Hz. Peygamber(s.a.s) İslam’ı tebliğe başladıktan, açıkça akrabalarına ve herkese ilan ettikten sonra birçok kişiden eziyet veren, inciten davranış ve tepkiler görmüştür. Ancak hiçbirisinin yaptığı öz amcasının yaptığı kadar onu rahatsız etmemiştir. Hiçbirinin yaptığı işkence ve zulümler İslam’a girişlere engel olmamıştır. Fakat dünyaya şaşı bakan adamın faaliyetleri insanların İslam’la tanışmalarına ya engel olmuş ya da onların iman etmelerini geciktirmiştir.
Ebû Leheb Kimdir?
Ebû Leheb
Rasulullah’ın(s.a.s) amcasıdır. Gerçek adı Abdüluzza b. Abdulmuttalib’dir.Abdu’l Uzza,“Uzza’nın kulu” manasına gelmektedir. Abdülmuttalib, ona güzelliğinden dolayı parladığı ve öfkelendiğinde yanakları kızardığı için ona Ebû Leheb künyesini takmıştır. Oğlu Utbe’den dolayı Ebû Utbe lakabı da vardı.
Abduluzza, Abdülmuttalib’in, Lübna bint Hacir adlı eşinden dünyaya gelmiştir ve annesinin tek çocuğudur. Doğum tarihi, çocukluğu ve gençliğiyle ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Onun hakkında sahip olduğumuz bilgiler Hz. Peygamberimizle olan münasebetleri ve İslam’a karşı aldığı tavırlarla alakalıdır.
Şaşı gözlü, yumru yüzlü ve şişman bir adamdı. Ebû Leheb,ticaretle uğraştığından maddî durumu iyi ve Mekke’nin zenginlerinden olan biriydi. Şam bölgesine ticarî seferler yapardı. Topluma yön veren Mele’ gurubunun içindeydi ve itibar sahibiydi.

Harb b.Ümeyye’nin kızı, Ebû Süfyân’ın kız kardeşi ve esas adı Avraolan Ümmü Cemil ile evlenmiştir. Ebu Leheb’in bu evliliğinden Utbe, Uteybe, Muattib adlı erkek çocukları; Durre, Halide ve Azze adında da kız çocukları olmuştur. Üç kızı da Mekke’nin fethinde Müslüman olmuştur. Dolayısıyla sahabîdirler.
Oğulları Utbe ve Muattib Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber’in davetine icabet ederek Müslüman olmuşlar, Huneyn Seferine de katılmışlardır. Hatta bu seferde, Hz Peygamber’in yanında sebatla kalan Müslümanlardan olmuşlardır. Uteybe ise müşrik olarak ölmüştür.
Ebû Leheb’in Hz. Peygamber ile Olan ilişkisi
Ebû Leheb, Hz. Peygamber’in doğumundan üç veya yedi gün sonra kölesi Süveybe’yi onu emzirmesi için görevlendirmiştir. Hz. Peygamber risaletini ilan edene kadar Rasûl-i Ekrem’le olan ilişkileri çok da kötü değildi. Ebû Leheb’in, yeğeninin iki kızını gelin almak istemesinden arada belli bir düzeyde ilişkinin olduğunu anlayabiliriz. Hz. Rukıyyeile Utbe’yi ve Hz. Ümmü Gülsûm ile de Uteybe’yi nişanlamıştı.
Hz. Peygamber’le amcası kapı komşusuydu. Rasûlullah’ınMekke’deki evi Ebû Leheb ile Ukbe b. Ebî Muayt’ın evinin arasında bulunuyordu.

Ebû Leheb’in Karakteri
Ebu Leheb’in ihtirasları ve menfaatlerini koruma kaygısı zamanla din düşmanlığına dönüşmüştür. O zayıfları acımasızca ezmiş ve zalimleşmiştir. Ebû Leheb kendisini büyüklük kompleksinden kurtaramamış, cahiliye devri geleneklerine sıkı sıkıya bağlı asabiyet ruhu taşıyan ve menfi sıfatları kendinde toplamış bir kişiliktir. Onun sahip olduğu karakter özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1- O iradesini hep kötüye ve kötülük yapmaya kullandı. Allah Rasûlü’nün geçeceği yollara sırf O(s.a.s) zahmet çeksin, eziyet görsün diye dikenler serpti ve Kâbe’ye giden yollarda ateşler yaktı. Yani Ebû Leheb kötülükten haz alan bir adamdı.
