günü ile, "sayılı günler"i de teĢrik günleri ile tefsîr etmiĢtir. Nitekim Abd ibn ■ Humeyd'Ġn Fe/sî/-'indemevsûlen rivayet olunduğuna göre, Ġbn Abbâs: "Allah ; Taâlâ'yı sayılı günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz; yine Allah Taâlâ'yı bilinen günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz. Sayılı günler, teĢrîk günleri; bilinen günler de zu'1-hicce'nin ilk on günüdür" demiĢtir.
1105
insanlar da onların tekbîrlerine uyup yine yüksek sesle tekbîr alırlardı1511[34] Muhammed ibn Alî el-Bâkır da (bu günlerde yalnız farzlardan sonra değil) nafile namazdan sonra da tekbîr alırdı 1512[35]. 18-....... Bize ġu'be, Süleyman ibn Mihrân'dan; o da Müslim el-Batîn'den; o da Saîd ibn Cübeyr'den; o da îbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "On günlerdeki iyi ameller, bu günler dekinden, yânı teĢrik günlerindekilerden daha faziletli
1511[34] Ġbn Umer ile Ebû Hureyre'nin bu fillerini Bagavî ile Beyhakî mevsûlen zikretmiĢlerdir. 1512[35] Muhammed ibn Alî el-Bâkır'ın bu filini de Dârakutnî, elMu'telifte mevsûlen rivayet etmiĢtir. TeĢrîk günlerinde amellerin faziletli olması, yalnız nafile'namazdan efdal olan sünnet kılınmıĢ olan tekbîre münhasır değil, diğer ibâdetler de bunlara dâhildir. Bu Ġbâdetlerin en mühimmi de hacc mensekleridir. Zu'1-hicce'nin sekizinci gününe "Terviye Günü", dokuzuncu gününe "Arafe Günü", kurbân bayramının ilk gününe "Nahr Günü", ondan sonraki üç güne "TeĢrîk Günleri" denir. TeĢrîk günlerinin ilkine "(Minâ'da) ikamaet günü",ikinci gününe " birinci dağılma günü", sonuncu gününe " ikinci dağılma günü" denir. Gelecek olan hadîs metnindeki «-i* J» , bâzı nüshalarda «.^ i-i» jı dan mak sad, zu'I-hiccenin ilk on günüdür. "And olsun fecre, on geceye... "(el-Fecr:l-2) âyetlerinde sânlarına yemîn edilen günler, bu günlerdir.
1106
değildir" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd da mı (daha faziletli değil)? dediler. Peygamber: "Cihâd da; meğer ki Bîr kimse (Allah yolunda cihâda) çıkıp canını ve malını tehlikeye atar da hiçbir Ģeyi geri getiremez olursa" buyurdu 1513[36].
12- Mina Günlerinde ve (Dokuzuncu Günü Sabahı) Arafat'a Giderken Tekbir Getirmek Babı
Ve Umer ibn Hattâb (R), Minâ'daki kubbesinde (küçük çadırında) tekbîr alırdı da, mescid ahâlîsi bunu iĢitir; onlar da tekbîr alırlar, çarĢı pazarda onlar da tekbîre baĢlarlardı ve nihayet bütün Minâ, tekbîr 1513[36] Bu hadîsi Buhârî'den rivayet eden râvîler, bâzı lâfızlarını değiĢik Ģekilde rivayet etmiĢlerdir. Buradaki metin Kerîme'nin, KuĢmeyhenî'den yaptığı rivayettir. Bu rivayet Ebû Zerr Herevî'nin yine KuĢmeyhenî'den olan diğer rivayetine muhalif olduğundan Ģazdır. Mahfuz olan rivayet Ģudur: ibn Abbâs'tan, Peygamber (S): "BaĢka günlerin hiç birinde Ģu on gündeki amellerden daha e/da! hiçbir amel yoktur" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd'dan da mı? dediler. Peygamber: "Cihâd'-dan da; meğer ki bir kimse (Allah yolunda cihâda) çıkar, canım ve malını tehlikeye atar, hiçbir Ģeyi geri getiremez olursa (iĢte onun ameli bunlardan da efdaldir)" buyurdu.
1107
sadâlarıyle sarsılırdı 1514[37]. Ve Ġbn Umer de o günlerde, yânî Minâ günlerinde tekbîr alır dururdu. Namazlardan sonra da, yatağında da, fustâtında da (otağında da), oturduğu yerde de, yürüdüğü yerlerde de; o günlerin hepsinde tekbîr alırdı 1515[38]. Ve müzminlerin annesi Meymûne (öl. 51) de nahr gününde, yânî kurbân kesme gününde tekbîr alırdı 1516[39]. Ve kadınlar teĢrik günlerinde Ebân ibn Usmân'ın ve Umer ibn Abdilazîz'in ardından erkeklerle beraber mescidde tekbîr alırlardı 1517[40].
1514[37] Umer'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr, Ebû Ubeyd ve Beyhakî mevsûlen rivayet etmiĢlerdir 1515[38] Ġbn Umer'in bu fiilini Ġbnu'l-Munzir ve el-Fâkihî deAhbâru Mekke'de Ġbn Cu-reyc'den; o da Nâfi'den tarikiyle, mevsûlen rivayet etmiĢlerdir 1516[39] Ġbn Hacer, Meymûne'nin bu fiiline mevsûl olarak vâkıf olmadım, dedi. Umde sahibi Ġse Meymûne'nin nahr günkü bu tekbîrini Beyhakî rivayet etti, dedi. 1517[40] Kadınların bu tekbîrlerini Ebû Bekr ibn Ebu'd-Dünyâ Kitâbu'l-Iyd'da mevsûlen rivayet etmiĢtir. Ebân o zaman Medine Vâlîsi idi. Umer ibn Abdilazîz de mü'minlerĠn emîridir. Buraya kadar zikredilen haberlerden teĢrik günlerinde namazlardan sonra tekbîr almanın vâcib veya hiç değilse müstehâb olduğu anlaĢılır
1108
19-.......Bize Mâlik ibnu Enes tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Muhammed ibnu Ebî Bekr es-Sakafî tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Minâ'-dan Arafat'a doğru yürüdüğümüz sırada Enes'e telbiyenin keyfiyetinden sordum. Sizler Peygamber (S) ile beraber iken nasıl yapardınız? dedim. Enes: Lebbeyk okuyan lebbeyk okur, inkâr edilmezdi; tekbîr getiren tekbîr getirir, inkâr olunmazdı (yânî hiç kimse tarafından kendisine niçin telbiye ediyorsun, yâhud niçin tekbîr alıyorsun denilmezdi), dedi 1518[41].
1518[41] Telbiye, hacı olacakların ihrama girdikleri andan i'tibâren birinci taĢlamayı yapıp halâl oluncaya kadar, yânî ihramdan çıkıncaya kadar hep Lebbeyk, Lebbeyk diye Ġbrahim'in da'vetine icabetlerini izhâr ve i'lân etmelerine denir. Ġbn Umer rivayetinde Rasûlullah'm telbiye lâfızları Ģunlardır: Lebbeyk Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ Ģerike leke lebbeyk inne'l-hamde ve'n-nVmete leke Ve 'l-mülke lâ Ģerike leke Tekbîr'in sîgâsı birkaç türlüdür. Biri Ģudur: Allâhu Ekber AUâhu Ekber Lâ ilahe illeHlâhu Vallâhu Ekber Allâhu Ekber ve MlâhVl-hamdu Kurbân bayramında olduğu gibi, ramazan bayramında da namazgaha giderken yolda ve namâzgâhda, bayram gecesinde ve gündüz sabahleyin de yüksek sesle tekbîr almak müstehâbdır. Yalnız Dâvûd Zâhirî'ye göre vâcibdir (Tecrîd Ter., III, 198). Bu tekbîrlere Kur'ân'da da delâlet vardır:eIBakara:185.
1109
20-.......Ümmü Atiyye (R) Ģöyle demiĢtir: Biz kadınlara, bayram günü namazgaha çıkmamız, hattâ bulundukları ev köĢelerinden bakire kızlara ve hayızlı kadınlara varıncaya kadar namazgaha çıkarmamız emredilirdi de, kadınlar erkeklerin arka tarafında olurlar, onların tekbîr getirmelerine uyup tekbîr getirirler ve onların duâlarıyle duâ ederlerdi. Onlar bu bayram gününün bereketini ve paklığını (yâ-nî günâhlardan temizlenmeyi) umud ederlerdi 1519[42].
13- Bayram Gününde Harbeye Doğru Namaz Kılınması Babı
21-.......BizeUbeydullah, Nâfi'den; o da îbn Umer'den tahdîs etti (o, Ģöyle demiĢtir): Ramazân bayramı ve kurbân bayramı günü (namazgahta), Peygamber'in önüne bir harbe dikilirdi. Ondan sonra Peygamber (o harbeye doğru) bayram namazını kıldınrdı. 1519[42] Bu Ümmü Atiyye hadîsi biraz farklı lâfız ile Kitâbu'lHayz'da da geçmiĢti. Hacc Kitâbı'nda da gelecektir
1110
14- Bayram Günü İmamın Önünde Ucu Demirli Yahud Demirsiz Kısa Mızrak Taşınması Babı
22-.......Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namazgaha, önünde kısa bir mızrak taĢınır hâlde giderdi. Bu mızrak namazgahta Peygamber'in ön tarafına dikilirdi. Peygamber de o mızrağa doğru yönelerek namazı kıldınrdı.
15- Temiz Kadınların ve Hayızlı Kadınların (Bayramda) Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
23-.......Bize Hammâd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den tahdîs etti. Ümmü Atıyye (R): Bizlere, henüz kocaya gitmemiĢ taze kızları, perde arkasında yaĢayan kadınları (namaz kılınacak yere) çıkarmamız emrolundu, demiĢtir. Ve yine Eyyûb'dan; o da Hafsa bintu Sîrîn'den, Muhammed'in hadîsi tarzında rivayet etti. Eyyûb, Hafsa hadîsinde Ģunu
1111
ziyâde etti: Eyyûb yâhud Hafsa Ģöyle rivayet etmiĢtir: Taze kızları ve perde arkasında yaĢayan kadınları (çıkarmamız) ve hayızlı kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar (diye bize emredildi) 1520[43].
16- Çocukların Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
24-...."... Bize Sufyân (es-Sevrî), Abdurrahmân (ibn Âbis)'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Abbâs'tan iĢittim, Ģöyle dedi: Ben bir ramazân bayramı yâhud kurbân bayramı günü Peygamber'-in maiyyetinde namazgaha çıktım. Peygamber bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra da kadınların bulunduğu yere geldi de, kadınlara va'z etti, onlara hatırlatmalar yaptı ve sadaka vermelerini
1520[43] Hadîs, daha önce de küçük lâfız farkıyle geçmiĢti. "el-'Atık" cem'i:Avâtık ve yeni yetiĢmiĢ taze kıza denir ve henüz ere varmamıĢ kıza denir, bir kavle göre ortaca yânî gerçi yetiĢip de henüz ere varmamıĢ olup, lâkin vakti dahi geçmemiĢ ola. Bunların zevcîerin temellük kaydından henüz âzâde oldukları mülâhazasıyledir, hass vasıftır.. (Kaamûs Ter.).
1112
emreyledi 1521[44].
17- Bayram Hutbesinde İmamın İnsanlara Yönelmesi Babı
EbûSaîd: Peygamber (S) insanlara karĢı ayakta dikildi, dedi 1522[45].
25-.......el-Berâ (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü Bakî'a çıktı da iki rek'at bayram namazını kıldırdı. Sonra yüzünü bize döndürdü ve Ģöyle buyurdu: "Bu günümüzde ibâdetimizin ilki namaza baĢlamamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönüp kurbân kesmemizdir. Herkim böyle yaparsa, iĢte o bizim sünnetimize uygun iĢ yapmıĢtır. Her kim ondan evvel boğazlarsa, o ancak acele edip ailesine verdiği bir Ģey olmuĢ olur, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti olmaz"- Bu söz akabinde bir kimse: 1521[44] Hadîsin bâb baĢlığına delîl olan kısmı, Ġbn Abbâs'ın çocuk olduğu hâlde Pey-gamber'le beraber bayram namazına çıkmıĢ olmasıdır 1522[45] Buhârî Ebû Saîd'in bu sözünü "Musallaya çıkmak" babında, uzunca bir hadîs içinde mevsûlen rivayet etmiĢti.
1113
Yâ Rasûlallah, ben davarımı namazdan evvel kesmiĢ bulundum. Benim yanımda yaĢına girmiĢ keçiden daha iyi bir çepiĢ vardır, dedi. Rasûlullah: "O çepiĢi kes; fakat böylesi senden sonra hiçbir kimse için kâjî gelmez" buyurdu 1523[46].
18- Bayram Namazı Kılınacak Yerdeki Alamet Babı
26-.......Bana Abdurrahmân ibnu Abis tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ġbn Abbâs(R)'tan iĢittim. Ona birisi tarafından: Sen Peygam-ber'le birlikte bayram namazında hâzır bulundun mu? diye soruldu. Ġbn Abbâs: Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım olmasaydı, yaĢımın küçüklüğünden dolayı orada bulunamayacaktım. Peygamber namaz yerine çıktı, nihayet Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin hizasındaki alâmetin (sütunun) yanına geldi 1524[47]. Ve bayram 1523[46] Berâ'nm bu hadîsi de bâzı küçük lâfız farkları ile birkaç defa geçmiĢtir. 1524[47] Kesîr ibnu's-Salt ibn Ma'dîkerb, el-Kindî'dir. Ailesi KureyĢ'in halîflerindendir. BaĢlangıçta Cumah oğulları'nm halîfleri iken, sonra Abbâs'ın halîflerinden olmuĢlardır.
1114
namazım kıldırdı. Sonra orada hutbe yaptı. Ondan sonra da yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların bulunduğu tarafa geldi. Kadınlara va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve onlara sadaka vermelerini emir buyurdu. Bu emir akabinde ben kadınları gördüm ki, onların herbiri elleri üzerindeki Ģeyleri uzatıyor, onu Bilâl'in elbisesi için atıyorlardı. Sonra Peygamber, Bilâl ile birlikte kendi evine gitti.
Amucaları hey'et olarak Peygamber'in huzuruna gelip îmân ettikten sonra Yemen'e dönmüĢler ve orada Ġrtidâd etmiĢ oldukları için öldürülmüĢlerdir. Sonradan kendisi, kardeĢleri Zubeyd ve Abdurrahmân ile birlikte Medine'ye hicret ettiler. Kesîr, Peygamber zamanında doğmuĢ olup, epey rivayetleri vardır. Ġlkin ismi "Kalîl" iken "Kesîr"e tebdîl edilmiĢtir. Bu tebdîl ya Peygamber yâhud Umer tarafından yapılmıĢtır. Kesîr, Medine'nin dıĢında bayram namazı kılınan yere kerpiçten bir minber bina etmiĢti. Bu hadîste zikredilen alem, belki bu veya bunun yerinde bulunan bir sütûncuk idi. Kesîr'in evi, namaz yerinin kıble cihetinde imiĢ. Bu hadîsten de; kendine mâlik olup gönlünü oyuna kaptırmayacak yaĢa gelen çocuğun bayram ve diğer toplu ibâdet yerlerinde hâzır bulunması meĢru' olduğu anlaĢılır. Keza kadınların böyle toplantılarda hâzır bulunmaları ve onlara ayrıca ehemmiyet verilmesi de anlaĢılır. Bu hususta daha önce bilgiler verilmiĢtik
1115
19- (Erkeklerin Beraberinde Hutbeyi İşitemedikleri Zaman) İmamın Kadınlara Va'z Vermesi Babı
27-.......Bize Ġbn Cureyc tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verip Ģöyle dedi: Ben Câbir'den iĢittim, Peygamber (S) ramazân bayramı günü ayağa kalkıp, bayram namazı kıldırdı. Yânî evvelâ namazla iĢe baĢladı. Sonra hutbeyi yaptı. Peygamber hutbeyi bitirince bulunduğu yerden indi ve kadınların yanına geldi. Bilâl'in eline dayanarak kadınlara va'z etti. Bilâl elbisesini açmıĢtı. Kadınlar sadakalarını onun içine atıp duruyorlardı. Râvî Ġbn Cureyc: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a: Kadınların bu verdikleri ramazân bayramı zekâtı mı idi? diye sordum. Atâ: Hayır, lâkin o zamanda vermekte oldukları bir sadaka idi. Herbir kadın kendi gümüĢ halkalarını atıyor, hepsi de atıyorlardı, dedi 1525[48]. Ġbn Cureyc: Ben yine Atâ'ya: Sen imâmın
1525[48] Fitır sadakasından baĢka bir sadaka idi demek istiyor. Herhalde Ġslâm devletinin bir ihtiyâcı için toplanmıĢ bağıĢlardan idi
1116
hutbeyi bitirince kadınlar tarafına gidip, onlaraıva'z ve hatırlatma yapmasını imâm üzerinde bir hakk görüyor musun? dedim. Atâ: Bu, onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu yapmamakla bilmem ki ellerine ne geçer! dedi. Ġbn Cureyc (yine yukarıki isnâdla) Ģöyle dedi: Ve bana Hasen ibn Müslim, Tâvûs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben, Peygamber (S) ile, ondan sonra Ebû Bekr ile, Umer ile ve Usmân ile birlikte ramazân bayramı namazında hâzır bulundum. Hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı. Sonra namazı kılmalarının ardından hutbe yapılırdı. Peygamber (S) hutbeden sonra yerinden çıktı. (Cemâat dağılmadan, bilhassa kadınlar çekilmeden erkekler çıkmasınlar diye) mübarek eliyle oturun diye iĢaret etmesi hâlâ gözümün önündedir. Sonra (oturmakta olan) erkeklerin safflarını yararak gelip, kadınların safflanna kadar gitti. Bilâl de beraberinde idi. . Oraya varınca Ģu âyeti okudu: "Ey Peygamber, mü'min kadınlar sana gelip de Allâhu TaâW-ya hiçbir Ģeyi ortak koĢmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlâdlarını öldürmemek,
1117
baĢkasının çocuğunu kocalarına yapıĢtırma iftirasında bulunmamak, hiçbir iyi iĢte sana muhalefet etmemek üzere bey 'at etmek isterlerse, bu Ģartlar dâiresinde sen de onların bey 'atını kabul et ve kendileri için Allah'tan mağfiret iste. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (ei-Mümtehine: 12). Sonra bu âyetin okumasını bitirdiği zaman: "Sizler bu bey 'at üzere sabit misiniz?" diye sordu. Ġçlerinden, kim olduğunu râvîHasen'-in bilmediği, yalnız bir tek kadın; Evet, dedi. Ondan baĢkası cevâb vermedi 1526[49]. Onun üzerine; "Madem ki öyledir, sadaka verin" buyurdu. Bilâl elbisesini yaydı da sonra: Gelin, anam babam size feda olsun, haydi getirin atın, dedi 1527[50]. Kadınlar da halkalarını, yüzüklerini 1526[49] Bu kadının ismi ne Buhârî'de, ne Müslim'de zikredilmiyor. îbn Hacer, Hatîbetu'n-Nisâ denmekle ma'rûf olan Esma bintu Yezîd ibn Seken el-Ensâriyye olmasını tahmin ediyor. Bu tahmininin dayanağı da Taberânî ile Beyhakî'deki rivayetinde bu kadın aynı kıssayı naklederken, kendisinin orada hâzır olduğunu söylemesidir 1527[50] Helümme, fiil isimdir, emir ma'nâsmadır, beri gel demektir. Aslı "hâ lümme" idi ki, hâ tenbîh harfidir, lümme kelimesi toplamak ma'nâsına olan lemem maddesinden emir olduğunda " Sen kendini bize yanaĢtır" yânî bizim yanımıza gel demektir. Elif hazf olunup, basît bir kelime gibi kullanıldı. Hicâzhlarca müfredi, cem'i, müzekker ve müennesi musâvîdir.
1118
Bilâl'ın ihramı içine atmaya baĢladılar. Abdurrazzâk: el-Fetahu, büyük halkalardır; Câhiliyyet'te vardı, demiĢtir 1528[51].
20- Bab : Kadının Bayramda Dışa Giyecek Elbisesi Bulunmadığı Zaman (Nasıl Yapacağı)? 1529[52]
28-.......Bize Eyyûb, Hafsa bintu Sîrîn'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Biz taze kızlarımızı bayram gününde namaz yerine çıkmalarından men' eder idik.
Temîm kabilesi "helümme, helummâ, helummû, hefummî, helmumne" diye tasrîf ederler. Lâzım ve müteaddî olup "Beri gelin ve beri getirin"-demek olur (Kaamûs 7fe/-;,IV,531). 1528[51] el-Fethatuve'l-Feîehatu, bir nevi' büyük yüzük ismidir ki, el ve ayak parmaklarına geçirirler. Bir kavle göre hâtem gibi gümüĢten bir halkadır. Arab kadınları parmaklarına takınırlar. Hicaz'da yedi mâdenden yapılıp gelen halkalar gibi. Eğer kaĢı olursa "hâtem" denir... Kendisiyle mühür basıldığı cin"... bizim diyarlarda dahî bilinir... kadınlar baĢ parmaklarına takınırlar. Cem'i: el-Fetahu gelir ki cinsi cem'idir.Futûhve fetahât da gelir (Âsim Efendi, Kaamûs Ter., 1,1035). Hadîsin bâb baĢlığına delâlet yerleri, metin tercemesinden açıkça anlaĢılmaktadır 1529[52] Buhârî bâb baĢlığındaki Ģartın cevâbını, hadîste gelecek olana havale ederek zik-retmemiĢtir (ez-Zeyn ibnu'l-Munîr).
1119
Basra'ya bir kadın geldi ve Halef oğullan kasrına indi 1530[53]. Ben de o kadının yanına geldim. O kadın, kız kardeĢinin kocasının Peygamber ile birlikte on iki gazvede bulunduğunu, kız kardeĢinin de bizzat bunlardan altı gazvede kocasıyle beraber bulunduğunu, onun "Biz hastalara bakıyor ve yaralılara ilâç yapıyorduk" dediğini rivayet ettikten sonra dedi ki: Kız kardeĢim: Yâ Rasûlallah, bizden herhangi birimizin cilbâbı yânî örtünecek dıĢ elbisesi olmazsa, namaz yerine çıkmamasında be's var mı? diye sormuĢ. Rasûlul-lah da: "Diğer bir kadın arkadaĢı kendi ciîbâblarından birini ona giydirsin de bu kadın hayır (meclislerin) de ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsun buyurmuĢtur 1531[54]. Hafsa bintu ġîrîn Ģöyle dedi: Ümmü Atıyye buraya geldiğinde ben onun yanına geldim ve: Böyle böyle buyurduğunu sen Peygam-ber'den iĢittin mi? diye sordum. Ümmü Atıyye Ģöyle dedi: Babam O'na 1530[53] Bu kasr, Talhatu't-Talahât denmekle ma'rûf olan Talhatu'bnu Abdillah ibn Halef el-Huzâî'nin kasrı idi 1531[54] Hayır meclislerinden maksad, dînlerini öğrenecek meclisler, fıkıh ve hadîs meclisleri, ıyâdet edilecek hasta evleri... gibi hayırlı ve sevâb kazanılacak olan mahallerdir
1120
feda olsun, evet iĢittim. -Ümmü Atıyye ne zaman Peygamber'i ansa, muhakkak bi-ebî, yânî O'na babam feda olsun der idi- Peygamber (S): "Perde sahibi olan genç kızlar -yâhud: Genç kızlar ve perde sahibi olan hanımlar (râvî Eyyûb terdîdli söylemiĢtir)- ve ha-yızlı kadınlar namaz yerine çıksınlar; ve kadınlar da hayır (meclislerince ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsunlar; yalnız hayızlı kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar" buyurdu. Hafsa dedi ki: Ben Ümmü Atıyye'ye: Hayızlılar da mı? dedim. Ümmü Atıyye: Evet, bu hayızlı kadınlar Arafat'ta ve fulân fulân yerlerde hâzır bulunmuyorlar mı? diye cevâb verdi 1532[55].
1532[55] Bu hadîsten, kadınların bayrama çıkmaları yalnız kendi arzularıyla kalmadığı, bizzat Peygamber, tarafından buna emrolunduklan, örtünecek çarĢafı ve dıĢ elbisesi olmayana ariyet elbise ile çıkması tavsiye buyurulduğu açıkça anlaĢılmaktadır. Hayızlıların mescide girmesi caiz değilse de, Ģehir haricindeki namazgaha gitmelerine cevaz verilmiĢ oluyor. Çünkü namazgah, yalnız namaza mahsûs yer değildir. Kadınların bu gibi hayır meclislerinde gidip duâ etmeleri, duâ edenlerle beraber âmîn demeleri, ilim öğrenmeleri ve Ġslâm cemiyetinde kendilerine düĢen ,. içtimaî vazifeleri yerine getirmeleri, Peygamber tarafından hiçbir Ģübheye ve münâkaĢaya meydan bırakmayacak açıklıkla ifâde ve emir
1121
21- Hayızlı Olan Kadınların Namaz Yerinden Uzakça Durmaları Babı 1533[56]
29-.......Ümmü Atıyye (R) Ģöyle dedi: Bize namaz yerine çıkmamız ve hayızhları, genç kızları ve perde sahibi kadınları çıkarmamız emredildi. -Ġbn Avn Ģekk ederek: Yâhud, perde sahibi olan genç kızları, dedi.- Hayızlı kadınlara gelince, onlar da müslümânların cemaatında ve (topluca yaptıkları) dualarında hâzır bulunurlar ve müslümânların namaz kıldıkları yerden biraz ayrı dururlardı 1534[57].
buyurulmuĢtur. Böyle yüce bir medeniyet kuran Ġslâm'ın mensûbları bulunduğumuz için, Hakk Taâ-Iâ'ya sonsuz hamdu senalar olsun (M. Sofuoğlu). 1533[56] Bu baĢlığın muhtevası, bundan evvel geçen hadîsin ihtiva ettiği kısımlardan biridir. Buhârî bu hükme ehemmiyet vermek için tekrar etmiĢ gibidir (Ibn, Hacer). 1534[57] Hayızlı kadınların namaz kılınacak yerden biraz ayrı ve uzakça durmaları, orayı kirlendirme ve namaz safflarının düzgünlüğünü bozma endîĢesinden dolayıdır. Orası gerçek bir mescid olmadığı için, hayızhları namaz yerine girmekten bu men ediĢ, tenzîhî bir men' ediĢtir.
1122
22- Kurban Bayramı Günü Namaz Kılma Yerinde Nahr ve Zebh Yapmak Babı 1535[58]
30-.......îbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namaz kılma yerinde -kurbân edilecek hayvanı- nahr veya zebh eder idi 1536[59].
1535[58] Nahr da, zebh de Türkçe'ye boğazlamak ile terceme edilebilir. Arabça'da ise aralarında fark vardır: Nahr, hayvanı lebbesinden yânî boynunun göğüs kemiğine bitiĢik yerinden; zebh ise, boynundaki evdâcından, yânî Ġki yanındaki Ģah damarından olmak üzere boğazından kesmek ma'nâsınadır. Deve nahr olunur. Sığır gibi cüssece ikisi arasında olanlar da nahr edilirse de, onların nahr'ine zebh de denilebilir. Nitekim Ġsrâîl oğullan'nın boğazlamakla mükellef oldukları bakara( sığır) hakkında "Bunun üzerine o ineği (bulup) boğazladılar ki, az kaldı (bunu) yapmıyacaklardı"(el-BakavaJl) buyurulmuĢtur. Sünnete muvafık olan, nahr edilecek kurbanlık ve sâireyi ta'rîf veçhile nahr etmek, zebh edilecek olanı zebhetmektir. Nahr edilecek olanı zebh, zebh edilecek olanı nahr etmenin cevazında Ģübhe eden bile olmamıĢtır 1536[59] "Veya" terdîd edatından, nahr ile zebh'in hükmen musâvî olduğu anlaĢıldığı gibi, bu hadîsten herkesten evvel imâmın namazgahta kurbânını kesmesi lâzım geleceği de anlaĢılır. Bunun iki fâidesi vardır: Namaz kılınmadıkça kurbânlar kesilemiyeceğinden, imâmın namazgahta nahr veya zebhi, kurbân kesmek zamanının girdiğini ilândır. Kurbân, umûmî olan kurbetlerden olduğundan, izhârı efdal olup, insanların gözleri önünde musallada icra edilmesi, sünneti ihya etmek demektir
1123
23- Bayram Hutbesi Esnasında İmamın ve İnsanların Kelam Etmesi ve İmam Hutbe Yaparken (Dinden) Herhangi Birşey Sorulduğu Zaman Sorana Cevab Vermesi Babı
31-.......el-Berâ ibn Âzib (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) kurbân bayramı günü bayram namazının ardından bize hutbe yaptı da Ģöyle buyurdu: "Her kim bizim bu namazımızı kılar ve (ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse muhakkak kurbân sünnetine uygun iĢ yapmıĢ olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, o, eti yenmek için kesilmiĢ bir davar olmuĢ olur". Bunun üzerine Ebû Burde ibn Niyâr ayağa kalkıp Ģöyle dedi: Yâ Rasûlallah, yemîn olsun ki, ben namaza çıkmadan evvel davarı kesmiĢ bulundum. Ve bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de, artık acele ettim, hem kendim yedim, hem aileme ve komĢularıma yedirdim. Rasûlullah da: "Bu, eti yenmek için kesilmiĢ bir davar olmuĢtur" buyurdu. Ebû Burde: Benim yanımda yaĢına girmemiĢ diĢi bir çepiĢ vardır
1124
ki, o bence iki et davarından daha iyidir. (Onu kesecek olsam) benim adıma kurbân yerine yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin senden sonra hiçbir kimse için yetmiyecektir" buyurdu 1537[60].
32-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) kurbân günü bayram namazını kıldırdıktan sonra hutbe yaptı da, bayram namazından evvel kesmiĢ olan kimseye kurbânını tekrar kesmesini emretti. Bunun üzerine Ensâr'dan bir zât -ki Ebû Burde'dir- ayağa kalktı da: — Yâ Rasûlallah, benim bir takım komĢularım vardır. O zât, ya komĢularda açlık vardır, veyâhud da onlarda fakîrlik vardır dedi de, Ģöyle devam etti: — Ve ben namazdan evvel davarımı kesmiĢ bulundum. Benim yanımda yaĢına basmamıĢ bir diĢi oğlak daha vardır ki, o, bana iki et davarından daha 1537[60] Yukarıda da geçtiği gibi, bu yaĢına girmemiĢ oğlağı kurbân etmek, Ebû Bur-de'ye mahsûs husûsî bir ruhsat olmuĢ oluyor. Hadîsteki karĢılıklı sözler, bâb baĢlığındaki hususun delili olan kısımlardır
1125
sevgilidir, dedi. Rasûlullah da bu zâta, o keçi oğlağını kurbân etmek hususunda ruhsat verdi 1538[61]. 33-.......Cundeb (ibn Abdillah el-Becelî-R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) kurbân kesme günü bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra kurbân kesti de: "Her kim namazı kılmadan evvel kurbân kestiyse, onun yerine baĢka bir kurbân daha kessin. Her kim-de kesmemiĢ ise Bismillah ile kessin" buyurdu 1539[62].
1538[61] Bu ruhsatın sırf ona mahsûs olduğu, baĢkalarına sirayet etmediği daha evvelki hadîste tasrîh edilmiĢti. Maamâfîhbunun hususîliği veya onun Ģahsında umûmî de olabileceği hakkında bâzı görüĢler ileri sürülmüĢ olduğu da geçmiĢti. 1539[62] ÂiĢe'nin rivayetinde Peygamber, gözlerinin etrafı, paçaları ve göğsü kara ak bir 't koçu getirip yatırdıktan sonra: Bismülâhi. Allâhumme takabbel min Muham-medin ve âli Muhammedi'n ve min ümmeti Muhammedin - Bismülâhi. Yâ Allah, Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul et " (Müslim, Edâhî) demiĢ ve kurbanını bizzat kesmiĢtir. Buhârî'nin Enes rivayetinde, Peygamberin keserken Bismillah deyip tekbîr aldığı da vardır. Bismillah derken, Besmele'dekiRahmânu'r-Rahtm sıfatlarını zikretmek omakaama münâsib düĢmez. Bismillah demek vâcib, kesme esnasında tekbîr almak ve hayvanı sol yanına yatırıp sağ yanma basmak müstehâbdır.
1126
24- Bayram Günü Namaz Yerinden Dönerken (Gittiği Yoldan) Başka Yol Tercih Eden Kimse Babı
34-.......Bize Ebû Tumeylete Yahya ibnu Vâdıh, Fulayh ibn Süleyman'dan; o da Saîd ibnu'l-Hâris'ten; o da Câbir'den haber verdi. Câbir ibn Abdillah (R): Peygamber (S) bayram günü olunca (namaz yerine gitmek için) baĢka yol, (oradan dönmek için de baĢka yol) ter-cîh eder idi, demiĢtir. Bu hadîsi, Yûnus ibnu Muhammed de, Fulayh'tan; o da Saîd'-den; o da Ebû Hureyre'den rivayet etmekle Ebû Tumeylete'ye mutâ-baat eylemiĢtir. Ve Câbir hadîsi daha sahîhtir 1540[63]. 1540[63] Ġsmâîlî'nin ei-Mustahrac'daki rivayetinde: "Peygamber (S) bayram namazına çıktığında, gittiği yoldan baĢka bir yoldan geri döner idi" denilmiĢtir. Tirmizîde bu hadîsi Ebû Hureyre'den "Rasûlullah (S) bayram günü bir yoldan namazgaha çıktığında, ondan baĢka bir yoldan döner idi" Iâfzıyle rivayet etmiĢ, sonra bu konuda Abdullah ibn Umer ve Ebû Râfi'in de rivayetleri olduğunu haber vermiĢ, sonra Câbir'in Buhârî'deki isnâd ile hadîsini zikredip -tıpkı Buhârî'nin dediği gibi- "Câbir'in hadîsi, Ebû Hureyre'nĠnkinden daha sahîhtir" dedikten sonra: "Ġlim ehlinden bâzıları bu hadîse uyarak, imâmın, namaza gittiği yoldan baĢka bir yoldan dönmesini müstehâb görürler. ġafiî'nin kavli de budur" der.
1127
25- Bab: Cemaatle Bayram Namazı Kılmayı Kaçıran Kimse İki Rek'at Namaz Kılar
Peygamber(S)'in: "Bu gün, biz müslümânların bayramıdır' kavlinden dolayı, namazgaha gelmemiĢ olan kadınlar da, namaz kılınırken evlerinde kalmıĢ Ģehirliler de, köylüler de böyle iki rek‘at namaz kılarlar 1541[64]. Enes ibn Mâlik de zaviye denmekle tanınan Basra'daki namazgaha iki fersah uzaklıktaki ikaametgâhında bulunup da, Basra'daki namazgaha
Ġmâm ġafiî, Kitâbu'l-Ümm'de, imâm için de, me'mûm için de bunun müstehâb olacağını söylemiĢtir. Ġmâm Mâlik de: YetiĢtiğimiz imamların hep böyle yaptıklarını gördük, demiĢtir. Ġmâm Ebû Hanîfe de bunu müstehâb görür ve terkinde be's görmez. 1541[64] Buhârî bu baĢlık ile bayram namazını kaçırmıĢ olanın iki rek'at kılacağına, na-mâzgâha gelmemiĢ kadınların, namaz kılınırken evlerinde kalmıĢ Ģehirlilerin ve köylülerin de bu iki rek'atla mükellef olduklarını îmâ etmiĢtir. Delili de ÂiĢe'-nin tegannî eden cariyeler hadîsinde, Peygamberin: "Bu gün, biz müstümânla-rın bayramıdır" buyurmuĢ olmasıdır. Yânî bayram, imâm arkasında bulunan ve bulunmayan her mükellef müslümânın bayramı olduğu için, o günün dînî Ģiân olan namaz ile mükelleftirler demek istemiĢtir. Bu ma'nâyı te'yîd için de, bundan sonra Enes'ten, Atâ'dan ve Ġkrime'den ta'lîkan üç rivayet sevk ediyor
1128
gelemediği bir günde, himayesindeki Ebû Utbe'ye bütün iĢçilerini, ehlini, evlâdını bir yere toplamayı emredip, onlara Ģehir ahâlîsinin namazı gibi, tekbîrleriyle beraber bir bayram namazı kıldırmıĢtır 1542[65]. Ġkrime de: Sevâd ehli, yânı köylüler bayramda bir araya toplanıp, Ģehirdeki imâmın yapmakta olduğu gibi iki rek'at bayram namazı kılarlar, demiĢtir 1543[66]. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Bir kimse bayram namazını kaçırırsa, iki rek'at kılar, demiĢtir 1544[67]. 1542[65] Enes'in bu fiilini Ġbnu Ebî ġeybe mevsûlen rivayet etmiĢtir. Enes'in bayram namazına gidemediği günlerde bütün ailesini, evlâdını, himayesinde bulunanları toplayıp ma'Iûm tekbîrlerle iki rek'at bayram namazı kıldırmak âdeti olduğuna dâir daha sarîh rivayetler de vardır 1543[66] Ġkrime'nin bu sözlerini de yine Ġbn Ebî ġeybe mevsûlen rivayet etmiĢtir 1544[67] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözlerini ei-Feryâbî kendi Musannafmda mevsûlen rivayet etmiĢtir. Buhârî burada "Bayram namazını bir sebebden dolayı kaçırıp kılamayan kimse, onu kaza eder", "Bayram namazını kaza ederken, aslı üzere Ġki rek'at kılar" mes'elelerini ortaya atmıĢtır. Her iki mes'elede Takîhler ihtilâf etmiĢlerdir, imâm Mâlik'e ve ġâfiîler'den Muzenî'ye göre, bayram namazını kaçırana kaza lâzım gelmez. Hanefîler'e göre ise, imâm arkasında kılmayı kaçırana kaza yok ise de, imâm da cemâat gibi kaçırmıĢ ise, ertesi gün cemâatle kılınır. Ertesi gün de kaçınlırsa, artık kılınmaz... (Tecrîd Ter., III, 202-203). "Bu (yâni bayram namazım kaçıranın kaza etmesi) ġafiî'nin
1129
35-.......Bize Leys, UkayI (ibn Hâlid el-EyIî)'den; o da Ġbn ġihâb'dan; o da ÂiĢe'den Ģöyle tahdîs etmiĢtir: Minâ günlerinde benim yanımda iki kız def çalıp tegannî ederlerken içeriye Ebû Bekr girdi. Peygamber de o sırada içeride ihrâmıyle örtünmüĢ hâldeydi. Ebû Bekr girmesiyle beraber hemen o iki kızı azarladı. Ebû Bekr'in bu azarlaması üzerine Peygamber yüzünü açtı da: "Yâ Ebâ Bekr, o kızlara iliĢme, onları serbest bırak. Çünkü bu günler bayram günleridir, bu günler Minâ
mezhebidir. Ġmâmla beraber bayram namazını kılamayan iki rek'at kılar. Böylece her ne kadar imâmın maiyyetinde cemâati kaçırmıĢ ise de, bayram namazının faziletine eriĢir. "Hanefîler'e göre bayram namazının kazası yoktur. Ġmâmla beraber kaçırmıĢsa, doğrudan doğruya kendisi kaçırmıĢtır. Müellif Buhârî bâb baĢlığına Peygamber'in "Bu bizim bayramımızdır" sözüyle istidlal etti. Çünkü o sözde, bayram, bütün Ġslâm ahâlîye izafe edilmesi, zahiriyle bayramın bâzı kimselere hass olmadığına, bil'akis herkes için bayram olduğuna delâlet eder. Böyle olunca islâm ahâlîsinin hepsi bu güne hâss olan ibâdet payına nail olması gerekir... Rasûlullah'm erkekler ve cemâatle namaz kılanlarla kayıdlamaksızm "Bu günler bayram günleridir" sözü de, yine buna delâlet eder, yânî bayram yapmanın günün hakkı olduğunu iĢ'âr eder. Binâenaleyh bu günde kadın, çocuk, bedevî, köylü musâvî olarak, her kim mevcûd olursa bayram yapar. "Sarihler bu makaamda müĢkilliğe uğramıĢlar, anlayıĢlar bunda ĢaĢırmıĢ, vehîmler ardarda yürümüĢtür. Allah yegâne azîz ve allâm olandır (ġâh Veliy-yullah, ġerhu Ebvâb..., s.87-88).
1130
günleridir" buyurdu. Yine geçen isnâdla ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Peygamber'i Ģu hâlde gördüm: HabeĢliler mescidde oyun oynuyorlardı, ben de HabeĢliler'e bakıyordum; bu hâlde iken Peygamber beni perdeliyordu. Umer o HabeĢliler'i oyunlarından men' etmeye davrandı. Peygamber Umer'e: "Onları eminler olarak bırak. Ey Erfide oğulları, emniyet içinde olun (oynayın)" buyurdu 1545[68].
26- Bayram Namazından Önce ve Sonra Nafile Namaz (Kılınıp Kılınmayacağı) Babı
Ve Ebû Muallâ Ģöyle demiĢtir: Ben Saîd ibn 1545[68] Tegannî eden kızları Ebû Bekr'in tekdîr ettiği gibi, Umer de HabeĢliler'in mescidde oynamalarını men' etmeye kalkmıĢtır. Ġkisi de bu hususta Peygamber'in izni olduğundan habersiz olarak men'e kalkıĢmıĢlardı. Peygamber de bayram günü olduğu, binâenaleyh sevinç gösterisi, tegannî ve belli idman oyunlarının meĢru olduğunu bildirerek, onların bu men'Ierini men' etmiĢtir. Bu iki hadîste bayram namazı zikredilmediği için, bâb baĢlığıyle münâsebetini anlamakta müĢkiller olmuĢtur. Ġbnu'l-Munîr, Peygamber'in bu hadîsteki "Bu günler bayram günleridir, bu günler Minâ günleridir" sözlerinden bu münâsebet alınabilir; çünküPeygamber bayramın sünnetini mutlak olarak güne
1131
Cubeyr'den iĢittim ki, Ġbn Abbâs, bayram namazından önce namaz kılmayı kerîh görmüĢtür 1546[69].
36-.......(Ġbn Abbâs -R- Ģöyle demiĢtir:) Peygamber (S) bir ramazân bayramı günü namazgaha çıktı ve yalnız iki rek'at namaz kıldırdı. Ondan evvel de, sonra da hiçbir namaz kılmadı. Yanında Bilâl de vardı 1547[70].
1546[69] Buhârî bu baĢlıkta tbn Abbâs'ın bayram namazından önce namaz kılmayı kerîh gördüğü haberini getirmiĢtir. Babın altındaki Ġbn Abbâs'tan olan merfû' hadîs ise, bayram namazından önce de, sonra da namazın terk edilmesi hakkındadır 1547[70] Bu hadîs, bu konuda Ģekk ve Ģübhe bırakmayacak bir naklî delîl olmakla beraber, diğer bâzı rivayetlerden bayram günü namazdan evvel ve sonra nafile namaz kılmanın caiz olup olmadığı mes'elesi ortaya çıkmıĢtır. Ġbn Mâce'nin Sünen'inde Abdullah ibn Amr'dan, Ġbn Abbâs hadîsi gibi: 'Peygamber, hiçbir bayram namazında ne evvel, ne de sonra hiçbir namaz kılmadı" rivayeti vardır. Rivayet olunan hadîslerde Peygamber'in fiili hikâye olunup, o gün bayramdan evvel veya sonra nafile namazı kılmaktan nehye dâir hiçbir fiili hâvî olmadıklarından, sahabe ve tâbiîler'Ie müetehid imamlar, bayram namazından evvel veya sonra, veya hem evvel hem sonra, imâmın veya cemâatten bir ferdin nafile namaz kılmasında kerahet olup olmadığında haylî ihtilâf etmiĢlerdir. Tafsîl yeri burası değildir. Metindeki hadîs bu hususta Ģübhe bırakmayacak kuvvette ve sarahattedir. Buhârî de, mes'eleye açıklık vermek için bu hadîsi getirmiĢ
1132
izafe etmiĢtir. Binâenaleyh bayramın sünnetini yerine getirmekte münferid, cemâat, kadınlar, erkekler musâvî olur, demiĢtir. îbnu ReĢîd de: Peygamber "Minâ günleri bayram günleridir" diye isimlendirdiği için, bu günler bayram namazının edası için bir mahal olmuĢtur; binâenaleyh imâmla kılamayan, onu bu günlerde edâ eder. Çünkü bu namaz bayram günü için meĢru kılınmıĢtır... demiĢtir (Ġbn Hacer ve Kastallânî).
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
oluyor. Ġki Bayram Kitabı, 45 merfÜ* hadîs Ġhtiva etmiĢtir. Bunlardan 4 tanesi muallak, geri kalanı mevsûldur. Bunlardan gerek burada, gerek önce geçmiĢ olan bölümlerde tekrar edilenleri 26 tanedir; geri kalanı buraya hâlistir... Burada sahabe ve tabiîlerden 23 tane muallak haber vardır. Bu muallaklardan bayram namazının hutbeden evvel olduğuna dâir Ebû Bekr, Um er ve Usmân'ın haberleri muallak değildir. Çünkü bunlar ibn Abbâs hadîsi içinde mev-sûldürler.. (tbn Hacer)
1133
14- KİTÂBU'L-VİTR (Vitr Namazı Kitabı)
1- Vitr Namazı Hakkında Gelen Şeyler Babı 1548[1]
1-.......Bize Mâlik, Nâfi'den ve Abdullah ibn Dinar'dan; onlar da îbn Umer'den haber verdi (O, Ģöyle demiĢtir): Bir kimse, Rasûlullah'a gece namazını sordu. Rasûlullah (S): "Gece namazı ikiĢer ikiĢerdir 1549[2]. Herhangi biriniz sabah vaktinden endîĢe ettiği zaman bir tek rek'at kılar ki, (bu tek rek'at) onun evvelce kılmıĢ olduklarını (ekleĢtirir" buyurdu 1550[3].
1548[1] Vâv'ın kesr ve fethi ile vitr ve vetr, beş vakit farzlarından sonra gece kılınan tek rek'ath bir namazın ismidir. Bunun fazileti hakkında Sahîh ve Sünen kitâb-larında birçok hadîsler gelmiştir 1549[2] İkişer ikişerdir demek, her iki rek'atte bir selâm vermek demektir. Müslim'deki rivayette râvî Ukbe ibn Hureys: İbn Umer'e: İkişer ikişer ne demektir? diye sordum. O: Her iki rek'atten sonra selâm verirsin, dedi, diyor. Gece ve gündüz nafile namazlarında iki rek'atte bir mi, yoksa dört rek'atte bir mi selâm vermek daha faziletli olduğu hakkında fakîhler arasında görüş ayrılıkları ve herbirinin tutunduğu delîller vardır.... 1550[3] Bundan vitr namazının sonu, fecrin tulûu vakti olduğu istidlal olunmuştur. Bir de bundan, vitr'den sonra kılınacak nafile namaz olmadığına istidlal olunmuştur
1134
Geçen isnâd ile yine Nâfi'den, o: Abdillah ibn Umer vitr'de tek rek'at ile iki rek'at arasında selâm verirdi. O kadar ki, arada bâzı iĢlerinin yapılmasını bile emrederdi, demiĢtir1551[4].
2-.......Ġbn Abbâs (R), Kureyb'e, Meymûne'nin yanında -ki o Ġbn Abbâs'ın teyzesidir- gecelediğini haber verip, Ģöyle demiĢtir: Ben baĢımı bir yastığın enine koyup uzandım. Rasûlullah ile ehli de yastığın boyuna baĢlarını koyarak uzandılar. Rasûlullah gece yarıĢı oluncaya, ;yâhud buna yakın bir zamana kadar uyudu. Sonra yüzünden uykuyu eliyle silerek uyandı. Sonra Âlu Ġmrân Sûresi'nden son on âyeti okudu 1552[5]. Sonra Rasûlullah kalkıp asılı duran küçük bir kırbaya uzandı. Güzelce bir abdest aldı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ben de (kalkıp) O'nun yaptığı gibi yaptım ve O'nun (sol) yanma namaza durdum. Sağ elini baĢımın
1551[4] Saîd ibn Mansûr, sahîh bir isnâd ile Ebû Bekr ibn Abdillah elMuzenî'den gelen rivayette şöyle demiştir: ibn Umer iki rek'at kıldı, sonra: Ey çocuk! Bizim binek devemizi hazırla! dedi. Sonra da kalkıp bir tek rek'at kıldı (Kastallânî). 1552[5] Âlu îmrân: 190-200. âyetleri. Bundan abdest almaksızın ezberden Kur'ân okunabileceği anlaşılır
1135
üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup bükmeye koyuldu 1553[6]. Sonra iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at, yine iki rek'at namaz kıldı. Ondan sonra tek rek'atlı bir namaz kıldı 1554[7]. Sonra müezzin gelinceye kadar yine uzandı. (Müezzin gelince) kalkıp iki rek'at namaz kıldı, sonra çıktı ve sabah namazını kıldırdı 1555[8].
3-.......Bana Amr (ibn Haris) haber verdi. Ona da Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım, kendi babasından; o da Abdullah ibn Umer'den tahdîs etmiĢtir. Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Gece (kılınacak nafile) namazı 1556[9]ikiĢer
1553[6] Peygamber'in bu kulak bükme fiili, tek olan muktedînin imâmın sağ tarafına durması lâzım geleceğini tenbîh içindir 1554[7] Bu tek rek'atlı namaz birer rek'at mı, yoksa üç rek'at mı; ibarenin mantûkun-dân sarîh olarak anlaşılamıyor. Onun için vitr namazını fakîhlerin kimi bir niyetle üç, kimi ikincide selâm İle faslederek üç rek'at, kimi de yalnız tek rek'at i'tibâr etmişlerdir 1555[8] Peygamber'in sabah namazının farzını kıldırmak üzere evinden çıkmadan önce kıldığı iki rek'at ise, sabah namazının sünnetidir. Bu hadîste Peygamber 6 kerre ikişer rek'at kıldıktan sonra kalkıp bir tek rek'at kılmıştır ki, bu, vitrin tek rek'at olduğuna kaail olanlara pek kuvvetli bir. delildir 1556[9] Gece kılınan tatavvu' namazları, ikişer ikişer kılınmalıdır, diyenlerin hücceti olan hadîslerden biri budur
1136
ikiĢerdir. Gece nafilesinden çıkmak istediğin zaman bir rek'at kıl ki, senin daha önce kılmıĢ olduğun rek'atleri (ekleĢtirsin) . el-Kaasim ibn Muhammed: Biz bulûğa erdiğimiz günden beri birçok insanları hep üç rek'atle vitr kılıyorlar gördük. Bununla beraber hepsi -yânî bir de, üç de, beĢ de, yedi de caizdir. Ben bu sayıdan hiçbirinde be's olmadığım umarım, demiĢtir 1557[10].
4-.......ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) on bir rek'at namaz kılardı 1558[11]. Namazı iĢte bu idi. Mü'minlerin annesi, gece namazını kasdediyor.- O bu namaz içinde öyle secde eder idi ki, hiç baĢını kaldırmadan herbirinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu: Ve sonunda sabah namazından evvel iki rek'at kılar, sonra müezzin sabah namazı için kendisine gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatardı
1557[10] Bu, Ebû Nuaym'm Mustahrac1ında önceki isnâd ile sabittir. 1558[11] On bir ve on üç rek'at kıldığı hakkında sahih rivayetler olduğu gibi, daha az sayılarda kıldığı hakkında da sahîh rivayetler vardır. Bunlardan Peygamber'in en az bir rek'at, en çok on bir veya on üç rek'at gece nafile namazı kıldığı sabit oluyor
1137
1559[12].
2- Vitr Namazının Saatleri (Kılınma Vakitleri) Babı
Ebû Hureyre: Peygamber (S) bana uykuya varmadan evvel vitr namazını kılmayı tavsiye etti, demiĢtir 1560[13].
5-....... Bize Enes ibn ġîrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ġbn Umer'e: Sabah namazından evvelki iki rek'at hakkında ne re'y eder-, sin (yânî ne dersin)? Bunlarda kıraati uzatayım mı? dedim. Ġbn Umer: Peygamber (S) geceleyin ikiĢer ikiĢer namaz kılar ve bir rek'atla vitr yapardı. Sabah namazından evvel sanki eli kulağında ezan (yânî ikaa-met) okunuyormuĢçasına
1559[12] Sağa yatış, Peygamber'in teyâmünü, yânî her şeye sağla başlamayı sevmesinden dolayıdır. Sabah sünnetinden sonra sağ yanı üzere uzanmayı da bâzıları mendûb saymışlardır. 1560[13] Ebû Hureyre'nin bu sözünü İshâk ibn Râhûye kendi Müsned'inde mevsûlen rivayet etmiştir. Peygamber'in Ebû Hureyre'ye olan bu vasiyyeti, belki uyku gâ-lib gelir diye ihtiyatlı davranmayı tavsiyeden ibarettir. Yoksa gece kalkmaya kaadir olanın, gecenin sonunda kılması efdal olduğunda şübhe yoktur
1138
(sür'atle) iki rek'at namaz kılardı, dedi. Hammâd: Yânı sür'atle, demiĢtir 1561[14].
6-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Gecenin her saatinde Rasûlullah (S) vitr namazı kılmıĢtır 1562[15]. (Son vakitlerindeki) vitri ise (gecike gecike) seher vaktine varıp dayanmıĢtı 1563[16].
1561[14] Bundan, sabah namazının sünnetinin kısa kılınmasının da sünnet olduğu anlaşılmıştır. 1562[15] "KulIe'I-leyl", tercemedeki gibi "Gecenin her saatinde" ma'nâsına gelebileceği gibi "her gece" ma'nâsına da gelebilir. Tercemenİn her iki sureti de vâki' hâle uygundur. Peygamber, hazarda seferde, sıhhatte hastalıkta vitr kılmağa devam ettiği gibi, yatsı namazından sonra tâ fecrin tulû'una kadar gecenin her cüz'ün-de de vitr kılmıştır. Lâkin Hz. Âişe'nin muradı, tercemede tercîh ettiğimiz ma'nâ olduğuna şâhid Müslim'deki biraz daha mufassal olan rivayettir. Bu hadîsten gecenin yatsı namazına zarf olup herhangi saatinde yatsıdan sonra vitr kılınabileceği anlaşılır. Peygamber'in gecenin evveli ile gecenin ortasında kılmış olması, cevazı bildirmek için; gecenin sonuna te'hîr etmesi de mîâdında uykudan kalkmaya i'timâdı olanlar hakkında efdal olanın bu olduğunu tenbîh için olduğu hâtıra gelir. 1563[16] Peygamber'in son zamanlarda ölümünden evvelki âdeti, vitri seher vaktine yaklaştırmak olduğu, Müslim ile Ebû Dâvûd'daki rivayetlerde daha sarîh olarak beyân edilmiştir.
1139
3- Peygamber (S)' in Geceleyin Ehlini Vitr Namazı İçin Uandırması Babı
7-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), ben O'nun döĢeği üzerinde aykırı vaziyette uyuduğum hâlde (bana doğru) namazını kılar, vitri kılmak istediği sırada beni de uyandırırdı; ben de vitr namazını kılardım 1564[17].
4- Bab : Musalli Namazının Sonunu Vitr Yapsın
8-.......Bana Nâfî', Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Geceleyin namazınızın sonunu vitryapınız" buyurmuĢtur 1565[18]. 1564[17] Vitr namazı farz olmamakla beraber, sânına pek ziyâde i'tinâ edilmek lâzım gelen bir namazdır. İşte Peygamber, geceleyin ehlini vitr namazı kılmak üzere bundan dolayı uyandırdı. Bu hadîse göre vitr namazı erkek ve kadın hakkında sabit demek olduğu gibi, "Ehline namazı emret. Kendin de ona sebat ile devam eyle. Biz senden bir nzk istemiyoruz. Seni biz rızıklandınnz. Akıbet takvanındır "(Tâ-hâ:132) âyeti gereğince, uyanık olanların uykudakileri uyandırmalarını mûcib olacak derecede müekked bir ibâdet olmuş oluyor. 1565[18] Bu hadîse ve yine Ibn Umer'in "Vitr, gecenin sonunda bir rek'attir" merfû' hadîsine ve Peygamber'in teheccüd namazları
1140
hakkında rivayetlere bakarak Şâfiîler ile Hanbelîler, vîtr namazının en azı bir, en çoğu on bir ve en kemâllisinin en azı üç rek'attir demişlerdir. Ebû Hanîfe, bir selâmda çıkılmak üzere üç rek'at olduğuna, artık eksik olamıyacağma kaaildir. Mâ-lik'e göre ise, daha evvel selâm ile fasledilmiş çift rek'atlı bir namaz kılınmış olmak şartıyle tek rek'attir. Çift namazın hududu yoktur ve ikiden daha az olamaz. Maahâzâ müsâfirin çift namazdan vazgeçerek bir tek rek'at İle vitr kılmasının cevazı da İmâm Mâlik'ten rivayet edilmiştir. Tek rek'at ile namaz kıldıkları Ebû Bekr, Umer,Usmân, Sa'd ibn Ebî Vakkaas, İbn Abbâs, Muâviye, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, İbnu'z-Zubeyr, Âişe -Allah onların hepsinden razı olsun-'den de nakl olunuyor... Vitr, akşam namazı gibi bir selâm ile üç rek'at olduğuna, Ebû Hanîfe gibi Umer ibn Abdilazîz, Sufyân es-Sevrî, Ebû Yûsuf, Muhammed, Abdullah İbn Mübarek de kaail olmuşlardır. Alî ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Mes'ûd, Ubeyy ibn Ka'b, Zeyd ibn Sâbİt, Enes ibn Mâlik, Ebû Umâme ile Huzeyfe'nin ve Yedi Fakîh'in, hattâ Umer ibn Hattâb'm da -Allah onların hepsinden razı olsun- mezhebi bu olduğu rivayet edilmiştir. Bunlar, evvelki mezheb sahihlerine hüccet olan hadîslerdeki vitr lâfzının tek rek'at ma'nâsına gelmek ihtimâli olduğu kadar, Çift ile beraber kılınmış tek rek'at ma'nâsını da muhtemildir, derler... (Tecrîd Ter., 11,347-348). Bundan, vitri te'hîr etmenin müstehâb olduğu anlaşılır. Hikmeti de Allâhu a'lem- gece vakti kılınan namazların başlangıcı ve sonu tek olmaktır. Gecenin ilk namazı olan akşam namazı tek rek'atlı olduğundan, gece tâatinin hitâmında başlangıcına benzemek için tek rek'atlı olmak müşâkelede en münâsib olmuş olur. Gecenin girmesiyle beraber tek rak'ath bir namaz ile ibâdete başlamaktaki ilâhî sırr her ne ise, ihtitâmına da teşmîl ediliyor demektir. Amellerin ibtİdâ ve intihâsındaki, fevâtih ile havâtimindeki ehemmiyet, vasattan ziyâde olduğu "Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüttür"(Hûd:H4) âyeti ve Câbir'den naklolunan hadîste " \%^> jjjt j*T ju = Çünkü gecenin sonu şâhidlidir"duyurulmuş olması delaletiyle, gündüzün evveli ve sonu ile gecenin sonunda duanın kabul edileceği daha ümîdli olduğu içindir... (Tecrîd Ter.,\\\,22A).
1141
5- Binek Hayvanı Üzerinde Vitr Namazı
Babı
9-.......Saîd ibn Yesâr Ģöyle demiĢtir: Ben, Abdullah ibn Umer ile birlikte Mekke yolunda gece sefer ediyordum. Yine Saîd dedi ki: Sabah vakti yakın mı diye Ģübhe edince devemden indim ve vitr namazını kıldım. Sonra Abdullah ibn Umer'e yetiĢtim. Abdullah ibn Umer: Nerede idin? diye sordu. Ben de: Sabah olacağından-endîĢe ettim de inip vitr namazım kıldım, dedim. Bunun üzerine Abdullah: Allah'ın Elçisi'nde senin için güzel bir örnek yok mu? dedi. Ben: Evet, vallahi vardır, dedim. Abdullah: Muhakkak Rasûlullah (S) deve üzerinde vitr namazı kılar idi, dedi 1566[19].
6- Sefer Esnasında Vitr Namazı Babı
10-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sefer esnasında binek devesi üzerinde, deve yönünü 1566[19] Bu hadîsteki "Allah Elçisinde en güzel örnek" düstûru, Alî ile İbn Abbâs'tan da rivayet edilmiştir
1142
hangi cihete çevirirse çevirsin namaz kılardı. Farzlardan baĢka gece namazım îmâ ederek edâ ederdi. Vitr namazını da binek devesi üzerinde kılardı 1567[20].
1567[20] Bu hadîste, farzlardan başka olan gece namazının ve bu arada vitr namazının binek üzerinde kılındığı sarîh olarak beyân edilmiştir. Gerek bu hadîs, gerek bundan önceki hadîs ile evvelâ seferde vitrin meşrûiyyeti sabit oluyor, ikinci olarak, sefer esnasında binek üzerinde ve binek ne tarafa yönelirse yönelsin îmâ ile nafile kılmak cevazı sabit oluyor... Üçüncü olarak, "Farzlar müstesna" şeklindeki istisna kaydına göre, zarûretsiz farz namazlarının hayvan üzerinde ki lınmasınin caiz olmadığı anlaşılıyor. Özürlü olan ise farzını hayvan üzerinde de kılabilir. Râtibe sünnetleri de bu hususta tatavvu' hükmündedir. Ancak Ebû Hanî-fe'ye göre, sabahın sünneti için hayvandan inmek gerekir. Dördüncü olarak bu iki hadîs, vitrin vucûbuna kaail olmayanların tutundukları hüccetlerdendir. Bunlara göre, vitr vâcib olmadığı için, binek üzerinde kılınmış ve seferde farzlar terk olunmadığı gibi bu da terk buyurulmadığından, diğer sünnetlerden daha müekked bir sünnet olmuştur.
1143
7- Ruku'dan Evvel ve Sonra Kunut'un Meşruluğu Babı 1568[21]
11-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb (esSahtıyânî)'den; o da Muhammed (ibn Sîrîn)'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Enes ibn Mâlik'e, Peygamber (S) sabah namazında kunût duasını okudu mu? diye soruldu. O da: Evet, dedi 1569[22]. Bunun üzerine
1568[21] Bu bâb, aslında sabah namazı bâblannm mutaallaklanndandır. Çünkü burada gelen hadîsler, sabah namâzmdaki Kunût'a delâlet etmektedirler. Babın burada getirilmesi bir kısım âlimlerin vitr'de Kunût'a kaail olmaları i'tibârıyledir. Sonra mezhebler Kunût hakkında ayrı ayrı görüştedirler: Hanefîler'e göre sabah namazında asla Kunût yoktur. Mâlik'e göre sabah namazında Kunût vardır, fakat rukû'dan evveldir...{Şerhu Teröcimi Ebvâb.,.,s,90). 1569[22] Kunût'un bir çok ma'nâları vardır: * Tâat ki, Kaanit, Allah'a muti1 demek olur; * Huşu! Namazda kunût, huşu' ma'nâsına gelir. * Mutlaka namaz ki, kaanit, musallî demektir; * Dua. Bildiğimiz Kunût Duası gibi; * İbâdet; * Namazda kıyam; * Namazda uzunca ayakta durma; "Namazın ef-i dalı kunûtu uzun olandır" sahîh hadîsinde olduğu gibi. Bu hadîste kunût, kıyam uzunluğu ma'nâsmdadır. " Yoksa o âhiretten korkarak, Rabbİnin rahmetim umarak gecenin saatlerinde secdeye kapanır, kıyamda durur bir hâlde tâat ve ibâdet eden kimse gibi midir... " (ez-Zumen 9) âyetindeki kaanit İse musallî ma'nâsına geldiği gibi, hâşi', âbid,
1144
kendisine: Rukû'dan evvel mi kunût yaptı? diye soruldu. O da: Az müddet sürmek üzere rukû'dan sonra kunût yaptı, dedi 1570[23].
namazın kıyamında çok okuyan ma'nâlanna da gelir ve hepsi de yakışır. * Sükût. Zeyd ibn Erkam'ın "Evvelleri biz namazda konuşurduk. (Namazda) Allah için kaanitler olarak'(el-Bakara:238) âyeti inince, namazda kelâm etmemekle me'mûr olduk" (Buhârî, Müslim) demesi, kunûtun bu son ma'nâsına hüccettir. Bu hadîsteki suâl, sabah namazına âid olduğu için kıyamda iken Kur'ân'ı çokça okur muydu? ma'nâsına bir suâl olduğu, hâtıra gelebilirse de, ikinci defa vâki' olan suâl ve cevâbdan bahis konusu kunûtun, rukû'dan evvel veya sonra okunmuş bîr duâ olduğu apaçık anlaşılıyor. 1570[23] Enes'in Muhammed ibn Şîrîn tarîkinden rivayet edilen bu hadîste kunûtun yeri rukû'dan sonra gösterilmiş ise de, bundan sonraki hadîste rukû'dan evvel gibi gösterilip yalnız bir ay kadar müddet rukû'dan evvel kunût yapılmış olduğundan beyânı da buradaki " )firi - Az süren bir müddet" ta'bîrinin tefsîri yerine geçmiş olur. Bununla beraber dikkat edilirse Enes'in gerek bu ve gerek gelecek rivayete göre yalnız mühim hâdise üzerine bir ay rukû'dan sonra kunût yapılmış olduğunu haber verip, ne o hâdiseden evvel veya sonra kunût yapılıp yapılmadığından, ne de başka zamanlarda kunût yapılmış ise bunun rukû'dan evvel veya sonra olduğundan, sâkittir. Kunûtun yeri, İmâm Şafiî'ye göre buradaki İbn Şîrîn rivayetine uygun olarak rukû'dan sonra; İmâm Mâlik'e göre ise Âsim ibn Süleyman tarîkinden gelen müteâkıb Enes hadîsine uygun olarak rukû'dan evveldir. Gerek sabah ve gerek vitr namazında duanın rukû'dan evvel de, sonra da edildiğine dâir rivayetler müteârız ve her ikisi de sahîh olan Enes hadîsinin de iki tarîkden birbirine zıd iki vecihle rivayet edilmiş olması, kunûtun yeri hakkında her iki tarafın kendi mezheblerine hadîs ile ihticâc edebilmelerine mâni'dir. Sabah namâzmdaki kunût, îmâm Şafiî ile İmâm Mâlik'e göre sünnettir. İmâm Şafiî, Râşid Halîfe-ler'in dördünün de sabah namazında kunût duası
1145
12- Bize Müsedded tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdulvâhid tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Âsim ibn Süleyman tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'e kunût hakkında suâl sordum. Enes: Muhakkak ku-nût vardır, dedi. Ben: Kunût rukû'dan evvel mi, yâhud sonra mı idi? dedim. Enes: Rukû'dan evvel idî, dedi. Âsim: Fulân kimse senden rivayet ederek bana haber verdi ki, sen rukû'dan sonra idi demiĢsin (buna ne dersin)? dedi. Bunun üzerine Enes: O yanlıĢ söylemiĢtir 1571[24]. Rasûlullah (S) rukû'dan sonra yalnız
okuduklarını rivayet etmiştir. Ebû Hanîfe ile Abdullah ibn Mubârek'e göre İse, sabah namazında sünnet değildir. İmâm Ahmed: Yalnız imamlar orduları için kunût duasına sabah namazında devam ile mükelleftirler. Başkalarının da bunu yapmasında be's yoktur, demiştir. Vitrin son rek'atmda da kunût sünnettir. Ancak Şâfİî ve Mâlik'in meşhur kavline göre yalnız ramazânın son yarısında sünnettir. Küfe imamları ile Ahmed, Sufyân es-Sevrî, Abdullah ibn Mübarek, İshâk ibn Râhûye'ye göre bütün senenin her gecesinde vitr kunûtu vardır. Ebû Hanîfe'ye göre vâcibdir de.. (Tec-rîd Ter., 111,230-231). 1571[24] Enes'in " Kezebe" ta'bîri "yanlış söyledi" diye terceme edildi. Kizib, yalan söylemek ma'nâsına geldiği gibi, Hicâzlılar lugâtında hatâ etmek, yanılmak ma'nâsına da kullanılır. Onların lügat örfünde vakıa mutabık olmayan söz -söyleyeni ister müteammid, İster muhti' olsun- kizibdir. Hadîs kitâblarmda sikalardan olan zâtlar hakkında akranları tarafından bâzı kerre "gibi ta'bîrler kullanılması hep bu örfe göre "hatâ etti" ma'nâsmadır. (Tecrîd Ter.,111, 234).
1146
bir ay kunût yaptı. Bu kunûtun sebebi Ģu oldu zannederim: Peygamber (S) takriben yetmiĢ kiĢiye varan ve kendilerine Kurrâ adı verilen bir takım insanları, müĢriklerden bir kavmin yanma göndermiĢti. O kurrâ, sayıca müĢriklerden az idiler, (bunun için onların eliyle helak olmuĢlardı). O müĢrikler ile Rasûlullah arasında bir ahd de vardı. Rasûlullah bir ay o müĢrikler aleyhine düâ ederek kunût yaptı. Yine (bu isnâdla) bize Ahmed ibn Yûnus haber verip Ģöyle dedi: Bize Zaide ibn Kudâme, et-Teymî Süleyman ibn Tarhân'dan; o da Ebû Mıclez'den haber verdi. Enes: Peygamber (S) Rı'l ve Zekvân kabileleri aleyhine bir ay dua ederek kunût yaptı, demiĢtir 1572[25]. Yine bize Müsedded tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġsmâîl tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Hâlid, Ebû Kılâbe'den tahdîs etti. Enes: Kunût (vaktiyle) akĢam ve
Kunûtun yeri hakkında sahâbî âlimleri arasında da ihtilâf vardır. Bu ihtilâf ise mubah ihtilâf nev'indendir 1572[25] Bi'ru MaÛne faciası ile geniş bilgiler Mağâzî Kitâbı'nda gelecektir. Bu acıklı hâdise üzerine Peygamber bir ay kadar o zâlim kabileler aleyhine kunût yapıp, beddua etmişti
1147
sabah namazlarında idi, demiĢtir 1573[26]. Hatime: Vitr bâbtarı, 15 merfû' hadîs ihtiva etti. Bunlardan bir tanesi muallaktır. Burada ve daha öncekiler içinde mükerrer olanlar 8 tanedir. Buraya 1573[26] Bu hadîsten (ve benzeri olarak daha önce geçen hadîslerden) akşam namazı kunütunun biM-icmâ mensûh olduğu, sabah namazı kunûtunun neshinde ise ihtilâf olduğu öğrenilmiştir. Müslim ile Ebû Davud'un Berâ ibn Âzib ile İbn Abbâs'tan rivayet ettikleri hadîsler, farz namazların hepsinde kunût yapıldığını isbât etmektedir. Ancak sonradan terk buyurulduğuna göre, farzlarda kunût mensûh olmuştur. Me'sûr Olan Kunût Duaları Me'sûr (ya'nî nakledilmiş) olan kunüt duaları birkaç tanedir. Bunlar arasında rivayet bakımından en kuvvetlisi Şâfiîler'in sabah namazında okudukları şu duadır: ' "Hasen ibn Alî (R) şöyle dedi: Dedem Rasûlullah (S) vitr kunûtunda söyleyeyim diye bana şu kelimeleri Öğretti: "Yâ Allah, hidâyet ettiklerin arasında bana da hidâyet et. Dünyâda, ukbâ-da derdden âzâd ettiklerin içinde beni de âzâd et. Sevdiklerin arasında beni de sev. Bana her neyi bağışlarsan dâim et ve gittikçe artır. Hükmettiğin herhangi bir şerrden beni koru. Zîrâ hükmeden Sen'sin. Sana karşı hükmedilemez. Senin sevdiğin zelîl kalmaz, düşmanı olduğun kimse de azîz olmaz. Yücesin, âlîsin Rabb'ımız! Her neye hüküm ve kazan taalluk ederse hamd Sana. (Her ne ettimse) Sen'den mağfiret dilerim. Sana tevbe ve rucû' ederim"! (Tirmizî, îbn Mâce, Nesâî). Nesâî'nin rivayetinde duanın sonunda " ziyâdesi de vardır ki, salâtu selâm, evvelce edilen duaların kabulüne vesîle olur. Hanefîler'in vitr'de her gece, Şâfiîler'in ise yalnız ramazânın son yansında okudukları duâ şudur: Bu, el-Kütübü's-Sitte'de yok ise de, Abdurrazzâk, Muharrimed ibn Nasr, Tahâvî ve İbn Ebî Şeybe'nin rivayetlerinde bu duaları Umer ile Alî'nin fecr namazında okudukları anlaşılıyor.
1148
hâlis, 7 hadîstir. Bunları tahrîc etmekte Müslim Buhârfye muvafakat etti. Burada 3 tane de mevsûl âsâr vardır. Vallâhu a'lem (Ġbn Hacer).
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
15- KİTÂBU'L-İSTİSKAA (Yağmur Duası Kitabı) 1574[1]
1574[1] Ebu'1-Vakt ile Asîlî nüshalarında Kitâbu'l-îstiskaa, Ebû Zerr'in el-Müstemlî'den gelen rivayetinde Ebvâbu'l-îstiskaa şeklindedir. Bâzı rivayetlerde müfred olarak Bâbu'l-İstiskaa şeklinde ve Besmele'sizdir (İbn Hacer, Kastallânî).
1149
1- Yağmur İsteme Duası 1575[2] ve Peygamber (S)'in Yağmur İsteme Duasına Çıkması Babı 1575[2] es-Sakyu, et-Teskıyetu ve'l-îskaau bir ma'nâyadır, suvarmak ve su içirmek demektir. Bâzıları bunları farkedip, saky ve teskıye, su içirmeğe; iskaa ise suya delâlet etmeye mahsûstur dediler.. el-îstiskaa, bir adamın karnında es-sıkyu dedikleri, zikrolunan su birikmekle müsteskaa olmak ma'nâsınadir ki, bir hastalıktır; tıb kitâblarında açıklanmıştır. Ve bir adamdan içecek su istemek ma'nâsınadır... (Kaamûs Ter.). Burada maksûd olan beldeleri ve kullan feyizli ve bereketli yağmurlarla suya kandırmasını Razzâku Alem olan Allah Taâlâ'dan niyaz eylemekten ibarettir. Bu diyar ahâlîsi ona "Yağmur Duası" der. İhtiyaç zamanında Rabbu'l-Âlemîn'in nihayetsiz lütuf ve kereminden böyle niyazda bulunmak, dînimizde meşru kılınmış hususlardandır. Mü'minin hacetini arz edeceği yegâne merci' Allah'tır. Duanın kendisi ve Hâlık'a fakirliğini arzetmek ibâdettir. Yüce Allah, Kitâb'ında: "Bana duâ ediniz ki, dileğinizi vereyim. Duâ ile olsun ibâdet etmekten yüksünenler, sonra zelil ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir" (Gâfir: 60); keza: "Muztarr kalanın duâ ve istirham ettiğinde imdadına yetişen, duasına cevâb veren O'ndan başka kimdir ki" (en-Neml: 62) buyurmuştur. Bu duâ için hazırlık olmak üzere, dargınların barışmaları, herkesin istiğfar ve ettiklerine tevbe, köle âzâdı ve sadaka gibi hayır vecihlerine yönelip Allah'a yaklaşmaya çalışmaları, zulümlerden vazgeçmeleri, yânî can, ırz ve mal gibi kullarla ilgili haklardan dolayı halâllaşmalan mendûbdur. Zîrâ Yüce Allah, Kitâ-bı'ında, Hûd Peygamber'den: "Ey kavmim, Rabb 'inizden mağfiret dileyiniz, sonra O 'na tevbe ediniz ki, üzerinize yağmuru bol bol yağdırsın "(Ey insanlar) artık Rabb 'inizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok mağfiret edicidir. (O sayede) gök üstünüze bol yağmur salıverir. Sizin mallarınızı, oğullarınızı da çoğaltır; size bağlar, bostanlar verir; size ırmaklar akıtır" <Nûh: 1012) buyuruyor. Binâenaleyh -arasıra edilen yağmur isteme dualarında olduğu gibi-
1150
1-.......Abdullah ibn Zeyd 1576[3] Ģöyle demiĢtir: Peygamber (R) yağmur isteme duası yapmak üzere (namazgaha) çıktı 1577[4] ve ridâsını tahvîl etti 1578[5].
2- Peygamber (S)' in: "Yâ Allah, içinde bulundukları) « yıllan onlara, Yûsuf
günâhlar ve ma'siyetlerimizden ve bilmediğimiz bir hikmetten dolayı tevbe ve istiğfarımız, niyaz ve istirhamımız istenen semereyi vermese de, yine Allah'a karşı tezellül ve aczimizi ikrar fâidesi vardır ki, o da yaratılış gayemize göre hareket ve kemâl gayemize göre doğru bir adım daha yaklaşmak demektir. Bununla beraber ilâhî rahmete gönül bağlamak, icrası mu'tâd olan tabiî sebeblerin hiçbirini geri bırakmayı gerektirmez.. (Tecrîd Ter.,III,249-262). Yağmur isteme duası, namazı ve hutbesi ile bu husustaki diğer işler ve bunlarla İlgili tafsîlât, geniş şerhlerden ve fıkıh kitâblanndan okunabilir. 1576[3] Bu Abdullah ibn Zeyd, ezan hadîsinde geçen Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rab-bih değildir. Bu zât, Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim ibn Ka'b el-Mâzenî el-Ensârî'dir (Buhârî, aynı kitâb, 7. hadîs). 1577[4] Bu söz, yağmur isteme duasının meşruiyetini isbât eder. Nitekim mesnûn olduğu müslümânlar arasında, üzerinde icmâ edilmiş bir husustur. Buhârî'nin diğer rivayetlerinde "Namazgaha çıktı ve yağmur isteme duası yaptı" denildiği için, tercemede "namazgaha" sözü parantez içinde olarak ilâve edildi. 1578[5] Buhârî'nin diğer iki ve Müslim'in bir tarîkinden gelen rivayetlerde "havvele" yerine, hemen hemen aynı ma'nâya olan "kallebe" ta'bîri kullanılmıştır. Ebû Davud'un Zuhrî rivayetinde "Rİdânın sağ yanını, sol cepkeni; sol tarafını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalbetti" denildiğine göre, "kalb" rivayetleri de "havvele" ma'nâsınadır.
1151
Peygamber'in yılları gibi kıtlık yıllan yap" Diye Dua Etmesi Babı
2-.......Bize Mugîre ibnu Abdirrahmân, Ebu'zZinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki (o, Ģöyle demiĢtir): Peygamber (S) son rukû'dan baĢını kaldırdığı zaman Ģöyle der idi: "Yâ Al/ah! AyyaĢ ibn Rabta'yi kurtar. Yâ Allah! Selemete'bne HiĢâm 'ı kurtar. Yâ Allah! et- Velîd ibnu 7- Vetîd'i kurtar. Yâ Allah! (Kâfirler elinde bunalıp) zaîf ve âciz görülen diğer mü 'minleri kurtar! Yâ Allah! Mudâr (kâfirleri) üstüne baskını daha da Ģiddetlendir. Yâ Allah! (Ġçinde bulundukları) bu yılları onlara Yûsuf Peygamberin yılları gibi kıtllk yılları yap!" 1579[6]. Ve yine Peygamber Ģöyle dedi: "Ğıfâr kabilesine gelince Allah onlara mağfiret etsin. EĢlem kabilesi ile de Allah musâlim olsun, yânı barıĢık gitsin"1580[7].
1579[6] Yûsuf Peygamber'in haber verdiği bu kıtlık yıllan, Yûsuf Sûresi, 43-49. âyetlerinde geçmektedir. 1580[7] Bu hadîsin yağmur duâsıyle münâsebeti, Buhârî'ye göre, şudur: Bâzr kabileler ile muayyen şahıslar aleyhine, diğer bir takımlarının lehine duâ buyurulmasından, kâfirler aleyhine duanın ve yağmur duasında da böyle yapmanın caiz olduğunu anlatmak içindir. Kunût
1152
Ġbnu Ebî'z-Zinâd, babası Ebu'z-Zinâd'dan olmak üzere: Bu duanın hepsi sabah namazı içinde idi, demiĢtir.
3-.......Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Biz Abdullah ibn Mes'ûd'un yanında bulunuyorduk. O Ģöyle dedi: Peygamber (S) insanlarda (yânî KureyĢ'te Ġslâm'a karĢı) aleyhdârlık görünce:'' Yâ Allah/Bunlar hakkındaki dileğim) Yûsuf Peygamber'in yedi kıtlık seneleri gibi yedi senedir" dedi. Bunun üzerine onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, her Ģeyi kökünden kuruttu (bütün bitkileri yok etti). O derecede ki, her çeĢit hayvan derilerini, ölü hayvan etlerini hem de kokmuĢlarını yediler. Onlardan biri gökyüzüne bakınca açlıktan dolayı (gözleri ortalığı) duman görürdü. Derken Ebû Sufyân Peygamber'in yanına
duasında ve şâir vakitlerde olduğu gibi, yağmur isteme duasında da İslâm ve müslümânlar aleyhinde olanların aleyhine duâ, meşrû'dur. Kâfirlerin kıtlığa uğramaları, zaîf olmalarını ve binâenaleyh müslttmânlara tecâvüze vakit bulamamalarını intâc eder. Buhârî bu hadîsi burada İşte bu mülâhaza ile tekrar etmiştir. Yoksa hadîste yağmur duasına dâir bir söz geçmiyor. Hadîsin en son cümlelerindeki mâzî sigâları, ihbârî ma'nâsına da, duâ ma'-nâsma da gelebilir. Hadîsin Üst tarafı duâ olması karînesiyle, mâba'dı da duâ olarak terceme edilmiştir.
1153
geldi de: Yâ Muhammed, Sen Allah'a tâatı ve hısımlara ilgiyi emredip duruyorsun. Kavmin ise helak oldu. Artık onlar için Allah'a duâ et, dedi. Yüce Allah Ģöyle buyurdu: "O hâlde semânın ap-âĢikâr bir duman getireceği günü gözetle. (Öyle bir duman ki) insanları saracaktır o. Bu pek yaman bir azâb (diyecekler). Ey Rabb 'imiz, bizden bu azabı açıp kaldır. Çünkü biz îmân edeceğiz. Onlar için düĢünüp, ibret almak nerede? Kendilerine (hakikatleri) açıklayan bir Rasûl geldiği hâlde, yine O'ndan yüz çevirdiler. Bir öğretilmiĢ, bir mecnûn dediler. Biz bu azabı biraz açıp kaldıracağız. Fakat siz hiç Ģübhe yok ki, tekrar dönecek olanlarsınız. Çok büyük bir Ģiddet ve savletle çarpacağımız gün, muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız" (ed-Duhân: 10-16). BatĢe, Bedr günü olandır. Demek ki Duhân da, BatĢe de, Li-zâm da, Rûm âyeti de (meydana gelmiĢ ve) geçmiĢtir 1581[8].
1581[8] Burada dört âyet zikredilmiştir; hâlbuki İbn Mes'ûd'un diğer rivayetlerinde o zaman beş âyetin geçmiş olduğu haber verilmektedir: Lizâm, Rûm, Batşe, Kamer, Duhân. Duhân ile Batşe'nin ne olduğu görüldü. Lizâm, Kureyş reislerinden yetmişinin müslümânlara esîr düşmesidir. Kamer, ayın ikiye ayrılmasıdır Rûm da er-Rûm:l-2 âyetinde haber verilen, Rûm'un İranlilar'a
1154
3- Yağmursuz Kaldıkları Zaman İnsanların İmamdan (Yani En Büyük Âmirlerinden) Yağmur Duası Yapmasını İstemeleri Babı
4-.......Bize Abdurrahmân ibnu Abdillah, babası Abdullah ibnu Dinar'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Abdullah ibn U mer'i, Ebû Tâlib'in Ģu Ģiirini mesel edinerek okuduğunu iĢittim: (Hey babasız, ırz ve harîmi himaye eden, kötü sözlü olmayıp kimseye de yük teĢkîl etmeyen bir efendiyi bir kavmin terketmesi nedir? O öyle bir seyyiddir ki, bembeyazdır; yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenir; yetimlerin yediricisi, dulların koruyucusudur) 1582[9].
gaiebesidir. Bu hadîsin de mevridi Kur'ân'daki Duhân âyetinin tefsiridir. Ebû Sufyân'ın "Onlar için Allah'a duâ et" niyazı üzerine yağmur duası yapılmış olması münâsebetiyle "Yağmur İsteme Duası Kitabı" bâblan arasına mükerre-ren katılmıştır. 1582[9] Beyitteki''lâfzı ref' ve nasb ile rivayet olunduğu gibi ve lâfızlarıma sıfat ba'de's-sıfat olmak üzere, mansub veya merfû'dur. Ref'in vehi takdirinde mahzûf mubtedâmn haberi olması, nasbin vechi
1155
Ve Umer ibn Hamze Ģöyle dedi 1583[10]: Bize Salim, babası Ġbn Umer'-den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Peygamber(S)'in (Medine'de minbere çıkıp) yağmur duası yaptığını ve daha inmesine mahal kalmadan olukların gürül gürül coĢup aktığım görünce, Rasûlullah'ın mübarek yüzüne baka baka o
ise kasidenin bundan evvelki beytindeki lâfzına ma'tûf olmasıdır. "yteij"nun başındaki vâv, "Rubbe" ma'nâsına olarak bu lâfızları mecrûr okuyanlar da vardır. Fakat bu vech, o kadar vecîh sayılmamıştır. Bu kasideyi Ebû Tâlib, eş-Şi'b de Benû Hâşim ve Benû Muttalib ile birlikte mahsur olduğu sırada söylemiştir. Ebû Tâlib Benû Hâşim ile Benû Muttalib'i yanına alarak Şı'bu Ebî Tâlib'e kapandı ve orada üç sene kadar kardeşinin oğlu Muhammed Rasûlullah'ı himaye ederek, akraba ve yakınları ile beraber her türlü meşakkat ve mahrumiyete katlandı. Bu muhasaranın tafsilâtına siyer ve İslâm târihi kitâblarmdan bakılabilir. Ebû Tâlib, 110 beyit kadar olup 93 beyit kadarı İbn Hişâm'ın esSîre'sinde bulunan bu kasideyi işte o zaman söylemiştir. Ebû Tâlib bu uzun kasidesinde Kureyş'in ileri gelenleriyle eskiden beri aralarında mevcûd olan samimiyet ve sevgiden bahsettiği gibi, bazen kadrlerini yükseltir, bazen tehdîd eder, bazen na-sîhat, bazen tevbîh eder. Rasûlullah'ın faziletlerinden bahseder. Peygamber'in zâtına olan şiddetli mahabbetini beyân ile kendisi de, akrabası da toptan mahvolmadıkça düşmanlarına teslim etmiyeceğini söyler. Hulâsa kaside, Kureyş ileri gelenlerinin teker teker isimlerini zikrederek, o zaman İslâm'a en büyük düşmanlıkların kimler tarafından açığa çakarıldığını bizlere gösterir (İbn Hişâm, es-Sîre, II, "Şi'ru Ebî Tâlib fi ıstftâfi Kureyş", 272-280). 1583[10] İbn Umer'in bahsettiği bu yağmur duasının bir istek üzerine vâki' olduğunu Enes'ten rivayet olunan bundan sonraki hadîsin devamı daha ziyâde isbât etmektedir.
1156
ma'lûm Ģâirin: Ve ebyadu yusteskaa'J-gamâmu bi-vechihi Simâlu'I-yetâmâ, ısmetun li'1-erâmili... sözünü nice defalar hatırlamıĢımdır. (Râvî Abdullah ibn Dînâr el-Adevî dedi ki:) Bu söz Ebû Tâlib'in sözüdür 1584[11].
5-.......Bize Muhammed ibnu Abdillah el-Ensârî tahdîs edip Ģöyle dedi; Bana babam Abdullah ibnu'IMusennâ, Sumâme ibnu Abdillah ibni Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik'ten olmak üzere tahdîs etti ki, halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman, Umer
1584[11] Bu ta'lîk, Ahmed ibn Hanbel ile İbn Mâce tarafından mevsûlen rivayet edilmiştir. Buhârî'nin bunu getirmesi, daha evvel zikrettiği mevsûl hadîsten biraz daha tafsillİ olmasından ve bir de bunda Peygamber'in zikredilmiş olmasından ileri gelmişe benziyor. Çünkü mevsûl hadîste yalnız İbn Umer'in bu beyit ile temes-sül ettiği zikredilmiş olup, Peygamber'in yağmur duası zikredilmiyor. Muallak hadîsi rivayet eden zât, İbn Umer'in torunu Umer ibn Hamze'dir. Hakkında Ahmed ile Nesâî söz etmiş oldukları için, rivayetini Buhârî ta'lîk etmiş demek oluyor. Lâkin bu zât birçok hadîs münekkidi imamlara göre sıkaattandır. Yalnız bazılarınca arasıra rivayette hatâ eder diye, hıfzı cihetinden biraz ma'lûl sayılır. Bu gibi râvîlerin haberleri mutâbaa ve muâdade (yardımlaşma) tarîkiyle "sahîh ligayrihi" merteb'esine varabilir. Nitekim Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve tbn Mâce hadîslerini tahrîc etmekte be's görmemişlerdir... (İbn Hacer, Ay: nî, Kastallânî).
1157
ibnu'I-Hattâb (Peygamber'in amucası) Abbâs ibnu'lAbdilmuttalib'i vesîle edinerek 1585[12] yağmur duası yapar ve duada: "Yâ Allah, bizler Peygam-ber'imizi vesîle edinerek Sen'den niyazda bulunurduk da, Sen bize yağmur ihsan ederdin. (ġimdi de) Peygamber'imizin amucasını vesîle edinerek Sen'den niyaz ediyoruz; bize (yine) yağmur ihsan eyle" der idi 1586[13]. Râvî Enes: (Bu duanın akabinde) kendilerine
1585[12] el-Vesîle, ve'l-Vdsile: Paye, rütbe ve yakınlığa denir ki, melikler yanında i'tibâr olunur. Melik yanında onun için vesîle ve vasile vardır denilir; yânî menzile, derece ve kurbet. Müellif elBasâir'de dedi ki, vesîle hakikati kendisiyle bir nesneye rağbetle ulaşılacak nesneden ibarettir ve bu tavassuldan daha husûsîdir. Zîrâ bu, rağbeti mutazammındır, ba'dehu bu münâsebetle paye ve menzilet de kullanıldı. et-Tevsîl: Hakk Taâlâ dergâhına takarrub edecek amel İşlemek.. et-Tevessül: Tefa'ul vezninde tevsîl m&'nâs\nw\\T..(Kaamûs Ter.), Tevessül, vesîle edinmek demektir. Vesîle de, Cevherî'nin beyânına göre âhare takarruba bâdî olan şeye ıtlak olunur. Şevket ve kudretinden dolayı kendisine yanaşmak müşkil olan bir zâttan matlûbunu kolaylıkla elde etmek İçin sevdiği bir zâtı araya koymak gibi ki, o aradaki zât (vesîle), işini gördürmek isteyen kimsenin onu araya koyması da, o kudret sahibi olan zâta aradaki vâsıta ile (tevessül) olmuş olur. Allah'a takarrub için hüsnü zann olunan sâlihler ile tevessül edildiği gibi, sâlih ameller ile de tevessül edilir. Vesîle lâfzı, Kur'ân-ı Kerîm'de (el-Mâide:35 ile el-tsrâ:57'de) de zikredilmektedir. "Ey îmân edenler, Allah'tan korkun, ona (yaklaşmaya) vesttearaytn ve O'nun yolunda savaşm. Tâ ki muradınıza gresiniz" (el-Mâide:35). 1586[13] Abbâs ibnu Abdilmuttalib, Peygamber'in babası Abdullah ibnu Abdİlmutta-lib'in ana baba bir kardeşi olduğu için, Rasûlullah'a
1158
yağmur ihsan olunurdu, demiĢtir 1587[14].
neseben en yakın olan zât idi. Umer'in bunca sahabe arasında onunla tevessül edişi, işte bu yakınlığı do-layısiyle oluştu. 1587[14] Bu hadîsteki kıssa âmmu'r-Ramâde adiyle ma'rûf olan büyük kıtlık senesi içinde vâki1 olmuştur. Bu kıtlık, hicretin onsekizinci senesinde hacc dönüşü başlayıp dokuz ay sürmüştür. Ramâde, ya ihlâk ma'nâsına olan ramd'den, yâhud da kül ma'nâsına olan remâd'dan türemiştir. O sene Arab Yanmadası'na yağmur yağmadı. Yerler kupkuru kalıp, topraklar kül gibi savruldu. İnsanlar da, hayvanlar da aç kaldı. Umer, Medîne ahâlîsini açlıktan kurtarmak için etraftaki emirlere yazıp, zahire istedi. Suriye Emîrİ Ebû Ubeyde'nin gönderdiği dört bin yük zahire ile Filistin Emîri Amr ibn Âs'ın Mısır'dan ve denizden gönderdiği bir gemi yükü buğday, Medîneliler'in sıkıntısını biraz hafifletti.!Bir taraftan da yağmur duası gibi ma'nevî tevessüllerden geri durulmayip, hadîs metninde zikredildiği üzere, Peygamber'in amucası ile istişfâ* yoluna müracaat edilmişti. Rivayete göre yağmur duası günü Umer, Abbâs'ı da birlikte alıp,'Medine ahâlîsini narnâzgâha çıkarmış. Abbâs'ı minbere beraber çıkarıp ve bileğinden tutup ayağa kaldırmış, kendisi de gözlerini semâya dikip: "Yâ Allah, biz sana Peygamber'in amucası ile tevessül ederek takarrub etmek istiyoruz. Kitâb'ında "Dıvâra gelince, bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da onlara âid bir define vardı. Babalan iyi bir adamdı... (el-Kehf: 82) buyurdun. Buyuruğun hakktır, doğrudur. Haber verdiğin bu iki yetîmi babalarının salâhı yüzünden korudun. Peygamber'inin de hatırını amucası dolayısiyle hoş et.Zîrâ biz O'nu şefaate vesîle edinerek, günâhlarımızdan da istiğfar ederek Sana yaklaşıyoruz" diye duâ ettikten sonra hâzır bulunanlara hitâb ederek: Rabb'inizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok mağfiret edicidir. (O sayede) gök, üstümüze bol yağmur salıverir. Sizin mallarınızı, oğullarınızı çoğaltır; size bağlar, bostanlar verir; size ırmaklar akıtır" (Nûh: 10-12) âyetlerini tilâvet etti... Yağmur duasında istiğfar, bundan dolayı meşru' olmuştur.
1159
4- Yağmur İsteme Duasında Üst Elbiseyi Tahvil Etme Babı
6-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Ebî Bekr'den; o da Abbâd ibn Temîm'den; o da Abdullah ibn Zeyd'den haber verdi. O: Peygamber (S) yağmur isteme duası yaptı da ridâsım (yânî üst elbisesini) geriye döndürüp tersine çevirdi, dedi 1588[15].
1588[15] Buhârî'nin burada arka arkaya getirdiği iki hadîste ve Müslim'in bir tarîkinden gelen hadîste " Sf- " yerine " çjî " fiili kullanılmıştır. Bu fiilin ma'nâsı hakkında şu bilgiler verilmiştir: el-Kalbu: Kaaf'ın fethi ve lâm'ın sükûnuyle, bir nesneyi geri döndürmek ve çevirmek ve bir nesneyi tersine çevirmek ve içerisini taşra döndürmek ma'nâ-smadır... Basâir'de istifâde edildiği üzere, kalb bir nesneyi hılkîya tabiî ya ca'lî cihetten çevirip döndürmek, aks ve tahvil ma'nâsınadır; bunun beş sureti vardır: Aşağısını yukarıya ve dışını içine döndürmek ki, tersine çevirmek ta'bîr olunur... et-Taklîb,\Tef'î\ vezninde, bu dahi bir nesneyi cihetinden geri döndürmek ma'nâsınadır... Ve bir şeyin tersini çevirmek ma'nâsmadır... (Kaamûs Ter.). Ebû Davud'un Zuhrî rivayetinde: "Ridâsınm sağ yanım sol cepkeni; sol tarafını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalb etti" denildiğine göre, bu "kalebe" rivayetleri de "havvale" ma'nâsınadır. Elbisenin eteğini omuz tarafına ve omuz tarafını etek tarafını çevirmek "Tenkis" dedikleri şeydir. Bahis konusu olan bu rida, Umman dokumalarından olup, boyu dört arşın bir karış, eni de iki arşın bir karış; Vâkıdî'nin naklincgöre boyu altı arşın, eni dört arşın bir karış olup ızârı da dört arşın bir karış ve iki arşın bir karış eninde idi ki, bu hülleyi (ridâ ile ızârdan meydana gelen bu bir takım elbiseyi) Peygamber, cumua günleri ile bayramlarda giyerdi. Başka vakitlerde
1160
7-.......Afabâd ibn Temîm, kendi amucası Abdullah ibn Zeyd'den olmak üzere, babası Ebû Abdillah ibn Ebî Bekr'e Ģöyle tahdîs ediyordu: Peygamber (S) namazgaha çıktı ve yağmur isteme duası yaptı; akabinde kıbleye yöneldi, ridâsım kalb etti ve iki rek'at namaz kıldırdı. Ebû Abdillah el-Buhârî der ki: Sufyân ibn Uyeyne, bu yağmur duası hadîsinin râvîsi, ezan sahibi olan Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih'tir zannediyordu. Bu zann bir vehimdir. Çünkü bu yağmur duası hadîsinin râvîsi olan zât, Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim el-Mâzinî'dir; Mazimi'1-Ensâr'dır
dürülür saklanırdı. Tahvil ve tenkîs'teki hikmet, tefe'üldür. "Yâ Rabb, bizim hâl ve kıyafetimiz şimdi nasıl değişti ise, içinde bulunduğumuz darlık ve kıtlık hâli de öyle değişsin" gibi bir ma'nâ ifâde eder. Yine Buhârî'nin biraz sonra aynı sahâbîden ve Müslim'in de yine ondan rivâyetlerîyle te'yîd edilmiş bulunan hadîse göre, bu ridâyı tahvîl işi duaya başlanacağı sırada vukua gelmiştir. Buna binâen cumhura göre ridâ tahvîli sünnettir. Yalnız Ebû Hanîfe sünnet olduğuna kaail olmayıp, Peygamber'in bu fiili, sünneti beyân için değil, yalnız kıtlığın bolluğa dönüşmesine işaret olmak üzere tefe'ül kasdıyle vâki' olmuştur, der.
1161
1589[16].
5- Yağmur İsteme Duasının Camş’ Olan Mescid İçinde (Dahi) Yapılması Babı
8-.......Bize ġerik ibnu Abdillah ibni Ebî Nemir tahdîs etti. O da Enes ibn Mâlik'ten Ģöyle zikrederken iĢitmiĢtir 1590[17]: Bir kimse cumua günü Rasûlullah ayakta hutbe yaparken, minberin karĢısında bulunan bir kapıdan içeriye girdi ve Rasûlullah'ın karĢısında ayakta dikelerek: Yâ Rasûlallah, davarlar helak oldu, 1589[16] Bu yağmur isteme duası hadîsinin râvîsi,Abdullah ibn Zeyd ibn Âsim el-Mâzinî el-Ensârî'dir. Bâzılarının zannettiği gibi ezan hadîsinin râvîsi olan Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih de değil, Abdullah ibn Yezîd el-Hatmî de değildir. İşte Buhârî, yanlışlıkları önlemek için bu bilgiyi vermek gereğini duymuştur (Bu-hârî, İstiskaa, Bâbu'd-duâ fi'1-istiskaa kaaimen). 1590[17] Bu yağmur duası hadîsini Enes'ten rivayet edenler, ma'nâları yakın çeşitli lâfızlarla rivayet etmişler, Buhârî ile Müslim de hadîsi çeşitli tarîklerden ayrı ayrı mes'elelere delîl olmak üzere çok kerreler tekrar etmişlerdir. Bir hafta evvel susuzluktan dolayı sığırlar, davarlar helak oldu diye şikâyet edilirken, bu sefer de suyun bolluğundan şikâyet ediliyor. Çünkü hayvanlar artık mer'aya çıkamıyor; çıkanlar da yağmurdan barınacak yer bulamıyorlar. Bir hafta evvel de yolların kapandığından şikâyet edilmişti. Çünkü hayvanlar su ve mer'a bulamadıkları için sefere çıkmaya takatleri yoktu. Şimdi ise sellerden geçit bulamadığı için yollar kesilmiş, kapanmış oluyor (Tecrîd Ter., III, 295).
1162
yollar kesildi. Binâenaleyh Allah'a duâ et de imdadımıza yetiĢsin, dedi. Râvî dedi ki: Bu söz üzerine Rasûlullah hemen iki elini kaldırdı da: "Ailâhumme eskınâ; Allâhumme eskınâ; Allâhumme eskınâ (= Yâ Allah bize yağmur ver; yâ Allah bize yağmur ver; yâ Allah bize yağmur ver)" dedi1591[18]. Yine Enes Ģöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, o sırada biz gökyüzünde ne kalın, ne ince bulut; hiç, hiçbir Ģey görmüyorduk. Bizimle Sel'i Dağı arasında o zaman hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Rasûlullah'ın arka tarafından, kalkan Ģeklinde bir bulut parçası çıkageldi. Semânın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmağa baĢladı. Enes dedi ki: Allah'a yemînle söylüyorum, biz altı gün (yânı bir hafta) güneĢin yüzünü görmedik. Sonra öbür cu-mua günü yine Rasûlullah ayakta hutbe yaparken, yine o kapıdan bir kimse girdi, Peygamber'in karĢısına geçti ve ayakta dikelerek: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar da kesilip kapandı. Allah'a duâ et de artık bu yağmuru tutsun, dedi. Enes dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah 1591[18] Duâ ederken elleri gökyüzüne yöneltmek, Azîz ve Celîl olan Rabb'e karşı tezel ma'nâsmi ifâde ettiğinden, duâ âdâbmdandır.
1163
iki elini kaldırdı ve: "Yâ Allah, etrafımıza (yağsın), üzerimize değil. Yâ Allah, tepelere, dağlara, kal'alara, bayırlara, derelere, ağaçlıklara yağdır" diye duâ etti. Enes dedi ki: Bunun üzerine hemen yağmur kesildi. Ve namazdan çıktığımızda güneĢte yürür olduk 1592[19]. Hadîsi Enes'ten rivayet eden ġerîk ibn Abdillah dedi ki: Ġkinci hafta gelen adam, evvelki hafta gelen adam mıydı? diye Enes'ten sordum. Enes, bilmem, dedi.
1592[19] Bundan zararı def için yapılan duanın tevekküle aykırı olmadığı anlaşılır. Bir de duanın burasındaki Peygamber'in edebi de dikkate değer ki, yağmurun mutlaka kesilmesine duâ etmemiştir. Zîrâ olabilir ki, yağmura olan ihtiyâç büsbütün gidememiştir. Binâenaleyh menfaatin ikbaa ve devam ettirilmesini niyaz etmekle beraber, yalnız zararın giderilmesini niyaz etmiştir. Gerek buradaki, gerek diğer rivayetteki sözler, hep Peygamber'in duasının Allah katında sür'atle kabul olunduğunu gösterir. Duayı müteâkib hemen bulut peyda olmuş ve daha hutbe tamamlanmadan yağmur yağmağa başlamıştır. Bu hadîsten, cumua namazım kılarken ayrıca bir de yağmur isteme namazı kılmaya hacet olmadığı, yağmur isteme duâsmm, cumua hutbesi içindeki duaya idhâl edilebileceği anlaşıldığı gibi, ridâyı tahvil ve kıbleye yönelmenin de yağmur isteme duasında şart olmadığı anlaşılıyor. Keza bu hadîs istiskaanın namazsız olarak, yalnız duâ ve istiğfardan ibaret olduğuna kaail olup, cemâatle namazın sünnet olduğuna kaail olmayan Ebû Hanîfe'ye de hüccettir.
1164
6- Yağmur İsteme Duasının Kıbleye Yönelmeksizin Cumua Hutbesi İçinde Yapılması Babı
9-.......Bize ĠsmâîlibnCa'fer, Serik'ten; o daEnesibnMâlik'ten tahdîs etti (O,.Ģöyle demiĢtir): Bir kimse cumua günü Rasûlullah ayakta hutbe yaparken Dâru'I-Kadâ tarafında vaktiyle mevcûd olan bir kapıdan içeriye girdi de, Rasûlullah'm karĢısında ayakta durdu 1593[20]. Sonra: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de bizlere yağmur ihsan etsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini kaldırdı, sonra: "Allâhumme eğısnâ, Allâhumme eğısnâ, Al-lâhumme eğısnâ (= Yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur
1593[20] Dâru'1-Kadâ, Uıner'İn, borçlarını ödemek için satılmasını vasiyyet ettiği evi İdi. Evvelleri "Dâru Kadâı deyni Umer = Umer'in borcunun ödenmesine âİd ev" denilirken gitgide kısaltılarak "Dâru'1Kadâ" denilmeğe başlanmıştır. Diğer rivayete göre Dâru'1-Kadâ, Abdurrahmân ibn Avf'un evi imiş; şûra geceleri oraya kapanıp halk ile konuşmadan hükmünü vermiş olduğu için, bu isimle adlandırılmıştır. Bir aralık dîvânlar, yânî hükümetin resmî kayıdları ile Beytu'l-Mâl orada korunurdu. Sonra Seffâh'ın gününde Mescid'e avlu yapıldı. Bu ev hakkında evvelce de bilgiler verilmişti.
1165
ver)" dedi 1594[21]. Enes dedi ki: Allah'a yemîn ile söylüyorum, o sırada biz gökyüzünde ne kalın, ne de ince bir bulut görüyorduk; bizimle Sel'ı Dağı arasında hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Rasûlullah'ın arka tarafından kalkan Ģeklinde bir bulut çıktı. O bulut semânın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmağa baĢladı. Allah'a yemîn ediyorum ki, biz altı gün güneĢi görmedik. Sonra (öbür) cumua günü, yine Rasûlul-Iah ayakta hutbe yaparken, yine o kapıdan bir kimse daha girdi; Rasülullah'ın karĢısına geçip dikeldi. Ve: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesilip kapandı. Allah'a duâ et de artık bu yağmurları bizden tutsun, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki elini kaldırdı, sonra: "Yâ Allah, etrafımıza (yağsın), üzerimize değil. Yâ Allah, tepelere, bayırlara; derelerin içlerine, ağaç ve ot bitecek yerlere (yağdır)" diye duâ etti. Enes dedi ki: Bu duâ üzerine hemen yağmur kesildi. Biz de mescidden çıkıp, güneĢte 1594[21] Bu duâ, "bize yağmur ver" ma'nâsına da, "bizim imdadımıza yetiş" ma'nâsı-na da gelir. Çünkü el-Gavs, feryâd ederek meded istemeğe, ve meded ve nusra-ta ıtlak olunur; el-Gays ise yağmura denir. Bunlardan if'âl babına nakledildiğinde, ayrı ayrı yukarıda verilen ma'nâlara gelir.
1166
yürüyorduk. ġerîk ibn Abdillah dedi ki: Enes'e: Ġkinci hafta gelen zât, evvelki hafta gelen zât mıydı? diye sordum da, o: Bilmiyorum, dedi.
7- Minber Üzerinde Yağmur İsteme Duası Babı
10-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Cumua günü Rasûlullah (S) hutbe yaparken birdenbire bir adam geldi ve: Yâ Rasûlallah, yağmur kıtaldi. Allah'a duâ et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Rasûlullah hemen duâ etti. Derken üzerimize yağmur yağmağa baĢladı. Öyle ki, az daha evlerimize ulaĢamıyacaktık. Ondan sonraki cumuaya kadar üzerimize hep rahmet yağdı durdu. Enes dedi ki: Öbür cumua, bu adam yâhud bir baĢkası ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, bu yağmuru bizden çevirmesi için Allah'a duâ et de, bu yağmuru üzerimizden çevirsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yâ Allah, etrafımıza (yağdır), üzerimize değil" dedi. Enes dedi ki: Yemîn olsun, bulutların sağa sola doğru parçalandıklarını ve etraftakiler üzerine yağmur
1167
yağarken Me-dîne ahâlîsinin yağmur altında olmadıklarını muhakkak görmüĢümdür 1595[22].
8- Yağmur İsteme Duası Halinde Cumua Namazı İle Yetinen Kimse Babı
11-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber(S)'e bir adam geldi de: Hayvanlar helak oldu, yollar kesilip kapandı, dedi. Alcabinde Peygamber duâ etti. Artık bize o cumuadan i'tibâren öteki cumuaya kadar yağmur verildi. Sonra bir daha geldi, ve: Evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu. Allah'a duâ et de Ģu bulutların sağna-ğını tutsun, dedi. Bunun üzerine Peygamber: "Yâ Allah, tepelere, bayırlara, derelere ve ağaç bitecek yerlere (ağaçlıklara yağdır)" diye duâ etti. Bu duâ akabinde bulutlar, Medîne'nin üstünden kumaĢ dü-rülür gibi dürüldü.
1595[22] Bu hadîsin hangi rivayetine bakılırsa Rahmeten lil-Âlemîn olan Peygamber'i-mizin bahir bir mu'cizesi olarak, evvelki cumuada olduğu gibi, bu cumuada da duasının sür'atle kabul edilmiş olduğunu göstermektedir.
1168
9- Yağmur Çokluğundan Yollar Kesildiği Zaman Dua Edilmesi Babı
12-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'm yanına bir zât geldi de: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, yollar kesildi; Allah'a dua ediver, dedi. Rasûlullah hemen duâ etti. Duâ akabinde bir cumuadan diğer cumuaya kadar halkın üzerine hep yağmur yağıp durdu. Nihayet bir zât yine Rasûlullah'a geldi ve: Yâ Rasûlallah, evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Yâ Allah, dağ baĢlarına, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç bitecek yerlere (yağdır)" diye duâ etti. Bulutlar hemen Medine'nin üstünden kumaĢ dürülür gibi dürüldü 1596[23].
1596[23] Allah'ın rahmetinden ibaret olan yağmurun kıtalması ve yokluğu sırasında yağmur isteme duasının meşru' olduğu gibi, bol yağdığı ve taşkınlara sebebiyet verdiği zaman kullardan zararın def edilmesi için de duâ etmek caizdir ve meşrû'-dur. Askalânî buna "(Havayı açma niyazı)" demiştir.Ancak bu ikinci duanın kerem ve ni'met bolluğundan usanç gelmişcesine edilmeyip, rahmeî ve ni'metin bekaa ve devamını istirham ile beraber, yalnız vebal ve zararın kaldırılmasını istemek tarzında olması şükran âdâbındandır.
1169
10- "Peygamber (S) Cumua Gününde Yaptığı Yağmur İsteme Duasında Dış Elbisesini Tahvil Etmedi" Denilmesi Babı 1597[24]
13-.......Bize Muâfâ ibnu Ġmrân, el-Evzâî'den; o da Ġshâk ibn AbdiIIah'tan; o da Enes ibn Mâlik'ten Ģöyle tahdîs etti: Bir Ģahıs Pey-gamber'e geldi de (su kıtlığı sebebiyle) malların helakini, çoluk çocuğun meĢakkatini Ģikâyetle arzetti. Bunun üzerine Peygamber yağmur istemek üzere Allah'a duâ etti. (Enes'in râvîsi Ġshâk ibn Ġbrâhîm yâ-hud onunla Buhârî arasındaki diğer bir) râvî dedi ki: Enes, ne Peygamber'in dıĢ elbisesini tahvîl ettiğini ve ne de kıbleye yöneldiğini zikretti 1598[25].
1597[24] Yânî dış elbiseyi tahvîl etmek veya etmemek şıklarının her ikisinin aslı vardır; her ikisi de Peygamber'den sabit olmuştur. Bu hadîs, cumua namâzındaki yağmur duasında dış elbisenin tahvîl edilmediğine delîl olmuş oluyor. 1598[25] Dış elbisenin tahvîli hakkmdaki sahîh rivayetler Buhârî'de hep ibn Zeyd tarî-. kindendir. Enes'ten olan rivayetlerde bundan bahsetmediği sabit oluyor. Nitekim bu hadîsin sonunda, Enes'in râvîsi İshâk ibn Abdillah yâhud onunla Buhârî arasındaki diğer bir râvî: Enes, ne Peygamber'in dış elbisesini tahvîl ettiğini ve ne de kıbleye yöneldiğini zikretti, demiştir. Ancak Enes'in bu konuyu zikretmemesi, diğer râvînin yalancılığını yâhud hatâsını gerektirmediği gibi, Enes'in
1170
11- Bab: Halk Kendilerine Yağmur Duası Yapması İçin İmama Gidip Şefaat İstediklerinde, İmam Onları Geri Çevirmez
14-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Bir kimse Rasûlullah'a geldi de: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, yollar kesildi, Allah'a duâ ediver, dedi. Rasûlullah Allah'a duâ etti. Derken o cumuadan öteki cumuaya kadar üzerimize yağmur yağıp durdu. Nihayet bir zât Peygamber'e geldi de: Yâ Rasûlallah, evler yıkıldı, yollar kesildi, hayvanlar helak oldu, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Yâ Allah, dağların sırtlarına, tepeler üzerine, derelerin içlerine ve ağaç ve ot bitecek yerlere (yağdır)!‘ diye duâ etti. Bu duâ akabinde bulutlar, Medine'nin üstünden kumaĢ
dış elbiseyi tahvîl ve kıbleye yönelmeyi inkâr ettiğine de delâlet etmez. Nitekim Ta-berânî, el-Mu'cemu'l-Evsat''ında, Enes'ten, Rasûlullah'm yağmur duası yaptığını, namazdan evvel hutbe îrâd ettiğini ve kıbleye yönelerek, dış elbisesini tahvîl , ettikten sonra inip, iki rek'at namaz kıldığını ve yalnız iftitâh tekbîri ile yetindiğini rivayet etmektedir
1171
dürülür gibi dürüldü 1599[26].
12- Bab: Kuraklık Sırasında Müşrikler Müslümanlardan Şefaat Diledikleri Zaman? 1600[27]
15-.......Bize Mansûr ile el-A'meĢ, Ebu'dDuhâ'dan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti. Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Mes'ûd'a geldim. O Ģöyle dedi: KureyĢ kavmi Ġslâm'a girmekte geciktiler. Bunun üzerine Peygamber (S) onların aleyhine duâ etti de onları bir kıtlık yakaladı ki, o yıl helak oldular, ölü hayvan eti yediler ve kemikleri kemirdiler. Ebû Sufyân, Peygamber'in yanına geldi de: Yâ Muham-med, sen akrabayla ilgilenmeyi emrederek geldin. Senin kavmin ise helak oldular. Artık Yüce Allah'a duâ et, dedi. 1599[26] Bir hafta evvel gelip yağmur duası isteyen kimse, yağmursuzluktan hayvanların helak olduğu, yolların kapandığı gerekçesini ileri sürmüştü. İkinci hafta ise yağmur çokluğundan dolayı evlerin yıkıldığı, yolların kapandığı ve hayvanların helak olduğu gerekçesi ile duâ taleb etmiştir. Peygamber her iki talebi de yerine getirmiştir; reddetmemiştir. 1600[27] Yânî bâb altındaki hadîslerde "Rasûlullah yağmur duası etti. Onlara yağmur ihsan olundu..." sözleri bulunduğu için, müslümânlar onlara da icabet edip, onlar için şefaat isterler.
1172
Rasûlullah veya Ġbn Mes'ûd: "O hâlde semânın apâĢikâr bir duman getireceği günü gözetle... ""tedDuhân: ıo) âyetim okudu. Sonra KureyĢliler tekrar kâfirliklerine döndüler. Bu dönüĢlerinin cezası da Yüce Allah'ın Ģu kavlidir: "Çok büyük bir Ģiddet ve savletle çarpacağımız gün muhakkak ki biz intikaam alıcılarız" (ed-Duhân: 16); bu gün, Bedr günüdür. Buhârî Ģöyle dedi: Ve Esbât ibn Nasr, Mansûr'dan isnâdiyle Ģunu ziyâde etti: Rasûlullah (S) duâ yaptı da onlara yağmlır ihsan olundu. Yedi gün yedi gece adamakıllı ıslandılar. Ondan sonra halk yağır u-run çokluğundan Ģikâyet ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yâ Allah, etrafımıza yağdır; üzerimize değil" diye duâ etti de, baĢının üstünden bulut sıyrıldı, etraflarındaki halk yağmurdan istifâde etmeye baĢladı 1601[28].
1601[28] Hadîsin ikinci isnâd ile gelen kısmından, Peygamber'in kendi düşmanları için duâ ettiği, hem de duasının semeresinin hâsıl olduğu anlaşılıyor. Ancak bu kısımda isnâd bakımından bir karıştırma ihtimâli vardır. Mekke'deki duâ ile Medine'deki yağmur dualarından biri, bu tarîkde karıştırılmışa benziyor.. Sarihler bu hususla ilgili olarak ayrı ayrı îzâhlar yapmışlardır.
1173
13- Yağmur Çok Olduğu Zaman: "Havâleynâ; lâ aleynâ = Etrafımıza; üzerimize değil" Diye Dua Edilmesi Babı 1602[29]
16-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir cumua günü hutbe yapıyordu. Ġnsanlar ayağa kalktılar ve: Yâ Rasû-lallah, yağmur kıtaldi, ağaçlar kıpkırmızı olup kurudu, hayvanlar helak oldu. Allah'a duâ et de bize yağmur yağdırsın, diye bağırdılar. Rasûlullah iki defa "Yâ Allah, bize yağmur ver; yâ Allah, bize yağmur ver!" diye duâ etti. Allah'a yemîn ederim, o sırada biz gökyüzünde hiçbir bulut parçası görmüyorduk. Hemen bir bulut çıktı ve yağmur yağmağa baĢladı. Rasûlullah minberden indi de namaz kıldırdı. Namazdan çıktığı zaman yağmur, ondan sonraki cumuaya kadar hep yağıp durdu. Öteki cumua Peygamber (S) kalkıp hutbe yaparken, halk yine
1602[29] Bundan maksadı, yağmur bolluğu sırasında duayı bu lâfızlar ve benzerlerine hasretmektir. Bunun sebebi de: Çünkü yağmur, Yüce Allah'tan bir rahmettir. Binâenaleyh mutlak olarak tutulmasını istemek münâsib olmaz. Münâsib olan, yağmurun faydalarım celb, zararlarını def etmek isteğidir. İşte "Allâhumme havâleynâ velâ aleynâ" sözünün ma'nâsı budur (Şâh Veliyyullah).
1174
kendisine doğru: Evler yıkıldı, yollar kesilip kapandı; Allah'a duâ et de bizden bulutları habsetsin, diye bağırdılar. Bunun üzerine Peygamber (S) gülümsedi, sonra da: "Allâhumme ha-vâleynâ velâ aleynâ (= Yâ Allah etrafımıza yağdır; üzerimize değil)" diye duâ etti. Derken Medine'nin üstü sıyrıldı. Bulutlar Medine'nin etrafına damlarken, Medine'ye bir damla düĢmüyordu. Medine'ye baktım, o tâcia sarılmıĢ bir baĢ gibiydi. '
14- Yağmur İsyeme Duasında Ayakta Dikilerek Dua Etmek Babı
Ve bize Ebû Nuaym, Zuheyr'den; o da Ebû Ġshâk'tan söyledi: Abdullah ibnu Yezîd el-Ensârî (yağmur duası için sahraya) çıktı. Yanında el-Berâ ibnu Azib ile Zeyd ibnu Erkam (R) da varlardı. Abdullah, sahrada yağmur isteme duasını Ģöyle yaptı: Minber kurmaksızın cemâatle birlikte ayağa kalktı, istiğfar (ve duâ) etti. Sonra kıraati açıktan okuyarak iki rek'at namaz kıldırdı. Bunda ezan okutmadı, ikaamet de yaptırmadı.
1175
Ebû Ġshâk: Bu Abdullah ibn Yezîd, Peygamber(S)'i gördü, demiĢtir 1603[30].
17-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Abbâd ibnu Temîm tahdîs etti ki, ona da amucası Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî -ki o, Peygam-ber'in sahâbîlerinden idi- Ģöyle haber vermiĢtir: Peygamber (S), kendileri için yağmur isteme duası yapmak üzere insanları (namazgaha) çıkardı. Sahrada ayağa kalktı, ayakta dikelerek Allah'a duâ etti. Sonra kıble tarafına yöneldi, üst elbisesini tahvil eyledi. Nihayet insanlara yağmur ihsan olundu 1604[31].
1603[30] Bu Abdullah ibn Yezîd (R) 17 yaşında Hudeybiye'de hâzır bulunmuştur. Hicrî 64 târihinde, Abdullah ibn Zubeyr tarafından Küfe Vâlîsi iken, ibn Zubeyr'in emri ile yağmur isteme duası için Küfe ahâlîsini sahraya çıkarmış, yanında Berâ ibnu Âzib ile Zeyd ibn Erkam da olduğu hâlde, yağmur isteme duası yapmıştır. Yağmur isteme duası hakkında Peygamber'den rivayeti yoktur. Lâkin yanında kıdemli sahâbîlerden İki zât olduğu hâlde onların i'tirâzma hedef olmaması, yağmur isteme duasının meşru' ve mesnûn vech üzere yapıldığını gösterir. 1604[31] Başlıktaki rivayetle hadîs arasındaki fark, birincisinde iki rek'at namaz kıldırıl-dığı zikredilmişken, ikincisinde namaz zikredilmemiştir; fakat siyaktan namaz kılındığı anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerden namazgaha çıkma, ayakta duâ etme, kıbleye yönelip cemâatle iki rek'at namaz kılmanın sünnet olduğu sabit oluyor. Bu hadîs, müteâ-kib bâbda daha tafsîlli olarak gelecektir.
1176
15- Yağmur İsteme Duası (Namazı) da Kıraati Açıktan Okuma Babı
18-.......Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) yağmur isteme duası yapmak üzere (namazgaha) çıktı. Duâ etmek üzere kıbleye yöneldi ve ridâsmı (üst elbisesini) tahvil etti. Sonra iki rek'at namaz kıldırdı, bu iki rek'at içinde kıraati açıktan okudu.
16- Bab: Peygamber (S) -Yağmur İsteme Duasında- Sırtını İnsanlara Nasıl Çevirdi?
19-.......Abdullah ibn Zeyd el-Mâzinî (R) Ģöyle demiĢtir: Ben, yağmur isteme duası yapmak üzere sahraya çıktığı gün Peygamber'i gördüm, Râvî dedi ki: Derken arkasını insanlara döndürüp, duâ etmek üzere kıbleye yöneldi. Sonra ridâsını tahvîl etti. Sonra bize, içlerinde kıraati açıktan okuyarak, iki rek'at namaz
1177
kıldırdı 1605[32].
17- Yağmur İsteme Namazı İki Rek'attır
Babı
20-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), Abdullah ibn Ebî Bekr'den; o da Abbâd ibnu Temîm'den; o da amucası Abdullah ibn Zeyd'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) yağmur isteme duası yapmıĢ ve ridâsını kalb etmiĢtir.
18- Sahra Namazgahında Yapılan Yağmur İsteme Duası Babı
21-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), Abdullah ibn Ebî Bekr'den tahdîs etti. O da Abbâd ibn Temîm'den iĢitmiĢtir; o da amucası Abdullah ibn Zeyd'den. O Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), yağmur isteme duası yapmak
1605[32] Arka arkaya gelen bu iki bâb başlığına âid mes'elelere, alt taraflarında aynı sa-hâbî tarafından rivayet edilip yazılmış bulunan hadîsler delîl kılınmıştır. Bu hadîs ve râvîsi hakkında daha önce geçen bâblarda gerekli açıklamalar yapılmış idi.
1178
üzere sahra namazgahına çıktı, orada kıbleye yöneldi, iki rek'at namaz kıldırdı ve ridâsını tahvîl etti. Sufyân dedi ki: Bana el-Mes'ûdî, (mezkûr Abdullah'ın babası olan) Ebû Bekr'den haber verdi. O (kalb etmeyi tefsîr ederek): Ridâ-sının sağ yanını sol yanı üzerine getirdi, demiĢtir 1606[33].
19- Yağmur İsteme Duasında Kıbleye Yönelme Babı
22-.......Abdullah ibnu Zeyd el-Ensârî (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Peygamber (S) namaz kıldırmak üzere
1606[33] Hadîsin bu iki babında gelen rivayetlerinde "Havvele" yerine "Kalebe" fiili kullanılmıştır. Kalebe fiili de çevirmek, altını üstüne getirmek ma'nâlarma gelir. Ebû Davud'un es-Sünen'indeki Zuhrî rivayetinde: "Ridâsının sağ yanını sol cepkeni, sol yanını da sağ cepkeni üzerine getirerek kalb etti" denildiğine göre, "Kalebe" rivayetleri de "Havvele" ma'nâsınadır. Bu hadîsten, imâm ile beraber memleket halkının da belli bir günde Allah'a tevazu ile şehir hâricine çıkıp, hep birlikte yağmur isteme duasında bulunmalarının sünnet olduğu istidlal edilmiştir. Dört Sünen ile Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'ınûz rivayet olunan İbn Abbâs rivayetinde Peygamber, o gün mütebez-zil, yânî i'tinâsız giyinmiş olarak tevazu' ve tadarru' ile dışarıya çıkmış, namazgaha gelince minbere çıkmıştır... Maamâfîh şehir hâricine çıkmaksızın, mescidde cumua hutbesi esnasında yağmur isteme duası ile yetinildiği de, daha önceki bâblarda zikredilmişti.
1179
sahra namazgahına çıktı. Duâ ettiği yâhud duâ etmek istediği zaman kıbleye yöneldi ve ridâsım tahvîl eyledi1607[34]. Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Bâb hadîsinin râvîsi olan bu Abdullah ibnu Zeyd, Mâzinî'dir. (Yağmur isteme duasında ayakta dikilerek duâ etme bâbı'nda geçen) birinci râvî ise Küfî'dir. O, Abdullah ibnu Yezîd el-Kûfî'dir1608[35].
20- İnsanların Yağmur İsteme Duasında İmamın El Kaldırması İle Beraber Ellerini Yukarı Kaldırmaları Babı
23- Eyyûb ibn Süleyman Ģöyle dedi: Bana Ebû Bekr ibn Ebî Uveys, Süleyman ibnu Bilâl'den tahdîs etti., Yahya ibnu Saîd Ģöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten iĢittim, o Ģöyle dedi: Sahra ahâlîsinden
1607[34] Bu hadîs, daha önce de birkaç defa tekrar etmişti. Burada, yağmur isteme duasında kıbleye yönelme mes'elesine hüccet olmak üzere getirilmiştir. 1608[35] Buhârî, râvîlerin birbirine karıştırılmamasma çok ehemmiyet verdiği için, burada da adı geçen râvîleri nisbetleriyle zikrederek belirtmiş olmaktadır. Daha önce de bu belirtmeyi yapmıştı.
1180
A'rabî bir adam cumua günü Rasûlullah'a geldi ve: Yâ Rasûlallah, hayvanlar helak oldu, çoluk çocuk helak oldu, insanlar da helak oldu, dedi. Rasûlullah (S) iki elini kaldırıp duâ etti: Ġnsanlar da Rasû-lullah ile beraber ellerini kaldırıp duâ ettiler 1609[36]. Enes dedi ki: Henüz mescidden çıkmamıĢtık ki, üzerimize yağmur yağmaya baĢladı. Artık öteki cumua oluncaya kadar üzerimize hep yağmur yağdı durdu. O zât, Allah'ın Peygamberi'ne geldi ve: Yâ Rasûlallah, yolcular yolların kapalılığından artık usandı ve yollar geçilmez oldu, dedi. Ve Uveysî Ģöyle dedi: Bana Muhammed ibn
1609[36] Duâ ederken elleri gökyüzüne yöneltmek, Azîz ve Celîl olan Rabb'a karşı tezel-lül ma'nâsını ifâde ettiğinden, duâ âdâbmdandır. Ancak duanın bu edebi hak kında küçük bir ihtilâf da vardır: Müslim ile Tirmizî'nin rivayetlerinde Umâre ibn Rueybe es-Sakafî (R), Irak Vâlîsi Bişr ibn Mervân'ın minber üzerinde ellerini kaldırmış, duâ ettiğini görünce: "Şu kısacık ellerin Allah belâsını versin. Vallahi ben Rasûlullah'ı duâ ederken gördüm. Şu kabarcıktan ziyâde ellerini kaldırmıyordu" demiş ve söylerken şehâdet parmağı ile ölçüsünü göstermiştir. İşte bu rivayete dayanarak imâm Mâlik -bir rivayete nazaran- duâ esnasında ellerini kaldırmanın mekruh olduğuna kaail olmuştur. Diğer âlimler ise, herhangi duada elleri kaldırmak caizdir, derler. Buhârî de cumhurun kaail olduğu bu cevazı te'yîd için, bu hadîsi bu başlık altında tekrar etmiştir. Duâ âdabından biri de sonunda ellerini yüze sürmektir. Bunun delili, Tir-mizî'de Abdullah ibn Umer'in rivayet ettiği hadîstir.