2- Ebû Leheb inat bir insandı. Ebû Cehil onun hakkında “Sakın bunu kızdırmayın. Eğer öbür tarafa geçerse bir daha onu kimse döndüremez.” derdi.
3- Kendisinin ayrıcalıklı olduğunu düşünür insanların ve hatta Allah’ın ona bu şekilde davranmasını isterdi. Ebû Talib’in vefatının ardından kız kardeşlerinin baskısıyla Peygamberimizi korumaya niyetlenen EbûLeheb, Rasûlullah’a: “Eğer dinini kabul edersem benim için ne var?” diye sorduğunda Peygamberimiz: “Diğer iman edenlere ne varsa senin için de o var.” buyurmuştu. Ebû Leheb: “Benim için bir ayrıcalık yok mu?” dediğinde Efendimiz: “Başka ne istiyorsun?” diye sormuştu. EbûLeheb şöyle karşılık vermişti: “Beni başkaları ile eşit kılan dine yazıklar olsun!”
4- Başkalarının acılarından zevk alırdı.Ebû Leheb’in kötülüğü o kadar ileriydi ki, Rasulullah’ın oğlu Kasım’dan sonra Abdullah da vefat ettiğinde, yeğenini teselli edeceği yerde bayram yapmıştı. Koşarak Kureyş reislerinin yanına gitmiş ve onlara Hz. Muhammed’in (s.a) köksüz kaldığını müjdelemişti.
5- Düşmanlıkta sınır tanımıyordu. Boykot 3 sene devam etti. Bu sırada Benî Haşim ve Benî Muttalib aç kalmışlardı. Yiyecek almak için Mekke’ye gelen ticarî kafilelere yaklaştıklarında Ebû Leheb kafiledekilere şöyle derdi: “Bunlardan çok yüksek fiyat talep edin ki o malı alamasınlar. Zararınızı ben karşılarım.” Bu nedenle tüccarlar çok yüksek fiyat istiyorlardı. Ebû Talib mahallesinde mahsur kalanlar ihtiyaçlarını alamıyorlar ve aç kalan çoluk çocuklarına elleri boş dönüyorlardı. Daha sonra Ebû Leheb o tüccarlardan, normal piyasa fiyatı ile bütün mallarını satın alıyordu.
6- Şeref, onur ve haysiyet yoksunuydu.Hep kendini düşünen bir karaktere sahipti. Başkalarına yardım elini uzatmazdı. Hattâ kendi aile fertleri arasından kendisine gelip yardım isteyen muhtaçlara bile yardım etmezdi.
Pek çok İslam düşmanı olmasına rağmen, sadece Ebû Leheb’in adı geçmektedir. Niçin Kur’an Ebû Leheb’i seçti ve neden biz ona her okuduğumuzda beddua ediyoruz? Ne yaptı da adı kıyamete kadar kötü ve lanetlenmiş olarak anılacak?
Diğer müşrikler Peygambere ve Müslümanlara yaptıkları fiili işkencelerle ön plana çıkmışken amcasının tavrı hepsinden daha zarar verici olmuştur. Ebû Leheb kırbaçla, silahla, yaralayarak eziyet etmemiştir. O, Rasûlullah’ı ilk kabul etmesi gerekenlerden iken ilk ve en şiddetli karşı koyanlardan olmuştur. Hâlbuki yeğeninin bütün hayatını ve faziletlerini en iyi bilen kimselerdendi. Belki diğerleri gibi inananlara azap etmemiştir. Ancak İslam ve Peygamber aleyhinde sürekli konuşarak, çeşitli yöntemlerle kamuoyu oluşturarak, inkârını her mekân ve zamanda ilan ederek insanları etkilemiştir. Hz. Peygamber’in konuşmasını dinleyen birçok kişi İslam’a meylederken Ebû Leheb’in faaliyetleri sonucunda Peygamberimizden uzaklaşmıştır. Ebû Leheb’in diğerlerine nazaran daha etkili olmasında öz amca oluşunun etkisi vardır. Amcanın insanlar gözünde önemli bir yeri vardır, değerlendirmeleri ve sözleri mutlaka dikkate alınır. Hele bir de bu toplum Arap toplumuysa… İşkenceden dolayı dininden dönenleri pek bilmeyiz. Ancak olumsuz propaganda sebebiyle peygamberimizden uzak duran çok olmuştur.