1181
Ca'fer, Yahya ibn Saîd ile Serik'ten tahdîs etti. O ikisi de Enes'ten iĢitmiĢlerdir. Enes: Peygamber (S) iki elini, ben koltuk altlarının beyazını görünceye kadar kaldırdı, demiĢtir.
21- Yağmur İsteme Duasında İmamın Kendi Elini Yukarıya Kaldırması Babı 1610[37]
24-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) hiçbir duasında ellerini yukarıya kaldırmazdı, yalnız yağmur isteme duası müstesna. Çünkü Peygamber (bunda ellerini) koltuk altlarının beyazı görününceye kadar kaldırırdı 1611[38].
1610[37] Bu bâb başlığından maksûd olan, imâmın ellerini nereye kadar kaldıracağım isbâttır. Bundan önceki bâb başlığından maksûd ise, duada el kaldırmanın aslıdır. Binâenaleyh tekrar yoktur (Şâh Veliyyullah). 1611[38] Yağmur isteme duasından başka münâsebetlerle elleri kaldırarak duâ buyurul-duğu hakkında Buhârî, Müslim ve diğer sahîh kitâblar ve sünen'lerde birçok rivayetler vardır. Enes'in metindeki haberi, ya ellerin ziyâde ve meselâ yüz veya baş hizasına kadar kaldırılması yağmur isteme duasına mahsûs olduğunu ifâde etmek maksadıyle vâki' olmuştur, yâhud da Enes, yağmur isteme duasından başka vakitte Peygamber'în ellerini kaldırdığına tesadüf etmemiştir. Hâlbuki Peygamberdin başka dualarda ellerim yukarıya kaldırdığı vâkı'dır
1182
22- Sema Yağmur Yağdırdığı Zaman Söylenecek Olan Söz Babı 1612[39]
Ve Ġbn Abbâs: "Ke-sayyıbin"; yağmur'dur, dedi 1613[40]. Ġbn Abbâs'tan baĢkası da "Sâbe yesübu ve esâbe" dedi 1614[41].
25-.......(ÂiĢe -R- Ģöyle demiĢtir:) Rasûlullah (S) yağmuru gördüğü zaman: "Allâhumme, sayyıben nâfi'an (Yâ Allah, bize faydalı yağmur ver)" der idi 1615[42].
1612[39] Buradaki "ma", mevsûle yâhud mevsûfe yâhud da istifhâmiyye olabilir. Buna göre tercemesi: "Semâ yağmur yağdırdığı zaman söylenecek şey", "Semâ yağmur yağdırdığı zaman söylenecek olan hangi şeydir", "Semâ yağmur yağdırdığı zaman ne söylenecek "tir. 1613[40] Bu ibn Abbâs'ın "Ev ke-sayyıbin... = Yâhud semâdan boşanan bir yağmur gibidir ki..." (el-Bakara: 19) âyetinin tefsiridir. Cumhur kavli de budur. Onun bu tefsirini Ebû Ca'fer et-Taberî, Alî ibn Ebî Tâlib tarîkrnden mevsûlen rivayet etmiştir: İbnu'l-Münîr şöyle dedi: İbn Abbâs'ın bu haberinin Âişe hadîsiyle münâsebeti, babın merfu' hadîsinde "Sayyıben" lâfzı bulunmasıdır. Musannif Buhârî, bâb başlığında bu lâfzın tefsirini takdîm etmiştir. Bu, Buhârî'nin kitabında çok olur (İbn Hacer). 1614[41] Burada kelimenin türediği asıl olan, sülâsî ve ziyâde fiillerine işaret edilmiş oluyor. 1615[42] "Allâhumme sayyıben nâfi'an" rivayetinden başka,
1183
Bu hadîsi Ubeydullah'tan rivayet etmesinde ona el-Kaasım ibnu Yahya (197) mutâbaat etmiĢtir ve bu hadîsi el-Evzâî ile Akîl de Nâ-fi'den rivayet etmiĢlerdir 1616[43].
"Allâhumme sabben nâfi'an" rivayeti de vardır. Sabb, yukarıdan aşağıya akıtmak demek olduğundan, ma'nâsı "Yâ Allah, üzerimize yağmuru nâfı' olarak akıt" olur. Sayyıb, yağmurun faydalısına da, zararlısına da şâmil olduğundan, nâfi' ile vasıflandırıl-masmdaki hikmet açıktır. 1616[43] el-Evzâî'nin rivayetini en-Nesâî "Amelu yevm ve leyle" kitabında; Ahmed ibn Hanbel de el-Müsned'de tahrîc etti. Bu mutâbaa ve rivayetlerde küçük lâfız farkı vardır.
1184
23- Yağmur Yağarken, Yağmur Taneleri Kendi Sakalı Üzerinden Aşağıya Doğru Yuvarlanıncaya Kadar Yağmura Tutulan (Yahud Tutulmak İsteyen) Kimse Babı 1617[44]
26-.......Enes ibn Mâlik (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) zamanında insanlara bir kıtlık isabet etti. Bir cumua günü Rasûlullah minber üzerinde hutbe yaparken, A'râbî'nin biri ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, çoluk çocuk da aç kaldı. Bizim için Allah'a duâ et de, bizleri suya kandırsın, dedi. Enes dedi ki: Ra-sûlullah iki elini 1617[44] et-Tamattur, tefa'ul vezninde... ve yağmura tutulmak, bir kavle göre serinlemek için yağmura çıkmak ma'nâsınadir (Kaamûs Ter.). Belki Buhârî bu başlıkla, Müslim'in Ca'fer ibn Süleyman'dan; o da Sâbıt -' ten; o da Enes'ten tarikiyle tahrîc ettiği şu mealdeki hadîse işaret etmek ıstemış-:™, tir: Enes dedi ki: Bir defa biz Rasûlullah ile beraber iken yağmura tutulduk. Rasûlullah ridâsmı çıkardı, vücûduna yağmur değdi. Bunu niçin yaptın? dediğimizde, "Bu rahmet, Yüce olan Rabb'ının henüz yeni yarattığı bir rahmettir; * onun iç in " cevâbını verdi. Buhârî, yağmur tanelerinin Peygamber'in sakalı üzerinden yuvarlanmalarının tesadüfi olmadığım, bunun kendi iradesiyle olduğunu beyân etmek ıste-. mise benziyor,İşte bunun için bâb başlığını "Tamattara, yânî yağmurun kendi üzerine düşmesini kasdeden kimse" şeklinde yazdı. Çünkü iradesiyle olmasaydı, başlangıcında minberden inerdi. Lâkin o hutbeyi yağmurun çoğalması ve sakalı üzerinden akmasına kadar uzattı (Askalânî).
1185
kaldırdı. Bu esnada gökyüzünde hiçbir bulut parçası yoktu. Enes dedi ki: Dağlar gibi bulutlar -yâhud bulutlar dağlar gibi- gökyüzüne hücum etti. Sonra minberinden inmemiĢti, tâ ki ben yağmur tanelerinin O'nun sakalı üzerinden aĢağıya doğru yuvarlandıklarını gördüm 1618[45]. Enes dedi ki: O günümüz, ertesi gün, daha ertesi gün ve onu ta'kîb eden gün; tâ öteki cumuaya kadar hep üzerimize yağmur yağdı durdu. Ertesi cumua yine o A'râbî, yâhud ondarr baĢka bîr kimse ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, artık binalar yıkıldı, mallar suda boğuldu. Binâenaleyh bizim için Allah'a duâ ediver, dedi. Bunun üzerine Rasülullah iki elini kaldırdı ve: "Yâ Allah, etrafımı-' za (yağdır); üzerimize değil" diye duâ etti. Enes dedi ki: (Bunu söylerken) eliyle semâdan hangi tarafa iĢaret ettiyse, orası açıldı ve Medîne, üstü açık bir alan gibi oldu. Kanat Vâdîsi bir ay mütemadiyen aktı. Herhangi taraftan kim geldiyse muhakkak bol bol yağmur yağdığını söyledi. 1618[45] Bulutların hücumunu gördüğünde hutbeyi kesmek ve namazı hemen kıldırıp cemâati evlerine göndermek varken, ıslanmcaya kadar minberde kalması tesadüfi değildir. Allah'ın lûtfunun eserini kendi vücûdunda görmek ve bu yağmurun bİ'1-fiil vücûduna değmesini arzulamasından ileri gelmiştir.
1186
24- Bab: Rüzgar Estiği Zaman (Ne Yapılır)?
27-.......Bana Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, o, Enes (R) Ģöyle derken iĢitmiĢtir: ġiddetli bir rüzgâr estiği zaman bundan dolayı Peygamber'in yüzünde (bir endîĢe derhâl) belli olurdu 1619[46].
25- Peygamber(S)in:"Ben sabo rüzgârı ile yardım olundum" Sözü Babı
28-.......Bize ġu'be, el-Hakem'den; o da Mucâhid ibn Cebr'den; o da ibn Abbâs(R)'tan tahdîs etti. Peygamber (S): "Ben sabâ rüzgârı ile yardım olundum. Âd kavmi ise batı rüzgârı ile ihlâk olundular" buyurdu 1619[46] Müslim'in Âişe'den rivayetinde " Hava rüzgârlı ve bulutlu olduğu vakit" denilmiştir. Bundan, Peygamber'in ümmet için geçirdiği korkunun yalnız rüzgâra münhasır olmadığı; bulut belirdiğinde de böyle bir korku geçirdiği anlatılmaktadır. Hz. Âişe o hadîsinde Peygamber'in o hâlini daha taf-sîlli anlatmaktadır. Peygamber, eski ümmetlerden bâzısı böyle rüzgârla helak edildiği, icâ bet mevkiinde bulunan ümmetin isyanı yüzünden onlannkîne benzer bir tabiî azâb olabileceği ihtimâlinden endişeleniyordu. Bu hâlde Allah'a sığmıyor, Al-$1 lah'a duâ ediyordu.
1187
1620[47].
26- Zelzeleler ve Alametler (Büyük Hadiseler) Hakkında Denilenler Babı 1621[48]
1620[47] es-Sabâ, doğudan esen rüzgârın ismidir, gün doğuşudur. Batıdan esen rüzgârın ,v adı da ed-Debûr'dur. Kuzeyden esen rüzgâra şîn'in fethiyle- Şemâl, onun mu-',- kaabili olan rüzgâra da -cîm'in fethiyle- Cenûb denir. Bu aslî rüzgârların arala-1, rında da dört rüzgâr vardır. ^ Peygamber'in "Sabâ rüzgârı ile yardım olundum" buyurması, Ahzâb har-11 ** bine âid olan " i*j>: p by^-j Uj 'f+i* ÜCju j>4 ^^ üt = Size birçok ordular -* geldiği zaman, onların üzerine şiddetli bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz bir takım ordular gönderdik "(e\-Ahzâb:9) âyetine işarettir. Âd kavminin helaki kıssası Kur'ân'ın birkaç yerinde haber verilmiştir: "Ad'e ■*Ö gelince, onlar da uğultulu azgın bir fırtına ile helak edildiler. Allah onu yedi -f gece sekiz gün ardı ardınca üzerlerine musallat etti... "(eI-Hakkaa:6-9). Ancak Ad îi£ kavminin İhlâkına me'mûr olan Debûr, yânî batı rüzgârı, Hûd Peygamber'e îmfin Ki etmeyenlerin hepsini öldürmüş iken, Ahzâb'ın dağılmasına sebeb olan Sabâ'da kimse ölmemiştir. Sabâ'nın esmesi Peygamber'e nusrat olmuş ve korkularından kaçan müşrik Arablar, dört beş sene sonra toptan İslâm'a girmişlerdir. He-zîmete uğramalarıyle beraber vucûdlarımn yok edilmemesindeki hikmet de budur. 1621[48] Şiddetli rüzgârın esmesi huşûa ve Allah'a yönelmeye götüren korkuyu gerekti-' rince, zelzeleler ve benzeri büyük tabiat hâdiseleri buna daha lâyıktır. Hassaten haberde zelzelelerin çoğa varması, kıyamet alâmetlerinden olduğu beyân edilmişken. Zeyn ibnu'l-Munîr şöyle dedi: Bu bâb başlığının yağmur isteme bâbları arasına konmasının sebebi, zelzelenin ve benzeri büyük hâdiselerin meydana gelmesi, ekseriya yağmur inmesiyle beraber vâki* olmasındandır... (tbn Hacer).
1188
29-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ģöyle buyurdu: "Ġlim kabz olunmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zaman yaklaĢmadıkça, fitneler meydan alıp gâlib gelmedikçe, öldürmek ve ancak öldürmekten ibaret olan here çoğalmadıkça, sizlerde mal pek çoğalıp sel gibi akıp taĢmadıkça kıyamet kopmaz" 1622[49].
30-.......Bize tbnu Avn, Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den olmak üzere tahdîs etti. O, Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) 1623[50]: "Allâhum-me bârik 1622[49] Hadîsteki "Takarrubu'z-zamân - Zamanın yaklaşması" ta'bîrinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür: Bu, gece ile gündüz zamanlarının biribirlerine yaklaşması demektir; bununla murâd kıyamet kopmasının yaklaşmasıdır... gibi. Bu ta'bîre âid güzel bir açıklama, Kaamûs Tercemesi, I, 426-428. sahîfelerinden okunmaya değer. 1623[50] Bu hadîs, buradaki metinde Peygamber'e nisbet edilmeksizin, İbn Umer üzerine mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Hakikatte ise hadîs, merfû' ve mevsûldür. , Zîrâ Abdullah ibn Avn'm oğlu Ubeydullah ibn Avn ile Ezher es-Semmân'ın yine Abdullah ibn Avn tarîkinden gelen rivayetlerinde Peygamber'in ismi anılmıştır. Zâten hadîsin muhtevası re'y ile bilinecek şeylerden olmadığı düşünülürse, duaların ve sonunda geçen ihbarın Peygamber'in lâfzı olduğuna şübhe kalmaz. Bununla beraber Buhârî, başka yerde, başka tarîkden bu hadîsi merfû' olarak tahrîc etmiş olduğu gibi, Tirmizî es-Sünen'inde, İsmâîlî de Buhârî üzerindeki el-Mustahrac'm da böyle tahrîc etmişlerdir.
1189
lenâfîġâminâ ve Yemeninâ (= Yâ Allah, ġam'ımızda ve Yemen'imizde bize bereket ihsan et)" buyurdu. Bâzı kimseler: "Ve fî Necdinâ (= Necd'imize de)" diye niyazda bulundular. Rasûlullah tekrar: "Allâhumme bârik lenâ fî ġâminâ ve Yemeninâ" buyurdu. Onlar yine: "Ve fî Necdinâ" deyince: "Zelzeleler ve fitneler iĢte oradadır. ġeytânın karnı (yânî hizb ve ümmeti) de orada çıkacaktır" buyurdu 1624[51].
1624[51] "Nazartu yemneten veşe'meten" ta'bîri "Sağıma ve soluna baktım" demektir. Yemen, arkasını Ka'be kapısına veren kimsenin sağ tarafına, Şâm da sol tarafına düştüğüne göre, burada Hicaz'ın güney ve kuzeyinde bulunan bütün diyarlar kasdedilmİş olabileceği gibi, hassaten Yemen ve Şâm adlarıyle anılan iki kıt'a da kasdolunmuş olabilir. Yemen ile Şam'ın faziletlerine âid olan diğer hadîslerden ikinci ihtimâl daha kuvvetli görünür. Hicaz ile Yemen'in sahil tarafları Tıhâme'dir. Hicaz'ın doğusundan i'tibâ-ren Irak'a kadar uzanan yaylaya da Necd denir. Kam, bir asırda yaşayan insanların tabakası; içlerinden bir peygamber çıkıp bir müddette yaşamış olanlar; ilim ehlinden bir tabaka... ma'nâlarına gelir. Nitekim "Hayru'l-kurûnikarni., "hadîsinde "Benim karn'ım"dan Peygamber'in muradı, kendisini görmüş olan sahâbîler tabakasıdır. Binâenaleyh "Şeytân'm karn'ı", şeytânın hizbi ve ümmeti demek olur. Peygamber'in duasında Yemen ile Şam'ın bilhassa zikredilmesi, bu iki ik-lîmin mübarek olduğuna delâlet eder. Necd'in, yânî doğu halkının duadan mahrum bırakılmasmdaki hikmet de, hadîs metninde beyân edilmiştir. Orasının İlâhî gadab asarından olan şiddetli zelzeleler yatağı, fitne ocağı, şeytân hizbi yuvası olduğu Peygamber'ce bilindiği için, kendisi Rahmeten lil-Âlemîn iken, orası lehine duâ etmeye dili
1190
27- Yüce Allah'ın:Ve rızkınızı siz herhalde tekzibe mi kalkışırsınız (el-Vakıa: 82) Kavli Babı 1625[52]
Ġbn Abbâs, ("Rızkakum " yerine) "ġükrakum demiĢtir 1626[53].
varmamıştır. Çünkü geçmiş olan ilâhî kaderi bilip dururken onun hilâfına duâ etmemek gibi yüce ve ince bir edeb gözetmiştir. Bu hadîsin Buhârî tarafından yağmur isteme hadîslerinin sonunda getirilmesindeki hikmet şudur: Kıtlık ve pahalılık gibi büyük musibetlerde, azab emaresi sayılabilecek şiddetli gök gürültüsü ve şimşek esnasında tevbe, istiğfar ve Hakk'a dönüş sünnet olduğu gibi, zelzele ve benzeri -tekerrür ve çoğalması kıyametin yaklaşmasına alâmet olup, bâzı eski ümmetlere azab olmuş- müdhiş hâdiselerin zuhurunda da Allah'a sığınmanın meşru' ve sünnet olmasıdır. 1625[52] Bu başlığı yağmur isteme bâbları arasına girdirme vechi, bu âyetin, yağmur istemenin yıldızlarla olacağına kaail olanlar hakkında inmesidir, denilmiştir (Tef-sîru Abd İbnİ Humeyd). Bu kelâmın baba uygunluğu şöyledir: Çünkü onlar fiilleri Allah'tan başkasına nisbet ediyorlar ve yıldızların onlara yağmur verdiğini; rızık verdiğini zannediyorlardı. Bu ise onların tekzîbi idi. Allah, kullan ve beldeleri için hayât sebebi kıldığı yağmurları yıldızlara nisbet etmekten onları nehyetti ve bunu kendisine izafe etmelerini -çünkü yağmur Allah'ın onlara ni'metidir- ve bu ni'mete karşılık şükrü O'na tahsîs eylemelerini emretti (Aynî). 1626[53] Bu ta'Iîkı, Abd ibn Humeyd kendi Tefsir7inde mevsülen rivayet ettiği gibi, Mansûr ibn Saîd de sahîh bîr isnâdla rivayet etmiştir. îbn Abbâs bu lâfzı, ya "Şukra rızkıkum" şeklinde hazfu muzâf üzere veya rızkı zikredip lâzımı olan şükrü irâde etme kabilinden bir mecaz saymıştır.
1191
31-.......Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Hudeybiye'de geceleyin yağan yağmurdan sonra, bize sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıkınca yüzünü cemâate döndürdü de: "Bitir misiniz Rabb'ınız ne buyurdu?" diye sordu. Allah ve Rasûlü en bilendir, dediler. Dedi ki: "Kullarımdan kimi bana mü'min, kimi kâfir (olarak) sabaha ulaĢtı. Her kim Allah 'ınfadlı ve rahmeti ile üzerimize yağmur yağdı dedi ise, iĢte o bana îmân etmiĢ; yıldıza îmân etmemiĢtir. Her kim defulân vefulân yıldızın nev'i (yânî batıp doğması) ile üzerimize yağmur yağdı dedi ise, iĢte o da bana îmân etmemiĢ; yıldıza îmân etmiĢtir" buyurdu 1627[54].
1627[54] Bu hadîste "Fulân ve fulân yıldızla yağmura kavuştuk" demenin küfr olması iki ma'nâyadır. Biri şirk ma'nâsına küfrdür. Çünkü mukaabili îmân olarak beyân edilmiştir. Yağmurun ve diğer kevnî hâdiselerin yıldızların fiili olduğuna kaail olarak söyledikleri için. Bir ma'nâsı da ni'mete küfrân, yânî nankörlük olabilir ki, bu da verici ve mâni' olucu olduğuna îmânları olup, nail oldukları rızktan dolayı Allah'ın fadl ve rahmetini anmayı unutmakla şirk ehline benziyerek yıldızlardan bahsedenler hakkında sâdık olur. Her iki ma'nâca ilâhî lütuf ve ni'metleri yıldızlara atf ve isnâd eylemek, dînen yasaktır. Çünkü birinci ma'nâya göre küfr, sarîhdir. İkinci ma'nâya göre fahiş hatâdır. Bununla beraber ne şirk, ne de
1192
28- Bab; Allah'tan Başka Hiçbir Kimse Yağmurun Ne Zaman Geleceğini Bilmez 1628[55]
Ve Ebû Hureyre, Peygamber(S)'den Ģunu söyledi: "(Gaybdan) beĢ Ģey var ki, onları Allah'tan baĢkası bilmez"1629[56]
küfrân maksûd olmaksızın, yalnız yağmurun hangi zamanda yağdığım beyân için: "Şu yıldız zamanında üzerimize yağmur yağdı" demekte hiçbir harâmhk yoktur. Zîrâ bunu söyleyen kimse, hesâb ehlinin fulân yıldızın nev'i dedikleri vakitlerde yağmur yağdırmak Allah'ın carî âdetidir demek ister (Tecrîd Ter., II, 842) 1628[55] Geçen babın ardından bunu ta'kîb ettirdi. Çünkü o bâbda yağmurun ancak AlIah'ın kazası ile ineceği ve yağmur indirmede yıldızların hiç te'sîri olmadığı vardı. Bunun kaziyyesİ İse, yağmurun ne zaman geleceğini, Allah'tan başkasının bilemiyeceğidir (Askalânî). 1629[56] Buhârî bunu Kitâbu'I-Imân'da, ve Lukrhân:31. âyetinin tefsîrinde "Fî hamsin = (Bunlar, Allah'tan başkasının bilemiyeceği) beş şey içindedir" lâfzıyle rivayet etmiştir. el-Cinn Sûresi âyetinde yalnız rasûller istisna edilmiş olmasını Mu'tezile, evliyanın kerametini inkâra delîl edinmek istemişlerdir. Fakat bir rasûle tâbi' !- olan velînin, Allah'ın bildirmesiyle gayb işlerinden birine muttali' olması da-kendisi hakkında keramet olmakla beraber- tâbi' olduğu rasûlün mu'cizesidir. s_ Arada bir fark varsa, o da nebî ve rasûlün gayba ıttılâı, vahyin her nevi' ile olabildiği hâlde, velî yalnız ru'yâ veya ilham yoluyla muttali' olabilmesinden ve -. peygamberin ihbarı tahaddî yânî nübüvvet da'vâsına mukaarin olmasından ibâ-\ rettir. Evliyanın ale'l-ıtlak kerameti, Meryem'in Allah katından merzûk olması j' ve Âsaf ibn Berhıyâ'nın Belkıs'in tahtını bir anda celb etmesi hakkındaki âyet-i lerle de sabit olduğu gibi, bâzı kulların Allah'ın ilhâmiyle bâzı gayblara muttali' olabilmeleri,
1193
32-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Gaybın anahtarı beĢtir ki, onları Allah'tan baĢkası bilemez: Yarın ne olacağını hiçbir kimse bilemez. Rahimlerde olacak Ģeyi hiçbir kimse bilemez. Hiçbir nefs yarın (hayr ve Ģerr) ne kazanacağını bilemez. Keza hiçbir nefs hangi arzda öleceğini bilemez. Hiçbir kimse de yağmurun ne zaman geleceğini bilemez"1630[57].
Buhârî'nin Ebû Hureyre'den rivayet ettiği şu hadîsle de sabittir: "Hiç şübhe etmeyiniz ki, sizden evvelki ümmetlerde peygamber değilken mu-haddes yânî mülhem olanlar vardı. Benim ümmetimde de böylesi varsa, Umer'dir". Müslim de Âişe'den bu hadîsi, yakın bir lâfızla rivayet etmiştir ki, bunda muhaddeslik Umer'e kasr edilmemiştir: "Benim ümmetimde de onlardan varsa, şübhesiz Umer ibnu'l-Hattâb da onlardan biridir" (Tecrîd Ter., III,308-310'dan özetlendi). 1630[57] Gayb Bilgisi Hakkında Bâzı Âyetler ve Bir özetleme: "Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Kendinden başkası bunları bilmez. Karada, denizde ne varsa hepsim O bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey müstesna olmamak üzere, hepsi apaçık bir kitâbdadır" (elEn'âm: 59). "De ki; Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez; onlar da ne zaman diriltileceklerini bilmezler''*(en-NemI:65). "O saatin ilmi şübhesiz ki Allah 'in nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez- Şübhesiz Allah (herşeyi)
1194
bilendir; herşeyden haberdârdır"(Lukmân:34). Binâenaleyh, bahis konusu şu beş şeyi bilmek, hiçbir kimsenin tama' edebileceği hususlardan değildir. Taberî'nin rivayetine göre Âişe: Allah'tan başka her kimin gaybı bilebileceğini söyleyen kimse, yalan söylemiş ve Allah'a büyük bir iftirada bulunmuştur. Çünkü gaybı bilmek Allah'a mahsûstur. "Gaybı zann etmeye" gelince, ondan bahsetmekte be's yoktur. Zîrâ zannın mertebesi ne olursa olsun, hiçbir vakitte ilim mertebesini bulamaz. Çünkü ta'yîn ifâde etmez. "Şübhesiz zann, hakk'tan hiçbir şeyin yerini tutmaz"(Yûnus:36; en-Necm:28). İlâhî ilimde olup da Allah'tan başka kimseye ma'lûm olmayan mugayyebât hudûdsuz olup, el-En'âm'daki âyette mutlak olarak gayb ilmi Allah'tan başkasından nefy olunmuştur. Lukmân âyeti ile bu hadîste ise, mugayyebâttan yalnız "mefâtîhu'1-gayb" nâmı verilen bu beşi bahis konusu olmuştur. Demek ki, ikincisini birincisi tefsîr etmekte ve evvelkisindeki mutlaklık, beriki kayıdlarla mülâhaza edilmek gerekmektedir. Nitekim el-Cinn Sûresi'ndeki "Allah bütün gaybı bilendir. O gaybına kimseyi muttali' kılmaz. Meğer ki beğenip seçtiği bir kimse ola. Çünkü O bunun önünden, ardından gözetleyiciler dizer... "(el-Cinn:26-27) âyeti de, gaybm Allah'a hass olmakla beraber, Allah'ın dilediği bir kuluna mu'-cize veya keramet olarak, vahy veya ilham tarikiyle bâzı mugayyebâtı bildirdiğini gösterir. Gayb ilminin Allah'a mahsûs olması, Allah'ın bildirmesi ile bâzı kullarının bâzı mugayyebâta muttali' olabilmelerine munâfî gelmediği, Allah'ın, Yûsuf Peygamber'den hikâyeten: "Her ikinize (gerek ru'yâda, gerek uyanıkken) rızkınız olacak hiçbir taam gelmez ki, o taam size gelmeden te 'vîtini (yânî ne key-fiyyette bir taam olduğunu) size evvelden haber vermiyeyim "(Yûsuf:37), ve îsâ Peygamber'den hikâyeten: "Bir de yiyeceğiniz ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber verebilirim "(Âlu Imrân:49) âyetleriyle de te'yîd edilmiştir.
1195
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
16-KİTÂBU'L-KUSÛF (GüneĢ ve Ay Tutulması Kitabı)
1- Güneş Tutulması Sırasında Namaz Kılmak Babı 1631[1]
1-.......Ebû Bekre (Nufey ibnu'l-Hâris -R-) Ģöyle demiĢtir: Biz RasûluIlah(S)'m yanında idik. Derken güneĢ tutuldu. Peygamber, ri-dâsını ardından sürükleyerek kalktı ve mescide girdi. Biz de girdik. Bize güneĢ siyahlıktan sıyrılıncaya kadar iki rek'at namaz 1631[1] el-Kesf, keşf vezninde kesmek ma'nâsınadır;... kesf, Hakk Taâlâ'mn güneş ve ayı tutmak ma'nâsınadır. el-Kusûf, kuöd vezninde, güneş ve ay tutulmak ma'nâsmadır. Perdelendikleri zaman ikinci bâbda "kesefe'ş-şemsu ve'1-kameru" denir. En güzeli, kamer'de hasf, güneş'te kesf denilmektir, el- İnkişâf^dahi, gün ve ay tutulmak demektir.. (Kaamûs Ter.). el-Hasf, göz çıkarmak, yırtmak, yırtılmak, -müteaddi lâzım olur-; kesmek, pınarın suyu savulmak yâhud yere batmak, eksilmek, bir adamı mahallîyle yere geçirmek, dabbeyi yemsiz habs eylemek... ma'nâlarına gelir. el-Kusûf; kuûd vezninde ikinci bâbdan bir mahal yere geçmek, ve ay tutulmak ma'nâsınadır. Bâzılarına göre kusûf, güneşe; ve husuf, aya isnâd olunup, "kesefeti'ş-şemsu ve hasefe'l-kameru" denir... (Kaamûs Ter.).
1196
kıldırdı. Sonra: "ġübhesiz güneĢ ile ay hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Siz bunların böyle tutulduklarını gördüğünüzde, baĢınıza gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılın ve duâ edin" buyurdu 1632[2].
2-.......Kays (ibn Ebî Hazım) Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn Mes'ûd'dan iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay insanlardan hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Fakat bu güneĢ ile ay(m tutulmaları) Allah 'in âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunları (tutulmuĢ) gördüğünüz zaman hemen kalkıp namaza durun " buyurdu 1633[3]
1632[2] Kusûf namazının meşrûiyyeti muttafakun aleyhtir. Sebebi bizzat kusûf olduğundan, kusûf zamanında kılınır ve tekerrürü ile tekerrür eder. Kusûf namazı müekked sünnettir; vâcib değildir. Güneşin cirmi ile ayın cirmi karanlıktan sıyrılmasından sonra, kusûf namazının vakti geçmiş olacağından, artık namazlar da kılınmaz. Bâzı âlimler güneş ve ay tutulması sırasında kılman namazın teşriini şu âyetin'işaretinden de sezmek istemişlerdir:"Hâhk'm âyetlerindendir. Siz güneş ile ay'a secde etmeyiniz de, bu dört âyeti yaratan Allah'a secde ediniz" (Fussilet: 37 ) 1633[3] "Siz bunları gördüğünüz zaman" sözündeki mensûb zamîrin tesnîye olmasından kusûf namazı ile husuf namazının her cihetçe hükmü bir olduğuna ve husuf namazının da cemâatle kılınabileceğine
1197
3-....... Ġbn Umer (R), Peygamber (S)'den Ģöyle buyurduğunu haber verir dururdu: "ġübhesiz güneĢ ile ay hiçbir kimsenin ölümünden, ve de hayâtından dolayı tutulmazlar; lâkin bunlar, Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunların tutulduklarım görünce hemen namaza durun"1634[4].
istidlal edilmiştir. 1634[4] Kusûf ile husuf hâdiselerinin vukuunda namaz kılmanın meşrûiyyeti Rasûlul-lah'ın kavi ve fiilleriyle sabit olduğu gibi, Kitâb ile de, ümmetin icmâı ile de sabittir. Fakîhler: "... Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz" (el-tsrâ: 59) âyetini kusûf namazına delîl sayarlar. Zîrâ namaza ve duaya koyulmak, Allah'tan korkmanın lâzımıdır. Hakk Taâlâ günlük, haftalık, hattâ yıllık vakit değişmelerinin hepsinde birer namaz meşru' kılmıştır. Bunlar gibi, her ufukta muayyen vakitlerde görülmeyen güneş ve ay tutulmaları da büyük ilâhî âyetlerden olup, bunların meydana geliş zamanlarında da İslâm dînince bir namaz tahsis edilmesinde garîb görülecek bir cihet yoktur. Bilhassa kıyamet hâllerini beyân sadedinde: " jJiij ı^sJi 'çJr'i .'JJ& Jl^3 .j^Jı JJ lîıî - İşte göz (dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman... "(eI-Kıyâme:7-9) âyetinden de anlaşılacağı üzere, kıyamet alâmeti olarak bu kabilden bâzı felekî görünüşlerin de meydana geleceği Sâdık Haberci tarafından haber verilmiştir. Buna mukaa-bil: " ^jlflj ol ^ = Kıyametin subûtunun ne zaman olduğunu sana sorarlar.De ki: Onun ilmi ancak Rabb 'imin nezdindedir. Onun vaktini kendisinden başkası açık-layamaz. Göklere de ve yere de ağır basmıştır O. O size ancak ansızın gelir... "(el-A'raf: 187) âyetinin sarahatine binâen apansızın kopacak olan kıyametin de vakti ta'yîn üzere bilinmez. Bunun için kusûf ve husuf hâdiselerini tadarru', niyaz ve taabbud vesilesi ederek
1198
4-....... el-Mugîre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamânında, oğlu Ġbrahim'in öldüğü gün güneĢ tutuldu1635[5], Ġnsanlar: GüneĢ, Ġb-râhîm'in ölümünden dolayı tutuldu, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay, hiçbir kimsenin ölümünden ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Bunu gördüğünüz zaman hemen namaz kılın ve Allah'a duâ edin" buyurdu 1636[6].
namaza koyulmak, imanlılara göre pek tabiî bir keyfiyettir. Bundan korkuya düşmekte de ayıblanacak birşey yoktur. Husuf ve kusûf zamanlan, dakikası dakikasına; hattâ saniyesi saniyesine erbabı tarafından evvelce hesâb edilerek haber verilebilir. Çok tekrar eden tabiî hâdiselerden oldukları için vukû'Iarından korkuya ne mahall var demek de olmaz. Çünkü bu kevnî nizâmın çözülme günü demek olan kıyametin kopması miadının evvelden hesâb ve ta'yîn edilmiş bu gibi hâdiselerle birlikte vuku' bulmayacağına hiçbir aklî delîl yoktur. İşte o büyük hâdisenin meydana gelme ânında bu, ilâhî âyetlerden biridir diyerek namaza,taabbud ve niyaza koyulanlara ne mutlu! (Tecrîd Ter., I, 4 74). 1635[5] Rasûlullah'ın oğlu İbrahim'in annesi, Mukavkıs'm Peygamber'e hediye ettiği Mâriye el-Kıbtıyye (R)'dir. En meşhur kavle göre, hicretin sekizinci senesi Zu'I-hicce'sinde doğmuş ve onsekiz ay yaşadıktan sonra vefat etmiş ve Bakî' mezarlığına gömülmüştür. Onaltı ay; onyedi ay sekiz gün; on ay altı gün yaşadığı hakkında da rivayetler vardır. 1636[6] îbrâhîm'in ölümü ile güneşin tutulması hâdisesini birbirine bağlayan, tutulmanın bu ölüm sebebiyle meydana geldiğini zanneden ve bu zannını konuşmala-rıyle etrafa yayan kimseler bulunduğu
1199
2- Güneş Tutulması Esnasında Sadaka Vermek Babı
5-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu. Rasûlullah insanlara namaz kıldırdı. ġöyle ki: Namaza durdu ve ayakta durmayı uzattı1637[7]. Sonra rükû' yaptı; rukû'u da uzattı 1638[8]. Sonra rukû'dan kalktı ve kıyamı yine uzattı ise de bu ikinci kıyamı, evvelki kıyamdan az sürdü. Sonra yine rukû'a vardı ve rukû'u uzattı ise de bu ikinci rukû'u evvelki rukû'undan kısa idi. Sonra secde etti ve sucûdu uzattı. Sonra ikinci rek'atta da ilk rek'atta yaptığı gibi
Peygamber tarafından haber alınınca, halk arasındaki bu yanlış düşünceler îrâd edilen belîğ bir hutbe ile izâle edilmiştir. Güneşin hiçbir kimsenin ne ölümü, ne de hayâtı için tutulmuş olmayacağı hakkındaki bu hadîs, Ebû Bekr ile Mugîre gibi Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, Ebû Mes'-ûd el-Bedrî, İbn Abbâs, İbn Umer ve Âişe {Radıyallâhu anhum) tarafından da rivayet edilmiştir. 1637[7] İbn Abbâs hadîsinde birinci rek'atta "el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar.." denilmiş; Ebû Davud'un Sünen'indeki Urve rivayetinde, ikinci rek'attaki ilk kıyamda "Âlu İmrân Sûresi'ni okuyacak kadar..." denildiğinden, bu rek'atların ne kadar uzatıldığı tahmin edilebilir. 1638[8] Rukû'u kıraatle değil, tesbîh ve tekbîr kabilinden zikrlerie uzatmıştır. Bu da el-Bakara'dan seksen âyet okuyacak süre kadar tahmin edilmiştir
1200
yaptı 1639[9]. Sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde insanlara hutbe yaptı. ġöyle ki: Allah'a hamd ve sena etti, sonra: "ġübhesiz ki, güneĢ ile ay, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen Allah *a duâ edin, tekbîr alın, namaz kılın.ve sadaka verin " buyurdu 1640[10]. Sonra da Ģunları söyledi: "Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemin ederim ki, erkek kulunun veya diĢi kulunun zina ediĢinden dolayı Allah Taâlâ kadar kıskanç olan hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemîn ederim ki, benim bilmekte olduğumu sizler bilseniz, muhakkak az güler, çok ağlardınız" 1641[11]
1639[9] Kusûf namazının böylece uzatılması müstehâb olup, bu uzatma diğer cemâat namazlarında olduğu gibi, cemâatin rızâsına bağlı değildir. Zîrâ bu nadiren kılman namazlardan olduğu için, Peygamber'in kıldırdığı gibi kılınması gerekir 1640[10] Hadîsin bâb başlığına delîl olan fıkrası, bu "Sadaka verin" emridir. 1641[11] Bu hadîs ile diğerleri, kusûf namazından sonra hutbenin müstehâb olduğunu beyânda sarihtir. Bu hutbe cumua ve bayram hutbeleri gibi şartlarını câmi'dir. Peygamber buradaki ve daha sonraki hutbede sahâbîler Peygamber'in verdiği haberlerde şekk hatıra getirmedikleri hâlde, haberi yemîn ile
1201
3- Güneş Tutulması Sırasında "Es-Salatu Camiatun" Diye Nida Edilmesi Babı
6-.......Bize Yahya ibnu Ebî Kesîr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân ibni Avf ez-Zuhriyyu, Abdullah ibn Amr(R)'den haber verdi. O: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutulduğu zaman "Ġnne's-salâte câmiatun (-Namaz toplayıcıdır)"
te'yîd etmesi Arab şivesi üzere haberi te'kîd etmek içindir. Burada Allah'ın gayretinden maksad, bunun lâzımıdır: Ailesini, nâmûsu-nu kıskanan kimse, tecâvüz edenin cezasını tertîb ile ukubete uğratırsa, Allah da haramları işleyenlere şiddetli ceza hazırlamıştır demektir, Peygamber'in bu hutbesinin son fıkrası çok ma'nâlıdır. Peygamber'in bu sözündeki azamet ne kadar teemmül edilse az gelir. Hakîkaten "Allah'ın azametinin ne olduğunu, cürüm sahihlerinin uğrayacağı ilâhî intikaamm şiddetini, kıyamet hâllerini, ateş azabının şiddetini bilseniz" demektir ki, bunları müşâhade eden kimsede neşve ile dünyâ sevinci kalmayacağı bedîhîdir. Buradaki "Az gülerdiniz" demek "Gülmeğe hiç mecaliniz kalmazdı" demek olur. Umudu korkusuna gâlib olanlar ise buna "Allah'ın geniş rahmetini; hilmi-nin, lûtfunun, kereminin derecesini bilseniz, ihmâle uğrattığınız sevâblı fiillerin kaçırılmasından devamlı ağlar; gülmeğe vakit bulamazdınız" ma'nâsmı verirler. Peygamber'in bu son sözleri Kur'ân'daki şu âyeti hatırlatıyor: "Artık irti-kâb etmekte oldukları günâhların cezası olmak üzere az gülsünler, çok ağlasınlar" (et-Tevbe: 82).
1202
diye nida edildi, demiĢtir 1642[12]
4- Güneş Tutulmasında İmamın Hutbe Yapması Babı
AiĢe ile Esma: Peygamber (S) hutbe yaptı, dediler 1643[13]
7- Bize Yahya ibnu Bukeyr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana el-Leys ibn Sa'd, Ukayl el-Eylî'den; o da Ġbnu ġihâb'dan tahdîs etti. H ve yine bana Ahmed ibn Salih tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Anbese (ibnu Hâlid ibn Yezîd el-Eylî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Yûnus (ibnu Yezîd el-Eylî), Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Bana Urve, Peygamber'Ġn zevcesi ÂĠĢe'den 1642[12] Bâzı rivayetlerde "Eni's-salâtu câmiatun"; bâzılarında "Bi-salâti câmiaten" (bu kitabın 23. hadîsinde); diğer bâzılarında da burada olduğu gibi "İnne's-salâte câmiatun"şeklinde zabtolunmuştur. Hepsinin ma'nâian "Cemâatle namaza hâzır olun" demektir. Kusûf namazında ezan da, ikaamet de meşru'-değildir. Bu ta'bîrler ezan ve ikaamet yerine geçmiş olur. 1643[13] Aışe'nin hadisi "Güneş tutulması esnasında sadaka vermek" babında mevsû-len geçti. Esmamın hadîsi ise aynı kitabın 16. babında gelecektir. İşte bütün bu rivayetler, kusûf namazından sonra hutbe yapmanın delili oluyor.
1203
tahdîs etti; o ĢöyledemiĢtir: Pey-gamber'in hayâtında güneĢ tutuldu. Peygamber (S) hemen mescide çıktı. Ġnsanlar O'nun arkasında saff oldular. Rasûlullah Allâhu Ekber diyerek tekbîrini aldı, müteakiben uzun bir kıraatle Kur'ân okudu. Sonra Allâhu Ekber deyip uzun bir rükû' yaptı. Sonra Semiallâhu litnen hamideh deyip doğruldu. Secdeye gitmedi ve uzun bir kıraat daha yaptı. Bu ikinci kıraati birinci kıraatten daha kısadır.Sonra Allâhu Ekber deyip uzun bir rükû' daha yaptı. Bu ikinci rükû' birinciden daha kısadır. Sonra Semiallâhu litnen hamidehu, Rabbena ve lekel-hamdu dedi. Sonra secde yaptı. Bu secdeden sonra sonuncu (yânî ikinci) rek'at içinde de, birinci rek'attakiler gibi yapıp söyledi. Böylece Peygamber dört secde içinde dört rukû'u tam kemâle ulaĢtırdı. Namazdan çıkmadan önce de güneĢ açıldı. Sonra Rasûlullah hutbe yapmak üzere ayağa kalktı ve lâyık olduğu sıfatlarla Allah'a sena etti. Bundan sonra da: "GüneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Onlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı tutulmazlar. Siz bunların tutulmalarını gördüğünüzde hemen namaza sığınınız'' buyurdu. (Zuhrî, yukarıdaki senedde geçen "Bana Urve
1204
tahdîs etti" sözü üzerine atıf olarak Ģöyle dedi:) Ve Kesîr ibnu Abbâs tahdîs ediyordu ki, baba bir kardeĢi olan Abdullah ibn Abbâs "GüneĢin tutulduğu gün" hadîsini, Urve'nin ÂiĢe'den rivayet ettiği hadîs gibi tahdîs ederdi 1644[14]. Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye: Senin kardeĢin Abdullah ibnu'z-Zubeyr Medine'de güneĢ tutulduğu gün {adedde ve hey'ette) sabah namazı gibi kıldı; iki rek'at üzerine ziyâde etmedi, dedim. Urve: Evet, öyle yaptı; çünkü o sünneti tecâvüz etti, dedi 1645[15].
1644[14] Bu ifâdeden Abdullah ibn Abbâs'ın rivayetinin Hz. Âişe'nin rivayetine muvafık olduğu sabit oluyor. Nitekim bunu Müslim de böyle tesbît etmiştir. 1645[15] İsmâîlî'nin rivayetinde: Ben Urve'ye: Vallahi senin kardeşin Abdullah ibn Zu-beyr böyle yapmadı. Kendisi Medîne'de bulunup, Şam'a yürümek istediği zamanki güneş tutulmasında (adedde ve hey'ette) sâdece sabah namazı gibi kıldırdı, dedim. O da: Evet; öyle yaptı, dedi (Bu Kusûf Kitâbı'mn sonundaki 23. hadîsi ta'kîb eden rivayetteki hadîs). İbn Hazin, Peygamber'in güneş tutulması namazlarının birinde iki rek'at namaz kıldırıp; iki rek'atm birinde "Ve'n-Necm Sûresi"ni okuduğuna dâir el-Hasen el-Basrî'nin mürsel rivayetini aldıktan sonra, şöyle demiştir: Seleften bir taife bununla amel etmiştir. Ezcümle Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R) de kusûfta diğer namazlarda olduğu gibi, yalnız-iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu hatâya nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yi hatâya nisbet etmeyi daha hakklı buluruz. Zîrâ Abdullah ibnu'z-Zubeyr Rasûlullah'm sahâbîsidir ve bildiği ne ise, onunla âmil olmuştur. Urve ise, bilmediği bir şeyi inkâr
1205
5- Bab: Kişi (Fark Gözetmeksizin) "Kesefeti'ş-Şemsu'" Yahud "Hasefeti'ş-Şemsu" Ta'birlerini Söyler Mi?
Ve Yüce Allah: "Fe haĢefe 1-kameru" (eiKiyâme: 8) buyurdu 1646[16].
8-.......Peygamber'in zevcesi ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) güneĢ kusûf ettiği, yânı tutulduğu gün namaz kıldırdı. ġöyle ki; ayağa kalktı, Allâhu Ekber diye tekbîr aldı ve uzun bir kıraatle
etmiştir (Tecrîd Ter., 111,223). Metindeki kelâmdan, kusûf namazının herbir rek'atında iki rükû' yapılmasının sünnet olduğu istidlal edilmiştir 1646[16] et-Kesfve -noktalı hâ ile- el-Hasf kelimeleri hakkında bu kitabın ilk haşiyesinde açıklama geçmişti. Bu iki kelime, lügat bakımından müteradiftir. Güneş İle ayın tutulmalarına "Kusûfân" ve "Husüfân" denir. Cevherî'nin es-Sahâtı'mda mu-sâvî olarak "Kesefeti'ş-şemsu" ve "Hasefe'l-kameru" denilebileceği beyân edilmekle beraber, "Husufun kamer hakkında kullanılmasının daha güzel olacağını zikretmiştir. Buharı ve Müslim'in rivayetlerinde, güneşe ve aya tahsis etmeksizin her iki lâfız birbiri yerine kullanılmıştır. Buhârî bu başlıkta aynı mes'eleyi ele alıp, her iki ta'bîrin kullanılabileceğini göstermiş ve bu arada Kur'ân'ın kamer hakkında husuf ta'bîrini kullanmasından dolayı, ay hakkında Kur'ân'a uyarak, bunun daha güzel olacağını bildirmiş oluyor.
1206
okudu. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamidehu dedi. Ve yine olduğu gibi ayakta dikildi. Sonra uzun bir kıraat yaptı. Bu kıraati birinci kıraatinden az sürdü. Sonra yine uzun bir rukü' yaptı ise de, bu ikinci rukû'u birinci rukû'undan kısa idi. Sonra uzun bir secde yaptı. Bundan sonra sonuncu, yânî ikinci rek'at içinde de birinci rek'attaki iĢler gibi yaptı. Sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde selâm verip namazdan çıktı. Akabinde insanlara bir hutbe yaptı da, güneĢ ve ay tutulmaları hususunda: "ġübhesiz güneĢ ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı husuf etmezler; yânî tutulmazlar. Sizler bunların tutulduğunu gördüğünüz zaman hemen namaza sığınıp iltica ediniz" buyurdu.
6- Peygamberin "Allah, güneş ve ay tutulması ile kullarım korkutur" Sözüne Aid Bab
Ve bu sözü Ebû Mûsâ Peygamber'den olmak
1207
üzere söylemiĢtir 1647[17].
9- Bize Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Hammâd ibnu Zeyd, Yûnus (ibn Ubeyd)'dan; o da el-Hasen el-Basrî'den tahdîs etti. Ebû Bekre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Velâkin Yüce Allah bu âyetle kullarını korkutur" buyurdu. Ve Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Abdulvâris ibnu Saîd, ġu'be ibnu'I-Haccâc, Hâlid ibn Abdillah ve Hammâd ibn Seleme yukarıda adı geçen Yûnus ibnu Ubeydillah'tan yaptıkları rivayetlerinde "Allah bununla kullarını korkutur" kısmını zikretmediler 1648[18]. Ve bu hadîsi Mübarek ibn Fudâle'den, o da elHasen'den rivayet etmekte Mûsâ (ibn Ġsmâîl elTebuzekî veya Ġbn Dâvûd ed-Dabbî), Yûnus ibn 1647[17] Buhârî bu sözü sekiz bâb sonra mevsûlen rivayet etmiştir. 1648[18] Buhârî, Abdulvâris, Şu'be ve Hâlid'in bu hadîslerini bu Kusûf Kİtâbı'mn bâb-ları içinde mevsûleıı rivayet etmiştir. Sonuncusunun yânı Hammâd ibn Seleme'nin hadîsini ise Taberânî, Haccâc ibn Mİnhâl tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmişti
1208
Ubeyd'e mutâbaat etmiĢtir. Bu mutâbaa hadîsinde elHasen Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Bekre, Peygamber (S)'den haber verdi ki, Peygamber: "ġübhesiz Allah bunlarla kullarını korkutur" buyurmuĢtur. Ve yine bu hadîsi el-Hasen'den rivayet etmekte EĢ'as ibnu Ab-dilmelik, Mübarek ibn Fudâle'ye mutâbaat etmiĢtir (Ancak bunda "Allah'ın bunlarla kullarını korkutması" fıkrası yoktur; bu da mutabaatta Ģart değildir) 1649[19].
1649[19] Bu mutâbaalar ile de o fıkranın subûtu daha ziyâde kat'iyyet kazanmış oluyor. Güneş ve ay bizzat Allah'ın âyetlerinden olduğu gibi, bunların tutulmaları da -Peygamber'in birçok hadîslerinde buyurduğu üzere- birer âyettir. Güneş ve ay tutulması hakkındaki ilmî izahlar, bunların Allah'ın azamet ve kudretine delâlet eden birer âyet olmalarını küçültmek değil, bilhassa daha da takviye eder. Allah bazen bu âyetleri kullarına kendini hatırlatmak, daldıkları gafletlerden uyarmak, sonsuz kudretini ve te'dîbini sezdirerek onları korkutmak için de kullanır. Zelzele, yıldırım ve diğer tabiat hâdiselerini de bunun için kullanır. Bunda ilme aykırı düşecek hiçbir taraf yoktur. Bu gibi tabiat olaylarını korkutmak için vâsıta yapacağını şu âyetinde belirtmiştir:'' u^ Vt ob,S'L J-.J; ûj = Biz (kudretimizin beyyinât ve alâmetleri olan) âyetlerimizi ancak kullarımızı korkutmak için göndeririz"(el-Isrâ: 59). Demek bütün tekvînî ve tenzîlî âyetlerinin hedefi budur. Bu hususta Fussi-Iet:37. âyeti de zikredilebilir. Buna göre yalnız güneş ve ay tutulmalarında değil, zelzele, şiddetli rüzgâr, tûfân, gündüz karanlığı gibi herhangi korkunç bir tabiat hâdisesi vukû'unda Allah'a sığınma, O'na duâ ve niyazda bulunma tavsiye edilmiş oluyor
1209
7- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Kabir Azabından Allah'a Sığınma Babı
10- Bize Abdullah ibn Mesleme, Ġmâm Mâlik'ten; oda Yahya ibn Saîd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da Peygamber'in zevcesi ÂiĢe'den tahdîs etti ki, bir Yahûdî kadın'1650[20] (atıyye) istemek üzere ÂiĢe'ye gelmiĢ de ona: Allah seni kabir azabından korusun, diye duâ etmiĢtir. Bunun üzerine ÂiĢe (R) RasûluIIah'a: Ġnsanlar kabirlerinde azâb edilirler mi? diye sormuĢ. Rasûlullah da: "Ondan, yânı kabir azabından Allah'a sığınırım" demiĢtir. (ÂiĢe dedi ki:) Sonra Rasûlullah, (oğlu Ġbrâhîm'in son demlerini yaĢadığını haber aldığından) sabah vakti bir bineğe binip çıktı. Derken güneĢ tutuldu. KuĢluk vaktinde döndüğünde Rasûlullah (mescid bitiĢiğinde zevcelerine âid olan) hücrelerin aralarına uğradı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ġnsanlar da O'nun
1650[20] Bu Yahûdî kadının ismi hakkında belli bir rivayete rastlanmamıştır. Âişe'nin yanma gelenlerin iki Yahûdî kocakarı olduğu da rivayet edilmiştir
1210
arkasında dikilip namaza durdular. ġöyle ki: Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırdı ve uzun bir kıyam daha yaptı. Bu ikinci kıyam, birinci kıyamdan kısa oldu. Sonra bir uzun rükû' daha yaptı. Bu da ilk rukû'dan kısa sürdü. Sonra baĢını rukû'dan kaldırıp secdeye vardı. Sonra kalktı ve uzun bir kıyama durdu. Bu kıyam da birinci kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rukû'a vardı ise de, bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra baĢını kaldırıp secdeye gitti. Sonra uzunca bir kıyama durdu ise de, bu da evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzunca bir rukû'a vardı ise bu da birinci rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan baĢını kaldırıp secdeye vardı. Ve namazdan çıktı 1651[21]. (Hutbede) Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Sonra sahâbîleri-ne kabir azabından (Allah'a) sığınmalarını emretti 1652[22].
1651[21] Hz. Aişe'nin buradaki kusûf namazı ta'rîfine göre, bu namazın iki rek'atında ikişer kıyam ile ikişer rükû' ve birer de secde yapılmıştır 1652[22] Hadîsinbâb başlığına delîl olan kısmı bu son fıkrasıdir. Nitekim baş tarafında da Yuhûdî kocakarının Âişe'ye kabir azabından koruma duası yapması sebebiyle, Aişe'nin bunu Rasûlullah'tan sorması fıkrası da başlığa delildir. Yahûdî kadınların bunu Âişe'den evvel öğrenip
1211
8- Kusüf Namazında Sucüdün Uzatılması
Babı
11-.......Bize ġeybân (ibn Abdirrahmân), Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Abdullah ibn Amr'dan tahdîs etti. Abdullah ibn Amr (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutulduğunda "Ġnne's-salâte câmiatun (— ġübhesiz namaz toplayıcıdır -toplayacaktır-)" diye nida edildi. Bunun akabinden Peygamber (S) bir rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra kalkıp, yine bir rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra (ka'deye) oturdu. Sonra (ka'dede iken) güneĢ açıldı. Râvî (Ebû Seleme yâhud Abdullah ibn Amr) dedi ki: ÂiĢe.bana: Daha evvel ömrümde bu
haber vermeleri, kabir azabını eski peygamberlerin de ümmetlerine haber verdiklerini düşündürür. Eldeki Tevrat nüshalarında değil kabir azabı, âhiret bahsi de yoksa da, Tevrat'ın elde bulunmayan kadîm nüshalarında mevcûd olduğuna delâlet eder. Kur'ân-ı Kerîm'de de kabir azabına işaret eden yerler vardır. Tâhâ: 124. âyeti ile et-Tekâsur Sûreşi'ni buna işaret sayanlar olduğu gibi, Katâde ile Rabî ibn Enes de '_'y*V ^-^-= Biz onları iki kerre azâblandtracağu"(et-7evbe:l0l) âyetinin tefsîrinde, iki kerre azabın, biri dünyâda olacağını, diğerinin de kabir azabı olduğunu söylemişlerdir (Kastâllânî)
1212
kadar uzun süren bir su-cûdda bulunmamıĢtım, dedi 1653[23].
1653[23] Hadîsin son kısmı bâb başlığına kuvvetli bir delildir. Bu kusûf namazı da iki rek'at olarak kılınmıştır. Metindeki "Fî secdetin" ta'bîri "Bir rek'at içinde" demektir. Terceme de böyle yapılmıştır. Bu iki rek'atın her birinde iki defa rükû' yapılmış, secdeler de çok uzun sürmüştür. Kusûf namazında secdelerin diğer namazlardan daha uzun olduğu hakkındaki hadîsler Âişe, Esma bintu Ebî Bekr, Ebû Hureyre, Abdullah ibn Amr, Ebû Mûsâ, Semure ibn Cundeb ve diğer sa-hâbîler tarafından müteaddid lâfızlarla rivayet edilmiştir. Fakîhlerden.bir takımı rivayet tarîklerinin en kuvvetlilerine tutunmuş ve bu cümleden Âişe, İbn Abbâs ve Abdullah ibn Amr'in iki rek'atta ikişer rükû' ile ikişer sucûd rivayetlerine yapışmışlardır. Her rek'atte birden ziyâde rukû'u kabul etmeyen Haneffler de diğer sahîh hadîslere tutunur ve bu iki rukû'iu hadîsleri te'vîl ederler. Birden ziyâde rükû' rivayetlerinin menşeini İmâm Muhammed şöyle îzâh eder: "Pek muhtemildir ki, Peygamber (S) rukû'u diğer namâzlardakinden fazla uzatmış olduğu için, birinci saffta olanlar imâm kavmeye kalktı zannıyle- başlarını kaldırmışlar, geri safftakiler de onlara uymuşlar. Birinci safftakiler Ra-sûlullah'ı hâlâ rukû'da görünce tekrar rukû'a varmışlar, geridekiler de onlara bakarak tekrar rukû'a varmışlar. Rasûlullah kalkınca geri safftakiler iki defa rükû' edildi zannederek, kendi meşhûdlanna göre rivayette bulunmuşlar. Mü'-minlerin annesi Âişe kadınlar saffında veya hücrelerin birinde, İbn Abbâs da yaşının küçüklüğü hasebiyle çocuklar saffında bulundukları için, geride olanların zannedebilecekleri tarzda rivayette bulunmuş olabilirler. Rukû'un taaddüdü hadîsleri çok kuvvetli olmakla beraber, anlatışlarda farklılıklar vardır. Binâenaleyh hüccetliğe elverişli değildir". Hulâsa, rivayet tarîklerine bakılırsa, bu hadîslerin hepsi de sahîh veya ha-sendir. Bundan dolayıdır ki, hangi birine tutunmuş bir taife varsa, onlara karşı rivayetler tenkîd yolundan diğer sahîh hadîsler ile veya kıyâs ile ihticâc edilegelmiştir.
1213
9- Kusüf Namazının Cemaat Halinde Kılınması Babı
Abdullah ibn Abbâs, Zemzem'in gölgeliğinde, topluluğa bu namazı kıldırmıĢtır 1654[24]. îbn Abbâs'ın oğlu Alî, insanları namaz için toplamıĢtır 1655[25].
İbn Hazm, Peygamber'in kusûfların birinde iki rek'at namaz kıldırıp, iki rek'atın birinde Ve'n-Necmi Sûresi*ni okuduğuna dâir Hasen Basrî'nin mürsel rivayetini aldıktan sonra, şöyle der: "Seleften bir taife bununla amel etmiştir. Bu cümleden olarak Abdullah ibnu'z-Zubeyr (Radiyallâhu anhuma) da kusûf-ta diğer namazlarda olduğu gibi, yalnız iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu hatâya nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yİ tahtıe etmeyi daha hakklı buluruz. Zîrâ Abdullah İbnu'zZubeyr, Rasûlullah'ın sahâbîsidir ve bildiği ne ise onunla amel etmiştir. Urve ise bilmediği bir şeyi inkâr etmiştir". Bununla beraber İbn Hazm, sıhhati sabit olmuş hadîslerin hepsi ile amel etmeyi caiz görür (Tecrid Ter., III, 322-323). Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in kusûf namazını, sabah namazı gibi birer rükû' H ile kıldırdığı ve kardeşinin onun bu fiilini sonradan sünnete tecâvüz saymasını, "_., Buhârî bu Kusûf Kitâbı'nın sonuncu babının altındaki mutâbaa hadîsinde tes-bît etmiştir (Kitâbu'l-Kusûf, 19. bâb, 23. hadîsin devamı). 1654[24] Bu ta'lîkı eş-Şâfiî İle Saîd ibn Mansûr beraberce Sufyan ibn Uyeyne'den; o da Süleyman el-Ahvel'den olmak üzere tahrîc etmişlerdir 1655[25] İbn Hacer: Bu habere mevsûl olarak vâkıf olamadım, demiştir. îbn Abbâs'ın oğlu Alî, hicrî 40. yılda, Alî'nin öldürüldüğü gece doğmuş, bu sebeble kendisine onun adı ve künyesi verilmiştir. Tâbiî'dir. Doğumu 40, Ölümü 114 veya 118 hicret yılındadır. Kendisi
1214
Ġbn Umer de halka cemâatle kusûf namazı kıldırrmĢtır 1656[26].
12-.......Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutuldu da Rasûlullah Ģöylece namaz kıldırdı: Namaza durdu ve takriben el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar süren uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra rukû'dan yükselip birinci kıyamdan kısaca olmak üzere, uzun bir kıyam daha yaptı. Sonra ilk rukû'dan kısaca olmak üzere, uzun bir rükû' daha yaptı. Sonra secdeye vardı. (Ġki secde yaptıktan) sonra, uzun bir kıyam daha yaptı ve bu kıyam, ilk kıyamdan kısa oldu. Sonra ilk rukû'dan kısa olmak üzere uzun bir rükû' yaptı. Sonra bu rukû'dan yükselip yine ilk kıyamdan kısa süren, uzun bir kıyam daha yaptı. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu rükû' ilk rukû'dan kısa sürdü. Sonra secde yaptı.
bütün Abbasî Halîfeleri'nİn dedesİdir. Çok secde ettiği için es-Seccâd lâkabıyle meşhurdur (Aynî, Kastallânî). 1656[26] Bundan önceki haberin bakiyyesi olmak muhtemildir. İbn Ebî Şeybe bunun ma'-nâsıyle bir haberi mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî'nin bunların hepsi ile muradı, kusûf namazında cemâatin meşrûiy-yetine şah id getirmektir
1215
(Secdelerden) sonra güneĢ açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı1657[27]. Akabindeki hutbede: "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmazlar. Binâenaleyh sizler bunu (yânî bu ikisinden birinin tutulmasını) gördüğünüzde hemen Allah 'ı zikrediniz" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, biz seni (namaz içinde) durduğun yerden bir Ģeye elinle uzandığını gördük. Sonra (yine namaz içinde) irkilip geri geri geldiğini gördük, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah: "ġübhesiz ben cenneti gördüm ve elimle bir salkıma uzandım. Eğer ben o salkımı ele geçirebilseydim, dünyâ bakî kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi)1658[28]. Ve bana ateĢ de gösterildi. Öm
1657[27] îbn Abbâs'tan rivayet olunan kusûf namazları ta'rîfi üçer rukû'lu ve ikişer ru-kû'Iu olmak üzere iki türlüdür. Bu rivayetteki ta'rîfi ikişer rukû'lu ve uzun kı-yâmlı, uzun kırâatli ve uzun rukû'lu olarak, Hz. Âişe tarafından rivayet edilip, daha önce geçmiş olan kusûf namazı ta'rîfine uygun olanıdır. 1658[28] Cennet taamının dünyâya müsâade edilmemesindeki hikmeti beyân için sarihlerin kimi: Cennetin yemişleri " Kesilmeyen, yasak da edilmeyen... "(eI-Vâkıa:33) âyeti hükmünce, devamlı ve bakîdir; dünyâ ise fânîdir. Fena bulacak yerde, fena bulmayan ni'met yakışmaz; kimi de: Eğer insanlar onu görmüş olaydı îmânları, îmân bi'ş-şahâde olurdu, hâlbuki onlar gaybe îmân ile mükellef olup, el
1216
rümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbad hiçbir manzara görmemiĢtim. Ve cehennemin ahâlîsinin çoğunu da kadınlar olarak gördüm" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, ne sebeble (kadınların çoğu cehennemlik oluyorlar)? diye sordular. Rasûiullah: "Küfürleri sebebiyle" buyurdu. Allah'a îmân etmiyorlar mı? yenildi. Rasûlul-lah: "Kocalarına karĢı ni'mete nankörlük ederler. Ġyiliğe karĢı küf-rân ederler. Onlardan birine bütün ömür boyu (yâhud bütün zaman) iyilik etsen de sonra senden (hoĢlanmadığı ufacık) bir Ģey görse: Senden hiçbir hayr görmedim ki, der" buyurdu 1659[29].
En'âm: 158. âyeti mûcebince tevbe kapısı belki kapanırdı. Hâlbuki îmân ve tevbeden nasîb alacak çok kimseler vardı. Bu men' işte onlar hakkında büyük -bir lütuf olmuştur, demişler. Kimi de: Cennet amellerin mükâfatıdır. Bu da ancak âhırette olur. Onun için bu âyetin izhârı men' olundu, demişlerdir. Bu görüşlerin hepsi aklî olup, naklî delîle dayanmıyor. 1659[29] Hadîsin son fıkrası, kadınların daha çok hislerine ve duygularına mağlûb olduklarını ve buna göre hüküm verdiklerini anlatmaktadır.
1217
10- Güneş Tutulmasında Kadınların Erkeklerle Beraber Namaz Kılmaları Babı 1660[30]
13-.......Esma bintu Ebî Bekr (R) Ģöyle demiĢtir: GüneĢ tutulduğu vakitte ben, Peygamber'in zevcesi ÂiĢe'nin yanına geldim. Bir de gördüm ki, insanlar hep ayaktalar; namaz kılıyorlar. ÂiĢe de di-kelmiĢ, namaz kılıyor. Ġnsanlara ne oluyor? dedim. ÂiĢe, eliyle gökyüzüne doğru iĢaret etti de: Subhânallâhi dedi. Ben^ Bu bir âyet mi (yânî azâb veya kıyamet alâmeti mi)? diye sordum. ÂiĢe baĢıyle evet diye iĢaret etti. Esma dedi ki: Bunun üzerine ben de namaza durdum. (Kıraatin uzamasından dolayı) nihayet üzerime baygınlık geldi. Ben (yanımdaki kırbadan) baĢımın üstüne su dökmeğe baĢladım. Rasü-lullah namazdan çıkınca Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, Ģöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiĢ hiçbir Ģey kalmadı ki, bu makaamımda
1660[30] Buhârî bu başlıkla, kadınları bundan men' edenlerin kavlini redde işaret etmiştir. Bu, Sevrî ve bâzı Kûfeliler'den menkûl olup, kadınlar teker teker namaz kılarlar, demişlerdir (İbn Hacer).
1218
görmüĢ olmayayım. Bana vahy olundu ki, sizler kabirlerde Mesth Deccâl (yüzünden çekilecek) fitnelere benzer, yâhud ona yakın bir imtihana uğratılacaksınız". Aradaki râvî: Esma bu ta'bîrlerin hangisini söyledi, bilmiyorum, dedi. "(Kabre girdikten sonra) her birinize gelinecek de kendisine: Bu zât hakkın^ daki (yânî Muhammed hakkındaki) bilgin nedir? diye sorulacak. Mü *-min yâhud yakın sahibi olan kimse -Râvî: Esmâ'nın hangi sözü söylediğini bilmiyorum, dedi-: O, Muhammed'dir. O, Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de da'vetine icabet edip îmân getirdik ve (eserine) uyduk, diyecek. Bu cevâb üzerine o Ģahsa: Yat da iyice rahat et; biz senin kat'îinanıcı olduğunu bildik, denilecek. Kabirdeki kimse münafık yâhud kalbinde Ģübhe olan biri ise -Râvî yine, Esmâ'nın bu sözlerden hangisini söylediğini bilmiyorum, dedi- o soruya karĢılık: Ben bilmiyorum. ĠĢittim. Ġnsanlar bir-Ģeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim, diye cevâb verecektir".
1219
11- Güneş Tutulması Sırasında Köleye Hürriyet Vermeyi Seven Kimse Babı
14-.......Burada Esma: Yemîn ederim ki, Peygamber (S) güneĢ tutulması dolayisıyle köle azâd etmeyi emretti, demiĢtir 1661[31].
12- Mescid İçinde Güneş Tutulması Namazı Kılınması Babı
15-.......Bana Mâlik, Yahya ibnSaîd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etmiĢtir. Bir Yahûdî kadın birĢey istemek için ÂiĢe'nin 1661[31] Köle azad etmeyi tavsiye etmesi, bunun iyilik vecihlerinin en yükseği olmasın-dand.r. Yoksa buna imkân bulamayanların diğer iyilik yollarından hangilerini yaparlarsa girişmeleri mendûbdur. Buradaki emr, vucûb için değil, nedb vd ıî£iq£ eder.Peyga,?ber'İLn bu emrinde bir hikmet de-şu idi: Mü'minlerin tahayyül bile arm nTanaT f "^ olmak için, can azâd etmelerini, AllaS kuL kaama en S- ?nbînnden hÜrdyete Cıka™ala"nı hâtıra getirmek, bu ma-kaama en munasıb olan vasiyetlerdendir. Nitekim başka bir hadîste MrlZLrT' AHak Tam dQ QZâd °lmm her uzvu™ ****- °*M edenin bir uzvunu cehennem ateşinden azâd eder" buyurulmustur. Efdal olan işte budur. Buna gücü yetmeyen de: " & & £ juı ^ = Cehennem ateşinden hiç olmazsa yarım hurma sadaka vererek korununuz'' vasıyyeti ile amel etmesi gerekir (Tecrıd Ter., 111,343.344)
1220
yanına gelmiĢ ve ona: Allah seni kabir azabından korusun diyerek duâ etmiĢ. Bunun üzerine ÂiĢe, Rasûlul-lah'a: Ġnsanlar kabirlerinde azâb edilirler mi? diye sormuĢ. Rasûlul-lah da: ' 'Ondan (yânî kabir azabından) A ilah 'a sığın ınm'' buyurmuĢtur. Sonra Rasûlullah, (oğlu Ġbrahim'in vefatı sebebiyle) sabah vakti bir bineğe binip çıktı. Derken güneĢ tutuldu. Rasûlullah kuĢluk vaktinde (cenazeden) döndü de (ailelerine mahsûs olan) hücreler arasına uğradı 1662[32]. Sonra (mescidde) ayağa kalkıp namaza durdu. Ġnsanlar da arkasında namaza durdular. Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı, sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra rukû'dan yükselip uzunca bir kıyam daha yaptı. Bu, evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı; bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan yükseldi ve uzun bir secde yaptı. Sonra ayağa kalktı, yine uzun bir kıyam yaptı. Bu da evvelki 1662[32] Ailelerine mahsûs olan bu hücreler, mescide bitişik olduğu için "Hücrelere uğradı, sonra ayağa kalkıp namaza durdu" demesi, bu namazın mescid İçinde kılındığını ifâde ediyor. Müslim'deki Süleyman ibn Bilâl rivayetinde mescidde kılındığı sarahatle İfâde edilmiştir. Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı da burasıdır. Bundan dolayı güneş tutulması namazı sahrada kılındığı gibi, mescidde kılınması da sünnet oluyor.
1221
kıyamdan kısadır. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Bu rükû' da evvelkinden kısadır. Sonra tekrar uzun bir kıyam yaptı. Bu da evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu da evvelki rukû'dan kısadır. Sonra secde yaptı. Bu secde, evvelki sucûddan kısa sürdü. Sonra namazdan çıktı. Müteakiben Rasûlullah (hutbede) Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Sonra sahâbîlerine kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretti.
13- Bab:
"GüneĢ hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmaz". Bu hadîsi Ebû Bekre Nufey' îbnu'l-Hâris, Mugîretu'bnu ġu'be, Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî, Abdullah ibn Abbâs ve Abdullah ibn Umer -Allah onlardan razı olsun- rivayet etmiĢlerdir 1663[33].
16-.......Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) Ģöyle demiĢtir: 1663[33] Bu, sahâbîlerin haber verilen şu rivayetlerinin hepsi, bu kitabın bâblarında mev-sûlen nakledilmiş bulunmaktadır
1222
Rasûlullah (S): "GüneĢ iie ay, hiçbir kimsenin ölümünden, ve hayâtından dolayı tutulmazlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunların tutulduklarını görünce hemen namaza durun" buyurdu.
17-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûluliah zamanında güneĢ tutuldu. Peygamber ayağa kalkıp insanlara namaz kıldırdı. ġöyle ki: Kıraati uzattı. Sonra rukû'a vardı ve rukû'u uzattı. Sonra rukû'dan baĢını kaldırdı ve tekrar kıraati uzattı. Bu ikinci kıraati, birinci kıraatinden kısarak idi. Sonra tekrar rukû'a vardı ve bu rukû'u birinci rukû'undan biraz eksik uzattı. Sonra rukû'dan baĢını kaldırdı. Akabinde iki secde yaptı. Sonra ayağa kalktı ve bu ikinci rek'atta da birinci rek'atta yaptığı gibi yaptı. Sonra hutbeye kalktı da: "ġübhesiz güneĢ ile ay, hiçbir kimsenin ölümü, ve hayâtı için tutulmazlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir ki, Allah bunları kullarına gösterir. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen
1223
namaza sığınınız" buyurdu 1664[34].
14- Güneş Tutulması Zamanında Zikretmek Babı
Bu, güneĢ tutulması sırasında zikr etmeyi, Ġbnu Abbâs (R) rivayet etti1665[35].
18-.......Ebû Mûsâ el-EĢ'ârî (R) Ģöyle demiĢtir: GüneĢ tutuldu.Bunun üzerine Peygamber (S) bunun saat (yânî kıyamet alâmeti) olmasından korkarak belinleye belinleye telâĢla kalktı ve mescide geldi. Ve o zamana kadar asla yaparken görmediğim en uzun kıyam, en uzun rükû' ve en uzun sucûdlarla namaz kıldırdı 1666[36] ve: "Allah 1664[34] Metindeki el-Fezaı aslında masdârdır. Belinleme ve uçunmadır ki, ansızın zuhur eden korkunç bir hâdise üzerine insana arız olan ürkeklik ve korku demektir. İlâ ile sîgalandığında yardım istemek ve bir kimseye sığınmak ma'nâsmadır.. (Kaatnûs Ter.). 1665[35] İbn Abbâs'ın bu rivayeti, aynı kitabın "Kusûf namazını cemâat hâlinde kılmak bâbı"nda geçmiştir. 1666[36] Kattu" kelimesi, kaaideye göre menfî maziden sonra gelir. Bu rivayette ise Yûsuf:85. âyetinde olduğu gibi " (L-) = Mâ"siz olarak "iui iü öjj= ^a' eytuhu kattu yef'aluhu" suretinde gelmiştir. Bununla beraber diğer bâzı nüshalarda kaaideye uygun olarak "fak iü ^İjU "
1224
Taâlâ'mn göndermekte olduğu iĢte bu âyetler, hiçbir kimsenin ölmesinden, ve hayâtından dolayı olmaz. Lâkin Allah bu tutulma ile kullarını korkutur. Binâenaleyh sizler bu kabilden (korkunç) birĢey gördüğünüz zaman hemen Allah'ı zikr etmeye, Allah'a dua etmeye ve Allah'tan mağfiret istemeye (koyulup) sığınınız" buyurdu 1667[37].
15- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Dua Etmek Babı
Bu sırada duâ etme hadîsini Ebû Mûsâ ile AiĢe
şeklinde de zabtedilraiştir. Ebû Musa'nın: "Peygamber bunun saat olmasından korkarak telâşla kalktı..." ifâdesi, kendince Peygamber'in sür'atle yerinden kalkmasının sebebini göstermiş gibidir. Gerçi böyle bir hâdiseden korkulmasında haklı sebebler vardır: "Fakat insan önündeki (o kıyameti) yalanlamak diler; kıyamet günü ne za-mânmış, diye sorar, tşte göz (hayretle ve dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan 'Kaçış nereye?' diyecek., "(el- Kıyâme:5-10); "Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz" (e\4srZ;59) bu se-bebleri gösterir. Böyle olmakla beraber Peygamber'in buradaki sür'atli ve telâşlı hareketi, peygamberliğin son yılında tekerrürü umulmayan ve devamı bir iki saate sığabilecek olan bu hâdiseyi, en mühim bir irşâd ve ta'lîm vazifesi sayması ve bu fırsatı kaçırmamaya gayret etmesidir. 1667[37] Hadîsin son fıkrası, bâb başlığına delîl olan yeridir.
1225
(R) Peygamber(S)'den söylemiĢlerdir 1668[38]. .:
19-.......Bize Ziyâd ibnu Ilâkatahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Mugîre ibnu ġu'be'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber'in oğlu Ġbrahim'in öldüğü gün güneĢ tutuldu. Ġnsanlar, güneĢ Ġbrahim'in ölümü için tutuldu, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmazlar. Sizler bunları (tutulmuĢ) gördüğünüz zaman hemen Allah 'a duâ ediniz ve açılıp parlayıncaya kadar namaz kılınız" buyurdu 1669[39].
1668[38] Ebû Musa'nın hadîsi bundan önce geçti. Âişe'nin hadîsi ise gelecek olan bâbdadir. 1669[39] Peygamber'in bu oğlu hakkında 5 numaralı haşiyede kısaca bilgi verilmişti. Peygamber hutbesinin bu kısmı ile yıldızların yeryüzündeki vakıalara müessir ol duğu hakkında -ve hattâ şimdi bile avâmm arasında- yaşayan bâtıl bir i'tikaadı bertaraf etmiş oluyor. Güneş de, ay da Allah'ın kudretine musahhar iki mahlûkudur. Başka mahlûklara tasallut ederek, meselâ yeryüzünde ölüm gibi, harb gibi, karanlık ve kıtlık gibi zararlar meydana getirmeye kaadir olamadıklarından başka, Allah'ın teshîri ile musahhar olduklarından kendi nefislerinde vâki' olan hâdiseleri bile def ve ref etmekte zerre kadar dahi ve te'sîrleri yoktur. Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu demek, yıldızların te'sîrlerine inanılması bâtıl inancına benzer, İşte Peygamber, güneş ve ayın kimsenin ölüm ve hayatiyle alâkalı olmadığını, husuf ile kusûfun, bunların kendilerine göre konulmuş
1226
16- İmamın, Güneş Tutulması Hutbesinde "Amma Ba'du" (Hitab Ayırımını) Söylemesi Babı
Ve Ebû Usâme Ģöyle demiĢtir: Bize HiĢâm (ibn Urve) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Munzir kızı Fâtıma, Esmâ'dan haber verdi. O, Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S), güneĢ karanlıktan açılmıĢ olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde hutbeye giriĢti. ġöyle ki: Evvelâ Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd etti. Sonra "Amma ba'du" dedi 1670[40].
kaanûnlara göre cereyan ettiklerini, bu vesîle ile ve en güzel şekilde öğretmiş, yanlışın, hurafenin yayılmasına fırsat vermemiştir. 1670[40] Buhârî, bu başlığı içinde Esma hadîsini kısaltılmış ve muallak hâlde getirmiştir. Bu hadîs, bu tarîkten olmak üzere mufassal olarak Kitâbu'l-Cumua'da da geçmiştir. Amma ba'du, Arab hatîblerinin emîrler huzurunda inşâd eyledikleri hutbede duadan sonra getirmekte oldukları bir kelimedir.' 'Sana olan bu duamdan sonra*' takdirindedir. İlk defa Dâvûd Peygamber yâhud bir kavle göre Ka'b ibnu Lueyy tekellüm eylemiştir. Müelliflerin dibacelerde "Amma ba'du" sözleri, "Besmele, hamdele ve salvele'den sonra" takdirinde olur (Kaatnûs Ter.). Buna, Allah'a hamd ve senadan ibaret olan hutbe girişi ile asıl hutbe arasını ayırdığı için "Faslu'l-hitâb = Hitâb ayırımı" denilir. "Sözün bundan ötesine gelince:" denilmiş oluyor.
1227
17- Ay Tutulmasında da Namaz Kılmanın Meşrü'luğu Babı
20-.......(Ebû Bekre-R-:) Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu da, Rasûlullah (S) iki rek'at namaz kıldırdı, demiĢtir1671[41].
21-......, Ebû Bekre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah zamanında güneĢ tutuldu. 3unun üzerine Rasûlullah ridâsını arkasından sürük-leye sürükleye (odasından) dıĢarıya çıktı da nihayet mescide
Demek ki, Peygamber'in bu hutbesi de, cumua ve bayram hutbeleri hey'e-tinde ve görünüşe göre namaz hutbesi olarak şartlarını cami' olmak üzere îrâd buyurulmuştur 1671[41] Buhârî burada Ebû Bekre hadîsini iki tarikten kısa ve uzun olarak getirdi. Kısa olanda ne lâfız, ne de ihtimâl olarak ayın zikri yoktur diye i'tirâz edildi. Buna Buhârî, kısa olan hadîs, uzun hadîsin bir kısmı olduğunu beyân etmek istedi. Uzuna gelince, ondaki "Şübhesiz güneşle ay..." kavlinden sonraki "Bu tutulma olduğu zaman namaz kılınız" emrinden, kasdedilen hüküm (yânî ay tutulmasında da namaz kılma hükmüjalınır diye cevâb verilir. Kaldı ki, bu hadîsin ~\ bâzı tarîklerinde "Bu ikisinden Biri tutulduğu zaman..." şeklinde gelmiştir (İbn Hacer). Onaltı rakamıyla geçen Ebû Mes'ûd hadîsinde de güneş ve ay zikredildikten sonra, onlara dönen teşriiye zamîrİ ile, onların tutulmaları akabinde namaz emredilmişti. Binâenaleyh, o da bu hükme delîl olabilir (Kastallânî).
1228
vardı1672[42]. Ġnsanlar da O'nun yanına toplandılar. Rasûlullah insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. GüneĢ de açıldı. Bunun akabinde Rasûlullah Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz güneĢ ile ay Allah'ın (yarattığı) âyetlerden iki âyettir. Ve bunlar hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Bunlarda tutulma olduğu zaman, sizin baĢınıza gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılınız ve dua ediniz" buyurdu. (Râvî dedi ki:) Bu hutbenin sebebi Ģu oldu: Peygamber'in Ġbrâhîm adiyle söylenen bir oğlu vefat etti de (bâzı) insanlar bu
1672[42] Buradaki eteklerini sürümek ve yürürken toplamamak dikkatsizliği, birçok hadîslerde nehyedilen ridâ sürümek kabîlinden değildir. Bu etek sürüme kibir ve azamet eseri olursa kötü denmiştir. Burada ise İslâm'dan sonra yeni meydana gelmiş olan bu hâdisenin ehemmiyeti ve ümmetine bir azâb inmesinden dâima endişeli olan Peygamber'in hâdise ile ifrat derecede meşguliyeti bu i'tinâya vakit bırakmamıştır. Yoksa Peygamber kadar tevâ2Û'da kararlı hiçbir ferd yaratılmamış olduğunda şübhe yoktur. Hattâ Peygamber o kadar telâş ve acele ile hücresinden çıkıp mescide doğru yürümüştür ki, Esma bintu Ebî Bekr'in Müs lim'deki rivayetine göre, feza'm (korkunun) şiddetinden ötürü kendi ridâsı yerine yanlışlıkla kadınların feracelerinden birini giyip dışarı çıkmış, ridâsı hemen arkadan yetiştirilmiştir. Bu telâş ve acelenin sebebi, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'nin fiki rince bu hâdisenin kıyamet alâmeti olması korkusu idi (14. Bâb,17. hadîs).
1229
hususta dedikodu etmiĢlerdi 1673[43].
18- Bab: Kusüf Namazında İlk Rek'at Daha Uzundur 1674[44]
22-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) güneĢ tutulmasında sahâbîlere iki rek'at içinde dört rükû' olarak namaz kıldırdı. îlk rukû*lar daha uzundur 1675[45].
1673[43] İnsanlar Câhiliyye'deki "Güneş ile ay âlemde bir ölüm ve zarardan dolayı değişme îcâb ettirirler, yânî tutulurlar" şeklindeki i'tikaadlannı söylemişlerdi. Rasûlullah hemen o İ'tikaadm bâtıl olduğunu bildirmiştir (Kastallânî). 1674[44] Yânî kusûf namazında birinci rek'atm rukû'ları derece derece daha uzundur. Bu birinci rek'at ikinciden; İkinci rek'at üçüncüden; üçüncü rek'at da dördüncüden daha uzundur demektir. 1675[45] İbn Battal şöyle dedi: Birinci rek'atın, iki kıyam ve iki rükû' ile beraber, yine kıyam ve rjıkû'larıyle birlikte ikinci rek'attan daha uzun olduğunda ihtilâf yoktur. Âlimler ikinci kıyam ile iki rukû'nun, birinci kıyam ile iki rukû'undan daha kısa olduğunda ittifak ettiler de, ikinci rek'atın ilk kıyamı ile rukû'u hususunda ihtilâf eylediler. Bu ihtilâfın sebebi ise " JjVı rLüı ûjj yj= O ilk kıyamdan kısadır" sözünün ma'nâsınm anlaşılmamasıdır. Acaba bununla murâd, ikinci rek'attan olan birinci midir, yâhud da zamîr cemî'ine mi dönmektedir? Bu takdirde herbir kıyam, kendinden öncekinden kısa olur... (Kirmânî, İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).
1230
19- Kusüf Namazında Kıraati Açıktan Okumak Babı
23-.......bize el-Velîd (el-KuraĢî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Nemir (Abdurrahmân edDımaĢkî) haber verdi. O, Ġbn ġihâb'dan; o da Urve'den; o da ÂiĢe(R)'den iĢitti ki, Peygamber (S) kusûf namazında kıraatini açıktan okumuĢtur 1676[46].
1676[46] Kusûf namazı kıraatinde açıktan ve gizli okumak mes'elesi munâzaalıdır. Bu hadîsteki "Kusûf" lâfzını kamere hamledenler husufta cehrî, kusûfta gizli okumaya tutunmuşlardır. Zîrâ birincisi gece namazı,'diğeri gündüz namazıdır. Ancak hadîsteki kusûf, hassaten kamer husufu demek olmadığı diğer tarîklerle sabit w olduğundan, Tirmizî'nin nakline göre husufta da, kusûfta da cehren kıraat İmâm Mâlik, Ahmed ve İshâk ibn Râhûye'nİn mezhebidir... İki kusûfta cehre kaail olanlar, buradaki hadîse tutunurlar. Güneş tutulmasında gizli okumaya kaail olanlar ise Semure ibn Cundeb (R), Tırmİzî.Ebû H!- Dâvûd, Neseî, İbn Mâce ve Tahâvî taraflarından tahrîc edilen ve Tirmizî'nin "Bu hasen, sahîh bir hadîstir" kaydıyle sıhhati gösterilen hadîs ile, İbn Abbâs'-m "Ben kusûf namazında Peygamber (S)'den bir kelime bile işitmedim" hadîsidir ki, bu son hadîste İbn Abbâs, Rasûlullah'm yambaşında namaza durduğunu haber veriyor... Lâkin cehre kaail olanlar, İbn Abbâs hadîsinin hep çürük yollardan rivayet edilmekle beraber, Peygamber'e yakın durduğu da bu çürük yollardan olsun sabit olmadığını, Semure ile İbn Abbâs'ın geri şaftlarda kalıp, kıraati işitmemiş oldukları muhtemel olduğunu, kusûf namazında Âişe'nin cehr rivâ yeti birçok yollardan sabit olmuş bir hadîs olduğu gibi, Alî ibn Ebî Tâlib'in de güneş tutulma namazım cehf ile kıldırdığını İbn Huzeyme ile Tahâvî'nin sahîh isnâdlarla zikretmiş
1231
Peygamber kıraatini bitirdiği zaman Attâhu Ekber deyip rukû'a vardı. Rukû'dan yükseldiği zaman Semiallâhu limen hamidehu, Rabbena ve lekeH-hamd dedi. Sonra kusûf namazında tekrar kıraate baĢlardı ki, iki rek'at içinde dört rükû ile döTt secde ederdi. (Yine Velîd dedi ki:) el-Evzâî ve ondan baĢkası Ģöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den iĢittim; o da Urve'den; o da ÂiĢe(R)'den (O, Ģöyle demiĢtir)1677[47]: Rasûlullah (S) zamanında güneĢ tutuldu da Rasûlullah, Bi 's-salâti câmiaten (yânî cemâatle namaza hâzır olun) diye nida etmek üzere munâdî çıkardı. Akabinde öne geçti ve iki rek'at içinde dört rükû' ile dört secde yaparak, kusûf namazını kıldırdı. Velîd Ģöyle dedi: Ve yine bana Abdurrahmân ibnu Nemir haber verdi. O, Ġbnu ġihâb'dan bunun (yânî birinci hadîsin) benzerini iĢit-miĢtir. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye hitaben: Senin kardeĢin böyle yapmadı. KardeĢin Abdullah ibnu'z-Zubeyr Medine'de kusûf namazı kıldırdığı zaman, sabah namazı gibi iki rek'at namazdan baĢkasını kıldırmadı,
olduklarını, i'tirâz makaammda söylerler... (Tecrîd, Ter., III, 349-350). 1677[47] Bunu Müslim, mevsûlen rivayet etmiştir
1232
dedim. Urve: Evet, çünkü o sünnete denk düĢüremedi, dedi1678[48]. Kusûf namazında kıraati açıktan okumak hakkındaki bu hadîsi, ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Sufyân ibnu Huseyn ile Süleyman ibnu Kesîr, Ġbnu Nemir'e mutâbaat etmiĢlerdir 1679[49].
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
17- EBVÂBU SUCÛDİ'L-KUR'ÂN (Kur'ân 'ın Secde Edilecek Yerlerine Âid Bâblar)
1680[1]
1678[48] el-Kusmeyhenî rivayetinde: " i*-Ji 'u-*ı «îl J*t & = Sünnette hatâ ettiği için" şeklindedir. Bu rivayet, 4. Babın 7. hadîsinde de geçmiş ve oradaki haşiyede de kısaca bilgi verilmişti 1679[49] Sufyân ibn Huseyn'inkini Tirmizî, Süleyman ibn Kesîr'inkini de Ahmed ibn Han-bel mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî). 1680[1] el-Müstemlî nüshasında bu Ģekilde gelmiĢtir. Diğerlerinin rivayetlerinde "Bâbu mâ câe fî sucûdi'l-Kur'ân ve sünnetihâ (elAsîlî'de: Ve sünnetihî) - Kur'ân'ın secdeleri ve tilâvet secdesinin
1233
sünnetliği hakkında gelen hadîsler babı" Ģeklindedir. Ebû Zerr nüshasında Besmele düĢmüĢtür. Kur'ân-ı Kerîm'in ondört veya onbeĢ yerinde okuyanın da, dinleyenin de secde etmesi gereken Secde âyetleri vardır. Elimizdeki basılı Mushaf'larda bunların yalnız ondördü iĢaretlenmiĢtir. Bu secde yerleri, sırasıyla Ģunlardır: 1. el-A'râf: 206 8. el-Furkaan: 60 12. Fussilet:37 2. er-Ra'd:I5 9. en-Neml:25 (-26; Mâlik 13. en-Necm:62 3. en-Nahl:49-50 ve ġafiî'ye göre) 14. el-ĠnĢikaak:21 4. el-îsrâ:107 10. es-Secde:15 15. el-Alâk:19 5. Meryem:58 II. Sâd: 24 (Burada secde etmek 6. el-Hacc:18, 77 Mâlik ve ġafiî'ye göredir. Hanefî'ye göre burada secde yoktur.) Bu secde âyetlerinin sayısını onbeĢten on'a kadar indiren görüĢler de vardır. Ġbnu Ebî ġeybe'nin Ġbnu Mes'ûd'dan rivayetine göre, Azâimu Sucûd, yânî vazgeçilmeyecek olan secdeler Benû Ġsrâîl, el-Ġsrâ, Ve'n-Necm, el-lnĢikaak ve Ġkra' bi's-mi Rabbike olmak üzere beĢtir. Yine Ġbnu Ebî ġeybe'nin Alî'den rivayetine göre Azâimu Sucûd, Elîf Lâm Tenzil, Hâ Mîm, Ve'n-Necmi, îkra' bi's-mi Rabbike olmak üzere dörttür. Azâimu Sucûd üçtür diyen de vardır. Tilâvet secdesinin sebebi, okuma, iĢitme ve iktidâdır. Binâenaleyh okuyan secde edeceği gibi, iĢiten de secde eder. Cemâat içinde olup iĢitmeyen de, imâma uyarak secde eder. Hanefîler'e göre tilâvet secdesi okuyana, kasıdlı kasıdsız iĢitene vâcibdir. Çünkü Hakk Taâlâ Ģöyle buyurur: a. " jjâilj M oijüı \j& tsĢ ıiij a>Uj/5l (4ĠLĠÎ = Onlara ne oluyor ki îmân etmiyorlar, karĢılarında Kur 'ân okunduğu vakitte secde etmiyorlar * '(el-fnĢikaak:20-21); b. "tj-i^tj Âı ı_.ĠLJj= Artık Allah'a secde edip ibâdet etfım'z"(elHacc:77); c. " u^ij i>-ij = Secde edip Allah'a yakınlık peyda «_/*'{elAlâk:i9). Son iki âyetteki emirler vucûb için olduğu gibi, ilkinde de Kur'ân'ı iĢitip secde etmeyenler, Allah tarafından kötüleniyor.Zemm ve kötüleme ise ancak vacibin terkine terettüb eder.
1234
1-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Mekke'de iken Ve'n-Necmi Sûresi'm okudu da bunun sonunda secde yaptı. O'nunla beraber olanlar da, bir ihtiyar müstesna (mü'min ve müĢrik) hep secdeye vardılar. O ihtiyar kimse de bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına götürdü ve: Bu kadarı bana yeter, dedi. ĠĢte o kimse ki, ben onu bundan sonra (Bedr'de) kâfir olarak öldürülmüĢ gördüm 1681[2].
1- Es-Secde, Yani “Elîf Lâm Mîm. Tenzîlu'1-Kitâb” Süresinin Secdesi Babı
2-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir:
ġafiî'ye göre tilâvet secdesi müekked sünnettir. Bir rivayete göre Mâlik, Ġmâm Ahmed, Ġsjıâk, Evzâî, Dâvûd Zahirî de sünnettir demiĢlerdir. 1681[2] Müellif Buhârî niçin Ve'n-Necmi ile baĢladı? dersen; çünkü bu, içinde secde bulunup ilk indirilen sûredir diye cevâb veririm. Nitekim Buhârî'deki tsrâîl rivayetinde böyle sabittir. îkra' Sûresi ilk indirilen sûre olduğunda icmâ' vardır diye i'tirâz edilirse, Ġkra'dan ilk nazil olan baĢ tarafıdır. Onun geri tarafı Ebû Cehl'in Peygamber'i namazdan nehyetmesi hakkındaki hadîs delâleti ile daha sonra nazil olmuĢtur diye cevâb verilir. Müellif bu hadîsi yine burada, Peygam-ber'in Bi'seti'nde, Mağâzî'de ve Tefsîr'de getirmiĢtir (Kastallânî).
1235
Peygamber (S) cumua günü sabah namazında Elîf Lâm Mîm. Tenzîlul-kitâbi lâ reybefîhî min RabbVl-Âlemîn, yânî es-Secde Sûresi ile Hel-etâ ale'l-insâni... Sûresini okur idi1682[3],
2- Sad Süresi'ndeki Secde Babı
3-.......Ġbn Abbâs (R): Sâd Sûresi'ndeki secde, kat'iyetle emredilmiĢ secdelerden değildir. Hâlbuki ben Peygamber(S)'i, bu sûrede secde ederken görmüĢümdür, dedi 1683[4].
1682[3] Bu hadîste secde tasrîh edilmedi. Fakat Taberânî'nin elMu'cemu's-Sagtr'indeki Alî hadîsinde t« tasrîh vardır. Alî (R): Peygamber (S) sabah namazında Tenzîl es-Secde Sûresi'nde secde etti, demiĢtir (Kastallânî). tbnu Battal: Âlimler, es-Secde Sûresi'nde secde etmek üzerine ittifak etmiĢler, ancak bu sûre ile kılman namaz içindeki secde hususunda ihtilâf eylemiĢlerdir, demiĢtir (Ġbn Hacer). Bu hadîs, Cumua Kitâbi'nda da geçmiĢ ve gerekli açıklamalar orada verilmiĢti. 1683[4] Hadîs metninde geçen azâim, azîmet'in cem'idir. el-Azm, ve'l-Azîm, ve'1-Azîme bir nesneyi iĢlemeğe kat'î kalb bağlamakla kasd ve teveccüh kılmak ma'nâsma-dır. Bir kavle göre bir iĢte ciddi sa'y ve ihtimam eylemek ma'nâsınadır... el-Azâim, azîme'nin cem'idir,... ve Allah Taâlâ'nm kullarına emr ve îcâb eylediği farzlardan ibarettir (Kaamûs Ter.). Azîme, aslında bir Ģeye gönül bağlamak ma'nâsma konulmuĢ iken, sonra Allah'ın emir ve îcâb eylediği farzlarda
1236
3- Ve'n-Necmi Süresi'ndeki Secde Babı
Bu sûredeki secdeyi Ġbn Abbâs, Peygamber(S)'den olmak üzere söyledi 1684[5].
4-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Ve'n-Necmi Sûresi'ni okudu da bitiminde secde etti. Oradaki topluluktan hiçbir ferd kalmayıp, muhakkak secde etti. O topluluktan bir kimse de bir avuç çakıl veya toprak aldı da onu yüzüne doğru yükseltti ve: Bu kadarı bana yeter, dedi. Yemîn olsun, ben o kimseyi sonra kâfir olarak öldürülmüĢ
kullanılmıĢtır. Sâd Sûresi'ndeki secdenin subûtu hakkında pek ihtilâf yoktur. Yalnız Ġhtilâf, bu 'secdenin azîmetli secdelerden, yânî kat'îyetle emredilmiĢ ve farz kılınmıĢ secdelerden olup olmadığındadır. imâm ġafiî, îbn Abbâs'm metindeki "Sâd, azîmetli secdelerden değildir.." sözüyle hüccet getirerek: "Sâd secdesi vâcib değildir. Bu bir Ģükür secdesidir. Namaz hâricinde müstehâb olarak secde edilir; namazda haramdır" demiĢtir. Ebû Hanîfe ile ashabı ise Ġbn Abbâs'ın mücerred içtihadını ifâde eden bu rivayetle amel etmeyip, Buhârî'nin Sâd Sûresi'nin tefsîrindeki nassa dayanan ve Peygamber'in fiilini bildiren rivayetlerini tercîh etmiĢlerdir 1684[5] Ġbn Abbâs'ın bu hadîsi, bundan sonra gelecek olan bâbda mevsûlen sevk edilmiĢtir (4. Bâb'ın 5 rakamlı hadîsi).
1237
görmüĢümdür 1685[6].
4- Müşrik Kişi Pis ve Onun İçin Abdest Almak (Bahis Konusu) Olmadığı Halde, Müslümanların Müşriklerle Beraber Secde Etmeleri Babı1686[7]
Ve Ġbn Umer (R) abdestli olarak secde eder idi
1687[8].
1685[6] Bu hadîs de, küçük lâfız farkıyle, bâbların baĢ tarafında geçmiĢti. 1686[7] Buhârî'nin tilâvet secdesi için abdest almanın Ģart olmayacağına, müĢriklerin abdestsiz olarak secde etmeleri ve Peygamber'in onları bundan nehy etmemesiyle istidlal eylemesi, bu secde için abdestin Ģart olması cevazından dolayı müĢkillikten hâlî olmaz. Lâkin Peygamber onları bundan nehyetmedi. Çünkü onlar inatçılar ve itaatsizlerdi. Onlara abdest almakla emretseydi, bu onlara te'sîr etmeyecekti. Yoksa sucûdun abdestsiz caiz olacağından değil (ġâh Veliyyullah, ġerhu TerScimi Sahîhi'l-Buhârî, s. 93). 1687[8] Asîlî rivayetinde böyle "gayr" lâfzının hazfi iledir. Ekseriyetin rivayetlerinde ise "t^'i j- > ^-. = Ġbn Umer abdestsiz olarak secde ederdi" Ģeklindedir. Birincisi sahâbînin hâline en lâyık olandır, Ġbn Ebî ġeybe, Ubeydu'bnu'l-Hasen tarîkinden; o da kendisi gibi olduğunu söylediği bir adamdan; o da Saîd ibn Cu-'■! beyr'den rivayet etti ki, Ġbn Cubeyr: îbn Umer binek devesinden Ġner, su döker, sonra binerdi ve secdeyi okur, abdest almiyarak secde ederdi, demiĢtir (Ġbn Hacer).
1238
5-.......Bize Eyyûb, tkrime'den; o da îbn Abriâs(R)'tan tahdîs etti ki, o Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), Ve'n-Necmi Sûresi'ni okumakla secde etti. Ve Peygamberce beraber müslümânlar da, müĢrikler de, cinn de, ins de secde etti. (Buhârî dedi ki:) Ve bu hadîsi Ġbrâhîm ibnu Tahmân da Eyyûb'dan rivayet etmiĢtir 1688[9].
5- Es-secde Süresi'ni Okuyup da Secde Etmeyen Kimse Babı 1689[10]
6-.......Atâ, îbnû Kuseyt'a Ģöyle haber vermiĢtir:
1688[9] Bu hadîste müĢriklerin müslümânlarla beraber secde etmelerine âid bilgiler, inĢâattan Tefsir Kitâbi'ndaki rivayette gelecektir. 1689[10] Buhârî bu baĢlıkla, alt taraftaki hadîsleri, Kur'ân'ın elMufassal bölümünde su-cûd yoktur yâhud husûsiyle en-Necm Sûresi 'nde secde yoktur diye hüccet yapanlara karĢı reddi iĢaret ediyor. Çünkü bu halette o sûrede sucûdu terketmek, mutlak olarak terkedildiğine delâlet etmez. Zîrâ bu terkteki sebeb, o anda ya abdestsiz bulunması, yâhud vaktin kerahet vakti olması yâhud o zaman cevazı beyân Ġçin terketmiĢ olması ihtimâlleri olabilir. Bu sonuncu Ġhtimâl, ihtimâllerin en râcih olanıdır. ġafiî de buna cezm etmiĢtir. Çünkü Ģayet vâcib olmuĢ olaydı, bundan sonra elbette ona secde etmesini emreylerdi (îbn Hacer).
1239
Kendisi Zeyd ibn Sâbit'e, en-Necm Sûresi'nin sonundaki sucûddan sormuĢ. Zeyd de Peygamber'in huzurunda Ve'n-Necmi Sûresi'ni okuduğunu ve Peygamber'in bu sûrede secde etmediğini söylemiĢtir.
7-.......Zeyd ibn Sabit (R): Ben Peygamber'in huzurunda Ve'n-Necmi Sûresi'ni okudum, fakat Peygamber (S) bu sûre(nin bitimin)de secde etmedi, demiĢtir 1690[11].
6- "İzâ's-semâu inşakkat" Süresindeki Secde Babı
8-.......Ebû Seleme (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Hureyre(R)'nin, Ġzâ 's-semâu inĢakkat sûresini okuyup secde ettiğini gördüm. Yâ Ebâ Hureyre, ben seni secde ederken görmedim mi? dedim. Ebû Hurey-re: Ben Peygamber(S)'i bu (sûrede) secde ederken 1690[11] Bundan evvel geçen îbn Mes'ûd ve ibn Abbâs hadîslerinde Peygamber'in bu sûrede secde ettiği sabit olmuĢtu. Burada ise Zeyd ibn Sabit, Peygamber'in secde etmediğini söylüyor. Bu ifâde, bundan Önceki haĢiyede iĢaret edilen ihtimâllerden biri veya bâzısından dolayı secde edilmediğini gösterir.
1240
görmeyeydim, secde etmezdim, dedi 1691[12].
1691[12] Bed'u'1-Ezân Kitâbı'nda geçen rivayet ile buradaki 6. babın 8. hadîsindeki rivayet, daha tafsîlli olarak Ģöyledir: Râvîlerden Nufey1 es-Sâiğ dedi ki: Bir defa Ebû Hureyre'nin ardında yatsı namazı kıldım. Ġzâ 's-semâu inĢakkat Sûresi'ni okuyup secde yerinde secde etti. Bu nedir? diye sordum. O da: Ebû'I-Kaasım (S)'ın ardında ben de bu secdeyi yaptım. Binâenaleyh O'na kavuĢuncaya kadar bu secdeyi hep yapıp duracağım, cevâbını verd Secde yeri bir kavle göre: Ve karĢılarında kur'ân okunduğu zaman secde etmiyorlar"(el-lnĢikaak:21) âyeti, diğer kavle göre de sûrenin sonudur. Ebû Seleme'nin ve Nufey' es-Sâiğ'in, Ebû Hureyre'ye secde etmesinin sebebini sormaları, Kur'ân'ın Mufassal bölümünde secde olmadığına dâir Ģayi' olmuĢ bulunan zaîf rivayettir. Hâlbuki Ubeyy ile Ġbn Abbâs'ın mevkuf veya mür-sel olan o hadîslerine karĢı, Ebû Hureyre'nin bu sahîh rivayetleri kuvvetli hüccettir. Ebû Hureyre'nin yedinci hicret senesinde îmân etmiĢ olduğundan, Ġslâmı müteahhir olduğu hâlde, Peygamber'in bu sûrede secde etmesini haber vermesi, Medîne'ye gelmesinden sonra secde etmediği hakkındaki rivayeti çürütür. Zîrâ kaaideten müsbit olan delil, nâfîye karĢı hüccetlikte öne geçirilir. Bu hadîste Ġmâm Mâlik aleyhine iki hüccet vardır: Ġmâm Mâlik hem farzda secde âyeti okunduğu zaman -meĢhur kavline göre- secdeyi mekruh görür, hem de el-InĢikaak Süresi'nde secdenin varlığına kaail değildir. Hanefi'ler, ġâfiîler, Hanbelîler bu sûrede secde olduğuna kaaii olmuĢlardır. Nafile namazlarda secde âyeti okumanın cevazında ise, imamlar arasında f yoktur.
1241
7- Okuyucunun Secde Etmesine Tabi' Olarak Secde Eden Kimse Babı
Ibn Mes'ûd da henüz çocuk olduğu hâlde, huzurunda secde âyetini okuyan Temîm ibn Hazlem'e; Haydi, secdeye sen baĢla, çünkü bu secdede imamımız sensin, demiĢtir 1692[13].
1692[13] Yânî secde bize senin cihetinden taalluk ettiği için, sen bizim imamımız ve met-bûumuzsun demektir. Ġbri Mes'ûd'un Temîm ibn Hazlem ile olan bu kıssasını Saîd ibn Mansûr, esSünen'inde; Ġbn Ebî ġeybe el-Musannafmda ve Beyhakî esSünen'inde mevsûl olarak rivayet etmiĢlerdir. Buhârî, Ġbn Mes'ûd'un bu rivayetini, tilâvet secdesinde muste'mi' (-dinleyici)in okuyucuya tâbi' olacağı mes'elesini te'yîd maksadıyle getirmiĢtir. Nitekim bâb altındaki hadîs de bu mes'elenin umûmî bir delili olmaktadır. Beyhakî de, Atâ ibn Yesâr'dan Ģu sözleri rivayet etmiĢtir: Atâ Ģöyle demiĢtir: Bana baliğ oldu ki, biri Peygamber'in huzurunda Kur'ân'dan bir secde âyeti okudu. Okuyan secde etti; Peygamber de ona uyarak secde etti. Sonra bir diğeri de böyle bir âyet okuduktan.sonra secde etmedi de, Peygamber'in secde etmesini bekledi. Beklemesi uzayınca: Yâ Rasûlallah, ben secde âyeti okudum, secde etmedin, demiĢ. Peygamber cevaben: "iÜ- Uj^-öj^-jI» ÜĠüi cji — //nâmımız sensin, secde edeydin, bizde seninle beraber secde ederdik" buyurmuĢtur. Aynî burada Ģöyle diyor: Rasûlullah'm ve Ibn Mes'ûd'un secde etmeyi okuyucunun sucûduna ta'lîk etmeleri "Sen secde et ki, biz de edelim" ma'nâsı-nadır, yoksa ' 'Secde etmezsen, biz de etmeyiz'' demek değildir. Zîrâ secde, okuyucuya âid olduğu gibi, iĢitene de âiddir. Tilâvet eden secde etmediği takdirde sâmi'den sakıt olmaz. Bu, ashabımız Hanefî fakîhlerinin mezhebidir. Mâlikîler ise, sâmi'a secde terettüb
1242
9-.......ĠbnUmer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), içinde secde âyeti bulunan sûreyi bize karĢı okur ve secde ederdi. Biz de (O'na uyarak) secde ederdik. O kadar (kalabalık ve sıkıĢık bir hâlde secde ederdik) ki, bâzılarımız alnını koyacak yer bulamazdı 1693[14].
8- İmam Secde Âyetini Okuduğu Zaman (Yer Darlığı ve Secde Edenlerin Çokluğundan Dolayı Secdede) İnsanların Kalabalık Edip Sıkışmaları Babı
10-....... Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) biz yanında olduğumuz hâlde secde âyetini okur ve secde eder, biz de O'-nunla beraber secde ederdik. Öyle ki bâzımız (yer darlığı ve çokluğumuzdan dolayı) alnı için üzerine koyup da secde edeceği bir yer bulamayacak kadar kalabalık
etmez de müste'mi'a eder derler. Hanbelîler'e gelince, onlar: "Okuyan secde etmedikçe müstemi' secde etmez" derler. 1693[14] Peygamber'in bu fiili " jg-" ile anlatıldığı için, bunun devamlı olduğu anlaĢılır
1243
edip sıkıĢırdık 1694[15].
9- "Aziz ve Celik Olan Allah Tilavet Secdesini Vacib Kılmamıştır" Re'yinde (Görüşünde) Bulunan Kimse Babı 1695[16]
Ve Ġmrân ibn Husayn'a: Bir kimse secdeyi dinlemek için oturmamıĢ olduğu (yânî dinleyici olmadığı) hâlde
1694[15] Müslim yine Ġbn Umer'in bu hadîsini, baĢka bir tarikten söyle rivayet etmiĢtir: = öyle olurdu ki, Rasûlullah (S) Kur'ân okuyup yanında sıkıĢık bulunduğumuz vakitte de bize secde ettirirdi. O kadar ki, bâzılarımız secde edecek yer bulamazdı; bu da namaz hâricinde olurdu". Bu rivayet " UJJ = Rubbemâ" lâfzı Ġle baĢlamıĢtır. Bu lâfız hem "nâdĠ-ren", hem de "çok kerre" ma'nâsına zıdd ma'nâlı kelimelerdendir. Burada çokluğa delâlet ettiği Buhârî'nin " otf = Kâne" rivayeti üstünlük kazanıyor. Müslim'in rivayetinden, burada kasdedilen izdihâmh secdenin namaz içinde vâki' bir secde olmadığı da anlaĢılmaktadır 1695[16] Bu bâb altında gelecek olan hadîs ile daha önce geçen Zeyd ibn Sabit hadîsinden dolayı bu görüĢte bulunuyorlar. Onlara göre el-ĠnĢikaak: 20-21. âyeti ile, " iji^ij iıi ijül.ıi = Artık Allah'a secde edip, ibâdet eyleyiniz "(en-Necm:62); " v.^'j J*^*ij = Secdeet ve Allah'a yakınlık peyda et" (eI-A'Iâk:I9) âyetleri vucûba değil, nedbe yâhud namazdaki secdeye hamledilmiĢtir. Yâhud farz namazda vu-cûb, tilâvet secdesinde nedbe hamledilmiĢtir.
1244
secdeyi iĢitirse (nasıl yapacak)? diye soruldu. îmrân: ġayet o sûreyi dinlemek için oturmuĢ olaydı, ne düĢünüyordun ki! dedi. (Buhârî dedi ki) Ġmrân bu sözü ile, dinlemek için oturan kimse üzerine secde etmeyi vâcib görmüyor gibidir 1696[17]. Ve Selmân Fârisî: Biz bunu dinlemek maksadıyle gitmedik (binâenaleyh secde etmeyiz), demiĢtir 1697[18]. Ve Usmân ibn Affân: Secde etmek ancak secde âyetini dinlemekte olana (yânî dinlemeyi kasdedip, ona kulak tutan kimseye) lâzım gelir, demiĢtir 1698[19], Ve Ġbn ġihâb ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir:
1696[17] Imrân'm bu sözünü Ġbn Ebî ġeybe, sahih bir isnâd ile mevsûl olarak rivayet :.. etmiĢtir. Dinleyiciye vâcib kılmayınca, tesadüfen iĢitene vâcib kılmaması evleviyettedir. 1697[18] Selmân'ın bu haberini Abdurrazzâk, Ebû Abdirrahmân es-Sulemîtarîkıyle mev-sûlen rivayet etmiĢtir. O Ģöyle demiĢtir: Selmân, oturmuĢ Kur'ân okumakta olan bir topluluğun yanına uğradı. Onlar secde âyetini okuyup secde ettiler. Ġmrân'a da secde etmesi söylendi. Bunun üzerine Ġmrân: Biz onu iĢitmek için gelmedik ki, demiĢtir. 1698[19] Usmân'ın bu haberini bu ma'nâ Ġle Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiĢtir. Sami' ile müste'mi' arasındaki fark Ģudur: Müste'mĠ', iĢitmeyi kasdedip ona kulak tutan kimsedir. Sami' ise, kasdetmeksizin; tesadüfen iĢilen kimsedir.
1245
Ġnsan ancak temiz olması hâlinde secde eder. Eğer sen hazarda (yânî mukîm) iken secde edecek olursan, kıbleye yönelir secde edersin. Eğer seferde binek üzerinde olursan secde sırasında kıbleye yönelmek senin üzerine borç değil, yüzünün bulunduğu cihete (îmâ ile) secde edebilirsin 1699[20]. Ve Sâib ibn Yezîd (82); kıssa anlatıcının okuduğu secde âyetinde secde etmez idi 1700[21].
11-.......Bize HiĢâm ibnu Yûsuf haber verdi. Onlara da. Ġbnu Cureyc haber verip Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Bekr ibnu Ebî Mıiı^y-ke, Usmân ibnu Abdirrahmân'dan; o da Rabîa ibnu Abdillah el-Hüdeyr et-Teymî'den olmak üzere haber verdi. -Ebû Bekr ibnu
1699[20] Ġbn ġihâb'm bu haberini Abdullah ibn Vehb, Yûnus'tan olmak üzere mevsûlen rivayet etmiĢtir. iĢte bâb baĢlığına delîl olan yer, burasıdır. Çünkü vâcib olan secde, emniyet hâlinde binek üzerinde edâ edilmez 1700[21] Sâib ibn Yezîd (R) Medîne'de en son vefat eden sahâbîdir. Hicrî 82 yılında vefat etmiĢtir. Kaass, kıssalar, haberler ve va'zlar okuyan hikayeci demektir. Kur'ân okumayı kasdetmeksizin naklettiği haberler, va'zlar ve kıssalar arasında tilâvet secdesi olan âyeti okuduğu sırada... demektir.
1246
Ebî Muleyke: Rabîa insanların en hayırlılanndandır, demiĢtir.- Yânî bana Ebû Bekr, Usmân'dan; o da Rabîa'dan; Rabîa'nın Umer ibnu'l-Hattâb'ın meclisinde hazır bulunmuĢ olduğunun kıssasından olmak üzere haber verdi ki, Umer (R), bir cumua günü minber üzerinde en-NahI Sûresi'ni okumuĢ, nihayet secde âyetine geldiği zaman minberden inip secde etmiĢ; insanlar da onunla beraber secde etmiĢler. Ertesi cumua olduğu zaman Umer, o sûreyi yine okumuĢ, nihayet secde âyetine geldiği zaman: Ey insanlar, biz sucuda uğrayıp geçiyoruz. Binâenaleyh her kim secde ederse, muhakkak sünnete icabet etmiĢ; doğru yapmıĢtır. Her kim de secde etmezse, ona da günâh,yoktur, demiĢtir 1701[22]. Ve Umer (R), kendisi de secde etmemiĢtir. Ve Nâfî\ Ġbn Umer'den olmak üzere bu rivayette Ģunu ziyâde etmiĢtir: ġübhesiz Allah Taâlâ (tilâvette)
1701[22] Umer'itı bu sözü, tilâvet secdesinin vâcib olmayacağında zahirdir. Çünkü muhtar olarak fiili terkedenden günâhın kalkması, bunun vâcib olmadığına delâlet eder. Umer bunu bir sahabe topluluğu önünde söylediği hâlde, hiçbir kimse tarafından redd olunmadığından dolayı, sükûtî bir icmâ' olmaktadır
1247
secde etmeyi farz kılmadı; istemekliğimiz müstesnadır 1702[23].
10- Namaz İçinde Secde Âyetini Okuyup da, O Secde Âyeti Sebebiyle Hemen Secde Eden Kimse Babı
12-.......Ebû Râfi' Nufey' Ģöyle demiĢtir: Ben Ebû Hurfcyre'nin ardında yatsı namazını kıldım. Ebû Hureyrei/sö's-.yemâi/ inĢûkr kat sûresini okudu da, secde yerinde secde etti. Ben: Bu secde ne oluyor? diye sordum. O da: Ben Ebû'l-Kaasım(S)'ın arkasında bu secdeyi yaptım. Binâenaleyh O'na kavuĢuncaya kadar ben bu secde yerinde hep yapıp duracağım, dedi 1703[24].
1702[23] Ġsmâîlî ile Beyhakî ve diğerleri bunu böylece rivayet etmiĢlerdir (Ġbn Hacer). 1703[24] Bu hadîse âid açıklamalar, aynı kitabın 6. bâbındaki 8. hadîsin haĢiyesinde verilmiĢti.
1248
11- Kalabalık ve Sıkışıklıktan Dolayı Secde Etmek İçin Bir Yer Bulamayan Kimse Babı 1704[25]
13-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), içinde secde âyeti bulunan sûreyi okur, secde ederdi. Biz de O'na uyarak secde ederdik. Hattâ bâzımız alnım koymak için bir yer bulamıyordu 1705[26].
1704[25] Yânî bu kimse ne yapacaktır? Buhârî bu mes'elede imamlar arasında ihtilâf olduğu için, bâb baĢlığını böyle kesin bir hüküm ifâde etmiyecek Ģekilde tertîb etmiĢtir. Ġmamlardan kimi, öndeki mü'min kardeĢinin sırtına secde eder demiĢ, kimi de, önündeki secdesini yapıp bitirinceye kadar bekler, sonra secde eder demiĢtir. 1705[26] Taberânî'nin rivayetinde: " ^^ A^ <> j*-/ ***~î j^= O kadar ki, adamlar birbirinin sırtı üzerine secde etti" ziyâdesi de vardır. Buna göre kalabalıkta birbirinin sırtına da tilâvet secdesi yapılacağı anlaĢılıyor. Bunun caiz olup olmadığı mes'elesine gelince, Beyhakî'nin sahîh bir isnâd ile rivayet ettiği Umer hadîsi, 1 bunun namazda bile caiz olduğunu gösterir: Umer: "Farz olan namazda izdihamdan dolayı alnım yere koyup secde etmeye kaadir olmayan kimse, mü'min kardeĢinin sırtına secde etsin" der imiĢ. Bundan dolayı Sufyân es-Sevrî, ġa'bî, Küfe fakîhleri, Ahmed Ġbn Hanbel, Ġs-hâk ibn Râhûye ve Ebû Sevr buna kaail olmuĢlardır. Ġbn Umer'in azâdhsı Nâ-fi': îmâ ile yetinilir, der. Atâ ibn Ebî Rebâh ile Zuhrî'ye göre ise bekler, Önündeki kalkınca kendisi secde eder. Ġmâm Mâlik ile ashabı da böyle söylerler. Hattâ mü'min kardeĢinin sırtına secde ederse namazı tekrar kılar derler. Önündeki kimsenin sırtına farz
1249
18- EBVABU TAKSIRI'S-SALAT....................................................................................................... 2 1- Kısaltmak Hakkında Gelen ġeyler ve Yolcunun Namazı Kısaltmak Ġçin Kaç Gün Ġkaamet Edeceği .............................................................................................................................................. 2 Babı ........................................................................................................................................ 2 2- (TaĢ Atma Günlerinde) Mina'da Namaz Babı ................................................................... 2 3- Bab: Peygamber (S) Haccı Sırasında Mekke'de Kaç Gün Ġkaamet Etti? ..................................................................................................... 3 4- Bab: Musalli Kaç Günlük Mesafede Namazı Kısaltır? ............................................................................................................................................ 3 5- Bab: Yolcu (Sefer Kasdiyle) Yerinden Çıktığı Zaman (Dört Rek'atlı) Namazları Kısaltır ........................................................................................ 4 6- Yolcu Sefer Esnasında AkĢam Namazını Üç Rek'at Olarak Kılar Babı ................................................................................................................... 4 7- Binekler Üzerinde ve Bineğin Yönelttiği Herhangi Cihete Doğru Nafile Namazı Kılınması Babı .................................................................... 4 8- Binek Üzerinde (Kılınacak Nafile Namazda Rüku ve Sucud Ġçin) Îma Edilmesi Babı ........................................................................................... 5
namazda secde etmeyi caiz görenlere göre tilâvet secdesinde bu, evleviyetle caizdir. Çünkü namazda sucûd farzdır, tilâvet secdesi ise farz değildir
1250
10- EĢek Üzerinde Nafile Namazı Kılınması Babı .................................................................. 5 11- Seferde Farz Namazların Ardında ve Önünde Nafile Kılmayan Kimse Babı ............................................................................................................ 6 12- Seferde Farz Namazların Arkaları ve Önlerinde Olmayarak (Yani Ratibelerin Haricinde Olarak) Tatavvu‘ Namazı Kılan Kimse Babı ..................................................................................... 6 13- Seferde AkĢam Ġle Yatsı Namazları Arasını Cem' Etmek Babı .............................................................................................................................. 6 14- Bab: Yolcu AkĢam Ġle Yatsı Namazları Arasını Cem' Ettiği Zaman Ezan mı Yahud Ġkaamet mi Eder? ................................................................................................................................................. 7 15- Bab: Yolcu, GüneĢin Ortadan Meyl Etmesinden Önce Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Ġkindiye Kadar Geriye Bırakır ........................................................................................................... 7 16- Bab: GüneĢ Meyl Ettikten Sonra Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Kılar, Sonra Bineğine Biner ......................................................................... 7 17- Oturanın Namazı Babı ...................................................................................................... 8 18- Oturanın Îma Ġle Namazı Babı ......................................................................................... 8 19- Bab: Oturarak Namaz Kılmaya Güç Yetiremediği Zaman Yan Üstü Yatarak Kılar .................................................................................... 8 20- Bab: (Kıyamdan Âciz Olan Kimse) Namaza Oturarak BaĢladıktan Sonra Sıhhat Bulsa Yahud
1251
Bedeninde Bir Hafiflik Hissetse, Namazın Kalan Kısmını Ayakta Tamamlar (Yeni BaĢtan Kılmaz) ............................................................................. 9
1252
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
18- EBVABU TAKSIRI'S-SALAT (Namazın Kısaltılması Bâbları) 1706[1]
1706[1] Ebû'l-Vakt'in rivayetinde başlık böyledir. Müstemlî rivayetinde "Ebvâbu't-Taksîr" şeklindedir. Bunların rivayetlerinde "Besmele" sabit olmamıştır. "Besmele" Kerîme ve Asîlî rivayetlerinde sabit olmuştur. Bâzı Buhârî nüshalarında başlık "Kitâbu't-Taksîr" şeklindedir (Aynî).
1253
1- Kısaltmak Hakkında Gelen Şeyler ve Yolcunun Namazı Kısaltmak İçin Kaç Gün İkaamet Edeceği Babı 1707[2]
1- .....Ġbn Abbâs (R): Peygamber (S) -Mekke'de- ondokuz gün namazı kısaltarak ikaamet etti. Biz de sefer ettiğimizde ondokuz gün kalırsak (dört rek'ath) namazları kısaltır; daha fazla kalırsak namazları tamâm ederiz, demiĢtir 1708[3].
1707[2] el-Kasr: Bir nesneyi kısaltmak; el-İksâr: Bu da bir nesneye kaadir İken imtina' ile terk eylemek; et-Takstr: Bu da bir nesneye muktedir iken el çekip imtina' eylemek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.). Kasr yâhud iksâr yâhud da taksîru's-salât, sefer esnasında dört rek'atlı farz namazları kısaltıp, ikişer rek'at kılmaktır. Kasru's-Salât ta'bîri daha meşhur ve daha fasihtir. Kur'ân'ın lügati da budur. Sabah ve akşam namazlarında kasr olmadığında icmâ' vardır. Kasr yalnız öğle, ikindi ve yatsı namazlarında olur. Sefer hâlinde bu namazları kısaltmanın Kur'ân'dan delili "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size-fenâlık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize vebal yoktur..." (en-Nisâ: 101 ) âyetidir. Kasr'ın meşrûiyyet sebebi bu âyette sarahatle düşmandan korkma olmuş iken, seferin meşakkati gerektirir olması dolayısıyle, her uzun seferde meşru' kılınmıştır. Bu bâb başlığındaki "Kaç gün ikaamet edecek?" suâlinin cevâbı, bâbdan sonra gelen hadîslerde mevcûddur. 1708[3] İbn Abbâs'ın ibaresi harfiyyen: "Biz eğer ondokuz gün sefer edersek..." şeklinde terceme edilmek gerekti. Fakat maksadının
1254
2-.......Bize Yahya ibnu Ebî Ġshâk tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Enes'ten iĢittim; o Ģöyle diyordu: Biz Peygamber (S) ile birlikte (hacc niyetiyle) Medine'den Mekke'ye çıktık 1709[4]. Peygamber bize Medîne'-ye döndüğümüz zamana kadar (akĢamdan baĢka namazları hep) ikiĢer rek'at ikiĢer rek'at kıldırıyordu. (Râvî Yahya dedi ki:) Ben Enes'e: Mekke'de hiç ikaamet ettiniz mi? diye sordum. Enes: Mekke'de on gün ikaamet ettik, dedi 1710[5].
tercemedeki ibare olduğu, hadîsin baş tarafında ".ikaamet etti" demesiyle sabit olduğu gibi, Ebû Ya'lâ'nın AfMS/icrfindeki rivayette "Sefere çıkıp da bir yerde ondokuz gün ikaamet edersek..." şeklinde; Tirmizî'deki diğer bir vecihten gelen nakilde "Bundan daha çok ikaamet edersek, namazı dört rek'at kılarız" denmiş olmasından da sabit bulunmaktadır. 1709[4] Müslim'in rivayetinde "Medine'den hacca..." diye tasrîh edilmiştir. Bu hacc seferi, Veda Hacci seferidir. Hicret'in onuncu senesi Zu'1-ka'de ayının yirmibe-şinci cumartesi günü öğlen ile ikindi arasında Medine'den çıkılmış. O günün öğle namazı Medine'de dört, ikindi namazı Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at olarak kıldırılmış ve Zu'1hicce'nin dördüncü pazar sabahı Mekke'ye varılmıştı. On gün içinde hacc mensekleri îfâ ve ümmete bizzat Peygamber tarafından öğretilip, Zu'1-hicce'nin ondördüncü çarşamba günü sabahı Mekke'den hareketle Medîne'-ye dönülmüştü. 1710[5] Mekke'de ikaametten, Mekke ile havâlîsi olan Minâ, Arafat ve Müzdelife'deki ikaametlerin toplamı kasdedilmiştir; yalnız Mekke'deki ikaamet bahis konusu değildir
1255
2- (Taş Atma Günlerinde) Mina'da Namaz Babı 1711[6]
3-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Minâ'da Peygamber (S) ile, Ebû Bekr ile, Umer ile, emîrliğinin evvellerinde Usmân ile birlikte hep ikiĢer rek'at kıldım. Sonra Usmân namazı dörde tamamladı 1712[7].