Ebu Leheb ve karısı yalan ve olumsuzluklar içeren düşüncelerle toplumu ifsad eden basın yayın gibi çalışmıştır. Doğru olmasa bile söylediği sözler olumsuz manada İslam’a ve Hz. Peygamber karşı şartlanmalara sebep olmuştur. Rebia b. Abbâdü’d-Dilî şöyle bir olay aktarır:
“Peygamber’i (s.a.s.) Zülmecaz panayırında görmüştüm. “Ey insanlar! ‘Lâ ilahe illallah” deyiniz de, kurtulunuz!” buyuruyor; kendisi hangi caddeye girse halk da oraya gidiyor, onun başına toplanıyor,birbiri üzerine yığılıyorlardı. Orada, ne kimsenin bir şey söylediğini, ne de onun sustuğunu gördüm. O, hep: “Ey insanlar! “Lâ ilahe illallah deyiniz de, kurtulunuz!” buyurup duruyordu.
Akik (şaşı) gözlü, yumru yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı bir adam da, o nereye giderse arkasından gidiyor: “Ey insanlar! Bu, sizi aldatıp da baba ve atalarınızın dininden vazgeçirmesin! Bu, dinden çıkmış bir yalancıdır!”diyordu.
“Kimdir bu zât?” diye sordum.
“Muhammed b. Abdullah’tır. Kendisi, peygamber olduğunu söylüyor” dediler.
“Ya onun arkasında giden, onu yalanlayan, şu akik (şaşı) gözlü adam da kimdir?” diye sordum.
“O da, onun amcası Ebû Leheb’dir!” dediler.”
Peygamberimiz’in (s.a.s.) Kötü Komşusu
Peygamberimiz’in (s.a.s.) evi Ebû Leheb ile Ukbe b. EbiMuayt’ın evi arasındaydı. Eziyet vermek için hayvan işkembesini getirip Peygamberimizin (s.a.s.) kapısının önüne atarlardı. Peygamberimiz (s.a.s.) bu iki komşusunun yaptıklarına üzülür ve şöyle derdi: “Ey Abdi Menaf oğulları! Bu ne biçim komşuluk?!”
Aynı şekilde bir gün Ebu Leheb getirdiği pisliği Peygamberimizin (s.a.s.) kapısının önüne dökmek isterken, Hz. Hamza gördü ve pisliği onun elinden alıp başına döktü. O da Hz. Hamza’dan korkusuna bir daha bunu yapamadı.
Ebû Leheb, yaptığı bu kötülükle de kalmaz, kendi evinden ve komşusu Adiyy b. Hamrau’s-Sakafi’nin evinden, Peygamberimize (s.a.s.) taş atar dururdu. Karısı Ümmü Cemil de ondan geri kalır gibi değildi.Ümmü Cemil her gece pıtrakları, dikenleri, dikenli ağaç dallarını toplayıp büyük demet yapar geceleyin ayağına batsın ve yaralar açsın diye Peygamberimizin (s.a.s.) geçeceği yollara atardı.
Tebbet Suresi Okunuşu ve Meali
Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb
2- Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb
3- Seyeslâ nâren zâte leheb
4- Vemraetühû hammâletelhatab
5- Fî cî dihâ hablün min mesed
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb
2- Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb
3- Seyeslâ nâren zâte leheb
4- Vemraetühû hammâletelhatab
5- Fî cî dihâ hablün min mesed
Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1. Ebu Leheb’in elleri kurusun… Kurudu da!
2. Ne zenginliği ve ne de kazandığı ona fayda vermedi!
3. Alevli bir ateşe maruz kalacaktır (o)!
4. Onun karısı da… Odun hamalı olarak!
5. Boynunda hurma lifinden bir ip olduğu hâlde!
Tebbet leheb suresi, böyle bir ortamda peygamberimizi teselli etmek, desteklemek, ona moral ve güç vermek için inmiştir. Daha önce inmiş olan Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir surelerinde, herhangi bir isim verilmeden, mal, mülk, çevre ve güç sahibi olduklarından dolayı şımarıp azan kimselerden bahsedilmiş, ahiret gününü de yalanlayan bu kişilerin Allah’a havale edilmesi gerektiği, onların cezalarının Allah tarafından verileceği bildirilmişti. O surelerde sıfatları ve karakterleri ile konu edilenler, bu surede Ebuleheb’in kişiliğinde somutlaştırılmıştır. Kur’an’ın adlarını açıkça andığı, helâklerini ve ebedî lânete sürüklendiklerini haber verdiği kişiler yalnızca Ebuleheb ve karısıdır. Bu onların düşmanca davranışlarının peygamberimizin tebliğine ne denli zarar verdiğini göstermektedir. Ebu leheb ve karısı fatiha suresindede bahsedildiği üzere Allahın gazabına uğramış olanlardandır. İşte tebbet suresinide bu çerçeveden bakarak değerlendireinbilirsiniz.