4- Bize Ebû'I-Velîd tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize ġu'be (ibnu'l-Haccâc) tahdîs etti. Dedi ki: Bize Ebû Ġshâk haber verip Ģöyle dedi: Ben Harise ibnıı Vehb'den iĢittim, o: Peygamber (S) Minâ'da en emîn olduğu hâlde bize namazı iki rek'at olarak kıldırdı, dedi
1711[6] Buhârî, o günlerde Minâ'da kılınan namaz hakkında ihtilâf olduğu için, mes'e-Ienin hükmünü zikretmeyip, mutlak olarak "Minâ'da namaz babı" demiştir 1712[7] Müslim'in bir rivayetinde râvî: "Peygamber (S) Minâ'da yolcu namazı*kıldırdı. Ebû Bekr de, Umer de, sekiz yâhud altı sene Usmân da böyle kıldırdılar" demiştir. Buna göre Usmân'ın Minâ'da namazı kısaltması sekiz veya altı sene devâm ettikten sonra, orada mukîm namazı kılmağa başlamış ve bu yüzden bâzı sahâbîlerin ta'rîzlerine uğramıştır.
1256
1713[8].
5-.......Bize Ġbrâhîm (en-Nahaî) tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Yezîd'den iĢittim; o Ģöyle diyordu: Usmân ibn Affân (R) bize Minâ'da dört rek'at farz kıldırdı 1714[9]. Bu keyfiyet Abdullah ibn Mes'ûd(R)'a söylenildiği zaman, o: "Ġnnâ lillâhi ve innâ ileyhirâci-ûn (Bizler Allah'ınız ve bizler muhakkak O'na dönücüleriz) (ei-Bakara: 156), dedikten 1715[10] sonra: RasûIullah(S)'ın ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû Bekr(R)'in ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Umer ibnu'l-Hattâb(R)'ın ardında da Minâ'da yine iki rek'at kıldım. Âh nasîbim o dört rek'at
1713[8] Müslim'in lâfzında "Halk en emîn ve en çok olduğu hâlde"; diğer rivayetteki lâfzında: "İnsanlar en çok oldukları hâlde... Veda Hatcı'nda iki rek'at kıldırdı" diye gelmiştir. Harise ibn Vehb (R)'in bu rivayetinden, seferde korku olmaksızın da namazı kısaltmanın cevazı istinbât olunmuştur ki, bu, cumhurun kavlidir. Kasru salât'ın korku ve harb zamanına hâss kılınmış olduğunu zannedenlere karşı da bu hadîs pek kuvvetli bir hüccettir 1714[9] Bu, hacc amellerinden sonra taş atmak için Minâ'da ikaamet edildiği günlerde olmuştur 1715[10] İbn Mes'ûd'un îstircâ âyetim okumasının sebebini, bundan önceki Harise ibn Vehb hadîsi göstermektedir ki, İbn Mes'ûd, Usmân'ın Minâ'da namazı dört rek'at kıldırmasını sünnete aykırı bulmuş oluyor.
1257
olacağına keski (Allah katında) kabul olunmuĢ iki rek'at olsa, dedi 1716[11].
1716[11] İbn Mes'ûd'un bu sözü, Hanefıler'ce seferde kasrın vucûbuna; şâir tâifelerce bilâkis dört kılmanın cevazına delâlet eder gibi görünmüştür. Usmân'ın Minâ'da namazı dört rek'at kılmasındakİ sebeblerden biri olmak üzere, şu görüş de ileri sürülmüştür: Bu bâbda sahîh vecih Allâhu a'lem- şudur: Usmân ile Âişe'nin seferde namazı dört rek'at kılmaları, Rasûlullah'm kasr ile itmam arasında muhayyer iken, kendi ihtiyarini ümmet hakkında en kolay :L olan cihete -ki kasrdır- sarf etmiş olduğuna i'tikaad ettiklerinden dolayıdır... ''Hâsseten "Rasûlullah'm iki şey arasında muhayyer bırakılıp da en kolay cihetini tercih etmediği hiçbir vakit vâki' değildir. Meğer ki bu cihetlerden biri günâh olsun" hadîsi de Âişe'den rivayet edilmiştir. Kasr ile itmamın her ikisi de caiz u olunca, Usmân ile Âişe, azimet ve şiddet tarafını ruhsata tercîh eylemişlerdir.İbn Mes'ûd'un inkâr ve ayıblamasıridan sonra yine Usmân'ın ardında namazı,dört rek'at kıldığında kendisine: Sen bundan dolayı Usmân'ı ayıblamıştm? denildiğinde,''İhtilâf çıkarmak şerrdir" demekle özür bildirmesi de cevazın ve azî-meti tercîh ettiğinin delilidir (İbn Battal). Tirmizî, öteki görüş sahihlerinin azınlıkta olduklarını belirtmek için şöyle demiştir: Bu hususta ümmetin ameli, Peygamber'in fiili ve Ebû Bekr'le Umer'-in fiilleri üzerine carîdir ki, seferde namazı kısaltmaktır. Muhammed ibn Sah-nûn ile İmâm Mâlik ve Ahmed'den sabit olan rivayet de budur. Sevrî'nİn, Hammâd'm kavilleri de böyledir. Umer, Alî, Câbir, İbn Abbâs ve İbn Umer'-den nakledilmiş olan da budur. Sahabe ve tabiîn cumhuru İddiası nasıl kabul edilebilir? Bu sebeble Hasen ibn Hay, ibn Süleyman, ka'sden dört rek'at kılan müsâfirin namazı tekrar kılmasıyle hükmetmişlerdir (es-Sünen). Hanefîler'in seferde kasrın vucûb ve. azimeti hakkında dayandıkları delillerden bâzıları şunlardır: a. Safıîhayn'da rivayet olunan Hz. Âişe'nin: "Allah namazı farz kıldığında hazarda da seferde de ikişer rek'at olarak farz kılmıştı. Sefer namazı iki rek'at olarak ibkaa edildi de hazar hâlindeki namaza iki
1258
3- Bab: Peygamber (S) Haccı Sırasında Mekke'de Kaç Gün İkaamet Etti? 1717[12]
6-.......Bize Eyyûb (Sahtiyanı), Ebû'l-Âliye elBerâ'dan olmak üzere tahdîs etti. Ġbnu Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) ile sahâbîîeri Mekke'ye hacc niyetiyle telbiye ederek, Zu'1-hicce ayının dördüncü günü sabahı geldiler 1718[13]. Peygamber, yanlarında
rek'at ziyâde kılındı" hadîsi; b. Müslim'de İbn Abbâs'tan rivayet olunan: "Allah (öğle, ikindi, yatsı) namazlarının hazarda dört, seferde iki, harb hâlinde de bir rek'at kıhnmasınıPey-gamber'İnizin dili ile farz kılmıştır" hadîsi; c. Neseî'nin rivayet ettiği İbn Umer'in: "Rasûlullah (S) bize seferde iki rek'at kılmamızı emir buyurdu" hadîsi. Bu hadîsler ve diğerleri, seferde namazı kasr etmenin vucûbuna sarahaten delâlet etmektedir. Hadîslerdeki "farz kıldı" ve "emretti" ta'bîrleri vucûbu ifâde hususunda birer nass'tir. 1717[12] Zu'1-hicce'nin dördüncü günü sabahı Mekke'ye girdi, sekizinci gününde Minâ'ya çıktı. Mekke'de dördüncü günün öğlesinin evvelinden sekizinci günü öğlesi sonuna kadar dört gün ikaamet etti. İşte bu, bâb başlığına cevâb ve delîl olan yerdir. Her ne kadar hadîste bu müddetin sonu tasrih edilmemişse de, bu son vâki' da ma'rûftur. Yâhud da murâd Medîne'ye yönelinceye kadarkİ ikaametidir; o da Enes hadîsinde geçtiği üzere on gündür (Askalânî, Kastallânî). 1718[13] Zu'1-hicce'nin dördünde pazar sabahı Mekke'ye vardı. O günün sabah namazı Mekke hâricinde Zûtuvâ'da kılınmıştı. Pazartesi, salı, çarşamba günleri Mekke'de ikaamet edildikten sonra, sekizinci perşembenin kuşluk vaktinde Minâ'ya gelmiştir ki, o vakte kadar Mekke'de yirmi (gelişteki sabah namazı dâhil edilirse yirmibir) vakit namaz kıldırmıştır. O gece Mİnâ'da kalındı. Ertesi cu-mua günü de
1259
kurbanlık hayvanı getirenleri müstesna tutup, diğerlerine hacclarını umre'ye çevirmelerini emir buyurdu. Atâ ibn Ebî Rebâh, bu hadîsi Câbir ibn Abdillah'tan rivayet etmekte Ebû'l-Âliye'ye mutâbaat etmiĢtir 1719[14].
4- Bab: Musalli Kaç Günlük Mesafede Namazı Kısaltır? 1720[15]
Peygamber (S), bir gün ve bir gecelik müddete
Minâ'dan Arafat'a hareket edildi. Zevalden sonra Arafat'a varıldı. O gün Arafat yakınındaki Nemiremevkiinde hutbe yapıldı. Güneşbatıncaya kadar orada kalındıktan sonra, cumartesi gecesi Muzdelife'ye gelindi... 1719[14] Buhârî bu mutâbaatı Kitâbu'l-Hacc'da, temettü', kıran ve ifrâd bâbmda mev-sûlen rivayet etmiştir 1720[15] Ebû Zerr ile Ebû'1-Vakt nüshalarında: "Namaz ne kadar mesafede kısaltılır?" şeklindedir. Buhârî burada kasr mesafesi hakkındaki rivayetleri toplamak istemiştir. Buhârî, yolcunun, ulaşmak istediği zaman namazı kısaltmak caiz olacak ve ondan daha azında kısaltma caiz olmayacak olan mesafeyi beyân etmek istiyor. Bu, hakkında çok ihtilâf yayılmış olan konulardandır. İbnu'l-Munzir ve başkası bu konuda yirmi kadar görüş hikâye etmiştir. Bu husustaki görüşlerin en azı bir gün bir gecedir. En çoğu da beldesinden gâib olduğu süredir. Musannif, bâb başlığını soru lafzıyla getirmiş, akabinde tercihinin kasr mesafesinin en azı olan bir gün ve bir gece olduğuna delâlet edecek sözü de getirmiştir (İbn Hacer).
1260
"sefer" adını vermiĢtir 1721[16]. Ġbn Umer ile Ġbn Abbâs dört berîdlik mesafe içindeki seferde namazı kısaltırlar, orucu da tutmazlardı. Dört berîd, onaltı fersahtır 1722[17].
7- Bize Ġshâk ibn Ġbrâhîm el-Hanzalî tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Ebû Usâme (Hammâd ibn Üsâme elLeysî)'ye: Bize Ubeydullah, Nafizden; o da Ġbn Umer'den olmak üzere tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Kadın mahrem sahibinin maiyyetinde olmak müstesna, üç günlük mesafeye yolculuk etmez" buyurmuĢtur.
8-.......Bize Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Kadın, nikâh geçmez bir 1721[16] Bu bâbdaki 9 rakamlı hadîste. 1722[17] Bunu Beyhakî, sahîh bir senedle mevsûlen rivayet etmiştir. Onaltı fersah, ağırlık beraber olarak iki günde yâhud bir gün bir gecede kat edilen mesafedir ki, İmâm Mâlik, Şafiî ve Ahmed bunu kasr mesafesi saymışlardır. Ebû Hanîfe üç merhalenin, yânı yirmidört fersahlık mesafenin aşağısında kasrı tecviz etmez. Evzâî, bir günün yolculuğunda kasra kaaildİr. Dâvûd Zahirî ise, seferin uzununda da, kısasında da kasr caizdir, der. Sefer üç günlük olursa kasrın efdaliyyeti muttafakun aleyhdir... (Tecrid Ter., III, 381).
1261
mahrem sahibinin maiyyetinde olmak müstesna, üç gün yolculuk etmez" buyurmuĢtur. (Buhârî'nin Ģeyhlerinden biri olan) Ahmed ibn Muhammed el-Mervezî bu hadîsi, îbnu Mubârek'ten; o da Ubeydullah el-Umerî'den; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer'den; o da Peygamber'den rivayet etmekte Ubeydullah el-Umerî'ye mutâbaat etmiĢtir 1723[18].
9-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S): "Allah'a ve âhiret gününe îmân eder bir kadına, yanında bir mahremi olmaksızın bir gün bir gecelik mesafeye kadar yolculuk etmesi halâl olmaz" buyurdu 1724[19].
1723[18] Buhârî, onun bu mutâbaatını "Bu hadîs mevkuftur" diyen kimseyi def için zikretmiş ve mevkuf olmadığını göstermiştir. Bunu îbn Ebî Şeybe, Müsned'm-de rivayet etmiştir 1724[19] Kadının mahremi ile sefer edip edemiyeceğimes'elesiyle ilgili olan bu hadîsin, mutlak olarak seferde namazı kısaltma mesâfesiyle de alâkası vardır. Bu husustaki rivayetlerin hepsi sahihtir. "Berîden" rivayetinden maadasını te'lîf çok kolaydır: Bir gün bir gece rivayeti, yirmidört saatlik mesafeye sefer olup, yavaş yürüyüşle bu mesafe alelade üç menzilde kat' olunduğu için, bir gün bir gece rivayeti ile üç gün rivayeti arasında ma'nâ farkı kalmamış olur. "Yevmen" ile "leyleten" ta'bîrleri de yine evvelki ma'nâlarda kullanılmıştır. "Yevmgn" deyince gecesiyle birlikte bir gün; "leyleten" deyince de gündüzü ile birlikte bir gece kasdolunur.
1262
Geçen hadîsin metninin lâfzım M ak bun* den; o da Ebû Hurey-re'den olmak üzere rivayet etmesinde Yahya ibn Ebî Kesîr, Süheyl îbn Ebî Salih ve Ġmâm Mâlik, Ġbn Ebî Zi'b'e mutâbaat etmiĢlerdir 1725[20].
5- Bab: Yolcu (Sefer Kasdiyle) Yerinden Çıktığı Zaman (Dört Rek'atlı) Namazları Kısaltır 1726[21]
Ve Alî aleyhi's-selâm sefere çıktı da, Kûfe'nîn evlerini görür hâlde iken namazı kısalttı. Bu seferden döndüğü zaman: ĠĢte Kûfe'nin evleri göründü (namazı tam mı kılacağız)? denildi. Alî: Hayır; Kûfe'ye girinceye kadar kasr yaparız, dedi 1727[22].
1725[20] İbn Ebî Kesîr'in mutâbaatını Ahmed, Süheyl İbn Sâlih'inkini Ebû Dâvûd ile İbn Hıbbân, İmâm Mâlik'inkini de Müslim ve diğerleri mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî). 1726[21] Buhârî burada "Sefere çıkan kimse hangi vakitten i'tibâren ve seferden dönerken de hangi vakte kadar namazı kısaltır?" suâlinin cevâbını getirmektedir 1727[22] Alî'nin bu fiilini Hâkim ile Beyhakî mevsûlen rivayet etmişlerdir
1263
10-.......Enes(R): Ben öğle namazını Medine'de Peygamber'in maiyyetinde dört rek'at olarak, ikindi namazını ise Zu'I-Huleyfe'de iki rek'at olarak kıldım, demiĢtir 1728[23].
11-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne), ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti. ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Namaz ilk farz kılındığı zaman iki rek'at olarak (farz kılındı). (Hicret'ten) sonra sefer namazı olduğu gibi bırakıldı da hazar namazı dört rek'ata tamamlandı. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye: Öyle olunca ÂiĢe neden seferde dört rek'at kılardı? dedim. Urve: ÂiĢe de Usmân'ın te'-vîl etmesi gibi te'vîl etmiĢti, dedi 1729[24].
1728[23] Zu'1-Huleyfe, Medine'den altı veya yedi mü uzaklıktadır. Enes bu hadîsle, Veda Haccı için Medine'den çıkıldığı gün öğle namazının Medine'de dört rek'at, ikindi namazının Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kılındığını haber veriyor. Buna göre şehirden çıkmamış bulunan yolcu, vakit namazını itmam ile kılmak gerektir 1729[24] Usmân'ın bu te'vîlerinin bâzı sebebleri daha önce verilen 11. haşiyede geçmişti
1264
6- Yolcu Sefer Esnasında Akşam Namazını Üç Rek'at Olarak Kılar Babı
12-.......Bize ġuayb (ibn Ebî Hamza), ezZuhrî'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Bana Salim, Abdullah ibn Umer'den haber verdi. Abdullah ibn Umer (R): Ben RasüIullah(S)'ı, seferde acele sürüp gittiğinde akĢam namazını geri bırakıp, onu yatsı namazı ile birleĢtirir gördüm, demiĢtir. Salim: (Babam) Abdullah ibn Umer de acele sürüp gittiği zaman bunu yapardı, dedi. Leys ibn Sa'd (ġuayb'ın rivayeti üzerine) Ģunu ziyâde edip, Ģöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Salim: (Babam) Ġbnu Umer (R) akĢam ile yatsı namazlarını Muzdelife'de birleĢtirirdi, demiĢtir. Salim Ģöyle demiĢtir: Babam Abdullah ibn Umer'e, zevcesi Sa-fiyye bin-tu Ebî Ubeyd'in ölüm haberi ulaĢtırılmıĢtı. AkĢam namazını te'hîr etti. Ben kendisine namazı hatırlattım. Bana yürü dedi. Ben yine kendisine namazı söyledim. Tekrar bana yürü dedi. îki mil yâ-hud üç mil kadar yürüdükten sonra
1265
bineğinden indi ve (cem' ederek) namazı kıldı. Sonra: Ben Peygamber(S)'i, acele sürüp gittiği zaman böyle kılar gördüm, dedi 1730[25]. Ve yine Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber'i Ģöyle yaparken gördüm: Yolculukta acele sürüp gittiği zaman akĢam na-mâzmı ikaamet eder ve onu üç rek'at olarak kıldırdıktan sonra selâm verirdi. Ondan sonra yatsıyı ikaamet edinceye kadar pek az bekleyip, onu da iki rek'at kıldırır, sonra selâm verirdi. Yatsıdan sonra da gece ortasında kalkıncaya kadar hiçbir namaz kılmazdı 1731[26].
1730[25] Buhârî, Abdullah ibn Umer'in bu kıssasını burada ta'lîk şeklinde, Kitâbu'I-Cİhâd'da Eşlem tarîkinden mevsûlen rivayet etmektedir. Hâdise Mekke'den Me-dîne'ye dönülürken vâki' olmuştur. Yolda Abdullah ibn Umer'in zevcesi meşhur Muhtar es-Sakafî'nin kızkardeşi Safiyye bintu Ebî Ubeyd'in vefatı haber alınmış ve sür'atle yol almaya lüzum görülmüştür. İşte bu sür'atli yürüyüş esnasında, hadîs metninde anlatılan tatbikat cereyan etmiştir 1731[26] Buradaki sarahatten ve diğer hadîslerden akşam namazında seferde kısaltma yapılmayacağı sabit oluyor. Bâb başlığına delîl olan yer, burasıdır
1266
7- Binekler Üzerinde ve Bineğin Yönelttiği Herhangi Cihete Doğru Nafile Namazı Kılınması Babı
13-.......Âmir ibn Rabîael-Anzî(37): Ben Peygamber(S)'i binek devesi üzerinde, devesi O'nu ne tarafa yöneltmiĢse o tarafa doğru namaz kılarken gördüm, demiĢtir 1732[27].
14-.......Câbir ibn Abdillah (R): Peygamber (S) tatavvu' namazını, binek üzerinde iken kıbleden baĢka cihete (yönelmiĢ olarak) kılar idi, diye haber vermiĢtir 1733[28].
1732[27] Âmir ibn Rabîa el-Anzî -nûn'un sükûnu İle- Habeşistan'dan sonra Medine'ye hicret eden ilk sahâbîlerdendir. Hicretinde zevcesi Leylâ bîntu Ebî Heyseme de beraberdi. Vefatı bir rivayette hicretin 32. yılında diye kaydedilmişse de, 37 yılında olması rivayeti daha kuvvetlidir 1733[28] Hadîsteki nafile kaydından dolayı farz namazları hâriç olur. Nezir ile cenaze namazları da bir ma'nâda farz olduklarından, binek üzerinde kılınmazlar. Binek üzerindeki nafilede kıble ciheti olsun olmasın, kasdedilen menzile doğru namaz kılınır. Farzda kıble olan Ka'be cihetinden sapmak caiz olmadığı gibi, hayvan üzerinde kılınan nafilede de bineğin yöneldiği cihetten -velev Ka'be cihetine doğru- inhiraf etmek
1267
15-.......Bize Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den tahdîsetti. O Ģöyle demiĢtir: Ġbnu Umer (R) binit devesi üzerinde namaz kılardı1 ve yine binit üzerinde vitir namazını da edâ eder idi ve Peygamber (S)'in de böyle yapar olduğunu haber verirdi 1734[29].
8- Binek Üzerinde (Kılınacak Nafile Namazda Rüku ve Sucud İçin) Îma Edilmesi Babı
16-.......Bize Abdullah ibnu Dînâr tahdîs edip Ģöyle dedi: Abdullah ibnu Umer (R) sefer esnasında bineği üzerinde, bineği her ne tarafa yönelirse, îmâ ederek namaz kılardı ve Peygamber(S)'in de böyle
caiz değildir. Zîrâ bu nafilenin kıblesi, kasdedilen menzil ciheti olmuştur. 1734[29] Bunda da nafilenin de, vitir namazının da binek üzerinde, bineğin yönelttiği cihete doğru kılındığı sarîh olarak beyân edilmiştir. Bu hadîslere, seferde binek üzerinde kılınan nafile namazlarda kıbleye yönelmenin gerekmediği hususunda el-Bakara: 115. âyeti de delîl teşkîl etmektedir
1268
yapar olduğunu zikrederdi 1735[30].
17-.......Âmir ibnu Rabîa (R) haber verip Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah(S)'ı binek devesi üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nafile namazı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namazda yapmaz idi. Ve Leys Ģöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezıd), Ġbnu ġihâb'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Salim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nafile namazı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi. Abdullah ibnu Umer Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nafile namazı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namazını da edâ ederdi. ġu kadar var ki
1735[30] Bu hadîs, binek üzerinde kılınacak nafile namazında rükû' ve sucûd için îmâ edilerek kılınmasının delilidir. Bineğin gidişte yöneldiği cihet her nereye olursa olsun, o cihete doğru namaz kılınacağı; sucûd için, rukû'dakinden biraz daha fazla eğilerek îmâ edileceği tabiîdir. îmâ keyfiyyetinin başını biraz eğmekle olduğu da Ahmed ibn HanbeFin Müsned'inde Ebû'Saîd Hudrî'nin rivayet ettiği hadîste sarîh olarak haber verilmiştir
1269
Rasûlullah, binek üzerinde farz namazı kılmazdı 1736[31].
18-.......Abdurrahmân ibn Sevbân Ģöyle demiĢtir: Bana Câbir ibnu Abdillâh (R): Peygamber (S) binit devesi üzerinde olarak doğu tarafına doğru (nafile) namazı kılardı. Farz namaz kılmak istediği zaman bineğinden inip kıbleye yönelirdi, diye tahdîs etti 1737[32].
1736[31] İşte bu ve benzeri hadîsler hep"Yüzünü artık Mescidi Haram tarafına çevir, (Ey mü'minler!) de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün...' (el-Bakara: 144-150) âyetini tahsîs ile,"Maşrık da Allah'ındır, mağrib de. Onun için nereye (hangi semte) döner yönelirseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır. Şübhe yok ki, Allah pek vâsVdir, hakkıyle bilicidir" (el-Bakara: 115) âyetindeki ruhsatın seferde binek üzerinde kılman nafilelere masruf olduğunu gösterir. Bu tahsîs ve ruhsat vermedeki sırr, Allah Teâlâ'nın rahmetinin kemâlinden kullarına ziyâde ecir kazandırmak için nafile ibâdetleri kolaylaştırmak murâd buyurmasıdır. Bu düşünceden olsa gerektir ki, İmâm Ebû Yûsuf ile Şafiî'den Ebû Saîd Istahrî yalnız seferde değil, hazarda bile binek üzerinde ve kıbleye yönelmeksizin nafile kılmayı tecvîz etmişlerdir. Hüccetleri de Buhârî'nin bu îbn Umer hadîsidir. 1737[32] Bu hadîsten, farz namaz için binekten inileceği ve kıbleye yönelip kılınacağı anlaşılıyor. Şübhesiz bu da imkân elverdiği ve herhangi bir zorluk olmadığı tak-dîrdedir. Zarûretsiz farz namazları hayvan üzerinde kılmak caiz değildir. Ma'zûr ise farzını böylece kılabilir. Meselâ seferde iken yağmur yağıp da namaz kılacak kadar kuru bir yer bulamazsa, hayvanı üzerinde kıbleye karşı durup îmâ ile kılar ve hayvanı durdurabilirse kıbleye
1270
10- Eşek Üzerinde Nafile Namazı Kılınması Babı
19-....... Bize Enes ibnu ġîrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Enes ibn Mâlik (R) ġam'dan döndüğü vakit karĢılamağa çıktık. Ona Aynu't-Temr'de kavuĢtuk. Gördüm ki yüzü -eliyle iĢaret ederek- Ģu canibe, yânî kıblenin sol tarafına olduğu hâlde bir eĢek üzerinde namaz kılıyor. Ben ona: Ben seni kıbleden baĢka cihete namaz kılıyor gördüm, dedim. Bunun üzerine Enes: Rasûlullah(S)'ın böyle yaptığını görmemiĢ olaydım ben de yapmazdım, dedi 1738[33].
yönelmiş olur; buna kaadir olmazsa, namazda kıbleye yönelme kaydında olmaz... (Tecrîd Ter,, 111,227). 1738[33] Enes ibn Mâlik'in Şam'a kadar yaptığı bu sefer, Abdulmelik ibn Mervân nez-dinde Haccâc'ı şikâyet etmek içindi. Basra'ya dönüşünde kendisi ile karşılayıcıların buluşma yeri Aynu't-Temr olmuştu. Aynu't Temr, Küfe civarında ve Fırat'ın batısında bir yer olup, Ebû Bekr'în halifeliği sırasında 12. hicret yılında, Hâlid ibn Velîd tarafından zorla fethedilmişti. Fetih sırasında Kisrâ'nın elinde rehine duran kırk kadar Arab çocuğu kurtarılıp sahâbîlere dağıtılmıştı. Enes İbn Şîrîn, Enes ibn Mâlik'in eşeğe binmesine ve artıklarının temizliği şübheli olan eşek üzerinde namaz kılmasına i'tirâz etmiyor da, yalnız kıbleden başka cihete yönelerek namaz kılmasına i'tirâz ediyor. Enes ibn Mâük cevâbında, Peygamber'in hayvan üzerinde ve
1271
Bu hadîsi Ġbrâhîm ibnu Tahmân, Haccâc ibn Haccâc el-Bâhîlî'den; o da Enes ibn Sîrîn'den; o da Enes ibn Mâlik'ten; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiĢtir 1739[34].
11- Seferde Farz Namazların Ardında ve Önünde Nafile Kılmayan Kimse Babı 1740[35]
20-.......Hafs ibnu Âsim tahdîs edip Ģöyle demiĢtir: Ġbnu Umer (R) sefere çıktı da, Ģöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O'nım
hayvan kıblenin gayrı cihete yönelik olarak namaz kıldığını haber veriyorsa da, bu hayvanın eşek olduğuna dâir sarahat yoktur. Bu cihet de Serrâc'm hasen bir isnâdia yine Enes'ten rivayet ettiği bir hadîsle teeyyüd etmiş bulunuyor. Müslim'de îbn Umer'den aynı mealde bir rivayet vardır. Demek ki, seferde deve ile at üzerinde nafile namazı kılmak caiz olduğu gibi, eşek ve katır üzerinde de caizdir. Bunların ter ve bulaşıklarından sakınmaya mahal yoktur. Zîrâ Rasûluilah'm fiili ile Hayber yolunda ve Hicâz'in bilinen o sıcağında vâki' olmuştur. Hayvan üzerinde nafile kılan musallînin dizgini tutması ve ayaklarını hareket ettirmesi de caizdir. Yalnız kelâm etmez, sağına soluna dönmez. Bir de su-cûdda rukû'dan ziyâde eğilir, o kadar 1739[34] Musannif metni sevketmedi, biz de İbrâhîm tarîkinden mevsûl olarak vâkıf olamadık. Evet, Serrâc'm yanında Amr ibn Âmir'den; oda Haccâc'dan... tarikiyle buna yakın bir metin vâki' olmuştur.., (İbn Hacer). 1740[35] Buhârî bu babı, seferde tatavvu' namazı kılıp kılmamak mes'elesini çözmek mak-sadıyle açmıştır.
1272
seferde nafile kılar olduğunu görmedim. Zikri yüce olan Allah da: "Lekad kâne lekum fî Rasûlillâhi usvetun hasenetun (= Muhakkak Allah Elçisinde size güzel bir örnek vardır)'' buyurdu.
21-.......îsâ ibnHafs Ģöyle demiĢtir: Bana babam tahdîs etti ki, kendisi Ġbn Umer'den Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Ben Allah Elçisi'ne seferde yoldaĢlık ettim; O, seferde iki rek'attan fazla kılmıyordu. Ebû Bekr, Umer ve Usmân(R)'a da seferde yoldaĢlık ettim; onlar da böyle yapıyorlardı 1741[36].
1741[36] Bu sözler farz olan iki rek'attan ziyâde hiçbir namaz kılmazlardı ma'nâsını ifâde ettiği gibi, dört rek'atlı farzları da iki rek'atten fazla kılmazlardı ma'nâsına, yâhud da her iki ma'nâya birden hamledilebilir. Hâlbuki Müslim'deki, Hafs ibn Asim'ın, amucası İbn Umer ile birlikte Mekke yolunda vâki' olan seferini anlatan hadîsinde şöyle diyor: "Öğle namazını bize iki rek'at olarak kıldırdı, sonra If konduğu menzile döndü. Bİz de beraber dönüp birlikte oturduk. Namaz kıldır-;s dığı yöne bir aralık gözü ilişti; bir takım İnsanların namaza durmuş olduklarını gördü. Bunlar ne yapıyor? diye sordu. Nafile namazı kılıyorlar, dedim. Bunun üzerine: Eğer ben nafilelerden birini kılacak olaydım, farzı tamâm kılardım. Seferde Rasûlullah ile birlikte bulundum; vefat edinceye kadar iki rek'atten ziyâde kıldırmadı.." Bundan maksadının, nafilelerin kılınmaz idiğini haber vermek olduğu anlaşılıyor.
1273
12- Seferde Farz Namazların Arkaları ve Önlerinde Olmayarak (Yani Ratibelerin Haricinde Olarak) Tatavvu’ Namazı Kılan Kimse Babı 1742[37]
Ve Peygamber (S) seferde sabah namazının iki rek'at râtibesini kıldı.
22-.......Ġbnu Ebî Leylâ Ģöyle demiĢtir: Bize Ümmü Hânif den baĢka hiçbir kimse Peygarnber'in duhâ namazı kıldığını gördüğünü haber vermedi.
1742[37] Seferde farz namazdan evvel veya sonra râtibe sünnetleri kılınır mı? mes'eiesi âlimler arasında, hakkında ihtilâf edilen mes'elelerdendir. Tirmizî şöyle demiştir: "Peygamber'in sahâbîlerinden bâzıları, seferde tatavvu' kılmak re'yinde bulunmuşlardır. Ahmed ibn Hanbel ile İshâk ibn Râhûye de buna kaaüdir. İlim %! ehlinden bâzıları da farzlardan ne evvel, ne" de sonra kılmamak görüşünde bulunmuşlardır. Seferde tatavvu' kılınmaz diyenlerin kasdettikleri ma'nâ, ruhsatı kabulden ibarettir. Yoksa her kim tatavvu' kılarsa çok faziletine nail olur. İlim ehlinin çoğunun kavli işte budur. Onlar seferde tatavvu'u tercîh ederler". Nevevî'ye göre seferde nafile kılmak mes'elesinde âlimler üç fırkaya ayrılmışlardır: Bir fırkaya göre mutlaka men' edilmiştir. Diğerine göre mutlaka caizdir. Üçüncülere göre ise râtibeler İle mutlak nafileler arasında fark vardır. Râtıbeler terk olunur ve mutlak nafileler edâ olunabilir. İbn Umer'in mezhebi de budur (İbnHacer, Fethu'l-Barî)
1274
ÜmmüHanî'-.Peygamber'in Mekke Fethi günü kendi evinde yıkandığını, akabinde sekiz rek'at namaz kıldığını zikretmiĢ ve: Peygamber'in bu namazdan daha hafif bir namaz kıldığını görmedim. ġu kadar var ki, Rasûlullah rukû'u ve sucûdu tamamlıyordu, demiĢtir. Ve Leys ibn Sa'd da Ģöyle demiĢtir 1743[38]: Bana Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, Ġbn ġihâb'dan tahdîs etti. Ġbn ġihâb ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Abdullah ibnu Âmir tahdîs etti. Ona da babası Âmir ibn Rabîa elAnzî, Peygamber(S)'i seferde geceleyin nafile namazını binit devesinin üzerinde ve devesi O'nu ne tarafa yöneltirse o tarafa doğru kıldığını haber vermiĢtir.
23-.......ez-Zuhrî Ģöyle demiĢtir. Bana Salim ibn Abdilîah, Ġbn Umer'den, Rasûlullah'm seferde binit devesi üzerinde yüzü nereye yönelik olursa olsun baĢıyle îmâ ederek nafile namazı kılar olduğunu ve Ġbn Umer'in de bunu yapar olduğunu haber verdi 1744[39].
1743[38] Bu rivayeti ez-Zuhlî de, ez-Zuhriyyât'ta. mevsûlen rivayet etmiştir. 1744[39] Merfû' haberin ardından ibn Umer'in fiilini getirmesi, bununla
1275
13- Seferde Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem' Etmek Babı 1745[40]
24-.......Bize Sufyân Ġbn Uyeyne tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den iĢittim; o da Sâlim'den; o da babası Abdilîah ibn Umer'den. O: Peygamber (S) yürüyüĢ Ģiddetli olduğu zaman akĢam ile yatsı namazları arasını da cem' eder idi. Ve Ġbrâhîrn ibn Tahmân, el-Hüseyn elMuallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ġkrime'den; o da Ġbn Abbâs'tan söyledi. Ġbn Abbâs (R) Ģöyle demiĢtir. Rasûlullah (S) yürüyüĢ üzere olduğu vakitte 1746[41] öğle ile ikindi namazları arasını cem'
amel etmenin müstemirr olduğunu ve buna herhangi bir muarız ve nâsih erişmediğini işaret etmektir. 1745[40] Buhârî "Namazı Kısaltma Bâbları" içinde cem1 bâblarmı getirdi. Çünkü cem' de zamana nisbetle bir kısaltmadır. Sonra oturarak kılınan ma'ziretli namazını getirdi. Zîrâ bu da bâzı fiillerin suretlerine nisbetle bir kısaltmadır. 1746[41] Burası bâzı nüshalarda "Binek sırtında yol alırken..." şeklinde gelmiştir ki, ma'nâda bir değişiklik yoktur. Açıktır kî yürüyüş hâlinde ve binek üzerinde iken farz namaz kılınmaz. îbn Abbâs'm maksadı cem'u te'hîr olduğu görülüyor. Bu da öğle.namazını ikindi ve akşam namazını yatsı ile birlikte kılmaktır
1276
ederdi. Ve (keza) akĢam ile yatsı namazları arısını da cem' eder idi. Ve yine Hüseyn el-Muallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Hafs ibn Ubeydillah ibn Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik'ten; o: Peygamber (S) seferde akĢam namazı ile yatsı namazı arasını cem' eder idi, demiĢtir 1747[42]. Ve bu hadîsi Yahya el-Kattân'dan; o da Hafs'tan; o da Enes'ten tarikiyle rivayet etmekte Alî ibnu'IMubârek ile Harb ibn ġed-dâd, el-Hüseyn el-Muallim'e mutâbaat etmiĢlerdir. Peygamber (S) cem' yaptı 1748[43].
1747[42] Buhârî bu bâbda üç hadîs getirdi. Biri İbnUmerhadîsidir ki, bu yürüyüş şiddetli olduğu zaman ile kayıdlanmıştır. İkincisi İbn Abbâs hadîsidir ki, o da yürümekte olduğu zaman ile kayıdlanmıştır. Üçüncüsü de mutlak olan Enes hadîsidir. Buhârî mutlak ile ameli işaret olarak bâb başlığını mutlak yapmak istedi. Zîrâ mukayyed olan onun ferdlerinden bîr ferd hadîsdir. Buhârî, yürür olsun yâhud olmasın, yürüyüş şiddetli olsun yâhud olmasın, musâvî olarak seferde cem'in cevazı görüşünde gibidir. Bu, âlimler arasında ihtilâf edilen meselelerdendir. Sahabe, tabiî ve fakîhlerden birçokları mutlak olarak cem' görüşündedir. Bir topluluk, Arafe ve Muzdelife dışında cem' mutlak olarak caiz olmaz demiştir... (Fethu'I'Bört). 1748[43] Alî ibnu'l-Mubârek'in mu tabamı, Ebû Nuaym elMustahrachnda. mevsûlen rivayet etmiştir. Harb'ın mutâbaasını ise musannif Buhârî bu bâbdan sonraki bâb içinde mevsûlen rivayet etmiştir
1277
14- Bab: Yolcu Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem' Ettiği Zaman Ezan mı Yahud İkaamet mi Eder?
25-.......Zuhrî Ģöyle demiĢtir: Bana Salim, Abdullah ibn Umer'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah'ı gördüm ki, O, sefer esnasında yürümek O'nu acele ettirdiği zaman, akĢam namazını geri bırakır, nihayet akĢam namazı ile yatsı namazını birleĢtirirdi.. Salim Ģöyle dedi: Abdullah ibn Umer de, yürümek kendisini acele sürdüğü zaman bunu yapardı. AkĢam namazı için ikaamet eder, ve onu üç rek'at olarak kılar, sonra selâm verirdi. Sonra azıcık durur ve yatsıya ikaamet eder, onu iki rek'at olarak kılar, sonra selâm verirdi. Bu iki namaz arasında da, yatsıdan sonra da hiçbir namaz kılmazdı; tâ gece ortasında teheccüde kalkıncaya kadar 1749[44].
1749[44] Bu hadîste cem' edilen namazların her biri için ikaamet edildiği haber verilmiş, fakat ezandan söz edilmemiştir. Buna göre Buhârî'nin bâb başlığından maksadı: Ezan okur mu, yoksa ikaametle yetinir mi? şeklidir.
1278
26-....... Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle tahdîs etmiĢtir: Rasülullah (S) seferde Ģu iki namaz arasını yânî akĢam ile yatsı namazlarını birleĢtirirdi 1750[45].
15- Bab: Yolcu, Güneşin Ortadan Meyl Etmesinden Önce Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını İkindiye Kadar Geriye Bırakır
Bu konuda Ġbn Abbâs'ın, Peygamber'den rivayeti vardır 1751[46].
27-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S), güneĢ devrilmeden; yâni zeval vaktinden evve! yola çıktığında öğle namazını ikindi vaktine kadar te'hîr eder, sonra inip her iki namazı birleĢtirirdi. Yola çıkmadan evvel güneĢ devrildiği
1750[45] Bu, cem'u takdime ve cem'u te'hîre muhtemildir. Buhârî bu hadîsi, bundan önce geçen İbn Umer hadîsiyle müfesser "(tefsîr edilmiş) olarak getirmiştir. Çünkü Enes hadîsinde mücmellik vardır. Tefsîr edilen ise, tefsîr ediciye tâbi'dir (Kas-tallânî). 1751[46] Buhârî bu sözüyle 13. bâbda geçen İbn Abbâs hadîsine işaret etmektedir
1279
takdirde ise öğle namazını kıldırır, sonra binerdi.
16- Bab: Güneş Meyl Ettikten Sonra Yola Çıktığı Zaman Öğle Namazını Kılar, Sonra Bineğine Biner
28-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Rasülullah (S), güneĢ meyi etmeden evvel yola çıktığı zaman, öğle namazını ikindi vaktine kadar geriye bırakır, sonra inip her iki namazı cem' ederdi. Eğer yola çıkmadan evvel güneĢ meyi ederse, öğle namazını kıldırır, sonra bineğine binerdi 1752[47].
1752[47] Bu hadîsler seferde iki namazı birleştirmenin, yânî iki namazı birinin vaktinde kılmanın cevazına delîl olan hadîslerden bâzılarıdır. Sahîhayn 'da ve diğer hadîs kitâblarında daha birçok sahâbîden nakledilmiş başka hadîsler de vardır. Sahabe ve tabiî fakîhleri iki namazı birleştirmenin cevazında, birleştirme sıfatında ve birleştirmeyi mubah kılan şeylerde İhtilâf etmişlerdir. Bir kerre Arafat'ta cem'u takdim ile öğle ve ikindiyi; Muzdelife'de cem'u te'hîr ile akşam ve yatsı namazlarını kılmanın caiz olduğunda ittifak etmişler ve bu namazları cem' ederek kılmak sünnettir demişlerdir. Bu iki mekânın hâricinde cem'in cevazında ise ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe ile ashabı, hiçbir veçhile iki namazı cem' etmenin caiz olmadığına kaail olmuşlardır. Sahâbîlerden İbn Mes'ûd ile Hasen Basrî, Muhammed ibn Şîrîn, İbrâhîm Nahaî, Esved ibn Yezîd'in de kavli budur. Fakîhler cumhuru ise, zikredilen hadîslerin zahirine tutunarak, gerek
1280
17- Oturanın Namazı Babı
29-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde kendi evinde (bir defa) namaz kıldırdı idi. Bu namazı kendisi oturarak, bir takım
tak-dîmen, gerek te'hîren seferde iki namazı cem' etmenin cevazına kaaildirler. Bu görüşe de Alî ibn Ebî Tâlib, Saîd ibn Ebî Vakkaas, Saîd ibn Zeyd, Usâme ibn Zeyd, Muâz ibn Cebel, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, İbn Umer, İbn Abbâs gibi birçok sahâbîlerle tabiîlerden birçok fakîhler kaaildirler... Hanefîler'in başlıca delili Sahîhayn'daki İbn Mes'ûd hadîsi ile Müslim'deki Ebû Katâde hadîsidir. İbn Mes'ûd: "Ben RasûluIIah'ın Muzdelife'den başka hiçbir yerde hiçbir namazı vaktinin hâricinde kıldığını görmedim. İşte Rasûlullah Muzdelife'de akşam ile yatsıyı cem' etti. Bir de sabah namazını erkence ve vaktinden evvel kıldırdı" demiştir. Taberânî'nin el-Mu'cemu'l-Kebîr'İndeki rivayetinde İbn Mes'ûd: "Birini vaktinin sonuna kadar geri bırakır, diğerini ise vaktinin evvelinde kılmak suretiyle ta'cîl ederek.." demekle, bu cem'in sûrî olduğunu ve her iki namazın kendi vakitleri içinde kılınmış olduğunu anlatıyor. İbn Abbâs'm Müslim'deki şu hadîsi de dikkate değer: İbn Abbâs: "Rasûlullah (S) bir kerre korku ve yağmur yokken Medîne'de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldırdı" demiştir. Bunun sebebi soruldukta: "Ümmetini günâha sokmamak için" cevâbını vermiş ve bunun teşrîindeki hikmeti beyân etmiştir. Müslim'deki bu son hadîs korku, sefer, yağmur olmadığı hâlde sırf cevazı beyân ve güçlüğü kaldırmak için öğle ile akşam namazları son vakitlerinden çıkarılmaksızın, ikindi ve yatsı namâzlarıyle evvel vakitlerinde sûretâ cem' edilerek kıldırılmış olması da mümkindir.
1281
kimseler de arkasında ayakta kıldılar. Rasûlullah onlara "Oturunuz" diye iĢaret etti. Namazdan çıktığında: "Ġmâm kendisine uyulsun diye imâm edilir. Öyle olunca, imâm rukû'a vardığı vakit rukû'a varınız. (BaĢını) kaldırdığı vakit de siz (baĢınızı) kaldırınız" buyurdu 1753[48].
30-.......Enes (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bir defa attan düĢtü de sağ yanı berelendi. Biz kendisine hasta ziyareti yapmak üzere yanına girdik. Ziyaret esnasında namaz vakti geldi. Kendisi oturarak namaz kıldı, bizler de arkasında oturarak namaz kıldık. Rasûlullah: "Ġmâm, ancak kendisine uyulmak için
1753[48] Bu hadîste anlatılan hastalık, Peygamber'in son hastalığı değildir. Humeydî'-nin -Buhârî'nin rivayetine nazaran- tasrîh ettiği gibi, eski bir hastalığıdır. Ondan sonra vefat etmezden evvelce bir daha oturarak namaz kıldırmış, cemâat ayakta olarak iktidâ ettikleri hâlde, oturmalarını emretmemiştir. Evvelki hastalığının sebebi Enes ile Câbir tarafından açıklanmış olduğu veçhile, attan düşüp sağ yanının incinmesi ve hattâ Câbir hadîsine göre ayağı yanlmasıdır. Bu hadîsten şu hükümler çıkarılmıştır: Ayaktakilerin oturana iktidâsı sahihtir. Bütün fiillerinde imâma mutâbaat vâcibdir. Muktedî rükû' ve sucûdda ve diğer namaz fiillerinde imâmdan öne geçemez. Ebû Hanîfe, ikinci hadîsteki taksîme bakarak, imâmın vazîfesi tesmî; me'mûmun vazîfesi de tahmîddir, demiştir. Mâlik ve bir rivayette Ahmed ibn Hanbel de bu görüştedir.
1282
imâm yapılmıĢtır. Öyle olunca imâm tekbîr aldığı zaman siz de (Allâhu Ekber diyerek) tekbîr alın. Ġmâm rukû'a vardığı zaman siz de rukû'a varın; imâm baĢını kaldırdığında, siz de baĢınızı kaldırın. Semiattâhu limen ha-mıdeh dediği vakit, sizler Rabbena ve lekeHhamd deyin " buyurdu.
31- Bize Ġshâk ibnu Mansûr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ravh ibnu Ubâde haber verip Ģöyle dedi: Bize Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den; o da Ġmrân ibn Husayn(R)'dan haber verdi ki, Ġmrân Allah'ın Peygamberi'ne sormuĢtur. H ve yine bize Ġshâk haber verip Ģöyle dedi: Bize Abdussamed haber verip Ģöyle dedi: Ben babam Abdulvâris ibn Saîd'den iĢittim, Ģöyle dedi: Bize elHüseyn, Ġbnu Bureyde'den tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana îmrân ibn Husayn tahdîs etti. Kendisi bâsûrlu idi 1754[49]. ġöyle dedi: Ben Rasûlullah'a insanın oturarak
1754[49] Bâsûr, mak'addaki damarların ağzında katı ve sevdâvî kandan hâsıl olan ziyâde etlerdir. Bunun meme düğmesine benzeyen kısmına "sulûliye" denir ki, memeli basur denilendir. Enli ve müdevver olan kısmına da "ayniye" denilir
1283
namaz kılıp kılamıyacağını sordum 1755[50]. Rasûlullah: "Eğer ayakta kılarsa bu efdaldir. Her kim oturarak kılarsa, ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâi-men (yânî yan yatarak) 1756[51] kılarsa, oturarak kılanın yan ecrini hakk eder" buyurdu 1757[52].
18- Oturanın Îma İle Namazı Babı
32-.......Bize Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den tahdîs etti ki, Ġmrân ibn Husayn -Ġmrân bâsûrlu bir zât idi. Buhârî'nin Ģeyhi Ebû'Ma'mer bir defasında "enne Ġmrâne" yerine "an Ġmrâne" demiĢtir- Ģöyle söyledi: Ben Peygamber'e insanın oturur hâldeki namazından sordum. Peygamber (S): "Her kim ayakta 1755[50] Bu suâl farz olsun, nefl olsun; hasta namazı hakkında sorulmuştur. Ancak nafile kılan, ma'ziretli olsun, olmasın; bu ruhsattan istifâde edebilirse de, farz kılacak olan imâm olsun, me'mûm olsun yâhud münferid olsun bu ruhsattan istifâde için kıyamdan âciz olması şarttır 1756[51] Buradaki nâim, uyuyan demek olmayıp, yan yatan demektir. Nitekim Buhârî'-nİn "Nâimen" lâfzını "Mudtacıan" ile tefsîr ettiğini nüshalarına kaydeden râvîlerin rivayeti de bunu te'yîd edicidir. Müsnedu Ahmed'dekî bir rivayetinde de "Mudtacıan" demiş olması, maksadın yan yatmak olduğunda şübhe bırakmıyor 1757[52] Buharı bu İmrân ibn Husayn hadîsini buradaki arka arkaya gelen üç bâbda da ayrı ayrı üç tarikten rivayet etmiştir.
1284
kılarsa, bu en faziletli olandır. Her kim oturarak kılarsa, ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâimen (yânî yan yatarak) kılarsa, onun lehine oturanın yarı ecri vardır" buyurdu. Ebû Abdillah elBuhârî: Buradaki "nâimen" lâfzı, bana göre "mudtacıan" ma'nâsınadır,dedi 1758[53].
19- Bab: Oturarak Namaz Kılmaya Güç Yetiremediği Zaman Yan Üstü Yatarak Kılar
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh: "Kıbleye dönmeye gücü yetmezse, yüzü nerede ise o tarafa doğru namaz kılar" demiĢtir 1759[54].
33-.......Ġmrân (R) Ģöyle demiĢtir: Bende basurlar vardı. Peygamber(S)'e namazdan sordum,, gücün yetmezse oturarak; ona da gücün yetmezse yan
1758[53] Buhârî'nin lâfzının ma'nâsına olduğunu anlatan bu tefsîri, elAsîlî, Ebû Zerr ve Ebû'1-Vakt nüshalarında tesbît edilmiştir 1759[54] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu görüşünü Abdurrazzâk, İbn Cureyc tarîkinden; o da Atâ'dan olmak üzere buna yakın ma'nâda olarak mevsûlen rivayet etmiştir
1285
üstü yatarak kıl" buyurdu 1760[55].
20- Bab: (Kıyamdan Âciz Olan Kimse) Namaza Oturarak Başladıktan Sonra Sıhhat Bulsa Yahud Bedeninde Bir Hafiflik Hissetse, Namazın Kalan Kısmını Ayakta Tamamlar (Yeni Baştan Kılmaz)
Ve Hasen Basrî: "Hasta dilerse iki rek'at ayakta, iki rek'atı da oturarak kılabilir" demiĢtir 1761[56].
34-....... Bize Mâlik, HiĢâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da mü'minlerin aruıesi ÂiĢe'den haber verdi. ÂiĢe, Urve'ye: Allah Elçisi'nin gece namazını yaĢı kemâle eresiye kadar hiçbir vakit oturarak kıldığını görmediğini, (yaĢı ilerleyince de) Kur'ân'ı oturarak okur olduğunu, tâ
1760[55] Dârakutnî'nin Alî(R)'den merfû' olarak rivayet ettiği: "Buna da gücün yetmezse yüzünü kıbleye yönelterek sağ yanı üzere yatarak... "hadîsine göre sünnet olan, kabre konan meyyit hey'etin-de olarak, sağ yanına yatar 1761[56] Hasen Basrî'nin bu görüşünü İbn Ebî Şeybe ma'nâsıyle mevsûlen rivayet etmiştir
1286
rukû'a varmak isteyince kalkıp otuz âyet yâhud kırk âyet kadar okuyup sonra rukû'a varır olduğunu haber vermiĢtir 1762[57].
35-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) oturarak namaz kılardı. ġöyle ki: Oturduğu hâlde kıraati okur, kıraatinden otuz yâhud kırk âyet kadar kalınca ayağa kalkar ve ayakta iken o mıkdâr âyetleri de okur, sonra rukû'a, daha sonra da secdeye varırdı. Sonra ikinci rek'atta da evvelkisi gibi yapardı. Namazını bitirince bakardı; eğer ben uyanık olursam, benimle konuĢurdu; Ģayet uyumakta isem, yan üstü uzanırdı.
1762[57] Bu hadîslerin zahirine göre aynı rek'atın yansını ayakta, diğer yarısını oturarak kılmak câîz olduğuna Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî ve imamların çoğu kaail olmuştur. Hattâ ayakta iken oturmak veya oturmuş iken ayağa kalkmak arasında fark yoktur. Bu hadîslerden fakîhler, ayakta namaza başlayan musallînin namaz kılarken hastalanarak oturması ve bunun aksi yânî oturarak başlayanın namaz esnasında iyileşip ayakta kılarak tamamlamasının cevazına ve yine böyle yatarak namaza başlayıp da sonra ya oturarak veyahut ayakta kılmaya muktedir olanın, hâlin icâbına göre namazı tamamlamasının lüzumuna istidlal etmişlerdir
1287
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
19-KİTÂBUT-TEHECCÜD (Teheccüd Namazı Kitabı) 1763[1] 1763[1] Buhârî nüshalarının bâzısında ve Wensik'in Fihristinde böyle "Kitâbu't-Teheccüd" şeklinde, diğer bâzılarında da "Besmele" ve "Bâbu't-Teheccüd" şeklinde gelmiştir. Buhârî'nin maksadı, bu gece namazının hükmüne girişmeksizin meşrûiy-yetini isbâttır. el-Hucûd: Kuûd vezninde, uyumak ma'nâsınadır; birinci bâbdandır. Müellif Basâir'de seher (yânî uyanıklık) ile tefsîr etmiş ve zıdd ma'nâlı kelimelerden olduğunu takrir eylemiştir. et-Teheccüd: Tefa'ul vezninde bu da uyumak... ve uyanmak ma'nâsına olmakla zıdd ma'nâlı olur.. (Kaamûs Ter.). Böylece teheccüd kelimesi, namaz ve Allah'ı zikr için gece uyanmak ma'nâsına kullanılarak şer'î ıstılah olmuştur. Teheccüd namazı el-îsrâ:76. âyetine göre, Peygamber'imİze ümmetinden müstesna olarak tahsis buyurulan bir ibâdet olduğu anlaşılıyor. Fakat bu ziyâde ve müstesna ibâdetin hükmü hakkında fakîhler arasında çeşitli görüşler vardır. Buhârî sarihlerinden İbn Battal, seleften gece namazı Peygamber'e vâcibdî diyenlerin, teheccüd âyeti hakkındaki şu tefsîrlerinî nakletmiştir:"Bu gece namazı senin için beş vakit namaz üzerine ziyâde kılman bir farîzadir; bu namazla sen, ümmetinden mümtaz kılındın" (Vmdetu'l-Kaarî). Teheccüd namazı, hadîsçiler ve fakîhler cumhuruna göre, ümmet hakkında mendûbdur. Seleften bâzıları, ümmet için de vâcibdir demiştir. Fakat Nevevî, bu görüşün yanlış bir iddia olduğunu bildirip, mendûb ve müekked sünnet olduğunu tasrîh etmiştir.
1288
1- Geceleyin Teheccüd Namazı Kılmak
Babı
Ve Azîz, Celîl olan Allah'ın Ģu kavli: "Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsûs (fazla bir ibâdet) olmak üzere Kurbânla gece namazı kıl. Ümîd edebilirsin, Rabb *ın seni bir Makaamu Mahmûd'a gönderecektir" (el-îsrâ: 76).
1-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Süleyman ibn Ebî Müslim, Tâvûs'tan tahdîs etti. Tâvûs ibn Keysân, Ġbn Abbâs'tan iĢitti ki, o Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kılmak için kalktığında Ģöyle duâ ederdi: "Allahumme leke'l-hamdu ente kayyimu'ssemâvâti vel-ardı ve menfîhinne. Ve leke'l-hamdu leke mülkü 's-semâvâti ve'l-ardt ve men fîhinne. Ve leke Hhamdu nuru 's-semâvâti ve 1-ardı. Ve leke 'l-hamdu entehakku ve va'dukel-hakku ve ükaaukehakkun vekavlukehak-kun vel-cennetu hakkun ve'n-nâru hakkun. Ve'n-nebiyyûne hakkun ve Muhammedun
1289
hakkun ve's-sâatu hakkun. Allâhumme leke eslemtu ve bike âmentu ve aleyke tevekkeltu. Ve ileyke enebtu ve bike hâsamtu ve ileyke hâkemtu. Fağfirlîmâ kad-demtu ve mâ ahhartu ve mâ esrartuye mâ a lentu entel-mukaddimu ve ente'l-muahhiru. Lâ ilahe illâ ente ev lâ ilahe gayruke " (= Ya Allah, her hamd Sana mahsûstur. Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin dâimi müdebbirisin. Yine her hamd Sana mahsûstur; göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin melikliği Sen'indir. Yine her hamd Sana mahsûstur, Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herĢeyin nurusun (aydınJatıcisısın). Yine her hamd yalnız Sen'indir. Sen hakk-sın; Sen'in va'din de hakktır, Sana kavuĢmak da hakktır, Sen'in sözün de hakktır. Cennet de hakktır, ateĢ de hakktır, Peygamberler de hakktır, Muhammed de hakktır. (Kıyamet gününün geleceği) saat de hakktır. Yâ Allah, kendimi yalnız Sana verdim, yalnız Sana îmân ettim, yalnız Sana güvendim, yalnız-Sana döndüm. Yalnız Sen'in burhanlarına dayanarak
1290
mücâdele ettim. Aramızda yalnız Sen'i hakem kıldım. (Yâ Rabb) önce iĢlediğim, sonra iĢlerim sandığım, gizli yaptığım ve açıktan iĢlediğim bütün günâhlarımı bağıĢla! Öne geçiren, geriye bırakan ancak Sen'sin. Ġbâdete lâyık tanrı yok, yalnız Sen varsın (yâhud Sen'den baĢka ibâdete lâyık tanrı yoktur). Sufyân Ģöyle demiĢtir: Abdulkerîm Ebû Umeyye: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi ( Hareket ve kuvvet ancak Allah iledir) fıkrasını ziyâde etti 1764[2]. Yine Sufyân Ģöyle dedi: Süleyman ibnu Ebî Müslim, bu hadîsi Tâvûs'tan; o da Ġbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den iĢittiğini söyledi 1765[3].
2- Gece (Namazına) Kalkamanın Fazileti
Babı
2-.......Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir; 1764[2] Bu, Sufyân ibn Uyeyne'nin geçen isnâd ile sevk ettiği diğer bir tarîktir. Hadîsin bu tarîkinde Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi fıkrası gelmiştir 1765[3] Metindeki birinci hadîsin senedinde "Süleyman ibn Ebî Müslim an Tâvûs" şeklinde gelmiş, yânî Süleyman'ın Tâvûs'tan işitmesi tasrîh edilmemiş idi. Buradaki tarîkte ise Süleyman, Tâvûs'tan bu hadîsi işittiğini tasrîh etmiştir.
1291
Peygamber'in hayâtında birisi bir düĢ gördüğü zaman, o düĢü Rasûlullah'a hikâye ederdi. Ben de bir düĢ görmeyi ve onu Rasûlullah'a. arzetmeyi temenni ettim. O sırada ben taze bir gene idim ve Rasûlullah zamanının âdeti üzere mes-cidde uyurdum. Derken ben de ru'yâmda Ģöyle gördüm: Ġki melek beni yakaladılar ve beni ateĢin (yânî cehennemin) yanına götürdüler. Cehennem kuyu duvarı gibi yanlan örülüp durulmuĢ ve iki tane boynuzu vardı. Bir de gördüm ki, içinde kendilerini iyice tanıdığım bir takım insanlar var. Ben hemen Eûzu billahi mine'n-nâr (= Ben ateĢten Allah'a sığınırım) demeğe baĢladım. Ġbn Umer dedi ki: Bu sırada bize baĢka bir melek kavuĢtu ve bana hitaben: Sen korkma, dedi. Ben bu ra'yâmı (kızkardeĢim ve mü'minlerin annesi olan) Hafsa'ya anlattım. Hafsa da bunu Rasûlullah'a hikâye etti. Rasûlullah (S): "Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz kılmayı âdet edinseydi'* buyurmuĢ 1766[4]. (Salim) Bundan sonra
1766[4] Hadîsin bâb başlığına mutabakat noktası bu "Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz kılmayı âdet edinse" fıkrasıdır. İşte bu temenni fıkrası hem gece namazının
1292
Abdullah geceden az bir kısmı müstesna olmak üzere, uyumaz oldu (demiĢtir).
3- Gece Namazında Sucudun Uzunluğu
Babı
3-.......ÂiĢe (R) Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) onbir rek'at namaz kılardı. O'nun gece namazı iĢte bu idi. O namaz içinde öyle secdeler vardı ki, baĢını kaldırmadan her birinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu 1767[5] ve (sonunda) sabah namazından evvel iki rek'at kılar, sonra sağ yanı üzerine yatardı. Tâ müezzin (sabah namazının vaktini haber vermek için) O'na gelinceye kadar.
fazîletine delîldir, hem de gece namazı kılan kişilerin iyi insan olma yolunda bulunduklarını göstermektedir. Buhârî, hadîsin başında görüleceği üzere, ayrı ayrı iki senedi bir tahvil işaretiyle yazıp tesbit eylemiştir 1767[5] Hadîsin bu "Elli âyet okuyacağı mikdâr dururdu" fıkrası, bâb başlığına uygunluk yeridir. Bu uzun sucûd duâ, Allah'a tadarru' İçindir. Çünkü, sucûd, tevazu1 ve tezellül hâllerinin en beliğidir. Ve yine bundan dolayıdır ki kulun Rabb'ına en yakın olacağı hâl secde hâlidir (fcastallânî).
1293
4- Hasta Olan Kimsenin Gece Namazını Terketmesi (Yani Tekedebileceği) Babı
4-.......Bize Sufyân (es-Sevrî), el-Esved'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben Cundeb'den iĢittim, Ģöyle diyordu: Peygamber (S) keyf-sizlendi de bu sebeble bir gece yâhud iki gece (namaza) kalkmadı 1768[6].
5-.......Cundeb (R) Ģöyle demiĢtir: Cibril (S- bir müddet) Peygamber'e görünmemiĢti. O sırada KureyĢ'ten bir kadın: Muhammed'in Ģeytânı Muhammed'e gelmekte gecikti, demiĢti. Müteakiben "Ve'd-duhâ ve 1-leyli izâ secâ. Mâ ve 'd-deake Rabbuke ve mâ kala... ( And olsun kuĢluk vaktine. Sükûna vardığı dem geceye ki, Rabb'ın seni terketmedi; darılmadi da..)" sûresi indi 1769[7].
1768[6] Bu hadîs, hastalık sebebiyle gece namazının terkedilebileceğine delildir. Bundan sonra gelen hadîs ise, Peygamber'in bu keyfsizliğinin, vahyin gecikmesi veya fasılası sırasına tesadüf ettiğini gösterir gibidir. 1769[7] Vahyin gecikmesi, böyle bir iki gece namaza kalkamıyacak derecede teessür, gevşeklik ve za'f meydana getirmiş olabileceği gibi, bu sırada herhangi başka bir rahatsızlık da olabilir
1294
5- Peygamber (S)'in Vacib Kılmaksızın Gece Namazına ve Nafile Namazlara Teşvik Etmesi Babı
Ve Peygamber (S) bir gece kızı Fâtıma ve Aliyye'ye (ikisine de selâm olsun) namaza kalkmalarını teĢvik için gitmiĢtir 1770[8].
6-.......Ümmü Seleme (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) bir gece uyandı da: "Subhânallâh! Bu gece ne fitneler indirildi ve ne hazineler indirildi! Hücrelerin sahibelerini kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, âhirette çıplaktırlar" buyurdu 1771[9]. 1770[8] Buhârî bu taiîki, bundan sonraki hadîsin arkasında mevsûlen vermektedir. Bâb başlığı iki şeyi kaplamıştır: Teşvik, ve vâcib kılmayı nefy. Ümmü Seleme ile Alî'nin hadîsi teşvîki, Âİşe hadîsi de ikincisi içindir (İbn Hacer). 1771[9] Mü'minlerin annelerini uyandırmayı emretmesi kendilerine va'z etmek,, sadaka vermeyi çoğaltma ile israfları terketmeyi teşvik eylemek, Peygamber zevceleri olduklarına aklanarak ibâdet ve tâatten gaflet caiz olmayacağını bildirmek içindir. "Giyinikler çıplaklar" zümresinden yâhud örtünücü olmakla beraber elbisesinde israf edecek
1295
7-....... Alî ibn Ebî Tâlib Ģöyle haber vermiĢtir: Rasûlullah (S) Bir gece kendisine ve Peygamber kızı Fâtıma'ya geldi de: "Sizler gece namazı kılmaz mısınız?" dedi. Ben: Yâ Rasûlallah, nefislerimiz Allah'ın elindedir. Bizi uyandırmak dilerse uyandırır, dedim. Biz bu sözü söylediğimiz zaman Rasûlullah bana hiçbir cevâb vermeyerek hemen geri döndü. Bu arada yüzünü bizden çevirirken, kendi uyluğuna vurarak: "Ve kânel-insânu eksera Ģey'in cedelen (= Ġnsan kısmı ne de çok cidalci oluyor!)" (ei-Kehf: 54) buyurduğunu iĢittim 1772[10].
nice kadınların zuhur edeceğini haber veriyor. Dünyâda müsrifçe giyinenlerin çıplaklar olmaları, hasenattan ârî olmalarına binâendir. 1772[10] Hadîsteki " Taraka", gece ziyaretine denir. Burada birde "Leyi = Gece" kelimesi getirilmesi te'kîd içindir. Hz. Alî'nin "Nefislerimiz Allah'ın elindedir" sözü;Allah (ölenin) ölümü zamanında, ölmeyenin uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmettiği ruhu tutar, diğerini muayyen bir vakte kadar salıverir. Şübhe yok ki, bunda, iyi düşünecek bîr kavim için kat'î ibretler vardır "(ez-Zumer:42) âyetinin ma'nâsından iktibas edilmiştir. Peygamber, Alî'nin bu âyetin ruhunu ifâde eden belîğ bir vecîze ile cevâb vermiş olmasından dolayı hayranlık duymuş ve bu hayranlığını eline dizine vurarak ve el-Kehf:54. âyetini okumak suretiyle İzhâr etmiştir. Diz dövmek, teessür ve teessüf sırasında yapılırsa da burada hâdisenin seyrine göre taaccüb ma'nâsı kasdedilmiştir. Peygamber, Alî'nin gece namazına kalkmak hususunda ileri sürdüğü fikir ve
1296
8-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah(S)'ın,halk onunla amel eder de üzerlerine farz kılınır korkusuyle, ĠĢlemesini sevdiği bir kısım hayırlı iĢi (iĢlemeyip) bırakmak âdeti idi, Rasûlullah asla duhâ namazı kılmamıĢtı. Duhâ namazını ancak ben kılmaktayımdır 1773[11].
9-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bir gece mescidde namaz kıldı. Bir takım insanlar da O'nun namazına uyup gece namazı kıldılar. Sonra ikinci gece de namaz kıldı. Bu sefer O'na uyan insanlar çoğaldı. Sonra üçüncü yâhud dördüncü gecede
ma'zireti kâfî görüp, başka bir söz söylemeden ve gece namazına kalkmalarında ısrar etmeden, geri dönmüştür 1773[11] Hz. Âişe'nin:'Peygamber bâzı hayır ve ibâdetleri işlemeyi arzu ettiği hâlde, ümmete farz kılınır düşüncesiyle bırakırdı, demesi "bunları hiç işlemezdi" demek değildir. Belki Peygamber bu ibâdetleri cemâat hâlinde edâ edip resmîleştirmekten çekindiklerini bildirmek istemiştir. Hadîsin ikinci kısmındaki duhâ namazı mes'elesi, ileride ayrı bir bölüm hâlinde gelecektir. Burada şu kadarını söyleyelim: Âişe'nin bu namazı nefy ve inkârı, namazın aslına değil, belki devamına müteveccih olabilir. Buna göre Âişe: Ben Rasûlullah'm devamlı duhâ namazı kıldığını görmedim; fakat bu duhâ namazını ben devamlı kılmaktayım, demiş olur.
1297
insanlar toplandılar. Fakat Rasûlullah onların yanına çıkmadı. Sabah olunca: "Yaptığınız iĢi gördüm. Beni sizin yanınıza çıkmaktan, ancak üzerinize/arz kılınmaktan korkmuĢ olmaklığım men' etmiĢtir" buyurdu. Bu da ramazânda olmuĢtu.1774[12]
6- Peygamber (S)'in Geceleyin Ayakları Şişinceye Kadar Gece Namazında Dikilmesi Babı
AiĢe (R) de: Peygamber ayakları çatlayıncaya kadar ayakta durdu, demiĢtir 1775[13]. "Futûr", Ģukûk (yânî yarmak); "Ġnfatarat" da inĢakkat (yânî yarıldı)
1774[12] Peygamber'in gece namazına mescidde cemâatle devam edilmesine müsâade etmeyip, bu suretle ma'ziret göstermesi, ümmetine olan rahmetinin açık delîllerindendir. Bu rivayetinde de Âişe, Peygamber'in münferid olarak gece namazına devam ettiğine işaretle beraber, endîşesinin yalnız gece namazının edası hususunda olduğunu, ifâde etmiş oluyor. Hadîsin son fıkrası, bu kriınan namazın, ramazândaki gece namazı, yânî "Teravih Namazı" olduğunu ifâde ediyor. 1775[13] Buhârî, Âişe'nin bu hadîsini el-Feth Sûresi'nin tefsîri sırasında müsned olarak rivayet etmiştir. Kuşmeyhenî rivayetinde "Kâne yekuumu = ayakta dururdu" şeklindedir. Ebû Zerr rivayetinde ise buradaki gibi "ayakta durdu" şeklinde zabt edilmiştir (İbn Hacer, Kastallânî
1298
ma'nâsınadır 1776[14].
10-.......Ziyâd Ģöyle demiĢtir: Ben el-Mugîre'den iĢittim; Ģöyle diyordu: Peygamber (S, gece) namaz kılmak için iki ayağı yâhud iki baldın ĢiĢinceye kadar ayakta dururdu. Kendisine (niçin bu kadar meĢekkatle ibâdet yapıyorsun?) denilirdi de, Peygamber (S): "Ben çok Ģükreder bir kul olmayayım mı?" diye cevâb verirdi 1777[15].
7- Seher Sırasında Uyuyan Kimse Babı 1778[16]
11-.......Abdullah ibn Amr ibnu'1-Âsî (R) haber
1776[14] Ebû Ubeyde, Mecâzu'l-Kur'ân'da "el-Futûr"u böyle tefsir etmiştir. "İnfatarat" kelimesini de Dahhâk böyle tefsir etmiştir. Onun bu tefsirini İbn Ebî Hatim mevsûlen rivayet etmiştir 1777[15] Buhârî bu Mugîre hadîsini Rikaak ve Tefsîr Kitâbları'nda da zikretmiştir. Bu hadîs, Kerîme rivayetinde "Elbette kalkar, namaz kılar" suretinde zabtolunmuştur 1778[16] Kuşmeyhenî ve Asîlî rivayetinde "Sahur sırasında" şeklindedir; buna göre "Sabahın birazcık evvelinde uyuyan kimse" ma'nâsına olur. Seher vaktinde tekrar uyumak, teheccüd namazından hâsıl olan yorgunluğu dinlendirmek içindir.
1299
vermiĢtir ki, Rasûlullah (S) ona hitaben Ģöyle buyurmuĢtur: "Allah'a en sevimli olan namaz, Dâvud aleyhi's-selcimın namazıdır. Allah'a en sevimli olan oruç da yine Dâvûd Peygamber'in orucudur. Dâvûd, gecenin yansında uyurdu, gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin altıda fyirinde yine uyurdu. Ve Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün de oruç tutmazdı 1779[17].
12-.......EĢ'as Ģöyle demiĢtir: Ben babam Suleym ibn Esved el Muhâribfden iĢittim; Ģöyle dedi: Ben Mesrûk'tan iĢittim; Ģöyle dedi: Ben ÂiĢe'ye: Hangi amel Peygamber'e daha sevimli idi? diye sordum. ÂiĢe: Devamlı olan amel, dedi. Ben: Rasûlullah (gece namazına) ne zaman kalkar idi? dedim. ÂiĢe: Horoz sesini iĢittiği zaman kalkardı, dedi.
1779[17] Dâvûd Peygamber'in namaza tahsîs ettiği gecenin üçte biri, gece altı parçaya ayrıldıkta dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden zamandır. Gecenin altıda biri de altıncı cüz'üdür ki, fecrin tulûundan önceki zamandır ve tam seher vaktidir. Davud'un dördüncü ve beşinci parçalan ibâdete ayırmasının sebebi, bu zaman icabet sâatî olmasından dolayıdır. Bu, biraz sonra gelecek olan Ebû Hu-reyre hadîsinde bildirilmiştir. Seher vaktinin tekrar uykuya tahsîs edilmesi de teheccüd namazından hâsıl olan yorgunluğu gidermek içindir
1300
13-.......el-EĢ'as (yukarıda geçen isnâdla): Rasûlullah (S) horoz sesini iĢitince kalktı, müteakiben namaz kıldı, dediğini rivayet etmiĢtir 1780[18].
14-.......ÂiĢe (R): Seher vakti O'nu, benim yanımda muhakkak uyur bulurdu, demiĢtir; "O'nu" zamîriyle de Peygamber(S)'i kas-detmektedir 1781[19].
8- Sahur Yemeği Yiyip De Sabah Namazını Kılıncaya Kadar Uyumayan Kimse Babı 1782[20]
15-....... Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o 1780[18] es-Sârıh, horozdur; es-Serha da sayhaya denir. Horozun öttüğü zamanı ta'yîn hususunda gecenin yarısı, ondan biraz evvel veyâhud biraz sonra veya son üçte bir olmak üzere bir haylî görüşler ileri sürülmüştür. Horoz bu vakitlerin hepsinde öter; fakat İbnu Battâl'ın dediği gibi, onun çılgınca sayhalarının arka arkaya gelmesi ancak gecenin son üçte birinde duyulur. Bunlar, Hz. Âişe'nin maksadının son üçte bir olduğuna delâlet olabilir 1781[19] Buradaki uyur olmaktan maksad, hakîkaten uyku mu yâhud yan üzerine uzanmak mıdır? İki ihtimâl de olabilir. 1782[20] Çoğunluğun nüshalarında başlık böyledir. Hamavî ve Müstemlî nüshalarında ise "Sahur yemeğini yedikten sonra namaza kalkan kimse babı" şeklindedir.
1301
da Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Allah'ın Peygamberi (S) ile Zeyd ibn Sabit (R) beraber sahur yemeği yemiĢler. Sahur yemeğini bitirdiklerinde Allah'ın Peygamberi namaza kalkmıĢ ve namaz kıldırmiĢtır. (Râvî dedi ki:) Biz Enes'e: Sahur yemeklerini bitirmeleri Ġle namaza girmeleri arasında ne kadar zaman vardı? dedik. Enes: Ġnsanın elli âyet okuyabileceği kadar, dedi 1783[21].
9- Gece Namazında Kıyamın Uzun Olması Babı 1784[22]
16-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Bir gece ben Peygamber (S) ile beraber namaz kıldım. Peygamber devamlı ayakta duruyordu. Nihayet ben fena bir iĢ yapmayı kurdum. (Râvî dedi ki:) Biz: Ne yapmayı düĢündün? diye sorduk. Ġbn Mes'ûd: 1783[21] Bu dört beş dakikalık bir vakit eder denilmiştir. Bâzıları 52 âyetten el-Hakkaa Sûresi'ni misâl olarak getirmişlerdir. 1784[22] Çoğunluk için başlık böyledir. Hamavî ile Müstemlî nüshalarında ise, "Gece kıyamında namazın uzun olması" şeklindedir. Şübhesiz namazın uzun olması, dolayısıyle kıyamın uzun olmasını gerektirir. Çünkü rükû', sucûd gibi diğer rükünler, kıyamdan daha uzun olmazlar
1302
Oturmak ve Peygamber'i (ayakta yalnız) bırakmak istedim, dedi 1785[23].
17-.......Huzeyfe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığında ağzını misvak ile ovardı.
10- Bab: Peygamberin Namazı Nasıl İdi?
Ve Peygamber (S), gecenin bir kısmında kaç rek'at namaz kılardı? 1786[24]
18-.......Salim ibn AbdiIIah, babası Abdullah ibn Unıer'in Ģöyle dediğini haber verdi: Bir kimse: — Yâ Rasûîallah, gece namazı nasıldır? diye sordu. Rasûlullah (S): — "ĠkiĢer ikiĢerdir. Sabah vaktinin gireceğinden
1785[23] Nafile namazın, ayakta durmaya muktedir iken oturarak kılınması caiz olduğu hâlde, İbn Mes'ûÜ'un bunu ferjâ iş sayması, Peygamber'e muhalefet şeklinde edebi terk olmasından dolayıdır 1786[24] Buhârî, bu başlıktaki mes'elelerin cevâbı olacak dört hadîsi arka arkaya getir-. mistir. Bu hadîslerden ilk ikisi "Vitr Bâblan" bölümünde de geçmiş ve gerekli kısa açıklamalar orada verilmişti
1303
korktuğun zfc mân, bir tek rek'atla vitr namazı kıl" buyurdu.
19-....... Ġbn Abbâs (R): Peygamber(S)'in namazı onüç rek'at idi, demiĢtir. Ġbn Abbâs (bu namaz ile) gece namazını kasdediyor.
20-......Mesrûk Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe(R)'ye Rasûlullah(S)'ın geceleyin kıldığı namazını sordum. ÂiĢe: Sabah namazının iki rek'at sünnetinden baĢka (gâh) yedi, (gâh) dokuz, (gah) onbir rek'attır, dedi.
21-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) gecenin bir kısmında onüç rek'at namaz kılardı. Vitr namazı ile sabah namazının iki rek'at sünneti de bu sayıdandır 1787[25].
1787[25] Muhammed ibn Kaasım tarikiyle Âişe'den gelen bu onüç rek'at rivayeti ile, ondan evvelki Mesrûk tarikiyle gelen yedi, dokuz, onbir rivayeti arasında bir taâruz görülmemelidir. Kaasım'ın Âişe'den onüç rivayeti, Peygamber'in ekser hallerde kıldığı gece namazına âiddir. Mesrûk rivayetinde ise Âişe, Peygamber'in gâh yedi, gâh dokuz, gâh onbir rek'at kıldığım bildirmiştir. Bu konuda ayrı ayrı sahâbîlerden gelen çeşitli rivayetler, Peygamber'in ayrı ayrı zamanlarda kıldığı teheccüd namazlarına
1304
11- Peygamber (S)'in Geceki İbadeti, Uykusu ve Gece İbadetinden Nesh Edilen (Mıkdar) Hakkında Babı
Ve Yüce Allah'ın Ģu kavli: "Ey bürünen, gecenin birazı hâriç olmak üzere kalk. (Gecenin) yarısı mıkdârınca yâhud ondan birazını eksilt. Yahud (o yarının) üzerine artır. Kur‘ân‘ı da açık açık tane tane oku. Hakikat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz. Gerçek gece (ibâdete) kalkan nefs, o hem uygunluk Vtibâriyle daha kuvvetlidir. Hem kıraatçe daha sağlamdır. Çünkü gündüz senin için bir meĢguliyet" (el-Muzzemmil: 1-7) 1788[26].
âiddir. Her sahâbî kendi gördüğünü, bildiğini haber verdiği için, aralarında fark bulunması tabiîdir 1788[26] Bu Âyetlerle İlgili Bir Tefsir özeti: "...Çünkü biz sana ağır bir söz ilkaa edeceğiz. Tahammülü, icra ve îfâsı çok zor olan büyük bir kelâmı üzerine indirip, tatbik ve icrasını sana emredeceğiz ki, o söz ağır teklifleri ve mes'ûliyetleri ihtiva eden ve def'u reddi kaabil olmayan Kur'ân ile risâlet emri; ilkaası da onun vahyidir. Rasûlullah'a vahy nazil olurken o kadar ağır ve şiddetle gelirdi ki, derhâl çehresi değişirdi.... Vahy ve ilkaa böyle maddeten bile bir sıklet ve tazyîk ile geldiği gibi, ma'nâsındaki ahkâm ve ahlâkın icra ve tatbikatı da nice mucâhedelere mütevakkıf ağırlıkları
1305
Ve Yüce Allah'ın Ģu kavli: 1789[27] "ġübhe yok ki, Rabb'in, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksik; yarısı; üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyyetinde bulunanlardan bir zümrenin de (böyle yaptığını) elbet biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamıyacağınızı bildiği için, size karĢı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'ân'dan kolay geleni okuyun. Allah muhakkak bilmiĢtir ki, içinizden
muhtevidir. Kur'ân'ı okumak kolay olsa da, onunla amel zordur. Sonra mîzân-da ecr ve sevabı da ağırdır.' Işteibaşlangıçta gece kıyamı ve Kur'ân tertîli ile emr, o cümleden olmak üzere gelecek olan ağır emirlerin icrasına kaabiliyet ve isti'-dâd kazanmak üzere nefslerin terbiyesi ve mucâhede kuvvetlerinin terakki ve inkişâfı için ihzârî bir riyazettir. Bunun gündüz yapılmayıp da geceden başlamasının sebebi hikmeti, çünkü gece nâşiesi, gece yetişen nefs veya gece vukua gelen hâdise veyd gece neş'esi ve neş'eti ...-muvâtaa uygunluk, mutabakat demektir-, yânı gece nâşiesi daha baskın, daha samimî, yâhud kalb ve vicdana daha uygun. Gece sükûnet ve inkıta' hengâmı olduğu için, uyanık olanların gözü gönlüne daha mutabık ve gündüzün maniaları ve meşguliyetleri içinde duyulamıyacak hâdiseleri duymak için keşfi daha açık, riyadan, ağyarın muzâhamesinden âzâde olarak ihlâs gayesine daha muvafık, yâhud daha keskin, daha fîi'1 dokunaklıdır. Ve deyişçe, söyleyişçe, söyleyiş ve anlayış cihetiyle daha sağlamdır. Kelâm daha iyi söylenir ve duyulur. Gürültüler kesilmiş bulunacağı cihetle kıraat ve tefekkür, mutâbaa ve tezekkür, söylenen ve dinlenen söz daha sağlam olur... (Hakk Dîni, VII, 5428). 1789[27] Bu el-Muzzemmil:20. âyetinin sonradan nazil olup, sûrenin evvelindeki gece kıyamı emrini hafifletmiş ve ta'dîl etmiş olduğunda ittifak vardır.
1306
hastalar olacak, diğer bir kısmı Allah'ın adlından (nasîb) aramak üzere yeryüzüne yol tepecekler, baĢka bir takımı da Allah yolunda çarpıĢacaklardır. O hâlde, O 'ndan kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allah'a gönül hoĢluğu ile ödünç verin. Önden nefsleriniz için ne hayr gönderirseniz, onu Allah yanında daha hayırlı ve sevâbca daha büyük olarak bulursunuz. Allah'tan mağfiret isteyin. ġübhesiz ki, Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (el-Muzzemmii: 20) 1790[28]. Ġbn Abbâs: "NeĢee" kelimesi HabeĢ dilinde "Kaame( = Kalktı)" ma'nâsınadır, demiĢtir. Yine Ġbn Abbâs, "Vatae" kelimesini de: Kur'ân'ın uvâtaasım, "Gece okunan Kur'ân'ın gündüzden ziyâde iĢitmeye,
1790[28] Buhârî bu âyetlerde Müslim'in Sa'd ibn Hişâm tarîkinden tahrîc ettiği şu hadîse işaret eder gibidir: Âişe şöyle demiştir: "Allah bu elMuzzemmil Sûresi'nin evvelinde gece namazını farz kıldı. AlIah'ınPeygamberi ile sahâbîleri bir yıl gece namazını kıldılar. Nihayet bu sûrenin sonunda hafifletme ruhsatı indirildi de gece İbâdeti, farziyyetinin ardından tatavvu' bir ibâdet oldu Buhârî kendi şartı üzere olmadığı için bu hadîsi getirmekten Enes hadîsi -,ı ile müstağni oldu. Çünkü Enes hadîsi Peygamber'in bazen bütün gece uyuduğuma na delâlet etmektedir. Bu ise tatavvu' yoludur. Eğer vucûb devam etmiş olsaydi, Peygamber kalkmayı ihlâl etmezdi. Ve burası ile hadîsin başlığa uygunluğu zahir oluyor (tbn Hacer).
1307
göze ve kalbe (nüfuzu Ģiddet ve) uygunluğu vardır" Ģeklinde tefsir etmiĢ; sonra bu tefsiri te'yîd ederek: "Liyuvâtıû" (et-Tevbe: 37) Li-yuvâfıkû (yânî uymaları için) ma'nâsınadır, demiĢtir 1791[29].
22-.......Bana Muhammed ibn Ca'fer, Humeyd et-TavîI'den tahdîs etti ki, o, Enes'ten Ģöyle derken iĢitmiĢtir: Rasûlullah (S) her aydan (o kadar günlerde) oruç tutmaz idi ki, biz O'nu artık o ayın hiçbir gününde oruç tutmayacak zannederdik. Yine Rasûlullah her aydan (o kadar günlerde) oruç tutar idi ki, biz O'nu artık o aydan hiçbir gün orucu bırakmayacak zannederdik. Yine Rasûlullah'ı geceden bir kısmında namaz kılar görmek istemiyorsundur ki, muhakkak namaz kılar görürdün. Uyur görmek istemiyorsundur
1791[29] İbn Abbâs'ın bu tefsirlerinin birincisini Abd ibn Humeyd sahîh bir isnâd ile İbn Cureyc'den; o da İbn Abbâs'tan şeklinde mevsûlen rivayet etmiştir. İkincisini de "Li-yuşâbihû" lâfzıyle Taberî mevsûlen rivayet etmiştir. Yüce Allah bu 20. âyet ile Peygamber'i gece yarısında, yâhud gece yarısından biraz evvel yâhud gece yarısından biraz sonra teheccüd namazına kalkmakta muhayyer bırakmıştır.
1308
ki, muhakkak uyur görürdün 1792[30]. Bu hadîsi Humeyd'den rivayet etmekte Süleyman ibn Bilâl ile Ebû Hâlid Süleyman ibn Hayyan el-Ahmer, Muhammed ibn Ca'fer'e mutâbaat etmiĢlerdir 1793[31].
12- İnsan Geceleyin Namaz Kılmadığı Zaman, Şeytanın Onun Başının Arka Köküne Düğüm Bağlaması Babı
23-.......Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da elA'rec'den; o da Ebû Hureyre'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Sizin herhangi biriniz (gece) uyuyunca ġeytân onun boyun köküne üç düğüm bağlar. Her düğüme: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır (rahat uyu' telkinini) vurur. O kimse, uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa bir düğüm 1792[30] Enes ibn Mâlik, bu hadîsi ile Peygamber'in nafile namaz kılmak ve oruç tutmak hususunda muayyen ve nıuttarid bir programa tâbi' olmadığını bildirmek istiyor 1793[31] Ebû Hâlid'in mutâbaatını Buhârî, Kitâbu's-Savm'da mevsûlen rivayet etmiştir
1309
daha çözülür. Artık o (teheccüd sahibi) kimse, düğümü çözük, gönlü hoĢ ve neĢ'eli olarak sabaha girer. Fakat Allah'ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli ve uyuĢuk hâlde sabaha girer" 1794[32].
24-.......Bize Ebû Recâ el-Utâridî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Semüre ibnıCundeb (R), Peygamber (S)'den tahdîs etti ki, uzun ru'-yâ hadîsinin içinde Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "O baĢı taĢ ile 1794[32] Bu hadîsteki düğümü İbn Melek: Bir tenbellik ve atâlet düğümüdür ki, Şeytân bu tenbellik ve atâleti gafillerin üzerine yükler, demiştir. Taybî de: Şeytân'ın gaflet ehlini ağırlaştırması ve bunları bağlamış gibi hareketten alıkoymasıdır, demiştir. Beydâvî de şöyle der: Şeytân'ın düğümü bağlaması, uykuyu zînetle-mesinden ve o kimsede uykuya karşı derin bir sevgi uyandırmasından istiare edilmiştir. Düğümlerin üç tane olması da Allah'ı zikre, abdeste, namaza karşı birer düğüm edinmesinden ve Şeytân'ın bu üç ibâdetten üç tesvîl ve iğfal ile alıkoymasından dolayıdır. Bu hadîsteki düğümü kalbin düğümünden; azm ve İrâdenin felce uğramasından ibarettir diye tefsir edenler isabet etmişlerdir. Gûyâ Şeytân, teheccüde kalkmak arzusunda bulunan mü'minin gönlüne "Yat, yat, daha gece uzundur" diye vesvese bırakarak, onu gece namazından alıkoymuş oluyor. Bu hadîsten öğrendiğimiz hakikat, Allah'ı zikrin, abdestin, namazın Şey-tân'ı ve onun telkinlerini, nefsin şerr ve fesada olan temayülünü def etmesi key fiyetidir. Bir de teheccüd sahihlerinin gözü nurlu, gönlü sürûrlu olarak yeni günün ,sabahına girmesidir. Bu neş'e ve sevinç, teheccüd sahihlerinin yüzünde parlar ve açıkça görülür. Her günün hayır ve bereketi ve hattâ sıhhî saadeti de, o günün fecri ile birlikte doğar (Tecrîd Ter., IV, 131-134).
1310
yarılıp berelendiğim gördüğün kimseye gelince, Ģübhesiz o, Kur'-ân'ı alıyor; müteakiben onu (ezberlemeyi ve onunla amel etmeyi) ter-kediyor, ve farz olan namazdan gafil olarak (bütün gece) uyuyordu" 1795[33].
13- Bab: İnsan Uyuduğu ve Namaz Kılmadığı Zaman Şeytan Onun Kulağına İşer
25-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber'in yanında bir adam anıldı ve bu adam sabaha kadar uykuya dalar; namaza kalkmaz denildi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Öyle ise onun kulağına $ytân iĢemiĢtir" buyurdu 1796[34].
1795[33] Buhârî bu hadîsi birçok yerlerde parça parça kesilmiş olarak getirmiştir. Tamâmı Kitâbu'l-Cenâİz'in sonlarında gelecektir. Buyu', Cihâd, Bed'u'I-Halk, Edeb, Ehâdîsu'l-Enbiyâ, Tefsîr, Ru'yâ Ta'bîri Kitâblan'nda da tahrîc etmiştir. Müslim de Ru'yâ Kitâbı'nda Muhammed ibn Beşşâr'dan ve Bundâr'dan muhtasa-ran rivayet etmiştir... {Umdetu'l-Kaarî, III, 616-617). 1796[34] Hattâbî: Bu adamın uykusunun ağırlığı ve kendisini namazdan gafil hâle getirmesi, kulağına işenen ve işitme_duygusu bozulan kimsenin hâline benzetilmiştir demiş ve bu ta'bîri temsîle hamletmiştir. Taybî: Şeytân bu gafilin kulağını bâtıl şeylerle doldurmuş ve
1311
14- Gecenin Son Saatlerinde Namaz İçinde Dua Babı 1797[35]
Azız ve Celîl olan Allah da Ģöyle buyurdu: "(Çünkü) Muttakîler gecenin az bir kısmında uyurlardı ve seher vakitlerinde de onlar mağfiret dilerlerdi" (ezZâriyât: 17-18) 1798[36].
26- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da îbn ġihâb'dan; o da Ebû Seleme ile Ebû Abdillah elAğarr'dan; bunların her ikisi de Ebû Hureyre(R)'den
kulağında hakk sözü işitmeye mâni' bir sağırlık meydana getirmiştir denilebilir, demiştir. Kurtubî ise: Şeytân'ın bu fiilini hakîkî ma'nâya hamletmekte be's görmemiştir. 1797[35] Bu Ebû Zerr'in rivayetidir. Ondan başkalarının rivâyetinde&aşlık "Gecenin sonunda duâ ve namaz babı ..." şeklindedir 1798[36] Buhârî bu âyeti başlığa "Yehcaûn = Uyurlar" ma'nâsmdan dolayı, gece İbâdetinin Kur'ân'dan delîli olmak üzere almıştır. Hucâ' fiili hakkında daha Önce açıklama geçmişti. Ma'nânm daha iyi anlaşılması için bu âyeti altı ve üstü ile tekrar yazalım: "Şübhesiz muttakîler Rabb 'larımn kendilerine vermiş olduğunu almış olarak cennetlerde ve pınarlardadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel edenlerdir. Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde de onlar istiğfar ederlerdi" (ez-Zâriyât: 15-18).
1312
tahdîs ettiler ki, Rasûlullah (S) Ģöyle demiĢtir: "Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Mübarek ve Âlî olan Rabb'ı-mız (keyfiyetini bilmediğimiz bir hâlde) her gece dünyâ semâya iner ve: Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun için mağfiret edeyim!' buyurur" 1799[37]. 1799[37] Bu hadîs, "Nuzûl Hadîsi" diye anılır. Altı Kitâb'da ve diğer sahîh, sünen, müs-ned ve mu'cemlerin hepsinde rivayet çokluğu ile seçkin olmak ve müteşâbihler-den bulunmakla nıühimnı ve meşhurdur. Bunu yirmiden fazla sahâbî rivayet etmiştir. Hadîsteki "Yenzilu = İner" fiili, Buhârî nüshalarında yâ'nm fethi ile zab-tedilmiştir. Buna göre yakınlık ile te'vîl edilerek ma'nevî nuzûl kasdolunabilir ve: Allah, lûtfu keremi ile kullarına yaklaşır, demek olur. "Dünyâ semâ", Allah'ın bize yaklaşması hâlinden İbaret bulunur. Dünyâ kelimesinin "dunuvv"-den "kurb - yakınlık" ma'nâsım ifâde etmesi de bunu te'yîd eder. Ebû Bekr ibn Fürek, bâzı âlimlerin bu fiili yâ'nın ötresi ile "Yunziîu = İndirir" şeklinde zabt ettiklerini hikâye etmiştir. Bu takdîrde fiilin hazf olunmuş bir mef'ûle ta'diye etmesi gerekir: "Yunzilullahu melekenAllah bir melek indirir" demek olur. Kurtubî bu rivayetin sahîhliğine delîl olarak Nesâî'nİn " Sonra var mı duâ eden diyecek bir munâdîyi emreder.." rivayetini delîl getirip, böylece müşkilin kalkacağını bildirir (Fethu'l-Bârî, III, 272). Aynî'nin Vmdetu'l-KaarT'sinde bu hadîs hakkında çok güzel tevcihler ve açıklamalar vardır. Bu tevcihlerden biri özetle şudur: Nuzûl, intikaal, i'Iâm, kavi, İkbâl, teveccüh ve bir hükmün çıkışı ma'nâlarına kullanılır. Bu ma'nâların hepsi lügatçılar arasında bilinen şeylerdir. Madem ki nüzulün böyle müşterek ma'-nâsı vardır; Allah'ın kendisiyle tavsîfi caiz olan bir ma'nâya hamledümesi en doğru bir harekettir. Burada Allah'ın rahmetle, dileklerini vermekle, mağfiretler etmek
1313
15- Gecenin Evvelini Uyuyup, Sonunu (Namaz, Kıraat, Zikir Gibi İbadetle) İhya Eden Kimse Babı
Ve Selmân Fârisî, kardeĢliği Ebu'd-Derdâ'ya: Sen uyu, demiĢ; gecenin sonundan bir vakit olunca da: ġimdi kalk, demiĢtir. Peygamber (S) de: "Selmân doğru söylemiĢtir" buyurdu 1800[38].
suretiyle teheccüd kılanlara ikbâl ve teveccüh buyurmasıdır denilebilir. Bu bir te'vîl değil, fakat lâfzı, medlulü olan müşterek ma'nâlardan birisine hamletmektir kî, îmâm Mâlik gibi bâzı selefin te'vîlleri de hep bu yolda bir te'vîldir (III, 618-623). 1800[38] Buhârî başlığa koyduğu bu hadîsi Ktitâbu's-Savm ve Kitâbu'lEdeb'de Ebû Cu-hayfe'den mevsûlen rivayet ettiği uzunca hadîsten almıştır. Buraya aldığı kısa fıkra, bâb başlığına lâyık vecîz bir ifâdedir. Hadîsin bütününden biraz daha genişçe bir kısmı şöyledir: "Gece olunca Ebu'd-Derdâ, gecenin evvelinde namaz kılmak istedi. Selmân: — Uyu, diye men' etti. Ebu'd-Derdâ da uyudu. Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân: — Uyu, diye men' etti. Gecenin son vakti olunca Selmân: — Artık şimdi kalk, dedi. Beraber kalkıp namaz kıldılar. Namazı müteâkıb Selmân, Ebu'dDerdâ'ya: — Şübhesiz senin üzerinde, Rabb'in için bir hakk vardır. Keza senin üzerinde nefsin için de bir hakk vardır. Senin üzerinde ailen için de bir hakk vardır. Binâenaleyh sen her hakk sahibine hakkım ver, dedi. Sonra Ebu'd-Derdâ, Peygamber'e geldi ve bu hâdiseyi Peygamber'e
1314
27-.......el-Esved Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'ye: Peygamber'in gece namazı nasıldı? diye sordum. ÂiĢe (R) Ģöyle cevâb verdi: Rasûlullah (S) gecenin evvelinde uyurdu. Gecenin sonunda da kalkar, namaz kılardı. (Namazdan) sonra da yatağına dönerdi. Müezzin ezan okumaya baĢlayınca sıçrayıp kalkardı. Eğer kendisine bir ihtiyâç olmuĢsa yıkanır, (yıkanmaya ihtiyâç) yoksa abdest alır ve (mescide) çıkardı 1801[39].
16- Peygamber (S)'in Ramazan’daki ve Diğer Aylardaki Gece İbadeti Babı
28-.......Abdurrahmân ibn Avf un oğlu Ebû Seleme, kendisinin ÂiĢe'den Rasûlullah'ın ramazân ayındaki namazının nasıl olduğunu sorduğunu ve ÂiĢe'nin cevâbını Saîd'e haber vermiĢtir. ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) ne ramazânda, ne de ramazânın gayrı (ge-celer)de onbir rek'at üzerine ziyâde etmezdi.
söyledi. Peygamber de Ebu'd-Derdâ'ya hitaben: — "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu. 1801[39] Hadîsin başlığa mutabakatı açıktır. Son fıkradaki "Eğer kendisine bir ihtiyâç olmazsa" sözü, cinsî münâsebet yapılmış da yıkanma gerekmişse demektir
1315
Rasûlullah evvelâ dört rek'at kılardı ki, artık sen o rek'atların güzelliğinden veuzunluğun-dan sorma. Sonra Rasûlullah dört rek'at daha kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra üç rek'at kılardı. ÂiĢe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah, vitr kılmandan önce uyur musun? diye sordum. Rasûlullah: "Yâ ÂiĢe, benim iki gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdu 1802[40].
29-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'i gece namazından hiçbir rek'atta, tâ yaĢlamncaya kadar oturarak okur görmedim. YaĢlandığı zaman oturarak okurdu. Üzerinde sûreden
1802[40] Ebû Seleme, ramazânın şeref ve faziletinden dolayı Peygamber'in ramazândaki teheccud namazının kemmiyet ve keyfiyetinde, yânî sayısı ve sıfatında bir değişiklik olabileceğini tahmin ederek, Hz. Âişe'den yalnız ramazândaki gece namazını sormuştu. Fakat Âişe, sorucuda hiç şübhe bırakmamak için,Peygamber'in hem ramazândaki, hem de ramazândan başka gecelerdeki namazını haber vermiştir. İşte bu cevâb, bâb başlığına uygun düşmektedir. Peygamber'in jıamâzmın bütün sene içinde musâvî olduğu sabit olmaktadır. Bu hadîsten nafile olan gece namazında bir selâm ile dört rek'at kılındığı da, vitr namazının bir selâm ile üç rek'at kılındığı da sarih olarak sabit oluyor. Hadîsin son fıkrası, Peygamber'in uyku ile abdesünin bozulmadığını açıkça bildiriyor.
1316
otuz yâhud kırk âyet kaldığında ayağa kalkar, ve o âyetleri de okur, sonra rükû' yapardı 1803[41].
17- Gece ve Gündüz Temizlenip Paklanmanın Fazileti İle Gece ve Gündüzde Abdest Almanın Ardından Namaz Kılmanın Fazileti Babı 1804[42]
30-.......Bize Ebû Usâme, Ebû Hayyân'dan; o da Ebû Zuradan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) sabah namazı sırasında Biiâl'e hitaben Ģöyle buyurmuĢtur: "Ya Bilâl! Ġslâm içinde iĢlediğin ve senin nazarında menfaatça en ümîdli olan bir amelini baha söyle. Çünkü ben bu gece cennetin içinde, önümde senin iki ayakkabının yürüyüĢ sesini iĢittim". Bilâl: Ben kendime göre menfaatça Ģundan daha ümîdli olan bir iĢ iĢlemedim: Ben gece yâhud gündüzün herhangi bir saatinde iyice temizlenir ve bu temizlik ile de muhakkak bana kılmakhğım takdîr
1803[41] Bu hadîsin bir rivayeti "Namazı Kısaltma Kitâbı"nda geçmişti 1804[42] Kuşmeyhenî nüshasında ikinci kısım "Gece ve gündüz abdest alma sırasında namaz kılmanın fazîleti..." şeklindedir.
1317
Duyurulduğu kadar namaz kılarım, dedi 1805[43]. Ebü Abdillah el-Buhârî: "Deffu na'leyk" ile ayakkabıların hareket ettirilmesini kasdediyor, dedi.
18- İbadette Şiddet ve Katılık Yapmanın (Yani Fazla Meşakkat Yüklemenin) Mekruh Kılınması Babı
31-.......Bize Abdulvâris, Abdulazîzibn Suheyb'den; odaEnes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti, O Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) -mescide-girdi. Girince mescidin iki direği arasına bir ip çekilmiĢ olduğunu gördü. "Bu ip nedir?" diye sordu. Sahâbîler: Bu Zeynep (bintu CahĢ)'in ipidir 1806[44]. Zeyneb (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Bunun üzerine Peygamber: "Hayır (ibâdette böyle güçlük olnıaz). Bu ipi çözünüz. Sizin biriniz zinde ve kuvvetli 1805[43] Buhârî bu hadîsi Bilâl'ın fazîleti babında da getirmiştir. Müslim de aynı bâbda getirmiştir {Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, VII, 370371). Bu hadîsten, gece gündüz temizliği devam ettirmenin ve her temizlik akabinde namaz kılmanın fazîleii sabit oluyor. 1806[44] Bu kadın, Zeyneb'in kendisi değil, kardeşi Hamne bintu Cahş olduğu da söylenmiştir
1318
oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulup gevĢeyince de hemen otursun (ve oturarak tamamlasın)" buyurdu 1807[45]. Dedi ki: Ve Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da HiĢâm ibn Urve'den; o da babası Urvetu'bnu'zZubeyr'den; o da ÂiĢe(R)'den söyledi. ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Yanımda Esed oğulları'ndan bir kadın vardı 1808[46]. Bu sırada üzerime Rasûlullah girdi. "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Fulâncadır; geceleyin uyumaz imiĢ; namazından zikrolun-du (yâhud namazından zikrediyor), dedim. Rasûlullah: "(Bu sözü) bırak, dâima takat yetireceğiniz iĢleri yapınız. ġübhesiz Allah, sizusan-madıkça usanmaz" buyurdu 1809[47].
1807[45] Bu hadîsten, ayakta namaza başlayıp da mecalsiz kalınca gerisini oturarak tamamlamanın cevazı; ibâdette i'tidâle teşvîk, külfet ve meşakkata girişmekten nehiy; kadınların camide namaz kılmalarının cevazı; bütün gece namaz kılmanın mekruh olduğu hükümleri çıkarılmıştır 1808[46] Bu kadın Havla bintu Tuveyt'tir ki, Kureyş'in Esed kulundandır. 1809[47] Buhârî bu hadîsi Kitâbu'l-îmân'da da biraz ziyâde ile rivayet etmiş idi
1319
19- Gece Namaza Kalkmayı Âdet Edinen Bir Kimsenin Gece Namazını Terketmesinin Mekruh Kılınması Babı
32-.......Bize MübeĢĢir, el-Evzâî'den tahdîs etti. H ve yine bana Muhammed ibn Mukaatil Ebu'l-Hasen tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip Ģöyle dedi: Bize el-Evzâî haber verip Ģöyle dedi: Bana Yahya ibn Ebî Kesîr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibn Abdirrahmân tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Abdullah ibn Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) bana: "Yâ Abdullah! Senfulân kimse gibi olma. O, geceden bir kısmında namaza kalkar idi; sonra gece namazını terketti" buyurdu 1810[48].
1810[48] Bu hadîs hem gece namazına teşvîkı ve tergîbi, hem de bu ibâdete alışıp da sonraları terketmekten sakındırma ma'nâsım taşımaktadır. Çünkü gece namazını âdet edinen bir kimsenin bilâhare terketmesi, ibâdetten yüz çevirmeyi iş'âr edebilir. Hadîsteki "fulân" diye kinaye edilen şahsın kim olduğu bilinememiştir. Bu mübhemliğin, râvîlerden biri veya kusuru örtmek için bizzat Peygamber tarafından söylenmek ihtimâli vardır. Buhârî bu hadîsi burada üç senedle sevketmiştir. Üçü de büyük tabiî Ebû Seleme'ye dayanmaktadır. Senedlerdeki râvîlerin Bağdâd, Haleb,
1320
Ve HiĢâm ibn Ammâr Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî IĢrîn tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr), Umer ibnu'lHakem ibn Sevbân'dan tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Bana Ebû Seleme bu hadîsin benzerini tahdîs etti 1811[49]. Ve bu hadîsi el-Evzâî'den rivayet etmekte Amr ibnu Ebî Seleme, Ġbnu Ebî IĢrîn'e mutâbaat etmiĢtir 1812[50].
Şam, Beyrut, Merv, Yemâme, Medîne gibi çeşitli ilim merkezlerine mensûb olmaları, hadîsin çok yaygın bir şöhreti olduğunu gösterir. 1811[49] Bunu İsmâîlî ve diğerleri mevsûlen rivayet etmişlerdir. Bu seneddeki İbnu Ebî Işrîn, Abdulhamîd ibn Habîb ed-Dımaşkî elBeyrûtî, el-Evzâî'nin kâtibidir; hakkında kelâm edilmiştir. Buhârî'nin bunu zikretmesinin fâidesi, Umer ibnu'I-Hakem'in Yahya ile Ebû Seleme arasındaki ziyâdesi, muttasıl senedlerdeki ziyâdeden olduğunu tenbîh etmektir. Çünkü Yahya, Ebû Seleme'den işitmesini tasrîh etmiştir. Eğer arada vâsıta olaydı tahdîsi tasrîh etmezdi (Kastallânî). 1812[50] Bu son mutâbaayı da Müslim mevsûlen rivayet etmiştir.
1321
20-Bab 1813[51]
33-....Ebu'l-Abbâs Ģöyle demiĢtir: Ben Abdullah ibn Amr(R)'dan Ģöyle dediğini iĢittim: Peygamber (S) bana: — "Senin geceleyin ibâdet ve gündüzleyin oruç tutmakta olduğun bana haber verilmedi mi?" dedi. Ben: — Evet ben bunu yapıyorum, dedim. Peygamber: — "ġübhesiz sen bunu yaptığın zaman gözlerin içeri girer, nefsin yorulur. ġübhesiz nefsin için bir hakk vardır; ehlin için de bir hakk vardır. Onun için (bazen) oruç tut, (bazen) tutma; (gecenin bir kısmında) namaz kıl, (bir kısmında) da uyu" buyurdu 1814[52]. 1813[51] Burada "Bâb" lâfzı unvansız gelmiştir. Bu ise kendinden önceki bâbdan bir fasl (^ayırma) menzilesindedir. Musannıfların âdeti, hükümlerden bir hükümde "Bâb" yazıp, sonra onun akabinde de "Fasl" yazmaları şeklinde carî olmuştur. Onlar bu "Fasl" sözüyle bu hükmün kendinden önceki hükümden ayrılığını ve fakat işin aslında da onunla ilgili bulunduğunu göstermek isterler (Umdetu'l'-Kaarî, III, 635). 1814[52] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bu da Peygamber'in oruç tutmak ve namaz kılmakla emretmekle beraber, bazen de oruç tutmamayı ve gecelerin bir kısmında uyumayı emretmiştir. Şübhesiz
1322
21- Gecenin Bir Kısmında (Yatağı Üzerinde) Dönüp (Allah'ı Anarak) Uyanan ve Akabinde Namaz Kılan Kimse Babı
34-.......Bana Ubâde ibnu's-Sâmit tahdîs etti. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Her kim gecenin bir kısmında dönüp uyanır ve akabinde Lâ ilahe illellâhu vahdehû lâ Ģerike lehû, lehul-mülkü ve lehu 1hamdu ve huve alâ külli Ģey 'in kadîr. Elhamdu lillâhi ve sub-hâne Ġlâhi ve lâ ilahe ille Hlâhu v 'A llâhu ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billahi ( = Allah'tan baĢka ibâdete lâyık tanrı yoktur, ancak bir Allah vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk ancak O'nundur. Hamd de yalnız O'nundur. O, herĢeye gücü yetendir. Bütün hamd Allah'a mahsûstur. Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Ġbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. Ve Allah en büyüktür. Ve hiçbir hareket
bu emr ibâdetlerde şiddet ve meşakkati terk etmeyi gerektirir (Umdetu'l-Kaarî, aynı yer). Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Savm ile Ehâdîsu'l-Enbiyâ'da; Müslim de Oruç Kitâbı'nda tahrîc etmiştir
1323
ve kuvvet yoktur; ancak Allah ile vardır) der ve sonra Allâ-hummağfir lî (= Yâ Allah, bana mağfiret eyle) sözünü söyleryâhud dua ederse, icabet edilir. Eğer abdest ahp-namâz kılarsa namazı kabul olunur" 1815[53].
35-.......îbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana elHeysem ibn Ebî Sinan haber verdi ki, o da Ebû Hureyre(R)'den iĢitmiĢtir. Ebû Hurey-re va'zı içinde menkabeler anlatırken Rasûlullah(S)'ı da anmıĢ, O'nun (Abdullah ibn Revâha'nın aĢağıdaki Ģiirini inĢadı sırasında): "ġüb-hesiz kardeĢiniz bâtıl söz söylemez" buyurduğunu haber vermiĢtir 1816[54]. Râvî ez-Zuhrî: Rasûlullah "kardeĢiniz" sözüyle Abdullah ibn Revâ
1815[53] Teârre kelimesinin aslı Teârere'dir; idgam edilmiştir.Gece uyumayıp döşek içre kendi kendisine söylenerek bir taraftan öbür tarafa dönmek ma'nâsınadır... Lâkin el-Esâs'ta, enNihâye'deTeârr,uykudan kelâmla uyanıp kalkmak ma'nâsı-na resmedilmiştir (Kactmûs Ter.), Bu uyanma hâli, ekseriyetle söz söylemekle birlikte bulunduğu için, Peygamber bu uyanmayı ta'kîb edecek sözün teşbih, tehlîl olmasını öğretmeyi arzu etmiştir. 1816[54] Abdullah ibn Revâha (R) bu kasideyi inşâd ettiği sırada Peygamber şiirini tak-dîr ederek, mecliste bulunanlara hitaben "Şübhesiz kardeşiniz bâtıl söz söylemez" buyurmuş ve böylece güzel şiirin, güzel söz gibi, medhe lâyık olduğunu, çirkin şiirin de kötüleneceğİni bildirmiş oluyor.
1324
ha'yı kasdetmektedir, demiĢtir: "Ve imâ Rasûlullâhi yetlû kitâbeh Ġzâ'nĢakka ma'rû/un mine'I-Iecri sâtıu Erânâ'1-hudâ ba'de'Lamâ fe kulûbunâ Bihî mûkmâtun enne mâ kaale vâkıu Yebîtu yucâfî cenbehu an FirâĢihi Ġza's-teskale! bi'1-müĢrikîne'l-madâciu"
"Tan yeri ağarıp fecr yükseldiği sırada Rasûlullah Kitâb'ını okuyarak içimizde O bize dalâletin ardında hidâyeti gösterdi Kalblerimiz O'na tereddüdsüz inanmıĢtır ki O'nun söylediği herĢey muhakkak vâki' olacaktır. MüĢriklere yatakları ağırlık verdiği sıralarda O Peygamber yanını döĢeğinden uzaklaĢtınyordu" 1817[55].
1817[55] Şâir Abdullah ibn Revâha son beytiyle şu âyetlere telmîh etmektedir: "Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler îmân ederler ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamıyarak yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rabb 'lerini hamd ile tesbîh ederler. Yanları yataklarından uzaklaşıp, korku ve ümîd ile Rabb Herine duâ ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de
1325
Bu Ģiiri Ġbn ġihâb'dan rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd'e Ukayl ibn Hâlid mutâbaat etmiĢtir 1818[56]. Ve Muhammed ibnu'l-Velîd ez-Zubeydî Ģöyle demiĢtir: Bana ez-Zuhrî, Saîd îbn Müseyyeb ile elA'rec'den; onlar da Ebû Hureyre'-den olmak üzere haber verdi 1819[57].
36-....... Ġbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber zamanında Ģöyle ru'yâ gördüm: Elimde kaim ipek kumaĢ parçası vardı. Ben cennette herhangi bir yere gitmek istersem hemen o kumaĢ parçası muhakkak oraya uçardı. Ve yine ru'yâda Ģöyle.gördüm: Ġki (melek) bana geldiler. Bunlar beni cehenneme götürmek istediler. Fakat bunları üçüncü bir melek
sarf ederler. Artık onlar için yapmakta olduklarına bir mükâfaat olarak, gözlerin aydın olacağı (ni'metlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez" (es-Secde: 15-17). Bu son beyit, bâb başlığının ma'nâsma uygundur. Çünkü yataktan yanını uzaklaştırma ya namaz, ya zikr, ya da okumak için olur. Birinci beyitte Peygamber'in İlmine, üçüncü beyitte ameline, ikinci beyitte gayn tekmilleştirmesine işaret vardır. Çünkü Peygamber, kâmil ve mükemmil-dir (Kastallânî). 1818[56] Bu mutâbaatı Taberânî el-Mu'cemu'I-Kebîr'de mevsûlen rivayet etmiştir. 1819[57] Bunu da Buhârî et-Târîhu's-Sagîr'de; Taberânî de el-Mu'cemu'lKebîr'de mevsûlen tahric etmişlerdir (Kastallânî).
1326
karĢıladı ve onlara: Korkulmasın (yânı onun için korku olmaz), ondan ellerinizi çekiniz, dedi. (Ben bu ru'yâları-mı kızkardeĢim Hafsa'ya anlattım). Hafsa da bu ru'yâlanmın birini Peygamber'e anlattı. Bunun üzerine Peygamber (S) "Abdullah ne iyi adamdır; gecenin bir kısmında namaz kılsa" buyurmuĢtur. Ondan sonra Abdullah gecenin bir kısmında namaz kılar oldu. Sahâbî-ler de Peygamber'e devamlı Kadir Gecesi'nin, ramazânın yirmi yedinci gecesinde olduğuna dâir gördükleri ru'yâları anlatıyorlardı. Peygamber de cevaben: "Ben sizin rüyalarınızın, ramazânın son on günü içinde uygun düĢtüklerini görüyorum. Binâenaleyh kim Kadir Gecesi'ni araĢtırırsa, onu ramazânın son on günü içinde arasın" buyurdu 1820[58].
1820[58] Buhârî bu hadîsi burada şeyhi Ebu'n-Nu'mân'dan, Ru'yâ Ta'taîri bölümünde de diğer şeyhi Ma'Iâ ibn Esed'den rivayet ediyor. Bu hadîs bâzı küçük lâfız far-kıyle bu kitabın üçüncü bâblnda da geçmişti. Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Abdullah ne iyi adamdır; gecenin bir kısmında namaz kılsa" hkrasıdır.
1327
22- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibe Sünnetini Kılmayı Devam Ettirmek Babı
37-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) yatsı namazını kıldı. Sonra sekiz rek'at daha namaz kıldı. Ġki rek'at da oturarak kıldı. Sabah namazının ezanı ile ikaamet arasında da iki rek'at (nafile) kıldı ki, o, bu iki rek'atı hiçbir zaman terk etmedi 1821[59].
23- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibesinin Ardından Sağ Yanı Üzerine Yatış Babı
38-.......ÂiĢe (R): Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at râtibe sünnetini kıldığı zaman sağ yanı üzerine yatar idi, demiĢtir.
1821[59] Peygamber'iri yatsıdan sonra kıldığı rek'atlar gece nâfilesidir. Sabah ezam İle ikaameti arasında kıldığı iki rek'at ise, sabah namazının râtibesünnetidir. Peygamber bunu hazarda ve seferde terketmemiştir
1328
24- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinin Ardından Yatmayarak Konuşan Kimse Babı
39-......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip Ģöyle dedi: Bana Salim Ebu'n-Nadr, Ebû Seleme'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti ki: Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at râtibesini kıldığı zaman eğer ben uyanık bulunursam, benimle konuĢurdu. Uyanık değilsem, namaza çağnhncaya kadar yan üstü yatardı (demiĢtir) 1822[60].
1822[60] Buhârî bu başlık ve hadîslerle Peygamber'in bu yatma ve konuşma fiillerinin vucûb ifâde etmediğini işaret etmektedir.
1329
25- Nafile Namazda İkişer Rek'at İkişer Rek'at Kılınacağı Hususunda Gelen Hadisler Babı 1823[61]
Bu, nafilede iki rek'atta selâm verilecek hadîsi, Ammâr ibn Yâsir, Ebû Zerr, Enes ibn Mâlik (R) ile Câbir ibn Zeyd, îkrime ve Zuhrf den de zikrediliyor 1824[62]. Yahya ibn Saîd el-Ensârî (143) de: "Memleketimizin eriĢtiğimiz fakîhleri, gündüz nafilesinde muhakkak iki rek'atta bir selâm veriyorlardı" demiĢtir 1825[63].
1823[61] Bu bâb, nüshaların çoğunda "Sabah namazının iki rek'atında okunacak şeyler bâbı"ndan sonra vâki' olmuştur. Çünkü sabah namazının iki rek'atı ile ilgili bâblar altı tanedir. Bunların birincisi "Sabah namazının iki rek'at râtibesini devam ettirmek babı", sonuncusu ise "Sabah namazının iki rek'at râtibesinde okunacak şeyler bâbı"dir. Bu bâblann ardarda zikredilmesi en uygun olanıdır. Lâkin bâzı Buhârî nüshalarında bu "Nafilede ikişer ikişer..." babı, bu altı babın arasında gelmiştir... (Aynî). 1824[62] Buhârî burada, üçü sahâbî, üçü de tabiî olmak üzere altı şahıs ismi zikretti. Am-mâr'ınkini Taberânî; Ebû Zerr'İnkini îbn Ebî Şeybe; Enes'inkini ise Buhârî Sa-hîh'inde rivayet etmiştir. Tabiî olan diğer üç zâtın rivayetleri de, diğer hadîsçilerce rivayet edilir 1825[63] Yahya ibn Saîd el-Ensârî (143), tabiîdir. "Arazimiz" sözüyle Medine'yi kasdet-mektedir. Medîne fakîhleri Zuhrî, Nâfi', Saîd ibn
1330
40-.......Câbir (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bizlere Kur'ân'dan sûre öğretir gibi, iĢlerin hepsinde îstihâre'yi öğretirdi, "Her biriniz bir iĢe kasdettiği zaman, farz olmayarak iki rek'at namaz kılsın, sonra Ģu duayı söylesin; Allâhumme innî estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bi-kudretike ve es 'eluke min fadlike Hazîm. Feinneke takdim velâ akdiru ve ta He-mu velâ a'lemu ve ente allâmu'l-ğuyüb. Allâhumme in kunte ta'lemu enne hâzel-emre hayrun lîfîdînî ve meâĢî ve akıbeti emri -yâhud da Ģöyle buyurdu: Âcili emrî ve icili-hi-fakdurhu lî ve yesserhu it Summe bârik lîfîhî. Ve in kunte ta'lemu enne hâzel-emre Ģerrun lîfî dînî ve meâĢî ve akıbeti emrî -yâhud Ģöyle buyurdu: Fî âcili emrî ve ecilihU fasrifhu annî vasrifnî anhu, vakdur liye 'l-hayra haysu kâne summe ardınî bi-hî desin" buyurdu 1826[64].
Müseyyeb, Abdurrahmân ibn Kaasim, Ca'fer ibn Muhammed ... ve diğerleridir. Kendisi, bunlardan ve diğerlerinden rivayet etmiştir 1826[64] Buhârî tstihâre (Hayırlısını isteme) hadîsini, bu "Gece
1331
Câbir: Ġstihare eden kimse duanın "bu iĢ" lâfzı yerinde, kendi hacetini adiyle anar, demiĢtir. Duanın tercemesi Ģöyledir: - "Yâ Allah, bildiğin için Sen'den hayırlısını dilerim. Gücün yetiĢtiği için Sen'den beni
nafilesinin ikişer rek'at kılınacağı hususunda gelen hadîsler bâbı"nda getirmiştir. Buradaki bâb başlığına uygunluğu "Farz olmayarak iki rek'at namaz kılsın" kavlidir. Peygamber'in bu iki rek'at kılsın emri, mutlaklığı ile, gece ve gündüz nafilelerini şâmil olur. Buhârî bu İstihare Hadîsi'ni Kitâbu'd-Deâvât ile Kitâbu't-Tevhîd'de de tah-rîc etmiştir. Diğer hadîs imamları da bu hadîsi kitâblannda rivayet etmişlerdir. Buhârî'deki bu hadîsin senedinde Abdurrahmân ibnu Ebî'l-Mevâlî vardır. Ebû'l-Mevâlî, Alî ibn Ebî Tâlib'in kölesidir. İsmi Zeyd'dir. Abdurrahmân da bunun oğludur. Abdurrahmân sıka'dır; sağlamdır. Kendisinden Sufyân es-Sevrî ve diğer imamlar rivayette bulunmuşlardır. Bu zât, istihare hadîsini rivayetle teferrüd etmiştir. Buhârî'nin de bu Abdurrahmân ibnu Ebi'l-Mevâlî'den rivayetle teferrüd etmiş olması, bu hadîsin isnâdmdaki latifelerden sayılmıştır. Bu hadîse diğer sahâbîlerden şâhidler gösterilmiştir. Böyle olunca istihare hadîsi, mutlak ferd olmaktan çıkıyor. Tirmizî, Yahya ibn Maîn, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ebû Zur'a, İbnu Ebi'l-Mevâlî için sıka'dır demişlerdir. İstihare hadîsi, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb Ensârî, Ebû Bekr, Ebû Saîd Hud-rî, Sa'd ibn Ebî Vakaas, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Umer, Ebû Hurey-re ve Enes ibn Mâlik olmak üzere, on sahâbîden rivayet edilmiştir. Bu rivayetleri Aynî, Umdetu'l-KactrF'de senedleri ile birer birer zikretmiştir. Metinlerde ziyâde, noksan, takdîm, te'hîr farkları vardır. Yalnız Enes ibn Mâlik'ten gelen rivayet: "İstihare eden kimse husrân görmez. İstişare eden pîşmân olmaz. İktisâde riâyet eden kimse de ihtiyâç görmez" şeklinde, istihareyi teşviki ihtiva etmektedir {Umdetu'l-Kaarî, 111,646-650).
1332
kudretlendirmeni dilerim. Hayırlı olanın beyân ve takdirini Sen'in o büyük fadlından isterim. Çünkü Sen'in (herĢeye) gücün yeter; benim ise gücüm yetmez. Sen (herĢeyi) bilirsin; ben ise bilmem. Ve Sen bütün gaybları pek yakından bilensin! Yâ Allah, Ģu iĢin dînim, hayâtım ve âhiretim -yâhud Ģöyle der: dünyâ ve âhiret iĢim 1827[65] hususunda bana hayırlı olduğunu bilmekte isen (yânı; Sen'in ilminde böyle olduğu kararlaĢmiĢ ise) bunu bana mukadder kıl ve bunu bana kolaylaĢtır. Sonra müyesser kıldığın bu iĢte bana bereketler ihsan eyle! Ve Ģu iĢin dînim, yaĢayıĢım ve âhiretim -yâhud Ģöyle der: dünyâ ve âhiret iĢim- hususunda benim için bir Ģerr olduğunu bilmekte isen, bu iĢi benden; beni de o iĢten çevir. Ve hayr her nerede ise, onu benim için makdûr (ve müyesser) kıl. Sonra da beni bu hayrdan
1827[65] "Yâhud: dünyâ ve âhiret işim" cümlesindeki "yâhud" edatını Cezerî, Miftâhu'l-Hısn'da: Tahyîr içindir; binâenaleyh istihare eden kimse muhayyerdir, dilerse "maâşî ve akıbeti emri" der, dilerse "fî âcili emrî ve ecilihi" der, demiştir. Buna göre, Peygamber tarafından muhayyer kılınmış oluyor. Taybî de: İbarenin zahirine göre bu, râvînin şekkidir; Peygamber'in bunlardan hangisini söylediğini râvî Câbir kestirememiştir', demiştir (Tecrîd Ter., IV, 160-176).
1333
râzî kıl" 1828[66]
41-.......ez-Zurâkî, Ebû Katâde'den Ģöyle dediğini iĢitmiĢtir: Peygamber (S): "Sizin biriniz mescide girdiği zaman, iki rek'at namaz kılmadıkça oturmasın" buyurdu 1829[67].
42-.......Enes ibn Mâlik: Rasûlullah (S) bize iki rek'at namaz kıldırdı, sonra döndü, demiĢtir 1830[68].
1828[66] İstihare, İnsanın müstakbel hayr ve saadete mazhar olabilmesi İçin, Allah'ın ilim ve kudretinden yardım istemesi ve beşeriyetin fal, remil gibi mübtelâ olduğu hurâfelerden kurtarılması gayesine ma'tûf, dînî bir vazı'dır. İstikbâlin koyu ka-~' ranlıklan arasında saklanan hayr ve saadet ışığını göremiyen insanlar, mukadderatı ta'yîn için böyle hurafe nev'inden bir takım boş vâsıtalardan yardım isteyegelmişlerdir. Bu gün Yirminci Medeniyet Asrında ileri milletlerin aydın sınıfları arasında bile bu gibi hurafelerle meşgul olanları görüp işitiyoruz. İslâm Dîni bütün Câhiliyyet hurafeleri ile mücâdele ettiği gibi, bu nevi' âdetlerle, kanâatlerle de.mücâdele etmiştir. İşte beşeriyeti hurafelerden men' eden İslâm Dîni onlara ivaz olarak hayr ve saadetin, rızâ ve inayetin Allah'tan dilenmesini göstermiştir... [Huccetu'Uâ-hi Bâliğa, II, 5). 1829[67] Hadîsin bâb başlığına delâleti "İki rek'at kılmadıkça.." emrinde açıktır. Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Salât'm evvellerinde "Mescide girdiği zaman iki rek'at kılsın bâbı"nda zikretmişti. Bu Tahiyyetu'lMescid namazıdır 1830[68] Bu hadîs de o kitabın "Hasır üzerinde namaz bâbı"nda geçmişti
1334
43-.......Abdullah ibn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Rasûlullah (S) ile birlikte öğle namazından önce iki rek'at, öğle namazının ardından iki rek'at, curnua namazının ardından iki rek'at, akĢam namazının ardından iki rek'at, yatsı namazının ardından da iki rek'at namaz kıldım 1831[69].
44-.......Bize Amr ibn Dînâr haber verip Ģöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'dan iĢittim; o Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) hutbe yaparken: "Herhangi biriniz imâm hutbe yaparken yâhud hutbeye çıkmıĢ iken mescide geldiği zaman hemen iki rek'at namaz kılsın" buyurdu 1832[70].
45-.......Ben Mucâhid'den Ģöyle derken iĢittim: Ġbn Umer'e kendi evinde gelindi de ona: ġu Allah'ın Rasûlü Ka'be'ye girmiĢtir (orada namaz kıldı mı)?