Ebû Leheb’in Ölümü
Bedir mağlubiyetinin gam ve kederinden ağır hasta oldu. Bir hafta sonra da Rasûlullah ve Müslümanlara yaptığı şiddetli düşmanlığın hesabını vermek üzere ölüp gitti. Oğulları ölüsünü, iki veya üç gün beklettiler. Evinde cesedi kokmaya başladı. Hastalığının bulaşmasından korktukları için kimse yanına yaklaşmak istemiyordu.
Kureyşli birisi oğullarına, yazıklar olsun size, babanız evinde koktuğu halde, onun yanına uğramaktan utanıyor musunuz?” diye sordu. Onlar, “Biz, onun hastalığından korkuyoruz” deyince adam, “Haydi gelin ben size yardım edeyim.” dedi birlikte gittiler. Fakat yanına yaklaşılacak gibi değildi. Onu ne yıkadılar ve ne de el sürdüler. Uzaktan üzerine su serptiler. Sonra sürükleyerek götürüp Mekke’nin yukarı taraflarında bir yere gömdüler. Üzerini taşla kapattılar.
Ebu Leheb’in Karısı
Leheb Sûresi’nin inzâlinden sonra bu sûrede zemmedildiğini duyan Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil (ki adı Avrâ idi) son derece üzüldü ve canı sıkıldı… Ve eline kocaman bir taş alarak aklı sıra bunu Efendimiz AleyhisSelâm’a vurmak üzere Haremi Şerif’e geldi…
O sırada Efendimiz AleyhisSelâm da yanında Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer olduğuhâlde Haremi Şerif’te oturuyordu…
Ümmü Cemil’in gelmekte olduğunu gören Hazreti Ebu Bekir, Efendimiz AleyhisSelâm’a dönerek:
− Yâ Rasûlullâh… Bu küfürbaz, kötü dilli bir kadındır…Keşke buradan kalkmış olsaydık… dedi.
Efendimiz AleyhisSelâm ise kısa bir şekilde cevap buyurdu:
− O, beni göremez!..
Ümmü Cemil hakikaten, onların yanına gelince Efendimiz AleyhisSelâm’ı göremedi ve Hazreti Ömer’i hiç sevmediği için, Hazreti Ebu Bekr’e sordu;
− Nerede O arkadaşınız?
Hazreti Ebu Bekr de ona sordu:
− Ne yapacaksın O’nu?
Ümmü Cemil kızgın bir hâlde cevap verdi:
− Beni hicvettiğini öğrendim… Yemin ederim ki O’nu bulursam, bu taşı ağzına vuracağım! O, şair ise ben de şairim ve O’nun gibi hicvetmesini ben de bilirim!
Hazreti Ebu Bekr cevap verdi:
− Kâbe’nin beytinde yemin ederim ki; O, ne seni ve ne de kocanı hicvetmiştir!
Vallâh arkadaşım ne şairdir, ne de şiir söylemesini bilir!
Ümmü Cemil anlamadı söylenileni:
− Hayır, sen yalan söylüyorsun… Herkes O’nun beni hicvettiğini söylüyor…
O sırada Hazreti Ömer söze karıştı:
− Yazıklar olsun sana ki, O’nu bir şair sanıyorsun!
Ümmü Cemil, Hazreti Ömer’den hoşlanmadığı için kısa kesti sözü;
− Yâ Hattaboğlu! Ben seninle konuşmak istemiyorum bu meseleyi…
Hazreti Ebu Bekr, Ümmü Cemil’e sordu:
− Peki yanımda bulunan zâtı görüyor musun sen?
Ümmü Cemil şaşkın bir hâlde karşılık verdi:
− Sen benimle alay mı ediyorsun… Ben yanında Ömer’den başka hiç kimse görmüyorum…
Bundan sonra Efendimiz AleyhisSelâm için yazmış olduğu hicviyesini okuyarak dönüp gitti…
Ümmü Cemil gittikten sonra Hazreti Ebu Bekr, Efendimiz AleyhisSelâm’a dönerek sordu:
− Yâ RASÛLULLÂH, Ümmü Cemil seni gördü mü?
Efendimiz AleyhisSelâm cevap verdi:
− Hayır! Beni göremez! Allâh, onun gözünü aldı; melekler beni ona göstermedi!