1831[69] Bu hadîs de Kitâbu'l-Cumua'da "Cumuadan evvel ve sonra namaz bâbı"nda geçmişti. İbn Umer bu namazları, Peygamber farzı kıldırdıktan sonra hücresine gittiği zaman, orada onunla beraber kılmış oluyor. 1832[70] Bu Câbir hadîsi de Kitâbu'I-Cumua, "îmâm hutbede iken gelen kimse bâbı"n-da geçti
1335
denildi. Ġbn Umer Ģöyle dedi: Hemen ben geldim ve Rasûlullah'ı Ka'be'den çıkmıĢ buldum. Bilâl'ı de Ka'be'nin kapısı yanında ayakta buldum. Yâ Bilâl, Rasûlullah Ka'be'nin içinde namaz kıldı mı? diye sordum. Bilâl: Evet (kıldı), dedi. Ben: Nerede kıldı? dedim. Bilâl: ġu iki direğin arasında kıldı. Sonra dıĢarı çıktı ve Ka'be'nin yüzüne doğru (yânı Makaamu Ġbrâhîm'de) iki rek'at kıldı, dedi 1833[71]. Ebû Abdillah el-Buhârî Ģöyle dedi: Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) bana iki rek'at kuĢluk namazım vasıyyet etti, demiĢtir 1834[72]. Ve Itbân ibn Mâlik de Ģöyle demiĢtir: GüneĢ yükseldikten sonra Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr bana geldiler. Biz Rasûlullah'm arkasında saff olduk; o da bize iki rek'at namaz kıldırdı 1835[73]. 1833[71] Bu hadîs de Kitâbu's-Salât'm evvellerinde "Yüce Allah'ın: "İbrahim Makaa-mim namazgah erf"(el-Bakafa:125) kavli bâbı"nda geçmişti. Bu hadîsteki "Ka'be'nin yüzüne doğru" sözü, Makaamu İbrahim'dir; Ka'be ile Haceri Es-ved'in arasıdır; Altun Oluk tarafıdır diyenler vardır. Fakat Ka'be'nin insana karşı gelen her cüz'ü kıbledir. 1834[72] Buhârî bunu ileride gelecek olan "Hazarda duhâ namazı bâbi"nda mevsûlen rivayet etmiştir. 1835[73] Bu ta'lîk, "Evlerde mescidler bâbı"nda mevsûlen geçmiş olan hadîsin bir parçasıdır. Bir de ileride gelecek olan "Nafile namazım cemâatle kılma bâbı"nda uzunca metin ile tahrîc etmiştir.
1336
26- Sabah Namazının İki Rek'at Sünneti Ardından Konuşmak Babı
46- Bize Alî ibn Abdillah tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs etti. Ebu'n-Nadr Salim Ģöyle dedi: Bana babam (Ebû Umeyye), Ebû Seleme'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti ki (ÂiĢe Ģöyle demiĢtir): Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at sünetini kılardı. Eğer ben uyanık bulunmuĢsam benimle konuĢur; uyanık değil isem yan üstü uzanırdı. (Alî ibn Abdillah dedi ki:) Ben, Sufyân ibn Uyeyne'ye: Bâzıları (Ġmâm Mâlik'i kasdediyor) bunu sabah namazının (farzından önceki) iki rek'ati diye rivayet ediyorlar? dedim. Sufyân ibn Uyeyne: Bu odur, dedi 1836[74].
İbnu'l-Munir şöyle dedi: Buhâri İstihare, tahıyye ve devamlı fiillerle istidlal etmeyi "Nafile namaz ikişer ikişerdir" kavliyle istidlal etmeyi daha uygun görmüştür. Çünkü bu söz, gündüz nafilesini istidlal etmeye şarflı olarak elvermiyor... (Kastallânî 1836[74] Bu hadîsin bir rivayeti 39 rakamı ile geçti
1337
27- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetini Muhafaza Etmek ve Bu İki Rek'ata Tatavvu' Adını Veren Kimse Babı 1837[75]
47-....... Bize Ġbn Cureyc, Atâ'dan; o da Ubeyd ibn Umeyr'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe (R): Peygamber (S) nafilelerden hiçbir namaz üzerinde sabah namazının iki rek'at sünneti derecesinde Ģiddetli muhafaza edici değildi, demiĢtir 1838[76].
1837[75] Başlığın ikinci fıkrası, müekked râtibe olan sabah namazının iki rek'at sünnetine de tatavvu' yâni nafile ismi verildiğini göstermiş oluyor. Hadîs metnindeki nafileler sözünün, tatavvu'lar.ma'nâsma geldiği kasdediliyor. 1838[76] Peygamber'in sabah namazından önceki bu iki rek'at sünneti hazarda ve seferde dâima kıldığı ve bundan ötürü sünnet namazlar içinde en te'kîdli bir sünnet olduğu sabittir. Diğer sünnet namazlar, imâm farza başladıktan sonra kat'iyyen kılınmaz. Çünkü Peygamber "îkaamet edildikten sonra farzlardan başka namaz kılınmaz" buyurmuştur. Yalnız sabah namazının sünneti şiddetle te'kîd edilmiş olduğundan dolayı, müstesna tutulmuştur. Yine sabah namazının bu kuvvet ve şerefinden dolayı fakîhler, ilim ehlinden fetva mercii olan zâtın, insanların bu dînî ihtiyâcım telâfi edebilmesi için, şâir sünnetleri terkedebileceğinİ tecviz ettikleri hâlde, sabah namazının sünnetini bu cevaz ve müsâadeden müstesna tutmuşlardır (Fethu'I-Kadtr, I, 313).
1338
28- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinde Ne Mıkdar Okunacak Babı
48-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) geceleyin onüç rek'at namaz kılardı. Sonra sabah ezanını iĢitince hafîf iki rek'at de sabah namazının sünnetini kılardı 1839[77].
49-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da halası Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe: Peygamber (S) ...idi, demiĢtir. H ve yine bize Ahmed ibn Yûnus tahdîs edip 1839[77] Buhârî'nin İmâm Mâlik tarikiyle gelen ve Muvatta'da da tahrîc edilmiş bulunan bu rivayetinde, Hz. Âişe bu onüç rek'ata yatsı namazının son sünnetini de katarak haber vermiş oluyor. Bu yatsının iki rek'at son sünneti çıkarılınca on-bir rek'at kalır. Bu, Peygamber'in gece namazıdır. Peygamber gece namazında kıraati uzun tutmak âdetinde iken, sabahın iki rek'at sünnetinde kıraati çok kısa tutardı. Bu rek'atların birinde Fâtiha'dan sonra Kul yâ eyyühe'l-kâfîrûn, ikin- 1} çişinde Kul huvellâhu ahad sûrelerini okumak i'tiyâdında bulunduğunu Müslim ve Dört Sünen sâhibleri İbn Mes'ûd, Enes ibn Mâlik ve İbn Umer'den rivayet etmişlerdir. Kul âmenna billahi ve mâ «rtzı7etfe.ynâ(el-Bakara:136; AIû İmrân:84) ve Rabbena âmenna bimâ enzelte vetteba'nâ'r-rasûle fektubnâ maa'ş-şâhidîn (Âlu tmrân: 53) âyetlerini okuduğunu da Ebû Hureyre'den Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmişlerdir
1339
Ģöyle dedi: Bize Zuheyr tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Yahya -ki o ibnu Saîd'dir-, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da Amre'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) sabah namazı farzından evvelki o iki rek'at sünneti o kadar hafifletirdi ki, ben (gönlümden) kat'î olarak: Acaba Rasûlullah el-Fâtiha Sûresi'ni okudu mu? der idim 1840[78].
Rahman ve Rahim olan Allah 'm ismiyle
1840[78] Buhârî bu hadîsi burada ayrı ayrı iki senedle vermektedir. Kurtubî şöyle demiştir: Âişe'nin "Acaba Rasûlullah el-Fâtiha okudu mu? derdim" sözüyle, Peygamber'in el-Fâtiha okuduğunda şübhe ederdim ma'nâsı anlaşılmamalıdır. Âişe: Peygamber umumiyetle nafile kılarken kıraati uzattığı hâlde, sabah namazının sünnetinde hafifletirdi; o derecede ki, adetâ insan el-Fâtiha okumadı zannederdi, demek istiyor. Bu hadîsten teheccüd namazını uzatmak hususundaki Peygamber'in âdetine nisbetle, sabah namazının sünnetinde kıraati hafifletmekte mübalağa edilebileceğini öğreniyoruz. Yoksa, mutlak surette kıraati uzatmakta hiçbir be's yoktur.
1340
20-EBVABUT-TATAVVU (Tatavvu' Namazı Babları) 1841[1]
1- Farz Namaz Ardında Tatavvu' Kılmak Babı 1842[2]
1-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bize Nâfi', Ġbn Umer(R)'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber (S) ile beraber öğle namazından evvel iki rek'at; öğle namazından sonra iki rek'at; akĢam namazının ardından iki rek'at; yatsı namazının ardından iki rek'at; cumua namazının ardından da iki 1841[1] Bu kitâb adı olacak büyük başlık, Buhârî nüshalarının çoğunda yoktur. Hâlbuki bunun bulunması fayda verir, zarar vermez (Umdetu'i-Kaarî, III, 658). Buhârî bu büyük başlık altında farz namazların önlerinde ve arkalarında onlara bitişik olarak kılınan müekked ve gayrı müekked râtibe namazlarını ayrı ayrı bâblar altında zikretmiştir. Burada bu râtibe sünnetlerinin mıkdârları bildiriliyor. 1842[2] Tatavvu', tefa'ul vezninde, tekellüfle tâat eylemek ma'nâsmadır. Bu münâsebetle vâcib ve lâzımdan olmayan nesnede teberru' eylemek ma'nâsma kullanıldı; teneffele ( = nafile yaptı) gibi bir şey teberru' ettiği zaman "tatavvaa bini" denilir. Tatavvu', yânî nafile namazı da bu ma'nâdandır (Kaamûs Ter.), Tatavvu', Şâfiîler'e göre şerîatin terkedilmesi caiz olduğu hâlde, işlenmesini terkedilmesinden üstün tuttuğu şeydir. Böyle olunca tatavvu', sünnet, müstehâb, memdûh, mergûb (yanî rağbetli kılınmış) ta'bîrleri müteradif lâfızlardır (Kastallânî).
1341
rek'at namaz kıldım. Amma akĢam ile yatsı namazlarının ikiĢer rek'at sünnetlerine gelince, bunlar Peygamber'in evinde kılındı. Ġbnu Ebi'z-Zinâd, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den (olan rivayetinde Ġbn Umer'in) "Yatsıdan sonraki iki rek'atı ailesi içinde" dediğini söylemiĢtir. Bu hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Kesîr ibnu Ferkad ile Eyyûb es-Sahtiyânî, Ubeydullah'a mutâbaat etmiĢlerdir. Ve Abdullah ibn Umer Ģöyle demiĢtir: Bana kızkardeĢim Hafsa Ģöyle tahdîs etti: Peygamber (S) fecrin tulü' etmesi ardından hafîf iki rek'at kılardı. Ġbn Umer dedi ki: Çünkü bu sabah namazından evvelki zaman, benim Peygamber'in yanma giremediğim bir saat idi1843[3].
1843[3] Bu hadîste, öğleden evvelki müekked sünnet yalnız iki rek'at gibi görünüyor. Bir de buradaki metnin birinci kısmında, sabah namazının farzından evvel kılınan iki rek'at râtİbeden söz edilmiyor. Çünkü İbn Abbâs, mü'minlerin annesi Hafsa dolayısiyle Peygamber'in kayın biraderidir ve ancak farzlardan evvel ve sonra Peygamber'in evine girip, beraberce kıldığı râtibeleri haber veriyor. Sabah namazının râtibesine gelince, bunu, hadîsin üçüncü fıkrasında açıkladığı gerekçeden ötürü, mü'minlerin annesinden öğrenmiştir. Yine bu hadîste akşam ile yatsı sünnetlerini hep evinde ve ailesi içinde kıldığı ayrıca tasrîh edilmektedir. İbn Umer'in bu nakline göre, müekked olan râtibe sünnetleri on rek'attır...
1342
Ve bu hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Kesîr ibnu Ferkad ile Eyyûb es-Sahtiyânî, Ubeydullah'a mutâbaat ettiler. Ve Ġbnu Ebi'z-Zinâd, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den olmak üzere Ġbn Umer'in "Yatsıdan sonraki ailesi içinde idi" dediğini nak-letmiĢtir 1844[4].
2- Farz Namaz Ardında Tatavvu' Kılmayan Kimse Babı
2-.......Amr ibn Dînâr Ģöyle demiĢtir: Ben Ebu'Ģġa'sâ' Câbir ibn Zeyd'den iĢittim, Ģöyle dedi: Ben Ġbnu Abbâs(R)'tan iĢittim: Ben Rasûlullah (S) ile beraber öğle ile ikindiyi cem' ederek sekiz rek'at; akĢam ile yatsıyı da cem' ederek yedi rek'at kıldım, dedi. (Amr ibn Dînâr dedi ki:) Ben de: — Yâ Eba'Ģ-ġa'sâ! Öyle zannediyorum ki, Rasûlullah öğle namazım geri bıraktı; Ġkindiyi ilk
1844[4] Bu hadîste takdîm, te'hîr ve tekrar vâki' olmuştur. Nüshalar da birbiriyle ihtilâf etmektedir. Biz bu nüshamızda Mısır Bulak Matbaasi'nda basılmış olan Sultân Abdulhamîd'in nüshasına uygun yürüdük (İdâretu't-Tıbâati'l-Munîriyye baskısı haşiyesi).
1343
vaktinde acele etti ye yine böyle, akĢam namazını geri bıraktı; yatsıyı ilk vaktinde acele kıldı (da bu suretle namazları cem' etmiĢti), dedim. Ebu'Ģ-ġa'sâ: — Ben de öyle sanıyorum, dedi1845[5].
3- Seferde Duha (= Kuşluk) Namazı Babı 1846[6]
3-....... Muvarrık Ģöyle demiĢtir: Ben Ġbn
1845[5] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu ve delîl olması şöyledir: Namazları cem' etmek, iki namaz arasının râtibe olan veya râtibe olmayan bir namaz ile ayrılmamasını gerektirir. Bu da birinci namazdan sonra tatavvu'un terkedilmesine delâlet eder, Murâd edilen budur. İkinci olan namazdan sonraki tatavvu'a gelince, ondan sükût edilmiştir. Birinciden evvelki tatavvu' da böyle olması muhtemildir (İbn Hacer). 1846[6] Buhârî bu başlık ile, seferde duhâ namazının kılınıp kılınmayacağı mes'elesini getiriyor. İbn Umer hadîsi nefye; Ümmü Hâni' hadîsi ise isbâta delâlet ediyor. İbnu'l-Munîr şöyle demiştir: Bana zahir olan şudur: Buhârî, hadîsleri kendi katında İbn Umer hadîsi gibi nefîce; Ebû Hureyre'ye duhâ namazı kılmasının tavsiye edilmesi hadîsi gibi isbâtca taâruz edince, nefî hadîsini sefere; isbât hadîsini de hazara indirmiştir. Ebû Hureyre hadîsi için "Hazarda duhâ namazı babı" başlığını getirmesi, bu görüşü kuvvetlendiriyor... Ümmü Hâni' hadîsine gelince, onda duhâ namazının kolaylık durumuna göre, seferde kılınacağına işaret vardır (İbn Hacer).
1344
Umer'e: — Duhâ namazını kılar mısın? diye sordum. — Hayır kılmam, dedi. — Umer kılar mıydı? dedim. — Hayır (kılmazdı), dedi. — Ebû Bekr kılar mıydı? dedim. — Hayır, diye cevâb verdi. — Peygamber (S) kılar mı idi? dedim. — Peygamber'in kılıp kılmadığım bilmiyorum, dedi.
4-.......Bize Amr ibnu Murre tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ'dan iĢittim, Ģöyle diyordu: Bize sahâbîler arasında Ümmü Hâni'den baĢka hiçbir kimse Peygamber(S)'i duhâ namazı kılarken gördüğünü tahdîs etmedi. Ümmü Hâni': Peygamber (S) Mekke fethi günü Ümmü Hâni'nin evine girdi, yıkandı ve sekiz rek'at namaz kıldı. Ben bu namazdan daha hafîf bir namaz asla görmedim. ġu kadar ki, Peygamber rukû'u ve sucûdu
1345
tamamlıyordu, demiĢtir 1847[7].
4- Duha Namazını Kılmayan ve Bu Kılmamayı Mubah Gören Kimse Babı
5- Bize Âdem tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Ġbnu Ebî Zi'b, ez-Zuhrî'den; odaUrve'den; o da ÂiĢe(R)'den tahdîs etti. ÂiĢe(R): Ben RasüIullah(S)'ın duhâ nafilesini kıldığını görmedim. Ancak ben o namazı kılıyorum, demiĢtir1848[8].
1847[7] Bu bâbdaki iki hadîsten birincisi olan îbn Umer'in haberi ile ikincisi olan Ümmü Hânİ'nin haberi arasında nefî ve isbât bakımından açık bir zıdhk vardır. İbn Umer ne Peygamber'in, ne de Ebû Bekr ile Umer'in duhâ namazı kıldıkla-.rını bilmediğini söylüyor. Ümmü Hâni' ise kıldığını haber veriyor. Bu müşkil-lik, ya bundan evvelki haşiyede yazıldığı şekilde giderilir, yâhud da İbn Umer'in nefyi, vukû'u nefî değil de, müdâvemeti nefî ma'nâsma hamledilerek giderilir. Başka tevcihler de yapılabilir. Meselâ: Ümmü Hâni' hadîsi, Peygamber'in Mekke fethi sırasında meşguliyetleri sebebiyle kılamadığı bir namazı ancak bu kuşluk vaktinde fırsat bularak kılmış olduğu herhangi bir namaz olabileceği, bir kaza namazı olabileceği veyâhud da fetih için kılınmış bir şükür namazı olabileceği ileri sürülmüştür. 1848[8] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Hz. Âişe bu hadîsinde, Rasûlullah'm devamlı olarak duhâ namazı kıldığını görmedim, fakat bu duhâ namazını ben devamlı olarak kılarım, demiş olabilir. Buna göre de nefy, namazın aslına değil, muttarıdan devamına yönelik olur.
1346
5- Hazarda Duha Namazı Babı
Bunu Itbân ibn Mâlik, Peygamber (S )'den söyledi 1849[9],
6-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Halîlim (yânî kalbî dostum olan Rasûlullah) bana üç Ģey vasiyyet etti; bunları ölünceye kadar terketmem: Her aydan üç gün oruç tutmak, duhâ namazı kılmak, vitr namazını kılıp da uyumak 1850[10].
1849[9] Buhârî bunu "İmâm bir kavmi ziyaret edip onlara imâm olduğu zaman bâbı"n-da zikretmişti. Bunu İmâm Ahmed, Zuhrî'den; o da Mahmûd ibnu'rrRabî'den; o da Itbân ibn Mâlik senediyle mevsûlen şöyle rivayet etmiştir. "Rasûlullah (S) Itbân'ın evinde kuşluk nafilesini kıldı. Oradakiler arkasında durdular ve O'nun namazına uyarak namaz kıldılar". Bunu Müslim de İbn Vehb rivâyetiyle tahrîc etmiştir (Umdetu'l-Kaarî). 1850[10] Peygamber'in bu üç kıymetli tavsiyeyi sahâbîler arasında Ebû Hureyre ile Ebu'd-Derdâ'ya yapması dikkatle İncelenmeye değer. Ebû Hureyre ve Ebu'd-Derdâ fakır sahâbîlerden ve feragat sahibi iki sîmâdır. Zengin değillerdi; bunun için kendilerine mâlî ibâdetler tavsiye edilmemiştir. Bunun yerine bedenî ibâdetlerin en şereflisi bulunan nafile namazlar ve oruçla taltîf edildiler. Bu hadîste duhâ namazı mutlak olarak zikredilmiştir. Müslim'in rivayetinde "İki rek'at kuşluk namazı" diye rek'at sayısı tesbît edilmiştir. Ahmed ibn Hanbel'in rivayetinde ise "Her gün duhâ namazı" diye bir ziyâde de vardır.
1347
7-.......Enes ibn ġîrîn Ģöyle demiĢtir: Ben Enes ibn Mâlik el-Ensârî'den iĢittim, Ģöyle dedi: Ensâr'dan iri vucûdlu ĢiĢman bir kimse Peygamber'e (geldi ve O'na) hitaben: Yâ Rasûlallah! Ben seninle beraber namaz kılmağa muktedir olamıyorum, dedi. Akabinde Peygamber için bir yemek yaptı ve Peygamber'i evine da'vet etti. Peygamber ona gidince, bir hasırın bir tarafını (yânî bir .yüzünü) Peygamber için su serpip yumuĢattı. Peygamber de onun üzerinde iki rek'at (nafile) namaz kıldı. Ve Cârûdoğlu Fulân oğlu Fulân (yânî Abdulhamîd ibnu'l-Munzir), Enes'e hitaben: — Peygamber (S) duhâ namazı kılar mıydı? diye sordu. Enes de: — O günden baĢka bir günde böyle bir namaz kıldığını görmedim, diye cevâb vermiĢtir 1851[11].
1851[11] Bu hadîs, imamet bâblanndan olmak üzere "İmâm hâzır olanlara namaz kıldırır mı bâbı"nda geçmişti. Hadîsin bâb başlığına uygunluk yeri "O'nu evine çağırdı.." ve devamıdır ki, Peygamber onun evinde namaz kıldırrmştır; bu da hazarda olmuştur.
1348
6- Bab : Öplenin Farzından Önce İki Rekat
8-.......îbn Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber(S)'den on rek'at namaz belledim: Öğle farzından evveliki rek'at; öğlenin ardından iki rek'at; akĢam namazından sonra da Peygamber'in evinde iki rek'at; yatsı namazından sonra yine Peygamber'in evinde iki rek'at; sabah namazından önce iki rek'at sünnet namaz. Sabah namazından Önceki zaman, Peygamber'in yanına girilmiyecek bir saat idi. Hafsa bana dedi ki: Müezzin ezan okuyup fecr tulü' ettiğinde de Peygamber iki rek'at (râtibe sünneti) kılardı 1852[12].
9-.......(ÂiĢe -R- Ģöyle demiĢtir:) Peygamber (S) öğle farzından önce dört rek'at, sabah farzından evvel
1852[12] Bu hadîs, küçük birkaç lâfız farkıyle 1 rakamlı hadîs olarak geçmişti. Oradaki haşiyede de belirtildiği gibi, İbn Umer bu hadîslerde farz olan namazlara bitişik olarak kılman râtibe sünnetlerinin mıkdârlannı bildiriyor. Sabah namazından evvel Peygamber'in evine girilmiyecek olan mahrem zaman olduğu için de sabah namazından evvelki iki rek'at râtibeyi kızkardeşi Hafsa'dan rivayetle haber alıp öğrenmiş oluyor.
1349
de iki rek'at (tatavvu') kılmayı terketmezdi 1853[13]. Bu hadîsi ġu'be'den rivayet etmekte îbnu Ebî Adiyy (194) ile Amr ibn Merzûk (224), Yahya ibn Saîd'e mutâbaat ettiler.
7- Akşam Namazı Farzından Önce Namaz
Babı
10-.......Abdullah ibn Bureyde Ģöyle demiĢtir: Bana Abdullah el-Muzenî tahdîs etti: Peygamber (-S- üç defa): "AkĢam namazından evvel (iki rek'at nafile) namaz kılınız" buyurdu. Üçüncüsünde, insanların bu namazı, devam etmesi lâzım bir ibâdet edinmelerinden hoĢ-lanmıyarak: "(Bu namaz) isteyen içindir" buyurdu 1853[13] Öğle namazından önceki râtibe bu hadîste dört rek'at; bundan önceki hadîste iki rek'at olduğu bildirilmiş olduğundan bir farklılık meydana gelmiştir. Bu farklılık şöyle îzâh edilmektedir: Peygamber öğleden evvelki râtibe sünnetini bazen dört, bazen iki rek'at kılmış; dört rek'atı Âişe, iki rek'atı da İbn Umer haber vermiş olabilir. Yâhud Peygamber mescidde iki, evinde dört" kılmış; birinciyi İbn Umer, ikinciyi Âişe haber vermiştir, ibn Umer Peygamber'in yalnız mesciddeki hâline, Âişe ise hem mesciddeki, hem de evindeki hâline vâkıftır. Gerek İbn Umer, gerek Âİşe, şâjıid oldukları vakıaları bildirmiş olmakla beraber, ÂiiK şe'nin şâhid olduğu vak'alar daha çok olması îcâb eder. Nitekim Taberî: Rasûlullah'ın dört rek'at kılması ekser ahvâlde idi; iki rek'at kıldığı ise az idi, demiştir.
1350
1854[14].
11-.......Ben, Mersed ibn Abdillah el-Yezenî'den iĢittim; o Ģöyle dedi: Ben Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî'ye geldim ve: — Ebû Temîm'in iĢinden seni hayrete düĢüreyim mi? Ebû Te-mîm, akĢam namazından evvel iki rek'at namaz kılıyor, dedim. Bunun üzerine Ukbe: — Biz Rasûlullah (S) zamanında bunu kılardık, dedi. — ġimdi seni, bunu kılmaktan alıkoyan nedir? dedim.
1854[14] Hadîsin tercemesindeki parantez içinde olan ziyâdeler, Ebû Nuaym'ın el-Mustahrac'mdeki rivayetten alınmıştır. Bu namazı Peygamber'in kıldığına dâir bir haber nakledilmediği gibi, Dört Halîfeler ile sahâbîlerin büyüklerinden pek çoğunun böyle bir namaz kılmadıkları sahîh rivayetlerle sabittir. . Bâzıları bu namazın ilk zamanlarda tavsiye edilip, sonra nesh edildiğini İleri sürmüşlerdir. Bu Abdullah ibn Muzenî hadîsini, Bureyde ibn Huseyb (R)'in Ebû Dâvüd'dan rivayet ettiği "Akşam namazından başka, her iki namaz arasında iki rek'at vardır" hadîsiyle mesh edilmiş olduğuna delildir. Akşam namazının vaktini daraltır diye bu namazın müstehâb olmadığına, kerâhatine ve hattâ bid'atlığma kaail olanlar vardır. Bununla beraber bu namazı müstehâb sayanlar da vardır
1351
— ĠĢle güçle uğraĢmak, diye cevâb verdi 1855[15].
8- Nafile Namazların Cemaatle Kılınışı
Babı
Bunu Enes ibn Mâlik ile AiĢe (R), Peygamber(S)*den zikrettiler 1856[16].
1855[15] Birinci hadîste "İsteyen iç in " buyurulmuş olması, bu hadîste Ukbe'nin kılmamaktaki gerekçesi, bu namaz hususundaki genişlik ve serbestliği açıkça bildirmiş oluyor. Buhârî "Tatavvu' Bâblan" büyük başlığı altında topladığı birkaç babın hadîsleri ile sabah, öğle, akşam râtibelerini bildirmiştir. Buhârî ikindi ile yatsının İlk sünnetleri hakkında hiçbir hadîs rivayet etmemiştir. İkindinin sünneti hakkındaki İbn Umer'ın: "Peygamber (S): İkindi'nin farzından evvel dört rek'at namaz kılan kişiye Allah rahmet etsin" hadîsini Ebû Dâvûd, İbn Hıbbân rivayet etmişlerdir. Tirmizî'nin bu ikindi sünneti hakkında Alî'den de rivayeti vardır. Yatsı namazının farzından evvelki dört rek'at sünnet hakkında da Buhâ-rî'nin rivayeti yoktur. Buhârî'de olmadığı gibi, diğer Sahîh ve Sünen sahihlerinin de Peygamber'in bu dört rek'atı kıldığı hakkında sarih rivayetleri yoktur. Maamâfîh Abdullah ibn Muzenî'nin: Rasûlullah (S): "Her iki ezan arasında bir namaz vardır" buyurdu. Sonra üçüncüsünde: "Dileyen için" buyurdu, hadîsi, yatsı farzından evvel nafile kılmağa bir mâni* olmadığı için, bu namâzm müstehâbhğını ifâde edebilir. Bu hadîsi Buhârî Sahîh'min birkaç yerinde ayrı ayrı tarîklerden rivayet etmiştir. 1856[16] Buhârî, Enes'in hadîsini "Hasır üzerinde namaz bâbı"nda; Âişe'nin hadîsini de Kitâbu'I-Kusûf'un "Güneş tutulmasında sadaka vermek bâbı"nda mevsû-len rivayet etmiştir.
1352
12-.......Ġbn ġihâb Ģöyle demiĢtir: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî haber verdi ki, o Rasûlullah'ı akledip hatırlamıĢ ve kendi yurdlarında bulunan bir kuyudan Rasûlullah'ın ağzına su ahp kendi yüzüne doğru su püskürttüğünü de hatırlamıĢtır 1857[17]. ĠĢte bu Mahmûd, Itbân ibn Mâlik elEnsârî(R)'den iĢitmiĢtir. It-bân Bedr'de Rasûlullah'ın maiyyetinde hazır bulunmuĢlardan idi. Itbân Ģöyle diyordu: Ben Salim oğullan'nda kendi cemâatime namaz kıldırırdım. Onlarla benim aramda bir dere vardı ki, yağmurlar geldiği zaman aramıza perde oluyor ve onların mescidi tarafına geçmek bana meĢakkat veriyordu. Rasûlullah'a geldim ve O'na Ģöyle dedim: Ben gözümden hoĢnûd değilim. Benimle cemâatim arasında bulunan dere, yağmurlar geldiği zaman akıyor ve bana o dereyi geçmek meĢakkatli oluyor. Arzu ettim ki, Sen gelesin de evimden bir yerde namaz 1857[17] Mahmûd, Peygamber'in.kendisine bu suyu püskürttüğü zaman beş yaşında bulunduğunu, Buhârî'nin Kitâbu'l-îmân'da geçen başka bir hadîsinde bildirmiştir. Kendisi küçük sahâbîlerdendir. Muâviye zamanındaki İstanbul muhasarasına İştirak etmiştir. Bu Kostantîniyye gazvesinde bulunduğunu, kendisi bu hadîsin sonunda bildirmektedir.
1353
kıldirsan; ben de orayı namazgah edinsem! Rasûlullah (S): "Bunu yapacağım" dedi. Ertesi sabah gündüz Ģiddetlendikten (yânî güneĢ yükseldikten) sonra Rasûlullah ile Ebû Bekr bana geldiler. Rasûlullah içeri girmeye izin istedi. Ben de O'na izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı da "Evinden nerede namaz kılmamı istersin?" buyurdu. Ben kendisine, içinde namaz kılmasını arzu etmekte olduğum yeri iĢaret edip gösterdim. Rasûlullah namaza dikeldi ve tekbîr aldı. Biz de O'nun arkasında saff olduk. Ġki rek'at kıldırdı, sonra selâm verdi. O selâm verdiği zaman biz de selâm verip, namazdan çıktık 1858[18]. Ben Rasûlullah için yapılmıĢ olan bir hazîr yemeğini yemesi gayesiyle O'nu alıkoydum. Yurdun ahâlîsi Rasülullah'ın benim evimde bulunduğunu iĢittiler. Yurd ahâlîsinden birçok kimseler geldiler, ve nihayet evde adamlar çok oldu. Onlardan biri: Mâlik (ibnu'd-DuhĢun) ne yapıyor, ben onu görmüyorum? dedi. Oradakilerden biri: O Allah ve Rasûlü'nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Rasûlullah
1858[18] Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı burasıdır.
1354
da ona: "Böyle deme! Görmüyor musun ki, o Lâ ilahe iüe*Üâh (Muhammed Rasûlullah) diyor ve bununla Allah'ın rızâsını taleb ediyor" buyurdu. O söyleyen de: Allah ve Rasûlü en bilendir. Amma bize gelince, Allah'a yemîn ederiz ki, biz O'nun sevgisinin ve sözlerinin (yânî nasîhatlerinin) ancak münafıklara olduğunu görüyoruz, dedi. Rasûlullah da: "ġübhesiz Allah, Allah'ın rızâsını arayarak Lâ ilahe illellâh diyen kimseyi ateĢe haram etmiĢtir" buyurdu. Mahmûd Ģöyle demiĢtir: Ben bu kıssayı bir topluluğa söyledim. Ġçlerinde Rasülullah'ın'sahibi Ebû Eyyûb da vardı. Ebû Eyyûb'un vefat etmiĢ olduğu Rûm diyârındaki bu gazvede, Muâviye'nin oğ!u Yezîd onların üzerinde kumandan bulunuyordu 1859[19]. Ebû
1859[19] Bu, hicretin ellinci yılında veya biraz sonra Kostantîniyye'yi fethetmek üzere çıkılan gazvedir. Bu seferde Kostantîniyye'ye ulaştılar ve muhasara ettiler, Ebû Eyyûb orada vefat etti: Muâviye'nin devlet başkanlığı zamanında Kostantîniyye'ye karşı ilk gaza edeceklere Peygamber lisânıyle va'dedilmiş olan büyük ecri almak için, Muâviye'nin oğlu Yezîd'in kumandasında sevkedilen ilk müslümân ordusuna katılmış, Kayser'in şehrine gâzî olarak gelmiş, burada hastalanarak vefat etmiş ve sûrun dibine gömülmüştür. el-Ikdu'l-Ferîd sahibi Endelüslü tbn Abdi Rabbih (246-328), Utbî'den (ve-fâtı:228) rivâyeten şöyle diyor: İslâm ordusu Halîç'e vardığı vakit Ebû Eyyûb ağırlaştı. Yezîd onu ziyarete gelip: Bir dileğin var mı? diye
1355
Eyyûb, benim sözümü reddetti ve: Vallahi Rasülullah'ın senin söylediğini söylemiĢ olduğunu zannetmem, dedi. Bu söz bana çok ağır geldi. Ve: Eğer Allah bana selâmet verir de, bu gazvemden salimen dönersem ve Itbân ibn Mâlik'i kendi kavminin mescidinde hâlâ hayâtta bulursam, bu hadîsi kendisine tekrar sormaklığım üzerimde Allah hakkı olsun demeğe baĢladım. Nihayet Bizans seferinden döndüm. Hacc yâhud umre niyetiyle ihrama girdim. Sonra yürüdüm ve Medine'ye geldim. Salim oğulları yurduna vardım. Baktım ki Itbân gözleri görmez, çok yaĢlı bir ihtiyar; hâlâ kavmine namaz kıldırıyor. Namazdan selâm verince ben de ona selâm verdim ve benim kim olduğumu kendisine haber verdim. Akabinde ona bu hadîsi sordum. Bunun üzerine Itbân bana bu hadîsi, ilk defa tahdîs ettiği gibi tekrar tahdîs etti.
sordu. O da cevaben: Sizin dünyânızın bana hiç lüzumu yok. Lâkin beni elinden geldiği kadar düşman diyarı içinde ileriye doğru götürüp defn et. Zîrâ Rasûlullah (S)'tan işittim: "Kostantîniyye sûrunun dibinde sâlih bir kimse defn olunacaktır" buyurdu. Umarım ki, o kimse ben olayım, dedi. Vefat ettiğinde Yezîd, kefenlenmesinİ emretti. Serîri üzerine konduktan sonra da müfrezelerini çıkarıp ve serîri kuşa-darak harb ede ede ileriye sürdü... (Tecrîd Ter., I, 114117'de uzun tafsilât vardır).
1356
9- Evde Nafile Namazı Kılmak Babı
13-....... Bize Vuheyb ibn Hâlid, Eyyûb esSahtiyânî'derı ve Ubeydillah'tan; onlar da Nâfi'den; o da Ġbn Umer(R)'den tahdîs etti. Ġbnu Umer (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S): "Namazınızdan bir kısmını ev/erinizde kılınız ve evlerinizi kabirler edinmeyiniz" buyurdu. Bu hadîsi, Eyyûb'dan rivayet etmekte Abdulvahhâb es-Sakafî, Vuheyb'e mutâbaat etti 1860[20].
1860[20] Bu mutâbaati Müslim: "Ev/erinizde namaz kılınız; onları kabirler edinmeyiniz" lâfzıyle, Muhammed ibn Musennâ'dan mevsûlen rivayet etmiştir. Müslim'in Câbir ibn Abdillah'tan bir rivayeti de şöyledir: Peygamber: "Evlerinizde namaz kılınız. Herhangi biriniz farz namazını gittiği mescidde kıldığı zaman, kendi evine de namazdan bir nasîb ayırsın" buyurdu. Bu nasîb, farzların dışındaki her nafileyi şâmildir. Birçok sahâbîden rivayet olunan metindeki hadîsin ikinci fıkrasında: "Evlerinizi namazdan boş bırakıp, onları kabre çevirmeyiniz" buyurulmuşîur. Bu hadîsten ve bu ma'nâdaki diğer hadîslerden, evlerde kılınan nafilenin mescidde kılman nafileden efdal olduğu anlaşılmıştır. Bu hadîs, gündüz ve gece nafilelerini mescidde kılmayı müstehâb gören seleften bâzılarına karşı hüccettir.
1357
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle 1861[1]
21-KİTÂBU FADLİ'S-SALÂTİ FÎ MESCİDİ MEKKE VE'L-MEDÎNE (Mekke ve Medine Mescidlerinde Namaz Kılmanın Fazileti Kitabı)
1- Mekke ve Medine Mescidlerinde Namaz Kılmanın Fazileti Babı 1862[2]
1-.......Bana Abdulmelik ibn Umeyr (225), Kazaa'dan haber verdi. O: Ben Ebû Saîd Hudrî'den dört Ģey iĢittim, demiĢtir. Ebû Saîd de: Ben (bu dört
1861[1] es-Sagânî nüshasında "Besmele", buradaki gibi bâbdan Öncedir. Bu, Yünînî'-de sahihtir denilmiş olduğundan, Ebû Zerr'e âiddir. Miftâhu Kunûzi's-Sünne'de bu bölüm ayrı bir kitâb gibi rakamlanmış ve 20. Kitâb olarak gösterilmiştir. 1862[2] Babın hadîsinde Mekke ve Medine mescidleriyle beraber Kudüs Mescidi de zikr edilmiş iken, Buhârî'nin bu bâb başlığında yalnız Mekke ve Medine mescidleri-ni söyleyip, Kudüs Mescidi'ni söylememesi, biraz sonra Kudüs Mescidi için ayrıca bir bâb açacağındandır
1358
Ģeyi) Peygamber (S)'den iĢittim demiĢtir 1863[3]: (Kazaa dedi ki:) Ebû Saîd, Peygamber'in maiyyetinde oniki gazvede hazır bulunmuĢtur. H bize Alî ibnu'l-Medînî tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'lMüseyyeb'den; o da Ebû Hu-reyre'den tahdîs etti 1864[4]. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "(Ġbâdet için) Ģu üç mescidden baĢkasına yolculuk edilmez: elMescidu 'l-Harem, Mescidu'r-Rasûl ve Mescidu'lAksâ" 1865[5]
1863[3] Buhârf, hadîsi burada kısaca rivayet etmiştir. Bu dört şeyin sayılması "Beytu'I-Makdis Mescidi bâbı"ndaki hadîste gelecektir 1864[4] Burada verilen iki sened, gelecek metne âid değildir. Çünkü Ebû Saîd hadîsi, yukarıda geçtiği gibi sâdece dört şeyi şâmildir. Ebû Hureyre'nin bu hadîsi ise yalnız sefer üzerinedir. 1865[5] Hadîsteki "Şeddu'r-rihâl", deveye yük bağlamak demektir, ve seferden kinayedir. "Lâ" nefiy edatıdır, nehiy ma'nâsınadır. Nehiyden nefye sapmanın inceliğini Aynî şöyle bildiriyor: Bu beyân üslûbunda, üç mescid ziyaretine, dinleyiciyi en belîğ surette teş-vîk ve bunlardan başka mescidlere sefer etmekten de en latîf bir şekilde men: ve sakındırma vardır {Umdetu'l-Kaarî, III, 681). Üç mescidin Öbürlerine üstünlüğü, hadîsin sarahatinin gereği bulunduğundan, bu konuda âlimlerin ittifakı vardır. Buhârî'nin hadîsi sevkediş başlığı da bunu nâtıktır. Binâenaleyh tafsile ihtiyâç yoktur. Yalnız bu üç mescidin kendi aralarındaki derece farkları vardır ki, bu da âlimler cumhuruna göre hadîsteki tertîb veçhile Harem Mescidi, mescidlerin en efdalıdır. Bunu ta'kîben Medine Mescidi gelir. Aksa Mescidi de, Medîne Mescidi'ni ta'kîb eder.
1359
2-.......Bize Mâlik (179), Zeyd ibn Rebâh (13i) ile Ubeydullah ibnEbî!Abdillah el-Agarr'dan bunların ikisi de Ebû Abdillah Süleyman el-Agarr'dan o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi. Peygamber (S): "Benim Ģu (Medîne) Mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke'deki) Harem Mescidi müstesna olmak üzere, baĢka mescid-lerde kılınan bin namazdan hayırlıdır" buyurdu 1866[6].
Gelecek olan 2 rakamlı hadîste Medîne Mescidi'nin Harem Mescidi'nden başka mescidlere üstünlüğü bulunduğunu bildirmektedir. Üç mescidin diğerlerine üstünlük sebebi: Her üçünün Peygamberler eliyle kurulmuş olmalarıdır. Bununla beraber Harem Mescidi, bütün müslümânların kıblesidir. Peygamber'in Mescidi, takva üzerine kuru!muştur(et-Tevbe:iO8). Aksa Mescidi de geçmiş ümmetlerin kıblesidir. Harem Mescidi'ne uzaklığından dolayı el-Mescidu'1-Aksâ (= En Uzak Mescid) denilmiştir {Umdetu'l-Kaarî, III, 682). 1866[6] Bu fazilet farkını değişik sayılarda gösteren hadîsler de vardır: Ebû Saîd Hudrî şöyle demiştir: Bir kerre Rasûlullah (S), birisi ile vedâlaştı, sonra da ona: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ozât: Beytu'l-Makdis'e gitmek istiyorum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Harem Mescidi müstesna olmak üzere, başka mescidlerde kılınan yüz namazdan efdaldtr" buyurdu. (Bunu Ebû Ya'Iâ el-Mevsılî rivayet etti ve isnadını sahîhtir dedi.) Ebû Zerr şöyle demiştir: Biz, Rasûlullah'm huzurunda: Bunların hangisi efdaldir; Rasûlullah'm Mescidi mi yoksa Beytu'l-Makdis mi?
1360
2- Kuba Mescidi Babı
3-.......Bize Eyyüb es-Sahtiyânî, Nâfi'den tahdîs etti (ki o Ģöyle demiĢtir): Ġbn Umer (R) duhâ (yânî kuĢluk) vakti namaz kılmazdı, yalnız Ģu iki gündeki hâli bundan müstesnadır: Biri Mekke'ye geldiği gündür; çünkü Ġbn Umer Mekke'ye kuĢluk vakti gelir, akabinde Beyt'i tavaf eder, sonra da Ġbrahim Makaamı'nın arka tarafında iki rek'at namaz kılardı. Diğeri de Kubâ Mescidi'ne geldiği gündür; çünkü Ġbn Umer, her cumartesi günü Kubâ Mescidi'ne ziyarete gelirdi. Mescide girince, oradan namaz kılmadan çıkmayı çirkin görürdü de, nihayet mescidde namaz kılardı. Nâfi' dedi ki: Ve Ġbn Umer, Rasûlullah (S)'ın (cumartesi günleri) bu Kubâ Mescidi'ni binekli
diye müzâkere etmiştik. Rasûlullah (S): "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Beytu'l-Makdis Mescidi'nde kılınan dört yüz namazdan efdaldir. Benim mescidim ne güzel namaz kılınacak yerdir!" buyurdu (Taberânî, el-Evsat). İmâm Ahmed ile tbn Mâce'nin rivayetinde veda eden kimsenin ismi verilmiştir. Metindeki hadîsin sarih ifâdesinden, Medine'deki Peygamber Mescidi'nin Aksa Mescidi'ne üstünlüğü anlaşılır.
1361
veyâhud yaya olarak ziyaret eder olduğunu tahdîs ederdi. Nâfi1 Ģöyle dedi: Ve yine Ġbn Umer, ben Nâfi'e Ģöyle eler idi: Ben dostlarımın nasıl ziyaret ettiklerini gördüm ise, ben de o suretle ziyaret ederim. Ve ben gece veya gündüzden herhangi bir saat içinde namaz kılan bir kimseyi, namaz kılmaktan men' etmem. ġu kadar ki, onlar (namaz için) güneĢin doğuĢ ve batıĢ vakitlerini seçmesinler 1867[7].
1867[7] Bu hadîs, Kubâ Köyü'nün, Kubâ Mesddi'nin ve o mescidde kılınan namazın fazîletine delâlet etmektedir. Kubâ Mescidi hicret sırasında Peygamber tarafından kurulmuş ve Kur'ân'da (et-Tevbe: 108)-râcih olan bir kavle göre- Takva Mescidi diye zikredilmiştir. Peygamber hicrette Küba'ya geldi. Oradaki Amr ibn Avf oğullan arasında Kulsum ibn Hedm'in evinde dört beş gün konuk oldu. İşte bu konukluk sırasında Kulsum'un hurmalarını kuruttuğu yerde bu mescidi kurdu. Kubâ Mescidi'nin İnşâsı zamanı, beşer târihinde benzeri görülmeyen bir içtimaî, siyâsî ve dînî hâdisenin gerçekleşme başlangıcı oldu. Bu mes'ûd ve mev'ûd gâ-yeyî en yakından sezen Peygamber, İslâm Âlemi'nin ilk mescidi olmak şerefini kazanan bu binanın inşâsında sür'atli davrandı ve Taberânî'nin rivayetine göre kendisi de bir işçi gibi çalıştı. Kubâ, Medîne'nin güneyinde, üç mil kadar uzaklıkta bir köydür. Mu 'cemu 7-Buldân'da Küba'nın Mekke'ye gidilirken sol tarafa tesadüf ettiği ve Takva Mescidi'nin burada bulunduğunu bildiriyor ki, bu hadîslerde sözü edilen Kubâ Mes-cidi'dir. Bu mescid, Kur'ân'da anılmıştır (et-Tevbe: 108)
1362
3- Her Cumartesi Günü Kuba Mescidi'ne Gelen Kimse Babı
4-.......Bize Abdulazîz ibnu Müslim, Abdullah ibn Dînâr'dan tahdîs etti. Ġbnu Umer (R): Peygamber (S) her cumartesi günü yürüyerek yâhud binekli olarak Kubâ Mescidi'ne gelirdi, demiĢtir. Abdullah ibn Umer bizzat kendisi de böyle yapardı 1868[8].
4- Kuba Mescidi'ne Yürüyerek Veya Binerek Gitmek Babı
5-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bana Nâfi', Ġbn Umer'den tahdîs etti. Ġbn Umer (R): Peygamber (S) Küba'ya bazen binekli, bazen de yaya gelirdi, demiĢtir. 1868[8] Bu Kubâ Mescidi ziyaretinin cumartesi günü yapılma sebebi, şöyle îzâh edilmiştir: Kubâ halkı cumua günleri cumua namazı için Medine'ye gelirlerdi. İslâm'ın bu ilk mescidi, cumua günleri garîb kalırdı. Ahde vefayı, eski hukuka saygıyı îmân eserinden sayan Peygamber, cumartesi günleri orayı ziyaretle, ora halkının gönüllerini hoş eder ve cumua günkü garibliğini telâfi eylerdi, denilmiştir. Bazen binekli, bazen yaya gitmesi ise, bunlardan hangisi kolay gelirse o şekilde giderdi demektir
1363
îbn Numeyr Ģunu ziyâde etmiĢtir: Dedi ki: Bize Ubeydullah, Nâfi'den tahdîs etti. "Ve Peygamber Kubâ Mescidi'nde iki rek'at namaz kılardı" 1869[9].
5- Peygamberin Kabri İle Minberi Arasındaki Sahanın Fazileti Babı 1870[10]
6-.......Bize Mâlik, Abdullah ibnEbîBekr'den; oda Abbâdibn Temîm'den; o da Abdullah ibn Zeyd elMâzinî (R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Evimle minberim arasındaki saha, cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmuĢtur 1871[11].
1869[9] Buhârî arka arkaya getirdiği bu bâblarda hem hadîsin senedinin birkaç tane olduğunu, hem de farklı hükümlerin delili olduğunu göstermiş oluyor. Abdullah ibn Numeyr'in ziyâdesini Müslim ile Ebû Ya'Iâ mevsûlen rivayet etmişlerdir. 1870[10] Bu bâbdakİ hadîsin bâzı rivayet yollarında "Beytî( = Evim)" lâfzı yerine "Kab-rî( = Kabrim)" lâfzı gelmiştir. İşte Buhârî, bu başlıkta o rivayete işaret etmiştir. Peygamber'in dünyâ hayâtında sakin olduğu Hz. Âişe hücresine gömüldüğünden, dünyâdaki evi ile ebedî merkadı mahall i'tibâriyle birdir. Her iki ta'bîr arasında ilgilendiği şey i'tibâriyle ittihâd vardır. Fakat "Beytî" rivayeti sahihtir. 1871[11] Alimlerden çoğu bu hadîsin zahirine bakarak, Peygamber'imizin pâk ravzası-nm aynen olduğu gibi cennete nakledileceğine kaail olmuşlardır. Bâzıları da Peygamber'in evi ile
1364
7-.......Ubeydullah Ģöyle demiĢtir: Bana Hubeyb ibn Abdirrahmân, Hafs ibn Âsım'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Benim evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Ve minberim de havzım üzerindedir" buyurmuĢtur 1872[12].
6- Beytu'l-Makdis Mescidi Babı
minberi arasındaki bu sahada ibâdet etmek, ibâdet eden kimseyi cennete ulaştırmaya sebeb olur ma'nâsı kasdolunabilir demişlerdir. Binâenaleyh hadîs, Peygamber'in kabrini ziyarete, mescidinde ve bilhassa kabri ile minberi v. arasındaki mübarek ravzada namaz kılmayı teşvik ve tergîbi ihtiva etmektedir. Bunun bir teşbîh olması ve teşbîh edatının mahzûf bulunması da muhte-r. mildir: "Kabr; ins, cinn ve melekler tarafından dâima ziyaret edilmekte bulun--i ması sebebiyle bu mübarek arz parçası cennet gibidir" demek olur. Ravzanın yüzölçümü: Ravzamn yânî Peygamber'in kabri ile minberin arası on metre eninde ve yirmi metre uzunluğunda olup, yüzölçümü ikiyüz metrekareye ulaşır. 1872[12] Hadîste minberin, üstünde konulmuş bulunduğu haber verilen havz, Kevser Hav-zı'dır. "Minberim, havzım üzerindedir"cümlesi hakkında Kaadî Iyâz şöyle demiştir: Âlimlerden çoğu bu fıkrayı da zahirine hami ederek, minberi Cenabı Hakk aynen Peygamber'in havzı üzerine İade buyurur, demişlerdir. Bu cümleden açıkça anlaşılan ma'nâ da budur. Bâzı alimler de Peygamber'in havzı üzerinde bir minber bulunduğunu ifâdedir, demişlerdir.
1365
8-....... Bize ġu'be, Abdulmelik ibn Umeyr'den tahdîs etti. O Ģöyle demiĢtir: Ben, Ziyâd'ın himayesinde olan Kazaa'dan iĢittim, o Ģöyle dedi: Ben Ebû Saîd Hudrî'den iĢittim; o, Peygamber(S)'den dört Ģey tahdîs ediyordu ki, bu dört Ģey hem beni hayrete düĢürdü, hem de sevindirdi. Peygamber (S) Ģöyle buyurmuĢtur: (("• EĢi veya bir mahremi kendisiyle beraber bulunmayan kadın, iki günlük mesafeye sefer etmesin. b- Ramazân bayramının ilk günü ile Kurbân bayramının dört gününden ibaret olan Ramazân ve Kurbân bayramı günlerinde oruç tutmak yoktur. c- îki namazdan sonra da namaz yoktur: Biri sabah namazından sonra güneĢ doğup yükselinceye kadar, s öbürü ikindi namazından sonra güneĢ batıncaya kadar. d- Namaz kılmak için Ģu üç mescidden baĢka hiçbir mescide sefer edilmez: Harem Mescidi, Aksa Mescidi ve benim mescidim" 1873[13].
1873[13] Bu hadîsin son fıkrası, 1 rakamlı hadîste geçtiği için orada bâzı açıklamalar verilmişti. Burada şunu ilâve edelim: "Câhiliyet devrinde câhil kavimler kendilerince ta'zîme lâyık görülen yerleri ziyaret için yükler bağlayarak bu ziyaret ettikleri makaamlarla teberrük kas-dederlerdi. Bu ise Allah'tan başka bir fânîye ibâdete zerîâ" ve vesiledir; dînin şeâirini tahrîftir. Peygamber (S) dînin
1366
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
22-EBVÂBU'L-AMEL FÎ'S-SALÂT (Namaz Ġçinde Amel Bâbları) 1874[1]
1- Namaz İşinden (ve Namazı Takviye Etmek Üzere) Olduğu Takdirde Namaz İçinde Elle Yardım İsteme Babı
Ve Ġbn Abbâs: Ġnsan, namazı içinde kendi bedeninden istediği herhangi bir organı ile yardım isteyebilir (yânî
şeâirinden olmayan bu nevi' ziyaretlerin, dînin şeâirine karışmaması için bu kapıyı kapamıştır. Buna göre hakk olan velî--lerden herhangi bir velînin ibâdet yerini ve kabrini ziyaret için, Turu Sînâ için sefer ihtiyar etmek kamilen nehyedilmiş olmakta musâvîdir; Allah en bilendir" (Şâh Veliyyullah Dihlevî, Huccetu'ltâhi'l-Bâliğa, I, 153). 1874[1] Bâzı Buhârî nüshalarında hâsseten es-Sağânî nüshasında böyle ' 'Besmele' 'Ii bir büyük başlıkla gelmiştir. Miftâhu Kunûzi's-Sünne'dc de bu, ayrı bir kitâb halindedir.
1367
organını kullanabilir) demiĢtir 1875[2]. Ebû Ġshâk Amr ibn Abdillah da namazı içinde kendi baĢlığını eliyle koyup kaldırmıĢtır1876[3] Alî ibn Ebî Tâlib de namazda sağ elinin avuç içini sol kolunun bileği ile eli arasındaki eklem üzerine (yahud ayaktaki aynı eklem üzerine) koymuĢ ve namazda cildi kaĢımakta ve elbiseyi düzeltmekte be s yoktur, demiĢtir 1877[4].
1875[2] Babın hadîsinde Peygamber, İbn Abbâs'ı namaz içinde sol yanından sağ yanına eliyle geçirmiştir. Namaz içinde böyle el ile yardım istemek caiz olunca, buna kıyâsen bedeninden istediği herhangi bir organıyle yardım istemesi caiz olur. 1876[3] Ebû İshâk, Amr ibn Abdillah es-Sebîî'dir. Kûfe'de yetişen büyük tabiî fakîhi-dir; otuz sekiz sahâbtden rivayeti vardır. 126 hicret yılında 96 yaşında vefat etmiştir. Ebû Hanîfe'nin üstâdlarından sayılmıştır {Umdetu'l-Kaarî, III, 697). 1877[4] Alî ibn Ebî Tâlib'in bu fiilini, Buhârî'nin üstâdlarından olan Müslim ibn İbrâ-hîm, Abdusselâm ibn Ebî Hâzım'dan; o.da Gazvân ibn Cerîr'den; o da babasından böyle tahrîc etmiştir. Bunu İbn EbîŞeybe de tahrîc etmiştir (Fethu'l-Bârî). Bu ta'lîktekİ "rusğ" kelimesi hakkında şu bilgi verilmiştir: râ'nın dammı ve sîn'in sükûnuyle ve iki damma İle hayvan kısmının tırnağıyle ellerinin ve ayaklarının İncikleri kavuştuğu yerin arasında olan mev-zıa denir ki, hurda ve bukağılık ta'bîr olunur. Bir kavle göre insanda zikredilen şekilde bileğe, kezâlik ayakta incikle tabanın kavuştuğu yerde olan oynak yerine denir ki, eldeki bileğin yerindedir. Cem'i "j-C-jî" ve " m*L*'j " gelir, ve her hayvanın dahi zikredilen yerine "rusğ" denir. "â^'": râ'nın dammıyle " çL)\ " ma'nâsınadır ki, zikrolundu {Kaamûs
1368
1-.......Bize Mâlik, Mahrame ibn Süleyman'dan; o da Ġbn Abbâs'ın himayesinde bulunan Kurayb'den haber verdi. Kurayb de Mah-rame'yeîbn Abbâs(R)'tan Ģöyle haber verdi: îbn Abbâs, bir gece mü'minlerin anası olan Meymûne'nin yanında kalmıĢ. Meymüne, Ġbn Abbâs'm teyzesidir. Ġbn Abbâs Ģöyle dedi: Ben (baĢımı) yastığın enine koyarak uzandım. Rasûlullah ile ehli de baĢlarını yastığın boyuna koyarak uzandılar. Rasülullah uyudu. Tâ gece yarıyı bulduğu, yâhud biraz evvelce, yâhud biraz sonraya kadar. Sonra Rasülullah uyandı. Akabinde oturdu ve eliyle yüzünden Uykuyu sildi. Ondan sonra Âlu Ġmrân Sûresi'nin son on âyetini okudu. Sonra kalktı ve asılı duran küçük bir kırbaya uzandı. O kırbadan güzelce bir abdest aldı. Sonra dikilip namaz kılmaya koyuldu. Abdullah ibn Abbâs dedi ki: Ben de kalktım ve O'nun yaptığı gibi yaptım. Sonra gittim ve O'nun (sol) yanına, namaza durdum. Rasülullah sağ elini baĢımın üzerine koydu ve sağ kulağımı eliyle tutup büküyordu 1878[5]. Ġki rek'at kıldı,
1878[5] Rasûlullah'ın onun sağ kulağını bükmesi, imâm yalnız olduğu
1369
sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at kıldı. Ondan sonra tek (rek'atlı bir namaz) kıldı. Sonra müezzin O'na (çağırmaya) gelinceye kadar yine uzandı. Sonra kalktı ve hafif iki rek'at namaz kıldı. Sonra da evinden çıkıp sabah namazını kıldırdı 1879[6].
zaman me'mû-mun sağ tarafta duracağını tenbîh içindi... "Abdest almayı hafîf yapmak bâ-bı"nda geçen hadîste İbn Abbâs: Beni yerimden çevirip sağ yanına geçirdi, demiştir. Buhârî, Rasûlullah'ın işte bu fiilinden, namaz kılanın, namazını düzeltip kuvvetlendirecek bir işi eliyle yapabileceği hükmünü çıkarmıştır. Çünkü musal-lîye namazı içinde başkasına âîd bir işte elini kullanması caiz olunca, ihtiyâç duyduğu zaman namazında kuvvetli olmak ve neşâtlanmak için kendi şahsiyle ilgili bir işte eliyle yardım etmesi, evlevİyetle caiz olur (Kastallânî). Buhârî bununla küçük amelin (ameli yesîrin) namaza mâni' olmayacağını isbât etmek istemiştir. 1879[6] Bu tek rek'atlı namaz bir rek'at mı, yoksa üç rek'at mı; ibarenin mantûkundan açıkça anlaşılamıyor. Onun için vitr namazını kimi bir niyetle üç, kimi ikinci rek'atta selâm ile ayırarak üç rek'at, kimi yalnız tek rek'at i'tibâr etmiştir. Buhârî bu hadîsi, bâzı küçük kelime farklanyle Sahfh'inin oniki yerinde, ayrı ayrı mes'elelere delîl yapmak üzere getirmiştir.
1370
2- Namaz İçinde Nehyedilen Kelam Babı 1880[7]
2-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Biz (Ġslâm'ın baĢlangıcında) Peygamber (S) namazda olduğu hâlde kendisine selâm verirdik; O da bize selâmla mukaabele ederdi. Biz HabeĢ Meliki olan NecâĢî'nin yanından döndüğümüz zaman (yine namazda iken) Peygamber'e selâm verdik, fakat bu defa Peygamber bize selâmla mukaabele etmedi. Ve: "ġübhesiz namaz içinde (Allah ile) büyük bir meĢguliyet vardır" buyurdu.
3-.......Bize Hüreym ibnu Sufyân, el-A'meĢ'ten; o
1880[7] Bu bâbdaki hadîsler, İslâm'ın başlangıcında namaz içinde bâzı hacetlerle kısaca söz söylemenin mübâh olduğunu isbât ediyor. İslâm'ın başlangıcında namazda kelâmın mübâh olup, sonradan haram kılındığı hususunda da fakîhlerin çoğu nun ittifakı vardır. Şu kadar var ki İmâm Mâlik, namazı ıslâh için namaz içinde kelâmı tecviz etmiştir. İmâm Şafiî de hatâen kelâm etmenin namazı bozmayacağına kaail olmuştur. Hanefîler ise böyle farklara lüzum görmemişler, namazda kelâm ister namazı ıslâh kasdiyle, ister sehven söylenmiş olsun namazı bozar demişlerdir. Namazla ilgisi olmayan konuşmaların harâmlığmda ve namazı bozacağında âlimler ittifak etmişlerdir.
1371
da Ġbrâhîm'den; o da Alkame'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (R)'danolmak üzere, bir önceki hadîs tarzında tahdîs etti.
4-.......Ebû Amr Ģöyle demiĢtir: Zeyd ibn Erkam bana Ģöyle dedi: Muhakkak biz, Peygamber zamanında namaz içinde iken kelâm ederdik. Bizim herhangi birimiz (yanındaki) arkadaĢına kendi hacetini söylerdi. En sonunda "Namazlara ve orta namazı muhafazaya devam edin. Tam huĢu' ve tâat ediciler olarak Allah için dîvân durun1' (ei-: 238) âyeti indi de, bize namazda susmak emrolundu 1881[8].
1881[8] Birincisindeki "Şübhesiz namaz içinde azametli bir meşguliyet vardır" fıkrası ile üçüncü hadîsteki "Bize susmak emrolundu" fıkrası bâb başlığına uygunluk yerleridir. Bunlar artık, namaz içinde, başlangıçta mevcûd olan genişlik ve serbestlik derecesinde söz söylemenin nehyedildiğini isbât eder. Bununla beraber İhtiyâç hâlinde namazı düzeltmek veya yanılmayı hatırlatmak için teşbih, hamd ve benzeri küçük cümlelerin söylenebileceği, bunun ardındaki ve başka hadîslerle sabittir.
1372
3- Namaz İçinde Erkeklerin "Slibhânallah" ve 'Elhamdu lillâh" Nevinden Sözlerinin Caiz Olacağı Babı
5-....... Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) Amr ibn Avf oğullan arasında sulh (yânî barıĢ) yapmak üzere (onların yurduna) çıktı. Namaz vakti de geldi. Bunun üzerine Bilâl, Ebû Bekr'e geldi ve: Peygamber ahkonuldu. Ġnsanlara imamlık eder misin? dedi. Ebû Bekr: Eğer isterseniz evet, dedi. Bu cevâb üzerine Bilâl namaza ikaamet etti. Ebû Bekr de öne geçip namazı kıldırmaya koyuldu. Bu esnada Peygamber safflar arasında yürüyerek, saffları yara yara geldi, nihayet birinci saf fa ulaĢıp dikeldi. Ġnsanlar tasfîh yapmaya baĢladılar. Sehl dedi ki: Tasfîh nedir bilir misiniz? Tasfîk'tır (yânî el çırpmaktır)1882[9].
1882[9] Cemâatin el çırpması, Peygamber'in geldiğini Ebû Bekr'e haber vermek içindi. Buna *' j^' - Tasfîh" yâhud " j^ = Tasfîk" denir. Bâzı lûgatçılara göre tasfîh, bir elin arkasını diğer elin avucuna vurup ses çıkarmaktır. Tasfîk ise, avuçları birbirine çarpmaktır. Namazda ihtiyâç sırasında bunu yapmak kadınlara mahsûstur. Bazılarınca sağ elin iki parmağını sol avucuna vurup ses çıkarmak diye ta'rîf edilmiştir.
1373
Ebû Bekr namazını kılarken baĢını çevirmezdi. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca baĢını çevirdi. Baktı ki Peygamber saf-fin içinde. Peygamber hemen ona "Yerinde dur" diye iĢaret etti. Ebû Bekr iki elini yukarıya kaldırdı da Allah'a hamd etti 1883[10]. Sonra geri geri Peygamber'in arkasına geçti. Peygamber ileriye geçip namazı kıldırdı 1884[11].
1883[10] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri burasıdır. Namaz içinde hamd olsun, tes-bîh olsun caizdir. İmâmın namaz fiillerinde yâhud kıraatte yanıldığını kendisine bildirmek için cemâatin tesbîh etmesi caiz olduğunda ittifak vardır. Bunun maadası hakkında fakîhler ayrı ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir 1884[11] Buhârî bu hadîsi Sahîh'inde ayrı ayrı başlıklara delîl olmak üzere bâzı sened ve lâfız farkları ile yedi yerde getirmiştir.
1374
4- Namaz İçinde Bazı Kimselerin İsimlerini Söyleyen Yahud Yine Namaz İçinde İken (Namazı Bozup Bozmayacağını) Bilmeyerek' Başkasına Selam Veren Kimse Babı 1885[12]
6-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Biz: Tahiyye namaz içindedir der, bir takım isimler söyler ve birbirimize selâm okurduk (yânî fulâna selâm olsun, fulâna selâm olsun derdik). O isimlere selâm ettiğimizi Rasûlullah (S) iĢitti de: Et-Tahiyyâtu îillâhi ve's-salâvâtu ve't-tayyibâtu. Es-Selâmu aleyhe eyyuhe fn-nebiyyu ve rahmetu 'ilâhi ve berekâtuhu. Es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdVllâhVssâlihîn. EĢhedu en lâ ilahe ille'llâhu ve eĢ-hedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu deyiniz. Çünkü sizler bu Ve ibâdiHlâhVs-sâlihîn ( = ve Allah'ın bütün 1885[12] Bu başlıkta Hamavî, Kuşmeyhenî ve Kerîme nüshalarında "muvâceheten" lâfzı sabit olmuştur. Ebû Zerr, Asîlî ve İbn Asâkir nüshalarında bu lâfız düşmüştür. Bâzı nüshalarda ismi fail vezni ile ve zamire muzâf haliyle " H^r j^ J* = Ona yönelici olmayarak" şeklinde gelmiştir. Bİz bu ihtilâftan dolayı başlık tercemesinde "muvacehe" kelimesini katmadık. Başlıktaki iki hükme de hadîste mutâbaat noktaları vardır.
1375
iyi kullarına selâm olsun) sözünü söylediğiniz zaman, muhakkak Allah 'in gökteki ve yerdeki her bir sâlih kuluna selâm vermiĢ olursunuz" buyurdu 1886[13].
5- El Çırpmak Kadınlara Mahsüstur Babı
7-.......Bize ez-Zuhrî, Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Tesbîh etmek erkeklere, el çırpmak kadınlara mahsûstur" buyurmuĢtur.
8-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S):. "Subhânallah demek erkeklere; el çırpmak (yâhud da sağ elin içini, sol elin üstüne vurup ses çıkartmak) kadınlara mahsûstur" buyurdu 1887[14].
1886[13] Bu Tahiyyât Duâsı'nm tercemesi, Teşehhüd babında verilmişti 1887[14] Hadîslerin bâb başlığına delâlet noktalan açıktır. Bunlar aynı hadîsin değişik sahâbîler tarafından rivayetidir. Birinci hadîste " jj-^= et-Tasfîk"; ikincisinde ise " «jJ-tJi = et-Tasfîh" lâ.fzıyle gelmiştir. Bu lâfızların aynı ma'nâya (yânî el çırpmak ma'nâsma) geldiği 5 rakamlı hadîsin haşiyesinde geçmişti. Bâzı lûgat-çtlara göre "Tasfîh", bir elin arkasını diğer elin avucuna vurup ses çıkarmaktır. Tasfîk ise, avuçları birbirine çarpmaktır. Bazılarınca sağ elin iki parmağını sol avucuna vurup ses çıkarmak diye ta'rîf edilmiştir.
1376
6- Namazı İçinde Yüzünü Yürüdüğü Tarafa Cevirmeksizin Geri Geri Giden Yahud Kendisine İnecek Bir İşten Dolayı Önüne Doğru İlerleyen Kimse Babı
Bu hadîsi Sehl ibn Sa'd, Peygamber(S)'den rivayet etmiĢtir 1888[15].
9-.......ez-Zuhrî Ģöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik Ģöyle haber verdi: Müslümanlar o pazartesi günü sabah namazı içinde bulundukları sırada ve Ebû Bekr onlara sabah namazını kıldırırken, Peygamber (S) birdenbire onlara göründü. ÂiĢe'nin odasının perdesini açmıĢ hâldeydi. Peygamber, saff saff dizilmiĢ (namaz kılmakta) olan sahâbî-lerine baktı ve tebessüm edip gülüyordu. Ebû Bekr, Rasûlullah namaza çıkmak istiyor zannederek (saffa girmek için) yüzünü kıbleden
1888[15] Buhârî Sehl ibn Sa'd'ın bu, namaz içinde geri geri ve ileriye doğru gidişi anlatan meşhur Minber Hadîsi'ni, Kitâbu's-Salât'ın evvellerinde ve Kitâbu'l-Cumua'da mevsûlen rivayet etmiştir. Bu hadîsten iki üç adımlık hafîf yürüyüşün namazı bozmayacağı ve öğretmek gibi bir maslahat için imâmın me'mûmlardan biraz yüksek bir yerde durması... caiz olduğu hükümleri çıkarılmıştır
1377
ayırmadan, iki topuğu üzerinde geri geri çekildi. Müslümanlar Peygam-ber'i gördükleri zaman, O'nu görmekle aĢırı derecede sevinerek namazları içinde fitneye düĢmelerini (yânı namazlarını bozmalarını) düĢündüler. Bu sırada Peygamber onlara eliyle "Namazınızı tamamlayın" diye iĢaret etti. Sonra içeriye girdi ve tuttuğu perdeyi salıverdi. ĠĢte Peygamber, bu gün vefat etti 1889[16].
7- Bab : Anası, Namaz Kılmakta Olan Evladını Çağırdığı Zaman? 1890[17]
10-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Bir kadın oğluna nida edip çağırdı. Oğlu bu esnada ibâdet yerinde (namazda) bulunuyordu. Anası: Yâ Cureyc! dedi. Cureyc: Yâ Allah! Anama icabet hakkı ile namazımı tamamlama hakkı birleĢti! dedi. Anası yine: Yâ Cureyc! dedi. 1889[16] Hadîsin bâb başlığına mutabakatı açıktır. 1890[17] Yânı namaz içinde iken ananın çağırmasına icabet vâcib olur mu, olmaz mı? Vâcib olursa namaz bâtıl olur mu, olmaz mı? Bu iki mes'elede görüş ayrılıkları vardır. îşte Buhârî, bundan dolayı izâ'nın cevâbını zikretmemiştir (Fethu'l-Bârî).
1378
Cureyc: Yâ Allah! Anam ve namazım! dedi. Anası yine: Yâ Cureyc! diye nida etti. Cureyc de yine: Yâ Allah! Anama cevâb mı vereyim, yoksa namazı mı tamamlayayım? dedi. Bu sefer anası: Yâ Allah! Cureyc fahiĢe kadınların yüzüne bakmadıkça ölmesin, diye ilendi. Cureyc'in savmıasına koyun güden çoban bir kadın sığınır dururdu. (O çoban kadın baĢka biri ile cinsî münâsebet etmiĢti.) Derken bir çocuk doğurdu. Kadına: Bu çocuk kimdendir? diye soruldu. Kadın: Cureyc'dendir, savmıa-sından indi (bu çocuğa beni hâmile yaptı), dedi. Bu haber Cureyc'e ulaĢınca: Çocuğunun bana âid olduğunu iddia etmekte olan bu kadın nerede? dedi. Sonra (kadınla çocuk getirildiğinde): Ey çocuk, senin baban kimdir? diye sordu. Küçük çocuk dile gelip: Koyun güden bir erkek çobandır, dedi" 1891[18].
1891[18] Hadîsde Cureyc'İn namaza devamla, anasına cevâb vermek arasında tereddüd ettiği; namazını bırakıp anasına İcabet etmek evlâ iken, namaza devam etmeyi üstün gördüğü, bu yüzden anasının ilericiyle bir iftiraya uğradığı, fakat Yüce Allah'ın onu bu musibetten kurtaracak duasına icabet ettiği sabit oluyor. Buhârî bu hadîsi Meryem Sûresi Tefsiri ile İsrail oğulları'nı Zikr bölümlerinde, daha uzun bir metin hâlinde getirmiştir. Oradaki açıklamalar daha fazla olacaktır.
1379
8- Namaz İçinde İken Çakıl Taşlarını El ile Dokunup (Gidermek) Babı
11-.......Bana Muaykîb (ibn Ebî Fâtıma) tahdîs etti ki, Peygamber (S), secde edeceği yerdeki toprağı eliyle düzelten bir kimsenin durumu hakkında: "Bir daha böyle toprak düzleyecek olursan elinle bir defa dokun" buyurmuĢtur 1892[19]
9- Namazda İken Üzerine Secde Etmek İçin Elbiseyi Yere Yaymak Babı
12-.......Enes ibn Mâlik (R) Ģöyle demiĢtir: Biz Peygamber (S) ile birlikte sıcağın Ģiddetinde namaz kılardık da, bâzılarımız sıcaktan yüzünü yere değdirmeye muktedir olamadığı zaman, büründüğü elbisenin bir ucunu secde yerine yayar ve üzerine secde 1892[19] Hadîsteki "racul" tağlîb olarak geldiğinden, çakıl taşlarına el ile dokunma ve toprak düzeltme cevazı erkek kadın herkes hakkında carîdir. Bir defaya mahsûs olmak üzere, secde ederken namaz kılana ezâ verecek çakılların gidebilmesinde; toprağın el ile düzeltilmesinde dînî bir mahzur yoktur.
1380
ederdi 1893[20].
10- Namaz İçinde İken Yapılmaları Caiz Olacak (Diğer) Ameller Babı
13-.......ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) namaz kılarken ben (karĢısında uyurdum da) ayaklarımı O'nun kıblesine uzatmıĢ bulunurdum. Peygamber secdeye vardığı zaman, eliyle beni dürterdi. Ben de ayaklarımı geriye çekerdim. O secdeden kalktığı za-mân, ben yine ayaklarımı uzatırdım 1894[21].
14-.......Bize ġu'be, Muhammed ibn Ziyâd'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir namaz kılmıĢ, Ģöyle buyurmuĢtur: "ġübhesiz Ģeytân
1893[20] Bu hadîs de, Buhârî'nin bâb başlığında işaret ettiği gibi, sıcağın ve soğuğun şiddetli zamanlarında, giyilen elbiseyi namazda iken yayıp üzerine secde etmenin cevazına delâlet etmektedir. 1894[21] Bu hadîs, bâb başlığındaki hususa, yânî namaz içinde iken yapılan küçük iş ve hareketlerin cevazına delâlet etmektedir. Bununla beraber erkek ile kadının birbirlerine el ile dokunmalarının abdesti bozmayacağına, ve uyuyan insana doğru namaz kılınabileceğine de açıkça delâlet etmektedir
1381
namazımı bozmak için benim karĢıma geldi ve bana hücum etti. Allah bana ona istediğimi yapma kuvveti verdi. Ben de onun boğazını sıktım. Ve yemin ederim ki, sabah olunca hepiniz ona bakasınız diye, onu bir direğe bağlamak istedim. Fakat Süleyman Peygamber'in (O'na selâm olsun): RdbbVğfir lî ve heb lî mulken lâ yenbağt li-ahadin min ba'dî inneke ente'lvehhâb (— Ey Rabb'ım, bana mağfiret et. Bana öyle bir mülk ver ki, o benden baĢka hiçbir kimseye lâyık olmasın. ġübhesiz Sen bütün murâd-ları ihsan edensin) (sâd: 35) demiĢ olduğunu hatırladım. Allah da onu köpek gibi kovdu" 1895[22] Nadr ibn ġumeyl, noktalı zâl ile "feza'attuhu" yânî onu boğdum Ģeklinde söyledi. Dâl ve Ģeddeli ayn ile "fede'attuhu" kelimesi ise Yüce Allah'ın: "Yevmeyuda'ûne... = Ö gün onlar cehennem ateĢine itilip kakılırlar'" (et-Tûr: 13) kavimdendir. "Yuda'ûne =
1895[22] Bu hadîs dahî Peygamber'in namaz içinde iken kendisine görünüp, namazını bozmak için hücum eden şeytânı yakalayıp def etmesi gibi fiilleri ile bâb başlığına delildir. Bâb başlığına uyan yeri "Onu def ettim" yâhud "Boğdum" ma'-nâsına olan ifâdelerdir. Çünkü bunlar küçük ameldir. Bundan, küçük amellerin namazı bozmayacağı hükmü çıkarılmıştır.
1382
Yudfa'ûne" yânî itilip kakılırlar ma'nâsmadır. Doğru olan "Fede^attuhu" Ģeklidir. ġu kadar var ki, ġu'be iĢte böyle ayn ve tâ harflerinin Ģeddesi ile söylemiĢtir 1896[23].
11-Bab: Musalli, Namazda İken Hayvanı Bağlı Bulunduğu Yerden Ansızın Çözülüp Boşansa (Ne Yapar)?
Ve Katâde: Namaz kılan bir kimse (hırsız tarafından) elbisesinin alındığını görse, namazı bırakıp o hırsızın
1896[23] İbn Şurneyl'den gelen bu ziyâde Buhârî'nin Ebû Zerr, Ebû'1Vakt, Asîlî ve İbn Asâkir nüshalarında yoktur. Bu ziyâde Kuşmeyhenî ile Kerîme nüshalarında sabittir (Fethu'l-Bârî). Buradaki kelimeler lûgatta şöyledir: Jj-Ojı : Darb vezninde, unf.ve şiddetle öte kakmak ma'nâsmadır, üçüncü bâbdandır... öj-jjı : Dâl'in fethi ve noktalı gayn'ın sükûnu ile öldürünceye kadar boğazını sıkıp boğmak ma'nâsınadır. Üçüncü bâbdandır. jjjjı : Zâl'in fethi ve hemzenin sükûnuyle pek şiddetle boğmak ma'nâsınadır. ^■ji\: Noktasız ayn ile oUü ma'nâsınadır, üçüncü bâbdandır. Ve şiddetle def eylemek ma'nâsmadır. İi}\: Dâl'in fethi ve ayn'in teşdîdiyle unf ve azar ile def eylemek ma'nâsmadır; birinci bâbdandır (Kaamûs Ter.).
1383
ardından gider, demiĢtir 1897[24].
15-.......Bize el-Ezrak ibnu Kays tahdîs edip Ģöyle dedi: Bizler el-Ahvâz mıntıkasında Harûriyye fırkası ile harb ediyorduk. Bu harb günlerinde ben, bir nehir kenarında (yâhud yamacı üzerinde) bulunuyordum 1898[25]. Baktım ki, birisi orada binek hayvanının gemi elinde olduğu hâlde namaz kılıyor. Namaz kılarken hayvan o zâtı çekiĢtirmeye; o da hayvanının ardından gitmeye baĢladı. Râvî ġu'be: Bu namaz kılan zât Ebû 1897[24] Katâde'nin bu sözünü Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiş ve: "Musallî kuyu kenarında bir çocuğu görür de, çocuğun kuyuya düşmesinden korkarsa namazını bozar, çocuğa koşar" dediğini de ziyâde etmiştir (Aynî ve Kastaliânî). 1898[25] Hadîsteki bu "j£ ^»'J? " terkibinde cüruf, cîm'in ve râ'nın dammı ile sel suyunun yardığı yere denir. Dilimizde "yar" ta'bîr olunur. jU Jj* sel suyunun oyup götürdüğü arz parçasıdır. Buna göre £ y-*'j>- nehir yan, demek olur. Bu kelime Kuşmeyhenî nüshasında noktasız hâ ile zabto-lunmuştur. Huruf ise cânib ma'nâsına olduğundan tercemede bu iki ma'nâya işaret edildi. Sarihler bunun, Duceyl nehri olduğunu bildirmişlerdir. el-Ahvâz, Basra ile Fars arasında dokuz kazaya denir ki, herbirinin husûsî ismi vardır; mecmûuna Ahvâz denir. Herbirine müfred olarak Hevz denilmez. Dokuz kaza şunlardır: Râmehurmuz, Asker Mukrim, Tuster, Cundisâbûr, Sûs, Şarak, Nehr Teyrî, Eydec, Menâzer (Kaamûs Ter.). Bütün Ahvâz, Umer'in ha-lîfeligi devrinde fetholunmuştur Ahvâz'daki Haricîler harbi Ebû'l-Abbâs Muberred'in Kâmilinde hicretin 60'ıncı yılında başlayıp, 65 yılında sona erdiği bildirilmiştir.
1384
Berze el-Eslemî(R)'dir, demiĢtir. ĠĢte Ebû Berze'nin namaz içindeki bu hâlini gören, Hâricîler'den bir adam: Yâ Allah, Ģu ihtiyara cezasını ver! diyordu. O ihtiyar (yânî Ebû Berze) namazı bitirince (o Haricîye karĢı) Ģöyle cevâb verdi: Ben senin sözünü iĢittim. Ve yine ben Rasûlullah ile beraber altı yâhud yedi yâhud sekiz gazvede bulundum. Ve Rasûlullah'ın (namazda ve diğer hususlarda insanlara dâima) kolaylaĢtırma gösterdiğine Ģâhid oldum. ġimdi benim bu hayvanın hareketine engel olmakhğım, onu baĢıboĢ bırakmaklığım-dan bana daha sevgilidir. Çünkü bırakılınca hayvan kendi yemliğine dönecek ve o takdirde bana meĢakkat ve zorluk olacaktır 1899[26].
1899[26] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Hayvanı onu çekiştirmeye, o da onun ardından gitmeye başladı" fıkrasıdır (Umdetu'l-Kaari, III, 721). Kastaliânî şöyle demiştir: Fakîhîer, devamlı çok yürüyüşün farz namazı bozacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Bunun için Ebû Berze hadîsinde bahsedilen yürüyüş, az yürüyüşe hamledilir. Amr ibn Merzûk'un rivayeti bunu te'yîd etmektedir. Amr ibn Merzûk rivayetinde: Ebû Berze atını tuttu, sonra namaz yerine arka arkaya yürüyüp geldi, şeklindedir. Bu da onun dönüşünün çok yürümekle olmadığını iş'âr eder. Bu bir küçük amel ve az yürüyüş idi. Kıbleye arka dönme de yoktu. Bu sebeble Ebû Berze bu fiilini namaza mâni' saymıyordu (frşâdu's-Sârî, II, 357).
1385
16-.......Urve Ģöyle demiĢtir: ÂiĢe (R) Ģöyle dedi: .GüneĢ tutuldu. Peygamber hemen namaza kalktı ve uzun bir sûre okudu. Sonra rükû' etti; rukû'u da uzattı. Sonra baĢını rukû'dan kaldırdı. Sonra diğer sûreye baĢladı. Sonra rukû'u yerine getirince, rukû'dan baĢını kaldırdı. Sonra secde etti. Sonra ikinci rek'atta da bu iki kıyam ve iki rukû'u yaptı. Sonra Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz bunlar, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman, sizden açılıncaya kadar namaz kılınız, Yemîn olsun ki, ben Ģu kusûf namazı kıldığım yerde bana va 'd olunan her Ģeyi görmüĢümdür. Hattâ namazda benim ileriye doğru gitmeye baĢladığımı gördüğünüz vakit de ben cennetten bir salkım üzüm almak istediğimi görmüĢümdür. Ve yine yemîn olsun ki, beni geriye çekilir gördüğünüz sırada ben cehennemi, bâzıst bâzısını kırıyor görmüĢümdür. Ve ben cehennemin içinde Amr ibn Lahuyy'ı da gördüm; iĢte o, putlar için hayvanları sâibe yapan (yânı salıveren) kimsedir" 1900[27].
1900[27] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, Peygamber'in bu kusûf
1386
12- Namaz İçinde İken Tükürük Çıkarmak ve Üfürmek Nevinden Caiz Olacak Şeyler Babı
Ve Abdullah ibn Amr'dan zikrolunur ki, Peygamber (S) bir kusûf namazında secdesi esnasında üfürmüĢtür 1901[28].
17-....... Bize Hammâd, Eyyûb*dan; o da Nâfi'den; o da Ġbn Umer(R)'den tahdîs etti ki (o Ģöyle
namazı içinde İken, bulunduğu yerden biraz ileriye gittiği, ve bir şey tutar gibi elini uzattığı sonra gerilediği fıkralarıdır. İşte BuKârî bütün bu hareketlerin namazı bozmadığını işaret etmiş oluyor. Hadîsin son fıkrasında Peygamber, sâibe hurafesini ilk îcâd edeni ve cehennemde gördüğünü haber vermektedir. Sevâib, sâibe'nin cem'İdir. Sâibe, adak yapılarak başıboş salıverilen ve bir daha hiçbir işte kullanılmayan devedir. Arablar Câhiliyyet devrinde bir hastanın sıhhatine kavuşması veyâhud bir yolcunun selâmetle dönmesi için deveyi adaklayıp işaret koyarak salıvermek âdetinde idiler. Artık sâibe deve, eceli ile ölünceye kadar istediği merada otlar, istediği sudan içerdi. Hiçbir kimse ona binmek, yük yüklemek hakkını hâiz değildi. Onu kullanmak Arablar'ca haram kılınmıştı. el-Mâide: 102. âyeti ile bu ve diğer hurafeler ve asılsız Câhiliyyet âdetleri redd ve haram kılınmıştır. 1901[28] Abdullah ibn Amr'in bu hadîsini Ebû Dâvûd mevsûlen rivayet etmiştir. Bâb altındaki hadîslerin bâb başlığına delâleti gayet açıktır.
1387
demiĢtir): Peygamber (S) mescidin kıblesinde bir tükürük gördü de bundan dolayı mescid ahâlîsine karĢı öfkelenip üzüldü ve Ģöyle buyurdu: "ġübhesiz Allah, herbiri-nizin yüzünün yöneldiği taraftadır. Binâenaleyh herhangi biriniz namaz içinde bulunduğu zaman sakın tükürmesin". Râvî: Yâhud "Balgam çıkarmasın" buyurdu, dedi. Sonra Rasûlullah indi de onu eliyle kazıdı. Ve tbn Umer: "Herhangi biriniz tükürmek zorunda kaldığı zaman, sol tarafına tükürsün" dedi.
18-.......Bize ġu'be tahdîs edip Ģöyle dedi: Ben Katâde'den iĢittim; o da Enes(R)'ten: Peygamber (S): (Mü'min) namaz içinde olduğu zaman Ģübhesiz o Rabb'ı ile munâcaat eder. Bunun için sakın önüne tükürmesin, sağ tarafına da tükürmesin. Fakat (zarurî durumda) sol tarafından sol ayağının altına (tükürebilir)" 1902[29]. 1902[29] Bu hadîsler zarurî hâlde tükürme hakkındaki hükme delâlet etmektedir. Buhâ-rî'nin Abdest Alma ve Namaz Kitâbları'nda Enes'ten rivayet ettiği hadîslerde Peygamber, tükürme âdabını gösterir. Enes şöyle demiştir: Peygamber (S) -namazda iken- elbisesinin içine tükürdü (yânî onu mendil gibi kullandı), demiştir.
1388
13- Namazı İçinde İken Erkeklerden Bilmeyerek El Çırpan Kimsenin Namazının Bozulmayacağı Babı
Bu konuda Sehl ibn Sa'd(R)'ın, Peygamber(S)'den hadîsi vardır 1903[30].
Bu son hadîsin Namaz Kitâbı'ndaki rivayeti şöyledir: Enes (R)'ten: O şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün kıblede tükürük buldu. Bu kendisine o kadar ağır geldi ki, üzüldüğü yüzünden besbelli oldu. Kalktı, eliyle onu kazıdı. Sonra: "Herbiriniz namazına durduğu zaman şübhesiz Rabb 'ı ile munâcât eder. Rabb 'ı kendisi ile kıblesi arasındadır. O hâlde, hiçbiriniz k'ıblesine karşı tükürmesin. Zarurî olduğunda ya sol tarafına, ya sol ayağının altına tükürsün " buyurdu. Sonra elbisesinin kenarından tuttu ve içine tükürüp dürerek "Yâhud İşte böyle yapsın" buyurdu. Tükürük, İbrâhîm Nahaî'den başkasına göre tâhir ise de, mescide, bilhassa kıble cihetine tükürmek edebe aykırı olduğu için nehyedilmiştir. Buhârî bu fiillerin bâzısının nehyedilmiş olduğunu, bâzısının da zaruret hâlinde caiz olup namazı bozmayacağını işaret etmek istemiştir. 1903[30] Setıl'in bu hadîsi "Subhânaltah, erkeklere.... el çırpmak kadınlara mahsûstur..." ibaresiyle daha evvel de geçmişti. Buhârî bununla iki bâb sonra gelecek olan hadîsi işaret etmektedir. Rasûlullah, bilmeyerek erkeklere mahsûs olan Subhâ-nallah ta'bîrini söylemeyip de kadınlara mahsûs olan el çırpmayı yaptıkları hâlde o namazın tekrar kılınmasını emretmemesi, bu fiilin namazı bozmadığına delîl oluyor.
1389
14- Bab : Namaz Kılan Kimseye "İleri Git" Yahud "Bekle" Denildiği Zaman, Bunda Be's Yoktur
19-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: (Bâzı) insanlar Peygamber (S) ile birlikte namaz kılardı. O halde ki, bunlar bellerindeki futalarım, küçük olduğu için (çocuklar ^gibi) boyunlarına bağlamıĢ olurlardı. Bu sebebden (cemâate gelen kadınlara): Erkekler doğrulup oturmadıkça baĢlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi 1904[31].
15- Bab : Musalli Namaz İçinde İken Selama Mukaabele Etmez
20-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber (S) namazda iken kendisine selâm
1904[31] İbn Hacer, bunu söyleyenin Bilâl Habeşî olması gâlib zann olduğunu ileri sürüyorsa da Ebû Dâvûd ile Beyhakî'nin Esma bintu Ebî Bekr'den olan rivayetlerinden, bunu söyleyenin bizzat Rasûlullah olduğu anlaşılıyor. Bâb başlığına uyan kısım, metindeki hadîsin son fıkrasındaki tavsiyedir.
1390
verir idim, O da bana mukaa-bele ederdi. (NecâĢî'nin yanından) dönüp geldiğimiz zaman (yine namazda iken) kendisine selâm verdim, fakat bu sefer selâmıma mukaabele etmedi (ve namazdan sonra): "ġübhesiz namaz içinde (Allah ile) azametli bir meĢguliyet vardır" buyurdu 1905[32].
21- Bize Ebû Ma'mer tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Abdulvâris tahdîs edip Ģöyle dedi: Bize Kesîr ibnu ġınzîr, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti. Câbir ibn Abdillah (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (Mus-ta'lık oğulları seferinde) beni kendisine âid bir ihtiyâca gönderdi. Ben gittim. Sonra o iĢi yerine getirerek geri döndüm ve kendisine selâm verdim. Fakat Rasûlullah selâmımı karĢılamadı. Bunun üzerine kalbimde öyle Ģiddetli bir hüzün meydana geldi ki, «nun mâhiyetini yalnız Allah bilir. Ġçimden de: Belki Rasûlullah bana 1905[32] Bu hadîs, bu bölümün "Namaz içinde iken kelâmın nehyedilmesi" unvanlı ikinci babında da geçmişti. Her iki hadîsin bâb başlığına delâletleri açıktır. Fakîhler bu hadîslerle namaz kılanın sözle mukaabele edemiyeceğinekaail olmuşlardır. Bâzıları işaretle mukaabele edilebileceğini ve bunun müstehâb olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hadîslerin sarîh hükmü, namaz kılana selâm vermenin kerâhatidir.
1391
danldı, bu iĢini ağır yaptığıma hükmetti, dedim. Sonra kendisine tekrar selâm verdim. Yine selâmıma mukaabele etmedi. Bu defa gönlümde birinci defakinden daha Ģiddetli bir hüzün meydana geldi. Sonra Rasülullah'a (üçüncü defa) selâm verdim. Bu kerre (namazdan çıkınca) selâmımı karĢıladı. Ve: "Beni, senin selâmına selâm ile mukaabele etmekten, yalnız benim namaz kılmakta bulunmaklığım men' etmiĢtir" buyurdu. Ve Rasûlullah bu sırada devesi üzerinde kıbleden baĢka cihete yönelmiĢ olarak yol alıyordu 1906[33].
16- Namaz İçinde İken Meydana Gelecek Herhangi Bir İşten Dolayı Elleri Yukarı Kaldırmak Babı
22-.......Sehl ibn Sa'd (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah'a, Kubâ'daki Amr ibn Avf oğullan arasında bir kavga meydana geldiği haberi ulaĢtı. Rasûlullah, sahâbîlerinden bir takım insanlarla, onların arasında 1906[33] Hadîsin son fıkrası, süvarinin kıbleden başka tarafa doğru gittiği sırada bineği üzerinde namaz kılmasının cevazına delildir.
1392
barıĢ yapmak üzere hemen yola çıktı 1907[34]. Rasûluilah orada alıkonuldu. Namaz vakti de geldi. Bilâl, Ebû Bekr'e geldi ve: Yâ Ebâ Bekr! Rasûlullah alıkonuldu, namaz vakti de geldi. Sen insanlara imamlık yapar mısın? dedi. Ebû Bekr: Peki, istersen kılalım, dedi. Bunun üzerine Bilâl namaza ikaamet etti. Ebû Bekr de öne geçip insanlara namaz kıldırmak için Allâhu Ekber deyip namaza baĢladı. Bu sırada Rasûlullah, safflar arasında yürüyerek, saffları yara yara geldi ve nihayet birinci saffta dikildi. Ġnsanlar tasfîha (yânî el çırpmaya) baĢladılar 1908[35]. Sehl: "Tasfîh", tasfîk; yânî el çırpmaktır, dedi. Sehl Ģöyle devam etti: Ebû Bekr, namazını kılarken baĢını çevirmezdi. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca baĢını çevirip baktı ve Rasûlullah'ı gördü ki, Rasûlullah ona iĢaret edip, insanlara namazı kıldırmasını emretmekte! Ebû Bekr hemen elini 1907[34] Amr ibn Avf oğullan Evs kabilesinden bir koldur. Bu hadîste de ifâde edildiği gibi, meskenleri Küba'da idi. Buhârî'nin başka bir rivayetinde: Kubâ halkı kavga etmişler, birbirine girip taş atmışlardı. Bu keyfiyyet Rasûlullah'a haber verildi. Rasûlullah: "Haydin gidelim de barıştıralım" buyurmuştur. 1908[35] Cemâatin el çırpması, Rasûlullah'ın gelmiş olduğunu Ebû Bekr'e haber etmek içindi
1393
kaldırıp (Rasû-lullah'ın kendisine olan bu emrinden dolayı) Allah'a hamd etti 1909[36]. Sonra Ebû Bekr geri geri çekilerek, Peygamber'in arkasına geçti ve saffta dikeldi. Rasûlullah da öne ilerleyip insanlara namazın bakıy-yesini kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü insanlardan tarafa döndürüp, Ģöyle buyurdu: "Ey insanlar! Size ne oluyordu ki, namaz içinde bir Ģey arız olduğu zaman el çırpmaya baĢladınız? El çırpmak, ancak kadınlara mahsûstur. Her kime namazı içinde iken bir Ģey arız olursa Suhhânallah desin". Bu sözlerden sonra Rasûlullah Ebû Bekr'e yöneldi ve: "Yâ Ebâ Bekri Sana namazı kıldır diye iĢaret ettiğimiz zaman seni insanlara namaz kıldırmandan men' eden nedir?" diye sordu. Ebû Bekr: "Ebû Kuhâfe oğlu için, Rasûlullah'in önünde durup namaz kıldırması lâyık olmaz" dedi.
1909[36] Hadîsin bâb başlığındaki hükme delîl olan yeri burasıdır. Daha evvel geçen diğer rivayette: "Ebû Bekr ikielini kaldırıp.... Allah'a hamd etti" şeklindedir. İşte bundan, namaz içinde herhangi bir sebebden dolayı hamd, duâ, zikr için bu kadarcık bir el hareketinin, eli yukarı kaldırmanın cevazı sabit oluyor.
1394
17- Namazda İken Elini Boş Böğrü Üzerine Koyma(nın Hükmü) Babı 1910[37]
23-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etmiĢtir. Ebû Hurey-re:
1910[37] Lûgatla ilgili açıklamalar: İnsanın ortasına denir ki, bel ta'bîr olunur... İftiâl vezninde ... ve kelâmı mu'cîz ve muhtasar kılmak ma'nâsı-nadır; gûyâ ki kelâma ortasından başlamış olur... Ve Kur'ân-i Kerîm'de secde âyetini tilâvet ederken, secde eylememek için secde âyetini terkedip geçmek ma'nâsına şer'î bir isti'mâldir. Bir kavle göre, secde eylemek için yalnız secde âyetini tilâvet eylemek ma'nâsmadır ki, ikisinde de şer'î nehy sâdır olmuştur... Ve ihtisar, eli böğür üzerine koymak ma'nâsmadır. Ve namazda sûrenin âhirinden hemen bir yâhud iki âyet okumak ma'nâsına şer'î bir hakikattir... Ve bir nesneden fuzûlî ve bîhûde olanı hazf ve izâle eylemek ma'nâsmadır... Ve yolun pek yakın olanına gitmek ma'nâsmadır. Ve bir nesneyi kökünü kazımak üzere kesmeyip, hemen bir mıkdârca kesmek ma'nâsınadır. •j-*^': Boş böğüre denir... Harkafe (omca kemiğinin başı) yânî yan başında olan kemik ile kısa eğenin arasına denir... (Kaamûs Ter.). İbn Esîr de en-Nihâye'sinde bu ma'nâları verdikten sonra şunu da ilâve etmiştir: Bir ma'nâda musallînin namazda elinde asâ tutup, ona dayanmasıdır ve hadîsteki nehy buna yöneliktir, demiştir. Tirmizî de, namaz kılan kimsenin elini böğrüne koymasıdır diye tefsir etmiştir ki, bu tefsir, İbn Ebî Şeybe'nin Musannafmda bu hadîsi Ebû Hureyre'-den rivayet eden Muhammed ibn Sîrîn'den nakledilmiştir. İhtisarın mühim bir tefsirini de Herevî Gartbeyn'inde şöyle bildirmiştir: İhtisar, namazda kıyamı, rukû'u, sucûdu kısaltmaktır. Hadîste böyle hafif teriîb namaz kılmaktan nehyedilmiştir, demiştir.
1395
Namazda iken eîi boĢ böğür üzerine koymak nehyedildi, demiĢtir. Ve HiĢâm ibn Hassan ile Ebû Hilâl Muhammed ibn Selîm, Ġbn Sîrin'den;o da Ebû Hureyre'den;o daPeygamber(S)'den olmak üzere söylediler 1911[38].
24-.......Bize Muhammed ibn ġîrîn, Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti. Ebû Hureyre: KiĢinin, elini boĢ böğrü üzerine koyarak namaz kılması nehyedildi, demiĢtir 1912[39].
18- Bab : İnsan Namaz İçinde İken Herhangi Bir Şeyi Düşünür
Ve Umer (R): Ben namazda iken ordumun mühimmatını hazırlar, tertîb ve tanzîm eylerim, demiĢtir 1913[40].
1911[38] Bunlardan birincisininkini Buhârî burada, ikincisininkini de Dârakutnî mevsû-len rivayet etmiştir. Bununla hadîs merfû' oluyor. 1912[39] Bu lügat ve ıstılah ma'nâlarmdan sonra, hadîsler hakkında daha fazla söz etmeye ihtiyâç yoktur. Bu ma'nâlardan tercih ettiğimize göre, hadîslerin bâb başlığına mutabakatları açıktır. 1913[40] Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe sahîh bir isnâdla mevsûlen
1396
25-.......Bana Ġbnu EbîMuleyke, Ukbe ibnu'lHâfis(R)'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ben Peygamber ile beraber ikindi namazını kıldım. Peygamber namazdan selâm verince, sür'atle kalktı; acele acele kadınlarından birinin yanına girdi. Sonra dıĢarı çıktı ve sür'atle gitmesinden dolayı cemâatin yüzlerindeki hayretlerini gördü de: "Ben namazda iken bizde biraz altın bulunduğunu hatırladım 1914[41]. Ve bizim yanımızda akĢama ulaĢmasım-yâhud Ģöyle dedi: Bizim yanımızda gece geçirmesini- istemedim de, onun taksim edilip dağıtılmasını emrettim" buyurdu 1915[42].
rivayet etmiştir. Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'inde ve başkalarında, Umer'in bu konuda daha başka ifâdeleri de vardır. Umer'in bu sözlerinden dolayı hiçbir sahâbînin inkârına ma'rûz kaldığına dâir hiçbir rivayet de yoktur. Demek ki mutlak hâtıralar ve düşünceler namazın hakikatine zarar vermiyormuş. 1914[41] Bu, namaz İçinde namaza âid olmayan bir şeyi düşünmekle, namazın bozulmayacağını gösterir. Bâb başlığına delil olan yer de burasıdır 1915[42] Bu hadîs, Ezân'ın Başlaması Kitâbı'nm "İnsanlara namaz kıldırıp da bir hacetini hatırlayan ve insanların omuzlarından aşan kimse bâbı"nda da geçmiş ve ilgili bâzı îzâhlar orada verilmiş idi.
1397
26-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle dedi: Rasûlullah (S) Ģöyie buyurdu: "Namaz için ezan okunduğu vakit Ģeytân, ezanı iĢitmemek için (yâhud ezan sesini duymayacak yere kadar; yâhud ezanı duymasın diye) yüzgeri edip (telâĢla) yellene yellene kaçar. Müezzin (ezam bitirip) sustuğu zaman, döner gelir. Namaz için ikaamet edilince, yine arkasını dönüp kaçar. îkaameti bitirip susunca yine dönüp gelir. Artık devamlı insanla bulunur da ona: Namazdan evvel hiç aklında olmayan Ģeyleri hatırla, der durur. Tâ insan kaç rek'at kıldığını bilmez oluncaya kadar" 1916[43] Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân: Sizden herhangi biriniz bunu yaptığı zaman oturur hâldeyken iki secde yapsın, dedi. Ve Ebû Seleme bunu Ebû Hureyre(R)'den iĢitmiĢtir 1917[44]. 1916[43] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, bu son tarafıdır. Nefsânî hâtıralar ve şeytanî vesveseler namazla ilgili şeyler değildir. Namaz kılarken hâtıralardan, vesveselerden âzâde kalabilen var mıdır? Belki vardır. Fakat şu muhakkak ki, ümmetin büyük bir kısmı namaz esnasında yabancı olan herşeyden gönlünü boşaltmaya muvaffak olamıyor!.. (Tecrîd Ter., I, 122-123). Buharı bu hadîsi Ezân'm Başlaması Kitâbı'nda da zikretmişti 1917[44] Ebû Seleme'nin bu hadîsi, Kitâbu's-Sehv'de gelecek olan bir hadîsin bir tarafıdır. Buradaki kısmın sonu, bunun mevkuf değil, merfû' olduğunu göstermektedir.
1398
27-.......Bana ibnu EbîZi'b, Saîd el-Makburî'den haber verdi. O Ģöyle demiĢtir: Ebû Hureyre Ģöyle dedi: Ġnsanlar, Ebû Hureyre Pey-gamber'den çok hadîs rivayet ediyor, deyip duruyorlardı. Bir adama kavuĢtum da ona: — Rasûlullah (S) dün gece yatsı namazında ne okudu? Diye sordum. O zât: :r — (Ne okuduğunu) bilmiyorum, dedi. Ben: — Sen o namazda hâzır bulunmadın mı? dedim 1918[45]. O: — Evet, bulundum, dedi 1919[46]. (Ebû Hureyre dedi ki:) — Lâkin ben Rasûlullah'ın o namazda Ģu ve Ģu 1918[45] Burası, bâzı nüshalarda soru hemzesiz " liip^' p = Sen onda tam bir huzurla hâzır bulunmadın (yânî fikrin başka şeylerle meşgul idi)" şeklindedir. 1919[46] O zât, namaz işinden başka şeylerle meşgul olmuş da Peygamber'in okuduğu sûreleri unutmuş gibidir
1399
süreleri okuduğunu bilmekteyim, dedi 1920[47].
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
23-EBVÂBU'S-SEHV (Unutup Yanılma ile Ġlgili Bâblar) 1921[1]
1920[47] Ebû Hureyre, fikrini namaz fiilleriyle meşgul edip iyice zabt ve sağlamca bildiğini ifâde etmiş oluyor. Bu hadîste Ebû Hureyre'nin zabtının şiddeti ve sağlamlığı, çok hadîs işitip, çok rivayet etmesi .... vardır. Kitâbu'l-İlm'de de Peygamber'den çok hadîs işitip bellemesini ve çok rivayette bulunmasını gayet güzel bir gerekçe ile savunması geçmişti. Buradaki hadîs, Buhârî'nin Müslim'den yalnız olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. 1921[1] el-Câmi'u's-Sahîh'in Avrupa baskısında ve ona göre yapılmış olan Miftâhu Kunüzi's-Sünne fihristinde burası ayrı bir kitâb halindedir.
1400
1- Musalli, Farzın İki Rek'atından, Oturmayarak Kalktığı Zaman Bu Yanılma Hakkında Gelen Hadis Babı 1922[2]
1-.......Abdullah ibn Buhayne (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) bize namazların birinden iki rek'at kıldırdı. Sonra (birinci teĢehhüd için) oturmadan ayağa kalktı. Cemâat de O'nunla beraber ayağa kalktı. Rasûlullah namazını tamamladığında biz selâm vermesini beklerken, selâm vermeden evvel Allâhu Ekber dedi ve oturduğu hâlde (yanılmadan dolayı) iki secde yaptı, sonra da selâm verdi 1923[3].
1922[2] Ebû Zerr nüshasında "bâb" sözü yoktur. Bu durum ise "Sehv hakkında gelen şeyler" fıkrasının "Kitâb", gerisinin "bâb" başlığı altında olmasını düşündürür. es-Sehv ve es-Suhv: Bir adamın kalbi başka yere gitmekle bir hususu gaflet edip unutmak ma'nâsmadır; birinci bâbdandır. Şârih der ki: Sehv, "fî" cerr harfi ile sılalanırsa (yanı fiil isme bu harf ile bağlanıp ulanırsa) bilmeyerek terk, ve "an" harfiyle sılalanırsa bilerek terk ma'nâsmadır... (Kaamûs Ter,). 1923[3] Bu hadîse göre, birinci teşehhüdün yeri olan ilk oturmanın terki üzerine, bu noksanın sehv secdesi ile telâfi edilmesi, birinci teşehhüdün farz olmadığına delîl sayılmıştır. Bu hadîsteki mes'elelerden biri de sehv secdesinin selâmdan evvel edilmiş olmasıdır. Bu mes'elede fakîhler üç fırkaya ayrılmışlardır: a. Yanılma secdesi mutlaka selâmdan evveldir; b. Yanılma secdesi eğer noksan dolayısiyle olursa selâmdan evvel, ziyâde sebebiyle olursa
1401
2-.......Abdullah ibnu Buhayne (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) öğle namazının ilk iki rek'atından sonra, aralarında oturmadan (üçüncü rek'ata) kalktı. Namazını edâ ettiği zaman iki secde yaptı. Sonra bu iki secdenin ardından selâm verdi 1924[4].
2- Bab : Musalli Dört Rek'atlı Farzı Beş Rek'at Kıldığı Zaman? 1925[5]
3-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) Ģöyle demiĢtir: (Bir defasında) Rasûlullah (S) öğle namazını beĢ rek'at kıldırdı. Kendisine: Namazda artırma mı yapıldı? diye
selâmdan sonradır; c. Yanılma secdesi mutlaka selâmdan sonradır... Yanılma secdesinin selâmdan evvel veya sonra yapılması hakkındaki ihtilâf, evleviyyet hususunda bir ihtilâftır. Namazın sıhhati ve bozulması ile hiç de alâkası yoktur. Bu noktayı Hidâye sahibi ile Nevevî tenbîh etmişlerdir 1924[4] Buhârî, sened ve metinde biraz farklı olan bu hadîsi, birinci hadîste yanılmalı kılman namazın öğle namazı olduğunu belgelemek için getirmiştir. Her iki hadîsin bâb başlığına delâletleri açıktır 1925[5] Buhârî bundan evvel geçen bâb hadîslerinde namaz fiillerindeki noksanın; burada ise namaz fiillerinde yapılan ziyâdenin hükmünü göstermek istemiştir.
1402
soruldu. Rasûlullah: "Bu nasıl suâldir?" buyurdu. Sonra sahâbî de: Namazı beĢ rek'at kıldırdınız, dedi. Bu cevâb üzerine Rasûlullah, selâm verdikten sonra (yanılmadan dolayı) iki defa secde etti 1926[6].
3- Bab : Namaz Kılan Kimse İki Rek'atta.Selam Verdiği Zaman; Yahud Üç Rek'atta Selam Verdiği Zaman Namaz Sacdesi Gibi veya Ondan Uzun İki Secde Yapar
4-.......Bizeġu'be, Sa'dibn Ġbrâhîm'den; odaEbû Seleme'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Bir defa Peygamber (S) bize öğle veya ikindi namazını kıldırıp iki rek'atta selâm verdi. Zu'I-Yedeyn isimli sahâbî hemen: Yâ Rasûlallah, namaz kısaldı mı? dedi. Peygamber, sahâbîlerinehitaben: "Zu'l
1926[6] Bu hadîs, Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâdeyi ihtiva ediyor: Peygamber (S): "Ben de sizin gibi bir insanım. Sizin unuttuğunuz gibi, ben de unutabilirim. Sizin biriniz namazda bir unutma yaptığı zaman, hemen iki secde ile secde etsin" buyurdu. Sonra Rasûlullah henüz oturduğu yerden yüzünü kıbleye çevirdi ve iki defa secde etti. Yine Müslim'in bir rivayetinde: Namazdan selâm verdikten ve bu suretle suâl ve cevâbdan sonra, Rasûlullah sehv İçin iki secde yaptı" ziyâdesi vardır
1403
Yedeyn'insöylemekte olduğu doğru mu?" diye sordu. Sahâbîler evet dediler. Bunun üzerine Peygamber, sonuncu iki rek'atı da kıldırdı, sonra (yanılmadan dolayı) iki secde yaptı 1927[7]. Sa'd ibn Ġbrâhîm Ģöyle dedi: Ben Urvetu'bnu'zZubeyr'i gördüm ki, o, akĢam namazından iki rek'at kıldırıp (yanılarak) selâm verdi ve konuĢtu. Sonra kalan rek'atı kıldırdı ve (yanılmaktan dolayı) iki secde yaptı. Ve: ĠĢte ben, Peygamber'in böyle yaptığını gördüm, dedi 1928[8].
4- İki Sehv Secdesinin Ardından Teşehhüd Okumayan Kimse Babı
Ve Enes ibn Mâlik ile Hasen el-Basrî, iki sehv secdesi akabinde, teĢehhüd okumaksızın selâm 1927[7] Hadîste yalnız iki rek'atta selâm vermekten başkası yok; sonra bunda üç rek'atta selâm vermek de yoktur. Bu takdirde, hadîs ile bâb başlığının son fıkraları arasında uygunluk yoktur denilirse, buna şöyle cevâb verilmiştir: Üç rek'atta selâm verme, Müslim'de İmrân ibn Husayn'dan gelmiştir; Buhârî ona işaret etmiş gibidir. "Namaz secdesi gibi yâhud daha uzun iki secde yapar" fıkrası da, bundan sonra gelecek babın hadîsinde gelmiştir. 1928[8] Sa'd ibn tbrâhîm'in bu hadîsini İbn Ebî Şeybe, Gunder'den; o da Şu'be'den tarikiyle mevsûlen rivayet etmiştir.
1404
vermiĢlerdir 1929[9]. Katâde de: Sehv secdesi yapan teĢehhüd okumaz» demiĢtir 1930[10].
5-.......Muhammed ibn Sîrîn'den; o daEbû Hureyre(R)'den Ģöyle haber verdi: Rasûlullah (S) iki rek'attan ayrıldı. Zu'1-Yedeyn ona: Yâ Rasûlallah, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu? dedi. RasûlulIah: "Zu'l-Yedeyn doğru mu söyledi?"buyurdu. Ġnsanlar: Evet, doğru söyledi, dediler. Bu cevâb üzerine RasûluUah kalktı ve sonuncu rek'-atı da kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her zamanki sucûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra baĢını kaldırdı 1931[11].
1929[9] Enes ile Hasen el-Basrî'nin bu fiillerini, İbn Ebî Şeybe, Katâde tarîkinden mevsûlen rivayet etmiştir. 1930[10] Katâde'nin bu "Teşehhüd etmez" sözü, Buhârî nüshalarında bu şekilde "lâ" nefî harfiyle gelmiştir. Bu menfî şekil, Katâde'nin, Enes ile Hasen'den rivayet ettiği fiile uygundur. Binâenaleyh, Katâde bu hususta onlara uymuştur. İbn Hacer, Abdurrazzâk'ın, Ma'mer'den bu fiili "lâ"sız olarak rivayet ettiğini ve Buhârî nushalarındaki "lâ"nm zâid olabileceğim savunmuştur. Aynî ise, İbn Hacer'in görüşünü doğru bulmamıştır (Umdetu'l-Kaari, III, 746 1931[11] Hadîsin bab başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîsin
1405
6-.......Seleme Ģöyle demiĢtir: Ben, Muhammed ibn Sîrîn'e: Sehv secdelerinde teĢehhüd var mıdır? dedim. Ġbn ġîrîn: Ebû Hureyre hadîsinde teĢehhüd yoktur, dedi 1932[12].
5- Sehvin İki Secdesinde Allâhu Ekber Diyen Kimse Babı 1933[13]
7-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Peygamber (S) öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. Muhammed ibn ġîrîn; Zan-nımın çoğu ikindi
buradaki rivayetinde RasûluHah'ın teşehhüd okuduğu zikredilmemiştir (Umdetu'l-KaarT). 1932[12] Bu hadîsin de başlığa uygunluğu açıktır. Ebû Nuaym'ın eZMus/a/ircc'ındaki rivayette, İbn Şîrîn: Ben bu hususta Ebû Hureyre'den birşey bellemedim; fakat teşehhüd okumak bana daha sevimlidir, demiştir. Teşehhüd okumak, onun gayrisinin hadîsinde gelmiştir: Ebû Davud'un İm-rân ibn Husayn'dan rivayet ettiği hadîs bu cümledendir. Şöyle ki: Peygamber onlara namaz kıldırdı, yanıldı ve iki secde yaptı, sonra teşehhüd etti, sonra selâm verdi. Bunu Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve İbn Hıbbân da tahrîc etmişlerdir (Umdetu'l-Kaarî). 1933[13] Yânî namazında unutan kimsenin, iki yanılma secdesinde tekbîr alacağı görüşünde olan. Âlimler topluluğu sucûd tekbîri ile yetinme üzerindedirler. Hadîslerin çoğu da buna şehâdet etmektedir (Aynî).
1406
namazı olmasıdır, demiĢtir.- Peygamber, iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm verdi. Ondan sonra mescidin önündeki bir tahta parçasına doğru kalktı, elini onun üzerine koydu. O cemâatin içinde Ebû Bekr ve Umer de vardı. Bu ikisi Peygamber'le kelâm etmekten heybet duyup çekindiler. Ġnsanların acele edenleri çıktılar da (kendi kendilerine): Namaz kısaldı mı? (yâhud: Namaz kısaldı), dediler. Yine o cemâatin içinde Peygamber'in Zu'l-Yedeyn ismini vermekte olduğu bir zât da vardı. O zât: (Yâ Rasûlallah!) Unuttun mu, yoksa namaz mı kısaldı? dedi. Peygamber: "Unutmadım da, kısal-madı da" buyurdu. O zât: Evet, unuttuğun muhakkak, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki rek'at kıldırdı. Sonra selâm yerdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her vakitki sucûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra baĢını kaldırıp tekbîr aldı. Sonra baĢını yere koydu. Sonra tekbîr alıp yine (ilk) sucûdu gibi yâhud daha uzun bir secde yaptı. Sonra baĢım kaldırıp tekbîr aldı 1934[14].
1934[14] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, son cümlelerdir. Ve bu delâlet apaçaktır.
1407
8-.......Bizeel-Leys, Ġbn ġihâb'dan; o da Abdu'IMuttalib oğulları'nın yeminli dostu olan Ġbnu Buhayne oğlu Abdullah el-Esdî(62)'den 1935[15] tahdîs etti ki (o Ģöyle demiĢtir): Rasûlullah (S) öğle namazını kıldırdığı sırada, üzerinde teĢehhüde oturmak vazifesi varken (oturmayıp üçüncü rek'ata) kalktı. Namazını tamamladığı zaman iki defa secde yaptı. ġöyle ki: Oturduğu hâlde, selâm vermeden evvel herbir secdede tekbîr aldı,Unuttuğu oturmanın yerine Peygamber'le beraber bu iki secdeyi insanlar da yaptılar 1936[16]. Ġki sehv secdesinde tekbîr getirmek hakmdaki bu hadîsi Ġbn ġihâb'dan rivayet etmekte, Ġbnu Cureyc, el-Leys ibn Sa'd'a mutâbaat eylemiĢtir 1937[17].
1935[15] Bu zâtın nisbeti el-Ezdî'dİr; bazen buradaki gibi zâl, sîn'e tebdîl edilerek el-Esdî şeklinde de söylenir (Kastallânî). 1936[16] Bu hadîsin de bâb başlığına uygunluğu "Herbir secdede tekbîr alırdı" ifadesidir. Bu hadîsin biraz farklıca bir rivayeti yakında geçmişti. 1937[17] Bu mutâbaatı Adurrazzâk mevsûlen rivayet etmiştir.
1408
6- Bab: Musalli Kaç Rek'at; Üç Rek'at Mı Yahud Dört Rek'at Mı Kıldığını Bilmediği Zaman, Oturduğu Halde İki Kerre Secde Eder .
9-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurdu: "Namaza nida edildiği vakit Ģeytân ezanı iĢitmemek için yüz-geri edip yeltene yellene kaçar. Ezan bitirildiği zaman gelir. Namaz için ikaamet edilince yine yüzgeri edip kaçar. Ġkaamet okumak biti-rilince yine gelir, insan ile kalbi arasına sokulur 1938[18]. Fulan Ģeyi hatırla, fulan Ģeyi hatırla diyerek (namazdan evvel insanın) hiç de aklında olmayan Ģeyleri hatırlatır durur. Nihayet insan kaç rek'at kıldığını bilemez olur. ĠĢte herhangi biriniz kaç rek'at; üç rek'at mı, yoksa dört rek'at mı kıldığını bilmediği zaman, oturur hâlde iki kerre secde
1938[18] İnsan ile nefsi yâhud kalbi bir şey olduğu hâlde, burada araya girmekten mak-sad, son derece yakınlığı misâllendirmedir. "Kan, beden içinde nasıl akarsa, insanın içinde de şeytân öyle cereyan eder" mealindeki hadîs gibi, yakınlık temsilidir. Namaza edilen niyete ve namazda iken kalbin Hakk tarafına yönelmeşine vesvese ile mâni' olur demektir
1409
etsin"1939[19].
7- Farz Namazda ve Nafile Namazda Yanılmak Babı
Ve jbn Abbâs (R) vitr namazını kıldıktan sonra iki kerre secde etmiĢtir 1940[20].
10-.......Ebû Hureyre (R) Ģöyle haber verdi: Rasûlullah (S) Ģöyle buyurmuĢtur: "Herhangi biriniz kalkıp namaza durduğu zaman Ģeytân gelir ve namazını karıĢtırır. Nihayet o kimse kaç rek'at kıldığını bilemez. Sizden herhangi biriniz bu karıĢıklığı hissettiği zaman oturur ya- ziyette iken iki kerre secde
1939[19] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, son cümleleridir 1940[20] ibn Abbâs'ın bu fiilini tbn Ebî Şeybe, sahîh bir isnâd ile Ebû'lÂliye'deiı mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bu başlık ile farz namazda ve nafile namazda yanılma meydana geldiği zaman, yanılma secdelerinin yapılıp yapılmayacağı hükmünü belirlemek İstemiştir. İbn Abbâs'ın vitr namazında yanılma secdesi yaptığının sabit olması, bu secdelerin farz namazda olduğu gibi nafile namazlarda da yapılacağını gösterir. Bu hususta farz ile nafile arasında bir fark olmadığını göstermiştir.
1410
etsin " 1941[21].
8- Bab: İnsan Namaz Kılmakta İken Kendisine Söz Söylendiği ve Onun da Bu Kelamı İşitip Eli ile İşaret Ettiği Zaman (Hüküm Nasıl Olur)?
11-.......(Ġbn Abbâs'ın kölesi Kureyb Ģöyle demiĢtir:) Ġbn Abbâs, Mısver ibn Mahrame ve Abdurrahmân ibn Ezher -Allah onlardan razı olsun- ben Kureyb'i, ÂiĢe'ye gönderdiler de: Hepimizden ÂiĢe'ye selâm söyle ve ona ikindinin farzından sonraki iki rek'at nafile namazın hükmünden sor; ve ona: "Bu namazı senin kılmakta olduğundan haberdâr olduğumuzu, hâlbuki Peygamber(S)'in bu iki rek'at namazdan sahâbîleri men' ettiği haberinin bize ulaĢtığını" söyle dediler.
1941[21] Hadîsteki Peygamber emri, kılınan namazın farz veya nafile olduğunu kayıdia-maksızm, mutlak namaz ta'bîriyle geldiği için, farza da, nafileye de şumûlü olduğundan bâb başına delîl yapılmıştır, yânî kılınan namâ2 ister farz, ister nafile olsun; yanılma vukua geldiği takdirde sehv için iki kerre secde yapılacağına de- lâlet etmektedir.
1411
Ve Ġbn Abbâs (ilâve olarak): Ben, Umer ibn Hattâb ile beraber halktan böyle iki rek'at namaz kılan insanları döverdim, demiĢti. Kureyb dedi ki: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim ve beni gönderenlerin benimle yolladıkları haberi kendisine tebliğ ettim. ÂiĢe bana cevaben: Sen bu mes'eleyi Ümmü Seleme'ye sor, dedi. Ben de yanından çıktım ve o üç zâta gelip, ÂiĢe'nin cevâbını onlara haber verdim. Onlar beni ÂiĢe'ye gönderdikleri gibi, bu defa da Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ümmü Seleme (R) Ģöyle dedi: Ben, Peygamber(S)'den, halkı ikindiden sonraki bu namazdan nehyederken iĢittim. Sonra bir kerre de Peygamber'i, ikindi namazını kıldığı sırada iki rek'at namaz daha kılarken gördüm. ġöyle ki: Rasûlullah benim odama girmiĢti. Fakat -o sırada yanımda Ensâr'dan, Haram oğullarından bir takım kadın konuklar bulunuyordu. Rasûlullah namaz kılmağa baĢladı. O'nun böyle ikindinin akabinde benim yanıma girmesinden sonra namaz kıldığını görünce kendisine bir kız gönderdim ve kıza: Rasûlullah'in yanında dur:"Yâ Rasûlallah! Sana Ümmü Seleme,Ģu iki rek'at
1412
namazdan nehyettiğini iĢittim, hâlbuki Ģimdi seni onları kılıyorsun görüyorum" diye soruyor de! Eğer Rasûlullah (namazda bulunduğuna) eliyle iĢaret ederse, yanından geri çekil, dedim. Kız bu emrimi yerine getirdi. Ve hakîkaten Rasûlullah eliyle iĢaret etti; kız da O'ndan geri çekildi1942[22]. Rasûlullah namazdan ayrılınca bana hitaben: ''Ey Ebâ Ümeyye kızı! Ġkindi namazından sonra kıldığım iki rek'at.namazdan sormuĢtun. Bunun sebebi Ģudur: Bana Abdu "l-Kays kabilesinden bir takım insanlar gelmiĢti. Bunlar, Ģu öğle namazından sonraki iki rek'at (nâfile) namazdan beni meĢgul edip alıkoymuĢlardı. ĠĢte kıldığım iki rek'at namaz, öğlenin
1942[22] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri, Peygamber'İn namazda iken kızın söylediği sözleri işitip dinlemesi ve sonra eliyle işaret ederek namazda bulunduğunu bildirmesidir. Bu hadîsten, namaz kılan kimsenin başkasının sözünü dinleyip anlamasının cevazı ve bunun namaza zarar vermemesi; namaz kılanın eliyle ve hafif fiillerden sayılacak herhangi bir fiil-ve hareket ile işaret etmesinin namazı bozmayacağı; her âlimin kendisinden daha yüksek âlime mes'eleyi iyice anlamak için müracaat etmesinin miistehâblığı; vâhid haberinin ve kadın haberinin kabulü; mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'nin müstesna zekâ ve fetâneti ve suâl hususunda gösterdiği ince rûhluluğu, sonra dîn işine alâka ve ihtimam gösterme derecesi... gibi birçok hükümler çıkarılmıştır. Bu hadîs, Bühârî'nin Mağâzî Kitâbı'nda da gelecektir.
1413
o iki rek'at son sünnettidir" buyurdu.
9- Namaz Kılmakta Olan Kimsenin, Namaz İçinde İken İşaret Yapması Babı
Bu konudaki hadîsi Kureyb, Ümmü Seleme(R)'den; o da Peygamber(S)'den söylemiĢtir1943[23].
12-.......Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R) Ģöyle demiĢtir: Bir defasında Rasûlullah'a Amr ibn Avf oğullan arasında bir kavga meydana geldiği haberi ulaĢmıĢtı. Rasûlullah hemen beraberindeki bir takım insanlar içinde olarak, onların arasında barıĢ yapmak üzere yola çıktı. Bu esnada namaz vakti de olmuĢtu. Bilâl, Ebû Bekr'e geldi de: Yâ Ebâ Bekr! ġübhesiz Rasûlullah gittiği yerde alıkonulmuĢtur. Namaz vakti de olmuĢtur. Sen insanlara imamlık yapar mısın? dedi. Ebû Bekr: Peki, istersen kılalım, dedi. Akabinde Bilâl namaz için ikaa-met etti. Ebû Bekr de öne geçip tekbîr alarak 1943[23] Bu ta'lîkte haber verilen Kureyb hadîsi, bundan önceki 8. babın 11. hadîsi olarak geçmişti.
1414
insanlara namaz kıldırmaya baĢladı. Ġnsanlar henüz namazda iken Rasûlullah safflar içinde yürüyerek geldi, nihayet saffta dikeldi. Ġnsanlar el çırpmaya baĢladılar. Ebû Bekr, namazını kılarken baĢını çevirip bakmazdı. Arkasındaki cemâat el çırpmayı çoğaltınca, baĢını çevirip baktı ki, Rasûlullah kendisine iĢaret etmekte ve namazı kıldırmasını emir buyurmaktadır. Ebû Bekr hemen iki elini kaldırıp Allah'a hamd etti, sonra geri geri giderek Rasûlullah'ın arkasına çekildi, saffın içinde durdu. Rasûlullah da öne geçip insanlara namazı kıldırdı. Rasûlullah namazdan çıkınca yüzünü insanlara yöneltti de Ģöyle buyurdu: "Ey insanlar! Size ne oluyordu ki, namaz içinde iken size bir Ģey arız olduğu zaman el çırpmaya baĢladınız? El çırpmak ancak kadınlara mahsûstur. Sizden her kime namazı içinde iken herhangi bir Ģey arız olursa Subhânallah desin. ġu muhakkak ki, o Subhânal-lah dediği zaman, onu iĢiten kimse muhakkak yüzünü çevirip bakacaktır. Yâ Ebâ Bekr, sana iĢaret ettiğim zaman, insanlara namaz kıldırmaktan seni men' eden nedir?" diye sordu. Ebû Bekr de: EbûKuhâ-fe oğlu için,
1415
Rasûhıilah'ın önünde durup namaz kıldırması lâyık olmaz, dedi 1944[24].
13-.......Esmâbintu EbîBekr Ģöyle demiĢtir: Ben ÂiĢe'nin yanına girdim; o dikilmiĢ namaz kılmakta idi. Ġnsanlar da hep dikilmiĢ namaz kılıyorlardı. Ben, insanların hâli nedir? diye sordum. ÂiĢe (güneĢ tutulduğunu anlatmak için) baĢı ile gökyüzüne doğru iĢaret etti. Ben yine: Bu bir âyet (yânı insanlara bir azâb alâmeti) mi? dedim. ÂiĢe baĢıyle evet diye iĢaret etti 1945[25].
14-....... ÂiĢe (R) Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde evinde oturarak namaz kıldıydı. Arkasında da bir takım insanlar ayakta namaz kıldılar. Rasûlullah onlara (namaz içinde iken eliyle)
1944[24] Hadîsin bâb başlığına delâlet eden kısmı bu "Rasûlullah kendisine işaret etmekte ve namazı kıldırmasını emir buyurmaktadır" fıkrasıdir. Hadîse âid diğer açıklamalar daha evvel geçtiği yerde verilmişti. 1945[25] Esmâ'nın bu hadîsinin bâb başlığına delîl olan noktaları da, son kısmındaki iki suâl ve onları Âişc'nin başıyle işaret ederek cevâblamasıdır Bu hadîs dahî İlim Kitabı ile Güneş Tutulması Kitâbı'nda geçmişti.
1416